Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli'nin İstanbul İl Başkanlığının düzenlemiş olduğu bayramlaşma programında yapmış oldukları konuşma. 27 Ekim 2012
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli'nin
İstanbul İl Başkanlığının düzenlemiş olduğu bayramlaşma programında
yapmış oldukları konuşma.
27 Ekim 2012

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Muhterem Misafirler,

Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,

İstanbul il teşkilatımızın düzenlemiş olduğu bayramlaşma programında sizlerle birlikte olmaktan büyük bir kıvanç duyuyorum.

Aynı zamanda, mübarek günlerin bereket ve rahmetiyle müşerref olduğumuz bir dönemde aranızda olmanın gurur ve ayrıcalığını had safhada yaşıyorum.

Kurban Bayramı’nın 3.gününde bizleri kavuşturan Cenab-ı Allah’a hamd ediyorum, şükrediyorum.

Yüce Peygamberimizin; “kişi sevdiğiyle beraberdir” kutlu sözü bugün burada sizlerle birlikteliğimin adeta kutsal teyididir.

Bu vesileyle hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Vecd ile yerine getirdiğiniz Kurban ibadetinin Cenab-ı Allah tarafından kabul edilmesini diliyorum.

İstanbullu kardeşlerimin ve siz değerli dava arkadaşlarımın mübarek bayramını tebrik ediyor, daha nicelerine beraberce ulaşmayı temenni ediyorum.

Ağzınızın tadı bozulmasın.

Kalbinizin temizliği, sözlerinizin içtenliği, vicdanlarınızın dürüstlüğü kaybolmasın.

Hepiniz hoş geldiniz, şerefler verdiniz.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Değerli Misafirler,

Türkiye’nin hassasiyet düzeyi yüksek bir döneminde Kurban Bayramı’nı karşılamış bulunuyoruz.

Bölücü terörün kanlı saldırıları iki bayram arasını deyim yerindeyse zehir etmiştir.

Analar ağlamış ve ocaklara ağıtlar çökmüştür.

Buradan aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Her şehit anası bizim de anamızdır.

Her şehit yakını bizim de kardeşimizdir.

Bu bayram günlerinde muhterem şehit yakınlarına evlatlarının ve eşlerinin eksikliğini göstermemek için üzerimize ne düşüyorsa yapmaya hazır olduğumuzu herkes bilmelidir.

Her şeye rağmen, huzur, barış ve istikrarın mumla arandığı bir dönemde bayram günlerinin derin anlamına ve sunduğu manevi imkânlara sığınıyoruz.

Dilerim ki, ihtiyacımız olan dirliğe, talep ettiğimiz birliğe ve dört gözle beklediğimiz beraberliğe bayram günleri münasebetiyle ulaşır, bu mukaddes zamanlar hatırına vasıl oluruz.

Bayram; kavuşmanın, kaynaşmanın ve kucaklaşmanın sıcacık tebliğidir.

Bayram; kardeşliğin, dostluğun ve yakınlığın hiç değişmeyen adresidir.

Bayram; güzelliğin, temizliğin ve samimiyetin yuvası ve himayecisidir.

Bizi ayırmak isteyenlere en güçlü ve kalıcı cevap bayramın manevi hikmetlerle dolu anlamında saklıdır.

Bizi biz yapan, bizi köklerimize ve kimliğimize sımsıkı bağlayan bağlardan birisi de böylesi anlam dolu gün ve dönemlerdir.

Biz millet olarak geleneklerimizden aldığımız kuvvet ve kudretle, milli ve manevi değer hükümlerimizle geleceğin yolunu açıyoruz.

Bu sayede yarınlara ışık tutuyor; itibarlı, iddialı ve saygın ülke hayalini kuruyoruz.

Parti olarak da, sorunlarından arınmış, yüklerinden kurtulmuş ve kilitlerinden sıyrılmış bir Türkiye için dua ediyoruz, elimizden gelen ve üstümüze düşen çabayı gösteriyoruz.

Kaybolan ahenk ve dengenin tekrar tesis edilmesini istiyoruz.

Altın çağını yaşayan ihanetin, zincirlerinden boşalan kötü niyetin hak ettiği ders ve karşılığı almasını inanç ve kararlıkla temenni ediyor ve bu yolda her şeyi göze alıyoruz.

Bozulan ahlakın düzelmesini, yıpranan kardeşliğin sağlamlaşmasını ve yozlaştırılan milli kimliğimizi yeniden ayağa kaldırmayı umutla temenni ediyoruz.

Tehdit edilen güvenliğimizin, sarsılan muhabbetimizin korunmasını arzu ediyoruz, bunu bekliyoruz.

Kimsenin şüphesi olmasın ki, biz Türk milletinin sözünü, değerlerini ve hedeflerini heyecanla taşıyoruz.

Biz Türk milletinin varlığını, bağımsızlığını ve bin yıllık kardeşlik hukukunu cesaretle savunuyoruz.

Son yurdumuza gözümüz gibi bakıyoruz.

Üzerine gölge düşmemesi, sırtına hançer saplanmaması için teyakkuz halinde bekliyoruz.

Biz ne yaptığımızı, neye sahip olduğumuzu ve nereye varmak istediğimizi biliyor ve bunu yüreklerimizde taşıyoruz.

