25.12.2007 - TBMM Grup Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma Metni
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin
TBMM Grup Toplantısı Konuşma Metni

25 Aralık 2007

Değerli Milletvekilleri,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum.

  • Ağır gerginlik ve bunalımların yaşandığı bir kargaşa dönemi olarak hatırlanacak 2007 yılının sonuna gelinmektedir.
  • Rejim bunalımına dönüşmenin eşiğine gelinen siyasi krizler; her alanda kök salan cepheleşmeler; giderek derinleşen ekonomik ve sosyal sorunlar; tırmanan bölücü terör ve etnik tahrikler 2007 yılında yaşanan krizler sarmalının hasar bilânçosunu oluşturmuştur.
  • Siyaset kurumunun maksatlı bir şekilde darboğaza sokulması sonucu Türkiye erken seçime gitmiş, 22 Temmuz 2007’de yapılan seçimlerde yeni bir siyasi tablo ortaya çıkmıştır.
  • Seçim sonrası Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçen dönemden kalan sancılı siyasi sorunları sonuçlandırmış; bu çerçevede 11. Cumhurbaşkanını seçmiş ve Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine ilişkin Anayasa değişikliğini yaparak bu konudaki referandumu gerçekleştirmiştir.
  • 2007 yılında kanlı terör büyük bir tırmanış göstermiş ve mayın ve patlayıcılarla gerçekleştirilen hain eylemler toplu saldırılara dönüşmüştür.
  • Özellikle seçim öncesi dönemde terörle mücadelede büyük bir acz ve zafiyet sergileyen AKP, tırmanan terörün Türk toplumunda yarattığı haklı tepki ve öfke karşısında nihayet harekete geçmek zorunda kalmıştır.

- Kuzey Irak’a askeri müdahaleye karşı adeta bir direniş cephesi oluşturan hükümet, sınırötesi operasyon tezkeresini Meclis’e getirmiş ve 17 Ekim 2007’de bu konuda izin ve yetki almıştır.

- Bu yetki, bugüne kadar, sınırlarımız içindeki ateş destek vasıtalarının sınırlı topçu atışları ve PKK hedeflerine yönelik hava harekatı şeklinde kullanılmıştır.

  • 2007 yılının son çeyreğinde PKK’nın siyasallaşma stratejisinde kayda değer bir mesafe alınmıştır.

- Bu dönem, Türkiye’nin bölünme reçetelerinin alenen tartışılmasına sahne olmuştur.

- Etnik bölücülüğün siyasi amaçlarının siyasi yollarla hayata geçirilmesi ümit ve beklentileri yeşertilmiştir.

- Teröristlere siyasi mütareke çağrıları ve siyasi af tartışmaları bizzat Sayın Başbakan tarafından gündeme taşınmıştır.

2007 yılının bu son grup toplantımızda, geçmiş dönemin kısa bir değerlendirmesini yapmak ve önümüzdeki döneme ilişkin görüş ve düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli Milletvekilleri,

60. Hükümet Programı müzakerelerinde de belirttiğimiz gibi Milliyetçi Hareket Partisi, bu çalkantılı dönemde bütün kademeleriyle ilkeli, seviyeli, dürüst ve sorumlu bir siyaset ve muhalefet anlayışı sergilemiştir.

Siyasi ve toplumsal bünyemizin krizlere, kavga ve cephe siyasetine tahammülü olmadığının bilinci içinde, kısır çekişmelerin, zorlama buhranların ve gerginliklerin tarafı olmamış, demokratik meşruiyet ve siyasi sorumluluk anlayışının rehberliğinde temel sorunlara aşılmasına yapıcı katkıda bulunma düşüncesiyle hareket etmiştir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve referandum sürecinde izlediğimiz tutarlı siyasi çizgi ve etnik tahrikler karşısında Türkiye’nin milli birliğine sahip çıkmak için sergilediğimiz sağduyu siyaseti, bunun başlıca tezahürleri olmuştur.

Türkiye’nin yeni siyasi belirsizlik ve krizlere sürüklenmemesi için sorumluluk çizgisinden ayrılmayan Milliyetçi Hareket, AKP’nin sürekli mağdur ve mazlum rolü oynayarak, bahane ve mazeret üretme kolaycılığının önüne geçmiştir.

Bunun sonucu, AKP Türkiye’nin gerçek sorunları ve iktidar sorumluluğuyla yüzleşmek durumunda kalmıştır.

Böylece, Türk milletinin AKP’yi gerçek kimliği, ülkeyi yönetme iradesi ve kabiliyetiyle yakından görmesi ve tanımasının yolu da açılmıştır.

  • 22 Temmuz seçimleri sonrası, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23. Döneminin Birinci Yasama Yılı Cumhurbaşkanı seçimi, yeni hükümetin kurulması ve Meclis Başkanlık Divanı’nın oluşmasıyla geçmiştir.

Gerçek anlamda yasama faaliyetlerine 1 Ekim 2007’de başlayan İkinci Yasama Yılıyla geçilmiştir.

Bu dönemin önemli bir bölümünde 2008 yılı bütçe kanunu ele alınmıştır.

  • Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu, 1 Ekim-14 Aralık 2007 tarihleri arasındaki Meclis çalışmalarına çok faal biçimde katılmış ve Türkiye’nin her alandaki sorunları ve sıkıntıları hakkında somut görüş ve öneriler ortaya koymuştur.

- Bütçe çalışmalarında, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse de Genel Kurul’da en yoğun, yapıcı ve etkili katılım ve katkıyı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu sağlamıştır.

- Bu kısa dönemde MHP milletvekilleri 11 kanun teklifinde bulunmuş, 224 sözlü ve yazılı soru önergesi vermiş, kanun tasarı ve teklifleri üzerinde ve gündem dışı 62 konuşma yapmıştır.

- Bütçe görüşmelerinde 58 milletvekili arkadaşımız söz almış ve 131 temel konuda somut öneride bulunmuşlardır.

  • Meclis Grubumuzun Parlamento çalışmalarında ortaya koyduğu bu üstün başarı ve sergilediği ciddi ve ağırbaşlı tutum, her yönüyle takdire şayandır.

Bu bakımdan, bütün milletvekili arkadaşlarımı tebrik ediyor ve şükranlarımı sunuyorum.

Bu yöndeki başarılı çalışmalarının önümüzdeki dönemde de aynı şekilde süreceğine olan inancımı bu vesileyle belirtmek istiyorum.

Değerli Milletvekilleri,

Sayın Basın Mensupları,

Önümüzdeki dönemde Türkiye’yi ağır sorunlarla yüklü bir siyasi gündem beklemektedir.

  • Yeni Anayasa hazırlanması süreci, Sosyal Güvenlik Kanunu gibi toplumun geniş kesimlerini doğrudan etkileyecek yasal düzenlemeler ve Avrupa Birliği dayatma yasaları 2008 yılında Meclis gündemini belirleyici hususlar olacaktır.
  • Bunun yanı sıra, etnik bölünmeyi amaçlayan kanlı terör, siyasi ayrılıkçılık ve etnik tahrikler önümüzdeki dönemde Türkiye’nin en önemli sorunu olma niteliğini koruyacaktır.
  • Irak’taki gelişmelerin izleyeceği seyir, Kerkük’ün akıbeti ve Türkmenlerin durumu, ABD’nin İran’a yönelik politikaları, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki hastalıklı bir yapıya dönüşen ilişkilerde ve Kıbrıs konusunda yaşanacak gelişmeler, dış politika gündemimizdeki merkezi konumunu sürdürecektir.
  • Son olarak, ortak milli ve manevi değerlerimiz etrafında bir çatışma ve kutuplaşma aracı haline getirilen toplumsal huzursuzluk konuları yeni bir tartışma zemininde Türkiye’nin önüne gelecektir.

İç ve dış güvenlik tehditlerinin ağırlaşması; milli birliğimizin siyasi, sosyal ve kültürel temellerinin iç siyaset malzemesi olarak istismar edilmesi; Türkiye’nin milli değerleriyle oynamayı amaçlayan düşüncelerin hayata geçirilmeye çalışılması ve dış politikadaki milli çıkarlarımızın ucuz pazarlıkların aracı haline getirilmesi, çok tehlikeli sonuçları olacak yeni gerginliklere zemin hazırlayacaktır.

Türkiye’nin böyle bir çıkmaza sürüklenmesinin önüne geçmede en büyük görev ve sorumluluk, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin omuzlarındadır.

Ancak, 22 Temmuz seçimleri sonrası dönemde AKP’nin ortaya koyduğu siyasi yaklaşım, bu konuda iyimser olmaya yer bırakmamaktadır.

Son beş ay içinde yaşanan gelişmeler AKP’nin geçmişten ve hatalardan ders almadığını, Meclis’teki sayısal çoğunluğuna dayanarak her istediğini yapabileceği pervasızlığı içinde hareket ettiğini göstermiştir.

Milli iradeyi çoğunluğun baskı ve tahakküm aracı olarak gören AKP’nin bu sakat yaklaşımının sürmesinin, Türkiye’yi çok ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakacağı ortadadır.

Bunun ilk tezahürleri de yeni Anayasa hazırlanması sürecinde yaşanacaktır.

Değerli Milletvekilleri,

Türkiye, kanlı terörle mücadele ve etnik bölücülük konularında çok nazik bir döneme girmiştir.

Kuzey Irak’tan kaynaklanan terör tehdidi karşısında hükümetin bugüne kadar izlediği yaklaşım birçok yönüyle endişe verici bir seyir izlemiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 17 Ekim 2007’de sınırötesi operasyon yetkisi vermesini izleyen dönemde, AKP hükümeti terörle mücadele konusunda inandırıcı ve etkili bir caydırıcılık stratejisi ortaya koyamamıştır.

  • Böyle bir strateji için gerekli olan ekonomik yaptırımlar hayata geçirilememiştir.

Terör örgütünün ekonomik ve ticari çıkar ve faaliyetlerini hedef alan bazı tedbirlerin uygulanmasına başlandığı açıklanmasına rağmen, bunların ne olduğu Türk milletinden gizlenmiştir.

- Bu tedbirlerin neler olduğunu terör örgütünün bildiğini söyleyen hükümet yetkilileri, bunların Türk milleti tarafından da bilinmesinde ne sakınca olduğunu hala izah edememiştir.

- Sadece bu garabet bile, AKP hükümetinin yetersiz ve etkisiz bazı önlemlerle konuyu geçiştirmek istediğini ve aslında bu konuda gerekli siyasi iradeye sahip olmadığı gerçeğini gözlerden kaçırmayı amaçladığını ortaya koymaya yeterlidir.

  • Siyasi ve diplomatik alanda yürütülen faaliyetlerin somut olarak ne sağladığı da çok muğlak ve tartışmalıdır.

- Bu faaliyetlerin uluslararası kamuoyunda Türkiye’nin haklılığının anlaşılması amacına yönelik olduğunu söyleyen hükümet, burada da büyük bir çelişki içindedir.

- Bu noktada cevabı aranması gereken soru, madem haklılığımızın anlaşılması için bu faaliyetler gerekliydi de, son beş yıldır iktidarda olan AKP neden bu süreyi boşa geçirmiş ve haklılığımızı dünyaya anlatmak için çaba harcamamıştır?

  • Türk Silahlı Kuvvetlerinin 16 ve 22 Aralık 2007 tarihlerinde Kuzey Irak’taki nokta hedeflerine yönelik hava harekatı, AKP’nin bu konudaki suskunluğu karşısında tepki duyan aziz milletimizin yüreğine su serpmiştir.

- Bu harekatı başarıyla gerçekleştiren kahraman silahlı kuvvetlerimizin komuta kademesine ve operasyona katılan tüm mensuplarına bu vesileyle takdir ve şükran duygularımızı dile getirmek isterim.

- Türk silahlı kuvvetlerinin sahip olduğu üstün yetenekleri bir kere daha gözler önüne seren bu askeri operasyonun yeterli olup olmayacağı tartışmaları yersiz ve gereksizdir.

- Kuzey Irak’taki PKK mevcudiyetinin en ince ayrıntısına kadar gözetlendiğinin en üst askeri düzeyde açıklanması karşısında, bundan sonra terör örgütüne göz açtırılmayacağı Türk milletinin ortak beklentisidir.

- AKP hükümetinin Kuzey ırak’ta yuvalanmış PKK mevcudiyetini gerçek anlamda tasfiye etmeye niyeti ve iradesi olup olmadığı yönündeki tereddütler, önümüzdeki dönemde bu konuda izleyeceği siyaset ışığında somut olarak anlaşılacaktır.

Değerli Milletvekilleri,

Bu noktada, Türkiye’nin sınırlı hava operasyonuna uluslararası toplumun gösterdiği tepki üzerinde kısaca durmak istiyorum.

Bu tepkiler kamuoyuna yansıtıldığı şekilde tecelli etmemiş, Türkiye’nin terörle meşru mücadelesi bile önyargılı ve maksatlı siyasi mülahazaların ipoteği altına sokulmaya çalışılmıştır.

  • Avrupa Birliği Dönem Başkanı Portekiz, bu konuda yaptığı açıklamada “Türkiye’nin operasyonunun endişeyle karşılandığı” bildirilmiş ve Türk makamları “Irak’ın toprak bütünlüğüne saygılı olmaya, bölge barışı ve istikrarına zarar verebilecek askeri adımlar atmaktan kaçınmaya” davet edilmiştir.

- AB Komisyonu sözcüsünün yaptığı açıklamada “ Türkiye’nin vatandaşlarını koruma ihtiyacını anladıklarını, ancak orantısız askeri güç kullanımından kaçınılması ve insan haklarına saygı gösterilmesi gerektiği vurgulanmış ve “AB’nin Türkiye’yi sorunu diyalogla çizmeye teşvik etmeyi sürdüreceği” ifade edilmiştir.

- Almanya tarafından yapılan açıklamalarda da “Türk askeri operasyonunun dikkatle ve endişeyle izlendiği” belirtilmiştir.

- Harekat sırasında Erbil’de Barzani ile görüşen İngiltere Dışişleri Bakanı “sorunun, içinde Kürt bölgesel yönetiminin de yer alacağı üçlü bir mekanizma ve dialog yoluyla daha etkili biçimde çözüleceği” görüşünü dile getirmiştir.

  • Hava harekatına belirli bir askeri destek verdiği anlaşılan ABD’den ise çelişkili ve tereddüt uyandıran açıklamalar gelmiştir.

- ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü “PKK’yı bitirecek eylemler görmek istediklerini, ancak operasyonlarda Türkiye, ABD ve Irak arasında en ileri derecede koordinasyon yapılması gerektiğini” söylemiş ve “Irak içine geniş çaplı bir kara operasyonuna karşı olduklarını” kayda geçirmiştir.

ABD sözcüsü, “bundan sonra sıranın Türkiye içinde siyasi bir çözüme mi geldiği” sorusuna ise “bu konuda Türk hükümetinin karar vereceği” cevabını vermiştir.

- ABD Dışişleri Bakanlığı terörle mücadele koordinatörü ise yaptığı açıklamada “Türkiye ve Kuzey Ira’taki PKK sorununun sadece askeri tedbirlerle aşılamayacağını, bu konuda siyasi çözümden yana olduklarını” ifade etmiştir.

- ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri de “PKK sorununun uzun vadeli çözümü için ABD’nin Türkiye’ye danışmanlık yaptığını, bu mücadelede sadece askeri tedbirlerin yeterli olmayacağını” söyleyerek, siyasi çözüme işaret etmiştir.

Türkiye’nin haklılığının tüm dünya tarafından anlaşıldığını ve sınırötesi operasyon hakkının genel kabul gördüğünü sürekli tekrarlayan hükümetin bu tepkilerin satır aralarını çok iyi anlamasını ve bundan gerekli sonuçları çıkarmasını tavsiye etmek isterim.

Değerli Milletvekilleri,

Bu kapsamda ilk önce Avrupa Birliğinin samimiyetsiz tutumu üzerinde kısaca durmak istiyorum.

Avrupa Birliği’nin PKK terörü ve etnik bölücülük konusundaki tutumu her yönüyle bir riyakarlık örneği olmuştur.

  • PKK’yı terör örgütü olarak kabul eden AB, bunun gereklerini bugüne kadar yerine getirmekten ısrarla kaçınmıştır.

- PKK’nın kara para aklama kaynakları ve finansman alt yapısı AB ülkelerinde faaliyetlerini serbestçe sürdürmektedir.

- Terör örgütünün sözde siyasi kadroları AB ülkelerinde koruma altına alınmıştır.

- Kırmızı bültenle aranan bu teröristler AB resmi makamlarınca korunmakta ve meşru muhatap muamelesi görmektedir. Avrupa Parlamentosu terör ve bölücü faaliyetler için güvenli sığınak haline gelmiştir.

- Başta ROJ TV olmak üzere PKK’nın yayın organları AB ülkelerinin desteği ve müsamahasıyla alenen melanet icra etmektedir.

  • Bunun yanı sıra, AB demokratikleşme adı altında PKK’nın siyasi taleplerinin sözcülüğünü ve savunuculuğunu yapmaktadır.

- Türk vatandaşlarına etnik köken farklılıkları temelinde milli azınlık statüsü tanınması ve siyasi-kültürel haklar verilmesi dayatmaları 2007 Türkiye İlerleme Raporu vesilesiyle Türkiye’nin karşısına bir kere daha getirilmiştir.

- Türkiye’nin terörle mücadelesini kerhen anlayışla karşıladığını söyleyen AB’nin, son Irak operasyonu endişeyle izlediğini açıklaması ve diyalog çağrısında bulunması, AB’nin Türkiye’ye bakış açısını ve değişmeyen kafa yapısını gösteren son örnek olmuştur.

  • Böyle bir denkleme hapsedilen Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin geleceği olmadığı her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.

- Tam üyeliğin nihai hedef olmaktan çıkarıldığı sanal müzakere süreci, her iki taraf için de görüntüyü kurtarmak amacına hizmet eden bir vasıta olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.

- Avrupa Birliği’nin Aralık 2007 Portekiz zirvesinde ortaya koyduğu tutum, ilişkilerin hastalıklı yapısının kangrene dönüştüğünü göstermiştir.

- Kıbrıs dayatmaları nedeniyle tıkanan sürecin suni teneffüsle de canlandırılamayacak şekilde bitkisel hayata girdiği zirve kararlarıyla tescil edilmiştir.

- Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye biçtiği konum AB’nin yörüngesinde kalacağı bir taabiyet ilişkisidir. Bu bile bir dizi kabul edilemez ön şarta bağlanmıştır.

- Türkiye’yi tam üye olarak içine sindiremeyeceğini esasen her vesileyle gösteren Avrupa Birliği, Lizbon zirvesinde Türkiye için “üyelik” ve “katılım” gibi şekli atıfları dahi karar metinlerinden çıkarmış ve bu suretle “esas ve şekil” arasında tutarlı bir bütünlük sağlanmıştır.

- Bu gerçekler ortadayken AKP hükümetinin yeni AB uyum paketleri hazırlığı içinde olması ve Türklük değerlerine hakaretin önünü açmak amacıyla 301. maddeyi değiştirmek için uygun zaman kollaması, AKP’nin esiri olduğu teslimiyetin derecesini göstermesi bakımından ibret ve esef vericidir.

Değerli Milletvekilleri,

Terör ve etnik bölücülük konusunda üzerinde dikkatle durulması gereken önemli bir husus da, ABD’nin bu konuda giderek belirgin hale gelen tutumudur.

Kuzey Irak’taki PKK varlığı konusunda son beş yıl boyunca sessiz ve hareketsiz kalan ABD, son dönemde Türkiye ile istihbarat paylaşımı konusunda işbirliği içine girmiştir.

Ancak, bu desteğin PKK’nın Kuzey Irak’tan sökülüp atılmasında yeterli olmayacağı açıktır.

ABD bunun için gerekli olan kara harekatına karşı olduğunu her vesileyle dile getirmiş ve Türkiye ile işbirliğini PKK’nın nokta hedeflerine hava harekatıyla sınırlandırmıştır.

Türkiye’ye bir taraftan böyle bir sınırlı destek veren, diğer bir ifadeyle Türkiye’nin kara unsurlarını da içeren geniş çaplı bir askeri harekatının önünü baştan kesen ABD, öte yandan sorunun çözümünü Türkiye içinde atılacak siyasi adımlara yönlendirme çabası içine girmiştir.

Bütün bunlar, Sayın Başbakan’ın 5 Kasım’da Başbakan Bush’la yaptığı görüşmede PKK sorununun genişletilmiş bir çerçevede ele alındığını ve siyasi çözüm boyutunu da içeren genel bir senaryo ve oyun planı üzerinde görüş birliğine varıldığını göstermektedir.

Başbakan Erdoğan Beyaz Saray görüşmesi hakkında bugüne kadar sessizliğini korumuştur.

Ancak, son dönemde yaşanan bazı gelişmeler yeni ve tehlikeli bir senaryonun sahneye konulması için son aşamaya gelindiğini göstermektedir.

- Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisi’nin etnik kökene göre yaptığı davetlerde “Kürt sorunu” olarak adlandırılan etnik bölücülüğe siyasi çözüm yollarının masaya yatırılması bir tesadüf sayılamayacaktır.

- ABD Dışişleri Bakanlığına yakın çevrelerin PKK’nın siyasi af yoluyla silahsızlandırılması ve Türk toplumuyla yeniden bütünleştirilmesi amacıyla kapsamlı raporlar hazırlamaları da aynı şekilde bir rastlantı olarak görülemeyecektir.

- ABD resmi sözcülerinin Irak hava harekatı sonrası yaptıkları açıklamalar da, Türkiye’de siyasi süreçler başlatılmasının amaçlandığını gösteren işaretler olmuştur.

Değerli Milletvekilleri,

Türkiye’nin karşısına çıkarılmaya çalışılan bu siyasi projenin niteliği çok iyi anlaşılmalı ve bunun adı doğru konulmalıdır.

Bu proje ABD ve AB’nin desteğiyle ve Barzani’nin katılımıyla yürütülecek bir AKP projesidir.

Terörle mücadele ile terörle müzakere arasında gidip gelen ve konumunu belirlemeye çalışan AKP, bugün bu projeyi hayata geçirmek için gerekli şartları hazırlama çabası içine girmiştir.

Sayın Başbakan Erdoğan;

- Etnik bölücüleri ve PKK’nın siyasi taleplerinin Meclis’teki sözcülerini siyasi ve hukuki koruma altına almıştır.

- Terörle arasına şeklen de olsa mesafe koyan etnik bölücüleri bu konuda taşeron olarak kullanmak arayışına hız vermiştir.

- Terörü bir vasıta olarak görmeyen, ancak siyasi yollardan Türkiye’yi etnik temelde bölmek isteyenlere makbul bölücüler olarak meşruiyet kazandıracak şartları hazırlama gayreti artık saklanamayacak hale gelmiştir.

- Ve nihayet, eli kanlı teröristlere af yolunu açma niyeti açığa çıkmıştır.

Başbakan’ın teröristleri dağdan indirme planı, bir siyasi af projesidir.

Bu af projesi de, geniş kapsamlı bir siyasi senaryonun ilk adımıdır.

Sayın Başbakan’ın bu konudaki tutarsız ve çelişkili beyanları, siyasi af hazırlığını saklamak telaşından kaynaklanmıştır.

Teröristler için dağdan şehirlere inip Ankara’da siyaset yolunun açılmasının ancak af yoluyla olacağını Sayın Başbakan da çok iyi bilmekte, ancak bunu kamuoyuna açıklıkla söyleme cesaretini kendinde bulamamaktadır.

Bu nedenle de sürekli bocalamakta, ifade değiştirmekte ve tevil arayışlarına yönelmektedir.

Bu konuda önce yeni bir yasal düzenleme yapılacağını söyleyen Başbakan, tepkiler üzerine geri çekilmiş ve son olarak Türk ceza Kanunu’nun etkin pişmanlığı düzenleyen 212. maddesine sığınmıştır.

Bu konuda da zihni bulanık olan Başbakan Erdoğan, teröristlere af projesini mazur göstermek için, geçmiş dönemlerde de benzer nitelikte yasaların çıkarıldığı savunmasının arkasına gizlenmeye çalışmaktadır.

Geçmiş hükümetler döneminde böyle yasal düzenlemeler yapıldığı doğrudur.

Ancak, Sayın Başbakan burada iki noktayı unutmuş görünmektedir.

Bunlardan birincisi, sadece kendi döneminde, 2003 yılında çıkarılan Topluma Kazandırma Yasası ile hapishanelerdeki terör suçundan tutuklu ve hükümlü olanların serbest bırakılarak PKK dağ kadroları eksiğinin bu yolla tamamlandığı gerçeğidir.

Başbakan’ın unuttuğu ikinci husus ise, önceki hükümetler döneminde çıkarılan yasalarda pişmanlık hükmünün ve terör örgütünü çökertecek bilgi verme şartının bulunduğu gerçeğidir.

Bu hüküm ve şart Sayın Başbakan’ın şimdi adres gösterdiği Türk Ceza Kanunu’nun 212. maddesinde de bulunmaktadır.

Ancak, Sayın Başbakan bunun yeterli olmadığını söylemekte ve bu maddenin esnetilmesi ve genişletilmesi gereğinden bahsetmektedir.

Bunun anlamı çok açıktır: Sayın Başbakan teröristler için pişmanlık şartını ve örgüt hakkında bilgi verme zorunluluğunu kaldırmayı amaçlamaktadır.

Zira, etkin pişmanlık hakkından mevcut haliyle yararlanmak istemeyen teröristler için bunun cazip kılınmasının yegane yolu bu olacaktır.

Eli kanlı terörist dağdan inecek ve ben geldim diyerek hiçbir takibata maruz kalmadan Türk toplumunun içine karışacaktır.

Üstelik kendisine ödül olarak maddi yardım yapılacak, iş bulunacak ve Ankara’da siyaset yapmasının yolu açılacaktır.

Sayın Başbakan’ın süslü isimler altında pazarlamaya çalıştığı projenin özü, anlamı ve sonucu budur.

Şimdi buradan Sayın Başbakan’a seslenmek istiyorum: Türk Ceza Kanunu’nun 212. maddesini nasıl esneteceksiniz, nasıl genişleteceksiniz?

Türk milletinin karşısına dürüstçe çıkın ve bunu açıklayın!

Değerli Milletvekilleri,

Sahnelenmek istenen siyasi senaryonun teröristlere af projesinden oluşan bu ilk perdesi sonrasında sıranın kimlik taleplerinin karşılanmasına geleceği anlaşılmaktadır.

Bu çerçevede; ilk önce Türk milleti yerine hukuki bir bağ olan vatandaşlıkla sınırlı “Türkiyelilik” kavramının Anayasa’da ifadesini bulmasına, Türk milli kimliğinin yerini de vatandaşlık bağının almasına çalışılacaktır.

Bunun yanı sıra, Türkçe’den başka dillerin anadil olarak okutulmasından başlanarak, bu dillerin milli eğitim sistemi içine alınması için bir süreç başlatılacaktır.

İlk planda bu adımların atılması, etnik bölücülüğün siyasi ve hukuki statü taleplerinin gündeme getirilmesinin alt yapısını oluşturacaktır.

AKP’nin inhisarında yürütülecek yeni Anayasa hazırlama sürecinin PKK’nın bu siyasi taleplerinin karşılanması için bir platform olarak kullanılmasının düşünüldüğü görülmektedir.

Hükümet yetkililerinin bazı beyanları, Anayasa süreci ile etnik bölücülük gündemine ilişkin siyasi sürecin bir arada yürütüleceğine işaret etmektedir.

Bu siyasi senaryonun Barzani ve Kuzey Irak boyutu konusunda ise, Türkiye’nin şu yönde hareket etmesinin öngörüldüğüne dair işaretler bulunmaktadır:

PKK’nın tasfiye edilmeden sadece kontrol altında tutulması karşılığında Türkiye Barzani yönetimiyle ilişkileri normalleştirmek için yeni bir açılım yapacak, bunun sonucu Ankara ile Erbil arasında yakınlaşma süreci başlatılacak ve Kuzey Irak’taki otonom Kürt devleti yapılanmasına yeşil ışık yakılacaktır.

Kerkük’ün akıbeti ise ileride ele alınmak üzere şimdilik geri planda tutulacaktır.

Sayın Başbakan’ın girmeye hazırlandığı yol, Türkiye’nin hayrına bir yol değildir.

Bugün PKK’nın siyasallaşma hedefinde epey yol alındığı bir vakıadır.

Teröre başvurmayan etnik bölücülük taleplerini meşru siyasi amaç haline getirmenin siyasi ve hukuki sonucu, etnik bölücü emeller beslemeyi ve bu zeminde siyaset yapmayı legal hale getirmek olacaktır.

Böyle bir sürece girilmesi halinde, PKK terör örgütü de, siyasi kimlikle legalleşme amacına ulaşacaktır.

AKP’nin milli değerlerle sorunlu bir zihniyetin temsilcisi olduğu ve yaklaşan yerel seçimler için bazı hesaplar içine girdiği ortadadır.

Ancak, unutulmamalıdır ki, Türk milli kimliğiyle oynamak, etnik kimlikleri okşayarak siyasi rant sağlamak ve bölücü terörün siyasi gündemine ve hedeflerine hizmet edecek zorlamalar içine girmek, Türkiye’nin karşısına bir çıkmaz yol çıkaracaktır.

İç gerginlikleri bir çatışma noktasına taşıyacak böyle bir gafletin adı, anlamı ve sonucu ateşle oynamaktır.

Bizim en halisane temennimiz Sayın Başbakan ve hükümetinin bu gerçekleri bir an önce görmeleri ve bu yoldan dönme basiretini göstermeleridir.

Milliyetçi Hareket Partisi, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Türkiye’nin milli birliğine ve kardeşlik hukukuna sonuna kadar sahip çıkmaya kararlıdır.

Türkiye’yi seven herkesin arkasında durması gereken bu kırmızı çizgilerin çiğnenmesi ve ortak milli değerlerimizle oynamaya kalkışılması halinde, herkes çok iyi bilmelidir ki, Milliyetçi Hareket bunlara karşı demokratik zeminlerde sonuna kadar direnecektir.

Sözlerime son vermeden önce, Türk milletinin buruk olarak idrak ettiği geçmiş kurban bayramını kutluyor ve 2008 yılının Türkiyemiz ve aziz milletimiz için mutlu, huzurlu ve aydınlık bir geleceğin başlangıcı olmasını temenni etmek istiyorum.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

 

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı