11.04.2010 - 1.Bölge İstişare Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma.
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
1.Bölge İstişare Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma.
11 Nisan 2010 - Ankara

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Muhterem Misafirlerimiz,

Sayın Basın Mensupları,

Başkanlık Divan’ımızın almış olduğu karar gereğince, Bölge Genişletilmiş İstişare Toplantılarının ilkini gerçekleştirmek üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz.

 Ankara İl Başkanlığımızın ev sahipliğindeki bu toplantıya; Bolu, Düzce, Karabük, Zonguldak, Bartın, Kırıkkale, Çorum, Çankırı, Kastamonu illeriyle birlikte, davet edilen üç bin dört yüz elli beş arkadaşımız katılmaktadır.

Bugün aramızda bulunan,

Merkez Yönetim Kurulu üyelerine ve Milletvekillerine:

Eski milletvekillerimiz ve MYK üyelerimize;

İl, ilçe ve belde başkanlarına, yönetim kurulu üyelerine,

İl ve ilçe kadın kolları başkanları ve yöneticilerine,

Bu illerimizin belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyelerine,

Bütün dava arkadaşlarıma, aziz vatandaşlarıma ve konuklarımıza sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Cenab-ı Allah’a bizleri yeniden buluşturduğu için şükrediyorum.

Hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Bugünkü toplantımız inanıyorum ki, Milliyetçi Hareketin iktidarı yolunda çok büyük bir adımın da müjdesi olacaktır.

Zira, Türkiye her yönden çok ağır buhran hali yaşamakta, daha kritik bir dönemin de arifesinde bulunmaktadır.

Türk milletinin bekasına yönelik tehditler tırmanmıştır. 

Vatanın birliği ve beraberliği üzerindeki riskler çoğalmıştır.

Vatandaşlarımızın kardeşliğine yönelik tehlikeler artmıştır.

Üzerimizdeki gerilim giderek ağırlaşmakta, Türkiye bir kırılmanın eşiğinde durmaktadır.

Ülkemizin içinde bulunduğu durum, çok zor ve sıkıntılı günlerin beklendiğinin habercisidir.

Böylesine ciddi sorunlar karşısında “bayrak” “vatan” “millet” “devlet,” “cumhuriyet” “demokrasi” “milli kimlik” gibi kavramları savunmak her zamankinden daha önemli olmuştur. Daha öncelikli hale gelmiştir.

Bu kadar ağır buhranlar içinde çırpınan Türkiye’de artık teferruatlar üzerinde durmak söz konusu olmamalıdır.

Milletimizin kaygılarını yaşayanların, geleceğimizle ilgili endişeler taşıyanların, suskun kalması da mümkün değildir.

Ne var ki, bu kutlu mücadele ancak;

  • Aynı bayrağın sevgisini duyanların,
  • Aynı kaynaktan doğanların,
  • Aynı heyecandan ilham alanların,
  • Aynı kutlu yolculuğa çıkanların,
  • Aynı kökten filizlenenlerin, birleşmesi, buluşması ve kucaklaşarak büyümesi ile mümkün olacaktır.

Türkiye’mizin önündeki karanlık tablo karşısında;

  • Gönlünde vatanın kaygısını duyan,
  • Yüreğinde millet sevgisini yaşayan,
  • Ruhunda al bayrağın sıcaklığını hisseden,
  • Şuurunda Türkiye’min sevdasını taşıyan,
  • Millet evlatlarının daha fazla sessiz durması, daha fazla göz yumması ve daha fazla ayrı kalması düşünülemez.

Gün; kısır tartışmaların günü değildir.

Gün; birleşme, bütünleşme, saflarımızı sıkılaştırma günüdür.

Bu büyük buluşmanın adresi de bellidir:

Kucaklaşmanın adresi Milliyetçi Harekettir.

Uzlaşma ve huzurun adresi Milliyetçi Harekettir.

Ne mutlu ki, bir vesile ile birbirinden ayrı düşmüş gönüller, şimdi yuvalarına dönmektedirler. Bahtiyarım.

Ne umut vericidir ki, sevgi ile dolu yürekler de onları bağırlarına basmaktadırlar. İftihar ediyorum.

Bugün, bu toplantı ile Aydınlık Türkiye Partisi’nin çok değerli yöneticilerinin ve mensuplarının Milliyetçi Hareket Partisi’ne katılışlarını bütün Türkiye’ye müjdeliyorum.

Aramıza, evinize hoş geldiniz.

Yuvanıza döndünüz sefalar getirdiniz.

Milliyetçi Hareketin yükselişinde büyük katkılarınızın olacağını biliyorum.

Verdiğiniz karardan, gösterdiğiniz duruştan dolayı hepinizi kutluyorum.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Yakından biliyor ve yaşıyorsunuz;

Türkiye 3 Kasım 2002 seçimlerinden bu yana geçen “yedi yıl beş ay dokuz gün” boyunca devam eden hükümet etme döneminde AKP zihniyetinin ağır tahribatlarıyla karşı karşıya kalmıştır.

Hayatın her alanında, siyasal, sosyal, ekonomik, ahlaki, kültürel bunalımın bütün sancıları yaşanmaya başlanmıştır.

Geride kalan yıllar,

  • Sanal bir zenginlik ortamının varlığının tekrarlandığı; buna karşılık, yoksulluk ve yokluğun artık gizlenemeyecek kadar açığa çıktığı;
  • Geliştik ve refaha ulaştık balonlarının senelerdir şişirilmek istendiği; ancak maskelerin birer birer düşerek çaresizliğin her yanı kapladığı;
  • Dillerinden hakkın, hukukun, ahlak ve namus gibi kavramların düşmediği; öte yandan millet varlıklarının peşkeş çekildiği, hırsızlığın artarak devam ettiği;
  • Bir yanda tek milletten, tek devletten bahsederek sözde kardeşlik denilen yıkım projelerinin savunulduğu; diğer taraftan ise kardeşliğin sarsılması için ne kadar tahrik gerekiyorsa açıkça sergilendiği;
  • Kürsülerden nasıl kalkındığımız, yoksulluğun nasıl önlendiği ve hizmetlerin nasıl arttığı anlatılırken; gerçek açlığa mahkûm olmuş milyonların ıstıraplarına kulakların tıkandığı;
  • Dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasına girdiğimize dair yaygaralar yapılırken, terazinin öte tarafında milyonlarca insanımızın açlık sınırında yaşamaya mahkûm edildiği,
  • Bir yanda sahte huzur ve mutluluk tabloları sunulurken; gerçekte yaşanan ağır bunalımın neden olduğu hunhar cinayetlerin, ahlaksızlıkların ve iğrenç suçların giderek tırmandığı,
  • Dürüstlüğü ve yetimin hakkını dillerine dolayarak erdem ve ahlaktan söz edenlerin; bizzat yolsuzlukların kaynağı, ilkesizliklerin odağı olduklarının ortaya çıktığı;
  • Ve uluslararası ilişkilerde taviz üstüne taviz verilerek, her alanda tam bir hezimetin ve teslimiyetin yaşandığı, bu boyun eğmişliğin ise sahte çıkışlarla örtülmek istendiği; karanlık bir dönemin vahim çalkantıları ile doludur.

Maalesef, yaşanan gerçek bütünüyle budur.

Anlattıklarımızın eksikleri vardır, ama kesinlikle fazlası ve abartısı yoktur.

  • Kim, bu derece tehlikeler yaşanırken sessiz kalabilir?
  • Kim, bu kadar önemli gelişmelere karşı suskun durabilir?
  • Kim, bu yaşananlar karşısında kör olmamızı, sağır olmamızı, dilsiz olmamızı isteyebilir, bekleyebilir, kabul edebilir?

Bilinsin ki, herkes sussa da Milliyetçi Hareket susmaz, susamaz.

Asla durmaz, duraklamaz.

Buna milletim de razı olmaz, olamaz.

Buna yüreği millet için çarpanlar da katlanmaz, katlanamaz.

İnceldiği yerden kopsun demez, kopma noktasını beklemez, kırılmadan hareket geçer.

Türkiye sevdalılarının çağrısına kulak verir.

Üç hilalin etrafında toplanır.

Milliyetçi Harekette buluşur.

Bugün yaşadığımız da bu yüce gönüllerin, yüksek şuurların ve millet sevgisinin partimizde kucaklaşmasının bir örneğidir.

Tekraren ifade ediyorum ki, baba ocağına şeref verdiniz.

  • Yolda kalmışların, dara düşmüşlerin, boyun bükmüşlerin,

 Yüzüne nur, gönlüne gurbet, yüreğine hüzün çökmüşlerin umuduna hoş geldiniz.

  • Şerefiyle ekmeğini kazanarak, alın terini emeklerine dökmüşlerin,

Bir lokma için yola çıkmışların, göz nurunu ararken dara düşmüşlerin hasretine hoş geldiniz.

  • Vatanım, yurdum, bayrağım ve milletim diyerek ayağa kalkmışların,

Şehidini omuzlamış, gazisini kucaklamış, ay yıldıza sahip çıkmışların yuvasına hoş geldiniz.

Bu vesile ile bir kez daha partimiz çatısı altında bulunmayan bütün dava arkadaşlarımı da yuvalarına dönmeye çağırıyorum.

Bundan sonra da artan bir teveccühle Milliyetçi Hareketin giderek büyüyeceğine yürekten inanıyorum.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Bugün Türkiye, tehlikeli bir cepheleşmenin bütün belirtilerini göstermektedir.

Milletimiz, sonuçları çok ağır olacak bir kutuplaşmanın bütün işaretlerini vermektedir.

Elbette ki, bir milletin bütün fertlerinin aynı düşünmesini, aynı davranmasını, aynı tepkileri vermesini bekleyemeyiz.

Fertlerin farklı düşünme, farklıyı tercih etme hürriyetlerine saygı duymak durumundayız.

Ne var ki bu farklığın sınırı, milletin bölünmez bütünlüğüne kadar dayanmamalıdır.

Bu farklı düşünmenin son noktası, devletin varlığının tehlikeye düştüğü yere kadar olmalıdır.

AKP zihniyeti bugün, Türk milletini çözmek, Türk devletini bölmek için projeler üreten küresel güçlerle “kutsal bir ittifak” halindedir.

İzlenen nifak politikaları sonucu, milli ve manevi değerler ekseninde çatışma mevzileri oluşturulmuştur.

Türkiye karşıt kutupların çekiştiği, sorunlu bir ülke haline getirilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin temel harcı olan bütün ilke ve esaslar tartışmaya açılmıştır.

Milli devlet niteliğini ve üniter yapısını tasfiye etmeyi hedef alan alçakça bir kampanya başlatılmıştır.

Terör ve etnik bölücülükle mücadelede sergilenen acz ve teslimiyet ile ülkemiz, çok ciddi kayma ve sapmanın yaşandığı kritik bir dönemece girmiştir.

Bundan yaklaşık bir yıl önce, Cumhurbaşkanı’nın İran’a giderken “iyi şeyler olacak” müjdesi ile başlayan süreç, “PKK açılımı”na dönüşmüş ve ülkemiz için tam bir yıkım halini almıştır.

Bir yıllık sancılı tartışmalarla geçen süreçte, beklenen iyi şeyler bir türlü gerçekleşmemiştir.

Aksine milletimizin birliği ve kardeşliğinin bozulması için ne kadar tahrik varsa karşımıza çıkmıştır.

Devletimizin devamlılığı ve bütünlüğü üzerine ne kadar tehdit varsa birer  birer önümüze konulmuştur.

İyi şeylerin olacağına dair bütün iddialar yaşanan vahim gelişmelerle boşa gitmiştir.

Merkezinde AKP’nin bulunduğu, PKK kadrolarının alkışladığı, kötü adamların işbirliği ile ‘yıkım cepheleri’ oluşturulmuştur.

  • Analar üzerinden ağır istismarlar yapılmaya,
  • Şehitler ve şehitlik, terörle mücadele sorgulanmaya,
  • Gazilerin kahramanlığı, korucuların mücadelesi karalanmaya çalışılmıştır.

Ağır kışkırtmalara maruz kalan milletimizin ayrışması için ne hıyahet varsa sergilenmiştir.

Ve işbirlikçilerin yığınak oluşturmaya çalıştığı, tam bir ihanet ve melanet korosu bütün gerçeğiyle ortaya çıkmıştır.

AKP’nin açılım ve çözüm adı altında hayata geçirmeye çalıştığı ve kendisine ortak aradığı bu süreç,

  • Türkiye’de etnik anlamda ayrı bir millet olduğunun kabulü ile devletin yapısını bu ayrışmaya hukuki temel kazandıracak şekilde düzenlenmesini öngören bir çözülme sürecidir.
  • Anayasamızın değişmez hükümlerinde ifadesini bulan, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne alenen aykırı olan bu proje, Türkiye’nin milli devlet niteliğinin ve üniter siyasi yapısının tasfiye sürecidir.
  • PKK’nın değişmeyen bölücü amaçlarına siyasi yol ve yöntemlerle ulaşması anlamına gelen, bunlara siyasi meşruiyet zemini kazandırmayı amaçlayan teslimiyet sürecidir.

Birbirini tamamlayan bu çözülme, tasfiye ve teslimiyet sürecinin adı ise Sevr kaynaklı, PKK patentli, Peşmerge onaylı, ABD destekli, “yıkım projesi”dir.

Bu projeye göre;

  • Türkiye, etnik farklılıklar temelinde ayrışarak sözde demokrat olacak,
  • Milli birliğinin temellerini yıkarak sözde demokratikleşecek ve
  • Parçalanarak çağdaşlaşacak, böylece güçlü bir devlet olacaktır.

Ve bu bölünme projelerinin, çağdaşlık ve demokrasi adıyla içine nüfuz edilmeye çalışılan temel doküman ise Anayasa maddeleridir.

Bu itibarla, hükümetin Anayasa değişikliklerini bir toplumsal ihtiyaçtan da öte bu sinsi niyetin hayata geçirilme çabası olarak görmek gerekmektedir.

Ve bu maksada ulaşmak için atılacak adımlar, bilinmelidir ki,

  • PKK’nın siyasi gündem ve stratejisinin adım adım ilerletilmesidir.
  • AKP’nin, asırlık bölünme projelerini PKK’dan devralmasıdır.
  • Devletin terör ve bölücülük karşısında teslim olmasıdır.

Türkiye, yıllardır terörle mücadelede binlerce kahraman evladını toprağa vermiştir. On binlerce gazisi aramızdadır.

Türk milleti, bir arada yaşama ülküsü uğruna büyük fedakarlıklar yapmış, çok ağır bedeller ödemiştir.

Şimdi ise, açılım denen ihanetin anayasaya yedirilmesiyle bölücülüğün meşrulaşması, bölünmenin adım adım gerçekleşmesi için aziz milletimize siyasi bir bedel ödettirilmek istenmektedir.

Terörün sözde bitirilmesi için, Türkiye’de anayasal çözüm süreci başlatılmasının iç ve dış odaklar tarafından gündeme getirildiği malumunuzdur.

Şimdi de bölücülüğü meşru hale getirme çabalarının, siyasi çözüm maskesiyle anayasa değişikliği çerçevesinde, ilerletilmeye çalışılacağı gerçek olarak karşımızdadır.

Başbakan Erdoğan’ın taa, 1991 yılında yayınladığı raporda yer alan bütün yıkıcı hususların siyaset alanına sokulması ve anayasaya yedirilmesi için aşamalı Anayasa değişiklikleri planlanmıştır.

Bugünkü tekliflerin içinde, açılım denen yıkımla ilgili maddelerin açıkça bulanmaması, kimseyi aldatmamalıdır.

Yapılmak istenen, bir sonraki Anayasa değişiklik paketlerinde yer alacak alçaklıkların önünün açılmasıdır, pürüzlerin şimdiden ortadan kaldırılmasıdır.

Yıkım projelerinin uygulanmasında önüne çıkacak engellerin şimdiden temizlenmesidir.

Yapılması düşünülen, ileride önümüze sürülecek ihanet projelerinin gelecekte adli takipten ve yasal engellerden kurtarılmasıdır.

Yoksa, iddia edildiği gibi AKP’nin demokrasi ve demokratikleşme, özgürlük ve özgürleşme, hukuk ve adalet aramak gibi bir inancı ve tasası yoktur.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

AKP zihniyetinin Anayasa değişiklikleri için ortaya koyduğu dört temel istismar vasıtası artık belli olmuştur.

  • Bunlar, demokrasi getirme iddialardır.
  • Özgürlük kazandırma söylemleridir.
  • Hukukun üstünlüğünün sağlanacağına dair safsatalardır.
  • Ve sözde Avrupa standartlarına ulaşma arayışlarıdır.

Bunların tamamı, aldatma, kandırma, yalan ve riyadan başka bir şey değildir.

  •  AKP’nin saklandığı paravanlardan birincisi demokratikleşme iddialarıdır.

Ne var ki, Anayasa değişiklikleri ile amaçlanan asla demokrasi değildir.

AKP için;

  • PKK açılımının ambalajı da demokratikleşmedir; Anayasa paketinin gerekçesi de demokratikleşmedir.
  • Bölücülüğün zemin kazanması da demokratikleşmedir; PKK taleplerinin yerine getirilmesi de AKP için demokratikleşmedir.
  • Yolsuzlukları sürdürmenin, hırsızlıkları devam ettirmenin adı da demokratikleşmedir; soygunların hesabından kurtulmanın tanımı da bunlar için demokratikleşmedir.

AKP’nin demokrasiden ne anladığı, sekiz yıla yaklaşan zorbalıkları ve icraatıyla ortaya çıkmıştır.

Demokrasiden ne anladığı, İmralı Canisi ile yaptığı açılım ortaklığı ile açığa çıkmıştır.

  • AKP zihniyetinin Anayasa değişiklikleri için ardına saklandığı ikinci paravan özgürlük ve özgürleşme iddialarıdır.

Ancak, özgürlük iddiaları da AKP zihniyetinin tamamen sahte söylemleridir.

AKP için;

  • Bölücülüğe sahip çıkmak, bölücü emelleri siyasete taşımak da özgürleşmedir; Anayasa değişiklerinin gerekçesi de sözde özgürleşmedir.
  • Devleti temellerinden dinamitlemek bunlar için özgürlük demektir; Anayasa ile parçalanma sürecindeki engellerinin kaldırılması da özgürlük getirmektir.
  • Milletimizi birlik adı altında 36’ya bölme de AKP için özgürleşmedir, farklılıkları kaşıyarak milleti parçalara ayırmak da bunlara göre özgürlük demektir,
  • AKP’nin kullandığı üçüncü paravan sözde hukuk ve adalet arayışlarıdır.

Ne var ki, AKP zihniyetinin hukuk anlayışı da baştan sona sakat ve sahtedir.

AKP zihniyeti için,

  • Habur’da kanlı teröristlerin törenlerle karşılanmasının adı da hukuktur, anayasa değişiklikleri ile istenen de bu hukuk talebidir.
  • Yolsuzluklar, hırsızlıklar talanlar onlar için hukuka uygunluk demektir; adalet önünde hesaptan kurtulmanın yollarını anayasada aramak da AKP için hukuk demektir.
  • Yandaşların talanlarına yasal kılıflar ve aflar çıkartarak kul hakkı yemek de AKP zihniyetine göre hukuk demektir; zekât ve fitre soyguncularını aklamaya çalışan bir anayasa arayışı da bu çürümüş anlayışa göre hukukun üstünlüğü demektir.
  • AKP’nin kullandığı dördüncü paravan ise sanal Avrupalılaşma iddialarıdır.

Bu konudaki gerekçeleri ve bahaneleri de geçersiz ve tümüyle yalandır.

AKP zihniyetine göre;

  • Milletimizi parçalara ayırmak da Avrupalı olmanın şartıdır; Anayasa vasıtası ile bölünmeye kapı aralamak da Avrupa Birliği’nin gereğidir.
  • Ülkemizdeki varlıkları yabancılara açmak, yabancı başkentlere boyun eğmek de Avrupalı olmanın mecburiyetidir; Anayasayı değiştirip teslimiyete zemin hazırlamak da Avrupalı olmanın şartıdır.
  • Özellikle, parti kapatma ve yargı bağımsızlığı konularında Avrupa’yı bahane etmek en büyük yalan ve saptırmadır.
  • Avrupa Birliği şartlarında, etnik bölücülük yapmak, bölünme çağrılarında bulunmak, anayasaya bölücülüğü uydurmak yoktur.
  • Adalet önünde hesaptan kaçan, milletvekili dokunulmazlığına sığınan adalet kaçkını başbakan ve bakanlar, Avrupa’da yoktur.
  • Avrupa Birliği ülkelerinde, yolsuzlukları aklamak, yaptıklarını suç olmaktan çıkartmak için kendine göre yargı sistemi arayışına giren iktidar partileri de yoktur.
  • Avrupa Birliği’nde hakkında “kalpazanlık ve evrakta sahtecilik” suçlamalarıyla dosyası Mecliste duran ve hesap vermeyi geciktiren bir başbakan örneği de yoktur.

Ve bütün bu gerekçeler ve paravanlar ülkemizi karanlık bir maceraya sürüklemek isteyenlerin bahanelerinden başka bir anlam taşımamaktadır.

Evet, anayasa değişmelidir. Buna ihtiyaç vardır.

Ancak bu,

  • Önce ahlaka uygun yöntemlerle,
  • Başkalarına saygı gösteren bir anlayışla,
  • Farklı düşüncelere kulak veren bir etik yaklaşımla,
  • Toplumun tamamını dinleyen bir geniş görüşle,
  • Azami uzlaşma kanallarının arayışı ile yapılmalıdır.

Bugün bunların ve beklentilerimizin hiçbirisi karşımızda yoktur.

Bu, Anayasa değişikliklerine usülden karşı çıkışımızın birinci yönüdür.

Diğeri ise önerilerimizin dikkate alınmamasına yönelik itirazlarımızdır.

Partimiz baştan beri yaptığı açıklamalarında;

  • Anayasa değişimi için TBMM’nde temsil edilen siyasi partilerden teşekkül etmiş bir ‘Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu’ oluşturulmasını istemiştir.
  • Değişiklik talepleri üzerinde bu komisyonun mutabakata varacağı maddelerle ilgili ‘Demokratik Sözleşme’ yapılmasını önermiştir.
  • Ve üzerinde uzlaşılan değişikliklerle ilgili onayın 24.Dönem TBMM’nin iradesine bırakılmasının gerektiğini kamuoyu ile açıkça paylaşmıştır.

Ne var ki partimiz, bu uyarı ve önerilerimizde hem karşılık, hem de muhatap bulamamıştır.

Bu nedenlerle, bir yerlerde hazırlanmış, sahte imzalı ve eksik metinlerin milletimize “ya üç günde okursun ya da keyfin bilir“ dayatmaları ile sonuç getirmesi mümkün değildir.

Böylesi dayatmaları Milliyetçi Hareket kabul etmez.

Milliyetçi Hareketin kadroları ise asla uygun görmez, asla destek vermez.

Biz, hükümetin arka bahçesi haline gelmiş başta TRT olmak üzere bazı medya kuruluşlarının telkinleriyle yol alamayız.

Aydınlığı kendinden menkul zihniyetlerin ekranlardaki sözde tavsiyeleriyle karar veremeyiz.

Biz, kendine eski ülkücü veya eski MHP’li diyerek, gittikleri yerin bir türlü yenisi olamayıp, itibarını bile hala bu kutlu hareketin eskisi ve müsvettesi olmakla övünenlerin tuzaklarına düşemeyiz.

Dikkat edelim, AKP anayasa değişiklik tekliflerinde bir yıldır ısrarla ve önemle üzerinde durdukları “açılım” denen “yıkım” projeleri ustaca gizlenmiştir.

AKP vaz mı geçmiştir sanıyorsunuz. Elbette ki hayır.

AKP’nin yıllardır dile getirdiği çok kimlikli, çok milletli parçalı devlet yapısından caydığını mı düşünüyorsunuz. Tabi ki hayır.

Başbakan’ın, aziz milletimizi otuz altıya bölme heveslerinden döndüğünü veya pişman olduğunu mu zannediyorsunuz. Kesinlikle hayır.

Ne böyle bir işaret vardır, ne böyle bir pişmanlık görülmektedir.

Ne de Başbakan’ın dünya görüşü, ilkel ırkçı anlayışı, zemin bulduğu kabile kültürü, bunun tersini mümkün kılmaktadır.

Bu itibarla; karşımıza çıkartılmak istenen tuzakları, milletimiz üzerinde oynanmak istenen oyunları bilmek durumundayız.

O halde oyunu yukarıdan görmek lazımdır ve yukarıdan okumak gereklidir.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Başbakan Erdoğan’ın, yaşanan gelişme ve tartışmaların ışığı altında, Anayasa değişiklik sürecine yönelik dört maksadı açığa çıkmıştır:

Bunlardan birincisi, yıllardır tek başına iktidar olmanın imkânlarını heba eden AKP zihniyetinin, iflasını gizlemek için Anayasa değişiklikleri ile kafa karıştırmak, gündem değiştirmektir.

Zira sekiz yıla yaklaşan iktidarı için milletimize söyleyeceği yalan, bulacağı bahane, sığınacağı alan kalmamıştır.

Şimdi yapılmak istenen yoksulluk, yokluk ve yolsuzlukların anayasa değişikliği yaygarasıyla maskelenmek istenmesidir.

Buradan sormak lazımdır?

  • Anayasa değişince, işten atılanlar geri mi dönecektir?
  • Anayasa değişince, aşsız tencereler mi kaynayacaktır.
  • Anayasa değişince, Türkiye zenginleşecek, milletimiz fukaralıktan mı kurtulacaktır?
  • Anayasa değişince, uluslararası hezimetler zafere mi dönecektir?
  • Anayasa değişince, terör bitecek, bölücülük sona erecek, millet huzura mı kavuşacaktır.

Bunların hepsinin cevabı hayırdır.

Anayasa değişiklikleri, bu rezaletleri örtmeye, bu başarısızlıkları gizlemeye yetmeyecektir.

Başbakan’ın ikinci maksadı; kafasındaki bölünmüş Türkiye’yi gerçekleştirmek için kendisini önleyecek hukuki engellerin “birinci Anayasa paketiyle” ortadan kaldırılmasıdır.

Açılımla amaçladığı yıkım çalışmaları ve projeleri, şayet birincisini aşabilirse ikinci anayasa paketi ile gerçekleşecektir, bundan emin olunuz.

Bu gerçekleşirse, milli kimliği parçalanmış, milli dili tartışılan, milli varlığı örselenmiş bir Türkiye karşımıza çıkacaktır. Bunu hesaba katınız.

Anayasa değişiklik sürecinden Başbakanın üçüncü beklentisi, toplumu 22 Temmuz 2007 öncesinde olduğu gibi, cephelere ayırmak ve bu kamplaşma ile seçime giderek iktidarını yenilemeye çalışmaktır.

Daha önce, “inananlar ve inanmayanlar, laikler ve laik olmayanlar” ekseninde yürüttüğü cepheleştirme faaliyetlerine, demokrasi dışı unsurlar da dahil olunca o dönemde yığınağı güçlenmiş ve iktidarını yenileme imkanı bulmuştu.

Şimdi de böylesi bir tahrikin ve istismarın peşindedir.

Bu defa da, sözde yargı reformu adı altında referanduma verilecek “evet” ya da “hayır” kararlarının anlamını değiştirerek ve içini boşaltarak;

  • Demokrasiye evet, darbeye hayır;
  • Hukuka evet, vesayete hayır;
  • Özgürlüğe evet, baskılara hayır,
  • Adalete evet, çetelere hayır şekline büründürecektir. Anlamlarını çarpıtacaktır. Görünen budur.

Elbette ki buradan, bu sonuçların hiçbirisi çıkmaz ama, bu zihniyetin koltuklarını kaybetmemek için istismar etmeyecekleri hiçbir mukaddesat yoktur.

Bunların maksada erişmek için verecekleri tavizin ahlaki sınırı da kalmamıştır.

Başbakanın dördüncü beklentisi ise, gidilmesi muhtemel referandumun sonuçlarına göre, öncelikle seçimden sonuna kadar kaçmaktır.

Ya da giderek eridiğini gördüğü için, bulunduğu seviyeyi kendisi için yeterli bulursa elindeki meclis çoğunluğunu erken genel seçime razı ederek Türkiye’yi erken seçime götürmektir.

Anayasa değişikliklerinin Meclisten bu haliyle geçmesi bile mümkün görülmemektedir. Çünkü başta kendi partisinin milletvekilleri ikna olmamıştır. Olmayacaktır.

Gidilebilecek referandum ihtimalinde de hayır çıkacağı kesindir.

Ancak başbakan evet-hayır kutuplaşmasından “evet”leri kendi cephesine toplama, kendi hanesine yazma arayışındadır. Oyun budur. Şayet yeterli orana ulaştığına ikna olursa seçim kaçınılmaz olacaktır.

Dikkat edilirse, bu dört hedefin dördü için de olmazsa olmaz faktör, kutuplaştırma, cepheleştirme, farklılaştırma ve ötekileştirme üzerine kurulu istismar siyasetidir.

AKP’nin hayat bulduğu saha, Başbakan’ın nefes aldığı yegâne alan toplumu ve değerleri kamplara ayırma, bölme ve parçalama üzerine kuruludur.

Bu açıdan, Milliyetçi Hareketin her ferdi uyanık olmak durumundadır.

Dışarıdan gelen fısıltılara kulağını kapatmak mecburiyetindedir.

Kafası karışmış vatandaşlarımızı uyandırmak zorundadır.

Ve her an bir Erken Genel Seçim olacakmış gibi hazırlıklı bulunmalıdır.

Ve eminim ki bir karar günü gelirse aziz milletim, tercihini birlikten beraberlikten ve ilelebet kardeşçe yaşamaktan yana kullanacaktır.

  • Bölünmeye, parçalanmaya hayır diyecektir.
  • Teröristle kucaklaşmaya, terörle yaşamaya hayır diyecektir.
  • Açılım denilerek adım adım ufalanmaya hayır diyecektir.
  • Yokluğa, yoksulluğa, yolsuzluğa hayır diyecektir.

Devletin daha fazla tahribine vereceği cevap kesinlikle hayır olacaktır.

Toplumsal dokumuza, kardeşliğimize vereceği zararların devamına vereceği cevap elbette ki hayır olacaktır.

Milli ve manevi değerleri üzerinden yapılan tahriklere vereceği cevap mutlaka hayır olacaktır.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Geride kalan uzun yıllar Milliyetçi Hareketin millet sevdasının ağır sınavının verildiği şerefli hatıralarla doludur.

Türkiye üzerinde niyetleri olanlar için bugüne kadar en büyük engel, Milliyetçi Hareketin tertemiz ve fedakâr kadroları olmuştur.

Bu nedenle de; Türkiye üzerinde ne oyun oynanmışsa, biliniz ki partimiz üzerinde de oynanmak istenmiştir.

Milletimiz için ne düzenler ve ne tuzaklar kurulmak istenmişse, muhterem kadrolarımız ve siz dava arkadaşlarımız için de aynı tuzaklar hazırlanmıştır.

Geride kalan yakın dönemin oyunlarını hepiniz biliyorsunuz.

  • Sokaklara çekilmek istenmiştir. Milliyetçi Hareket Hayır demiştir.
  • Kardeş kavgasına itilmek istenmiştir. Asla demiştir.
  • Karanlık senaryolara bulaştırılmak istenmiştir. Tutmamıştır.
  • Her türlü iftira ile MHP’siz bir Meclis aranmıştır. Olmamıştır.
  • Sivas-Gavur’dağı tahrikleriyle tuzağa çekilmek istenmiştir. Düşmemiştir.

Bunlar yaşadığınız gerçeklerdir.

Her fesadı aşan, her hileyi boşa çıkaran partimiz bugün Meclis’tedir.

Türkiye’nin sorunlarına karşı göğüs germekte, çözüm bulmaktadır.

Milli meselelerde dik durmakta, milletine güven vermektedir.

Yarın mutlaka iktidarda olacaktır. 

Türkiye’mizi ayağa kaldıracaktır. İnancımız budur.

Ne var ki, üzerimizdeki oyunlar bitmemiştir.

Her gün yenileri bir karanlık sayfadan, karartılmış ekrandan karşımıza çıkmaktadır.

Ve bugün Milliyetçi Hareket ve onun fedakâr mensupları yeni bir saldırıyla ve oyunla karşı karşıyadır.

Son günlerde, merkezi Amerika olan bir zihniyetin ülkemizdeki uzantıları ile beslenen işbirlikçileri, milliyetçi-ülkücü hareket için yoğun bir kampanyaya başlatmışlardır.

Bunlar, ağız birliği etmişçesine, TRT ekranlarında birer birer boy göstererek, gazete sütunlarında ardı ardına makaleler yazarak, Milliyetçi Hareketin meseleler karşısındaki duruşunu ve tavrını eleştirme ve yönlendirme yarışına girmişlerdir.

  • Bunlar; Partimize mensubiyetleri, kendinden menkul zavallıları bularak konuşturmakta,
  • Ya da dava arkadaşlarımın geçmişte çektiği çileler üzerinden ağır tahriklerle milliyetçilik ve meşakkat istismarı yapmaktadırlar.

Siz bunları iyi tanırsınız.

Bunlar hepimiz Ermeniyiz diyenlerdir.

Bunlar ecdadımızı soykırımla suçlayanlardır.

Bunlar Peşmergelerle kucaklaşanlardır.

Bunlar Kandil’de teröristle buluşanlar, Habur’da alkışlayanlardır.

Vasington’da Amerikalı,

Erivan’da Ermeni,

Erbil’de Peşmerge,

Brüksel’de Avrupalı olup,

Ne acıdır ki Ankara’da bir türlü Türk olamayanlardır.

Anlaşılan odur ki, partimiz ve partililerimiz, bunların geleceği için kilit rol üstlenmiştir. Bunlara dikkat ediniz.

Yıllardır küresel projelerin uşaklığına soyunanların, Müslüman katillerinin himayesine girenlerin yeni hedefi Milliyetçi Hareket olmuştur. Bu tehlikelere karşı uyanık olunuz.

Asla beklemiyor ve tahmin etmiyorum ama, bu sinsi odakların cazip gelebilecek görüşlerine sıcak bakanlarınız var ise buradan sormanızı ve sorgulamanızı istiyorum:

  • Bu kutlu dava bugüne kadar büyük mücadelelerin yanı sıra ağır badireleri de aşarak gelmiştir.

Bugüne kadar yaşadığımız bütün sıkıntılara tek başımıza katlanırken, büyük mağduriyetler yaşarken, bu zihniyet sahiplerinin Allah rızası için hiç halinizi hatırınızı sorduklarına şahit olanınız var mıdır?

  • Türkiye’nin karanlık dönemlerinde, bu kutlu hareket inanç mücadelesi verirken, gencecik ülküdaşlarımız toprağa düşerken; bunların kıllarını kıpırdattıklarını, dönüp baktıklarını, bir yaramızı sardıklarını, arkamızdan bir fatiha gönderenini görüneniz olmuş mudur?
  • Bugün alçakça istismarını yaptıkları çileli günlerimizde, bin bir meşakkatle sabır sınavı verirken, Allah adına, bir ihtiyacınız var mı, bir sıkıntınız var mı diye soranına rast geleniniz olmuş mudur?
  • Bir kez bile olsun, yıllardır yürüttüğümüz siyasetimizin en küçük bir doğrusunu bile, ahlak ve namus hakkına, bir satır olsun yazanına, bir cümle olsun söyleyenine, takdir edenine tanıklık edeniniz var mıdır?
  • Bunların da ötesinde, sığındıkları ülkenin, Irak’taki zulmüne karşı çıktıklarını, eleştirdiklerini; İsrail’e muhalefet ettiklerini, Hristiyan dünyasını tenkit ettiklerini işiteniniz olmuş mudur?

Bizim hafızamız kurumadı, bizim mazimiz silinmedi.

Biz hepsini biliriz ve hepsini ibretle hatırlarız.

İddia edildiği gibi sadece CHP döneminde değil, biz milliyetçi-ülkücü kadrolarının AKP döneminde de nasıl kıyıma maruz kaldığını biliriz.

Bize hatırlatmaya çalıştığınız gibi yalnızca CHP hükümetlerinde değil, AKP hükümetlerinde milletini sevmekten başka bir niyeti olmayan dava arkadaşlarımın nasıl engellendiğini biliriz.

Başka hükümetleri de bildiğimiz gibi, AKP hükümetince sürüldüklerini, görevden alındıklarını, teftiş denen mekanizmalarla nasıl baskılara maruz kaldıklarını, görevlendirme denen bahanelerle evlerinden uzaklara nasıl gönderildiklerini iyi biliriz.

Bunların hesabını sormak için sabrımızın tükendiğini de muhataplarına buradan bildiririz.

Biz geçmişimizi unutmadık.

Bu gerçekleri, onlardan duyacak değiliz.

Biz kararlarımızı, başkalarına kulak kabartarak verecek değiliz.

Bu ahlaksız tuzaklara da düşecek değiliz.

Değerli Arkadaşlarım,

Bizim davamız büyük Türk milletini kendi kültür kökleri üzerinde yükselterek, önce mazlum İslam toplumlarına ve sonra ezilen bütün insanlığa hak ve adalet götürmek gibi büyük bir heyecanın adıdır.

Ve elbette ki bu muazzam hedeflere ulaşmak için Hazreti Peygamber’den itibaren gelen mukaddes çizgide Allah dostları olan Ahmet Yesevi’ye, Hacı Bektaş’a, Yunus Emre’ye, Mevlana’ya, Hacı Bayram’a ve milletimin bugün manevi dayanakları olan sayısız gönül ve inanç adamına uzanan zincirin bugünkü temsilcilerine, sonuna kadar açığız.

Tesbih çeken elleri, hû diyen dilleri, secdeye varan alınları, gönlü Mekke’de, kalbi Kerbela’da, hasreti Kudüs’te, aklı Yesi’de kalmışların, Yaradan’a sığınmışların hepsini samimiyetle kucaklıyoruz.

Çünkü bizler zaten oyuz, onlarız, onlarlayız. Ayrımız gayrımız yok.

Ne var ki, yabancı başkentlerde kanlı projeleri mütedeyyin kitlelere indirmeyi misyon kabul edenleri,

Okyanus ötesinin ılımlı İslam denilen garabetine figüranlık yapanları,

Mazlum İslam dünyasına zalimi hak, zulmü müstehak göstermeye çalışanları,

Yabancı servislerin hizmetinde, Gayr-i Müslimlerin icazetinde olanları, bu yollarından dönmedikçe, nedametlerini duymadıkça benimsememiz asla ve asla mümkün olmayacaktır.

Milliyetçi Hareket;

  • Önüne gelenin tesir edeceği,
  • Eline geçirebilenin yön vereceği,
  • Karşısına  her çıkanın değerlerini istismar edeceği,
  • Bizden gibi görünüp bizden olmayanların, fitnelerine ortak arayacağı ilkesiz, hedefsiz, ülküsüz bir dava değildir.

Milliyetçi Hareketin mensupları da; çok şükür ki;

  • Dün yaptığını bugün inkâr eden,
  • Bugün söylediğini ise yarın yalanlayan,
  • Gideceği limanı olmadan rüzgara göre yelken açan,
  • Bugün burada, yarın orda, öteki gün başka yerde tüneyen,
  • Menfaat nerede ise, haram helal demeden oraya yuvalanan,
  • Fikrini, inancını ve kalemini efendilerine kiralayan kölelerden değillerdir.

Bu mihraklara ve işbirlikçilere sesleniyorum:

Çabalarınız beyhude, girişimleriniz boşunadır.

Ne dayatmalara boyun eğeriz,

Ne yolumuzdan cayarız.

Hak bildiğimiz yolda sonuna kadar gideriz.

Tel Aviv’de, Vaşington’da veya Erbil’de İslam düşmanlığı üzerine karartılmış yollarda kaybettiklerinizi bizim aramızda bulmanız kesinlikle mümkün değildir.

Bu duruşumuzun, bu görüşümüzün sonuna kadar arkasında duracağımızın bilinmesinde muhataplarınca sonsuz fayda vardır.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Bu toplantıda Türkiye’nin ağır gündemine ilişkin bazı görüşlerimi sizlerle paylaşma imkânı buldum.

Bu vesileyle ve sizlerden aldığım güvenle dosta ve düşmana bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum:

Türk milleti, tesadüfen Anadolu topraklarında zuhur etmiş, dağınık alt kimliklerin geçici ortaklığı değildir.

Binlerce yılda kardeşlik ve kucaklaşma ile oluşan, milli kültürün, milli kimliğin ve milli şuurun tecelli ettiği ve yükseldiği muhteşem bir terkibin tanımıdır.

Bizim için hiçbir siyasi hedef ve proje, Türkiye’nin birliğinden, dirliğinden ve bin yıllık kardeşliğinden daha önemli ve öncelikli olamaz.

Farklılıkların derinleştirilmesi ve bunlara anayasal kılıf kazandırılması eninde sonunda bölünme doğuracaktır.

Demokrasinin, böyle bir süreçte ayrışmanın dinamiği ve bölünme aracı olarak kullanılması tehlikesi vardır.

Bu durumda Türkiye’nin milli birliği ölümcül yara alacak, bir kardeş kavgası kaçınılmaz hale gelecektir.

Bu nedenle; Türkiye’yi hain bir suikastın hedefi haline getirmek isteyen ihanet cephesi çok iyi bilmelidir ki;

Milliyetçi Hareket,

  • Ülkemizin dağılma ve çözülme sürecine sürüklenmesine asla izin vermeyecektir.
  • Türkiye’nin işbirlikçilerin elinde ufalanıp yok olmasına göz yummayacaktır.
  • Ağır tahriklerle yıkılma belirtileri gösteren kardeşliği onaracak, Türkiye’nin milli kimlik etrafında toplanmasını sağlayacaktır.
  • Daha müreffeh, daha huzurlu, daha onurlu ve daha kudretli bir Türkiye’nin kapılarını açacaktır.
  • Bu aziz vatanın geleceği üzerinde kumar oynanmasına müsaade etmeyecektir.
  • Ve Türkiye Cumhuriyeti, ebedi vatanında, milli varlığını, birliğini ve kimliğini sonsuza kadar koruyacaktır.

Partimiz, üzerine düşen görevleri, milletimizin esenliği için kendisinden beklenen duruşu ve tepkileri, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yapacak inanca, ülkülere ve kadrolara sahiptir.

Büyük Türk Milleti de, birliğine ve bütünlüğüne uzanan elleri, ne pahasına olursa olsun, mutlaka ama mutlaka kıracaktır.

Bu vatan sokakta bulunmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti kolay kurulmamıştır.

Türk milli kimliği kolay kazanılmamıştır.

Bedeli kanla ödenmiştir. Ve,

Tarihin hiçbir döneminde, Türk milletine ihanet cezasız kalmamıştır.

Böyle bir hataya sürüklenmiş olanların, bin yıllık tarih boyunca karşılaştıkları akıbetlerin hatıraları canlılığını henüz korumaktadır.

Bunu herkes hatırlamalı ve ateşle oynamaktan vazgeçmelidir.

Bu vesile ile,

Barışmak, kucaklaşmak için fırsat arayan bütün vatandaşlarımı Türkiye ve Türk milleti değerleri etrafında buluşmaya davet ediyorum.

Bu aziz vatanı ve bu büyük milleti temiz ve samimi duygularla seven herkesin yeri, Milliyetçi Hareket’in saflarıdır.

Bu şerefli mücadelede bizlere yol arkadaşlığı yapacak temiz ve namuslu vatanseverleri üç hilalin altında toplanmaya davet ediyorum.

Milliyetçi Hareket’in şerefli geçmişinde çok değerli hizmetleri olan dava, ülkü ve mücadele arkadaşlarım bu milli çağrımızın doğal muhataplarıdır.

Bugün ayrı düşen arkadaşlarımıza ve bütün vatandaşlarımıza Milliyetçi Hareket’in kapısı sonuna kadar açıktır.

Ve çok şükür ki, partimize olan bu inancı, siyasetimize olan bu güveni sizlerin coşkusunda ve heyecanında buluyorum. 

Ne var ki, düşüncelerimizi ve siyasetimizi anlatmak için zorlu bir milletle buluşma süreci yine sizleri bekliyor.

Herkese ulaşınız, her kapıyı çalınız.

Yılmayınız, bıkmayınız, yorulmayınız.

Sevgi ve sabır ile kazanamayacağınız yürek yoktur.

Bizler, aziz milletimiz takdir etse de etmese de, tarihi görevimizi yerine getirmeye sonuna kadar devam edeceğiz.

Türkiye'yi kamplara ve kutuplara ayırarak çatışma ortamına davetiye çıkaranlara, başarısızlıklarını örtmeye çalışanlara asla geçit vermeyeceğiz.

Bu süreçte karşımıza çıkarılacak her türlü engeli de, sizlerin desteğiyle aşacağız ve başaracağız.

İnancımız odur ki, Cenab-ı Allah, Türkiye’yi ve Büyük Türk Milletini karşılıksız seven ve bu uğurda her çileye ve güçlüğe katlanmaya hazır olan Milliyetçi Hareketi iktidar yolunda mutlaka muzaffer kılacaktır.

Hepinize saygılar sunuyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun.

Ne mutlu Türküm diyene