27.03.2010 - "Bin Yıllık Kardeşliği Yaşa ve Yaşat" Şanlıurfa Mitinginde Yapmış Oldukları Konuşma.
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
"
Bin Yıllık Kardeşliği Yaşa ve Yaşat" Şanlıurfa Mitinginde Yapmış Oldukları Konuşma.
27 Mart 2010

 

Aziz Vatandaşlarım,

Muhterem Şanlıurfalılar,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,

Kahramanlığı, fedakârlığı, vatan sevgisi unvanına “Şanlı” olarak yansımış bu mübarek beldede bulunmaktan bahtiyarım.

Bu güzel günde, bizleri böylesine bir coşku ile buluşturan Cenab-ı Allah’a şükrediyorum.

Bizlere konukseverliğini esirgemeyen bütün Urfalıları en kalbi hissiyatımla kutluyorum.

Büyük bir heyecan içinde bir araya gelmiş olan siz değerli vatandaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.

Bu tarihi toplantıyı düzenleyen değerli il ve ilçe başkanlarımıza, parti yöneticilerimize ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Hoş geldiniz, şeref verdiniz.

 

Aziz Kardeşlerim,

Değerli Urfalılar,

Yüreğinizde inanç,

Ruhunuzda heyecan,

Gözlerinizde umut,

Ellerinizde sevgi ile

Koşarak buraya geldiniz.

Kalbinizle ve samimiyetle geldiniz.

Burada Toki’nin töreni yok.

Burada taşınmış vatandaşlar yok.

Burada, bir çuval kömür için,

Bir torba peynir için toplananlar yok.

Ne mutlu ki,

Buraya oğlunuza top ve kızınıza bebek almak için gelmediniz.

Buraya okullar tatil edilerek kalabalık yapmak için toplanmadınız.

Buraya kamu araçlarına zorla bindirilip getirilmediniz.

Çok şükür ki,

Yurdumun her yanında görüldüğü gibi;

Tıpkı, Muğla’da,Uşak’ta,Bilecik’te,

Tıpkı Ordu’da, Erzurum’da ve Van’da olduğu gibi,

Urfalıyım,

Ben de varım,

Sözümü söylerim,

Lafımı esirgemem,

Felakete göz yummam,

Ayrılmaya katlanmam,

Yeni Nemrutlara dayanmam,

Demek için bu meydana koştunuz.

Biriz, beraberiz, bütünüz demek için,

Kötü giden talihe dur demek için,

Bayrak için, vatan için, mukaddesat için geldiniz.

 Akçakale’den, Birecik’ten, Bozova’dan,

Ceylanpınar’dan, Harran’dan, Halfeti’den,

Hilvan’dan, Suruç’tan, Siverek’ten ve Viranşehir’den geldiniz.

Halil İbrahim bereketini getirdiniz.

Hazreti Eyyübün sabrını getirdiniz.

Nebi’lerin, alplerin, erenlerin, dedelerin, babaların, huzurunu, ruhunu ve sevgisini getirdiniz.

Hoş geldiniz.

Safalar getirdiniz.

 

Muhterem Şanlıurfalılar,

Aziz Kardeşlerim,

Maddi ve manevi hayatımıza yön veren kutlu bir diyarın insanlarısınız.

Her taraftan tarih ve medeniyet,

Her yerden asalet ve muhabbet ve,

Her beldeden maneviyat yükseliyor.

Aşka düşen, putları deviren, zalimlere direnen ve Allah aşkıyla ateşe meydan okuyan Hz. İbrahim sevdasının diyarıdır burası.

Belalara uğrayan, evlat acısıyla gözlerini kaybeden, saçı ağaran, beli bükülen metanetin timsali Yakub gönüllülerin yurdudur burası.

Kulluk eden, kuyuya atılan, inancından zindanlarda bile vazgeçmeyen Yusuf yüzlülerin toprağıdır burası.

Kan damlayan yaralarla imtihana çekilen Eyyüb sabırlıların beldesidir burası.

Urfanın ulularına,

Nemrutlar vız gelmiştir,

Ateşler işlememiştir.

Kör kuyular, derin yaralar bile yüce gönülleri durduramamıştır.

Ne mutlu ki;

İnançlar sönmemiş, iman dolu yürekler kararmamıştır.

Aradan geçen asırlarda da değiştirmemiştir.

Urfalı şimdi de budur.

Sabırdır, gönüldür, inançtır, yürektir ve cesarettir.

Hepinizi kutluyorum.

Hepinizi muhabbetle kucaklıyorum.

Dünyanın gözü üzerinizde,

Hain emellerin dikkati sizde,

Asırlık niyetlerin elleri toprağınızda, yörenizde.

Oyun başka yerde yazılmış, bölgenizde oynanmak isteniyor.

Oyuncular yaban ellerde yetişmiş, Urfalı’yı, yöreyi tehdit ediyor.

Kuklacı başka kıtalarda, içimizdeki kuklaları idare ediyor.

Çok eski değil 91 yıl önce İngiliz müfrezeleri Urfa’nın sokaklarında kol geziyordu.

Urfalıyı teslim alacağını, boyun eğdireceğini sanıyordu.

Ardından Fransız geldi, Urfalının sessiz duracağını umuyordu, bekliyordu.

Ama yanıldı.

Urfalı ayağa kalktı.

Urfalı hayır dedi.

Dayatmaları, zulmü, baskıları reddetti.

Direndi, mücadele etti.

Can verdi, ter döktü, düşmanı kovaladı.

Yurdunu temizledi.

Ve Şanlıurfalı dedi ki dosta düşmana:

Beni dikkate alın,

Ben ölmedim ayaktayım.

Son sözü ben söylerim.

Esarete boyun eğmem,

Zillete göz yummam,

İhaneti toprağıma bastırmam.

Ne kadar iftihar etseniz azdır.

Ne kadar gurur duysanız yerindedir.

Ne var ki aziz kardeşlerim, bu coğrafyalar üzerinde kem gözler sona ermedi.

Milletimizin ve onun mensubu olan Urfalının huzuru, birliği ve geleceği üzerinde oyunlar son bulmadı.

O gün bu gündür, biliniz ki başka başkentlerin ülkemizde, Urfa’mızda gözleri var.

Yalnızca Urfalı’nın değil, Hakkarili’nin, Bitlisli’nin, Muşlu’nun,

Siirtli’nin, Şırnaklı’nın, Vanlı’nın, Batmanlı’nın,

Bingöllü’nün, Tuncelili’nin emeğinde, bağında, bahçesinde, tarlasında emeli var, niyeti var, ısrarı var.

Dikkat ediniz.

1919’lu yıllarda Urfalı’nın yumruğunu yiyenler şimdi yeni bir oyun peşindeler.

İstiyorlar ki, bölünelim, parçalanalım,

Bekliyorlar ki, ayrılalım, dağılalım.

Umuyorlar ki, çözülelim ve birbirimize küselim.

Adı açılım denen tuzağa düşelim.

Liğme liğme olalım, parça parça dökülelim.

Bütün halinde çözülemeyen sorunlar, parçalanınca nasıl çözülecek?

Bir yumruk gibi sıkılmış ellerin açamadığı kapılar, parmak darbesiyle nasıl açılacak?

Bu, aramıza sokulmak istenen sinsi bir fitnedir.

Bu, birbirimizi ayırmak isteyen alçakça bir fesattır.

Bunu ne büyük milletim kabul eder,

Ne Milliyetçi Hareket sineye çeker,

Nede şanlı tarihini tescil ettirmiş Urfalı kardeşim rıza gösterir, onay verir, boyun eğer.

Buradan Türk milletinin sükûnetini korkaklık görenleri;

Urfalı’nın duruşunu ürkeklik zannedenleri;

Urfalı sindi, Mardinli boyun eğdi, Bingöllü kabul etti, Diyarbakırlı teslim oldu sananları uyarıyorum:

Biliyor ve inanıyorum ki; birliğini bozmak isteyenlere karşı,

Tıpkı işgalcilere daha önce yaptığı gibi Şanlıurfalı Kardeşlerim de;

Tarih şahittir ki,

Önce sabreder aldırmaz,

Sonra elinin tersiyle iter,

Baktı ki ders alınmıyor, doğrulur ve ayağa kalkar ve yüksek sesle derki:

Biz biriz, beraberiz.

Bayrağımız bir,

Toprağımız bir,

Vatanımız bir,

İnancımız bir,

Milletimiz bir,

Devletimiz bir,

Allah’ımız bir diye haykırır.

Bu ülkenin her yeri benim,

Yaşayan herkes benim milletim,

Ben hepsiyle kardeşim der ve

Fransız’a ne yaptıysa,

İngiliz’e nasıl cevap verdiyse,

Hain teröriste nasıl göğsünü siper ettiyse,

Bugün bizi ayırmaya çalışanlara da aynı mukabeleyi gösterir.

Aynı tepkiyi verir, aynı şamarı indirir.

İnancım budur. Güvenim budur. Beklentim budur.

 

Muhterem Şanlıurfalılar,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Bu ülkede yaşayan herkes, bir milletin bin yıllık kucaklaşmasının hatırasıdır.

Bu vatanda yaşayan herkes, üç kıtada hükümran olmuş ecdadımızın yadigârıdır.

Ve her vatandaşımız bizim için Cenab-ı Allah’ın esirgenmesi ve korunması gereken mukaddes bir emanetidir.

Ne başka türlü düşünürüz,

Ne de başka türlüsüne izin veririz.

Hiç birimiz bu ülkenin ötekisi değildir.

Hiç kimse, bu milletin yabancısı değildir.

Urfalı kardeşlerim; bizsiniz, bizdensiniz, bizimlesiniz.

Başbakana inat, ayrımız gayrımız yok,

Hükümete inat, farkımız farklılığımız yok.

Bin yıldır bu toprakları beraberce savunduk,

Bin yıldır bayrağı birlikte dalgalandırdık,

Beraber üzüldük,

Beraber sevindik,

Beraber katlandık.

Başkalarının dediğine aldırmayın,

Açılım tuzaklarına kanmayın,

Oyunları umursamayın, dikkate bile almayın.

Siz bu ülkenin yabancısı değil, yerlisisiniz.

Siz bu devletin ortağı değil sahibisiniz.

Birlikte yaşadık, birlikte güldük.

Birlikte savaştık, birlikte andık.

Adımız bir,

Acımız bir,

Anımız bir.

Sıkıntılarımız olmadı mı, oldu.

Sorunlar yaşamadık mı, yaşadık.

Ama bunları yalnız siz değil, ülkemin bütün vatandaşları yaşadı,

Türk milletinin bütün fertleri her yörede yaşadı.

Hiç kimsenin ailesi kimseye sorun değil.

Hiç kimsenin kimliği kimseye sıkıntı değil.

Aldanmayınız, kafalarınız karışmasın,

Çünkü derdimiz, tasamız: Yokluk, yoksulluk, yolsuzluk.

Ananızın dili ne olursa olsun,

Hangi türküyü söylerseniz söyleyin,

Hangi yemeği pişirirseniz pişirin,

Neye inanırsanız inanın,

Yoksulluk aynı yoksulluk,

Mahrumiyet aynı mahrumiyet,

Çileler aynı çile.

Fukaralığın dili yok.

İşsizliğin kimliği yok.

Şanlıurfalı’nın da, bu toprakların da derdi;

Ülkemin her yanında olduğu gibi yokluk, yoksulluk.

Çoluk çocuğunun rızkını çıkaracak bir iş bulmak.

Helal kazançla hayatını geçindireceği bir mesleğin sahibi olmak.

Sorunumuz bu.

Sizleri televizyonlardan izleyenler, her gün bir sıra gecesinde gazel okurken, çiğ köfte yerken görüyor. Hakkınızdır, Helal olsun.

Ve zannediyor ki Urfalı’nın gözü gibi karnı her gün tok, sırtı pek, işi çok, huzuru yerinde.

Gerçeğin maalesef böyle olmadığını Başbakan Erdoğan dışında hepimiz görüyoruz.

Geliştik, zenginleştik, kalkındık iddialarına rağmen bizler, gerçeğin, yaşanan yoksulluğun farkındayız.

Kim ne derse desin, biz biliyoruz.

Tıkış tıkış sığınılan bir kamyon kasasında,

Ekmeğini helal etmek için; bir döşek, bir yorganla,

Çoluk çocuk Anadolu’nun bağına, bostanına kendinizi vurduğunuzu biliyoruz.

Kim ne gerekçe uydurursa uydursun;

Fırın gibi güneşin altında,

Tarlalara kurulmuş çadırların içinde,

Evlatlarınızın doktor olmak, öğretmen olmak, avukat olmak hayallerinin nasıl söndüğünü biliyoruz.

Kim nasıl bahane bulursa bulsun;

Önce Çukurova’ya, sonra Manisa’ya, sonra Konya’ya, ardından Ordu’ya, en son Şanlıurfa’ya, pamuk, fındık, karpuz, pancar, üzüm, fıstık, mercimek toplamaya giderek ömrünüzü tükettiğinizi biliyoruz.

Kim ne kılıf hazırlarsa hazırlasın;

Kırk derece sıcak altında günde oniki saat çalışarak 15-20 lira yevmiyeye katlandığınızı, geceleri bir çadırda yedi çocukla beraber kaldığınızı iyi biliyoruz.

İktidar hangi yalanları söylerse söylesin:

Tarlalarda yalın ayakla kızgın toprağa basan çocuklarınızın ıstırabını yüreklerimizde hissediyoruz. Ne yazı bildiniz, ne yüzünüz güldü.

Ben Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Başkanı olarak, sadece Urfa’mıza değil, bütün yöredeki kardeşlerime şunları söylemek isterim:

Ben buraya, sizlerden oy toplamaya, aklınızı çelmeye gelmedim.

İnançlarınızı istismar etmeye, ayırmaya, bölmeye, küstürmeye gelmedim.

Önce Şanlıurfalıyla kucaklaşmak, Şanlıurfalı ile dertleşmek için geldim.

Sonra da Başbakan Erdoğan’ın kafasındaki Sivas-Gavurdağı sınırını yıkmaya geldim.

Buraya, bizim için uydurulan fitneleri, iftiraları ve gıybetleri aşmaya geldim.

Ayrılmanın değil kavuşmanın, farklılaşmanın değil buluşmanın dilini konuşmaya geldim.

Bin yıllık kardeşliği yaşamaya ve yaşatmaya geldim ve üç hilalin mesajını getirdim.

Bu asil millet, her lokma ekmeğinin yarısını paylaşmak istiyor. Bundan emin olun.

Gönüllere sığmayan, tarihi aşıp gelmiş eşsiz sevgisini bölüşmek istiyor. Buna inanın.

Daha iyi bir hayat, daha mutlu insanlar, daha güler yüzlü çocuklarınız olsun diye dua ediyor. Buna güvenin.

Biliniz ki yalnız değilsiniz.

Büyük Türk milleti ailesinin annesi, babası, evladı, dedesi, ninesi ve torunusunuz.

Biliniz ki yurdumun her yöresinde sizlerin saadeti, huzuru ve refahı için dua eden eller var.

Biliniz ki, kamyonet kasasında taşınırken hayatını kaybeden kardeşlerimiz için gözyaşı döken yufka yürekler var.

Biliniz ki; Urfalı’nın yanık sesiyle söylediği hoyratları, evlerinde mırıldanan, arabalarında dinleyen milyonlar var.

Biliniz ki, ülkemin her yanında lezzetli Urfa yemeklerini tadan, pişiren gelinler var, analar var, bacılar var.

İsotu aşına katan, cümbüşün teline dokunan ve çiğ köfte yoğuran kardeşleriniz var.

Belki biz burada değiliz, belki sizlere gelmekte ihmal gösteriyoruz ama,

Biliniz ki sizler bizim evimizde, aklımızda, dilimizde, soframızda, dualarımızda ve gönlümüzdesiniz.

Asla mümkün değildir:

Amerikalı bizi bizden daha fazla sevemez.

İngiliz ve Fransız bizi bizden daha fazla kucaklamaz.

Sınırın ötesindekiler bizi bizden daha fazla tanıyamaz.

Türk milletine mensubiyet bu demektir.

Edirne’den söyleneni Bozova’da işitmektir.

Siverek’te pişeni İzmir’de yemektir.

Trabzon horonunu Halfeti’de duymaktır.

Bir Suruç türküsüyle Manisa’da üzülmek,

Bir Yozgat halayı ile Ceylanpınar’da oynamaktır.

Akçakale’de kaynayan mırranın lezzetini Ankara’da,

Viranşehir’deki miyan balının tadını Çanakkale’de hissetmektir.

Harran’da ağlayanın gözyaşını Çorum’da, Samsun’da, Rize’de, Ağrı’da da dökmektir.

Bireciğin sıcağında, tarlada kavrulmuş alınları, Sakarya’da, Erzurum’da, Afyon’da ve Tekirdağ’da silmektir.

Velhasıl, milletimin derdiyle dertlenmek,

Urfalı’nın acısıyla üzülmek, sevinciyle coşmak, lokmaları paylaşmaktır.

Bir olmak ve beraber olmaktır.

Ve yıkımın sahiplerine dönerek;

Bizi bölemezsiniz,

Bizi ayıramazsınız,

Bizi kışkırtamazsınız diye haykırmaktır.

Türk milleti bunu yapacak asalettedir.

Kudrettedir. Güçtedir. Ahlaktadır.

İşte millet olma budur.

Yoksa, Başbakan Erdoğan’ın yaptığı gibi;

Önce otuz altıya bölüp, sonra yeniden toplamak değildir.

Önce parçalayıp, sonra birleştirmeye çalışmak hiç değildir.

Türk milleti zaten birdir, beraberdir.

Ülkemizin her yeri hepimizindir.

Sizler geride kalan yıllarda ülkemizi böldürmemek, kardeşliğimize fesat sokmamak için hainlere karşı dik durdunuz.

Kanlı teröristlerle, yörenin kahraman korucuları amansızca mücadele etti. Çok sayıda şehit verdiniz. Gazi karşıladınız.

Hepinizle iftihar ediyorum.

Hepinizle gurur duyuyorum.

Ama şimdi aynı hesaplar daha sinsi yaklaşıyor.

Aynı amaçlar içten içe sizlere yanaşıyor.

Adına açılım deniyor. Demokratikleşme deniyor. Maskeleniyor.

Aman dikkat ediniz.

Girilen yol, bölücülerin emellerine meşruiyet kazandıracaktır.

Oyunu görünüz.

Bu gidişatla Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı tasfiye edilecektir.

Uyanık olunuz.

Kılavuzu İmralı, taşeronu hükümet ve merkezi Amerika olan bölünme projesi hiçbirimizin hayrına olmayacaktır.

Şuurlu olunuz.

Anlamsız farklılıkların körüklenmesi, derin yaralar açacaktır.

Farkına varınız.

Milli hassasiyetlerimiz, kardeşliğimiz ve tarihimiz aşağılanmak istenmektedir.

Dik durunuz.

 “Demokrasi açılımı”, “kardeşlik ve huzur açılımı” ve “milli birlik açılımı” gibi yalanların arkasındaki hileleri, tuzakları, anlayınız ve anlatınız.

Ve bütün bu oyunun arkasını görünüz.

Ya, bu topraklar ve üzerinde yaşayan millet bir ve bütün tutulacaktır.

Ya da bu millet Anadolu’dan atılacak ve tarihten silinecektir.

Bunun adı tarihi Haçlı seferidir.

Ve tarafları bellidir.

Bir yanda Cihan hükümdarı Kılıçarslan öte yanda, Haçlı zihniyeti.

Bir yanda İslam orduları Komutanı Selahattin Eyyubi, öte yanda haçlı artıkları.

Dün İngilizin, Fransızın Urfa sokaklarında yapmaya çalıştığı da budur.

Bugün açılım denen yıkımla yapılmak istenen de budur.

Bir yanda Türk milleti, diğer yanda sömürgeci ve zalim yedi düvel.

Bir yanda milletimiz, inançlarımız, değerlerimiz ve bayrağımız; diğer yanda yine haçlı kalıntıları.

Bunu görmek lazımdır. Bunu bilmek lazımdır.

Urfanın yiğit evlatlarını şehit edenlerin Habur’da AKP tarafından nasıl karşılandığını gördünüz.

Urfalı kardeşlerimize yıllardır musallat olan eli kanlı katillerin nasıl izzet ikram bulduğuna Habur’da şahit oldunuz.

Şanlıurfalıya hayatı zindan eden PKK’lıların nasıl kucaklandığını hepiniz izlediniz.

Bugüne kadar canilere gösterilen yakınlığı size gösteren oldu mu?

Bugüne kadar Kandil’den dönenlere yapılan karşılamayı size yapan oldu mu?

Hangi birinizin davasında hakimler ayağınıza kadar geldi?

Hangi birinizin bir sorununda devletin müsteşarı kapınızı çaldı?

Ekmeğini kazandığınız yörelerden Urfa’ya dönerken hanginizi hükümet yetkilileri törenlerle karşıladı?

AKP ile birlikte tahrip olmadık değer, çarpıtılmadık mukaddesat kalmamıştır.

Zalim ile mazlum,

Katil ile maktul,

Mağdur ile gaddar,

Cani ile şehit,

Terörist ile gazi, aynı kefeye konulmuştur.

Birbirine karıştırılmıştır.

Açılım diyenlere soruyorum buradan: Urfalı’dan istediğiniz nedir?

PKK’ya teslim olmasını mı istiyorsunuz?

Bölünmeye rıza göstermesini mi umut ediyorsunuz?

Fitneye sessiz kalmasını,

Fesada çanak tutmasını,

Ayrışmaya, ufalanmaya göz yummasını mı bekliyorsunuz?

Yoksa, bin yıllık kardeşliğin çiğnenmesine karşı kör olmasını, sağır olmasını, lal olmasını mı hedefliyorsunuz?

Urfalı ile Balıkesirli’nin, Bursalı ile Batmanlı’nın arasını mı açmak istiyorsunuz?

Urfanın yiğit insanlarından, çilekeş vatandaşlarından, sesi yanık, bileği güçlü, yüreği sevdalı yöre insanından hangi rezalete, hangi ihanete katkıda bulunmasını istiyorsunuz?

Hayır. Urfalı kardeşlerim buna razı olmaz.

Doğduğu yere bakıp bakkalını, berberini, terzisini, sokağını semtini birbirinden ayırmaz.

Günde beş vakit aynı safta secdeye vardığı cemaatinin ayrılmasına izin vermez.

Aynı kaderi paylaştığı, aynı suyu yudumladığı, aynı havayı soluduğu ülkesinin parçalanmasını da kabul etmez.

Bozgunculara kulağını tıkar, işbirlikçilere şamarı atar, açılım sevdalılarına haddini bildirir ve;

Biz biriz, beraberiz,

Bundan sonra da sonsuza kadar beraber olacağız der.

Dertlerinizi biliyorum.

Hepiniz İbrahim’siniz, ama ateşe takatiniz kalmadı.

Hepiniz Eyüp’sünüz, ama sabrınız tükendi.

Yedi yılda hepiniz perişan oldunuz.

Kiminiz işinizi kaybettiniz. Kiminiz paranızı.

Yoksulluktan yıldınız.

Tıpkı sayıları bugün yirmi milyona varan kardeşleriniz gibi.

Akşamları aç yatıyorsunuz.

Tıpkı sayıları bir milyona ulaşan kardeşleriniz gibi.

Elinizde yok, avucunuzda kalmadı.

Çocuklarımız eğitimsiz, Gençlerimiz işsiz,

Annelerimiz çaresiz, Dul ve yetim sahipsiz.

Memurumuz, işçimiz yoksul.

Emeklimiz açlık sınırında.

Vatandaşımız maalesef umutsuz.

Esnafsanız, tezgâhınız kapalı ve şarteller inik.

Besmeleyle açıyor, ya sabırla kapıyorsunuz. Ama nereye kadar.

Senetleri ödeyemiyorsunuz. Borca düştünüz.

Sanayici iseniz zor durumdasınız.

Küçük yatırımcı iseniz, üretici iseniz, sıkıntınız had safhada.

Burasının adı binlerce yıldır bereketli hilaldir.

Bütün İslam coğrafyasını çepeçevre kuşatır.

Bu hilalde, herkese karnını doyuracak rızk vardır.

Bu hilalde bolluk, paylaşma ve bölüşme vardır.

Ama, bugün Urfa’nın her hanesinde iş bekleyen en az üç gencin olduğunu biliyorum.

Bugün bu aziz yörede her hanede aş bekleyen yedi-sekiz nüfusun olduğunu biliyorum.

Ama bunları aşarız.

Biz bunun için varız.

Bu nedenle buradayız.

Seyyar tezgâhıyla sokakları dolaşan gençleri görüyorum.

Çatlamış elleriyle inşaatlarda ter döken kardeşlerimin farkındayım.

Akşama ne pişireceğini kara kara düşünen kınalı ellerin kaygılarından haberdarım.

Ülkemin her yanına dağılmış hayat mücadelesi veren yörenin evlatlarını düşünüyorum.

Şu anda yavrusunu emziren Siverekli annelerin derdi bizim de derdimiz.

Traktöre doluşarak çatlamış tarlaya giden Suruçlu’nun derdi bizim de derdimiz.

Saatlerdir direksiyon sallayarak ekmeğini kazanan Akçakale’li kamyon şoförünün derdi bizim de derdimiz.

Sabah ezanından beri iş çıksın diye yol gözleyen gündelikçi Halfetili’nin derdi de bizim derdimiz.

Boya sandığı ile İstanbul’da sokak sokak gezerek rızkını arayan Harranlı’nın derdi  de bizim derdimiz.

Dağ gibi yükleri gözünü kırpmadan sırtında taşıyan Ceylanpınarlı’nın derdi de bizim derdimiz.

Çoluk çocuğunun rızkını çıkarmak için güğümü sırtlamış Birecik’li şerbetçinin derdi de bizim derdimiz.

Talihin gülmesi için Unkapanı’nda plakçının kapısını bekleyen yanık sesli Şanlıurfalı’nın derdi de bizim derdimiz.

Bu sıkıntıların çözümü için iktidar partisi bir şeyler yapmıyor mu?

Evet yapıyor.

Ama bunlar geçici, bunlar aldatıcı, bunlar satıhtan.

Köklü değil, yaralara merhem olmuyor.

Bunlar pansuman, kanamaları durdurmuyor.

Bir dilim ekmeğe muhtaç hale gelen vatandaşlarımın sesini duyan yok.

Tarlasından ektiğini alamayan; mazot, gübre, tohum zamlarının belini büktüğü çiftçiyi muhatap alan yok.

Yıllardır sürüncemede bırakılan GAP’ı hatırlayan yok.

Siftahsız kepenk kapatıp evine ekmek götüremeyen esnafı ise umursayan da yok.

Ağızlara bir parmak bal çalarak sizleri susturmaya çalışıyorlar.

Sahte tehditler uydurup sizi aldatmaya çalışıyorlar.

Kardeşliğimizi bozup dikkatleri dağıtmak istiyorlar.

Yedi yılı boşa geçirmiş hükümet, şimdi de bahaneyi Anayasa’ya atmaya çalışıyor.

Yedi yıllık yoksulluğun faturasını Anayasaya yamamaya çalışıyor.

Evet anayasa değişmelidir.  Ancak acelesi var mıdır?

Teklifimiz açıktır.

Mecliste bir komisyon kuralım.

Metinler üzerinde tartışalım.

Bir karar ve uzlaşmaya varalım.

Kamuoyu ile paylaşalım.

Ve seçimlerden sonraki Meclise bırakalım.

Aklın ve sağduyunun yolu bir.

Mevcutlar zaten yeter.

Yeni cephelere ihtiyaç yok.

Laik, anti laik,

Darbeci, darbe karşıtı,

Demokrat, otokrat,

İnanan inanmayan kutuplaşmaları milletimizi zaten yordu.

Şimdi de anayasa üzerinden kutuplar mı yaratalım?

Şimdi de mahkemeler üzerinden cepheler mi oluşturalım?

Sorarım sizlere;

Yoksulluğun nedeni anayasa mıdır? Yoksa beceriksiz iktidar mı?

İşsizliğin nedeni anayasa mıdır? Yoksa teslimiyetçi iktidar mı?

Bölücülüğün azmasına sebep anayasa mıdır? Yoksa işbirlikçi iktidar mı?

Anayasa değişince Urfalı’nın cebine para mı girecektir?

Anayasa değişince, göçler, acılar sona mı erecektir?

Anayasa değişince evsize ev, işsize iş, aşsıza aş mı verilecektir?

Anayasa değişince Urfa abad mı olacak, bu bölgenin talihi mi dönecektir?

Bunlar yolsuzluklarını örtmek, kendilerini aklamak peşindedir.

Bunlar haram lokmaların hesabından bu dünyada kaçmak peşindedir.

Şimdi Urfa’dan sesleniyorum,

Sayın Başbakan nereye kaçarsan kaç?

Okyanus ötesine gitsen bile

Seni getirmezsem namerdim.

Milliyetçi Hareket buna izin vermez,

Şanlıurfalı da buna asla göz yummaz.

Yetim malına göz dikenlere,

Garibanın ahını alanlara,

Mazlumun malını çalanlara,

Şehitlerin, gazilerin hatıralarını incitenlere,

Hakkını helal etmez.

Ve bunun hesabını bu dünyada kendisi sorar,

Öte dünyada ise Cenab-ı Allah affetmez.

 

Muhterem Kardeşlerim,

Urfalı’nın bir sözü vardır, bilirsiniz:

“Tilki tilkiliğini anlatana kadar, çiğ postu pazara çıkar diye.”

Çok şükür ki iş işten geçmeden gerçekleri gördünüz.

Artık karşınızda nasıl bir hükümet olduğunu anladınız.

Bedeli ağır oldu ama sonunda fark ettiniz.

Bir musibet bin nasihatten iyidir.

Senelerce uyardık ama şimdi uyandınız. Buna da şükür.

Bugün ülkemiz,

Göz boyamayı iyi bilen,

Vicdanları ve inançları istismarda tecrübeli,

Hak deyip haksızlık yapan,

Hukuk deyip hukuksuzluk yapan,

Tokluk deyip açlık getiren,

Çare deyip ümitleri götüren,

Aş deyip, ocakları söndüren,

Sizden görünüp size karşı, bir hükümet ile yönetilmektedir.

Ecdadını soykırımla itham edenleri hoş görenler bunlardır.

Peygamberimize yapılan hakaretleri sineye çekenler bunlardır.

Bir yanda mazlum Filistin’e sahip çıkıyormuş gibi görünen,

Diğer yanda inleyen Irak’ta Müslüman zulmüne eşbaşkanlık yapanlar yine bunlardır.

Milyonlarca vatandaşımızın âhı ve bedduaları bunların üzerindedir.

Ve bilinmelidir ki yapanın yanına kâr kalmamalıdır ve kalmayacaktır.

Milliyetçi Hareket sizler adına, Urfalı’nın hakkının peşindedir.

Milliyetçi Hareket, bütün mazlumlar adına hırsızların yakasındadır.

Hükümetin iflasını,

Avrupa Birliği’nin sevdalıları da kurtaramayacaktır,

Küresel kriz bahaneleri de;

İşbirlikçi medya da kurtaramayacaktır,

Yandaşlarına ısmarladığı düzmece haberler de.

Küresel sermaye de kurtaramayacaktır;

Anayasa istismarı da,

Ama biz bu zorlukları yenmeye talibiz.

Ülkemizin her yöresini olduğu gibi, Urfa’nın da sorunlarını aşmaya hazırız.

Elbirliği ile, gönül seferberliği ile, kucaklaşarak,

Yoksulluğu kader olarak kabul etmeyiz,

Bizlere biçilmiş kefenleri yırtıp atarız.

İşsizliği bir mukadderat olarak görmez,

Mutlaka helal kazanç,

Mutlaka alın teri ve,

Mutlaka göz nuru ile geçimimizi sağlarız.

Milliyetçi Hareket bunun için var.

Milliyetçi Hareketin kadroları bunun için ayakta.

Yeter ki sizler, ayağa kalkın.

Tuzaklara düşmeyin.

Tahriklere kapılmayın.

Güçlü bir iktidarla, yoksulluklar mutlaka giderilir.

Ahlaklı bir yönetimle, yolsuzluklar önlenir.

Adaletli bir anlayışla, yağmacıdan hesap sorulur.

Ancak, vatan elden giderse, bunun dönüşü yoktur.

Millet bir kez bölünürse, bunun onarımı mümkün değildir.

Buradan uyarımı ve çağrımı tekrarlıyorum,

Çevrenize bakınız,

Irak kan içindedir.

Filistin kargaşaya sürüklenmiştir.

Lübnan karışıktır.

Milyonlarca din kardeşimiz ıstırap içindedir.

Ve Türkiye de karıştırılmak istenmektedir.

Buna izin vermeyelim.

Ayrılığı aramızdan atalım.

Yetmiş milyonu kardeş bilelim ve kenetlenelim.

Bölünmeyi, parçalanmayı reddedelim.

Bizler bunu aşacak, şuur, ahlak ve inanç sahibiyiz.

Bu konuda kararlıyız.

Bu sözlerimizde inançlıyız.

Gün birleşme günüdür.

Gün dayanışma günüdür.

Milliyetçi Hareket memleketimizin her evladını kucaklamaktadır.

Bizim gönlümüzde herkese yer vardır.

Bu topraklara vatanım diyen herkese ocağımız açıktır.

Bu insanlara milletim diyen herkese kucağımız açıktır.

Bu bayrak benim, bu ülke benim diyen herkese kapımız açıktır.

Laik olanına, dindarına; Alevisine, Sünnisine;

Doğulusuna batılısına, güneylisine kuzeylisine, yüreğimiz sonuna kadar açıktır.

Yıkmak için değil, yapmak için,

Ayırmak için değil, birleşmek için,

Bölmek için değil, buluşmak için,

Küsmek için değil kucaklaşmak için,

Çağrımıza kulak verin, bizlere destek olun.

Gözünüzü bile kırpmadan, bir an bile tereddüt etmeden bize katılın.

Daha iyi bir gelecek için,

Daha mutlu yarınlar için,

Daha güzel günler için,

Kaynayan tencereler,

Doymuş karınlar,

Sevecen yürekler, sıcak yuvalar için,

Dik baş, tok karın, mutlu yarın için,

Albayrağın altında onurlu bir gelecek için,

Milliyetçi Hareketi duyun, takip edin.

Başkalarının aldatıcı sözlerine kanmayın.

Boş vaadlerin peşine takılmayın.

Biz Milliyetçi Hareket olarak bütün meselelerin üstesinden geliriz.

Karşımıza çıkacak her engeli tek başımıza aşarız.

Kim ne derse desin, ne düzen kurarsa kursun.

Hepsini milletimizle birlikte bozarız.

Biz gönülleri, vicdanları, umutları kardeşlikle birleştirdik.

Biz ülküleri, hevesleri, heyecanları al bayrakla buluşturduk.

Bunlar size yabancı gelmiyorsa,

Bunlarda bir sıcaklık ve anlam buluyorsanız,

Hepinizi çağırıyorum:

Türkiye’nin geleceğini el ele ve hep birlikte inşa edelim.

Gelin bir olalım. Diri olalım. İri olalım.

 

Aziz Şanlıurfalılar,

Muhterem Kardeşlerim,

Bugün Türkiye, bir yol ayrımına gelmiştir.

Milliyetçi Hareket, Türk milletinin sağduyusuna, idrakine, vicdanına güvenmektedir.

Ortak bir kaderi paylaşarak bir arada yaşama iradesine sonuna kadar inanmaktadır.

Bu meydandaki coşkuyu gördükçe, Urfalının heyecanını duydukça, inanıyorum ki, aziz milletimiz;

Üzerine gerilmeye çalışılan kefeni bir kader olarak kabul etmeyecektir.

Türkiye’nin tartışmalarla tükenmesine seyirci kalmayacaktır.

Başbakan Erdoğan’ın tuzaklarına düşmeyecektir.

Bu tarihi vebale asla ortak olmayacaktır.

Büyük milletimiz, milli değerler ve birlikte yaşama ülküsü etrafında kenetlenecektir.

Kim ne derse desin ve ne söylerse söylesin, buradan açıklıyorum ki: Milliyetçi Hareket Partisi:

Ülkemizin dağılma ve çözülme sürecine sürüklenmesine asla izin vermeyecektir.

Türkiye’nin bir avuç işbirlikçinin elinde ufalanıp yok olmasına göz yummayacaktır.

Dayatmalara, istismara ve işbirlikçilere boyun eğmeyecek, işsizliği, yolsuzluğu ve yoksulluğu bir kader olarak kabul etmeyecektir.

Ne pahasına olursa olsun, bedeli nasıl ödenirse ödensin:

Çözülme belirtileri gösteren kardeşliği onaracak, Türkiye’nin milli kimlik etrafında toplanılmasını sağlayacaktır.

Türkiye’nin bölünmeyeceğini dosta ve düşmana bir kere daha gösterecektir.

Ve Türkiye Cumhuriyeti, ebedi vatanında milli varlığını ve birliğini sonsuza kadar koruyacaktır.

Bu güzel günde sabırla ve coşku ile meydanı doldurdunuz.

Burada şahit olduğum teveccühle iftihar ediyorum.

Hepinizi ayrı ayrı kutluyorum,

Hepinize teşekkür ediyorum.

Desteğiniz, yolumuzu aydınlatacak.

Desteğiniz, bizlere güç verecektir.

Bu meydandan yükselen ses, eminim ki dalga dalga Türkiye’ye yayılacaktır.

Tarih şahittir. Bulundukları coğrafyalarda, zulme uğrayan, horlanan ve güvenilir bir dost arayanların yüzyıllar boyunca en emin sığınağı milletimizin konuksever yüreği olmuştur.

Bu kaynaşma ve kucaklaşma devam etmektedir, edecektir.

Beraberce, mutlu günlere doğru kat edeceğimiz daha çok yüzyıllar vardır.

Verilecek toprağımız,

Terk edilecek ilimiz,

Çizilecek sınırımız,

Vazgeçilecek insanımız yoktur.

Ülkenin her yeri, hepimizindir.

Urfa bizimdir. Diyarbakır bizimdir. İstanbul bizim.

Artvin, Uşak, bizimdir. Sinop, Antalya, Isparta bizim.

Aydın, Şırnak bizimdir, Kayseri bizim.

Ve daha nice illerimiz.

Oralarda biz yaşıyoruz ve kardeşçe yaşamaya da devam edeceğiz.

Yüreğimiz oralar için atmaya devam edecektir.

Türkiye bizimdir. Biz Türkiye’yiz.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.

Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.