12.02.2008 - TBMM Grup Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin
TBMM Grup Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma

12 Şubat 2008

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Basınımızın Muhterem Temsilcileri,

Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 9 Şubat 2008 günü yaptığı tarihi oturumda, inanç temelinde bir kamplaşmanın malzemesi olan başörtüsü sorununu yükseköğretimde hak mahrumiyeti nedeni olmaktan çıkarmayı amaçlayan Anayasa değişikliklerini 411 oyla kabul etmiştir.

Yüce Meclis’in bu kararıyla, çatışma aracı olarak kullanılan bu konu etrafında ayrıştırıcı siyasi istismar politikalarının zeminini ortadan kaldıracak çok önemli bir adım atılmıştır.

Gelinen bu aşamadan sonra, iflas etmiş değerlerin çatıştırılması anlayışlarının geride bırakılacağı ve Türk toplumunda ortak milli ve manevi değerler etrafında bir kaynaşma ve bütünleşme sürecinin başlatılacağı bir döneme girilmesi en halisane temennimizdir.

Yüce Meclis’in bu kararı, bunun hukuki ve siyasi altyapısını hazırlayarak bu sürecin önünü açmıştır.

Bu düşüncelerle Anayasa değişikliklerinin aziz milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın Milletvekilleri,

Değerli Basın Mensupları,

  • Milliyetçi Hareket Partisi, başlatılmasında kilit rol oynadığı bu sürecin her aşamasında belirleyici olmuş; yapıcı ve dürüst bir tutum ortaya koymuştur.

- Bugüne kadar herkes bu konuda sadece konuşmuş, ancak çözüme dönük hiçbir adım atmamıştır.

- Yegane amacı, kangren haline getirilen bu yaranın toplumumuzu kucaklayan bir hoşgörü ve kardeşlik anlayışla çözüme kavuşturulmasına katkıda bulunmak olan Milliyetçi Hareket, bu gelişmelerden şimdi haklı ve hak edilmiş bir huzur ve mutluluk duymaktadır.

- 70 değerli üyeden oluşan Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu, milletvekili sayısının değil arkasındaki sorumlu ve ilkeli siyaset anlayışının ve kararlılığının önemli olduğunu bu vesileyle göstermiş ve Türkiye’nin kronik ve acil sorunlarının çözüm süreçlerini başlatmanın ilk örneğini bu konuda vermiştir.

- 60. Hükümet Programı görüşmelerinde verdiğimiz “Milliyetçi Hareket Partisi, kısır çekişmelerin ve gerginliklerin tarafı olmayarak, Türkiye’nin sorunlarının çözümüne sarsılmaz ilke ve inançları doğrultusunda, yapıcı katkılarda bulunacaktır” sözünün gereği, bir ilk örnek olarak bu vesileyle yerine getirilmiştir.

- Başörtüsü sorununun kamu hizmeti alan ve kamu hizmeti veren ayrımına dayalı bir zeminde adil ve hukuki bir çözüme kavuşturulması fikrini bundan sekiz yıl önce ilk defa dile getiren Milliyetçi Hareket, şimdi bu sorunun bu kavramsal temelde çözümü sürecini başlatarak, değişmeyen ilke ve inançlarına olan sadakatin imtihanını da, bu vesileyle başarıyla vermiştir.

  • Bizim için önemli olan samimiyet, dürüstlük, tutarlılık ve kararlılıktır.

- Başörtüsü sorununun çözümünde bizim açımızdan bir rant, bir harman ve hasat yoktur.

- Olsa olsa, temel bir sorunun çözümünden duyduğumuz manevi haz, gönül rahatlığı ve vicdan huzuru vardır.

- Türkiye sevdalıları için de önemli ve değerli olan da sadece ve sadece budur.

- Eğer bir karşılık gerekiyorsa, bu haz, huzur ve mutluluk bizlere fazlasıyla yetecektir.

  • Bu zor süreçte Milliyetçi Hareket, haksız ve yakışıksız ithamlara maruz kalmıştır.

- Meclis içinde ve dışında insafsız suçlamaların ve hayasız tahriklerin hedefi olmuştur.

- Başörtüsüne karşı oluşturulan direniş cephesinin karalama ve hakaret kampanyası, büyük ölçüde Milliyetçi Hareket Partisi üzerinden yürütülmüştür.

- Ancak, Milliyetçi Hareket’in temsilcileri soğukkanlı, sağduyulu ve vakur duruşlarını sürdürmüşler ve bu maksatlı ve hesaplı tahrikleri boşa çıkarmışlardır.

- Milliyetçi Hareket’in milletvekilleri, şerefli davalarına yakışır bir biçimde tam kadro Meclis’te hazır bulunmuşlar, bu hezeyanlara aldırmadan inandıklarını yolda kararlı bir şekilde yürümüşlerdir.

- Bundan dolayı bütün milletvekili arkadaşlarımı gönülden kutluyor, her türlü takdire layık bu duruşları nedeniyle kalbi şükranlarımı sunuyorum.

- Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin ve aziz milletimizin onurlu ve huzurlu geleceği için atacağımız adımlarda ve başlatacağımız süreçlerde, aynı ruh ve anlayışla hareket edeceğinize olan inancımla Meclis çalışmalarında hepinize başarılar diliyorum.

Değerli Milletvekilleri,

Sayın Basın Mensupları,

Anayasa değişikliği sonrasında tehlikelere ve tahriklere açık nazik ve hassas bir döneme girilmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın onaylaması halinde yeni Anayasa düzenlemeleri yürürlüğe girecek ve bunu takiben üç paralel süreç başlayacaktır.

  • Birinci süreç, Anayasa’nın 42. maddesine getirilen yeni fıkra uyarınca “yükseköğrenim hakkının kullanımının sınırlarının kanunla belirlenmesi” sürecidir.

Bu amaçla Yükseköğretim Kanunun Ek-17. maddesinde yapılmasında iki parti arasında mutabık kılınan değişikliklerin hayata geçirileceği yasal süreç başlatılacaktır.

  • İkinci süreç, Türkiye Büyük Millet Meclisi zemininde bu amaçla başlatılacak yasal süreçten bağımsız olarak gelişecek Anayasal yargı sürecidir.
  • Üçüncü süreç ise, hukuki zemini değiştiren bu Anayasal ve yasal süreçlerle birlikte Üniversitelerde kılık-kıyafet konusunda başlayacak yeni uygulama dönemidir.
  • Bugün itibariyle birinci sürecin içine girilmiş bulunulmaktadır.

- Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasındaki mutabakat, Anayasa’nın 10 ve 42. maddeleri ile Yükseköğretim Kanununun Ek-17. maddesini kapsamaktadır.

- Buna uygun olarak, bu üç maddede yapılması kararlaştırılan değişiklikler iki partinin ortak önerisi olarak 30 Ocak 2008 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulmuştur.

- Ek-17. maddeye ilişkin ortak öneri ihtisas komisyonu olan Milli Eğitim Komisyonu’nun önündedir.

- Bu konuda izlenecek yönteme ilişkin olarak varılan bu mutabakat hakkında iki parti arasında bugüne kadar başkaca bir resmi görüşme yapılmamıştır.

Süreç işlemekte olup Milliyetçi Hareket Partisi bu mutabakatla bağlıdır.

  • Ek-17. maddede yapılması öngörülen değişikliklerin amacının, bu konudaki tartışmalarda yeterince anlaşıldığı ve değerlendirildiğini söylemek maalesef mümkün değildir.

- Bu madde başın örtünmesini düzenlemenin ötesinde, Üniversitelerde kullanılamayacak kılık ve kıyafet ile ilgilidir.

- Bugün yürürlükte olan Ek-17. madde esasen kanunla yasaklanmayan kılık-kıyafetin Üniversitelerde serbest olacağını hükme bağlamıştır.

- Başın örtülmesini yasaklayan herhangi bir yasal düzenleme bugün de bulunmamaktadır.

- Bu maddeye getirilen yeni fıkra, sadece başın örtünmesini yüzün açık kalması ve kimlik tespiti gibi esaslara bağlayarak, bunun dışında kalan ve bugün itibariyle hiçbir kanunda yasaklanmayan peçe, çarşaf ve benzeri kıyafetlere Üniversite kapısını kapatan bir sınırlama düzenlemesidir.

- Anayasanın 42. maddesinde yapılması kabul edilen değişiklikler, yükseköğrenim hakkından mahrumiyetin ancak kanunlarda açıkça belirtilen nedenlere dayanabileceği ve sınırsız olmayan bu hakkın sınırlarının kanunla belirleneceğini Anayasa hükmü haline getirilmiştir.

- Ek-17. maddedeki değişiklik önerisi işte bu sınırların çerçevesini çizmekte ve yasal dayanağını oluşturmaktadır.

- Çarşaf, peçe ve benzeri kıyafetlerin Üniversitelerden uzak tutulması isteniyorsa, bu düzenlemenin yapılması zorunludur.

- Bu bakımdan bu konudaki tartışma ve değerlendirmelerde maddenin bu amacı ve anlamının doğru anlaşılması kaçınılmaz olacaktır.

Sayın Milletvekilleri,

Değerli Basın Mensupları,

  • Anamuhalefet Partisi ile Demokratik Sol Parti’nin son değişiklikleri Anayasa Mahkemesine götüreceklerini açıklamalarından çok önceden başlatılan Anayasal yargı süreci hakkındaki tartışmalara da bu vesileyle kısaca temas etmek istiyorum.

- Anayasa Mahkemesi, görev ve yetkileri Anayasa’da düzenlenmiş temel Anayasal kuruluşlarımızdan birisidir.

- Yüce Mahkemeye başvuru esasları da keza Anayasa’da belirlenmiştir.

- Bu esaslar çerçevesinde son Anayasa değişikliklerinin Anayasa mahkemesine götürülmesi ve Yüce mahkemenin şekil bakımından denetim ve inceleme yapması her yönüyle doğal bir süreçtir.

- Yüce mahkeme bu konuda önüne gelen başvuruyu inceleyecek ve bir karar verecektir.

- Herkes de saygıyla karşılayacağı bu karara riayet edecektir.

  • Burada sakat ve yanlış olan, konu Yüce mahkemenin daha önüne gelmeden Anayasal yargı sürecinin, basında ve televizyon ekranlarında başlatılarak peşinen hüküm tesis edilmiş olması ve buna dayanarak siyasi ve hukuki sonuçlar çıkartılmasıdır.

- Emekli yargı mensupları, hukukçu ve akademisyenler, siyasiler, köşe yazarları ve televizyon yorumcularının bu konuda adeta bir yarışa girmeleri siyasi, hukuki ve etik açılarından normal bir durum sayılamayacaktır.

- Anayasa Mahkemesini etki altına almayı, yönlendirmeyi ve yol göstermeyi ve bu konu etrafında yaratılan cepheleşmenin adeta tarafı haline getirmeyi amaçlayan bu tutum ve davranışların, her şeyden önce hukuka ve Yüce Mahkemeye saygısızlık olacağı açıktır.

Anayasa Mahkememizin bunların etkisi altında kalmayarak ve Anayasa’ya bağlı olarak karar vereceği her türlü tartışmanın üstündedir.

Bu vesileyle, dini ve siyasi fetvalarla yetinmeyerek hukuku da kendi tekellerine almak için hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti anlayışına saygısızlık teşkil eden bu tutum ve davranışları ve bunların sahiplerini kınadığımızı buradan açıkça ifade etmek isterim.

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Bu konudaki düzenlemelerin yürürlüğe girmesiyle, yeni yasal zemin ve çerçeve ışığında Üniversitelerdeki uygulama da yeni esaslara bağlanacaktır.

Bir anlamda bir geçiş dönemi olacak çok nazik ve hassas nitelikteki bu dönemin, toplumsal huzuru ve kamu düzenini etkilemeyecek bir şekilde sağduyu ile aşılması hayati önem taşımaktadır.

Ancak, başörtüsü sorununun sıkıntılı geçmişi ve son günlerde bu konu etrafında koparılan tahrik fırtınaları, bu sürecin maalesef çok zor ve sancılı geçeceğini göstermektedir.

Adeta Üniversite kapılarında olay çıksın diye gün sayanların, çatışma ortamı için hesap yapanların topluma korku salmak için seferber olmaları, çok ciddi bir endişe kaynağı olarak karşımızdadır.

Bazı siyasetçilerin dış müdahalelere ve rejim krizine davetiye çıkaran tutumları, ihtilal ve idamdan bahsetmeleri, tahrik kampanyalarının ibret verici boyutlarını gözler önüne sermektedir.

Geçen haftaki grup toplantısındaki konuşmamızda Milliyetçi Hareket’in Cumhuriyet’in değerleri ile Türk milletinin manevi değerleri arasında sarsılmaz bağı temsil ettiğini vurgulamak için “Anıttepe ile Kocatepe arasında çekilmiş çelikten halat” benzetmesini yaptığımız hatırlanacaktır.

Buna cevap veren bir siyasi parti genel başkanı, kendine göre bunu hafife alarak, bizim bundan sonra “duvar dikme anlayışı aşamasına gelmememizi umduğunu” söylemiştir. Bu üslup ve yaklaşımı, temsil ettiği siyasi anlayışın bilinen özellikleri ışığında, aslında yadırgamadığımızı belirtmek isterim.

Ortak değerlerin çatışmasını siyasi rant kapısı olarak gören bu zihniyetin, Milliyetçi Hareket’in Cumhuriyet değerleri ile manevi değerlere bir arada sahip çıkma ve koruma iradesini anlamasının esasen beklenemeyeceği çok açıktır.

“Ayrışma süreçlerinin” tescilli savunucularının, Milliyetçi Hareket’in ortak değerler etrafında “kaynaşma süreci” başlatma çabalarının anlamını kavraması, her şeyden önce eşyanın tabiatına aykırı olacaktır.

Cumhuriyetin değerleri ve laiklik ilkesinin sözde savunuculuğu ile din uleması rolü arasında pusulasızca sürüklenenlerin Milliyetçi Hareket’e yönelttiği suçlamaların bu bakımdan fazla ciddiye alınacak bir yanı bulunmamaktadır.

Değerli Milletvekilleri,

Sayın Basın Mensupları,

Başörtüsü konusundaki düzenlemeler, toplumun bazı kesimlerinde yaygın ve ciddi bir endişe ve tedirginlik yaratmıştır.

Bunların önemli bir kısmı demokratik tepkiler olarak bütün yönleriyle ortaya konulmuştur.

Bazı çevreler ise, bu konuda da bütün ölçü ve ayarları kaçırmışlar ve bu tartışmaları, müzmin ideolojik rahatsızlıklarını dışa vuracakları bir çatışma vesilesi olarak kullanmışlardır.

  • Önümüzdeki zor döneme ilişkin olarak şu hususları herkesin dikkatine ve değerlendirmesine sunmak ve bu zeminde bir görüş ve anlayış birliği oluşturulmasına katkıda bulunmaya davet etmek istiyorum.

- Türkiye, devlet ve toplum olarak hayati bir sınavla karşı karşıyadır.

- Geçmişte benzer şartlarda sergilenen sağduyu ve karşılıklı anlayış ruhuyla bu sınavdan da başarıyla geçmek hepimiz için tarihi bir görev ve sorumluluktur.

- Bu süreçte siyasi partilerin, basının, üniversite yönetimlerinin ve öğrenci kardeşlerimizin bunun bilinci içinde hareket etmeleri hayati bir önem taşımaktadır.

- Milli iradenin yegâne tecelli ettiği yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu kararına herkes saygı duymak durumundadır.

- Bu, Anayasa’ya sadakatin ve demokrasiye bağlılığın asgari icabı olarak görülmelidir.

- Anayasa ve kanunları uygulamamanın, bunlara karşı çıkmanın, çok ciddi sorumluluklar doğuracağı ve bir kaos ortamına davetiye çıkaracağı unutulmamalıdır.

- Kanunların yasaklamadığı çerçevede kalmak kaydıyla kılık ve kıyafet, rüşt yaşına ulaşmış olan fertlerin, gelenek ve göreneklerinin şekillendirdiği bilinçli bir bireysel tercihi olarak görülmelidir.

- Başın örtülmesinin dini, siyasi veya ideolojik simge olarak kullanılması, devlete, Cumhuriyete ve rejime bir meydan okuma aracına dönüştürülmesi hiçbir şart altında düşünülememelidir. Buna asla izin ve geçit verilmemelidir.

- Cumhuriyetin temel ilke ve değerlerinin en büyük teminatı, bunların Türk milletinin gönlünde, ruhunda ve vicdanında sarsılmaz bir abide olarak yer etmiş ve kök salmış olmasıdır.

- Bu nedenle, kültürel farklılıkların bir tezahürü olarak başın örtülmesi, devlete ve rejime karşı bir tehdit ve tehlike olarak görülmemelidir.

- Aynı şekilde, kanunların izin verdiği çerçevede kılık ve kıyafet tarzını yükseköğretimde eğitim hakkından mahrumiyet sebebi haline getirmenin, laiklik ilkesi başta olmak üzere Cumhuriyet’in temel değerlerinin korunmasının bir yöntemi olmayacağı da anlaşılmalıdır.

- Önümüzdeki yeni dönemde üniversitelerin karşılıklı tahriklerle bir çatışma alanı haline getirilmesinin önlenmesi için herkes azami teyakkuz halinde bulunmalıdır.

- Başın örtülmesi, öğrencilere yönelik bir dışlama, husumet ve önyargı sebebi haline getirilmemeli, bu konuda zorlamalara dayalı fiili engeller çıkarılmamalıdır.

- Başın örtülmesi serbestisi, bir zafer veya yenilgi olarak görülmemeli, bir öç alma, rövanş ve nümayiş nedeni ve konusu haline asla getirilmemelidir.

- Aynı şekilde, başı açık öğrencilere karşı tehlike, tehdit ve baskı ortamı oluşturulmasına yönelik her türlü hareketten kesinlikle kaçınılmalıdır.

  • Meclis iradesi ile gerçekleşen uygulama zamanla yerine oturacak, aksamalar, eksikler ve sorunlar bu süreçte görülerek bunların giderilmesi için gerekli yöntemler belirlenecektir.
  • Milliyetçi Hareket Partisi, bu düşüncelerle herkesi tahriklerden ve ayrıştırıcı polemiklerden uzak durmaya, sağduyu yolundan ayrılmamaya ve sürecin Türk Milletine yakışır biçimde yürütülmesine ve sonuçlandırılmasına katkı bulunmaya çağırmaktadır.

Sayın Milletvekilleri,

Değerli Basın Mensupları,

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yaşanan gelişmeler, son dönemde iç sorunlarla yüklü siyasi gündemin gölgesinde kalmıştır.

Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı ön yargılı ve dışlayıcı tutumunun yeni tezahürleri olan bazı gelişmeler, bu nedenle yeterince anlaşılamamış ve tartışılamamıştır.

Bunlardan birisi, Fransa Cumhurbaşkanı ile Alman Başbakanı’nın yaptıkları son zirve toplantısında, Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üye olmasına bir kere daha karşı çıkmaları ve özel ortaklık statüsü ile yetinilmesini açıkça dile getirmiş olmalarıdır.

Bugün gelinen noktada sanal bir zeminde sürdürülen ilişkilerde Türkiye’nin tam üyeliği nihai hedef olmaktan esasen çıkartılmıştır.

Sanal müzakerelerin başladığı 2005 yılında bu konudaki çerçeveyi çizen Avrupa Birliği temel belgelerinde ucu açık, içi boş ve şekli bir müzakere süreci sonunda tam üyelik dışında bir imtiyazı ortaklık-özel ilişki modeli Türkiye’nin önüne hedef olarak konulmuştur.

Böyle bir ambalaj içinde sunulan bu ikinci sınıf taabiyet ilişkisi için de 15-25 yıl beklenecektir.

2005 yılından bu yana böyle bir sakat ve sanal zeminde sürdürülen görüşme süreci, bu hedefe yönelik göstermelik bir süreç olmuştur.

Türkiye’ye verilen yol haritasının üyeliğe açılmayacak çıkmaz bir sokağın adresi olduğunu bilmesine rağmen, AKP hükümetleri gerçekleri Türk milletinden saklamak için bilinçli bir yanıltma kampanyası yürütmüştür.

Bu hayal yolculuğunda temenni ve beklentiler gerçekleştirilmiş kazanımlar olarak takdim edilmiş, Türk milleti boş bir hayalle oyalanmıştır.

Fransa ve Almanya liderlerinin Türkiye’nin Avrupa Birliği içinde yeri olmadığı hakkındaki son ortak açıklamaları, AB’nin Türkiye’ye karşı değişmeyen niyetlerinin sadece yeni bir ifadesi ve göstergesi olmuştur.

Sayın Başbakan’ın bu gerçekler karşısında, “bunlar şahsi görüşleridir, bizim kitabımızda tam üyelik dışında başka bir alternatif model yoktur, bu elbiseyi giymeyiz, kendileri bilirler” şeklindeki açıklamaları, görüntüyü kurtarmaya yönelik beyhude çabalar ve ucuz ve sonuçsuz gövde gösterileri olarak hatırlanacaktır.

Değerli Milletvekilleri,

Sayın Basın Mensupları,

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Türkiye’nin maruz kaldığı terör konusundaki tutumları da, Türkiye’ye bakış açılarını ve evrensel ilkelere ne kadar bağlı olduklarını gösteren bir turnusol kağıdı olmuştur.

Avrupa Birliği, PKK terör örgütü ile DHKP-C gibi terörist grupları resmen terör örgütü olarak tanımıştır.

Ancak, bu tanıma lafta ve kâğıt üzerinde kalmış, Avrupa Birliği ülkeleri bunun gereğini yapmak için asgari adımları atmaktan dahi bugüne kadar ısrarla kaçınmışlardır.

İkiyüzlü ve ilkesiz tutumlarını sürdürerek Türkiye ile adeta alay etmişlerdir.

Avrupa Birliği’nin bu alandaki lekeli ve utanç verici sicilinin satırbaşları şunlar olmuştur.

- Kopenhag kriterleri ve Avrupa normları adı altında PKK terör örgütünün siyasi taleplerinin sözcülüğünü ve Türkiye nezdinde takipçiliğini yapan AB üyeleri, kırmızı bültenle aranan PKK yönetici ve militanlarına kucak açmış, bunlara kendi topraklarında rahatça faaliyet göstermeleri için resmi himaye sağlamıştır.

- El-Kaide ve benzeri yabancı terör örgütlerine göz açtırmayan, militanlarına karşı sert tedbirleri tereddütsüzce uygulayan, finans kaynaklarını kesen, örgütlenmelerini ve faaliyetlerini çökerten AB ülkeleri, her ne hikmetse aynı kararlılığı PKK konusunda göstermemiş, sadece göstermelik olarak birkaç sıradan militanın iadesiyle yetinmiştir.

- PKK ve Türkiye orijinli diğer terör örgütlerinin yönetici kadrosu uzun yıllardır Avrupa Birliği ülkelerinde resmi koruma altında barınmakta, bunların yayın organları Kopenhag kriterlerini ve AB normlarının sağladığı özgürlük ortamında açıkça terör propagandası yapmaktadırlar.

Belçika Temyiz Mahkemesi’nin geçtiğimiz günlerde DHKP-C örgütü ve Sabancı suikastı sanıkları hakkında verdiği utanç verici karar, Avrupa’nın çirkin yüzünü gösteren bir ibret vesikası olmuştur.

Belçika mahkemesi bu terör örgütünün başını, terör örgütü üyesi olmaktan yargılandığı davadan beraat ettirmiş, Sabancı cinayeti sanığının ise Belçika’da sahte belge kullanmaktan tecilli cezayla serbest kalmasını sağlamıştır.

Mahkeme’nin gerekçeli kararında, Belçika’nın terör örgütü olarak resmen tanıdığı DHKP-C’nin bir terör örgütü olduğunun somut verilerle ispat edilemediğinin belirtilmesi karşısında söylenecek bir söz bulunamamaktadır.

Sabancı cinayeti sanığını uzun süre Brüksel’de misafir eden, göstermelik bir yargılamayla tutukluluk haline son veren ve kaçmasına göz yuman Belçika makamlarının, şimdi eli kanlı bu katili beraat ettirerek serbest bırakması Belçika için bir şeref vesilesi olarak hatırlanmayacaktır.

Belçika, bu tutumu ile terörizme teslim olmuş, terörist militanlar için güvenli sığınak olma zilletine düşmüş ve uluslararası terörü destekleyen ülkeler listesindeki mümtaz yerini almayı fazlasıyla hak etmiştir.

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Bütün bu gelişmeler Avrupa Birliği’nin gerçek yüzüne ve Türkiye’ye karşı derin önyargılarına ışık tutan somut göstergelerdir.

Türk milleti her vesileyle hor görülmekte, Türkiye her fırsatta çok ağır bir muameleye maruz bırakılmaktadır.

Bu gerçekler ortadayken AKP hükümetinin Avrupa Birliği ile teslimiyet-mahkûmiyet ilişkisini sürdürmesinin, kendileri bakımından onurlu ve haysiyetli bir sebebi ve izahı olamayacağı gün gibi ortadadır.

- Avrupa Birliği’nin dayatmalarına boyun eğerek, Türkiye’nin başına çok büyük dertler açacak bir teslimiyet belgesi olan azınlık vakıfları yasasının Meclis’ten geçirilmesinde hala inat ve ısrar etmeyi, bırakın Türk milletine anlatmayı, AKP yöneticileri ile Meclis grubunun içlerine nasıl sindirebildikleri merak konusudur.

- Türkiye’nin şerefli tarihini soykırım suçuyla mahkûm etmeye çalışan Avrupa’nın dayatmasıyla, Türklük değerlerine hakareti önleyerek yaptırıma bağlayan 301. maddenin değişiminin öncülüğünü ve sözcülüğünü yapan AKP’nin, siyasi geçmişi ile bü günkü davranışı hiç de yadırgatıcı değildir.

- Türkiye’de zorla milli azınlık yaratarak, milli kimliğimizi, devletin temel ilkelerini ve siyasi yapısını buna göre yeniden düzenlemek için her vesileyle baskı yapan Avrupa Birliği’nin bu dayatmalarını karşılamayı Avrupa normları adına savunmak, AKP Meclis grubunun, milli birlik anlayışıyla nasıl bağdaştırabildiği de cevabı açık kalan bir sorudur.

Sayın Milletvekilleri,

Değerli Basın Mensupları,

Bu konudaki son bir sözümüz de Avrupa Birliği çıpasını sürdürmeyi ve Brüksel gündeminden kopmamayı Türkiye için bir beka meselesi olarak gören ve bunun çığırtkanlığını yapan çevrelere olacaktır:

- Başörtüsü nedeniyle yükseköğrenimin hakkından yoksun kalmamayı düzenleyen son Anayasa değişiklikleri konusunda, meydanlarda, gazete köşelerinde ve televizyon ekranlarında sergilediğiniz direniş ile Türklük değerlerine hakaretin serbest olması için verdiğiniz mücadele arasındaki ortak paydanın ne olduğunu Türk Milleti gerçekten merak etmektedir.

- Bir taraftan “başörtüsü sorunu Türkiye’nin sanki öncelikli meselesi midir ki bunu gündeme getiriyorsunuz” diye itiraz ederken, öbür taraftan azınlık vakıfları kanunu ve 301. madde gecikiyor diyerek bunları Türkiye’nin bir numaralı sorunu olarak görmenizin sizin açısından ahlaki izahı ve gerekçesinin ne olduğu da tam olarak anlaşılamamıştır.

- Türkiye’nin öncelikli sorununun tarihine, milli değerlerine ve milletine hakaretin önünü açmak olduğuna gerçekten inanıyorsanız, bu takdirde size söyleyeceğimiz tek şey; başını örten kızlarımızın yüksek öğrenim hakkı konusunda ahkâm kesmeyi bırakmanız ve başınızı gömdüğünüz kumdan biran önce çıkarıp çıkarmama konusunda bir karar vermenizdir.

Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

 

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı