19.05.2012 - Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin Hollanda Demokratik Ülkücü Türk Federasyonu’nun 9. Büyük Kurultayında yapmış oldukları konuşma.
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
Hollanda Demokratik Ülkücü Türk Federasyonu’nun 9. Büyük Kurultayında
yapmış oldukları konuşma.
19 Mayıs 2012

 

Aziz Vatandaşlarım,

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Konfederasyonumuzun ve Federasyonumuzun Değerli Yöneticileri,

Yarınlarımızın Ümidi ve Güvencesi Sevgili Bozkurtlar, Asenalar,

Kıymetli Basın Mensupları,

Hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Allah’ın rahmet ve bereketi üzerinize olsun diyorum.

Hollanda Türk Federasyonu’nun 9. Büyük Kurultayı’na iştirak etmek maksadıyla bugün, TBMM’nin Sayın Başkanvekili, partimizin başkanlık divanı üyesi değerli milletvekili arkadaşlarımla buradayız, bu salondayız.

Hepinize anavatan Türkiye’den selamlar, aziz milletimizden iyi dilekler getirdim.

Sizlerle bir arada olmaktan, sizlerle kucaklaşmaktan ve aranızda bulunmaktan dolayı tarifi ve tanımı olmayan bir sevinç yaşıyorum.

Kavuşmamızı nasip eden Cenab-ı Allah’a sonsuz şükür ediyorum.

Özlem karanlığına, hasret yangınına, ayrılık ıstırabına hep beraber son vermekten büyük bir mutluluk duyuyorum.

Türk milletinin gurbet ellerdeki siz değerli gönüllü elçileriyle buluşmanın hazzını ve bahtiyarlığını fazlasıyla hissediyorum.

Biliniz ki;

√       Coşkunuz bize güç veriyor.

√       Heyecanınız bizleri şevklendiriyor.

√       Adanmışlığınız göğsümüzü kabartıyor.

√       Fedakârlığınız sancak gibi Avrupa semalarında dalgalanıyor.

Hepinizle gurur duyuyorum, hepinizi kucaklıyorum.

Gösterdiğiniz sıcak ilgiden, misafirperverlikten dolayı şükranlarımı sunuyorum.

Ayrıca bu kurultayın gerçekleşmesi için emek veren, mesai harcayan ve alın teri döken Hollanda Türk Federasyonu’nun kıymetli yönetici ve mensuplarına huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Bu kurultay, Hollanda Türklüğünün çileli ve zahmetli tarihinin kısa bir özeti, Türk milli kimliğinin ve Türk kültürünün korunması mücadelesinde hatırı sayılır bir hatırası olarak gönüllerimizde yer edecektir.

Bu toplantı aynı zamanda, vatanına ve milletine hayranlık duyan, benliğini, kişiliğini ve kimliğini aklından asla çıkarmamış aziz vatandaşlarımın kaynaşması, tanışması ve dayanışması için eşsiz bir imkan da sunacaktır.

Avrupa Türk Federasyonu’nun teşekkül etmesinde; fikir ve kanaat önderi olduğu kadar, hayat ve vücut bulmasında da eşsiz bir çaba gösteren merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey başta olmak üzere, ebediyete intikal etmiş tüm dava arkadaşlarımıza ve şehitlerimize de bu vesileyle Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Kurultayımızın hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Muhterem Misafirler,

Sizlerle çok anlamlı bir tarihin yıldönümünde sevdalarımızı ve bağılıklarımızı buluşturduk.

Bundan tam 93 yıl önce, Türk milletinin kaderine kelepçe, varlığına pranga ve ülkülerine kilit vurmaya çalışanlara karşı bağımsızlık yürüyüşü Samsun’dan atılan ilk adımla başlamıştı.

Gazi Mustafa Kemal ve 23 dava arkadaşı Bandırma Vapuru’yla birlikte; Türk milletinin iddialarını, özlemlerini ve ilkelerini Anadolu’nun nurlu ufkuna tutkuyla yüzdürmüştü.

Esareti yaşamamış bir milletin, baş eğmemiş bir kutlu iradenin onurunu, hayat hakkını savunmak ve haykırmak için yollara düşmüşlerdi.

Kaybetmeyi, teslimiyeti ve düşkünlüğü püskürtmek için Samsun’dan Anadolu’ya harekete geçmişlerdi.

Çırpınan Karadeniz’in serin sularında yüzen özgürlük vapuru, milletimizin kalp atışlarını Samsun’da karaya çıkarmıştı.

Biliyor ve kabul ediyoruz ki; 19 Mayıs kararlılığın yılgınlığa, inancın bezginliğe, cesaretin korkaklığa ve imanın küfre attığı tarihi tokattır.

Eğilmeyen başın, vazgeçmeyen şuurun ve kahramanlıkla beslenen milli ruhun zillete ve aşağılanmaya ördüğü duvardır, çektiği settir.

1919 tarihinden 848 yıl evvel, Anadolu’yu vatanlaştıran muhterem ecdadımızın vasiyetine sonsuz sadakattir.

19 Mayıs çekile çekile Anadolu’ya kadar gerilemiş yüksek karakterin, ne pahasına olursa olsun daha fazla geri adım atmayacağının ilanı, iddiası ve ispatıdır.

Türk milleti 1919’a gelesiye kadar kayıpları, acıları ve ağıtları yakın dönem içinde her yönüyle yaşamıştır.

Buna rağmen, Allah’a şükürler olsun ki, vakarından ve asaletinden hiçbir şey eksilmemiştir.

Tarih her şeyiyle şehadet etmektedir ki;

√       Şanlı Plevne savunmasından sonra; tüm Tuna vilayetini ve Rumeli’nin önemli bir bölümünü kaybettik, ama durmadık.

√       1912 Balkan muharebelerinde Rumeli’nin tamamını elimizden aldılar, ama düşmedik.

√       Evladı Fatihan’ın yüzyılladır yurdu olan ecdat yadigârı toprakları ve bu kapsamda Üsküp’ü, Kosova’yı, Arnavutluğu, Mustafa Kemal’in Selaniğini ve daha nice yerleri yitirdik, ama teslim olmadık.

√       Trablusgarp’ı, emanetini asırlarca gururla taşıdığımız kutsal toprakları oyunlarla, tezgâhlarla ve ihanetlerle bırakmak zorunda kaldık, ama pusmadık.

√       Çanakkale’de bir nesli, Birinci Dünya Savaşı’nda yüzyılların birikimini; Sarıkamış’ta, Filistin’de, Galiçya’da, Irak’ta, Hicaz’da hayallerimizi bıraktık, ama sinmedik.

√       Mondros’la silahımıza, Anadolu’nun işgaliyle vatanımıza ve Sevr Anlaşmasıyla varlığımıza göz diktiler, ama bunu bile umursamadık.

Zorda kaldık, dara düştük, kıtlık yaşadık, yenilgiyle tanıştık, hainlerle karşılaştık; amma velâkin haysiyetimizi çiğnetmedik.

Üşüdük, üzüldük, bunaldık, buhrana düştük; fakat şerefimizi kirlettirmedik.

Yandık, yanıldık, yakıldık, yüzüstü bırakıldık, ancak alnımıza leke sürdürmedik.

Hep dik durduk, dik olduk ve sömürge cellâtlarına asla geçit vermedik.

Büyük bir inançla söylemek isterim ki;

√       Üzerinde yaşadığımız toprakları vatanlaştıran, arkasından kurtaran ve sonra da bize miras bırakan ecdadımız kim olduğunu hiçbir zaman unutmadı; tıpkı sizler gibi.

√       Türk milletine mensubiyeti hiç yabana atmadılar, aynen sizler gibi.

       Kimliklerini ve kökenlerini hiç ihmal etmediler, elbette sizlerde olduğu gibi.

İşte 19 Mayıs böyle bir anlayışın, böylesi bir özelliğin arzuyla hedefe giden yolu ve yolculuğudur.

Ricayla, minnetle, bağışla ve lütufla istiklalin kazanılamayacağını, kazanılsa bile bunun adının istiklal olmayacağını 19 Mayıs ideali hepimize göstermiştir.

Ne var ki başta 19 Mayıs olmak üzere, milli gün ya da bayramlar tahrip edilmekte, anlam ve içeriği sulandırılmaktadır.

Kutlamalardan rahatsızlık duyanlar ellerine geçirdikleri dönemsel iktidar gücünü kullanarak hazımsızlıklarını ve husumetlerini göstermektedir.

Malum zihniyet, milletimizin yekvücut bir halde elde ettiği başarısını ve tarihi anılarını yıpratmak için çaba içindedir.

23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim gözden düşürülmeye çalışılmaktadır.

Buradan soruyorum sizlere ve yüksek sesle cevabınızı bekliyorum:

√       Aziz millet emanetlerine gösterilen tahammülsüzlüğe sessiz kalacak mısınız?

√       Uzakta da olsanız, Türk milletine mal olmuş milli bayramları çaptan ve gündemden düşürmeye yeltenenleri hoş görecek misiniz?

Bu Avrupa Türklüğü’nün sesi ve kararıdır.

Yanlışta ısrar edenlere kesin ikazıdır.

19 Mayıs’ı panayıra, günlük ve sıradan eğlenceye çevirmeye çalışanlara mesajıdır.

Ana dil şiir yarışmalarını, etnik kimlik taleplerini 19 Mayıs törenlerinin içine sıkıştıran kepazelere kuvvetli itirazıdır.

Türkiye’nin altını oymayı, bin yıllık kardeşlik duygularının kuyusunu kazmayı hesap edenler bu haykırışı ve azmi işitmelidir.

Çünkü burada bulunan muhterem dava arkadaşlarım;

√       Vatanına sahip çıkan hamiyet ve irfan kaleleridir.

√       İçinden çıktıkları milletine karşılıksız sadakat duyan hidayet ve basiret çağlayanlarıdır.

√       Dinine, diline, dününe, düzenine, düsturuna ve dileklerine gözü gibi bakan, sancak gibi ruhunun gönderine çeken bozkurtlardır.

Bunun için sizlerin nezdinde;

√       Bilge Kağan da birdir, Sultan Alparslan da bir.

√       Osman Gazi’de birdir, Köhnemiş Bizans surlarını deviren Fatih de bir.

√       Viyana kapılarına dayanmış olan Kanuni’de birdir, Samsun’a çıkan Mustafa Kemal’de bir.

Türk milleti bundan dolayı bir ve beraber olmuştur.

Kıblesi birdir, kaderi birdir, tarihi birdir, geleceği birdir, inancı tek ve zirvededir.

Dünden bugüne intikal eden milli gün ve bayramlar milletimizin bir ve ayrılmaz bir bütün olmasına hayati katkılar sağlamıştır.

19 Mayıs bundan dolayı önemlidir, özeldir ve derin anlam yüklüdür.

Bu itibarla Mayıs’ın 19’u; sınıra dayanan, takati bitti sanılan ve tükendiği varsayılan millet gücünün tüm meşakkatlere rağmen dirilişinin, diklenişinin ve direncinin resmidir.

Bu sayede milli mücadele formüle edilmiş, işgalcilerin hevesleri kursaklarında bırakılmıştır.

Samsun’dan Sakarya’ya, Kocatepe’den İzmir’e vahşet ve şiddet defteri şehit kanlarıyla dürülmüştür.

Ve tüm gücümle ifade etmek isterim ki; Allah korusun, ama bugün aynı karanlık ortam bir kez daha olsa, geçmişin muzaffer ruhu tekrar ayağa kalkar ve üzerimize geçirilmeye ve gerilmeye çalışılan kefeni paramparça edecek azameti gösterir.

Bunu biliyor, buna inanıyor, buna güveniyor ve sizlerden aldığım güçle bu hissiyatımı Avrupa’dan cihana duyuruyorum.

19 Mayıs 1919’un 93. yıldönümünde, vatanımızın birliği, dirliği ve esenliği için millet mücadelesine öncülük yapan ve katkı veren başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm milli mücadele kahramanlarını ve şehitlerimizi rahmet ve hürmetle yâd ediyorum.

Bununla beraber; ister vatanımızda isterse de Avrupa’da bulunsun Türk milletinin tüm fertlerinin ve sevgili gençlerimizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyor, hepsine sevgilerimi sunuyorum.

Türk gençliğinden çok şey beklediğimi, başarılarını duymak istediğimi bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

 

Muhterem Vatandaşlarım,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Ziyadesiyle farkındayım ki, hepinizin hikâyesi benzerdir, hepinizin anlatacakları birbirine yakındır.

Dilinizde gurbet türküsü, elinizde hasretle doldurulmuş valizler ve sürekli arkaya bakan gözler sizleri buraya taşımıştır.

İş bulmak, aş yapmak, yurt tutmak ve nafakanızı kazanmak maksadıyla binlerce kilometreyi aşarak buralara geldiniz.

Karacaoğlan dizeleriyle söyleyecek olursak; “Bakarım bakarım sılam görünmez. Ara yerde yıkılası dağlar var” diyerek doğduğunuz yerleri özlediniz.

Gurbetin içinize düşen cemresiyle, duygularınıza üşüşen ayazıyla uğraştınız.

Dağlarınızdaki mor sümbüllerin, köyünüzdeki harman yerlerinin ve kana kana içtiğiniz pınarların düşünü kurdunuz.

Yalnızlığın ve yabancılığın baskısını her fırsatta hissetiniz.

İmanınızın velayetinden, ahlakınızın vesayetinden ve millet sevgisinin refakatinden hiç ayrılmadınız. 

Duygu, düşünce ve ferasetinizle hayatınızı emniyete almanın kaygısını taşıdınız, ekmeğinizi taştan çıkarmanın hedefinde oldunuz.

Zevk, şevk ve haz çıkmazına saplanmadan; helal nimetlerin peşine düştünüz, bereketin taliplisi olarak mücadelenizi sürdürdünüz.

Allah yolundan ayrılmadınız.

Tevhid anlayışından ödün vermediniz.

Peygamberimizin kutlu tebliğinden sapmadınız.

Bid’atlara her şeyinizi kapattınız.

Türk milletinin bir ferdi olduğunuzu asla hatırınızdan çıkarmadınız.

Tertemiz milli ve manevi kaynaktan beslendiniz.

Nezih gönlünüzü, pak vicdanınızı, parıldayan kalbinizi ve feragatle güçlendirilmiş davranışlarınızı her şeye rağmen muhafaza ettiniz.

Ruhunuza pusu kuran kötümserliklere eyvallah etmediniz.

Mutluluğu ve huzuru gurbet ellerde ocağınızda, hanenizde filizlendirdiniz.

Vatanı doyduğunuz yere getirdiniz.

Bayrağı evlerinizde dalgalandırdınız.

Vatan şairimiz Yahya Kemal gibi, kendinizi vatanda hissettiğiniz sürece yalnızlık çekmediniz.

Anavatanınızı; Malazgirt zaferiyle kazanılmış, Cumhuriyetle olgunlaşmış mukaddes bir coğrafyadaki cevher ve alın yazısı olarak kabul ettiniz.

Bu yüzden sizin için vatan ve bayrak, sanki ilahileşmiş bir üstünlüğün adıdır, şanıdır ve gönül tahtıdır.

Ezan’ın okunduğu yerleri, Türkçenin konuşulduğu mekânları, damak tadımızın bulunduğu alanları vatan gördünüz, vatan yaptınız ve gurbetin kuşatmasını yardınız.

√       Ne Dedem Korkut’u unuttunuz, ne Mehmet Akif’i.

√       Ne Yunus’u aklınızdan çıkardınız, ne Mevlana’yı.

√       Ne Hacı Bektaş’ı bıraktınız, ne İmam Gazali’yi.

√       Ne Dadaloğlu’ndan caydınız, ne de Köroğlu’ndan.

√       Ne Şeyh Edebalı’dan vazgeçtiniz, ne de Akşemsettin’den.

√       Ne doğrularınızdan ayrıldınız ve ne de hak bildiğiniz davanızdan.

Hepsini bildiniz, bu muhteşem değerlerimizin hepsinden feyizlendiniz.

Yudum yudum kültür kaynaklarımızdan içtiniz ve buralara getirdiniz.

Çünkü siz Türk kimliğinin neferleri ve mübarek dinimiz İslam’ın yılmaz savucularısınız.

Çünkü siz Alper Tunga Destanı’nın devamı, yalnızca flaması ve kıyafetiyle Avrupa’yı titreten bir ceddin torunlarısınız.

Çünkü siz; Ötüken ülküsünün, Oğuz vasiyetinin ve Ertuğrul Gazi çizgisinin mirasçılarınız.

Avrupa’yı sallayan Atilla’nın takipçileriniz.

Asya’dan Avrupa’ya uzanan soylu bozkurtlarsınız.

Her biriniz Ankara’sınız, her biriniz İstanbul, Yozgat, Kırşehir, Trabzon, Kayseri.

Her biriniz Kızılırmaksınız, her biriniz Fırat Türküsü.

Her biriniz Sakarya şiiriniz, her biriniz İstiklal Marşı.

Her biriniz musikisiniz, koşmasınız; her biriniz zeybek, horon, bar ve karşılama.

Her biriniz Türk’ün yere düşmeyecek sözünüz, geri dönülmeyecek yeminisiniz

Vefa sizsiniz, fazilet sizlersiniz.

Bayrak sizsiniz, milletimizin kültür elçileri sizlersiniz.

“Ne Mutlu Türküm diyene”  sözü sizin diliniz, sizin kararlığınız.

Zaman ve zemine göre tavır değiştirmeyen, yere ve şarta göre çark etmeyen, duruma ve konuma göre dönmeyen istikrarsınız ve gurbetteki sönmeyecek çolpansınız.

Ne mutlu sizlere ki Hollanda’da dimdik ayaktasınız.

Ne büyük bir bahtiyarlık ki, çöl seraplarına aldanmadınız ve yalancı baharlara kanmadınız.

Duruluğunuzu bozmadan ve kuvveden fiile geçerek buralara kadar geldiniz.

Hürmetle andığımız birinci nesil uç beyleri halinde ilk önce; cefayı göğüsledi, ezayı geriletti ve kutup yıldızı gibi sonrakilerinin önünü aydınlattı.

İkinci nesil, birinci neslin imkânlarıyla tutundu; iş kurdu, iş verdi ve yaşadığı toplumda söz sahibi oldu.

Üçüncü nesil ise ilk iki neslin birikimiyle hayatın her alanına yöneldi ve; ekonomiden siyasete, ticaretten sanat ve spora kadar buradaki soydaşlarımızın varlığını tescilledi.

Bu tablo bizim için son derece sevindirici, fazlasıyla ümit verici olsa da, yeterli değildir.

Buradan geri dönmeyi düşünmeyen kardeşlerimiz Hollanda toplumuyla erimeden entegre olmalı, kaybolmadan kaynaşmalı, bükülmeden bütünleşmeli ve kendi gerçeklerini unutmadan daha fazla iç içe geçmelidir.

Hem yaşadıkları ülkenin sosyal, siyasal ve ekonomik hayatına; hem de doğdukları vatanlarına destek vermeli ve deva olmalıdır.

Bu tarihi görev Türk milletinin varlığını ve adını her tarafa duyuracak ve yerleştirecektir.

Bu itibarla gurbeti vatanlaştıran Avrupa Türklüğü’nün önünde tarihi bir vazife durmaktadır.

Bugüne kadar her zorluğun üstesinden geldiniz; Allah’ın izniyle bunu da başarırsınız.

Her mihneti yendiniz, inşallah bunu da yaparsınız.

Unutmayınız ki, Türk milleti sizlerin duacınız ve en büyük destekçinizdir.

Milliyetçi Hareket Partisi yanınızdadır, her daim arkanızdadır ve olmaya da her zaman devam edecektir.

Buna inanın, buna güvenin ve bilhassa ayyıldızlı bayrak ve üç Hilal olduğu sürece yalnız olmadığınızı mutlaka bilin.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Biliyorum, kendiniz burada kulağınız ve gözünüz ülkemizden gelecek haberlerdedir.

Manen Türkiye’desiniz, ruhen vatandasınız.

Gelenlerden gidenlerden ülkemizde neler olduğunu öğreniyorsunuz; televizyonlardan, gazetelerden gelişmeleri takip ediyorsunuz.

Aldığınız bilgilerden, edindiğiniz izlenimlerden bazen seviniyor, bazen de üzülüyorsunuz.

Türkiye’deki her hadiseyi dikkatle izliyorsunuz, kuyumcu titizliğiyle değerlendirmeye tabi tutuyorsunuz.

Yaşadığınız sorunlara ilave olarak memleket meselelerine kafa yoruyorsunuz, bunları kendinize dert ediyorsunuz.

Üzülerek belirtmeliyim ki, maalesef Türkiye’de işler iyi gitmiyor, problemler devamlı artıyor.

Bitmeyen kriz havası her alanda hâkimiyet kuruyor ve kök salıyor.

Ülkemiz iyi yönetilmiyor, ne yazık ki yüzler gülmüyor, istikrarsızlık dalgalarının boyutu ve çapı gittikçe genişliyor.

Etrafımızdaki halka daralıyor, komşu coğrafyalar kaynıyor.

Suriye’de sular durulmuyor, muhaliflerle merkezi yönetim arasında kesif bir düello yaşanıyor.

Yanı başımızdaki ateşin kıvılcımları tehlikeli bir şekilde sıçrıyor ve yayılıyor.

Bu kapsamda bölücülük hız, terör saldırıları yoğunluk kazanıyor.

Caniler himaye görüyor, analar ağlıyor, şehitler bir bir toprağa düşüyor.

Geçtiğimiz perşembe günü bir günde ne acıdır ki milletimiz dört evladını şehit vermiştir.

Hatay’ın Dörtyol ilçesine bağlı Kuzuculu Beldesinin Amanos Dağı eteklerinde PKK militanlarının roketatarlı saldırısı sonucunda; Binbaşı Erhan Dikmen, Üsteğmen Aytaç Kaya ve Teğmen Ahmet Tarım maalesef hakkın rahmetine kavuşmuş, iki askerimiz de yaralanmıştır.

Ayrıca Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi Derecik mevkiinde, bölücü alçakların havanlı saldırısı sonucunda Er Sinan Dündar şehit olmuş, bir askerimiz de yaralanmıştır.

Yine Hakkari’nin Şemdinli ilçesi Derecik beldesine bağlı Yeşiloava üs bölgesindeki birliklerin inşaat işinde çalışan işçilere, terör örgütü PKK tarafından yapılan hunhar saldırıda bir işçimiz hayatını kaybetmiş, üçü de yaralanmıştır.

Milletçe acımız büyüktür.

Öfkemiz kabarık, milli vicdanlar infial halindedir.

Bölücü militanların bu alçak eylemlerini bir kez de Hollanda’dan lanetliyorum, nefretle telin ediyorum.

Şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet; ailelerine, silah arkadaşlarına ve aziz milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum.

Ve diyorum ki vatanımızı bölmeye, milletimizi ayırmaya ve Türkiye’yi etnik kimliklere tasnif etmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

Bunun teminatı sizlersiniz.

Şehitlerimizin aziz hatırlarına sahip çıkacak da sizlersiniz.

Ama olumsuz gelişmelerden dolayı sabır taşı çatlamaya, sinirler kabından taşmaya başlamıştır.

Bölücü katiller ellerini kollarını sallayarak eylemlerini gerçekleştirmektedir.

Sözde barış ve özgürlük bloğu, ileri demokrasi makyajlı bölücülük lobisi Türk milletini çözülmenin derin girdabına doğru hızla çekmektedir.

Terör örgütüne verilen tavizler, teröristlere gösterilen yakın ilgiler, bölücü mihraklara verilen yüzler mayın, roketatar, kurşun, havan topu olarak vatan evlatlarına fatura edilmektedir.

Teröre karşı her boyun eğme şehit olarak dönmüş, anaların ağıtları arşa çıkmıştır.

Ve şimdi de gündeme PKK’nın affedilme planları hayâsızca getirilmiştir.

Dağdaki eşkıyanın bağışlanarak siyasete kazandırılması ve bazı elebaşların değişik ülkelere gönderilmesi konularında hazırlıklar yapıldığı kamuoyuna yansımıştır.

Türkiye bu yük ve kamburla daha fazla yol alamayacaktır.

Dün Sevr Anlaşmasında dayatılanlar taksit taksit devreye koyulmuştur.

Bölünmenin adı çözüm, terörün adı hak arayışı, etnik kimlik talebinin adı özgürlük mücadelesi ve tavizin adı ise bir adım önde olmak şeklinde izah edilmiştir.

Tüm gelişmeler bize bunu işaret etmektedir.

Açıkça görülmektedir ki;

√       Siyasi kaygı ve art niyetle başlatılan yıkım projesi,

√       İmralı canisi ile diyalog ve müzakere süreçleri,

√       Barzani ve Kandil’deki çetelerle kurulan temas kanalları,

√       Sözde ateşkes pazarlıkları, siyasi af arayışları,

√       İkinci bayrak, ikinci dil ve demokratik özerklik tartışmaları sonrası Türkiye’nin bugün geldiği nokta her yönüyle felaketin bir önceki durağıdır.

Terörle mücadele hedefinden sapıp terörle müzakere ve mütakere arayışlarına girilmesinin ülkemizi facialarla dolu bir çıkmaza sürükleyeceği ortadadır.

Terörle mücadelede ipe un sermekten artık vazgeçilmeli, teröre umut ve cüret veren uygulamalar bir kenara itilmelidir.

Daha büyük acıları yaşamadan, daha büyük yıkımlara uğramadan ve komşu coğrafyalardan mülhem istikrarsızlık ve kaos rüzgarı sınırlarımıza tam olarak girmeden bu mutlaka sağlanmalıdır.

Kabul edilmelidir ki, terörle mücadele siyasi irade ve kararlılık isteyen, milli imkânların topyekûn seferber edilmesini gerektiren zor bir uğraştır.

Bunun için siyasi iradeyle bütünleşmiş ve desteklenen kapsamlı bir strateji ve bunu uygulamaya geçirecek sürdürülebilir bir irade, olmazsa olmazdır.

√       Terörün iç ve dış unsurlarını,

√       Siyasi destek ve finans kaynaklarını ve,

√       Sorunun ekonomik ve sosyal boyutlarını bir bütünlük içinde kapsamlı bir şekilde kavrayan bir stratejinin biran önce ortaya konulması gerekmektedir.

Her şeye rağmen, Türkiye sevdasıyla tutuşan yürekler olduğu müddetçe Allah’ın izniyle fitne başaramayacaktır.

Alyıldızlı albayrağımızın altında yaşamak bizim son ve alternatifi olmayan seçeneğimizdir.

Türk vatanın bir ve bütün olması tek isteğimiz ve ikamesi olmayan kararımızdır.

Türkçe anamızın ak sütü, Türkiye son yurdumuzdur.

Şehit kanlarıyla hudutları çizilen vatan topraklarından ne gitmeye ne de vazgeçmeye niyetimiz veya böyle bir düşüncemiz vardır.

Herkes hesabını buna göre yapmalı ve ayağını denk almalıdır.

Allah’ın izni ve inayetiyle aziz milletimiz diri ve dirençli olduğu sürece hiçbir fani yere kapaklandığımızı göremeyecek, çözüldüğümüze şahit olamayacaktır.

Hiçkimse olmasa bile, karşılıksız sevdayla Türk milletine bağlı olan Türk milliyetçileri ve Milliyetçi Hareket her çileye kafa tutacak ve her müşkülatı mutlaka aşacaktır.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Hepiniz yaşıyorsunuz ki, bu ülkeyle Türk milletinin 400 yıllık bir ilişki ve irtibatı bulunmaktadır.

Bu 4 asırlık diyalog bugünlere kadar gelmiş, bugüne gelmiştir.

Tarihin her döneminde Hollanda’yla dostane diyaloglar kurulmuş, Türkleri Papa’ya tercih ederiz sözü vaktinde bu ülkeden yükselmiştir.

Leiden kentinde bir binanın üzerinde bulunan ve altında Hollanda’ca “Türk gibi bereketli ve altınla dolu” yazan Barbaros Hayrettin Paşa ve Ankara Keçisi heykelleri sembol olarak buradadır.

Artık Hollanda’da göçün yaklaşık 50 yıllık mazisi içinde yüzbinlerce vatandaşımız bu ülkeye yerleşmiş, işinin ve rızkının davasında olmuştur.

Bugünkü şartlarda 400 bine yaklaşan Türk nüfusu Hollanda’nın ticari, siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel yapısına ciddi katkılar sağlayan bir duruma ulaşmıştır.

Nitekim bu ülkede her düzeyde temsil imkânına kavuşan kardeşlerimizi görmek mümkün olmuştur.

Yaklaşık 20 bin Türk girişimcisi, başarılı çalışmalarıyla ve çabalarıyla göz doldurmakta, dün işçiyken bugün onlarca, yüzlerce işçi çalıştırır bir düzeyde bulunmaktadır.

Siyasete katılım hızla artmaktadır ve şimdilik sayıları beşi bulan milletvekilleri bir başarının göstergesidir.

Bu elbette umut verici bir gelişmedir.

Buna rağmen az önce de vurguladığım gibi, bu alanlarda daha yapılacak çok şey vardır.

Üstelik aşılması gereken çok badireler bulunmaktadır.

Burada yaşayan vatandaşlarımızın daha fazla ve yoğunlukta demokratik haklardan istifade edecek bir seviyeye gelmesi lazımdır.

Bilhassa dönmeyi aklından geçirmeyen, tüm yatırım ve geleceğini bu ülkeye yöneltmiş olan kardeşlerimiz siyasetten ekonomiye daha çok belirleyici ve etkileyici konumda olmalıdır.

Anayasal haklardan istifade ederek, Hollanda’da kalıcı ve yönlendirici bir vasfa ve kabiliyete sahip olmak en temel amaç olarak tayin edilmelidir.

Eğitimde, kültür hayatında, iş ve meslek alanında mutlaka Türk milletinin becerilerini ve çalışkanlıklarını sergilemesiniz.

Kökünüzden ve kimliğinizden asla kopmadan, yabancılaşmaya ve asimilasyona kapı aralamadan; köyünüzü, kentinizi gönlünüzden çıkarmadan yaşadığınız topluma destek olabilmeli, yön verebilmeli ve istikamet çizebilmelisiniz.

Alınan kararlarda hem bu ülkenin hem de var oluşunuz gayenizin istikametinde müdahil olmalısınız.

Özellikle yerel ve genel düzeyde siyasi karar organlarında bulunarak varlığınızı hissettirmelisiniz.

Bakınız en son Fransa’daki seçimlerde, Ermeni lobilerine sırtını dayayan ve sözde soykırım uydurmasını diline dolayan Sarkozy, demokratik olarak tasfiye edilmiş, bunda eminim Fransa’da yaşayıp da oy kullanan Avrupa Türklüğü pay sahibi olmuştur.

Ayrıca Hollanda’da her alanda sesinizi duyurmaya çalışırken birçok güçlük ve açmazla karşılaştığınızı da biliyorum.

Özellikle Avrupa’da yaşanan ekonomik ve mali krizin sizleri çok olumsuz etkilediğinin farkındayım.

Hatta bu kapsamda, tersine göç süreci bile başlamıştır.

Artık Türkiye’ye dönenlerin sayısı, bu ülkeye gelenleri aşmış durumdadır.

İş piyasasındaki daralmalar, ekonomik aktivitelerdeki yavaşlamalar elbette bunda önemli bir faktördür.

Bir de bu ülkedeki artan göçmen, Türk ve İslam karşıtı eğilimler ciddi bir endişe kaynağı olarak karşınızdadır.

Irkçı ve yabancı düşmanlığı ne hazindir ki gittikçe yaygınlaşmaktadır.

Sözde de olsa, kendilerini demokratik değerlerin ve özgürlük kriterlerinin mülk sahibi gibi gören Batı Avrupa zihniyetinin; insanı ayıran, dışlayan ve kutuplaştıran kesimlere duyarsız kalması en başta insanlık adına son derece manidardır.

Bu ülkedeki aşırı uçların, popülizmin dar sokaklarında çare arayanların, radikal tepkilerle beslenen gurupların özellikle Türklere ve Müslümanlara yönelik hasmane tutum ve muameleleri insan olmanın inkarı ve reddi anlamına gelmektedir.

Siyasi kaygılarla, basit oy hesaplarıyla Türk ve İslam düşmanlığına oynamak hiçbir zaman muhataplarını umdukları neticeye götüremeyecektir.

Bize özgürlük ve insan hakları dersi verenler şimdi bir bir bu alanlarda sınıfta kalmaktadır.

Düşünce ve inanca saygısızlık, fikir ve teşkilatlanma hakkına soğukluk en başta insanlığın kazanımlarını görmezden gelmek ve yok farz etmek olacaktır. 

Bu itibarla Hollanda’da yükselen yabancı düşmanlığının, ırkçı ve faşizan yaklaşımların diyalog ve hoşgörü çemberine zarar vermemesi en başta bu ülke yöneticilerinin sorumlulukları arasındadır.

Türkleri izole etme çabalarını, yüce dinimiz İslam’ı tahkir ve tezyif niyetlerini asla doğru ve masum bulmadığımı buradan ifade etmek isterim.

Şayet küresel barış tesis edilip; kültürler ve medeniyetler arasında denge ve uyum kurulacaksa bu her şeyden önce karşılıklı hürmet ve varlık haklarına riayetten geçecektir.

Türk milletinin her ferdi kendi dışındaki herkese karşı saygı penceresinden yaklaşmaktadır.

Bunu yaparken tutarlılık gereğince aynı eğilimi muhataplarından da görmek isteyecek ve bunu da en tabii hak olarak kabul edecektir.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Her şeye rağmen soğukkanlılığınızı elden bırakmayınız.

Sağduyu, aklıselim ve itidalinin tarafından ayrılmayınız.

Provokasyonlardan uzak durunuz, uzak kalınız.

Tepkileriniz ölçülü, demokratik ve meşru sınırlar içinde kalmalıdır.

Burada ne pahasına olursa olsun kimliğinize, milli ve dini değerlerinize sahip çıkınız.

Türkçeyi aman ha savsamayınız, ancak yabancı dil öğrenmekten de geri durmayınız.

Yozlaşmaya ve yabancılaşmaya karşı kültür köklerinize tutununuz.

Eğitime önem veriniz, iş hayatına daha çok giriniz ve siyasal haklarınızı hem ülkemiz için hem de burası için kullanınız.

Sizlerin, seçimlerde bulunduğunuz ülkede oy kullanabilmenizi kolaylaştıracak ve vatandaşlık hukukundan kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılmasını amaçlayan yasa geçtiğimiz günlerde TBMM’nde kabul edilmiştir.

Biz, eksik bazı yönleri olsa da bu yasanın çıkmasını tasvip ettik ve destekledik.

Bu kapsamda Avrupa Türklüğünün ülkemiz siyasetindeki ağırlığı daha da artacak ve olması gerektiği yere ağır ağır gelecektir.

İnanıyorum ki Avrupa Türklüğü yaşadığı yerlerde ayrıcalıklı bir yere ve niteliğe aslından ve neslinden kopmadan mutlaka ulaşacaktır.

Bu konuda Hollanda Türk Federasyonumuz büyük bir özveri ve fedakârlıklarla çalışmalarını sürdürecek ve milli hizmetini yerine getirecektir.

Hollanda Türk Federasyonu, Türk insanının ve yaşamış olduğu toplumun, menfaatleri doğrultusunda her türlü faaliyeti gösterecek ve her yardımı yerine getirecektir.

Bu ülkedeki kardeşlerimizin refahını ve huzuru sağlamak; yaşam kalitesini artırmak amacıyla her girişimi gerçekleştirecektir.

Hepinize güveniyor, hepinize inanıyor, hepinizden bunları bekliyorum.

Bugün sizlerle birlikte olmanın lezzetini ve sevincini hat safhada yaşadım.

Buraya gelen her bir kardeşime en derin şükranlarımı sunuyorum.

İşleriniz bereketli, günleriniz hayırlı ve saadetiniz daimi olsun.

Burada olsun olmasın Hollanda’da bulunan bütün vatandaşlarımı sevgiyle ve muhabbetle selamlıyorum.

Yolunuz, bahtınız ve talihiniz açık olsun.

Konuşmama son verirken hepinize en samimi duygularımla saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.

Ne Mutlu Türküm Diyene.