22.05.2008 - Yargıyı hedef alan saldırılar ve buna gösterilen tepkiler hakkında yaptığı yazılı basın açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin
Yargıyı hedef alan saldırılar ve buna gösterilen tepkiler hakkında
yaptığı yazılı basın açıklaması

22 Mayıs 2008

Son dönemde şahit olunan gelişmelerin demokratik hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkeleriyle bağdaştırılması mümkün değildir.

Türkiye maalesef çok tehlikeli bir ayrışma ve cepheleşme sürecine sokulmuştur.

Ortak milli ve manevi değerlerimiz siyasi istismar aracı ve çatışma alanı haline getirilmiştir.

Türk toplumunun din, inanç ve etnik temelde ve cumhuriyetin değerleri etrafında kamplara bölünmesinden sonra bu cepheleşme kamu kurumlarına da sirayet etmiştir.

Son gelişmeler, bu tehlikeli süreçte sıranın Anayasal kurumlara geldiğini göstermektedir.

Kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan demokratik Parlamenter rejimlerde devlet kurumlarının birbiriyle kavga etmesi ve bunun kamuoyu önünde bildiri savaşlarıyla topyekün bir çatışmaya dönüşmesi çok vahim bir durumdur.

Türkiye’nin nereye sürüklenmek istenildiği ve bunun sonuçlarının ne olacağı üzerinde, başta hükümet olmak üzere bütün Anayasal kurumların çok dikkatli bir değerlendirme ve muhasebe yapması hayati önem taşımaktadır.

Bu cepheleşme ve çatışma ortamında, Türk demokrasisi tahrip edilmekte, siyaset kurumu zedelenmekte ve Anayasal kuruluşlar itibar kaybına uğramaktadır.

Bu arada etnik bölücülük gündemi adım adım ilerletilmekte ve Türkiye’nin milli birliğini, milli devlet niteliğini ve üniter siyasi yapısını yıkmayı amaçlayan uluslararası faaliyet ve müdahaleler hız kazanmaktadır.

Son dönemdeki gelişmelere bakıldığında karşımıza çıkan gerçekler şunlardır:

  • AKP’nin kapatılması için açılan dava sonrasında Başbakan Erdoğan ve AKP, bağımsız Türk yargısını hedef alan, hukuk ve ahlak dışı bir taciz, tehdit ve terör kampanyası başlatmıştır.
  • Başbakan ve AKP, kendilerini meşru zeminlerde savunmak yerine, siyasi güç gösterisi ve meydan okuma yolunu seçmiş ve yargıya karşı adeta cihat ilan etmiştir.
  • AKP’nin siyasi ihtirasları uğruna Türkiye’nin onuru ve haysiyeti ayaklar altına alınmış, Başbakan ve arkadaşları Anayasa Mahkemesini baskı altına almak için yabancı başkentlerin karanlık koridorlarında yargıyı ihbar turlarına çıkmıştır.
  • Türkiye’yi aşağılamayı meslek edinen Avrupalı müfettişlerin Cumhuriyetin temel değerlerine dil uzatmaları ve Anayasal kurumlara yönelttikleri ağır hakaretler, bizzat Başbakan tarafından haklı ve meşru müdahale olarak görülmüş ve savunulmuştur.
  • Bu süreçte, Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kararın ne olması gerektiği konusunda da yol göstermeye yeltenilmiş, bazı çevreler kararı dikte ettirecek kadar çizmeyi aşmıştır.
  • Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun 21 Mayıs 2008 tarihli bildirisi, yargıyı hedef alan sistemli tahrik ve tehditlerin ağırlaşarak süregeldiği böyle bir ortamda yayınlanmıştır.

Bildirinin her noktası ile tam bir mutabakat içinde olmasa bile, herkes en azından bu hususu kabul etmek durumundadır.

Bu bakımdan, bu bildiriyi, içerden ve dışardan kuşatma altına alınan, bizzat hükümetin yönlendirdiği çok ağır bir saldırı ve hakaret kampanyasının hedefi yapılan ve savunmasız bir hale getirilmeye çalışılan Türk yargısının, bağımsızlığını ve onurunu korumayı amaçlayan haklı bir tepki ve tavır olarak görmek mümkündür.

  • Ancak, burada çok hayati bir nokta gözden kaçırılmamalıdır.
  • Yasama, yürütme ve yargının görev ve sorumlulukları Anayasa’da açıkça belirtilmiştir.
  • Yasama ve yürütmenin yargıyı etki ve vesayet altına almaya çalışması ve görevine müdahalesi ne kadar yanlış ve kabul edilmezse, yargının da yasama ve yürütmenin yetkilerini alenen sorgulaması ve bu alana taşacak tutumlar içine girmesi de aynı derecede hatalı ve kabul edilemez bir durumdur.
  • Devletin temel organları arasında yaşanan sorunların kamuoyu önünde bir savaşa dönüştürülmeden önce diyalog kanalları kullanılarak suhuletle ele alınması, demokrasi ve hukuk devletinin bir icabı olarak görülmelidir.
  • Aksi takdirde, gergin ortam daha da ağırlaşacak, karşılıklı meydan okumalar çatışmaları tırmandıracaktır. Bunun sonucu doğacak siyasi ve Anayasal kriz ortamında kaybedecek olan da Türkiye olacaktır.
  • Son dönemde diyalog yöntemlerine itibar edilmemesi ve sağ duyunun ihmal edilmesi bu bakımdan büyük bir talihsizlik olmuştur.
  • AKP’nin Yargıtay bildirisi hakkında yaptığa açıklama, hükümetin gerilimden beslenen sorumsuz tutumunu sürdürme kararlılığını göstermek bakımından ibret verici olmuştur.

Açıklamada yer alan Yargıtay’ın, bu yolla kapatma davasına taraf olduğu ve görev ve yetkisinin dışına çıktığı iddia ve suçlamaları geçersiz ve mesnetsizdir.

  • Avrupa Birliği’nin davaya müdahil olması için yardım seferberliği başlatan ve Yüce Mahkemeyi bu amaçla kuşatma altına alan hükümetin, şimdi Yargıtay’ın davaya taraf olduğunu söylemesi ve bundan şikayet etmesi kara bir mizah örneğidir.
  • Milletten aldığı yönetim yetkisini, her türlü kanunsuzluk ve yolsuzluk için açık çek olarak gören; devlet bürokrasisinde her kademede büyük bir kıyım yaparak partizan kadrolar kuran; yandaş medya yaratmada büyük mesafe alan AKP “yargının siyasallaşması” suçlamasında bulunmadan önce çok iyi düşünmelidir.
  • Yargı reformu gibi temel bir düzenlemeyi yargı kurumlarını yok sayarak siyasi hedefleri doğrultusunda hazırlayan ve Avrupa Birliği’nin onayına sunan hükümetin, bu garabete gösterilen haklı tepkilerin Yargıtay’ın görev ve yetkisinin dışında kaldığını söyleyebilmesi, yargıya darbe niyetlerinin artık saklanamayacak bir noktaya geldiğini ortaya koymuştur.
  • Bugün gelinen noktada iş şirazesinden tamamen çıkmıştır.
  • AKP’nin bundan sonra dış destekle ve zorlamalarla yürüyeceği bir yol kalmamıştır.
  • Türk milletinin de, verdiği emanete ihanet eden AKP ile gideceği bir yol olmadığı bütün çıplaklığıyla anlaşılmıştır.
  • Milli irade istismarını siyasi meşruiyet kaynağı olarak gören ve karanlıklar diktatörlüğüne heveslenen AKP hukuki, siyasi ve ahlaki meşruiyetini kaybetmiştir.
  • Son seçimde aldığı oy oranı ve Meclis çoğunluğu bu meşruiyet kaybını telafi edemeyecektir.
  • Kapatma davasının sonucu ne olursa olsun, bu süreci etkilemek için kurulan tezgahlara ve yazılan siyasi senaryolara hangi ümitler bağlanırsa bağlansın, bu gerçekler değişmeyecektir.

Testi artık kırılmış, taşlar yerinden oynamıştır.

Türkiye, temiz ve dürüst siyaset anlayışının, hukuka saygının, siyasi ahlakın ve demokratik meşruiyetin egemen olacağı yeni bir dönemin eşiğine gelmiştir.

  • Gerilimin ağırlaştığı ve devlet organları arasındaki güven bunalımının çatışmaya döndüğü bu sürecin en az zararla atlatılması ve bir rejim krizine yol açmasının önlenmesi hayati önem taşımaktadır.

Bunun için izlenecek yönteme ilişkin olarak şu iki hususu bütün ilgili tarafların dikkatine getirmek isteriz.

  • Anayasa Mahkemesindeki dava sürecinin sağlıklı bir biçimde işlemesine herkes yardımcı olmalıdır.

Bunun için yargı süreci sonuçlanana kadar bu konudaki tartışmalara, iç ve dış tahrik ve müdahalelere son verilmelidir.

Basın ve yayın organları da yargı sürecini etkileyecek ve gölgeleyecek tartışmalara zemin hazırlamamak için üzerine düşen sorumluluğun icaplarını yerine getirmelidir.

  • Anayasa’nın 104. maddesi uyarınca “Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme” görev ve yetkileri Sayın Cumhurbaşkanı’nın uhdesindedir.

Bugün gelinen noktada Cumhuriyetin Temel Organları arasında aleni bir çatışma yaşanıyor olması karşısında, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu konuda inisiyatif alması yerinde ve yararlı olabilecektir.

Bu amaçla konunun bütün yönleriyle bir diyalog ortamında ele alınarak bu çatışmalara son verilmesi için Sayın Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında Yasama, Yürütme ve Yargı kurumları başkanlarının bir araya gelmesi üzerinde durulmalıdır.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı