23.04.2008 - TBMM'de 23 Nisan Dolayısıyla Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin
TBMM'de 23 Nisan Dolayısıyla Yapmış Oldukları Konuşma

23 Nisan 2008       

Sayın Başkan,

Değerli Milletvekilleri,

Temsilcisi olduğumuz yüce milletimizi ve yüksek heyetinizi en içten hissiyatımla ve saygılarımla selamlıyorum.

88 yıl önce atılmış muhteşem adımın, bir yıldönümünü daha, gurur, kıvanç ve hayranlık duygularımızla hatırlamanın heyecanı içerisindeyim.

Bu vesile ile bu milli eserin mimarları olan ecdadımıza şükranlarımı bir kez daha arz ediyorum.

Bu mutlu olayın armağan edildiği sevgili çocuklarımızı ve aziz milletimizi en kalbi duygularımla kutluyorum.

Sayın Başkan,

Değerli Milletvekilleri,

Malumlarınız olduğu gibi, 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin açılışı, aziz milletimizin yaşadığı yaklaşık yarım yüzyıllık tarihi olaylar zincirinin son halkasıdır.

Bu tarih aynı zamanda, Cumhuriyetimizin kuruluşu ile başlayacak yeni dönemin müjdecisi olması bakımından ise bir başlangıç noktası sayılmalıdır.

Büyük Millet Meclisinin Ankara’da açıldığı o kutlu günün coşkusu, Türk milletinin bağımsız yaşamak, hür olmak ve zillete boyun eğmemek adına verdiği tarihi kararın mukaddes bir hatırasıdır.

Kanaatimce, bu kutlu mekânın açılışındaki derinliği daha iyi anlamanın yolu, ülkemize o dönemde musallat olan tehdidin tarafsız bir analizi ve bu analizden çıkarılacak doğru sonuçlar olacaktır.

1900’lü yılların başından 1920 yılına kadar geçen zamanın, milletimiz açısından asırlardır süren destanların son bulmaya başladığı bir dönem olduğu hepimizin bildiği gerçeklerdir.

Bu süreç Türk tarihi açısından acı hikâyeler, ıstıraplarla dolu göçler ve insanlık trajedileri ile yaşanan bir dönemin kara tarihidir.

İmparatorluğun yıkılışının bütün belirtilerinin görüldüğü bu dönemde yüreği vatan ve millet sevgisi ile çarpan aydınların üç temel kaygısı, hemen göze çarpmaktadır.

  • Bunlardan birincisi; yıkılma belirtilerini bütün şiddeti ile gösteren imparatorluk topraklarından, sınırları milli kimlik ve millet esasına göre çizilmiş bir coğrafyayı kurtarmak. Bu inanç misak-ı milli ile anlam bulmuştur.
  • İkincisi, çökmek üzere olan İstanbul merkezli devletin, bir enkaza dönüşmeden, köklü kurumlarının ve kadrolarının ayakta tutulması ve bu varlıktan bir iç dönüşüm ile bağımsız bir devletin doğmasıdır. Bu kararlılık ise bildiğiniz gibi Cumhuriyetimizle sonuçlanmıştır.
  • Üçüncüsü ise, Anadolu’da işgale başlamış düşmanı yenilgiye uğratmak adına, milli bir direniş gösterecek varlığın ortaya çıkartılması ve yeni Türk devletinin askeri bir zaferin üstünde doğmasıdır. Bu maksat ise Kurtuluş Savaşımızın zaferiyle hayat bulmuştur.

İşte Türk milleti ve Türkiye’nin geleceği için duyulan bu milli heyecanın zirveye taşınması ve buluşup kaynaşması, 1920 yılının Cuma gününe rastlayan Nisan’ın yirmi üçünde, Ankara’nın Ulus semtindeki bir taş binada tecelli etmiştir.

Bu itibarla, Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunu doğuran gelişmeler elbette ki tesadüf sonucu değildir. Meclis, dönemin ümit kırıcı şartları altında, Atatürk gibi bir dehanın Samsun’dan itibaren adım adım getirdiği ve geliştirdiği bir yöntemin eseridir.

Bu yöntem ise, katılımcı, paylaşımcı, meşruiyete ve milletin kararına dayanan “kongre” ve “toplantı” kültürünün, millet sevgisi ile buluşmasının doğal ve nihai neticesidir.

Bu bakımdan, Büyük Millet Meclisinin açılışı; önce bir millete mensubiyetin, sonra o millete inanmanın ve nihayet bu milleti inandırmanın, kurtuluş ve başarıyı nasıl getireceğinin yaşanmış bir destanı ve bu yönüyle milliyetçi düşüncenin de bir başyapıtıdır.

Düşman işgali altındaki yurdumuzun o günkü durumunda, ölümü göze almış bu kahramanların önce cepheye gitmek yerine, Ankara’nın Ulus semtinde toplanmalarının nedeni, milleti öncelikle meşru ve ortak bir zeminde buluşturma ülküsünde aranmalıdır.

Bu zorlu şartlarda bile, bir meclis çatısı altında bir araya gelmenin anlamı kanaatimce şudur: Meclisin açılışı;

  • Milletten destek, moral ve temsil yetkisi almadıkça,
  • Bir müşterek fikre dayanmadan, dağınık ve şahsi gayretlerle,
  • Uzağı görmeden peşine düşülen temelsiz düşüncelerle,
  • Milleti inandırmadan ve heyecan uyandırmadan yapılacak girişimlerle, savaşın da, bağımsızlığın da, kalkınmanın da mümkün olmayacağının yüksek bir feraset ve kolektif bir akılla ilanıdır.

Dikkat buyrulursa, dile getirdiğimiz devir, Mondros ile tam bir teslimiyet altına girilen, Sevr ile paylaşılmaya razı olunan bir fetret devridir.

Böylesi bir dönemde bile Atatürk ve dava arkadaşları için savaşmaktan da öncelikli olan konu, bir Meclis çatısı altında toplanmak olmuştur. Bu yönüyle Büyük Millet Meclisi’miz, yeryüzünde devletinden önce kurulmuş ilk parlamentodur.

Millî mücadelemiz, devleti henüz teşekkül etmemiş olan Büyük Millet Meclisi’nin komutasında ve önderliğinde kazanılmıştır. Bu yönüyle ise yüce Meclisimiz, bağımsızlık savaşı kazanmış ve vatan kurtarmış ilk meclistir. Ve bunun için “gazi” meclis unvanını fazlasıyla hak etmiştir.

Milli mücadelenin beyni ve kalbi olan Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu, birkaç yıl sonra imparatorluktan milli devlete, saltanattan milli egemenliğe, ümmetten millete, tebadan vatandaşa, meşrutiyetten demokrasiye doğru bir köklü dönüşüm projesinin de hayata geçirilmesinin dönüm noktası olacaktır.

Sayın Başkan,

Değerli Milletvekilleri,

Türkiye Büyük Millet Meclisimizin kuruluşuna vesile olan tarihi olaylar ebetteki önemli ve muhterem gelişmelerdir. Her biri yakın tarihimizin övünç kaynaklarıdır.

Ancak, bu sürecin üzerinde durulması ve örnek alınması gereken asıl yönü, söz konusu tarihi olayların dayandığı “milli devletin” kuruluş çabaları, “milli irade” arayışı ve “milli egemenlik” kaygısı olmalıdır.

Ne üzücüdür ki, aradan geçen 88 yıl sonra Türkiye’miz, uluslararası baskılar karşısında milli kimliğimizin ve saygınlığımızın; vatan sathında ise bin yıllık kardeşliğimizin özenle korunması gereken, hassas bir dönemin sancıları ile karşı karşıyadır.

Ülkemizi sürüklendiği bu açmazdan kurtarması gereken yegâne kurum, yine Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun değerli üyeleri olacaktır. Aksi takdirde, bu durumu farkına varmasına rağmen sahiplenmeyenleri ve ihmal edenleri, bilinmelidir ki tarih ve millet unutmayacak ve asla affetmeyecektir.

Şayet, bazı sayın vekillerde, bağımsız ve milli karar verebilmeleri noktasında, içten ve dıştan gelen etkilerle bir tereddüt hasıl olmuş ise; kendilerine gerekli olan milli bilinç, cesaret ve inancın kaynağı, yine 1920’li yılların aziz hatıraları ve muhteşem eserlerinde aranmalıdır.

İhtiyaç sahiplerinin, tarihin şerefli sayfalarına dönüp bir defa daha bakmalarını ve mutlaka ibret almalarını tavsiye ve istirham ederim. Bundan 88 yıl önce olduğu gibi, çözümün de, çarenin de kaynağı asla yabancı başkentler değil, yalnız ve yalnız Başkent Ankara ve Yüce Meclis çatısının altıdır.

Bu itibarla Türkiye Büyük Millet Meclisi, yalnızca yasama yetkisine haiz bir kurum olarak görülmemelidir. Yüce Meclisimiz, aynı zamanda Cumhuriyet modernleşmesinin fikri kaynağı, Türk milleti kimliğinde kucaklaşmanın siyasal güvencesi, toplumu gerçek demokrasiye inandıran bir okul ve tıpkı ilk meclis gibi milletine yol gösteren bir rehber olmalıdır.

Bunu sağlayamadığımız takdirde, tarihten alacağımız dersle artık biliyoruz ki;

Her meclis gibi, bizim Meclisimiz de, ancak kendi milletine verdiği önem ve ona layık gördüğü seviye oranında, yüksek ve değerli kabul edilecektir.

Her millet gibi, Türk milleti de ancak Meclisine gösterdiği saygı ve onu takdir ettiği kadar, saygın ve şerefli sayılacaktır.

Ve, her devlet gibi, Türkiye Cumhuriyeti de ancak Meclisinin götürebildiği kadar güçlü, ileri, müreffeh ve çağdaş olabilecektir.

Sayın Başkan,

Değerli Milletvekilleri,

1920’de meclisi açan ve 1923’te cumhuriyeti kuran milli ruhun, yalnızca tarihte kalmış bir yadigâr olarak değerlendirilmesi bizler için kabul edilir bir durum değildir.

Kanaatimce, aynı şuur, heyecan ve güç, bugün de benzer buhranların arasında kurtuluş ve yükseliş arayan milletimize yol gösteren bir ışık olarak parlamaktadır.

Kuruluşunun 88. yılını kutladığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi, dün olduğu gibi bugün de; milli devletimizin, üniter yapımızın, milli kimliğimizin, toplumsal kardeşliğimizin, demokrasimizin ve geleceğimizin en büyük güvencesi olmalıdır. İnancımız bu yöndedir.

Bu güvencenin toplumsal dayanağı ve en temiz kaynağı ise elbette ki henüz yanlış tesirlere kapılmamış pırıl pırıl çocuklarımızdır.

Çocuklarımızı; ülkesini ve milletini seven, onlar için çalışıp üreten insanlar olarak yetiştirmek; onları dünya yüzünde saygın bir milletin evladı olmakla övünmelerini sağlamak, güçlü ve bağımsız bir devletin onurlu ve başı dik vatandaşları yapmak, bizlere düşen en önemli vatan ve namus borcudur.

Bu vesile ile aziz milletimizin, sevgili çocuklarımızın ve bu günün kendilerine ithaf edildiği, dünyadaki bütün çocukların bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. Barış, huzur, mutluluk, esenlik ve kardeşlik diliyorum.

88 yıl önce bu kutlu Meclis’i emanet eden büyük Atatürk’ü, dava arkadaşlarını, kurucu kahramanları, aziz şehitlerimizi ve bugün hayatta olmayan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aziz mensuplarını şükran duygularımla, minnet ve rahmetle anıyorum.

Bu vesileyle, yüce heyetinize bir kez daha sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı