15.04.2007 - 6. Bölge İstişare Toplantısında Yapmış Olduğu Konuşma Metni- Kayseri
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin
6. Bölge İstişare Toplantısında Yapmış Olduğu Konuşma

15 Nisan 2007-Kayseri

Değerli dava arkadaşlarım,

Basınımızın değerli temsilcileri,

2006 yılının Kasım ayı içinde gerçekleştirmiş olduğumuz 8.Olağan Büyük Kongremizde başlattığımız seçim seferberliği, tek başına iktidar hedefimiz doğrultusunda büyük bir şevk ve heyecanla devam etmektedir.

Şubat ayı itibariyle İzmir’de birincisini yaparak başladığımız istişare toplantılarımızın altıncısını Kayseri ilimizin ev sahipliğinde gerçekleştirmekten duyduğum memnuniyeti belirtmek istiyorum.

Genel Seçim gününe doğru sağlam ve emin adımlarla ilerlediğimiz bu süreçte, milliyetçilik heyecanı ile toplantımıza Kırşehir, Nevşehir, Yozgat,  Sivas, Tokat, Amasya illerinden katılan bütün dava arkadaşlarıma saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Lider ülke Türkiye ülküsü ile yola çıkan Türk milliyetçilerinin gösterecekleri, yüksek fedakârlık ve çalışma ile aziz milletimizin kötü giden talihini değiştireceklerine ve yeni bir başlangıca damgalarını vuracaklarına yürekten inanıyorum.

Toplantımızda bulunan değerli basın mensuplarına görevlerinde başarılar diliyorum.

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. Hoş geldiniz.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Ülkemiz bugün, iktidardaki AKP zihniyetinin adım adım sürüklediği ortamda, yüksek risk ve tehlikelerle karşı karşıyadır.

Türkiye”nin siyasi, ekonomik, sosyal bir buhrandan geçtiği bu dönemde, kurgulanan senaryolar ve sürdürülen tahrikler ile saldırıların tırmanışa geçtiği gözlenmektedir.

AKP iktidarının dört buçuk yılı, inançsız ve aciz kadroların yalan, yakınma, göz boyama ve yanıltmadan başka siyasi sermayesinin ve projesinin bulunmadığını ortaya koymuştur.

Çizilmeye çalışılan sahte Türkiye tablosunun merkezinde, sanal bir siyasi istikrar ve ekonomik güven aldatması, hükümet ve çıkarcı yandaşları tarafından tekrarlanıp durmaktadır.

Bu sözde umut tablosunun korosunu, borç ve taviz kıskacına düşmüş bazı medya patronları, küresel firmaların acenteliğine razı olan bazı işadamları, geleceğini AKP’ye bağlamış küresel simsarlar oluşturmaktadır.

İş başına geldiği 2002 yılından bu yana taviz, teslimiyet, talan ve tutarsızlıklarla dolu AKP iktidarı ile geçen yıllar milletimiz için kayıp ve kara yıllar olarak hatırlanacaktır.

“Hepimiz aynı rüyayı görelim” diyen Başbakan’ın, kontrolden çıkmış Türkiye’si, kendi ifadesindeki gibi derin bir uyku halinde kâbuslar ile yüz yüzedir.

Türkiye yalnızca son haftalar içinde,

  • Kiliselerin onarılarak, Ermenilere jest ve sürprizlerin yapıldığı,
  • Bölücü partilerin, hıyanet ittifakı için çağrılarda bulunduğu,
  • Kıbrıslı sözde Türklerce, Mehmetçiğin istilacı olarak itham edildiği,
  • ABD makamlarının yeni çuval tehditlerinde bulunduğu,
  • Gizli devlet belgelerinin, yurtdışından dergilere servis yapıldığı,
  • Ve, bir hafta içinde birbirinden değerli ve kahraman on vatan evlâdımızın şahadetle kucaklaştığı, bir kaos ve kargaşa ortamı ile karşı karşıyadır.

Karşımızdaki gerçek AKP Türkiye’sinin tablosu maalesef budur. Ve bu esef verici tablo Başbakanın eseridir. Bu vahim durum ilk seçimde sona erecek ve bu ilkesiz, gafil ve teslimiyetçi iktidar tarihe gömülecektir.

Bu tablonun sahipleri de bağımsız Türk adaletine hesaplarını tek tek vereceklerdir.

Buradan ilan ediyorum: Hesap sorma gününün de başlangıcı Milliyetçi Hareketin tek başına iktidarının müjdelendiği gün olacaktır.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Hepimizin bildiği gibi, yaklaşık iki yıldır siyaset gündemini meşgul eden Cumhurbaşkanlığı seçimi için artık sona gelinmiş bulunulmaktadır.

Bu süre içinde, adaylığı üzerindeki tartışmalardan Başbakan ve AKP zihniyeti;

  • Milletimizin kardeşlik bağını zedeleyen gerginlikleri artırarak,
  • Devletin kurumları ile yapay ve sistematik olarak çatışarak,
  • Yandaş ve karşıt iki cephe oluşturarak,
  • Sanal bir mağduriyet ortamında mazlum rolü oynayarak,
  • Başörtüsünü kullanıp, inanç istismarından medet umarak, sözde stratejilerini oluşturmuş ve bu en yüksek makamı, basit hesap ve ihtirasları için yıpratmaktan kaçınmamıştır.

Aslında, bu siyaset ekolünün yakın tarihi incelendiğinde, sürdürülen yöntem ve stratejinin, bu zihniyetin yabancısı olmadığı zaten anlaşılacaktır.

Geride kalan yıllar içinde, bu siyaset temsilcilerinin, devletin temel kurumları ve değerleri ile çatışarak sürekli mağduriyet ortamından beslenmiş oldukları ve milletimizin merhamet ve duygularını ve inançlarını istismar ettikleri bilinmektedir.

Bu oyunları iyi okuyamayan, kronik çatışma aktörleri de Cumhuriyet değerlerini sözde savunma adına yarattıkları gerilim ve demokrasi dışı baskı yöntemleri ile geçmişte bu zihniyete zemin hazırlamışlardır.

Bugünkü belirtiler, vuruşarak çekilme, mahpushane sömürüsü, beraber yürüme edebiyatı, “işte cumhur, işte başkanı” sloganlarına dönüştürülerek yeni bir siyasi kumpanyanın başlamış olduğunu göstermektedir.

Çankaya seçimlerinin ardından bu organizatörlerin biz ve onlar cepheleşmesini kullanacağı ve genel seçimlere kutuplaşmış ve gerginliklerle yüklü bir Türkiye profili ile girileceği artık ortaya çıkmıştır.

Bu kutuplardan birine, parlamentoda bulunmayı yeterli gören, sınırlı seçmen desteğine sahip kronik muhalefet anlayışı taliptir. Bu nedenle kendi çizgisindeki hassas sorunları siyasette tutunmak kaygısıyla tırmandırma yolunu seçmiştir.

Diğer kutbun talibi ise sözde tahrik, tertip ve baskıları kendine karşı mağduriyet komplosuna çevirmeye çalışan AKP’dir.

AKP, her kurum ve kuruluşla çatışmayı tercih ederek, önlerinin kesildiği iddiası ile mağdur ve mazlum görünme taktiğinin peşindedir. Cumhurbaşkanlığı seçimini de bu oyunun bir parçası olarak görmek gerekmektedir.

Başından beri ortak akıl, sağduyuyu ve basiret yoluyla ve mutlaka bir milli mutabakatla seçilmesi gereken Cumhurbaşkanlığı için, bu yolun AKP tarafından kapatılmış olduğu bugün artık bilinmektedir.

İktidar zihniyetinin Ortadoğu tipi Baasçı yönetim anlayışının “bizden olsun” inadı ve “ele geçirme” saplantısı maalesef ülkemizi gerilimlerle dolu hassas bir noktaya getirmiş bulunmaktadır.

Yalnızca bir işgal gücünde olabilecek hınç ve örneklerine ancak tarihte rastlanan bir intikam felsefesi ile Türkiye’yi ve Türk milletini hasım gören iktidar zihniyetinin, saklı duran millet ve devletle hesaplaşma dürtüsü galebe çalmış görünmektedir.

Ancak gelinen bu tıkanma noktasında, tek sorumlu AKP değildir. Bu süreci kaşıyarak, kutuplaşmadan nemalanmak isteyen, milletin değer ve inançlarından habersiz siyasal hareketler ve bazı kurumlar da sorumluluk sahibidir.

Tahterevalli siyasetinin zayıf oyuncusu olmayı yeterli gören bu gruplar, sloganlarla hareket ederek, zorlama ve hukuk dışı yöntemler önererek AKP’nin gerginlik stratejisine adım adım hizmet etmişlerdir.

Bu aymaz girişimleri ile demokrasi dışı çağrışımları lehine kullanan AKP’ye, derinleşen meşruiyet açığını kapatmak için eline malzeme ve bahane vermişlerdir.

Geldiğimiz bu aşamada, AKP’nin giderek rasyonel düşünceden uzaklaştığı, kendisinde güç vehmederek tehlikeli bir kumar oynamaya karar verdiği anlaşılmaktadır.

Saklı tuttuğu siyasi hesaplaşma ve rejime yönelik ihtirasları AKP’yi makulden uzaklaştırarak bu secimi bir siyasi düelloya, bir Rus ruletine dönüştürmüş bulunmaktadır.

Gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla Başbakan ve ekibi, konuyu bir inat ve ikbal fırsatı bilerek, siyasi hesaplarından vazgeçme erdem ve basiretini gösteremeyecektir.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bugün karşımıza çıkan sorunun kaynağı, meclis aritmetiğini oluşturan seçim sisteminin bir neticesidir.

Bu durum, istikrar adına, azınlığın tahakkümüne neden olan ve demokrasi ile de bağdaşmayan meşruiyet ve temsil eksikliğini doğurmuştur.

Siyasal ortamın ve seçim sisteminin yarattığı tek başına AKP iktidarı seçmenin yalnızca dörtte birinin desteğini temsil edilmektedir. Sorun da buradadır.

Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ortaya çıkan bu tıkanma noktasını dört ay önceden gören partimiz, milletin temsilini yansıtacak bir Erken Seçimin yapılmasını bu nedenle ve ısrarla istemiştir.

Bu teklif Mecliste bulunan partiler tarafından desteklenmeyince, süreç bugün karşımıza çıkan vahim ve gerilimlerle yüklü aşamaya kadar gelmiştir.

Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda bir kez daha tekrar edelim ki,

  • Cepheleşme ve kutuplaşmadan kendisine ikbal arayan;
  • Toplumsal kardeşliğimizi bozmaya çalışan,
  • Cumhuriyetimizin değerleri ile hesaplaşmaya çalışan,
  • Hakkında çok ciddi iddialar ve dosyalar bulunan,
  • Türklük değerlerine karşı inkâr ve aşağılama kampanyasına öncülük eden,
  • Ve en vahimi, başkomutan olacağı Türk ordusunun mensuplarını yan gelip yatmakla suçlayan,
  • Aziz şehitlerini “kelle” olarak tanımlayan ve canileri “sayın” diyerek kutsayan bir zihniyet sahibinin, Türk milletinin değer ve birliğini temsil etmeyeceği bellidir.
  • Bu şahsın Cumhurbaşkanlığına seçilmesi, hakkındaki bu iddiaları ortadan kaldırmayacak ve gerçekleri değiştirmeyecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi açısından bu zihniyet ve yandaşlarının yalnızca aritmetik bir desteği yeterli bularak, uzlaşma olmadan Cumhurbaşkanlığına seçilmesi, bu makamı siyaseten işgal etmeleri anlamına gelecektir.

Bu nedenle bilinmelidir ki, Türk milletinin sandık başında tecelli edecek iradesiyle gerekli şartlar oluştuğunda, Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarında bu zattan hesap sorulacaktır.

Milliyetçi Hareket namuslu, ilkeli ve temiz bir siyaset ve yönetim anlayışını, devlet ve toplum hayatımızda hakim kılmaya kararlıdır. Cumhurbaşkanlığı makamına sığınarak hiç kimsenin vereceği hesaptan kurtulmasına izin verilmeyecektir.

Temennimiz, sağduyunun hâkim olması, mutabakatla bir adayın belirlenerek bu sorunun mahkemede sonuçlanmamasıdır.

Partimizin bu konudaki mücadelede tek seçeneği demokratik gelenek içindedir ve hesaplaşma yeri seçim sandığı sonucu oluşacak Türkiye Büyük Millet Meclisi tablosudur.  

Buradan kesin bir ifade ile söylüyorum: Başka çözüm yolları Milliyetçi Harekete kapalıdır. Çözüm demokrasi içinde ve öncelikle sandıktadır.

Hal böyle iken, bir süredir, bazı güçlerin vatana sahip çıkma adına demokratik oluşumları kullanarak, ancak demokrasi dışı müdahale çağrıları yaptıkları görülmektedir.

Bilinmelidir ki, Türk demokrasisi bu günlere kendiliğinden ve kolayca gelmemiştir. Noksanları, yanlışları, kusurları olsa bile 60 yılda elde edilen demokratik kazanımın ve demokrasi geleneğinin durdurulması, sekteye uğratılması asla çare olarak görülmemelidir.

Geçmişteki demokrasi dışı müdahalelerin Türkiye’mizin önünü açmadığı, sorunları çözmediği hatta açmazlara sürüklediği hepimizin bildiği ve yaşadığı bir gerçektir.

Bilinmelidir ki en büyük güç ve kudret, aziz milletimizin kendi geleceğini belirleme ve yönetme, azim, inanç ve iradesidir. Bunu yok sayan, buna inanmayan veya küçümseyenlerin sonu hüsran olacaktır.

Kalıcı, köklü, temiz, ölçülü, demokratik bir tepkinin nihai yeri seçim sandığıdır. Bunun dışındaki arayışlar AKP’nin kutuplaşma emellerine hizmet etmekten başka bir sonuç doğurmayacaktır.

Son günlerde hükümete ve başbakan’a yönelik eleştirilerin, demokratik tepkilerin ötesinde bir mecraya kayması ihtimali ve durdurulamaması kaygısı artmaktadır.

Başbakanın sinsi tahriklerle bu tepkileri tetikleyici beyanatlar vermesi, gerginlikleri körüklemekte, çatışma ortamına davetiye çıkarmaktadır.

Ümidimiz, iktidarı uğruna her tavize hazır olan bu zihniyet içinde başlayan kokuşmuşluk ve çürümenin, milli bünyemize bulaşmadan, demokrasimize zarar vermeden, milli iradenin sandıkta bir an önce tecelli etmesidir.

Bu aşamadan sonra Türk milletinin huzuruna çıkmaya yüzü olmayan AKP’nin, önümüzdeki seçim döneminde, yapay korku ve endişeler etrafında şekillenen yeni bir yanıltma ve aldatma stratejisine bel bağladığı anlaşılmaktadır.

Oysa ki Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu çok ağır sorunların çözümü ancak milli birlik ve dayanışma ruhunun şaha kaldırılmasıyla mümkündür.

Bu sorunların, hangi amaç ve niyetle olursa olsun, cepheleşme ve kutuplaşma çağrışımı yapacak anlayış ve yaklaşımlarla aşılamayacağı, demokrasi dışında bir arayışın milliyetçilerin iktidarına engel olacağı bilinmeli ve dikkat edilmelidir.

Bu gelişmeler karşısında Milliyetçi Hareket Partisi, bugüne kadar izlediği ilkeli ve sağduyulu siyaseti, bundan sonra da aynı inanç ve kararlılıkla sürdürecektir.

Sokaklara kim çıkarsa çıksın Milliyetçi Hareket ve Ülkücüler çıkmayacaktır. Milliyetçiler, oyunlarla, gerilimlerle, çatışmalarla değil seçimle ve Ankara’da iktidar olacaktır.

Hainlerle, gafillerle, işbirlikçilerle, millet düşmanları ile mücadele sokaklarda değil, Milliyetçi Hareket’in iktidarında Başkent’te ve Mecliste yapılacaktır.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Irak’ta son dört yıl içinde yaşanan gelişmelere ilave olarak artan gerilim çok vahim bir sonuca doğru ilerlemektedir. Türkiye’nin milli güvenliği ve Türkmen kardeşlerimizin mevcudiyeti büyük tehlikelerle karşı karşıyadır.

Irak’taki kargaşa ve terör Türkmenlere de ulaşmış, silahlı bir sindirme ve yok etmeye stratejisi sonucunda her gün yeni katliam haberi gelmeye başlamıştır.

Türkiye’nin müdahalesi olmadığı takdirde, bu yıl içinde göçlerle sosyal yapısı değiştirilmiş olan Kerkük’te sonucu şimdiden belli olan bir nüfus sayımı yapılacak ve Kerkük’ün statüsünün belirleneceği referandum gerçekleştirilecektir.

Dört yıllık kara dönemin sorumlusu olan AKP; Türkmenlerin ezilip horlanmasına, milli namusumuz olan kırmızı çizgilerin çiğnenmesine, Kerkük’ün nüfus yapısının değişmesine, Türkmen kardeşlerimizin Irak’tan dışlanmasına göz yummuştur.

İşgal güçlerinden aldıkları teminat ile cüret kazanarak hakaretlerini Türkiye’de isyan çıkarma tehdidine kadar vardıran aşiret kalıntılarını “kardeşlerimiz” diye kucaklayan AKP, gerçek kardeşleri olması gereken Türkmenleri ise kaderlerine terk etmiştir.

Yıllardan beri Irak’lı aşiret reislerinin milli güvenlik ve onurumuza yönelik en ağır hakaret ve tahriklerini “diyalog ve masaya oturma” pişkinliği ile sürekli sineye çeken hükümet için artık sona gelinmiştir.

Başbakan’ın görüşme ve kucaklaşma hevesinden cesaret alan Peşmergelerin tahriklerinin dozunu iyice artırmış oldukları görünmektedir.

Nitekim bu mihraklar muhtemel bir Kürt devletinin sözde kuruluş takvimini bile telaffuz edebilmişler ve vatan topraklarımız üzerindeki çirkin emellerini söyleme cüretini gösterebilmişlerdir.

Geçmişte benzer hakaretlere karşılık, yükselen milli duyguları istismar ve milliyetçiliği bastırma adına hükümetin “sonucuna katlanırlar” diyerek savurduğu boş tehditler ile “yarının çok şeye gebe olduğuna” yönelik kuru gürültüler milletimizin henüz hafızasındadır.

Bu kez ise hükümet kabaran millet öfkesinden çekinerek Irak hükümetine nihayet bir nota verme cesaretini göstermiştir. Bu cılız adım bile bu hükümet nezdinde çok önemli bir gelişme sayılmalıdır.

Ancak, işin ilginç tarafı Dışişleri Bakanının Peşmergeye sınır ötesinde hak ettiği karşılığı vereceği yerde, okyanus ötesindeki Amerikalı muhataplarına şikâyet ederek aczini ve çaresizliğini göstermiş olmasıdır. Bu tutum, hükümetin teslimiyet ve hesap verme psikolojisini belgelemesi açısından ibret vericidir.

Bunca şahadete ve tahriklere göz yumduklarına göre; buradan hükümete soruyorum:

  • Irak’a müdahale etmeyeceğinize dair bir taahhüt altına mı girdiniz? Birilerine söz mü verdiniz?
  • Stratejik ortağınızın deliğe süpürmesinden mi korkuyorsunuz?
  • Ekonominiz üzerinde yapılan bir şantaja boyun mu eğiyorsunuz?
  • Yoksa, ahlakınızı, inançlarınızı ve milli duygularınızı mı kaybettiniz.

Artık, inandırıcılığı tükenen ve dış güçlerin oyuncağı haline gelen hükümetin, hiçbir ihtarının ciddiye alınması mümkün görülmemektedir. Hükümet caydırıcılığını tamamen yitirmiştir.

Nitekim son olarak, ülkesi işgal altında inleyen Irak’ın Meclis Başkanı olan zavallı, Türk milletine yönelik olarak “Irak’a el uzatanın elini keseriz” diyebilme cüretini göstermiş ve artık sınırı aşmıştır.

Değerli Dava arkadaşlarım,

Türkiye, bugüne kadar Irak’a ve Kandil’e müdahale için diplomasinin icaplarını yapmak ve koordinatörle çözmek adına yeteri kadar oyalanmıştır.

Artık hükümet yorgunluk, pısırıklık, atalet ve korkuyu üzerinden atmalı, Türkiye büyük devlet olmanın gereklerini derhal yerine getirmelidir.

Terör, Kerkük ve Türkmen konusunun kesin çözümü için acilen radikal tedbirler almanın,  askeri güç kullanımının zamanı gelmiştir.

Genelkurmay Başkanının açıklamalarından anlaşılmaktadır ki, ordumuzun bu harekât için hazırlığı tamdır, gerekli görmektedir ve isteklidir. AKP için artık mazeret kalmamıştır.

AKP’nin elinde yeterli çoğunluk vardır. TBMM acilen toplanmalı, yeri, zamanı ve kapsamı Türk Silahlı Kuvvetlerinin insiyatif ve uhdesinde kalmak üzere Irak’a, sınır ötesi müdahale izni verilmelidir.

Türk milleti büyük milletir. Kudretlidir, muktedirdir.

Türk milleti milli bir ruhla ayağa kalkmaya ve tarih yazmaya hazırdır.

Peşmergelere ve bölücülere hak ettiği cevabı vermeye kararlıdır.

AKP zihniyetine buradan çağrıda bulunuyorum.

Yeter, Milletimize daha fazla engel olmayın.

Tezkereyi çıkarın ve Mehmetçiğin önünden çekilin.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

2007 milletvekilliği genel seçimleri Türkiye’nin varlığını, milli birliğini, gelecekteki devlet ve toplum yapısını doğrudan etkileyecek ve tayin edecek tarihi bir referandum niteliği kazanmıştır.

Seçim sandığı başında hayati bir sınavdan geçecek olan Aziz Milletimiz;

  • Türkiye’nin kaderi hakkında tarihi bir karar verecek,
  • Ülkesinin nasıl bir geleceğe yürümesini istediğini ve
  • Kendisinin ve çocuklarının geleceğini nasıl bir Türkiye’de görmeyi arzuladığını, yapacağı tercihle ortaya koyacaktır.

Türkiye, bugün bir yol ayrımına gelmiştir.

Milliyetçi Hareket, Türk milletinin engin sağduyusuna, idrakine, vicdanına ve ortak bir kaderi paylaşarak bir arada yaşama iradesine sonuna kadar güvenmektedir.

Çok yönlü saldırıların hedefi olan aziz milletimiz;

  • Üzerine gerilmeye çalışılan kefeni bir kader olarak kabul etmeyecektir.
  • Türkiye’nin husumet, çatışma ve kavga ortamına sürüklenerek tükenip yok olmasına seyirci kalmayacak, bu tarihi vebale asla ortak olmayacaktır.
  • Türk milleti, milli değerler ve birlikte yaşama ülküsü etrafında kenetlenecek, Türkiye’nin bölünmeyeceğini dosta ve düşmana bir kere daha gösterecektir.

Gelişmeler, önümüzdeki seçimlerin taraflarını belli etmiştir:

  • Bir yanda, AKP ve işbirlikçi çıkar çevrelerinin koalisyonu, diğer yanda milletini karşılıksız seven Türkiye sevdalıları,
  • Bir yanda, Türkiye’den intikam almaya niyetli iç ve dış mihraklar diğer yanda ise ülkemizi lider ülke yapmaya yemin etmiş Türk milliyetçileri,
  • Bir yanda, milletimizi ve varlıklarımızı sömürmeye hazırlanan küresel odaklar, diğer yanda hakkaniyet ve adaleti savunan vatan evlatları,
  • Ve Bir yanda, siyasi ikbal ve menfaat için siyasete soyunanlar, diğer yanda millete hizmet ve milli değerlere sadakat için Türkiye’ye talip olan Milliyetçi Hareket vardır.

Aziz milletimiz, kaderini belirleyeceği seçim geldiğinde;

  • Ya bölünmeyi seçecektir, ya kardeşliği,
  • Ya ihaneti seçecektir, ya sadakati,
  • Ya sömürüyü seçecektir, ya paylaşmayı,

Seçenekler azalmıştır. Tercihler ikiye inmiştir. Karar anı gelmiştir.

Bunun dönüşü yoktur. Bir kez daha tekrarlıyorum, son tercihinizi yapınız,

Ya, teslimiyetçilik, ya milliyetçilik

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Türkiye’nin içinden geçtiği bu karanlık dönem çok yakında geride kalacaktır.

Milliyetçi Hareket, bu şerefli göreve taliptir ve kadroları ve projeleriyle buna hazırdır.

Milliyetçi Hareket Türkiye’nin yaralarını saracak, milli bir şahlanışla bir onarım ve inşa dönemi başlatacaktır.

Milliyetçi Hareket mensuplarının, bu günden itibaren, fitne ve tahriklere aldırmadan bütün mesailerini iktidar hedefine yönlendireceklerine olan inancım tamdır.

Milliyetçiler, bu hedeften asla sapmayacak, tahriklerin ve kutuplaşmaların adresi, demokrasi dışı müdahale niyetlerinin tarafı asla olmayacaktır.

İhanet odakları ve işbirlikçileri ile olan hesabımız, Türk milleti adına Ankara’da, Milliyetçi Hareketin iktidarında görülecektir. Bu hesap günü seçim günüdür.

Bu amaçla, kapı kapı dolaşarak Türkiye’de ayak basmadık hane bırakmayınız, Tüm vatandaşımızın vicdanlarına ulaşarak sesleniniz, gönüllerini ve kalplerini kazanınız.

Biliniz ki, ancak o zaman vatan ve millet sevgisiyle çarpan temiz yüreklerinizle Ankara’da temsil edileceksiniz.

Bu kutlu mücadelede yolunuz ve bahtınızın açık olmasını, azminizin daim olmasını diliyorum.

Cenabı-ı Allah’ın yardım ve himayesinin, vatanlarını karşılıksız seven Türk milliyetçilerinin yanınızda ve üzerinizde olacağına yürekten inanıyorum.

Toplantıya ev sahipliği yapan Kayseri il teşkilatına teşekkür ediyorum.

Bu toplantıya katılarak heyecanımızı paylaşan, kararlılıklarını tekrarlayan, inançlarını tazeleyen gönül ve ülkü erlerine sevgi ve saygılarımı bir kez daha sunuyorum.

Sağ olun, var olun.

Milliyetçi Hareket’in tek başına iktidarında Ankara’da yeniden buluşmak üzere Allah’a emanet olun.

Tek başına iktidar için tek yürekle ve hep beraber bir kez daha haykırıyorum.

Altmışıncı Hükümet, Milliyetçi Hareket.

Ne mutlu Türküm diyene.

 
Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı