12.08.2011 - "Suriye’deki olaylar ve buna karşı AKP hükümetinin tutumu" hakkında yaptıkları yazılı basın açıklaması.
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
"Suriye’deki olaylar ve buna karşı AKP hükümetinin tutumu"
hakkında yaptıkları yazılı basın açıklaması.
12 Ağustos 2011

 

Akdeniz’in batısında başlayan arkadan kumandalı sözde değişim dalgası, sonunda Suriye’yi bütünüyle etkisi altına almış ve çok vahim bir noktaya getirmiştir.

İsyan, yasemin, bahar ve devrim gibi isimlerle anılan yakın coğrafyalardaki halk hareketlerinin, bölgesel istikrarsızlık ateşini sürekli olarak körüklediği anlaşılmaktadır.

Esasında Büyük Ortadoğu Projesi’nin tüm unsurları bir araya gelmekte, yönetim ve rejim değişiklikleriyle başlayan sürecin, sınırların değişmesine kadar hız kesmeyeceği görülmektedir.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerini merkezine alan talep ve zorlamaların sütre gerisindeki ısrar, niyet ve emel buradan feyiz ve ilham almaktadır.

Nitekim Libya ve Suriye’deki gelişmelerin istikametini bu zaviyeden okumak ve anlamlandırmak gerekmektedir.

Bu kapsamda Suriye’de artan toplumsal şiddetin, çoğalan rejim bunalımının ve iç savaş emaresi veren hadiselerin yeni bir yönetim tasarımına matuf olduğu gün gibi ortadadır.

AKP hükümetinin bu durum karşısındaki tutum ve takındığı tavır ise sorunlu ve bir o kadar da tehlikeli neticelere kapı aralamıştır.

Başbakan Erdoğan’ın BOP’un izdüşümünde vasat bulan, komşu coğrafyalara dönük parçalanma ve kaos senaryosuna, Türkiye’yi figüran olarak dahil etmesi her açıdan utanç ve endişe verici olmuştur.

Buna bağlı olarak kendisinin Ortadoğu’nun köhnemiş diktatörleriyle kurduğu yakınlık ve dostluk da birer birer bozulmaya başlamıştır.

Geçtiğimiz yılın Kasım ayında, Kaddafi’nin elinden ‘İnsan Hakları Ödülü’ alınırken dile getirilen ‘kardeşim’ beyanları, yerini bir süre sonra derin bir ihtilafa ve karşıtlığa bırakmıştır.

Libya’ya yapılan uluslararası müdahale sahiplenilerek İzmir’de lojistik imkânların sunulması ve arkasından da Kaddafi muhaliflerinin İstanbul’da ağırlanması ve hatta tanınması bir AKP ikiyüzlülüğü olarak tarihe geçecektir.

Bu doğrultuda sırayı Suriye almış ve hedefe de Devlet Başkanı Beşşar Esad yerleştirilmiştir.

En uzun kara sınırına sahip olduğumuz bu ülkenin kendi şartlarında birçok olumsuzluğa ve açmaza sahip olduğu bilinen bir gerçektir.

Baasçı zihniyetin yönlendirmesi altında otoriter bir yönetimin baskı ve kıskacında yer alması ve demokratik kültürün yok denecek kadar zayıf olması Suriye’nin en temel sorunları arasındadır.

Bununla birlikte AKP hükümetinin çelişkili ve sorunlu politikaları Suriye’yle ilişkileri kritik ve sorunlu bir aşamaya getirmiştir.

Üstelik küresel çevrelerin AKP’yi Suriye üzerine kışkırtması, dozu ve seviyesi kaçan tahrikleri önümüzdeki dönemin birçok olumsuzluğa gebe olacağını göstermiştir.

Son gelişmelerden sonra, Asi Nehri üzerinde temeli atılan Dostluk Barajı vesilesiyle dile getirilen kardeşlik mesajlarının, kalkan vizelerin, Antep’le Halep’in kaderinin yeniden birleşeceğine dönük ifadelerin ve Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği kararlarının bir anlamı da olmayacaktır.

Başbakan Erdoğan’ın bağımsız ve egemen bir devlet olan Suriye’yi iç mesele olarak takdim etmesi Türkiye’yi akıbeti meçhul dar ve karanlık bir tünele sokacaktır.

Bu sayede, ülkemizin iç meselelerine başkalarının karışması ve doğrudan doğruya müdahil olması mümkün hale gelecek ve emsal teşkil edecektir.

Kaldı ki bölücü terör ve yandaşlarının eylemlerini komşu ülkelerin açıkça desteklemeleri zaten muzdarip olduğumuz bu büyük problemi kontrol edilemez bir noktaya taşıyacaktır.

Ve böylelikle bölücülüğün uluslararası bir mesele olması için bütün faktörler bir araya gelecektir.

Bundan dolayı Başbakan Erdoğan konuşmalarının nereye varacağını ve hangi sonuçları doğuracağını görmeli ve bugünden dikkatli, sorumlu ve ferasetli hareket etmek zorunda olduğunu bilmelidir.

Ayrıca Ortadoğu’nun sıkıntılı ve sancılı coğrafyasına küresel telkinleri, hevesleri ve düşünceleri servis eden hükümetin, sıfır sorun politikası da iflasa ve hezimete uğramıştır.

Dışişleri Bakanı’nın Suriye ziyaretinin öncesi ve sonrasında ortaya çıkan gelişmeler ve yapılan açıklamalar buna işaret etmektedir.

Suriye Devlet Başkanıyla yapılan 6,5 saate yakın süren görüşmenin içeriği hakkında kamuoyuna yansıyan çok kısıtlı bilgiler kuşkuları iyice artırmıştır.

Başbakan Erdoğan, Suriye’ye yönelik ‘sabrımız kalmadı’ derken aslında ABD’nin kanaatlerini iletmekte, ancak aynı kararlılığı bölücü teröre ve himaye eden küstahlara karşı gösterememektedir.

Suriye’de çıkması muhtemel iç savaşın, mezhep temelli çatışmaların ve etnik anlaşmazlığa dönüşebilecek gerilimlerin Türkiye’ye yansıması ve sirayet etmesi sıkıntılı, sancılı ve yakıcı sonuçların doğmasına meydan verecektir.

Bu itibarla, Suriye’nin istikrarı ve bütünlüğü vazgeçilmez hedef olmalı ve uluslararası müdahale için gerekçe oluşturanlara sonuna kadar karşı çıkılmalı ve milletimiz uygulanacak politikalarla ilgili detaylı bilgilendirilmelidir.

Huzura kavuşmamış, iç tansiyonu yüksek ve kaos ortamına düşmüş Suriye’nin, ülkemize ve bölgemize çok olumsuz etkileri olacağı ve dengeleri bütünüyle bozacağı şüphesizdir.

Milliyetçi Hareket Partisi Başbakan Erdoğan ve partisini uyarmakta, Türkiye’yi ateşe atacak bir yanlıştan uzaklaşmasını istemekte ve ucuz kahramanlık gösterilerinin çok ağır bedellere yol açacağını düşünmektedir.

Partimiz, Ortadoğu ülkelerindeki değişimin kendi iç dinamiklerinden güç alması gerektiğine vurgu yapmakta; dayatmalarla, telkinlerle, zorlamalarla mesafe alınamayacağına ve kalıcı istikrar sağlanamayacağına yürekten inanmaktadır.

Suriye’de süren çatışmaların dinmesi, şiddetin son bulması ve demokrasinin yerleşmesi için ülkemizle birlikte Müslüman-Arap âlemi işbirliği ve uzlaşmadan güç alan bir ilişki ağına gerekli katkıyı mutlaka vermelidir.

Suriye’nin demokratik istikrara ulaşarak kardeş kavgasının eşiğinden dönmesi, normalleşmesi, halkın beklenti ve taleplerine uygun hareket edilmesi partimizin en büyük dileğidir.