Bayramda Allah rızası için kurbanlarımızı kestik; ama vatanımızı ikiye kesmeye, insanımızı doğramaya çalışanlara fırsat vermeyeceğiz.

Vacip olan ibadetimizi yapmak için kurban verdik; ama millet varlığını kurban etmeye yeltenenlere izin ve imkân vermeyeceğiz.

Haysiyetlerini rafa kaldırmış, milli ve insani değerlerini zihinlerinin mahzenine kapatmış seviyesizlere Türkiye’yi ve Türk milletini kurban ettirmeyeceğiz.

Riya, inkâr ve hıyanetten yüzleri görülmeyen bedbahtlara geleceğimizi kurban vermeyeceğiz, insanımızı harcatmayacağız.

Çünkü biz, Milliyetçi Hareketiz.

Çünkü biz, Türkiye sevdalısı fazilet timsali dava ve gönül kaleleriyiz.

Çünkü Mete Han’ın emaneti, Atilla’nın zaferleri, Bilge Kağan’ın buyrukları bizimledir.

Anadolu’ya vatan mührünü vuran Alparslan’ın ve Söğüt-Domaniç yöresinden tekbirler eşliğinde kılıç sallayarak üç kıtaya tutunan şanlı Türkmen varlığının vasiyeti üzerimizdedir.

Haçlılara bedenini siper eden 1.Kılıçarslan’ın anıları yanıbaşımızdadır.

Bizans’ın surlarına üç hilali diken Fatih kalbimizde ve aklımızdadır.

Biliniz ki, iki gün sonra 89. yıldönümünü kutlayacağımız Cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal’in hatıraları kılavuzumuzdur.

Hareketimizin kurucusu merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in sözleri, nasihatleri asla ayrılmayacağımız hilallerle parıldayan yolumuzdur.

Vatan ve dava şehitlerimiz bizimle beraberdir.

Türklüğün asırlara meydan okuyan kutsalları, yüce dinimiz İslam’ın çağları aşan mesajları bizim göz nurumuz ve her şeyimizdir.

Ötüken’den bu tarafa kazandığımız ve sahip olduğumuz ne varsa bizim hayat kaynağımızdır.

Var oluş gayemiz millettir, millet ait olan her değerdir.

Bunun için ‘Türk Milleti Sensiz Asla’ diyoruz.

Bunun için Türk milleti sen olmadan asla diye sesleniyoruz.

Biz milletimiz olmadan asla olmayacağız.

Millet rahat etmeden, millet huzur bulmadan durmayacağız, yılmayacağız ve yorulmayacağız.

Milletsiz vatan, milletsiz Türkiye, milletsiz Anadolu olmayacağını her platformda haykıracağız ve bu duruşumuzdan en ufak sapma göstermeyeceğiz.

Tek yürek, tek bilek ve tek nefes halinde büyük milleti yaşamak ve yaşatmak için her fedakârlığı, her müdahaleyi ve her mücadeleyi şevk ve cesaretle yerine getireceğiz.

Bu uğurda sizlerle birlikte yürümek, sizlerle aynı safta bulunmak benim için paha biçilmez bir kıymettir.

Türkiye ve Türk milletine dair hangi kararlılığı gösteriyorsam bunun gerisindeki teminat sizlersiniz.

Sizlerin desteği, sizlerin yardımı ve sizlerin dualarıyla Allah’ın izniyle her güçlüğü yener, her mihneti yere serer ve her belayı def ederiz.

Şu şartla ki, bir olalım, bir bakalım, bir duyalım ve beraber kalalım.

Ve doğal olarak aramıza sokulmaya çalışılan nifaklara karşı uyanık ve dikkatli duralım.

Başka Türkiye olmadığı gibi, başka Milliyetçi Hareket Partisi de yoktur.

43 yılın şerefini, 43 yılın hürmetle yâd ettiğimiz kahramanlıklarını ve 43 yılın şehit ve gazilerle pekiştirilmiş aziz hatıralarını geleceğin ufkuna götürmek için daha yapacaklarımız çoktur.

Bunun için İstanbul önemlidir, vazgeçilmez bir değerdedir.

Siz dava arkadaşlarımın, sorumluluk ve şuurla görevinizi yapacağınızdan şüphem bulunmamaktadır.

Başarımızın anahtarı buradadır, iktidar vizesi sizlerin elinizdedir.

Partimiz İstanbul’da emin ve ehil ellerde olduğundan mutlaka hak ettiği noktaya gelecek ve Türkiye’ye örnek olacaktır ve mutlaka da olmalıdır.

İstanbul köhnede değişim arayanlara, kuytuda yeni gözleyenlere ve menfaatte buluşmayı önerenlere elbette sessiz kalmayacak ve bunu da cevapsız bırakmayacaktır.

Teferruata boğulmadan diyebilirim ki, İstanbul buradadır, İstanbul ayaktadır ve İstanbul sadakat ve samimiyetini her fırsatta göstermekten asla kaçınmamıştır.

Bunun için sizlere müteşekkirim.

Hepinize güveniyor ve inanıyorum.

Sizlerle kutlu davamızda omuz omuza olmaktan, ülkülerimizin etrafında kenetlenmekten büyük bir memnuniyet ve bahtiyarlık duyuyorum.

Sağ olun, var olun.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Muhterem Misafirler,

Türkiye zor günler geçirmektedir.

Etrafımız adeta ateş çemberine alınmıştır.

Bir yanda komşu coğrafyalarda zirve yapan sömürü, savaş, vahşet ve isyan döngüsü; diğer yanda içimizde vasat bulan şiddet, suç, asayişsizlik, ahlaksızlık, yokluk, yoksulluk ve bölücü terör saldırıları alarm verici bir boyuta ulaşmıştır.

Arap baharı aracılığıyla Suriye’de yükselen kaos dalgası ve bu ülkeyle savaş sınırına gelmemiz yakın zamanların en kritik gelişmeleri arasında yerini bulmuştur.

Hali hazırda bayram münasebetiyle Suriye’deki gerilimin sakinleşmesi, aklı selimin öne geçmesi sevindirici olup, bayramdan sonra da bu ülkede kalıcı ateşkesin tesis edilmesi bizim en halisane dileğimizdir.

Suriye’nin geleceğine bu ülke halkı karar vermeli, kimse durumdan vazife çıkararak bu ülkenin dış müdahalelerle budanmasına çanak tutmamalıdır.

Bilhassa AKP hükümeti çok dikkat ve itina göstermeli, Türkiye’yi geri dönüşü olmayan yollara sokmamalıdır.

Üzülerek söylüyorum ki, Türkiye kötü bir yönetimin tüm sonuçlarını yaşamak ve buna katlanmak zorunda bırakılmıştır.

Her alanda hezimet, her alanda hüsran ve her yerde bunalım hâkimiyet kurmuştur.

Milletimizin dayanma ve direnme eşikleri kırılma noktasına kadar bükülmüş durumdadır.

Türkiye Damat Ferit ruhunun zulüm ve açmazlarına, Ebu Cehil acımasızlığının türlü misallerine maruz kalmış haldedir.

AKP menşeli ucuz hamasetler ve yapay milli irade sözleri günü ve durumu kurtarma kurnazlığında gelinen aşamayı göstermesi bakımından hepimize bir fikir vermiştir.

Siyasi ahlaktaki zafiyetler, dürüstlük, öngörü ve ciddiyetteki zayıflıklar Türkiye’nin kaderini düğümleme riskini vehamet derecesinde belirgin kılmıştır.

Başbakan Erdoğan’ın yanlış ve hatalarla iç içe geçmiş politikaları siyasetteki zarafet ve seviyeyi düşürmüştür.

Hesapsız, ölçüsüz ve kontrolsüz tavır ve tutumlar, Türk milletinin birlik ruhunu, bin yıllık kardeşlik duygusunu cepheden karşısına almıştır.

Acziyet ve çaresizlik içinde kendi kazdığı kuyuya düşen AKP yılana sarılmış, tehlikeli planların bile bile kucağına düşmüştür.

Sorunlar yumağı haline dönüşen Türkiye’nin tek ve yegâne sorumlusu hiç kuşku yok ki Adalet ve Kalkınma Partisi’nden başkası değildir.

AKP zihniyetinin teşvik ve yönlendirmesi altında;

√       Milli bünyemiz derin yaralarla tahriş edilmektedir.

√       Milli değerlerimiz saldırı ve taciz kıskacında tutulmaktadır.

√       Milli ilkelerimiz kayıtsızlık ve vicdansızlıkla sarsılmaktadır.

√       Milli varlığımız ağır tahribatlarla yüz yüze kalmaktadır.

√       Milli tarihimiz yüzleşme adı altında çaptan ve gözden düşürülmektedir.

√       Millilik niteliği tartışmalı hale gelen ekonomide dipsiz kuyular oluşmaktadır.

√       Milli kimliğimiz üzerine kurulan baskılar, kabile ve yerel aidiyet dürtülerine ivme vermektedir.

Maalesef hedeflenen, Türkiye Cumhuriyeti’nin;

√       Milli devlet niteliğini kaybetmiş,

√       Üniter yapısı zedelenmiş,

√       Bin yıllık ortak değerlerinin içi boşaltılarak milli birliği sarsılmış,

√       Farklılıklar üzerine bina edilen,

√       Çok milletli ve parçalı bir etnik kimlikler yapılanması olarak yeniden biçimlendirilmesidir.

Türk milletinin toplumsal dokusunu hedef alan hain amaç ise;

√       Köklerinden, kültüründen ve tarihinden kopmuş,

√       Geçmişinden utanan,

√       Kişiliksiz, bilinçsiz, tepkisiz, ürkek ve itaat eden bir toplum haline getirilmesi, daha açık bir ifadeyle, ezik ve silik bir topluluğa dönüştürülmesidir.

Bugün karşımızda çetin meseleler, çıkmaz sokaklar ve yangın yerine dönen millet hayatı vardır.

Karmaşıklaşan ve kökleşen sorun alanları gittikçe derinlik kazanmakta, krize ortam açmaktadır.

Bölücü terör meselesi bunların liste başındadır.

PKK talepleri taksit taksit karşılanmakta, dün bu çerçevede gerçekleşmesi imkânsız ve hayal mahsulü olan ne varsa bugün pervasızca yerine getirilmektedir.

Bölücülük güç toplamış, terör cüret kazanmış ve Türkiye kanlı tuzağın göbeğine düşmüştür.

İmralı canisiyle yapılan görüşme ve pazarlıklar artık gizlenmeden icra edilmektedir.

Başbakan Erdoğan merkezli hazmettirme süreci adım adım işletilmektedir.

Türk milleti bölünmeye ve dağılmaya razı edilmek istenmektedir.

Şehitlerle ikna edilmeye, kayıplarla teslim alınmaya çalışılmaktadır.

Görünen odur ki, AKP hükümeti sözde demokratikleşme reformlarını tamamen PKK’ya endekslemiştir.

AKP cenahı düşmanla masaya oturup melanete ortak olurken, bölücü çevreler boş durmamış ve cezaevlerinde açlık grevi başlatarak yeni bir dayatma kampanyası fitilini tutuşturmuştur.

KCK davası kapsamında, 58 cezaevinde sayıları yaklaşık 658’i bulan tutuklu ve hükümlülerin 46 gün önce başlattıkları açlık grevi tam anlamıyla bir gözdağı ve tehdit vasıtasına dönüşmüştür.

Bu doğrultuda taviz koparacaklarını ve ihanete kapı aralayan isteklerine ulaşacaklarını hesaplaşmışlardır.

PKK, kış aylarına girerken eylem sahasını dağdan cezaevlerine çekmenin vahşiliğine soyunmuştur.

Şunu mutlaka hatırda tutmak lazımdır ki, ölüm veya ölüm üzerinden tehdit kanalları açmak, insan hayatını kısa vadeli çıkar ve kazançların akıntısına teslim etmek her zaman lanet ve nefretle anılacak ve tanımlanacaktır.

Cinayet şebekesi bu kez de kendi militanlarını boğazlamaktadır.

BDP sözcülerinin müşterek ölümden bahsetmesi de ayrı bir gafillik ve kalitesizlik olarak değerlendirilmelidir.

Cezaevinde dışarıdan talimatla ölüme yatanlar birinci olarak; İmralı canisinin tecrit şartlarının kaldırılmasını, ikinci olarak ana dilde eğitim ve üçüncü olarak da mahkemelerde ana dilde savunma taleplerini dayatmışlardır.

Adalet Bakanının açıklamalarından, ana dilde savunmayla ilgili çalışmaların Bakanlar Kurulu’nun gündemine geleceği anlaşılmaktadır.

Açlık grevi yoluyla bu ihanet istekleri karşılanacak olursa Türkiye tükenecek ve bundan sonra bu tip yolların daha fazla görülmesine zemin hazırlanacaktır.

Kimin neyi hangi yöntemlerle beklediğinin bir önemi yoktur.

Ne var ki, bölücü terör yandaşları bastırdıkça alacaklarını, direndikçe elde edeceklerini çoktan anlamışlardır.

Ve böylelikle AKP’yi “kırk satır mı kırk katır mı” muammasına sokmuşlardır.

Sistemli bir şekilde başlatılan bu bölücülük kampanyasının el altından verilen sözlerle amacına ulaşma ihtimali bir hayli fazladır.

AKP hükümetinin, cezaevindeki gerilimi sözüm ona yatıştırmak amacıyla taviz kafesine göz göre göre girmesi, bundan sonra önü alınamayacak hadiseler zincirine yol açacaktır.

Ölüm saçmayı ve zehir kusmayı kendilerine meslek edinen bölücü terör mensuplarının akıllarını başlarına almaları ve Türkiye’yi şantajla istedikleri noktaya sürükleyemeyeceklerini kafalarına sokmaları gerekmektedir.

Bu son cezaevi vakaları da AKP’nin attığı yanlış adımların eseri ve neticesidir.

Başbakan Erdoğan Türkiye’yi büyüteceğim derken, küçültmenin kıyılarına çıkmıştır.

Cumhuriyet’in temel direklerini torpillemekle meşgul olan bu zihniyet, Türkiye’yi meçhule sürükleme konusunda inat içindedir.

Çözüm diyerek İmralı canisine yanaşan, demokratikleşme sözleriyle peşmergeye sırnaşan, sözde Kürt sorunu ezberiyle BDP ve CHP’yle saman altından su yürüten AKP’nin tüm inandırıcılığı kaybolmuştur.

Anayasada Türk vatandaşlığı tanımını bozmak ve Türklüğü ayıklamak AKP’ye göre marifettir.

Milli bayramların kanına girmek, Cumhuriyet Bayramı’nı dinamitlemek AKP’ye göre sivilleşmedir.

Tunceli’ye Dersim, Güroymağa Norşin, Aydınlara Tillo demek AKP’ye göre gelişmedir.

PKK’yla masaya oturmak ve yeni bir Oslo kumpasına düşmek AKP’ye göre demokratikleşme hamlesidir.

Henüz iş, eğitim, yuva ve meslek sorunlarını çözmemiş 18 yaş kuşağındaki evlatlarımızı istismar etmek AKP’ye göre demokrasinin gereğidir.

Çözüm, çare ve çıkış diyerek bölücülüğe altın kâseyle hayat iksiri sunmak AKP’ye göre ileri demokrasidir.

Katille diyalog kurmak, teröristle el sıkışmak ve cellâtla söz kesmek AKP’ye göre milli birlik ve kardeşlik projesidir.

Rezalete ortaklık etmek, hıyanete göz kulak olmak, Türk milletini 36 parçaya dilimlemek AKP’ye göre ezberleri yıkmak, tabuları devirmektir.

Büyükşehir Belediyesi Kanun Tasarısı’yla federasyonu ve PKK önerilerini hayata geçirmek AKP’ye göre yerel hizmetlerin önünü açmaktır.

AKP hükümetine ikazla bildirmek isterim ki, şeytanla buğday eken samana bile muhtaç kalacaktır.

Başbakan Erdoğan bu alanda dün söylediği sözleri unutmuş ve bize büyükşehiri bilmediğimiz suçlamasını yöneltmiştir.

Biz Başbakan Erdoğan’ın anladığı şekilde büyükşehiri bilmiyoruz ve bilmek de istemiyoruz.

Şu kadar ki, kendisi TBMM’nde görüşülen Büyükşehir Kanun Tasarısıyla üniter yapıyı linç etmeyi, federalleşmenin inşasını planlamaktadır.

Nitekim aklında ve zihninde öteden beridir bunu taşımaktadır.

1993 yılında Türkiye’de eyaletler sisteminin olabileceğini bizzat kendisi dile getirmiş, bu mantık ve düşünce mirasıyla ilk fırsatta politikalarını şekillendirmiştir.

19 yıl önce, “Eğer halk totaliter bir rejim istiyorsa buna saygı duymalıyız” diyen Başbakan Erdoğan’dır.

19 yıl önce, Türkiye’nin katı bir üniter anlayışa sahip olduğundan şikâyet eden Başbakan Erdoğan’dır.

19 yıl önce “Değişim yeni bir din söylemidir” diyerek bugünkü tavır ve çizgisiyle ters düşen yine Başbakan Erdoğan’dır.

Dün ak dediğine bugün kara diyen, dün öyle dediğine bugün böyle diyen de Başbakan Erdoğan’dır.

Bayram sabahı Türkiye’de güçlü muhalefet sorunu var diyen bu zihniyete; ben de diyorum ki, Türkiye’nin kanayan ve kangren haline gelen bir iktidar sorunu vardır, bu sorunu kökünden çözmek inşallah milliyetçi-ülkücü harekete nasip olacaktır.

Başbakan merak buyurmasın, onun baktığı ve dikkat kesildiği yerde Milliyetçi Hareket olmaz, olamaz.

Zira onun görüş açısında İmralı, Kandil, Barzani fazlasıyla yer kaplamaktadır.

Başbakan BOP merceğinden, biz millet ölçeğinden bakıyoruz.

Olaylara Başbakan okyanus ötesinden, biz son yurdumuzun jeopolitiğinden yaklaşıyoruz.

Başbakan Oslo gözlüğünden görüyor, biz Ankara’dan izliyoruz.

Başbakan İmralı canisiyle mektup arkadaşlığı yapıyor, biz milletimizle kader ortaklığı yapıyoruz.

Biz bugüne kadar millet yararına neyi doğru bulduysak, milli menfaatlere uygun olarak neyi makul ve mantıklı değerlendirdiysek inisiyatif aldık ve destek olduk.

Bu AKP’ye verilmiş bir destek değildir.

Bunun hilafına bizi suçlayanlar suizanlarının esiri olanlardır.

Alnımız ak, vicdanımız rahattır.

Bizim kaygımız Türk milletinin emniyeti, hak ve hukuku, Türk devletinin ise saygınlığı ve gücüdür.

Ülkücülüğümüzün gereği budur, milliyetçi anlayışımızın özeti de bunları gerektirmektedir.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Muhterem Misafirler,

Siyasi partiler demokrasinin nabız atışı ve yeri dolmayacak kurumlarıdır.

Partilerin köklü, sürekli ve kapsayıcı olması toplumsal istikrarın garantisi ve teminatıdır.

Yönetimde katılımı sağlayabilmek ve demokratik kültürü yaygınlaştırabilmek için partiler önemli görevler icra etmektedir.

Toplumun her kesimi düşünce, amaç ve beklentilerini siyasi partiler aracılığıyla yansıtmaktadır.

Ve elbette her siyasi partinin hedefi ülke yönetimine demokratik vasıtalarla gelerek, önerdiği devlet ve toplum hayatını gerçekleştirmektir.

Bu kapsamda her siyasi parti yıkıcı, bozucu, dağıtıcı ve bölücü eğilimler taşımadıktan sonra saygıya layık görülmelidir.

Zira değişik kanaat, yaklaşım ve fikirlerin karışımıyla vücut bulan siyasi partilerin; insan, devlet ve millet nam ve hesabına teklifleri ve tavsiyeleri bulunmaktadır.

Aziz milletimizin duygu ve hissiyatını, talep ve ihtiyaçlarını dillendirmek, bunları da gerçekleştirecek yol ve yöntemler oluşturmak öncelikle siyasi partilerin görevleri arasındadır.

Türk siyasetindeki partiler bu haliyle demokratik temsilin, irade devrinin ana öğelerinden, belki de en önemlilerindendir.

Nitekim bunlardan birisi olan Milliyetçi Hareket Partisi de 43 yıldır millet hizmetine vakfedilmiş bir şuurun ve anlayışın adı ve şanıdır.

Vatan sevdasının, bayrak aşkının, tarih ve millet tutkusunun ülküleşmiş halidir.

Hepiniz yaşayarak biliyorsunuz ki, biz, öznesi millet, yüklemi devlet olan siyaset beyanımızla var olduk, anlam kazandık ve bugünlere cefayı ezerek, güçlükleri yenerek geldik.

Türk milletine adanmış ömürlerin toplamından, hayatından vazgeçen serdengeçtilerin karşılıksız bağlılığından bir Türk-İslam destanının sayfaları kanla, emekle ve alın teriyle yazılmış ve tarihe mal olmuştur.

Şahitsiniz ki, bu destanın her satırı ahlak, adalet, şahsiyet, hidayet ve hamiyetle paraf edilmiştir.

Kestirme hükümlere tevessül etmeden, peşin yargılara aldırmadan, sabit fikir kalabalığını yararak milliyetçi-ülkücü hareket Türk siyasetinin ana ve atar damarı haline gelmiştir.

Bizim için gaye, Türk milletini ileri ve gelişmiş bir hale benliğini ve kültürünü muhafaza ederek ulaştırmaktır.

Aslımızdan, neslimizden kopmadan muasır ve medeni bir seviyeye en kısa yoldan çıkarmaktır.

Çağları aşan bir ataklık ve kabiliyetle, milletler mücadelesinde ön saflara geçmek; Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar hafızamıza kazınmış yaşanmışlıkları bir kez daha, ama kalıcı olarak canlandırmaktır.

Türk milletini bir ve bütün halinde tutarak, esaret hücumlarına karşı korumak, böylesi zillet iradesine duvar çekmek bizim için her şeyden önceliklidir.

Bunun için, sahip olduğumuz mensubiyet şuuru Türk milletine duyduğumuz hürmet ve hayranlığın çökmeyecek mevzisi ve hiçbir dünyevi nimetle değiştirilmesi mümkün olmayan vefa ilanıdır.

Ülkücü ise tüm bunları yüreğinde taşıyan dava, ruh, iman ve ülkü insanıdır.

Bundan dolayı ülkücü; milletine sadakatle, tarihine samimiyetle, dinine her şeyiyle sarılan Türk-İslam sancaktarıdır.

Ülkücülük şimdiyi ihmal etmeden; geçmişten uzanan ecdad elini geleceğin nuruna bağlayan Türk-İslam coğrafyasının yüz akı ve iftihar simgesidir.

Ve tüm bunların yanında, Türk milletiyle yapılan bir sevda sözleşmesi, asla ihlal edilmeyecek manevi yükümlülüğün tek taraflı da olsa kabul ve tasdikidir.

Biz kendimize mahsus hassasiyetimizle, fikriyatımızın incelik ve esaslarıyla milli değerlere ve ilahi prensiplere ruhumuzu verdik ve kendimize rehber ettik.

Siyasetin ve ideolojik karmaşanın soğuk kutuplarını eritmeye ve birleştirmeye odaklı sıcak bir milli merkez olma arayışıyla, aşırılıkları törpülemeye, 9 ışığın belirsizlikleri mahkûm eden çağrısıyla devrin imkânsızlıklarını aşındırmaya çalıştık.

Hamd olsun, bugüne kadar çizgimizden hiç taviz vermedik.

Allah’a şükürler olsun ki, özümüzden, özelimizden ve özgün tutumuzdan hiç ayrılmadık.

Değişmeden büyümeye, başkalaşmadan gelişmeye açık tutumuzu sizlerin yardım ve desteğinizle sürdürdük.

Siyasetimize yön ve ufuk çizen 43 yıllık kimliğimizi bulandıracak, kişiliğimizi tartıştıracak hiçbir gizli kapaklı işin içinde olmadık, bundan sonra da olmayacağız.

MHP; bu şartlar altında Türk-İslam dünyasının nefes borusu ve yarına açılan penceresi olduğunu hiç yabana atmamıştır.

Türkleşmenin, İslamlaşmanın ve muasır olmanın gerek ve yeterliliğini sağlayabilmek için yapacaklarımızın ve bu kapsamdaki ülkülerimizin çizgisinden hiç çıkmadık.

Kim ki, aksini söylüyorsa yalanla yol arkadaşıdır.

Kim ki, özümüzden koptuğumuzu iddia ediyorsa iftira mağarasında şaşkına dönmüş, müfterilikten sabıka yemiştir.

Kim ki, her ne pahasına olursa olsun, durgunluğumuzdan, yavaşlığımızdan, hareketsizliğimizden bahsediyorsa ruhunu ipotek ettirmiş, vicdanını hacir altına aldırmıştır.

Ve kim ki, sırf koltuk uğruna, partimize ve yönetim kadrolarımıza kara çalmaya ve çamur atmaya kadar işi vardırıyorsa, egoistliğin, çıkarcılığın ve muhterisliğin limanına demirlemiştir.

Görüyorsunuz ki, partimizin kongre takvimi hızla mesafe alırken, mesnetsiz, temelsiz ve içi boş ithamlar ulu orta basın ve yayın organları vasıtasıyla dillendirilmektedir.

Bildiğiniz üzere, partimizin 10.Olağan Büyük Kurultay’ını 4 Kasım 2012 günü Ankara Arena Kapalı Spor Salonu’nda, inşallah büyük bir coşku ve katılımla yapacağız.

Ve tüm hazırlıklarımız Allah’a şükürler olsun ki istediğimiz kıvam ve boyutta sürmektedir.

Önümüzdeki hafta sonu, başkent Ankara, “Türk Milleti Sensiz Asla” diyerek, vatanımızın her yöresinden irade ve inanç beyanında bulunan Türk milliyetçilerine ev sahipliği yapacaktır.

Kurultayımız Türk milletinin tarihi mevcudiyetinde bir dönüm noktasını, milliyetçi-ülkücü hareketin devamlılığında hayati bir rolü ifa edecektir.

Bundan asla şüphem yoktur.

Türkiye’nin geleceğinde bu kongre söz ve yetki sahibi olacaktır.

10. Olağan Büyük Kurultayımız canlılığın,  beklentilerin ve Türk milletine beslenen eşsiz muhabbetin cevap bulacağı demokratik bir platform olarak varlığını gösterecektir.

Öncelikle bundan hepiniz emin olunuz.

Şahsım, sizlerin ne düşündüğünüzü, neyi temenni ettiğinizi ve neyi arzuladığınızı biliyor, görüyor ve hepinizi anlıyorum.

Sizleri sadece anlamakla kalmıyor, düşüncelerinizin saygıya değer olduğuna inanıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin 10. Büyük Kurultayı entrikayı gıdası, dedikoduyu siyasi sermayesi, sahteliği pusulası yapanlara kati ders olacaktır.

10.Büyük Kurultayımız; sinsice aramıza sokulmaya çalışılan yozlaşma eğilimlerine, saçılmaya çalışılan güvensizlik tohumlarına cevap teşkil edecektir.

Hatırlatmak isterim ki,

√       5 Kasım 2000 tarihindeki 6.Olağan Büyük Kurultayımızda yüzyılla sözleşme imzaladık ve bu ülkeyi karşılıksız sevdiğimizi ısrarla ve tekraren duyurduk.

√       12 Ekim 2003 tarihindeki 7.Olağan Büyük Kurultayımızda; yeni bir dünya ve yeni bir Türkiye için büyük buluşmanın davetini yaptık.

√       19 Kasım 2006 tarihindeki 8.Olağan Büyük Kurultayımızda; milli kararlılık, milli doğruluş ve milli kucaklaşma diyerek milletimizin huzuruna çıktık.

√       8 Kasım 2009 tarihindeki 9.Olağan Büyük Kurultayımızda; “Sonsuza Kadar Var Ol Türkiye” mesajımızı verdik ve Türkiye’nin yalnız olmadığını ortaya koyduk.

√       4 Kasım 2012 tarihinde yapacağımız 10.Olağan Büyük Kurultayımızla da, daha önceki söz ve irademizin hepsini “Türk Milleti Sensiz Asla” ana temasında topladık.

Biz Türk milletinin tarafındayız.

Türk milletinin hak ve menfaatlerinin sözcüsü ve müdafaacısıyız.

İşte 10.Olağan Büyük Kurultayı bu hali ve şekliyle tarihi bir önemdedir.

Bundan sonra söz de karar da muhterem dava arkadaşlarımın olacaktır.

MHP’nin geleceğini tayin edecek ve şekillendirecek aziz arkadaşlarım, 43 yılın sorumluluğuyla ve milliyetçi-ülkücü ahlakla hareket edeceklerdir.

Ülkücülük bir çıkar birlikteliği, şirket ortaklığı veya süresi belirli hizmet akdi değildir.

İnsanlığın binlerce yıllık ilerleyişi, bir hedefe varmayı amaç edinen ve kendisine hedef arayan insanların, yaşadıkları topluma kazandırdıkları ivme ile mümkün olmuştur.

Büyük davalar, büyük hayalleri olan şahsiyetlerin omuzlarında taşınmıştır.

Büyük başarılar büyük hedeflerin sonucunda ortaya çıkmıştır.

Ülkücüyü tanımak, bilmek ve anlamak isteyenler önce bu gerçeklerin idrakine varmalıdır.

Gündelik hayatın kaygıları altında vizyonları kısıtlanmış kitlelere anlam ve güç kazandıran da büyük dava insanlarının varlığı ve gösterdikleri istikamet olmuştur.

Uzak hedefleri kucaklayanlar, hayal gibi görülen ülkülerin peşinde koşanlar ancak ve ancak gönlü, yüreği, vicdanı, ruhu, heyecanı ve şuuru olan büyük insanlardır.

İşte ülkücüler böyledir, ülkücünün özelliği bunlardır.

İftiharla söyleyebiliriz ki, mensubu olmaktan gurur duyduğumuz büyük Türk milleti, sadık evlatları konusunda talihli ve bahtı açıktır.

Zira ülkücüler milletine karşılıksız sevgilerini ve yeri dolmayacak bağılıklarını her zaman arzuyla göstermişlerdir.

Milletinin geleceğine odaklanmış, milli ülkülerle ülkülenmiş, dertleri ile dertlenmiş, zaferleriyle gönenmiş sayısız gönül, dava ve inanç adamları tarihimizi hem yapmış, hem yazmıştır.

Bu şeref payesi de takdir edeceğiniz üzere milliyetçi-ülkücülerin hanesine kazınmış ve kaydedilmiştir.

Bunlardan dolayı milliyetçi-ülkücü hareket;

√       Ne eskiye sığacak ne de yeniye girecektir.

√       Ne dünden cayacak ne de yarına yüz çevirecektir.

√       Ne tarihten kopacak ne de gelecek uğruna bugünü unutacaktır.

√       Ne değişim kuyusuna düşecek ne de dönüşüm batağına sapacaktır.

Biz tüm zamanların terkibinde; kuşaklar arasındaki rabıta, temas ve irtibatı korumak ve yükseltmek için milliyetçiliğimizi ve ülkücülüğümüzü çağın üslubuyla yorumlar, Türk milletinin meşalesi oluruz.

Bundan da yılmayız, durmayız ve durgunluğa prim vermeyiz.

Bu nedenle Milliyetçi Hareket’in itibarına, yapılan kuşatma hazırlıklarına ve içten tasfiye adımlarına değerli dava arkadaşlarımın mutlaka söyleyecek sözleri olduğunu düşünüyor, sizlere sonuna kadar güveniyorum.

4 Kasım, Milliyetçi Hareket'in eridiği, zemin ve destek kaybettiği, Türk Milliyetçiliğinin modası geçmiş ve çağın gerisine düşmüş bir nostalji olarak kalmaya mahkum olduğu yolundaki hezeyanlara karşı da gereken cevabın verileceği şahlanış, ileri atılış ve diriliş kurultayı olacaktır.

Büyük kurultayımız, aynı şekilde, Milliyetçi Hareket'i tarihi misyonundan alıkoymak için MHP'yi içten çökertmek ve yozlaştırmak için beslenen ümitlere ve sahneye konulmak istenen oyunlara karşı da, ülkücü iradenin gereken cevabı vereceği bir gün olacaktır.

10.Olağan Büyük Kurultayımız bu kapsamda; ülkücünün manifestosu, ülkücünün geleceğe hedef ve kadrolarıyla yüklediği modern anlam, Türklüğün sönmeyecek umut ışığı olarak Türkiye ve dünya gündeminde yerini alacaktır.

Milli değerlerimizi, milli kimliğimizi ve Türklüğün vizyonunu esas alan güçlü ve istikrar kazanmış bir Türkiye Projesi etrafında inşallah el ele vereceğiz ve 10.Büyük Kurultayımızın açtığı ve gösterdiği istikamette daha da hızlanıp haklı beklentilerin elçisi olacağız.

Unutmayınız ki, Milliyetçi Hareket hepimizindir ve yok olmayacak millet eseridir.

Bunun için davanıza sahip çıkınız, ülkülerinizin arkasında durunuz.

Ülkücü olmak en büyük payemiz ve hiçbir dünyevi rütbeyle kıyas kabul etmeyecek insani vasfımızdır.

Türk milleti her şeyimizdir.

Ve biz “Türk Milleti Sensiz Asla” sözümüzü sonuna kadar cesaretle, vakarla ve azimle paylaşacağız ve bundan da asla bıkmayacağız.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Konuşmama son vermeden önce şu gerçeklerin bir kez daha görülmesini ve bilinmesini açık yüreklilikle istiyorum:

Milliyetçi Hareket Partisi, her türlü tuzak, komplo ve senaryolara rağmen, Türk milletinin ayakta kalmış son umududur.

Milliyetçi Hareket Partisi, küresel tezgâh ve çok boyutlu emperyal projelerin uygulandığı bugünkü ortamda Türk devletinin son savunma hattıdır

Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milletinin, var olan yıkım ve çöküşten çıkaracak son ve mutlak kuvvetidir.

Milliyetçi Hareket Partisi, ölüm korkusunu aşmış, kurşun, bomba ve saldırılara eyvallah etmemiş ülkücülerin tek ve biricik yuvası, Türk milletinin son şansıdır.

İşte bunlardan dolayı, bizi yolumuzdan çevirmeye, hedeflerimizden döndürmeye, millet ve vatan mücadelesinden vazgeçirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

Hak bildiğimiz yolda, doğru ve meşru gördüğümüz politikalarda tavizsiz bir şekilde sapasağlam duracağız ve boyun eğmeden milletimize hizmet edeceğiz.

Bu duygularla siz muhterem dava arkadaşlarımı en iyi dileklerime selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Mübarek Kurban Bayramınızı bir kez daha kutluyor, ibadetlerinizin Cenab-ı Allah katında kabul edilmesini diliyorum.

Yolunuz, bahtınız ve alınınız her daim açık olsun.

Yüce Allah yar ve yardımcımız olsun.

Sağ olun, var olun.

Ne Mutlu Türküm diyene.