Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin İstanbul Ülkü Ocakları tarafından düzenlenen 2023 Gençlik Eğitimi 7. Dönem Mezuniyet Töreninde yapmış oldukları konuşma. 5 Mayıs 2013
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
İstanbul Ülkü Ocakları tarafından düzenlenen 2023 Gençlik Eğitimi
7. Dönem Mezuniyet Töreninde yapmış oldukları konuşma.
5 Mayıs 2013
 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Değerli Ülküdaşlarım,

Sevgili Bozkurtlarım, Asenalarım,

Saygıdeğer Misafirler,

Sayın Basın Mensupları,

Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı İstanbul İl Temsilciliğinin düzenlemiş olduğu “2023 Gençlik Eğitimi 7’nci Dönem Mezuniyet Töreni” münasebetiyle bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Konuşmama başlarken hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

2012 yılının 4 Mart günü yine böylesi anlamlı bir toplantıda bir araya gelmiş ve 6’ıncı Dönem mezunlarımızın sertifikalarını vermiştik.

Şahsen eğitime çok önem veren birisi olarak, bu çalışmalardan ve çabalardan büyük memnuniyet duyduğumu söylemek isterim.

Eğitim bir neslin umudu, bir toplumun gelecek tasarımı ve bir milletin varlık nişanesidir.

Eğitimsiz gelişme, eğitimsiz zenginleşme ve eğitimsiz güç kazanma ihtimali neredeyse sıfıra yakındır.

Fikirlerin pişmesi için eğitim şarttır.

Ülkülerin şuurlanması, heyecanların istikrara kavuşması için eğitim vazgeçilmezdir.

Eğitimsiz insan kurumuş dal gibidir.

Bu nedenle eğitim tazelenme, yenilenme, olgunlaşma ve canlanma demektir.

Medeniyetlerin en ayırıcı vasfı, milletlerin en stratejik üstünlüğü eğitim yoluyla ortaya çıkmaktadır.

Yılgınlığa düşen zihinler eğitim vasıtasıyla kendine gelmekte ve hedeflerine bağlanmaktadır.

Bu nedenle her alanda, her düzeyde, her seviyede ve hayatın her bölümünde eğitim ve öğretim önceliklidir, oldukça da önemlidir.

Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı’nın İstanbul İl Temsilciliğinin yapmış olduğu eğitim faaliyetlerinin artarak sürmesini diliyor, emeği geçen herkese huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

 

Kıymetli Ülküdaşlarım,

Değerli Misafirler,

Hayat; bir sürü belirsizliği ve bilinmezliğiyle; bazen karmaşık, bazen basit, ama çok defa çetin imtihanlara sahne olan dinamik bir süreçtir.

Bu süreçte geriye düşmemek, yenilmemek ve kenara itilmemek için süreklilik arz eden bir çalışma temposuna ve pes etmeyen bir irade parlaklığına sahip olmak gerekmektedir.

Fikirleriyle umut veren, heyecanlarıyla güven aşılayan ve ülkülerindeki berraklıkla çekim ve cazibe merkezi olan Ülkücüler için hayat basite alınmayacak kadar çok değişkenli, abartılmayacak kadar da sıradandır.

Biliyorsunuz ki, ümitsiz ve hayalsiz asla yaşanmaz.

Bunlar olmaksızın ömür geçmez, vuslat güneşine varılmaz.

Karanlığı aydınlatan ümittir.

İnsanı hayata bağlayan ümittir.

Mücadele nefesini üfleyen de yine ümittir.

Marifet, tıpkı suyun dibine ayakları değer değmez yüzeye fırlayanlar gibi, ümitsizliğin içinden ümide ulaşmaktır.

Milli mücadelemizi kazandıran bu ümit anlayışıdır.

Unutmayınız ki, teslim olmayan bir ümitlilik hali iman derecesinde zirveleşen bir kuvvete meydan açacaktır.

Zafer sabahlarının şafağı bu sayede sökecektir.

Meyusluğun ağırlığı, bezginliğin ezikliği bu şekilde hafifleyecektir.

Ümit olmazsa cesaret kaybedecektir.

Hayata tutunmanın, zorluklarla başa çıkmanın sırrı ümitle bakmak, imanla hareket etmektir.

Biliniz ki;

√       Ülkücüler, bir ümidin adıdır.

√       Ülkücüler, bir sevdanın ve bedeli şehit kanıyla ödenmiş bir fedakârlığın nurlu yüzleridir.

√       Ülkücüler, bir duanın ve direncin temsilcileridir.

√       Ülkücüler, geçmişin şerefli sayfalarından geleceğin verimli ve bereketli vahalarına koşan eşsiz kahramanlardır.

Sizler, varlığınızı ideallerine adayan, ülküleriyle coşan ve mutlaka başarıya varacak olan kutlu yüreklersiniz.

Sizler, bir devrin atan kalbisiniz, söyleyen dilisiniz, birliğe ve kardeşliğe davet eden nefesisiniz.

Zahmetler size vız gelir, zorluklar nafile kalır.

Korku yabancıdır size, şüphe uzaktır her birinize.

Çünkü inancınız sağlamdır, çünkü hedefleriniz yüksektir, çünkü varacağınız yer kudretli Türkiye’nin, büyük Türk milletinin müjdesini vermektedir.

Ülkücü nereden gelip nereye gitmek istediğini bilir, kesinlikle de bilmelidir.

Ülkücü için imkânsız yoktur.

Ülkücü için başarısızlığı peşinen kabullenmek söz konusu değildir.

Elbette tembellik, uyuşukluk ve vurdumduymazlık sizlerde yoktur ve pek tabiidir ki olmamalıdır.

Çıkar ilişkileri, mevki ve statü talepleri için milli ve manevi değerlerden ödün vermek sizlere yabancıdır.

Kısa vadeli, kısa ömürlü ve güdük menfaatler sizlerin uzun soluklu mücadelenizi engelleyemeyecektir.

Dedikodular yolunuzu kesemeyecektir.

İstismarlar, provokasyonlar ve tuzaklar aklınızı çelemeyecektir.

Hak bildiğiniz yolda ilerleyiniz, Cenab-ı Allah sizinledir.

İddialarınızdan caymayınız, Resul-i Ekrem Efendimizin şefaati sizlerledir.

Ülkülerinizden kopmayınız, şehitlerimizin aziz hatıraları sizlere emanettir.

Dürüstlükten ayrılmayınız, çalışmaktan bıkmayınız, fitneye bakmayınız, iftiralara kulak asmayınız, Türk milletinin desteği yanınızdadır.

Ülkücüler Türk milletinin içinden doğup, yine Türk milletine hizmete koşan asil ve soylu şahsiyetlerdir.

Ülkücüler bayraktır.

Ülkücüler vatandır.

Ülkücüler Türklüktür.

Ülkücüler Turan’dır.

Ülkücüler Ötüken’deki ruh, Kerkük’teki hüzün, Bosna’daki gözyaşı, Doğu Türkistan’daki acı, Balkanlar’daki hatıra, Mekke’deki bağlanış, Türk ve İslam’ın bulunduğu her tarafta dalgalanan ümit sancağıdır.

Cehaletin yenilmesi size bağlıdır.

Bölünmenin durdurulması sizinle mümkündür.

Göreviniz çoktur, yapmanız gerekenler fazladır ve sorumluluklarınız başkalarına göre haliyle kabarıktır.

Tepkilerinizi köreltmeye çalışanlara fırsat vermeyiniz.

Sizleri sokaklarda görmeye çalışanlara ortam açmayınız.

Bizim yerimiz sokakların karanlığı değil, meydanların demokratik zeminleridir.

Fakat sokakların da görüş açımızın kapsamında bulunduğunu, böylesi bir tecrübeden süzülerek bugünlere geldiğimizi hiç kimse yabana atmamalıdır.

Şüphesiz bu filmi daha önce defalarca seyrettik.

Bu kısır döngüyü üst üste yaşadık.

Bedeller ödedik, şehitler verdik, canlardan olduk.

Türk milletine çevrilen namluların önüne milliyetçi-ülkücü hareket dikilmiştir.

Türkiye’yi kötürüm bırakmaya cüret eden komünistlerin, teröristlerin ve şiddetten geçinenlerin karşısına milliyetçi-ülkücü hareket geçmiştir.

Bu sebeple gencecik fidanlarımız soldu, hayatlarının baharındaki dava arkadaşlarımız bir bir toprak oldu.

Hepsi ülküleri uğruna ebediyete göçtü.

Hepsi inançları yolunda Rahmeti Rahman’a ulaştı.

Kanlı gömlekleriyle bir hilal uğruna kara toprakla sırdaş oldular.

Haklıydık, masumduk, ancak bunlar fayda etmedi.

Türkiye’ye düşmanlık yapanlar, Türk milletini yabancı ideolojilerin kölesi haline getirmeye yönelenler kurşun sıktılar, bomba attılar ve can evimizden vurdular.

Yönümüz Hakk’a çevrilmişti, fikrimiz milletimizin yücelmesi ve yükselmesine odaklanmıştı.

Başka amacımız yoktu.

Başka arayışımız söz konusu bile değildi.

Sokakları mesken tutmuş katiller, tertemiz dava arkadaşlarımıza kıydılar.

Sokakları terörize eden, insanlıkla yolunu ayıran kanlı eller umutlarımızı söndürdüler.

Ne var ki yılmadık, yıkılmadık, başaracağımıza inandık ve şehit kanlarından filizlendik, büyüdük ve bugün aziz milletimizin ilgi ve sevgisine mazhar olduk.

4 Ocak 1968 tarihinde, henüz 22 yaşındayken şehit olan Osmaniyeli Ruhi Kılıçkıran’ı mahcup etmedik, etmeyeceğiz.

21 Mart 1970 tarihinde dava arkadaşlarına yiyecek götürürken şehit edilen Süleyman Özmen’e yüz çevirmedik, çevirmeyeceğiz.

8 Haziran 1970 tarihinde okuluna girmek isterken şehit edilen Yusuf İmamoğlu’nu unutmadık, unutmayacağız.

23 Kasım 1970 tarihinde alçaklar tarafından üç gün işkence yapıldıktan sonra pencereden atılarak şehit edilen Dursun Önkuzu’yu hiç ama hiç aklımızdan çıkarmadık, çıkarmayacağız.

13 Nisan 1979 tarihinde, camiden çıkarken bıçaklanarak şehit edilen Alper Tunga Uytun’u bırakmadık, bırakmayacağız.

Aziz şehitlerimizden Alparslan Gümüş bizimledir, İrfan Öğüt’çü içimizdedir.

Recep Haşatlı kalbimizdedir, İlhan Darendelioğlu bizimle beraberdir.

İsmail Gerçeksöz aramızdadır, Ali Rıza Altınok her daim yanımızdadır.

Gün Sazak buradadır.

Ve elbette Başbuğumuz Türkeş Bey önümüzdedir, tüm şehitlerimiz gönlümüzdedir.

Üç Hilal iftiharımızdır, Bozkurt cesaret simgemizdir.

Biz milliyetçi-ülkücü hareketiz.

Teslimiyete boyun eğmeyiz.

Zalime uşak olmayız.

Eşbaşkanların kuru gürültüsüne aldanmayız.

Bölücülerin oyunlarına gelmeyiz.

Küresel senaryolara teslim olmayız.

Türkiye’yi böldürmeyiz, Türklüğü ezdirmeyiz ve milliyetçiliği ayaklar altında çiğnemeye kalkan namertlerin karşısına dağ olur dikiliriz, fırtına olur çatılarını indiririz.

Türk vatanını haram el uzatanlara yedirmeyiz.

Bu salonda Çanakkale’nin ruhu vardır.

Bu salonda Haçlıları bozguna uğratan Kılıçarslan’ın anıları tütmektedir.

Hiç kimse boşuna uğraşmasın.

Hiç kimse boş yere el ovuşturmasın.

Milliyetçi-ülkücü hareket var oldukça ihanet başaramayacaktır.

Milliyetçi-ülkücü hareket var oldukça şehidimizin, şühedamızın hakkı yenmeyecektir.

Sizler teminatsınız.

Sizler bunun için ümitsiniz.

Sizler Türklüğün garantörü, İslam’ın yumruğu ve Türk milletinin güvencesisiniz.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Kıymetli Ülküdaşlarım,

İçinden geçtiğimiz zaman diliminde;

Haklılığımızı gölgelemeye niyetlenenler faaldir.

Milliyetçi-ülkücü hareketi teşvik ve tahrik etmekle uğraşan provokatörler işbaşındadır.

Kardeş kavgası çıkartmakla yatıp kalkanlar devrededir.

Biz bu pis tezgâhlara düşmeyeceğiz.

Biz bu kirli senaryolara alet olmayacağız.

Düşmanlık ekenlere, kardeşlik duygularından aldığımız güçle cevap vereceğiz.

Nifak saçanlara, milletimizin nazarıyla ve irfanıyla bakacağız.

Alayına kapımızı kapatacağız.

Tüm kötü niyetlileri şaşkına çevireceğiz.

Maalesef Türk-Kürt ayrımını kaşımaya ve kanatmaya yeltenen korkak ve kanlı emeller adım adım faaliyet halindedir.

Çözüm ve barış sözleriyle dağılmanın misyonerliğini yapanlar artmıştır.

Süreç ihanetiyle Türk milletini etnik kimlikler arasında paylaştırmaya kararlı olanlar zıvanadan çıkmıştır.

PKK’lılar, örgüt sempatizanları, militan bakıcıları, terörist aşıkları, bölünme piyonları, aklı karışık 63’lükler hükümetin himayesi altındadır.

Başbakan Erdoğan, İmralı canisiyle Türkiye’yi pazarlık etmektedir.

Kandil’e kan bankası kuranlarla, dağlarda ölüm vadisi inşa edenlerle el eledir, iç içedir.

Başbakan Türklükten rahatsızdır.

Başbakan’ın Türk milletinin mevcudiyetinden ödü kopmaktadır.

Bundan dolayı İmralı canisi ve PKK’yla Türk milletinin pazarlığını yapmaktadır.

Çünkü Başbakan’ın kafasında Türk milleti 36 parçadan ibarettir.

Tek milletten bahsederken, milletin ismini ağzına dahi alamamaktadır.

Tek vatandan bahsederken, bu vatan neresidir, kimindir, belli değildir.

Başbakan için millet bölünürse demokratlaşacaktır.

PKK meşrulaşırsa ve Türkiye parçalanırsa maksat hâsıl olacaktır.

İmralı canisi serbest kalırsa özgürlükler artacaktır.

Başbakan açısından milliyetçilik ırkçılıktır.

Bin yıllık kardeşlik hukukunun miadı dolmuştur.

Bu kafaya göre, bağımsız Kürdistan’ın kurulması da haktır.

Nihayetinde küresel dostları öyle istemektedir.

Eşbaşkanlığını yaptığı kanlı projeler bunu gerektirmektedir.

Başbakan’a göre şehitler kelle, teröristler hakkı gasp edilmiş masum gençlerdir.

Yine bu anlayışa göre ülkücüler kafatasçı, ırkçı, şehit istismarcısı, çapulcu, kandan geçinenler, şehit cenazesi gözleyen fırsatçılardır, ama İmralı canisi hidayete ermiş mazlum kişidir.

Başbakan’ın aklı karışıktır.

Başbakan’ın basireti bağlanmıştır.

Başbakan’ın vicdanı körleşmiş, zihni örümceklenmiştir.

Sizlerin şahitliğiyle ifade etmek isterim ki, ülkücülere hakaret eden, hakir ve hor gören Başbakan cevabını her platformda alacak, her tarafta günahlarının semeresini toplayacaktır.

Milliyetçi-ülkücü hareketi ırkçı diye suçlayanlar asıl ırkçılığın ve Kürtçülüğün çukuruna düşenlerden başkası değildir.

Bu vesileyle Başbakan’a hatırlatırım ki,

Bir millet, yalnız hayatta bulunan fertlerinden değil, Ahiret’e intikal etmişlerden ve doğacak evlatlarının yekûnundan ibarettir.

Her canlı varlık gibi, millet dediğimiz muazzam oluş hali, üç zaman diliminden, yani; dün, bugün ve yarından teşekkül etmektedir.

Bir milleti yok etmek için askeri istilaya gerek yoktur.

Millete tarihini unutturmak, bu ihtişamın dilini bozmak, birliğini ateşe atmak, etnik dehşete davetiye çıkarmak, milli kimliğinden soğutmak, ahlakından soyutlamak ve maneviyatından ayırmak soy ve kültür devamlılığını sakatlayacak en vahim sapmalardandır.

İşte Başbakan bunları yapmakta, zalimlikleriyle Türk milletinin şah damarına neşter vurmaktadır.

Kendi ırkçılığını, kendi köksüzlüğünü ve milli kaynaşmaya duyduğu alerjiyi durmadan tahkim ederek bizi imhaya doğru hızla sürüklemekte, ülkücülere de çamur sıçratmaktadır.

Bu zihniyet bilsin ki;

Ülkücü, zaman nehrini Türk milletinin lehine akıtmaya çalışan fazilet çağlayanıdır.

Ülkücü, Türklüğün ve İslamiyet’in tüm kabullerini, tüm ilkelerini ve tüm mesajlarını bağrına basan, doğruluğun ve insanlığın çizgisinden sapmayan ahlak doruğudur.

Ülkücüler, benimsedikleri davanın inancı içinde birleşen ve bu davanın mesuliyetini omuzlarında taşıyan çağımızın neferleridir.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Ülkücülük, milliyetçiliğin “şuurlu eylem” ve “fikri hareket” hali olduğuna göre olmazsa olmaz şartımız millet gerçeğidir.

Tarihin neyin mücadelesi olduğuna yönelik evrensel soruya her ülkücünün vereceği tek cevap vardır: “Tarih milletlerin mücadelesidir.”

Bize anlam ve ruh veren, varlığımıza değer katan öncelikle aynı millete mensup olmamızdır.

Bu yüzden ayrımcılık, farklılığa dayalı millet tanımı bizim yabancı olduğumuz bir hezeyandır.

Fertten başlayarak, aile, akraba, sülale, kabile, boy ve millet gibi iç içe geçmiş sosyolojik halkaların bize göre sonuncusu ve en güçlü bağlayıcısı millet oluşumudur.

Türk Milletinin sosyo-kültürel kimliği binlerce yılın, onlarca asrın kaynaşması ile oluşmuştur.

Türk dili, Türk töresi ve Türk kültürü etrafında “zaman” harcı ile oluşan bu muazzam bileşenler İslam dini ile şeref ve zenginlik kazanmıştır.

Türklüğün insanlığa yön vermek isteyen fütuhat arayışına, İslam’ın insaniyete huzur verme mesajları birleşmiştir.

Bu duygu ve ülkülerle beslenerek oluşturulan Türk Cihan Devletleri tarihe damgasını vurmuştur.

Aziz milletimiz;

Dedem Korkut olmuş, Edebali olmuş, Hacı Bektaş olmuş, Hacı Bayram olmuş ruhları fethetmiştir.

Alparslan olmuş, Kanuni olmuş, Mustafa Kemal olmuş belaları yok etmiştir.

Emrah olmuş, Itri olmuş, Baki olmuş, Sinan olmuş gönülleri kuşatmıştır.

Büyük Türk milleti asırlar içinde bu mükemmel yapıda buluşmuş, zirve isimlerle seslenmiş, söylemiş, dertlenmiş ve varlık mücadelesi vermiştir.

Özlemlerini, ülkülerini, tasalarını, sevinçlerini ve zaferlerini bağrından çıkmış olduğu evlatlarının üzerinden dile getirmiştir.

Türk milleti,

Bazen, bir beyit olmuş Fuzuli’nin mürekkebinden akmış, bazen destan olmuş Mehmet Akif’in mısralarından taşmıştır.

Bazen çınar olmuş Osman Gazi’nin rüyasına girmiş, bazen fetih olmuş Fatih’le çağ açmıştır.

Bazen, hikmet olmuş gönülleri Yesevi ile tutuşturmuş, bazen abdal olmuş Pir Sultan’la Şah’ın kapısına varmak istemiştir.

Bazen, elif olmuş Karacaoğlan’da güzelleme söylemiş, bazen dost olmuş toprağına Aşık Veysel ile ağlamıştır.

Bazen, bir gurbet türküsü olmuş sıladan haber getirmiş, bazen semahta hasret olmuş turnayla selam götürmüştür.

Bazen, zafer olmuş Tuna kıyılarında çağlamış akmış, bazen hüzün olmuş Evlad-ı Fatihan’ın geride kalışına üzülmüştür.

Bazen, halay olmuş omuz omuza, sevgileri birleştirmiş, bazen ağıt olmuş dövülmüş dizler acıları depreştirmiştir.

Bazen, bitmeyen bir mücadele, bazen tükenen umutlar, bazen yükselen kahramanlık, bazen çelikten bir yumruk olmuş asırları ilmik ilmik dokumuştur.

Bazen, yufka yürek, kadife el, bazen hayırsever bir vicdan, sızlayan gönül olmuş.

Türk milleti; secdeye varan alınların, sabırla tespih çeken ellerin, ecdadına hürmet duyan vicdanların, vatanına vefalı yüreklerin, bayrağına hasret duyan herkesin hazinesi olarak yüzyıllara kafa tutmuştur.

Ve tarih her şeyiyle tanıktır ki; millet aşkı ile toprağa düşen nur yüzlü, korkusuz yürekli, gür sesli tüm şehitler de bu toprakları bize vatan yapan iftiharlarımızdır.

Türk milleti başımızın tacı, kalbimizin fatihidir.

Türk milleti bölünmez, ayrılmaz ve parçalanmaz bir bütündür.

Türk milleti;

√       Üsküp’te ağıt, Ege’de zeybek’tir.

√       Kaşgar’da sagu, Kırım’da yırdır.

√       Anadolu’da bozlak, Gence’de mahnı’dır.

√       Ergenekon’da destan, Orhun’da anıdır.

√       Kafkaslar’da Şeyh Şamil, Fırat kıyılarında Süleyman Şah’dır.

Bilmeyenlere duyururum ki, Türk milleti;

√       Kaynaşmadır, kucaklaşmadır, kardeşliktir ve karındaşlıktır.

√       Buluşmadır, yakınlıktır, sevgidir ve sadakattir.

√       Huzurdur, saadettir ve görkemdir.

√       Ankara’dır, Diyarbakır’dır ve İstanbul’dur.

Türk milletinde dışlama yoktur.

Aşağılama ve küçük görme yoktur.

Asimilasyon da yoktur.

Biz, bin yıldır bu coğrafyada kardeşçe var olduk.

Kız aldık, kız verdik ve büyük bir aile olduk.

Köken kazısı yapmadık, başkalaşmaya prim vermedik.

Etnik kimlik mucitliğine soyunmadık, biri 36’ya parçalamaya uğraşmadık.

Alın yazımız bir, geleceğimiz bir oldu.

Kıblemiz bir, safımız aynı oldu.

Beraber sevindik, beraber ağladık.

Beraber aynı sofraya oturduk.

Aynı düşü kurduk, aynı hedefe kilitlendik.

Biz büyük Türk milleti olduk.

Şimdi bu ihtişamı deşmeye ve değersizleştirmeye çabalayanlara da hep birlikte mani olacağız.

Küslüğümüzü ve dargınlığımızı gözleyenlere izin vermeyeceğiz, aradıklarını sunmayacağız.

Başbakan’a rağmen Türk milleti yaşayacaktır.

PKK ve bölücülere rağmen Türk milleti varlık ve birlik yolundan çıkmayacaktır.

Küresel projelere inat Türk milleti ebediyete kadar payidar kalacaktır.

“Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü hepimizin müşterek seslenişi olacaktır.

İşte aziz dava arkadaşlarım buradadır ve heyecanla bunun arkasındadır.

Milliyetçi-ülkücü hareket tüm varlığıyla milletin devamlılığına sonuna kadar hizmet etmeye kararlı ve azimlidir.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Kıymetli Ülküdaşlarım,

Beşeriyetin binlerce yıllık ilerleyişi, bir hedefe varmayı amaç edinen ve kendisine hedef arayan insanların, yaşadıkları topluma kazandırdıkları ivme ile mümkün olmuştur.

Büyük davalar, büyük hayalleri olan adamların omuzlarında taşınmıştır.

Büyük başarılar büyük hedeflerin sonucunda ortaya çıkmıştır.

Gündelik hayatın kaygıları altında vizyonları kısıtlanmış kitlelere anlam ve güç kazandıran da büyük dava adamlarının varlığı ve gösterdikleri istikamet olmuştur.

İnsanı anlamlı kılan, insan olarak yaradılışından da öte; bir toplum içinde yaşıyor olmasıdır.

Bir amaca sahip olmadan, yalnızca yaşıyor olmaktan başka bir gaye taşımayan toplumların, tarihin acımasız çarkında nasıl öğütülmüş olduğunu geçmişin sayfalarında görmek mümkündür.

Gerçekte amaç, hayatın anlamını bularak bir ülküye sahip olmaktır.

Ülkü ile yoğruldukça hayat anlam ve içerik kazanacaktır.

Belirsizliklerin sisi bu şekilde dağıtılacaktır.

Bilinmezliklerin perdesi bu şekilde aralanacaktır.

Bir ülküyle var olma, her şeyden önce, yaşama ve başarma gücüne destek olacaktır.

Aklınızdan çıkarmayınız ki, hayat, varlığını sürdürmek isteyen ve bunun gereğini yapanlar için mükâfatlandırıcıdır.

Aynı zamanda da gideceği limanı bilmeyenler için fırtınalarla dolu bir deryadır.

Ne var ki gideceği yeri bilmek, ancak geride kalanları özümsemekten, bugünü anlamaktan ve geleceği hayal etmekten geçecektir.

Geçmiş, bugün ve gelecek; bunlardan birinin eksikliği hedeften sapmalara, menzilin uzamasına veya nefeslerin kesilmesine yol açacaktır.

Yanlış yere saplanmak da, hedefin arkasına düşmek de, ülküsüz olmak kadar isabetten uzaktır.

Geride kalan insanlığın izleri, dünü, bugünü ve yarını bir bütün olarak yorumlayamamış toplumların doğru zannettikleri yanlış yollarda nasıl heba ve helak olduklarının örnekleri ile doludur.

Büyük hedefler büyük heveslerin, büyük hevesler ise büyük düşüncelerin eseridir.

Her canlı varlık, var olabilmek için hem kendi özüne sadık kalmaya, hem de gelişmeye mecburdur.

Şurası muhakkaktır ki, geçmiş olmadan, geçmişin anılarını sahiplenmeden geleceğe varmak ve şahsiyetli şekilde ve özüne bağlı kalarak yaşamak imkânsızdır.

Milliyetçiler dünle yarın arasında köprü kuran bir anlayışa sahiptirler.

Ancak şimdiyi de bir kenara itmeyeceklerdir.

Gerçekten yaşadıkça anlarız ki, ne yapmak istiyorsak, ne yapabileceksek şimdiden başlamamız lazımdır.

Hayat birbirinin peşi sıra geçen şimdilerin toplamıdır.

Her kaybolan şimdi bir daha gelmemek üzere geçip gitmiştir.

Ve şimdiyi anlamayan hayatı anlamakta ziyadesiyle zorlanacaktır.

Şimdilik durmak değil, şimdiden başlamak gerekmektedir.

Bütün irade hastalıkları, vehimler, tereddütler, savsaklama illetleri, şimdiyi ihmal eden, erteleyen ve geciktiren yaklaşımlardan türemektedir.

Bu itibarla bugün, hemen şimdi, üzerimize ne düşüyorsa, milletimiz, vatanımız ve davamız için ne gerekiyorsa yapmalıyız, yerine getirmeliyiz.

Şimdinin fırsatlarını, dün ve yarın köprüsünün üzerinden geçirmek hepinizin ödevi olmalıdır.

Sizler tarih ve coğrafya şuurundan sapmadan yarınların sütunlarını dikeceksiniz.

Bu nedenle kimliğinize, dilinize, dininize ve ecdadınıza sahip çıkmaya devam ediniz.

Ahlaklı, edepli ve kaliteli Türk gençliği olarak milli ve manevi emanetlere gözünüz gibi bakınız.

Düşmeyiniz, oyuna gelmeyiniz.

Sizlerin yükü mukayese edilmeyecek kadar fazladır.

Çünkü siz Türk-İslam ülküsünün sancaktarısınız, mirasçılarınız ve Türk milletinin ümit kaynağısınız.

Elbette ki bu yol çileli ve meşakkatlidir.

Mücadele, adı üstünde, başa çıkmayı, aşmayı, uğraşmayı, didişmeyi, çekişmeyi göze alabilmiş yüreklerin harcıdır.

√       Dava adamlığında şekillenen bu hasletlere sahip olamayan,

√       İrade gösteremeyen,

√       Bedel ödemeyi göze alamayan,

√       Kararının arkasında duramayan,

√       Fikrini ve mücadelesini savunamayan,

√       Soluğu kesilince geleceği reddeden,

√       Zoru görünce kuytuya sinenlerin sahip olabilecekleri bir unvan değildir, ülkücülük.

Uzak hedefleri kucaklayan, hayal gibi görülen ülkülerin peşinde koşanlar ancak ve ancak gönlü, yüreği, vicdanı, ruhu, heyecanı ve şuuru büyük olan adamlardır. Bunları unutmayınız.

İftiharla söyleyebilirim ki, mensubu olmaktan gurur duyduğumuz büyük Türk milleti sadık evlatları konusunda talihlidir.

Milletinin geleceğine odaklanmış, milli ülkülerle bezenmiş, dertleri ile dertlenmiş, zaferleriyle gönenmiş sayısız gönül, dava, inanç ve iman dorukları tarihimizi hem yapmış, hem de yazmıştır.

İşte siz elleri öpülesi bu ceddimizin torunlarısınız.

Sizin yolunuz, Çin sarayını kırk yiğidiyle basacak kadar gözü kara Kürşad’ın yoludur.

Sizin yolunuz “ölürsem kefenim olsun” diyerek beyazlar giyen ve şehadeti şerefle karşılayan Sultan Alparslan’ın yoludur.

Sizin yolunuz, kuşatılmış kaleye ulaşmak için tek başına düşmanı yaran Yıldırım’ın yoludur.

Sizin yolunuz, kendi ölüm fermanını taşıdığını bilmesine rağmen gözünü kırpmadan cellada kadar ulaştıran Akıncı Beyi’nin yoludur.

Sizin yolunuz, vatanına düşman ayağı değmesin diyerek yüzlerce okkalık mermileri taşıyan Seyit Onbaşı’nın yoludur.

Sizin yolunuz milletin önüne düşmüş erenlerin, alplerin, ülkü erlerinin, gözü yaşlı yüreği yanık anaların, yol gözleyen aksakallı babaların yoludur.

Sizin yolunuz Türklüğün, İslam’ın ve elbette Yüce Allah’ın yoludur.

Bu düşüncelerle bugün sertifika almaya hak kazanmış tüm kardeşlerimi tebrik ediyor, sizleri tekrar sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Başta Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey olmak üzere, ebediyete göçen tüm dava büyüklerimize ve şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Binlerce ülküdaşımın aziz hatıralarından devraldığımız kutlu davamızın bugünkü yolcuları olarak sizlere diyorum ki,

Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun.

Cenab-ı Allah yar ve yardımcınız olsun.

Sağ olun, var olun.

Ne Mutlu Türküm Diyene.

Ne mutlu Ülkücüyüm Diyene.