Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin yapmış olduğu basın toplantısı metni. 24 Temmuz 2014
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
yapmış olduğu basın toplantısı metni.
24 Temmuz 2014

 

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Sizleri sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Gündemde öne çıkan önemli konu başlıklarını ana hatlarıyla değerlendireceğim bugünkü basın toplantımıza hepiniz hoş geldiniz.

 

Değerli Basın Mensupları,

Rahmet, bereket ve bolluk ayı olan Ramazan’ın son günlerine yaklaşıyoruz.

Türkiye mola vermeden, hız kesmeden 10 Ağustos 2014 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanı Seçimi’ne gitmektedir.

Ancak Cumhurbaşkanı Seçim süreci çok sıkıntılı ve sorunlu bir kulvarda ilerlemektedir.

AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın çarpıtmaları, çirkinlikleri, yalanları, dolanları, aldatmaları rekor üstüne rekor kırarken; ülkemizin etrafında sürekli yeni problem sahaları açılmaktadır.

Aynı zamanda Ortadoğu kana ve ölüme tutsaktır.

Akdeniz’den Pakistan’a kadar uzanan ve Arap Yarımadası’nı da içine alan bu bölge vahşi ölçüde iç karışıklık ve iç hesaplaşmaların nirengi noktasıdır.

Ortadoğu, bölgesel ve küresel stratejik çıkarların karşılıklı olarak mevzilendiği siyasi ve coğrafi bir alandır.

Güç mücadeleleri, bölüşüm ve paylaşım kavgaları yakın coğrafyaları cehenneme çevirmektedir.

Ne var ki aday Erdoğan ve hükümeti uzaktan uzağa konuşmakla, geriden geriye hamasetle oyalanmaktadır.

Ne üzücüdür ki, Türkiye Ortadoğu’da ciddiye ve dikkate alınmamaktadır.

Bu yüzden soydaşlarımızın ve din kardeşlerimizin kayıpları çaresizce izlenmektedir.

Aday Erdoğan dış politikada inandırıcılığını ve saygınlığını kaybettiğinden sadece duygulara oynamakta, sadece zaman kazanmaktadır.

Şu mübarek günlerde şahit olduğumuz acılarda, yaşanan insani felaketlerde Erdoğan’ın da parmak izi vardır.

Müslüman katillerine dua eden, küresel cinayet projelerine Eşbaşkanlık yapan bir şahsiyetin Ortadoğu’nun şu günkü buhranından sorumsuz olması akla ve mantığa yatkın değildir.

Bu bahiste, kuşku yok ki konuşmamız gereken çok husus vardır.

Üzerinde durmamız ve yorumlamamız gereken çok fazla ilişki ve irtibat ağı bulunmaktadır.

 

Sayın Basın Mensupları,

İçimiz acıyarak takip ediyoruz ki, İslam ülkeleri durgunluk içindedir.

Alimler suskun haldedir.

Allameler vurgun yemiş gibi hareketsizdir.

Sözde arifler, sözde hikmet ehli zevat derin bir sessizliktedir.

Kötülüğe karşı tavır yoktur.

Şeytani niyetlere karşı azimkar ve ümitvar bir çıkış, bir dikleniş henüz tam manasıyla görülmemektedir.

Efendimizin tebliği sinsi emellere alet edilmekte, çok yönlü istismarlara uğramaktadır.

Temiz bir vicdan, halis bir iman, duyarlı bir kalp, doğru bir üslup, dengeli, dürüst ve adil bir yönetim anlayışı bugün hasretini çektiğimiz ihtiyaçlar arasındadır.

Son hak dini İslam dört bir koldan; misyonerinden münafığına mürtecisinden menhus heveslere kadar çepeçevre sarılmış vaziyettedir.

Manzara iç açıcı olmadığı gibi umut verici de değildir.

İslam toplumları yozlaşmanın pençesinde, adaletsizliğin merkezinde, tahammülsüzlüğün elinde, yapay ayrımların güdümündedir.

Bugün hoşgörü kalmamıştır.

Anlaşma, uzlaşma, meşveret, istişare, dayanışma kaybetmiştir.

Küresel planlar İslamiyet’i hedef almış, Müslümanların beka ve beraberliğine göz dikmiştir.

İslam toplumlarının sahip olduğu zengin yer altı ve yer üstü kaynakları kanlı ve kirli emellerin, fitne ve fesat yuvalarının taarruzundadır.

Görüntüde Müslüman, gerçekte işbirlikçi olan bir avuç yönetici elit; sırf koltukta oturmak, sırf iktidar ömrünü biraz daha uzatmak pahasına emperyalizme uşaklık yapmaktadır.

Petrolden, dolardan, lüksten, çılgın tüketimden başka hiçbir şeyi gözü görmeyen küçük bir azınlık, küresel efendilerinin boyunlarına geçirdiği tasmayı dert etmeden taşımaktadır.

Özellikle 7 Temmuz’dan beri İsrail’in Gazze’ye düzenlediği saldırılar İslam ülkelerinin perişanlığını, dağınıklığını, uyuşukluğunu teyit etmiştir.

Gazze inim inim inlerken, masumlar can verirken Arap-İslam alemi kayıtsızlığa, duyarsızlığa, ilgisizliğe gömülmüştür.

Sömürge saltanatına omuz verenler üç maymunu oynamaktadır.

Batı ülkelerinin hali ise tam bir rezalet, tam bir karanlıktır.

İsrail’in karadan, havadan ve denizden Gazze şeridine ölüm saçması insanlık vicdanını kanatırken; fiziken gelişmiş, fakat ruhen ve ahlaken sefalete mahkum olmuş batılı ülkeler cinayetin tarafında yerini almıştır.

Almanya’dan ABD’ye, Birleşik Krallık’tan Birleşmiş Milletler Teşkilatına kadar küresel güç odakları zalimlere ve zalimliğe açık destek vermiştir.

Gazze halkı katliama kurban gitmektedir.

Bu kapsamda şimdiye kadar sayıları 650’ye yaklaşan savunmasız ve masum sivil hayatını kaybetmiştir.

Binlerce Gazze’li yaralanmıştır.

Yüzbinlerce Gazze’li yerinde yurdundan edilmiştir.

Yüzü aşkın çocuk İsrail acımasızlığıyla toprağa düşmüştür.

Gazze’de taş üstünde taş kalmamıştır.

Camiler, hastaneler, yollar, köprüler, mahalleler, alt ve üst yapılar füze ablukasına alınmıştır.

Geçtiğimiz Pazar günü, Gazze’nin Şecayie Mahallesinde aralarında çocukların da bulunduğu 60’tan fazla suçsuz günahsız insan İsrail saldırısıyla canından olmuştur.

İsrail adeta çıldırmış, adeta delirmiş, adeta ölüm makinesine dönmüştür.

Filistin halkı alçakça cezalandırılmakta, Gazze açık hedef olmaktadır.

İsrail, Gazze’nin üzerinden silindir gibi geçmektedir.

Uluslararası hukuk ihlal edilmekte, insanlık şerefi çiğnenmektedir.

Gazze’de insanlık suçu işlenmektedir.

Uluslararası toplum ise tercih ve teşviğini şiddetten yana kullanmaktadır.

İsrail’in meşru savunma içinde hareket ettiği yalanı her batılı ülkece dillendirilmekte, hayatlarını kaybeden İsrailli askerlere peş peşe taziyeler dilenmektedir.

Ne var ki tıpkı Türkmenelinde olduğu gibi, Gazze’yi gören yoktur.

Gazzeli’nin çığlığını duyan, hisseden, insani tepki gösteren şu ana kadar çok sınırlı sayıdadır.

Küresel vicdan, küresel adalet yerlerde sürünmektedir.

İnsanlık sıfırı tüketmiş, haysiyetini yitirmiştir.

Ortadoğu’da kalıcı ve kapsamlı bir barış olmadan hiç kimsenin huzurlu ve rahat olması mümkün değildir.

Bu kadim coğrafyada istikrar, düzen ve refah kurulmadan küresel işbirliği arzusu ve amacı hayat bulmayacaktır.

Filistin davası hakkaniyetli bir çözüme kavuşmadan ne Londra, ne Paris, ne Berlin, ne Brüksel ne de Vashington sorumluluktan kurtulamayacaktır.

Dünya güvenliği ve insanlığın geleceği için Ortadoğu’nun belini doğrultması, düzlüğe çıkması şarttır.

Bu öncelikli beklenti karşılanmadan hiçbir devletin insan haklarından, özgürlük ve demokrasi ilkelerinden bahsetmeye hakkı olmayacaktır.

 

Değerli Basın Mensupları,

Türkiye’nin özelde Filistin genelde ise Ortadoğu ülkeleriyle tarihten gelen sosyal, kültürel ve kardeşlik bağları vardır.

Bu nedenle Filistin-İsrail arasındaki kördüğüm açılmadan Ankara’nın emniyetli olması imkânsızdır.

Bölgesel işbirliğinin elverişli bir ortama ulaşması, akan kanın durması, kalıcı ateşkesin sağlanması milletimizin ortak istek ve fikridir.

Kuşku yok ki, ülkemiz istese de istemese de bölgesel sorunların, bölgesel gelişmelerin kıyısında, kenarında değil tam ortasındadır.

Çok acı verici bir gerçektir ki, Türkiye aday Erdoğan sayesinde hiçbir meseleye müdahil olamamakta, yön verememektedir.

Aday Erdoğan tribünlere, yandaş çevrelere, din istismarı yapan kendi mahallesindeki şakşakçılara şirin ve sempatik görünmek adına İsrail’e eften püften tepkiler vermektedir.

Erdoğan’ın göstermelik İsrail husumeti, İsrail alerjisi, İsrail kızgınlığı hiçbir sonuç doğurmadığı gibi, bir tek Filistinli kardeşimizin de hayatını kurtaramamaktadır.

Türkiye’nin bölgede eli zayıflamaktadır.

Sözü dinlenmemekte, nazı ve hatırı geçmemektedir.

Aday Erdoğan Türkiye’nin saygınlığını darbelemekte ve ufalamaktadır.

Şunu açık yüreklilikle söylemek istiyorum ki, aday Erdoğan Filistin davasına zarar vermekte, mazlumların feryadını iç siyasi kaygı ve hedeflere vicdansızca malzeme yapmaktadır.

Filistin-İsrail ihtilafının çözümü konusunda AKP’nin Cumhurbaşkanı adayının hiçbir yardım ve desteği olmamış ve olamayacaktır.

Erdoğan treni çoktan kaçırmıştır.

Ayağına kadar gelen tüm imkanları tepmiştir.

Aday Erdoğan oturduğu yerden en ağır sözleri İsrail’e sarfetmekte, ağız dolusu hakaretler yağdırmaktadır.

Ancak İsrail yine kan akıtmaya, yine can yakmaya, yine vahşet sergilemeye devam etmektedir.

Aday Erdoğan, bir tarafta İsrail’e yüklenip Mavi Marmara baskınını diline dolarken; diğer yanda İsrail ile ticari ilişkileri geliştirmiş, derinleştirmiş ve güçlendirmiştir.

Mısır'ı kana bulayanlara dört parmağını kaldırmakla yetinmiş, Gazze’yi kana bulayanlara one minute şovuyla övünmüştür.

Şu ibret verici düşüklüğe bakınız ki, Irak’ın kuzeyinden çıkarılan petrolü İsrail’e heyecanla ulaştıran Erdoğan, bugün oturmuş Gazze için feveran etmektedir.

Ne kadar inkar edilse de, AKP hükümeti bu yılın Mart ve Nisan ayında İsrail’e 124 bin562 kgjet yakıtı ihraç etmiştir.

Bu gerçek TÜİK raporlarıyla sabittir.

Satılan yakıtlar bugünlerde Gazze’ye ölüm olarak ciro, füze olarak ihale edilmiştir.

Aday Erdoğan’ın gemi filosu sahibi malum oğlu İsrail ve Mısır’la kazançlı ticarete devam etmekte ve kesesini doldurmaktadır.

Gazze’li ölmüş, Filistin’in ve Filistinlinin hakkı yenmiş, Müslümanlar katledilmiş; şüphesiz bunlar aday Erdoğan’ın esasta umurunda değildir.

Bu şahıs için kişisel servet artışı öncelikli ve herşeyden daha önemlidir.

Aday Erdoğan Kürdistan konusunda İsrail’le aynı çizgide, aynı blokta, aynı kamptadır.

Barzani hem İsrail’in hem de aday Erdoğan’ın ortaklaşa desteğini almakta, Kürdistan bu iki batılın kundağında pışpışlanmaktadır.

Bu meyanda, Netanyahu ile Erdoğan arasında hiçbir fark yoktur.

Aday Erdoğan ne söylerse söylesin; İsrail’e koruma kalkanı, Siyonizme bekçi, vaat edilmiş toprakların takipçisi, batının ileri karakoludur.

İsrail; Erdoğan’ın ümit ve geçim kapısıdır.

2004 yılında Amerikan Musevi Komitesi tarafından verilen Üstün Cesaret Ödülü hala Aday Erdoğan tarafından gururla taşınmaktadır.

Geçtiğimiz günlerdeki bir beyanatında ödüle toz kondurmamak adına, “o tarihte İsrail’le aramız böyle değildi” sözü ise pişkinlik ötesidir.

Dikkat ediniz, 2004 yılına kadar bu ödül 10 kişiye verilmiştir.

Bunlar arasında İsrail’li veya Musevi olmayan tek kişi Erdoğan’dır.

Aday Erdoğan ödülü sırıtarak, sanki zafer kazanmış komutan edasıyla sahiplenirken; Türkiye-İsrail arasındaki dostluğa atıf yapmış, söz konusu ödülü Musevilerle sürdürdüğü yakın işbirliğinin nişanesi olarak aldığını yüzsüzce dile getirmiştir.

Oysaki 2004 yılında ve önceki on yıllarda İsrail Filistin’e karşı mütecaviz saldırılarını devam ettirmiştir.

1948’den beri İsrail zulmü bölgede etkinliğini korumuştur.

Milyonlarca Filistinli, mülteci durumuna düşmüştür.

19’ncu yüzyılın sonlarından bugünlere kadar İsrail’in yurt tutma mücadelesi onbinlerce masumun kanı pahasına sürmüştür.

Aday Erdoğan 16 Eylül 1982’de Batı Beyrut’taki Sabra ve Şatilla Filistin Mülteci kampında öldürülen 3 bin 500’e yakın mazlumun kanına, 3-15 Nisan 2002’de Cenin kentinde katledilen bin 300 Filistinli’nin tabutuna basarak ödül almıştır.

8 Ekim 1990 Kudüs, 25 Şubat 1994 Hz.İbrahim Camii, 18 Nisan 1996 Kana olmak üzere birçok yerde gerçekleşen kıyım ve katliamların gölgesinde İsrail’e yılışmış ve Yahudi lobilerine sığınmıştır.

Yani aday Erdoğan’ın ödülü aldığı tarihlerde İsrail’in eli ve vicdanı bugünkü gibi tamamen kanlıdır.

Aday Erdoğan Mart 2004 tarihindeki Nuseyrat’ta sergilenen canilik ortada dururken, 13 Kasım 2007 tarihinde İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres’i Ankara’da ağırlamış, Meclis kürsüsünden konuşturmuştur.

Artık ayan beyan nettir ki, Erdoğan çelişki yumağı, yalan anıtı, riyakârlık abidesidir.

Erdoğan kandırmada usta, göz boyamada markadır.

Salı günkü Meclis Grup Toplantısı’ndaki konuşmasıyla bir kez daha çuvallayan Erdoğan; 17-25 Aralıktaki rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu bile Filistin davasının yanında durmasına bağlamıştır.

Aday Erdoğan; İsrail’e hukuku hatırlatmasının, sözüm ona mazlumun yanında dimdik, onurlu, şerefli durmasının birilerini rahatsız ettiğini; bundan dolayı Gezi Parkı’ndan 17-25 Aralığa kadar hükümeti devirmek için el ovuşturanların devreye girdiğini açıklamıştır.

Türkiye’de hukuku ayaklar altına alan bir adam hangi yüzle İsrail’e hukuk hatırlatması yapmıştır?

Türkiye’de zalimce davranan, otokrasiyi benimseyen, muhalif unsurları baskıyla sindirme bedbahtlığına soyunan bir adam; nasıl olmuştur da mazlumlara arka çıkmaktan bahsetmiştir?

Terörle müzakerede şeref ve onurla yollarını ayıran bir adam nasıl olmuştur da şerefli ve onurlu duruşu ağzına alabilmiştir?

Bu ne yaman bir tenakuzdur.

Bu ne büyük ve korkunç bir riyadır.

Türk milletinin adayı olan Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nu proje olarak takdim eden, Türkiye’nin İsrail için nöbet tutması maksadıyla ortaya çıkarıldığını küstahça ileri süren Erdoğan artık tedaviye cevap vermeyecek klinik bir vakadır.

BOP’un kapısında bekleyen, kırmızı odalarda sorguya alınan adamın şu sözlerine bakınız.

ABD’nin içimize soktuğu, Tel Aviv takviyeli teslimiyetçi, mandacı takkeli ve takunyalı ihanete çanak tutan malum adamın dediklerine hayır mübarek şu günde dikkat kesiliniz.

Erdoğan; İsrail’in hafiyesi olduğunu, küresel menfaat şebekesinin uyduluğuna ve emrivakilerine gönüllü şekilde rıza gösterdiğini hiç ama hiç aklından çıkarmamalıdır.

Bugüne kadar; haçlı artık ve atıklarıyla kimlerin koyun koyuna yattığını aziz milletimiz bilmektedir.

Bugüne kadar Müslümanlara nifak aşılayan, bölücü ve yıkıcı unsurlara heyecan vaat eden şüpheli ve karakter arızasıyla malul kimliksizi sağduyulu her vatandaşım görmektedir.

Erdoğan tepeden tırnağa siyasi çürüme içindedir.

Zalimlerle ittifak eden Erdoğan’dır.

Mazlumları yüz üstü bırakan Erdoğan’dır.

Kara paraya, çalıntı mala tamah ve tenezzül edecek kadar küçülen Erdoğan’dır.

Kin, garez, öfke ve gıybetle milletimizi ayırma teşebbüsünde bulunan şüphe yok ki aday Erdoğan’dır.

Düne kadar Pensilvanya’nın kuyruğundan ayrılmayan, Vashington’un eteğini bırakmayan, Brüksel’den himmet bekleyen, küfür ve küffara kol kanat geren çeyrek adamın niyet ve gayeleri bellidir.

Aday Erdoğan başarısızlıktır, israftır, umutsuzluktur, karanlıktır, geriliktir, tefrikadır, kötü sözdür, ihanettir, iftiradır, ithamdır, sevimsizliktir, seviyesizliktir, Türkiye düşmanlarının köksüz, fikirsiz, vizyonsuz, misyonsuz ortakçısıdır.

Aynı zamanda Erdoğan Filistin davasındaki engel, barışın önündeki BOP duvarıdır.

Görüyorsunuz Mısır bile İsrail-Filistin anlaşmazlığında aktif rol üstlenmektedir.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas “Mısırlı kardeşlerim girişimde bulundular” sözleriyle bu durumu itiraf etmiştir.

Aday Erdoğan bir yanda Mursi’yi övüp Sisi yönetimindeki Mısırla görüşmediklerini, ilişki kurmadıklarını masal gibi anlatırken; diğer yanda Mısır ve Türkiye’nin içinde bulunduğu bazı ülkelerin Gazze konusunda temaslarda bulunduğunu söylemektedir.

İşte aday Erdoğan böylesi bir omurgasızlığın, böylesi bir köşesiz tavrın adıdır.

Kendisi, ‘çocuk katliamlarını seyrediyorlar’ diyerek önüne geleni eleştirmekte, önüne gelenle çekişmektedir.

Sormak lazımdır ki, Erdoğan Gazze’li yavruların ölüme terk edilmemesi için hangi somut ve sonuç verici katkıyı sunmuştur?

Allah için bu adam hangi yaraya merhem olmuş, hangi sızıyı dindirmiş, hangi acıya çare üretmiştir?

İsrail Nisan 1948’deki Der Yasin kıyımından beri Müslümanlara göz açtırmazken, Erdoğan ve siyasi muhiti periyodik ve sistematik şiddet karşısında ne yapmıştır?

Çocuk, yaşlı, kadın, mağdur demeden İsrail’in hunhar cinayetlerini durdurmak adına bizim bilmediğimiz, görmediğimiz, duymadığımız hangi mücadeleleri Erdoğan icra etmiştir?

Bize göre Erdoğan susmalı, bir daha da konuşmamalıdır.

Zira konuştukça batmakta, rezil olmaktadır.

Hamas’ın peşinden koşturan Erdoğan, kardeşi Meşal’i ateşkes konusunda iknada gönülsüz davranmakta, Filistin’de şiddetin artarak devamını kendisi için hayırlı görmektedir.

Son olarak İsrail saldırılarını kınıyor, kalbimizin ve dualarımızın Filistinli kardeşlerimizle birlikte olduğunu buradan tekraren duyuruyorum.

Ölen Gazzeli kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara şifa niyaz diliyorum.

İsrail ve Filistin’in güvenli ve yanyana yaşayacak iki devlet fikri etrafında buluşmaları konusunda uluslararası toplumun inisiyatif almasını umuyor, Türkiye’nin de Ekmel Beyin Cumhurbaşkanlığıyla dinamik ve dirayetli bir pozisyonda olacağını biliyorum.

Ortadoğu’da barış rüzgârlarının kuvvetli şekilde esmesini, müzakerelerle diyalog kanallarının ardına kadar açılmasını ümit ediyorum.

İsrail ve Filistin arasındaki güven bunalımının aşılması konusunda kışkırtıcı, tahrik edici beyanlara itibar edilmemesini zaruri addediyorum.

 

Sayın Basın Mensupları,

Zulüm yalnızca Gazze’de değildir.

Türkmenler öldürülmekte, Türkmeneli kimliğinden soyutlanmaktadır.

Mukayese etme veya mağduriyet rekabeti yapma niyetim olmasa da şu gerçekleri kısaca söylemek zorundayım.

Kerkük, Musul, Telafer, Selahaddin, Tuzhurmatu başta olmak üzere Türkmen yurtlarında akan kan, dökülen gözyaşı, çekilen çile Gazze’yi aratmamaktadır.

Türkmenler IŞİD, peşmerge ve merkezi Irak güçleri tarafından üçlü kuşatma altındadır.

IŞİD, 6 Haziran’dan beri silahını Türkmenlere doğrultmuştur.

Türkmeneli kan revan içinde acılarla boğuşmaktadır.

Ne hazindir ki, Türkmenlerin sesini işiten, feryat figanını hisseden çok azdır.

Gazze’ye gösterilen alakanın yarısı Türkmenlerden esirgenmektedir.

IŞİD ve İsrail aynı şiddet ve vahşet yöntemleriyle katliam yapmaktadır.

İkisi de cami ve türbe bombalamaktadır.

İkisi de Müslüman öldürmektedir.

İkisi de küresel projelerin lehine tetik çekmektedir.

11 Haziran’da IŞİD tarafından tutsak alınan 49 vatandaşımızdan hala bir haber yoktur.

Türk toprağını kirleten IŞİD’in tahrikleri hala sünepece sineye çekilmektedir.

Şurası bir gerçektir ki, İsrail ve IŞİD, terörist saldırılarla bölgesel istikrarsızlığın iki kutup başı olarak gündemdedir.

Aday Erdoğan İsrail’e laf yetiştirirken, üç günlük yas ilan ederken Türkmenleri aklının ucuna dahi getirmemektedir.

Çünkü Erdoğan için Türkmenler; ezilmesi, elenmesi, eritilmesi ve asimile edilmesi gereken bir varlıktır.

Erdoğan’ın IŞİD’e verdiği silah ve mühimmat Türkmenleri mezara sokmaktadır.

Hakikaten merak ediyoruz; Türkmeneli’nin Gazze kadar hatırı yok mudur?

Kerkük, Musul Gazze kadar itibar ve ilgiye layık değil midir?

Gazze Müslümandır da Türkmeneli değil midir?

Sokaklarda İsrail’i protesto eden kalabalıklar, risk halinde herhangi bir ülkeye anında kaçacak bazı mevki ve makam sahipleri Türkmenleri ne zaman insan yerine koyacaktır?

İnsani Yardım Vakfı hangi gelmez baharda Türk ve Türkmen lehine mücadele edecek erdem ve iradeyi gösterecektir?

Aday Erdoğan’ın dili nereye kadar Türkmenlerin hak ve hukukuna duyarsız kalacaktır?

Ülkeler, insani kuruluşlar, insan hakları örgütleri Türkmen soykırımına, Türkmen feryadına, Allah için soruyorum, ne zaman kulak verecektir?

Aday Erdoğan Esad muhaliflerine gönderdiği silah yüklü tırları, Türkmenlere yardım kılıfıyla örtbas etme kurnazlığından ve basitliğinden derhal vazgeçmelidir.

Türkmenler aç ve açıktadır.

Türkmenler yok ve yoksuldur.

Türkmenler salgın hastalıklarla mücadele etmekte, hain ve alçak suikastlara göğüs germektedir.

Onbinlerce soydaşımız çöl şartlarında yaşamakta, bir bardak suya, bir dilim ekmeğe, bir tas sıcak çorbaya, bir göz eve hasretlik çekmektedir.

Aday Erdoğan ise haksızlık karşısında sustuğundan dilsiz şeytanlıkla hatırlanmaya şimdiden namzettir.

Türk milletinin hassasiyetlerine sırt döndüğü, soydaşlarımıza yüz çevirdiği için 10 Ağustos’ta gerekli cevabı inşallah alacak, ekmek karşısında ekmesizlerle girdiği ittifakı çok ağır ödeyecektir.

 

Değerli Basın Mensupları,

Onca sorunumuz varken, Erdoğan Ramazan’ın manevi havasını sabote etmek, dedikodu yaymak ve Cumhurbaşkanı olabilmek için her şirretlikten medet ummaktadır.

Aday Erdoğan orucun mehabetine hakaret etmektedir.

Kutsallarımızı incitmektedir.

İftar sofralarında hiç olmadık, hiç görülmedik şekilde İslam’a ve değerlerine saygısızlık yapmaktadır.

Biz günlerdir mübarek ay hatırına, oruç ibadetine hürmetimiz gereğince sabrettik.

Biz günlerdir Erdoğan’ın aynı nakaratlarını dinledik, müfteriliğini ibretle izledik.

Aday Erdoğan geçtiğimiz Salı günkü Grup Toplantısında; Cumhurbaşkanı Seçim sürecinde, şahsımın dayatmalara boyun eğdiğini, Sosyalist İşçi Partisi’yle ve Devrimci Halk Partisi’yle aynı çatının altına yerleştiğimizi utanmadan, sıkılmadan söylemiştir.

Erdoğan partimizi CHP’ye vagonlukla hayasızca suçlamış, Pensilvanyayla ortak gösterme edepsizliğine soyunmuştur.

Cumhurbaşkanı adayımız Sayın İhsanoğlu’na destek veren partileri de eski Türkiye koalisyonu olarak mimlemiştir.

Erdoğan milletin adamı parolasıyla boy gösterse de PKK’nın iktidardaki adamı olduğunu asla gizleyemeyecektir.

Yeni Türkiye sözleri de katmerli ve damgalı hainlerin el üstünde tutulacağı, bozgun ve bölünme çetesinin köşe başlarını işgal edeceği bir ülke özleminden başka bir şey değildir.

Erdoğan, lafta Mustafa Kemal’in izinden giderek aslında Cumhuriyetin ve milli devletin izlerini silmektedir.

Yeni Türkiye ihanet, rüşvet, çözülme, çöküş, kir ve baskı habercisi olup, dönemsel ve korku eseridir.

Erdoğan’ın 4 Nisan 2013’de Dolmabahçe’de 63’lüklere hitaben yaptığı konuşmanın şu bölümüne lütfen dikkat ediniz: ''Eksiklerimiz olabilir, hatalarımız olabilir ama niyetimiz yeni bir Türkiye, yeni Cumhuriyet kurmanın çabası değil, Türkiye'yi, Cumhuriyetimizi özüyle, ruh köküyle buluşturmanın gayreti içindeyiz.”

Bir yıl önce yeni Türkiye amacında olmadıklarını söyleyen Erdoğan’dan kısa süre içinde iz kalmamıştır.

Ne var ki yolsuzluk karanlığında kaybolan, rüşvet selinde sürüklenen köhnemiş Erdoğan birden bire yeni Türkiye’yi uydurmuştur.

Aday Erdoğan’ın; rüşvetçileri suçüstü basan, yolsuzluk şebekesini deşifre eden yüzü aşkın emniyet mensubunun sahur bile yapmalarına izin vermeden kelepçeli şekilde gözaltına alması hırsızların hırsızlığı kapatma eyleminden başka bir şey değildir.

Soyguncular emniyete gece yarısı operasyonu düzenlemiştir.

Kanun adamları ve kanun devleti kanunsuzların meydan okumasıyla türlü eziyet ve hak mahkûmiyetine maruz kalmışlardır.

Türk askerinden sonra Türk polisi de AKP komplosuna feda edilmiştir.

İranlı şarlatana, hırsıza uğursuza gösterilemeyen aşırı ve intikamcı kaba güç muameleleri polislerimize reva görülmüştür.

İşte bu eski Erdoğan’ın yeni Türkiye maskaralığının ön çalışması, yeni Türkiye mimarisinin temel atma teşebbüsüdür.

TİB’i kurumsal olarak kaldırıp yetkilerini MİT’e devretme niyeti arşivlerdeki rüşvet ve soygun tapelerini imha, istihbarat devletini ise tesis etme hazırlığıdır.

Bu da Erdoğan’ın, haram yiyenleri koruyacağı yeni Türkiye provasıdır.

Aday Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması halinde MGK’da olduğu gibi, belirli aralıklarla Bakanlar Kurulu’na başkanlık hevesini peşinen seslendirmesi yeni Türkiye denen anti demokrat bir ülkenin ihsas, ilan ve ihya gayretidir.

Erdoğan’ın yeni Türkiye’si taviz, kayıp, hüsran ve yenilgidir.

Yeni Türkiye Türk milletinin 36’ya ağrılı ve kanlı bölünmesi, PKK’nın hedef ve taleplerine zorla, tehditle, gözdağlarıyla kavuşmasıdır.

Bakınız, iki gün önce bölücü terör üç Mehmedimizi bizden koparmıştır.

Şanlıurfa Ceylanpınar 3’üncü Hudut Alay 1’inci Hudut Bölük Komutanlığı Karadağ Hudut Karakolu’nun sorumluluğunda bulunan Yedi Numaralı Çelik Kulede nöbet tutan Piyade Er Adem Döğüşken, Piyade Er Berat Sağırkaya, Onbaşı Yiğit Şahan PKK tarafından şehit edilmiştir.

Konuşmamın bu aşamasında şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine, silah arkadaşlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Aday Erdoğan sanki bu şehadetler olmamış gibi, bu Mehmetçiklerimiz insan değilmiş gibi, önceki akşam Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından Ankara Vilayetler Evi'nde şehit ailelerine verilen iftar yemeğinde aynen şunları söylemiştir:

“Çözüm sürecinde şu ana kadar önemli bir mesafe katettik. En son netice olarak, uzun zamandır terör kaynaklı şehit cenazeleri gelmiyor. Yeni gazi ve maluller gelmiyor, evlere, ocaklara, yüreklere ateş düşmüyor, anneler ve babalar evlat acısıyla kavrulmuyor.”

 

Değerli Basın Mensupları,

Aday Erdoğan’ın bu beyanatları karşısında söz bitmiş, diyecek hiçbir şey kalmamıştır.

Başbakan çocukları gemiler alıp TÜRGEV üzerinden soygun yaparken, vatan çocukları bayrak ve bağımsızlık uğruna şehit düşmektedir.

Erdoğan nasıl bir insandır ki, göz göre göre, şehitlerimizin manevi huzurunda, şehit yakınlarının önünde terör kaynaklı şehadetlerin yaşanmadığını söyleyebilmektedir.

Erdoğan nasıl bu kadar gerçekleri öğütmekte, iftar sofrasında meşhur yalancılara nasıl bu denli taş çıkartmaktadır?

Şehit Ademimizi, şehit Beratımızı, şehit Yiğidimizi kimler kara toprağa sokmuştur?

Aday Erdoğan nerede yaşamakta, aklı ve vicdanı kimlere esirdir?

Şehitlerimizin vebali Erdoğan’ın elini sıktığı, pazarlıklarla gönüllerini okşadığı hain teröristlerdir.

İmralı canisi tarafından büyülenen, PKK’nın kapanına kısılan Erdoğan’ın şehide-şühedaya hakaret edercesine açıklama yapmasını aziz milletim, AKP’ye oy vermiş kardeşlerim, ekranları başında bizleri takip eden muhterem vatandaşlarım eminim ki affetmeyecektir.

Şehidi kelle olarak gören gafil hak ettiği dersi almalıdır.

PKK’yı aklama telaşındaki bir adamın 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı olması Türk milletinin en acı mağlubiyeti olacaktır ki, buna da büyük milletimizin müsaade etmeyeceğine dair inanç ve kanaatim tamdır.

 

Son grup toplantısında helallik isteyen Erdoğan’a şehitlerimiz haklarını haram etmektedir.

Mehmetçiklerimiz, polislerimiz, gazilerimiz,  yıllardır şehit evladının hüzün ve kederini yüreğinde taşıyan gözü yaşlı analarımız, babalarımız, bacılarımız ve evlatlarımız haklarını asla helal etmeyecektir.

Çünkü Erdoğan PKK’nın kostüm değiştirmiş, maske takmış, karakter nakli yapmış bir parçası, bir yüzü, bir çehresidir.

Erdoğan Kandil süsü, İmralı limanı, Oslo masasıdır.

Bize göre artık Erdoğan eşittir Öcalan’dır.

Ezcümle diyebilirim ki, Erdoğan milletin değil, PKK’nın, HDP’nin, IŞİD’in, Barzani’nin, İsrail’in, Ermenistan’ın, Rum emellerinin, Lord planlarının, Şark Meselesi’nin, Haçlı hesaplarının adamı ve taşeronudur.

Dün Adana’da şahsımı ve partimizi bir kez daha hedef alan Erdoğan; bizim meydanlarda ve ortada olmadığımızı, dizlerimizin bağının çözüldüğünü, sokağa çıkamadığımızı ahlaksızca iddia etmiştir.

Adam olamayan adaya buradan söylüyorum; senin baktığın yerde elbette biz olmayız, senin bulunduğun zeminlerde elbette biz görülmeyiz.

Zira senin gözlerin haine alışkındır, zira senin kulakların para sayma makinelerinden çıkan seslere, ayakkabı kutularında ve villalarda sakladığın milyon dolarlara duyarlıdır, zira senin fıtratın haram ve hakarete yatkındır.

Bizim nerde olduğumuzu, nerede durduğumuzu büyük Türk milleti bilmektedir.

PKK aparatları, PKK severler kendi işlerine bakmalıdır.

Erdoğan ne yaparsa yapsın; Allah’ın izniyle 10 Ağustos’ta ekmek kazanacak, Ekmel Bey Türk milletinin birliğini temsilen devletin çatısına oturacaktır.

Ekmel Bey ekmek; aday Erdoğan erozyondur.

Ekmel Bey huzur; aday Erdoğan hazımsızlıktır.

Ekmel Bey istikbale açılan kapı; aday Erdoğan ikbal ve iffetsizliğe çanak tutan yaralı simadır.

Ekmek için, esenlik için, edep için Ekmel Bey çaredir; eğilmiş baş, egoist mizaç, ehlisalip zafer ve entrikacılar için Erdoğan cümle kapısıdır.

Takdir Türk milletinindir.

Bu düşüncelerle, sizlerin, aziz milletimizin ve Türk-İslam aleminin önümüzdeki hafta pazartesi günü karşılayacağımız Ramazan Bayramını bugünden kutluyor, Cenab-ı Allah’tan sağlık ve afiyetler niyaz ediyorum.

Katılımlarınızdan dolayı siz değerli basın mensuplarına teşekkürlerimle birlikte sevgi ve saygılarımı sunuyorum.