04.04.2002 - Başbuğumuzun Vefatının 5. Yıldönümü Münasebetiyle Anma Töreninde Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
Başbuğumuzun Vefatının 5. Yıldönümü Münasebetiyle
Anma Töreninde Yapmış Oldukları Konuşma
4 Nisan 2002

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Kıymetli Genç Ülküdaşlarım,

Bugün, Merhum Başbuğumuzun Hakk'ın rahmetine kavuşmasının yıldönümü münasebetiyle bir araya gelmiş bulunuyoruz.

O büyük dava ve devlet adamının, Türk Dünyasının Başbuğunun aramızdan ayrılışının beşinci yılında fikir ve  eserlerinin anlam ve önemini bir kez daha idrak ediyoruz.

Rahmetli Başbuğumuzun bütün hayatını adadığı, hizmetinde olmaktan büyük bir onur ve gurur duyduğu Türk Milleti bugün O'nu yine rahmet ve minnetle anmaktadır.

Ülkemizin her tarafında bütün Türk milliyetçileri, ülkücüler çeşitli etkinlik ve toplantılarla, dua ve fatihalarla Başbuğumuzu yad etmekte; O'nun ortaya koyduğu temel ilke ve ülküler doğrultusunda Türkiye ve dünya meselelerini tartışmaktadır.

Türkiye'nin ve dünyanın dört bir yanından buraya akın eden siz yiğit ülküdaşlarımla birlikte Başbuğumuza Yüce Allah'tan rahmet diliyorum.

Cenab-ı Allah ondan razı olsun, nur içinde yatsın.

Kıymetli Arkadaşlarım,

Genç Bozkurtlarım,

Bizler, her aşaması çok çetin geçen, bir o kadar da değerli ve şerefli mücadelelerle dolu olan bir hareketin mensuplarıyız.

Türk milliyetçiliği davası, Rahmetli Başbuğumuzun önderliğinde büyük bir fedakârlıkla ve ileri görüşlülükle yükselmiş, bugünlere ulaşmıştır.

Bir çok büyük sınavdan yüzakıyla ve başarıyla çıkan bu gönül ve ülkü hareketi, bugün yeni bir çağda tarihî misyonuna uygun bir şekilde mücadelesine devam etmektedir.

Milliyetçi duyarlılıklara sahip fikir ve siyaset adamlarını diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri, ülke meseleleriyle yakından ilgilenmeyi ve dertlenmeyi hayat felsefesi haline getirmeleridir.

Bugün, dünyanın içinde bulunduğu durum ve ülkemizin sahip olduğu konum, hiç şüphesiz Türk Milliyetçilerinin her zamankinden daha fazla gayretli ve bilgili olmalarını zorunlu kılmaktadır.

Soğuk savaş sonrası dönemde, dünyamız gerek ekonomik gerekse siyasi istikrara kavuşabilmiş değildir.

Küreselleşme sürecinin uluslararası ilişkilerden günlük hayatımıza kadar her alanda ve her konuda etkisini hissettirdiği bir dönemde, Türkiye sevdalılarına büyük görev ve sorumluluklar düştüğü kesindir.

Bilgi ve teknoloji üretimi ve kullanımının sadece ekonomik yapılar üzerinde değil, siyasi ve sosyal hayatta da giderek belirleyici olduğu bir çağda, çok daha hazırlıklı ve donanımlı olmamız gerektiği açıktır.

Ancak, hem sosyo-ekonomik sorunlarımızın ağırlığı ve yoğunluğu, hem de yaşadığımız coğrafyanın siyasi ve ekonomik maliyetlerinin yüksekliği, milli gücümüzü ve etkinliğimizi ister istemez sınırlandırmaktadır.

Bunun için, bir taraftan sorunlarımıza kalıcı çözümler bulmak, diğer taraftan da geleceğe çok yönlü hazırlanmak mecburiyetimiz vardır.

Rahmetli Başbuğumuzun her zaman işaret ettiği gibi, Türk milliyetçilerinin bu şartların ve ihtiyaçların farkında olmamak ya da bu görevleri idrak edememek gibi bir lüksü yoktur. Yani, günübirlik düşünmek ve yaşamak, basit tartışmaların içinde boğulmak gibi bir seçenekleri bulunmamaktadır.

Günümüzde yerelleşme ve küreselleşmenin ilk planda çelişki olarak gözüken biraradalığı, özellikle milli bütünleşme ve kalkınma sürecini tamamlayamamış ülkeler açısından ciddi bir riski ifade etmektedir.

Ülkemizde, güçlü politika ve hedeflerde birleşmek ve bir arada yaşama kültürünü pekiştirmek yerine; farklılıkları derinleştirmenin küreselleşme ve demokratikleşmenin kaçınılmaz bir sonucu ya da gereği olduğunu ısrarla savunanların bolluğu dikkat çekmektedir.

Bunlar, maalesef, ne dünyayı gerçekçi bir gözle tanımlayıp tahlil etmekte, ne de Türk Milleti'nin son bir yüzyıl içinde atlattığı badirelerin anlamını kavrama çabası içine girmektedirler. Bu da yetmezmiş gibi, bölücü-yıkıcı terör şebekelerinin yeni manevralarına çanak tutan eylem ve söylemler geliştirmekten geri kalmamaktadırlar.

Milliyetçi Hareket'in bu tür yaklaşım sahipleriyle mücadele etmesi, tabii ki, hem gerekli hem de kaçınılmazdır. Bu zamana kadar böyle olmuş, bundan sonra da böyle olmaya devam edecektir.

Türkiye, bugün milli ve manevi müşterekler üzerine oturmuş, dayanışma bağlarını güçlendirmiş bir toplum yapısına ihtiyaç duymaktadır.

Benzer şekilde, devletler ve uluslararası camia da, milletlerin eşitliği, kardeşliği ve dayanışması üzerine bina edilecek bir küresel düzenin arayışı içinde olmalıdır.

Bu sebeple, Ortadoğu'yu ve Afganistan'ı barut fıçısı haline dönüştüren faktörler üzerinde çok yönlü düşünmek, küresel yoksulluğu önemsemek, medeniyetler ve kültürler arası diyaloğu kurumlaştırmak gerekmektedir.

Bilinmelidir ki, insanlığın, 21. yüzyılda ne amansız bir ekonomik ve teknolojik rekabet ile giderek büyüyen küresel eşitsizlikleri, ne de etnik ve dinî çatışmaların yükünü taşıması mümkün olacaktır.

Bizler, Türk milliyetçileri olarak, sadece kendi milletimizin ve ülkemizin huzuru ve geleceği ile değil, bütün milletlerin ortak geleceğiyle de ilgilenmekte, bu konuda sık sık görüş ve öneriler dile getirmekteyiz.

Küreselleşme sürecinin yol açtığı gelişmeler, eğer insanlığın "ortak kaderi"ni ifade ediyorsa, bu hiçbir zaman "ortak kâbus"a dönüşmemelidir.

Zaman, uluslararası dayanışma ve yardımlaşma ağlarını güçlendirmek için bir an önce harekete geçme zamanıdır.

Unutulmamalı ki, insan hakları sadece bazı ülkeler ve toplumlar için değil, bütün insanlık için lâzımdır.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Kıymetli Genç Bozkurtlarım,

Görüldüğü gibi, millet ve devlet olarak tarihin çok karmaşık ve çetin dönemeçlerinden birinde yol alıyoruz.

Bu sebeple, Milliyetçi Hareket'in gücü ve geleceği giderek daha fazla önem kazanmaktadır.

Türkiyemizin dört bir tarafından gelen vefakâr ve cefakâr ülküdaşlarımızın huzurunda ilân ediyorum ki, Milliyetçi Hareket, sadece siyasi hayatımızın temel denge unsuru değil, aynı zamanda Türk Milleti'nin ümidi, birliğimizin ve geleceğimizin teminatıdır.

Bunun için, Milliyetçi Hareket, Türkiyemiz ve milletimiz için vazgeçilmezdir.

Bu tarihî önem ve değer, millî, ahlakî ve demokratik duruşumuzun tabiî sonucudur.

Çünkü bu duruş, milletimizin müşterek değer ve özlemlerinin bir yansıması, Türk vatanının sonsuza kadar varoluşunun yılmaz savunuculuğudur.

Çünkü bu duruş, istikrar içinde kalkınma davasının, onurlu dış politika mücadelesinin değişmez adıdır.

Kısacası, Rahmetli Başbuğumuzun, gelecek nesillere ulaştırmak üzere bizlere emanet ettiği değerler, hassasiyetler ve ideallerdir. Bu temel değerler ve hedefler her zaman korunacak ve bizlere yol gösterecektir.

Bunları yaşatmak, geliştirmek ve gelecek nesillere teslim etmek de, hepimizin görevidir.

Bizler, bu görevi en iyi şekilde yerine getirmek, lider ülke Türkiye'ye ulaşmak için vargücümüzle çalışmayı sürdüreceğiz.

Yüce Allah'ın izni, Türk Milleti'nin desteği ve sizlerin görev ve sorumluluk bilincinizle bunları başaracağımıza olan inancım tamdır.

Bu duygularla, hepinizi sevgi ve saygıyla kucaklıyor, Muhterem Başbuğumuza, aziz şehitlerimize, hakka yürüyen dava büyüklerimize ve mücadele arkadaşlarımıza Yüce Allah'tan bir kez daha rahmet ve mağfiret diliyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı