22.01.2008 - TBMM Grup Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin
TBMM Grup Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma22 Ocak 2008 Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,Basınımızın Değerli Temsilcileri,Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.Son günlerde ortak milli ve manevi değerlerimiz etrafında yapılan tartışmalar, siyasi ve sosyal bünyemizdeki kronik rahatsızlıkların boyutlarını çok acı bir şekilde ortaya koymuştur.Türkiye’nin ortak değerler manzumesi etrafında yıllardır süregelen istismar ve gerilim politikalarının milli birliğimizin siyasi, sosyal ve kültürel temelleri üzerindeki ağır tahribatı bir kere daha gözler önüne serilmiştir.Bu değerler üzerinden siyasi karaborsacılığı ve istismarı varlık sebebi olarak kabul eden çatışmacı siyaset anlayışı ve geleneğinin bugün de inatla sürdürülmek istendiği bütün çıplaklığıyla görülmüştür.Türkiye’nin kanayan yarası haline gelen başörtüsü sorunu üzerindeki tartışmaların izlediği mecra ve seyir, bunun ibret verici son göstergesi olmuştur.Bugünkü grup toplantımızda, bu konudaki son gelişme ve tartışmalar üzerindeki görüşlerimizi bütün açıklığıyla sizlerle paylaşmak istiyorum.Değerli Milletvekilleri,Bu konudaki değerlendirmemize, 60. Hükümet Programı görüşmeleri sırasında 3 Eylül 2007 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığım konuşmada dile getirilen bazı temel görüşleri kısaca hatırlatmakla başlamak istiyorum.

  • Söz konusu konuşmamızda;

- Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu kriz ortamından çıkış yollarının, milli iradenin tecelli ettiği yegane yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde aranması gerektiği,- Türkiye’nin sorunlarının ortak akıl ve sağduyunun rehberliğinde Meclis’in çatısı altında çözülebileceği,- Bunun için, ilk önce, sorun alanları ve dinamikleri hakkında, iktidar ve muhalefetiyle bütün siyasi partilerin üzerinde buluşabileceği asgari bir müşterek zemininin oluşturulmasını hayati önem taşıdığı ve- Bu yoldaki ortak çabalarda hareket noktamızın, doğru tespit ve teşhislere dayalı, dürüst ve objektif bir değerlendirme yapmak olduğunu samimiyetle ifade etmiştik.

  • Bu çerçevede, üç ana noktada toplanabilecek olan temel sorun alanlarının;

- Çok ciddi boyutlar kazanan iç ve dış güvenlik sorunları,- Türkiye’nin içine sürüklendiği çok tehlikeli cepheleşme süreci ve- Siyasi ve sosyal bünyemizle ilgili yapısal hastalıklar olduğunu belirtmiştik.

  • Türkiye’nin ortak değerleri etrafında oluşan cepheleşme sürecinin, toplumsal huzursuzluk ve gerginlik alanlarını giderek derinleştirmesi gerçeği karşısında;

- Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri, demokratik rejim, milli ve manevi değerlerimizin siyasi ve toplumsal çatışma alanı haline getirilmesinin ve- Türk milletinin “laik-dindar”, “ilerici-gerici” ayrımına dayalı kamplara bölünerek buna dayalı iki Türkiye tablosu çizilmesinin çok tehlikeli sonuçlar doğuracağını,- Bu gerginlik denklemini aşarak bu süreci durdurmanın siyaset kurumunun önündeki en öncelikli görev ve sorumluluk olduğunu,- Siyasi partilerin varlık nedenlerinin bu olduğunu anlamaları gerektiğini ve- Kronik gerginlik kaynağı haline gelen toplumsal huzursuzluk konularının, Türk toplumunu kucaklayacak bir sağduyu ve hoşgörü ortamı yaratılması yoluyla gündemden çıkarılması amacıyla bu yönde milli bir mutabakata varılması için herkesin ortak çaba göstermek sorumluluğuyla karşı karşıya bulunduğu ifade etmiş ve bu konuda samimi telkin ve uyarılarda bulunmuştuk.Son dönemde laiklik, din ve vicdan özgürlüğü ve Yüksek Öğretim Kurumlarında başörtüsü sorunu ekseninde yaşanan tartışmalar, bu konulardaki temennilerimizin karşılık bulamadığını göstermiştir.Bu hassas konuları siyasi amaçları uğruna sürekli kaşıyan iki karşıt zihniyetin ayrıştırıcı siyasi istismar politikalarını terk etmeye niyetli olmadıkları anlaşılmaktadır.Çatışmacı anlayışların toplumsal huzursuzluk konularını kangrene dönüştürerek bilinçli ve hesaplı bir şekilde çözümsüzlük ortamına ittiği bir gerçektir.Bu gerginlik ve çatışma denkleminin bir ucunda dini inançları ve başörtüsü sorununu siyasi istismar bayrağı haline getiren AKP yer almaktadır.Diğer kutup ise bu konulardaki dışlayıcı anlayışlarını mutlak doğrular ve gerçekler olarak Türk toplumuna kabul ettirebilmek için Cumhuriyetin temel ilkeleri üzerinden siyaset yapan cephedir.Manevi değerler üzerinden ucuz istismar siyaseti yapan AKP, bugünkü tartışmaların odağında olan başörtüsü sorununu çözmek için beş yılı aşan iktidar döneminde hiçbir çaba sarfetmemiştir.AKP bu süreyi herkesi şikâyet etmekle ve yakınmakla geçirmiş, sürekli bahane ve mazeret üretmiştir.Yeni Anayasa tartışmalarıyla siyasi gündeme yeniden taşınan bu konuda Sayın Başbakan ve AKP yöneticilerinin çelişkili ve tutarsız beyanları, siyasi irade zaafiyeti ve zihin bulanıklığı içinde bulunduklarını göstermiştir.İspanya’da başörtüsünün siyasi bir simge olabileceğini söyleyen Başbakan Erdoğan, dini-siyasi simge zemininde yeni bir tartışma başlatarak, bu konuda toplumsal uzlaşma zeminini torpillemeyi amaçlayan bir tutum içine girmiştir.Başörtüsü sorununun yeni Anayasa ile çözüme kavuşturulacağını ifade eden Sayın Başbakan, ertesi gün farklı bir söylemle ortaya çıkmış ve sorunun yeni Anayasa süreci beklenmeden bir cümle ile süratle çözülebileceğini belirtmiştir.Çok kısa bir zaman dilimi içinde yaşanan bu gelişmeler, AKP’nin bu soruna iyi niyetle çözüm üretmek yerine, mağdur-mazlum eksenli siyasi istismar kapısının açık tutulmasından medet umduğu tespitlerini güçlendirmiştir.Sayın Başbakan’ın bu konudaki göstermelik hassasiyetinin lafta kalması, mikrofon ve kameralar önündeki söylemlerden Meclis zemininde somut adım atılması aşamasına hala geçememiş olması bu bakımdan çok manidardır.Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,Sayın Basın Mensupları,Türk toplumu içten içe kemiren toplumsal sorunlara makul ve meşru çözümler bulunmasını ilke edinen Milliyetçi Hareket, bu konuda istismar ve çatışma zemini hazırlama niyet ve işaretlerinin ortaya çıkması üzerine, başörtüsü sorununun kalıcı bir çözüme kavuşturulması amacıyla somut bir çıkış yolu önermiştir.

  • Bu konudaki önerimizin unsurlarını etraflı olarak açıklamadan önce laiklik, din ve vicdan özgürlüğü ve Yüksek Öğretim Kurumlarında başörtüsü konusunda nerede durduğumuzu ve ne düşündüğümüzü gösteren temel mülahazaları çok açık bir biçimde kamuoyuyla paylaşmak isterim.

- Laiklik ilkesi ve din ve inanç konuları çok yönlü hassasiyetler taşıyan nazik konulardır.- Bu hususların ele alınmasında çerçevenin iyi çizilmesi ve kavramların doğru yerlerine konulması şarttır.- Bu tartışmalarda, ön yargılardan uzak, sağlıklı ve gerçekçi bir bakış açısı geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.Milliyetçi Hareketin görüş ve yaklaşımı şu ilke ve esaslara dayanmaktadır.

  • Kendi inançlarına ve manevi değerlerine samimiyetle bağlı olan Türk toplumu, diğer inançlara da saygı gösterilmesini esas alan insan sevgisi odaklı evrensel bir hoşgörü kültürünün mirasçısıdır.

Bu tarih mirasına ve insanlık mayasına sahip olan Türk Milleti, hem Cumhuriyeti ve demokrasiyi, hem de dini inançlarını bütün değerleriyle birlikte yaşatma iradesine ve tecrübesine de sahiptir.Bu konuda şüphe, endişe ve tereddüt duymaya gerek bulunmamaktadır.

  • Tarihsel süreçte yaşanan tecrübeler ışığında devlet düzenimizin temel taşlarından birisi olan laiklik, insan-din-devlet ilişkilerini düzenleyen vazgeçilmez bir ilkedir.

- Laiklik, farklı inançların karşılıklı hoşgörü, saygı, anlayış ve güven ikliminde, kardeşçe bir arada yaşamasının ortamını ve şartlarını hazırlayan temel değerdir.- Laiklik, bu anlamda, çağdaşlaşmanın ve milli birlik ve bütünlüğün de güvencesidir.- Laiklik, dinsizlik değildir. Devletin bütün dinler ve inançlar karşısında tarafsız olması ve hepsine saygı göstermesidir.- Laiklik, sadece din ve devlet işlerinin ayrılması olarak da görülmemelidir. Bunun ötesinde, din ve vicdan özgürlüğünün gerçek anlamda kullanılmasının şartlarını hazırlayan da laik düzendir.- Laiklik ve din ve vicdan özgürlüğü, birbirlerini tamamlayan, birbirlerinden güç alan ve anlam kazanan iki temel değerdir.- Bunlardan birisinin olmadığı veya örselendiği bir düzende, diğerinin de içi boşalacak ve anlamı kalmayacaktır. Her iki değerin bir arada yaşaması, toplum ve devlet hayatımızın vazgeçilmez bir gereğidir.- Laiklik, din ve vicdan özgürlüğünün teminatıdır. Laik ve demokratik olmak için de din ve vicdan özgürlüğü vazgeçilmez bir gerektir.- Din ve vicdan özgürlüğüne saygı gösterdiği ve bunun için gerekli ortamı ve şartları hazırladığı ölçüde bir devlet laik ve demokratik sayılabilecektir.- Din bir vicdan meselesidir. Herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlüğüne sahip olduğu Anayasamızla güvence altına alınmıştır.- Din ve vicdan özgürlüğünün baskı altına alınması, hukuk dışı yollarla sınırlandırılması, laik ve demokratik devletlerde kabul edilmeyecek meşruiyet temeli olmayan müdahalelerdir.- Hak ve özgürlüklerin, din ve mezhep ayrımı yaratmak veya bu yollarla bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla kullanılması, hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasıdır.- Kutsal din duygularının devlet işlerine ve siyasete kesinlikle karıştırılamayacağı, dinin veya din duygularının veya dince kutsal sayılan şeylerin, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini, kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma amacıyla istismar edilemeyeceği Anayasa’nın amir hükümleridir.

  • Bugünkü tartışmaların temel nedeni ve kaynağının, Türk milletinin manevi değerleri ve dini inançları olmadığını herkes kabul etmelidir.

- Laiklik, dinsizlik olmadığı gibi, din konusu açıldığında da akla hemen irtica gelmemelidir.- Türkiye’de, her devirde, dinin özünden uzaklaşarak karanlık hevesler peşinde koşan, Türkiye'yi geçmişe ve geriye götürme özlemi duyan Cumhuriyet'in temel değerleriyle kavgalı insanlar olmuştur.- Burada kavramlar doğru yerlerine oturtulmalı ve bunların marjinal azınlık grupları olduğu unutulmamalıdır.- Türkiye Cumhuriyeti devleti, bütün kurumlarıyla ve hukuk düzeni içinde bunlarla mücadele edecek, bu karanlık emellere tabiatıyla geçit vermeyecektir.- Bu noktada, kendi özel hayat alanında ve ruh dünyasında dinini yaşamak ve inançlarının icaplarını yerine getirmek isteyen temiz Müslümanların rencide edilmemesi, hor görülmemesi ve dışlanmaması hayati önem taşımaktadır.- İstemeden de olsa böyle bir ortam hazırlanması büyük bir haksızlık, adaletsizlik ve günah olacaktır.

  • Bu konudaki tartışmaların vicdanları rahatsız etmeyecek ve temel milli ve manevi değerlerimizin Türk toplumunu kucaklayarak korunmasını sağlayacak bir sonuca ulaştırabilmesi için şu ilkeler etrafında bir anlayış birliği sağlanmalıdır.

1. Türkiye Cumhuriyetinin temel nitelikleri, milli ve manevi değerleri, siyasi ve toplumsal bir kamplaşmanın cephe hatları olmaktan çıkarılmalıdır.2. Bu değerlerin, siyasi istismar vasıtası ve iç siyaset malzemesi, olarak görülmesinden vazgeçilmelidir. Bu değerler üzerinden siyaset yapılmasına son verilmelidir.3. Türk Milletinin din ve inanç temelinde kamplara bölünmesinin ve bu değerlere ayrıştırıcı bir fonksiyon yüklenerek tasnife tabi tutulmasının çok tehlikeli bir husumet cepheleşmesi olacağını herkes görmelidir.4. Dini inançlar Cumhuriyete ve devlete meydan okuma aracı olarak kullanılmamalı, devlet ve kurumları da inançlarla kavgalı duruma düşmemeye, böyle bir görüntü vermemeye özen göstermelidir.5. Türkiye Cumhuriyetinin siyaset ve devlet kurumları, hem laiklik ilkesinin hem de Türk milletinin inanç ve değerlerinin sürekli kavga, gerginlik ve çekişme konusu olmaktan çıkarılması için üzerlerine düşen ortak görev ve sorumluluğun bilinci içinde olmalı ve bunun gereklerini yerine getirmelidir.6. Bireysel hak ve özgürlükler, devletin temel ilkeleri, Anayasal düzenin esasları ve hukuk sistemi, bu konuda rehber olmalıdır. Herkes, bu yönde bir mutabakata varılmasının şartlarını ve zeminini hazırlamak için ortak çaba göstermelidir.Değerli Milletvekilleri,

  • Toplumumuzun önemli bir sancısı olan başörtüsü sorunu kangren haline gelmiştir.

- Türk milletini inciten bu sorunun zaman içinde kemikleşerek çözümsüzlük sürecine itilmesinin en büyük sorumlusu, başörtüsünü siyasi amaçlarla istismar eden siyasi zihniyetlerdir.-Başörtüsü sorununun çözüm imkânlarının araştırılmasında hareket noktası, sorunun gerçek niteliği ve boyutlarını objektif ölçülerle ortaya koymak ve sorunu anlaşılır kılmak olmalıdır.- Çözümsüzlüğün temel nedenleri ve kaynaklan da aynı şekilde dürüst bir şekilde ortaya konulmalıdır.

  • Bu çerçevede şu objektif tespitler üzerinde gereken dikkatle durulmalıdır:

-Bireylerin vicdanını ilgilendiren din, özünde bir şahsi inanç meselesidir. Başörtüsü-din ilişkisini yorumlamak, siyaset kurumunun dışında kalan ve ilahiyatı ilgilendiren bir konudur.- Türkiye'de başörtüsünün dinin bir vecibesi olduğuna inanan veya gelenek ve göreneklerine göre başörtüsü takan insanların varlığı sosyolojik bir gerçektir.- Başörtüsünü siyasi ve ideolojik bir simge olarak gören, bu sorunu siyasi ve diğer amaçlarla kullanan insanların ve çevrelerin bulunduğu da aynı şekilde bir vakıadır.- Yüksek Öğretim kurumlarında başörtüsünün laiklik ilkesine aykırı olduğunu, bunun Cumhuriyetin temel ilkelerine meydan okuma aracı haline getirildiğini düşünen çevrelerin bulunduğu da bîr vakıadır. Bu konudaki Yüksek Mahkeme kararları da bilinmektedir,

  • Sorunun çözüme kavuşturulabilmesi için bütün kesimler sorumluluklarının bilinci içinde sağduyulu bir yaklaşım sergilemelidir.

Bu çevrede şu hususlar önem taşımaktadır.- Çözümün ön şartı, bu konunun istismar düşünce ve niyetlerinin gölgesinden ve ipoteğinden kurtarılmasıdır. Siyaset, başörtüsünden elini çekmelidir.- Başörtüsü, siyasi ve ideolojik bîr simge olarak görülmemeli ve kullanılmamalıdır. Bu şekilde düşünen ve hareket edenler, bu sakat yaklaşımı terk etmelidir.- Bu konuyu ekonomik geçim kapısı olarak gören çevreler de, bundan vazgeçmelidir.- Başörtüsünün ve dini inanç ve anlayışlar nedeniyle başörtüsü takılmasının, tek başına devlete ve rejime tehdit oluşturmayacağı da kabul edilmelidir.- Bu konudaki polemik üslupları ve dışlayıcı-suçlayıcı söylemler değiştirilmelidir.

  • Sorunun çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.

Bu sorun, siyasi istismardan uzak bir karşılıklı iyi niyet, sağduyu ve anlayış ortamında, ortak akıl ve ortak çabalarla çözüme kavuşturulabilecektir.TBMM, bu konuda geniş çaplı bir ortak anlayışın şartlarını, zeminini ve ortamını hazırlamak için öncülük yapmalıdır.

  • Başörtüsünün kanayan bir yara olmaktan çıkarılması için bulunacak çözüm;

- İnsani çözüm olmalı,- Siyasal ve toplumsal huzuru amaçlamalı ve- Milletle devleti karşı karşıya getirmeyecek, yeni gerilim ve çözümsüzlüklere yol açmayacak ve hukuk düzeni içinde bulunacak,Adil ve hakkaniyete uygun bir çözüm olmalıdır.Değerli Milletvekilleri,Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu hassas konulardaki yaklaşımına yön veren temel mülahazalar bunlardır.22 Temmuz seçimlerinden sonra da belirttiğimiz gibi Milliyetçi Hareket;- Kısır çekişmelerin ve gerginliklerin tarafı olmayarak Türkiye’nin sorunlarının çözümüne, değişmeyen ilke ve inançları doğrultusunda yapıcı katkılarda bulunmayı ve,- Ortak değerlerin çatışmasını değil kucaklaşmasını esas alan sevgi, kardeşlik ve birlikteliği amaçlayan milletle barışık ve sorumlu bir siyaset anlayışının kök salmasına yardımcı olmayı,Siyasi sorumluluk ahlakının bir gereği olarak kendisine ilke ve rehber edinmiştir.Başörtüsü sorununa toplumsal uzlaşıyla çözüm bulunmasının çerçevesini ortaya koymak için yaptığımız somut öneri bu düşünce ve anlayışın bir sonucu olmuştur.

  • Milliyetçi Hareket Partisi’nin önerisi şudur:

- Bu sorunda toplumsal uzlaşmanın odağının kamu hizmetlerinden yararlanmada eşitlik ilkesinin olması öngörülmüştür.- Bu amaçla Anayasa’nın Genel Esaslar hakkındaki Birinci Kısmının kanun önünde eşitliği düzenleyen 10. maddesinde bir değişiklik yapılması ve eğitim, adalet ve yargı gibi kamu hizmetlerinin sunulmasında, bu hizmetleri alanlar bakımından hukuki eşitliğe aykırı uygulamalar yapılamayacağının hükme bağlanması önerilmiştir.- Önerimiz sadece kamu hizmeti alanları kapsamaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarında kamu görevi yapanlar, kamu hizmeti verenler kılık-kıyafet düzenlemelerine uyacaklardır.- Başörtüsü sorunu, esas itibariyle yüksek öğrenim gören gençlerimizin kılık-kıyafet sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Milliyetçi Hareket’in çözüm önerisinin odağında da, yüksek öğretim hakkından bu nedenle yararlanamayan kızlarımız bulunmaktadır.- Yüksek öğrenim kurumlarında kılık-kıyafet meselesi, bu konudaki ilkenin Anayasa hükmü olarak yer almasından sonra, ayrıntılı biçimde yasal bir düzenlemenin konusu olacaktır. Bu suretle isteyenin istediği kıyafetle yüksek öğretim kurumlarına girmesinin önü açılacaktır.- Kamu hizmetlerinden yararlanılmasında eşitlik ilkesinin, kanun önünde eşitliği düzenleyen Anayasa’nın 10. maddesi içinde vurgulanarak Anayasal dayanağa kavuşturulmasına yönelik Milliyetçi Hareket’in önerisi, böyle bir yasal düzenlemeden sonra bunun Anayasaya aykırılığının ifade edilmesi durumunda, konunun eşitlik ilkesi de esas alınarak daha dengeli bir yoruma kavuşturulabileceği düşüncesinden kaynaklanmıştır.- Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığını düzenleyen 11. maddesi burada önem taşımaktadır. Bu madde, Anayasa hükümlerinin yargı organları ve idare makamlarını bağlayan temel hukuk kuralları olduğunu emretmektedir.- Yüksek öğrenim dışındaki eğitim kurumlarındaki mevcut uygulama bundan etkilenmeyecek, aynen sürdürülecektir. Başörtüsü serbestisi ilk ve orta öğretimi kapsamayacaktır.Milliyetçi Hareket Partisi’nin toplumsal bünyemizi zehirleyen ve siyasi istismar kapısı haline getirilen bu sorunu gündemden çıkartmak için ortaya koyduğu yaklaşımın amacı ve kapsamının bu esaslar ışığında anlaşılması, yersiz endişe ve tereddütlerin giderilmesi bakımından yerinde ve gerekli olacaktır.Değerli Milletvekilleri,Basınımızın Değerli Temsilcileri,Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu konuda ortaya koyduğu somut bir öneriye dayanan bu iyi niyetli katkısı, başta AKP olmak üzere siyasi partilerimizin değerlendirmesine sunulmuştur.Milliyetçi Hareket Partisi, herkesin azami sağduyu ile hareket ederek, toplumsal huzuru ve dayanışmayı esas alan bir anlayışla bu sorunun makul bir sonuca kavuşturulmasının ilk adımını atmıştır.Bu konuda samimi ve kararlı olduğumuzdan ve bunun arkasında sonuna kadar duracağımızdan kimse kuşku duymamalıdır.Milliyetçi Hareket Partisi’nin 70 milletvekili, bu Anayasa değişikliği teklifinde bulunmak için gerekli asgari sayının altındadır.Ancak bu çerçevede bir çözüm önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin önüne geldiğinde, Milliyetçi Hareket 70 milletvekili ile orada olacak ve bunu destekleyecektir.Şimdi herkes bir samimiyet, ciddiyet, iyi niyet ve kararlılık imtihanıyla karşı karşıyadır.Zaman, ucuz siyasi mülahaza ve hesaplarla hareket etmek zamanı değil, Türk toplumunu kucaklayacak hoşgörü ve basiret anlayışıyla siyasi kararlılık ve irade sergileme zamanıdır.Gelinen bu noktada siyasi manevralara ve felaket tellallığına yer olmadığını herkes anlayarak tarihe ve millete karşı sorumluluğunun gereklerini demokratik meşruiyet anlayışı içinde yerine getirmelidir.Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,Basınımızın Değerli Temsilcileri,Bu konuda ortaya koyduğumuz yapıcı yaklaşım karşısında gösterilen bazı tepkilerin üzücü ve esef verici olduğunu buradan belirtmek isterim.

  • Bu yaklaşımı beğenmemek, kendisine göre haklı gerekçelerle buna karşı çıkmak herkesin en doğal hakkıdır.

- Bu düşüncelerin ve tutumun anlaşılabilir ve tartışılabilir olduğunda da tereddüt yoktur.- Ancak, bunu yaparken asgari siyasi ahlak ve nezaket ölçülerinin kaçırılmaması da aynı şekilde asgari bir yükümlülüktür.- Milliyetçi Hareket Partisi’ne karşı yersiz ve mesnetsiz itham ve yakıştırmalarda bulunulmasının anlaşılabilir ve mazur görülebilir yanı yoktur.

  • Milliyetçi Hareket Partisi başörtüsü sorununun kamu hizmeti veren ve alan ayrımına dayalı olarak çözümünü, AKP’nin siyasi bir parti olarak siyaset sahnesinde bulunmadığı bir dönemde, bundan sekiz sene önce açıkça dile getirmiştir.

- Bugün sergilediğimiz yapıcı yaklaşım, iddia edildiği gibi Sayın Başbakan Erdoğan’ın son çağrısına karşılık atılmış bir adım değildir. Biz o gün ne düşünüyorsak, bugün de aynı noktadayız.- Her fırsatta laiklik ilkesini tartışmaya açmak ve yeni bir tanıma kavuşturmak için zemin yoklayan AKP ile bu konudaki temel farkımız, vicdanı ipotek altında olmayan her namuslu insanın kabul ve teslim edeceği bir gerçektir.Bu bakımdan şerefli siyasi geçmişinde ve geleneğinde hiçbir kırılma olmayan; milli ve manevi değerleri istismar şaibesi bulunmayan Milliyetçi Hareket’in AKP’nin koltuk değneği olduğunu söyleyebilmek, bir cehaletin ve siyasi hesabın ürünü değilse, olsa olsa tedavi kabul etmez Türk Milliyetçiliği düşmanlığıyla izah edilebilecek bir hezeyandır.- Milliyetçi Hareket’in siyasi duruşu hakkında “sapla samanı karıştırarak” yorum yapanların bu gerçekleri çok iyi anlamaları kendileri açısından ahlaki bir vecibe olarak görülmelidir.

  • Milliyetçi Hareket’in AKP’nin can simidi olduğunu söyleyenlere;

- Türklüğe, Türkiye’nin şerefli tarihine ve milli değerlerine hakaretin serbest bırakılmasını amaçlayan 301. madde konusunda,- PKK terörünün siyasi taleplerini karşılamak ve etnik bölücülüğün meşruiyet kazanmasının önünü açmak için atılmak istenen adımlar karşısında,- Kuzey Irak’ta ve Kıbrıs’ta Türkiye’nin hayati milli çıkarlarının ayaklar altına alınması girişimlerinde ve- Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin milli birliğini zedeleyecek dayatmalarına karşı çıkılmasında,MHP’nin ve kendilerinin nerede durduklarını, nasıl bir milli duruş sergilediklerini hatırlamalarını ve bunun ışığında kimin AKP’nin meşruiyet açığını karşılamak için bu zihniyete payandalık yaptığını, Türkiye’ye karşı hazırlanan tezgâhlarda kimin amaçlarına hizmet ettiklerini ve hangi oyunlarda kendilerini ucuz bir piyon olarak kullandırdıklarını çok iyi düşünmelerini tavsiye ederim.Değerli Milletvekilleri,

  • Milliyetçi Hareket’in demokrasi anlayışı, milli egemenliğin ve halkın iradesinin mutlak ve tartışmasız üstünlüğü esasına dayanmaktadır.

- Milli iradeye her türlü müdahaleyi reddeden ve demokratik hukuk devletinin bütün kurumları ve kurallarıyla Türkiye’de kök salmasını temel siyasi hedef olarak benimseyen bu anlayış, lafta değil özde ve gönülde, gerçek bir demokrasi aşkıdır.- Milliyetçi Hareket Partisi’nin her türlü siyasi faaliyetinin meşruiyetçi bir çizgide, hukuk ve ahlaka uygun olarak yürütülmesi de değişmeyen şiarımızdır.

  • Son dönemde başörtüsü konusunda kurumsal kimlikle yapılan açıklamaları ve görüş beyanlarını bu çerçeve içinde değerlendirdiğimizi belirtmek ve Anayasa’nın şu hükümlerini bu vesileyle hatırlatmak istiyorum.

- Cumhuriyetin temel organları olan yasama, yürütme ve yargının yetki, görev ve sorumluluklarının çerçevesi Anayasa’da açıkça çizilmiştir.-Anayasa’nın üstünlüğü ilkesini düzenleyen 11. madde Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğunu açıkça hükme bağlamıştır.- Siyasi partilerin faaliyetlerinde uyacakları esaslar keza Anayasa’da ve kanunlarda belirlenmiştir.Siyasi partilerin kapatılma nedenleri, hangi eylemlerden ötürü hangi yaptırımın uygulanacağı ve bu süreci başlatacak ve karara bağlayacak Anayasal organlar da Anayasa’da sarih olarak düzenlenmiştir.Herkes, beyanları ve fiilleriyle, Anayasanın bu amir hükümlerine uymak zorundadır.Bu konularda Anayasal görev ve sorumluluk altında olan makamlar da, bu konuda gereğini kendi takdir ve değerlendirmelerine göre yapmak durumundadır.

  • 40 yıldır tartışılan ve toplumsal bir gerilim hattı ve huzursuzluk kaynağı haline gelen sorunlara çözüm üretmeye çalışan herkesin Cumhuriyetin niteliklerine karşı olduğunu söylemek hukuka ve insafa sığmayan bir haksızlık ve adaletsizlik olacaktır.

- Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü en büyük Türk Milliyetçisi olarak kabul eden Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerine bağlılık ve bunları koruma ve savunma iradesi bahsinde herhangi bir kurumla tartışmaya girmeyi gereksiz addetmektedir.

  • Türkiye’nin çalkantılı siyasi geçmişinde ara rejim çağrılarının yapıldığı, modernlik ve teknoloji temelinde müdahale ve muhtıra nitelendirilmelerine gidildiği talihsiz dönemler yaşanmıştır.

- Anayasal düzene, demokrasiye ve milli iradenin üstünlüğüne inanan her kurumun Cumhuriyetin temel niteliklerini korumak için Anayasa’ya sadık kalması ve devleti ve organlarını yıpratacak tartışmaların tarafı olmaması bu bakımdan özel önem taşımaktadır.

  • Çok ağır bir bunalım sürecinden geçen, milli birliğini ve varlığını tehdit eden çok ciddi iç ve dış güvenlik tehlikeleriyle karşı karşıya bulunan Türkiye, içine sürüklendiği çok yönlü krizler sarmalını biran önce aşmak zorundadır.

Türkiye’nin geleceğinin en büyük teminatı, cepheleşme, kamplaşma ve kutuplaşmalara son vermek ve ortak milli ve manevi değerler etrafında birleşmek, kenetlenmek ve kucaklaşmaktır.Milli ve manevi değerlerin bir siyasi çekişme alanı olarak kalmasında çıkarı olan istismar ve gerilim politikaları, toplumsal huzuru dinamitlemekte ve kurumlar arası gerginlikleri ağırlaştırarak siyasetin alanını daraltmakta ve toplumsal sorunları çözme kabiliyetini ve imkânlarını zayıflatmaktadır.Bu durumun Türkiye’nin ufkunu karatacak bir kaos ortamına davetiye çıkaracağını herkes kabul etmelidir.Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceğini her mülahazanın üstünde tutan Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuruluş ilkeleri, siyasi yapısı ve milli ve manevi değerleriyle sonsuza kadar yaşatmaya ve bu uğurda gerekiyorsa her bedeli seve seve ödemeye hazır ve kararlıdır.Biz geçmişte olduğu gibi bugün de bu değişmeyen hüviyetimizle tarihin ve aziz Türk milletinin huzurundayız ve vicdanen rahatız.Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum. 

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı