27.05.2011 - Ülkücü Şehitleri Anma Günü münasebetiyle Ülkücü Şehitler Anıtı Açılış Töreni’nde yapmış oldukları konuşma metni.
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
Ülkücü Şehitleri Anma Günü münasebetiyle
Ülkücü Şehitler Anıtı Açılış Töreni’nde yapmış oldukları konuşma metni.
27 Mayıs 2011

 

Her Biri Birbirinden Müstesna Olan Aziz Ülküdaşlarım,

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Değerli Basın Mensupları,

30 yıldır Eskişehir’in Sazak Köyü’nde buluşarak merhum Gün Sazak Bey ve Ülkücü şehitlerimizi dualarla hatırlıyorduk.

Dava şehidimiz Gün Sazak Bey’in kabri başında bir araya gelerek anılarımızı, acılarımızı, özlemlerimizi paylaşıyor ve geçmişimizin kutlu sayfalarındaki aziz şehitlerimizi yâd ediyorduk.

Ülkemizin dört bir yanından gelen dava arkadaşlarımla beraber aynı safta ve aynı duygularla şehitlerimizi anmak üzere Sazak Köyü’nde toplanıyorduk.

Ne var ki iftihar ve gururla yerine getirdiğimiz manevi sorumluluğumuzu, daha kurumsal bir hüviyete büründürmenin gerekliliğine inandık.

Bu kapsamda büyük bir şehitlik anıtının temelini atmaya ve Ülkücü şehitlerimizin hepsinin muhterem anılarını paylaşmaya ve bu anıtı kurumsallaştırmaya karar verdik.

Hayatlarının baharında vatan için toprağa düşmüş bütün Ülkücü şehitlerimizin manevi hatıralarını yaşatacağımız bir şehitlik anıtı yaparak burada olalım istedik.

Her yönüyle düşünülerek üzerinde bulunduğumuz yerde karar kıldık ve ülkü abidelerinin tıpkı bir yıldız gibi parlayacakları bu şehitliğin yapımını Allah’ın izniyle gerçekleştirdik.

Nitekim, mana derinliği ve anlamı çok fazla olan bu şehitliğin inşasını bitirdik ve hamd olsun bugüne yetiştirdik.

Ülkücü şehitlerimizin anıları başkent Ankara’dan Türk’ün ve İslam’ın bulunduğu her tarafa bu anıttan nur saçacak ve millet için verilen şeref, namus ve onur mücadelesinin sönmeyen meşalesi olacaktır.

Kutlu geçmişimizin yiğitliklerini ve bir inanç uğruna hayatlarını feda eden şehitlerimizin eşsiz mirasını canlı tutmak ve sonsuza kadar yaşatmak için böylesi bir anıta ihtiyaç duyduk ve gereğini yerine getirdik.

İnanıyorum ki, tüm şehitlerimizin anılarını taze ve sıcak tutacağımız, ulaşılabilirlik ve sahip olduğu mehabet bakımından milli ve manevi sembollerimiz arasında yer alacak olan bu şehitliği gönüllerimizde yücelteceğiz.

Bu yıldan itibaren şehitlerimizin anısına yaptırdığımız bu maneviyatla yoğrulmuş mekânda şehitlerimizi Fatihalarla hatırlayacağız ve dünya var olduğu müddetçe bu şehitlikte anılmaları için ilk adımı atmış olacağız.

Ülkücü Şehitler Anıtı’nın planlanmasında, projelendirilmesinde ve yapımının her aşamasında emeği, mesaisi, alın teri ve hizmeti geçen her bir arkadaşıma teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.

Cenab-ı Allah’ın Ülkücü Şehitler Anıtında yaptığımız ve yapacağımız duaları yüce katında kabul etmesini diliyorum.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bir hilal uğruna toprağa düşen kahramanlarımızın manevi hatıraları inşallah hem gönlümüzde hem de burada dünya durdukça yaşayacaktır.

Şu anda manevi huzurlarında bulunduğumuz ve minnetle, niyazla, duayla andığımız Ülkücü şehitlerimizin her biri bizim kutup yıldızımızdır, inanç ve ilham kaynağımızdır.

Onlar; alnı açık, başı dik, yüreği sevgi dolu fedakâr, cefakâr ülkü neferleridir.

Onlar, milletimizin en ihtiyaç duyduğu zamanda fani bedenlerini vatanın birliği ve selameti uğruna feda etmekten bir an olsun kaçınmadılar.

Ölüm karşında dik duruşlarını, bozkurt bakışlarını ve cesaret yüklü tavırlarını hiç bozmadılar.

Şehadet pınarından kana kana içmek uğruna kendilerini Türk milletinin varlığına armağan ettiler.

Hepsinde vakar, hamiyet, vicdan, iman ve haysiyetin en üstün örnekleri vardı.

Zorluklara çelik gibi inançlarıyla, çilelere imrenilecek sabırlarıyla karşı durdular.

Kalplerinden Allah aşkı, dillerinden Peygamber sevgisi, nidalarından millet sevdası hiç eksik olmadı.

Hayallerinde yükselttikleri kızıl elmaya ulaşmak için birbirlerine kenetlendiler ve hedefledikleri ulvi değerlere nasıl ulaşılacağını hepimize ispat ettiler.

Millet sevgisinde benliklerini eriterek günübirlik heveslerin ötesine ulaştılar ve ülkülerini mananın doruklarına taşıdılar.

Girdikleri meşakkatlerle dolu yolda Türk milletinin her değerini sahiplendiler, bayraklaştırdılar.

Her biri Meta Han’da buldu kendisini.

Ötüken’de soluklandılar, Orhun’un kaynağından içtiler, Buhara’da, Semerkant’ta, Tebriz’de, İsfahan’da, Viyana’da, Adriyatik kıyılarında düşlerini gezdirdiler.

Çin sarayını basan Kürşat’ın kırk yiğidini örnek aldılar ve yufka yüreklilerle çetin yolların aşılmayacağını hiç unutmadılar.

Seyit Onbaşı oldular, 150 okkalık top mermisini omuzladılar.

Yahya Çavuş oldular, Çanakkale’de ayağa kalktılar.

Destan oldular, fetihleri müjdelediler.

Bayrak oldular gönderde dalgalandılar, marş oldular dillerden düşmediler.

Şehit oldular, Türk milletinin manevi varlığında ülkülerini buluşturdular.

Doğu Türkistan’ın hüzünleriyle dertlendiler.

Müslüman kardeşlerimizin acılarıyla kederlendiler.

Uhut’un hayal kırıklığını derinlerinde hissettiler.

Peygamberimizin tebliğine samimiyetle bağlandılar.

Ziya Gökalp Bey’de irfanlarını, Ahmet Arvasi Bey’de fikirlerini, Nihal Atsız Bey’de heyecanlarını, Dündar Taşer Bey’de köklerini, Galip Erdem Bey’de heveslerini, Erol Güngör Bey’de yöntemlerini, Başbuğ Türkeş Bey’de ise hedeflerini buldular ve zihinlerine nakşettiler.

Milliyetçiliğin derin mensubiyetini şuurla taşıdılar.

Anlık heyecanlara, çılgınlıklara ve kontrolsüz gelişmelere prim ve fırsat vermeden davalarına idrakle sarıldılar.

Ülkücülüğün, milliyetçiliğin bereketli ikliminde çınarlaşarak dal ve budak veren; ahlak, edep,  vicdan, gönül, adalet, mütevazılık,  akıl, muhabbet ve sevgi tebliği olduğunu sürekli yaşayışlarıyla gösterdiler.

Kolay bir hayat değildir onların ki.

Nitekim kolayı, rahatı, konforu, lüksü tercih etmediler ve bunlara da özenmediler.

Dava adamlığını yüksek bir iradeyle benimsediler ve tehditlere, tehlikelere, tuzaklara, kurşunlara ve darağaçlarına hiç aldırmadılar.

Osmaniyeli Ruhi Kılıçkıran’ın davası uğruna şehit olmasıyla başlayan süreçte nice umutlar, fidanlar kefenlerine koşarak gittiler.

Şehitlerimiz, nurlu ufuklara ulaşabilmek için bedel ödemeyi, canlarından gözlerini kırpmadan vazgeçmeyi tereddütsüz kabul ettiler.

İstabullu Süleyman Özmen, İnegöllü Yusuf İmamoğlu, Zileli Dursun Önkuzu, Tuncelili Alper Tunga Uytun ve ismini sayamadığımız daha niceleri bunlar arasındadır.

12 Eylül yönetiminde, yağlı urganın şerefsiz ellerce boğazlarına geçirildiği; Ahmet Kerse, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Cevdet Karakaş, Fikri Arıkan, Halil Esendağ, İsmet Şahin, Mustafa Pehlivanoğlu ve Selçuk Duracık şehitlik makamına yüzlerinde hilaller açarak ulaştılar.

Bu dava şehitlerimiz; zulümle ayakta durmaya çalışanlara, bölünmeye çanak tutanlara ve milli değerlerimize kem gözle bakanlara ülkülerinden aldıkları kuvvetle haddini bildirdiler.

Ellerini semaya açarak, sefayı dışlayarak erken yaşlarda Hakk’a yürüdüler.

Yolları yolumuz, anıları rehberimizdir.

Hedefleri sabırla adımladığımız ve mutlaka varacağımız nurlu ufuktur.

Cenab-ı Allah hepsinden razı olsun.

Bilinsin ki, aramızda ki dava gazilerimizle ve ülkücü hareketin tüm mensuplarıyla birlikte emin adımlarla ve kararlılıkla sonsuza yürüyeceğiz.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Ülkücü olmanın zor, ülkücü kalmanın daha zor olduğunu hepiniz yaşayarak biliyorsunuz.

Ülkü adı üstünde, ulaşılmak istenen bir ideali ifade etmektedir.

Bizim idealimiz, sesimiz, sözümüz ve her şeyimiz Türk milletinin birliğini, ebediyete kadar varlığını ve bağımsızlığını sağlamak üzerine şekillenmiştir.

Bunun için dün fitnenin, şirretin, iftiraların ve kurşunların hedefindeydik.

Bugün de öyleyiz.

Bizi yenemeyeceklerini anlayanlar, yıldıramayacaklarını görenler, bezdiremeyeceklerini düşünenler, tezgâhlarla, senaryolarla ve oyunlarla üzerimize gelmektedirler.

Hilalin surunda gedik açmak, bölünmüş Türkiye’nin kurdelesini kesmek ve Türk milletini parçalamak için bizi etkisizleştirmek ve itibarımızı yere çalmak istemektedirler.

Aziz millet varlığını dışarıdan güdümlü üç beş çapulcuya yağmalatacak ve peşkeş çekecek sinsi bir hesap sürekli mesafe almaktadır.

Dün birliğin, bütünlüğün teminatıydık, bugün ve yarın da ne pahasına olursa olsun yine öyle olacağız.

Dün Türklüğün ve İslamın yılmaz savunucusuyduk, her zaman yine böyle kalacağız.

Dün bölücü ve yıkıcı ideolojiye set çekmiştik, fani bedenlerimizi bent yapmıştık, yine aynısını yapmaya çabalayacağız.

Ülkücü şehitlerimiz boşuna toprak olmadı.

Ecdadımız ‘Ya Allah Ya Bismillah’ diyerek boşuna cenk meydanlarında kanını dökmedi.

Bu vatan; ucuz pazarlıklarla, bağışlarla, lütuflarla ve müzakere masalarıyla kurulmadı; bu yollarla da asla bölünmeyecektir.

Aksi takdirde hiçbir şehidimizin yüzüne yarın mahşer yerinde bakamayız.

Biz ne tertiplerle yılarız, ne tezgâhlarla yolumuzdan döneriz.

Ne tehditlerle doğrularımızdan cayarız, ne de komplolarla her melaneti sineye çekeriz.

Hepimiz Kılıçkıran oluruz, Önkuzu oluruz, Sazak oluruz, Başbuğ oluruz ve Pehlivanoğlu gibi gerekirse ölüme bile meydan okuruz.

Ülkücüler burada, şehitleriyle iç içe ve dün nasıl iman ve vatan mücadelesi verdilerse bugün de vermeye kararlıdırlar.

Bunları, manevi huzurlarında bulunduğumuz tüm şehitlerimizin muhterem hatıralarından aldığımız güçle haykırıyoruz ve yurdumun her köşesine buradan ses veriyoruz.

Biz varız, var olacağız.

Ayaktayız, asla düşmeyeceğiz.

Azimliyiz, asla vazgeçmeyeceğiz.

Şehitlerimiz, gazilerimiz emin olsun ki, belayı, melaneti, ihaneti, teslimiyeti ve tehditleri yok etmek için her şeyimizle hazırız.

Üzerimizde Cenab-ı Allah’ın himayesi, arkamızda milletimizin desteği, yanımızda şehitlerimizin emanetleri, önümüzde bayrağımızın gölgesi dimdik bir şekilde geleceğe uzanacağız.

Başaracağız ve kötülüğü yeneceğiz, fitneyi mağlup edeceğiz ve Türk milletini saadet dolu günlere mutlaka kavuşturacağız.

Bu duygu ve düşüncelerle, en başta merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey ve Gün Sazak Bey olmak üzere, Türk milletinin varlığı ve devamlılığı için Hakk’a ulaşan tüm şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, aziz hatıraları önünde tazimle eğiliyorum.

Kabirleri nur, mekânları cennet, ruhları şad olsun.