24.04.2010 - "Sözde Ermeni soykırımı yalanları ile Ermenistan'la ilişkiler" konusunda yazılı basın açıklaması.
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
"Sözde Ermeni soykırımı yalanları ile Ermenistan'la ilişkiler" konusunda
yazılı basın açıklaması.
24 Nisan 2010

 

Türkiye, uluslararası ilişkilerde ve özellikle milli meselelerde, yakın geleceğini etkileyecek hassas ve sancılı bir döneme girmiş bulunmaktadır.

AKP hükümetinin sahte başarı iddiaları Başbakan ve yandaş basının  Türk kamuoyunu yanıltmak için yönlendirme çabaları da bu gerçeği değiştirmeyecektir.

Kafkasya’da dar bir coğrafyaya sıkışmış Ermenistan bile hükümetin  teslimiyetini kendisi için fırsata dönüştürmüş ve Cumhuriyet tarihi boyunca elde edemediği hamle gücüne ve söz söyleme hakkına bu iktidarla ulaşmıştır.

Ermenistan’la protokollerin imzalanmasıyla birlikte,  Türkiye’nin içine düşürüldüğü utanılacak durum bütün çıplaklığıyla açığa çıkmıştır.

Başbakan ve hükümetinin ABD’nin ağır baskıları altında protokolleri hala kurtarmaya çalışması sürece kefil olma arayışları son derece endişe vericidir.

AKP hükümetinin futbol maçı bahanesiyle başlatılan ilişkileri bu şekliyle sürdürmesi ve bu ülke ile sınırın açılmasını ve diplomatik ilişki kurulmasını öngören protokolleri imzalaması işin başından tarihi bir yanılgı olmuştur.

Anayasası ile Türkiye’nin toprak bütünlüğünü sorgulayan, soykırım yalanını milli dava olarak benimseyen ve Azerbaycan’ın topraklarının beşte birini işgal eden Ermenistan’la, hem uluslararası hukuka aykırı ve hem de düşmanca tutum ve politikalarını değiştirmeden kurulan ilişkiler baştan sona yanlıştır.

Milliyetçi Hareketin bu konudaki haklı ve samimi uyarılarına kulaklarını tıkayan hükümet, bugün içine düştüğü çıkmazı bilerek kabullenmiş ve ardı ardına gelen dayatmalar zincirine takılmıştır.

Bu gaflet, AKP hükümetinin benimsediği vizyonsuz ve teslimiyetçi dış politika anlayışının ibret verici bir örneği olarak siyasi tarihimize geçmiştir.

Ermenistan Anayasa Mahkemesinin protokollerin içeriği, kapsamı ve anlamı konusunda aldığı karar da AKP hükümeti için uyarıcı olmamıştır.

Ermenistan Anayasa Mahkemesi, protokollerin;

  • Türkiye’nin Doğu Anadolu topraklarını “Batı Ermenistan” olarak tanımlayan Ermenistan Anayasası hükmünü değiştirmeyeceğini,
  • Sınırı belirleyen 1921 Kars antlaşmasının tanıması sonucunu doğuramayacağını ve,
  • 1915 soykırım yalanının tanınması için sürdürülen kampanyayı hiçbir şekilde etkilemeyeceğini kayda geçirmiştir.
  • Bunun yanı sıra protokollerin Dağlık Karabağ sorunu ve Ermeni işgali ile hiçbir ilgisi bulunmadığı, bu konuda herhangi bir etki ve sonuç doğurmayacağını da hükme bağlamıştır.

Ermenistan yetkilileri de sahte soykırım kampanyasının devam edeceğini ve Dağlık Karabağ ön şartının hiçbir şekilde kabul edilmeyeceğini her vesileyle açıkça dile getirmişlerdir.

AKP hükümeti bütün bu gelişmeler karşısında bugüne kadar sessiz ve tepkisiz kalmıştır. Bu ağır ve tek taraflı dayatmalara açık şartlar altında, protokollerin Türkiye bakımından geçersiz ve hükümsüz olduğunu açıklayamamış ve bunları TBMM’den geri çekme basiretini gösterememiştir.

Türkiye’nin ezik ve teslimiyetçi tavrından cüret alan Ermenistan  ise tehditlerini ağırlaştırarak sürdürmüştür.

Bu küstahlıklar karşısında Başbakan ve hükümeti protokolleri suni teneffüsle yaşatmak gayreti içine girmiş, Ermenilerin peşinde koşarak ricacı duruma düşmüştür.

Geçtiğimiz haftalarda Ermenistan Cumhurbaşkanı verdiği demeçte soykırım gerçeğinin Türkiye ile hiçbir şart altında tartışma konusu yapılmayacağını bir kez daha açıkça ifade etmiştir.

Protokollerde kurulması öngörülen tarih komisyonunda bu konunun görüşülmeyeceğini, bunun için Türkiye’nin önce soykırım suçu işlediğini kabul etmesi gerektiğini, ancak bundan sonra tarihçilerin bu trajedinin nedenlerini araştırabileceklerini açıkça  söylemiştir.

Ermeni tarafının bütün bu net tutum ve tavırları ortadayken Başbakan Erdoğan’ın 13-14 Nisan 2010’da Vaşington’u ziyaretinde Obama ve Sarkisyan’la yaptığı beyhude görüşmeler tam bir fiyaskoyla sonuçlanmış, AKP hükümetinin içine saplandığı bataklık daha da ağırlaşmıştır.

ABD Başkanı’nın Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşme sürecinin ön şartsız ilerletilmesi ve protokollerin onay sürecinin anlayışıyla biran önce sonuçlandırılması yolundaki görüşünü değiştirmemesi, Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’yi nasıl bir çıkmaza sürüklediğinin son örneği olmuştur.

Soykırım iddiaları karşısında Obama’nın tavrını soranlara “kendi takdiridir” diyerek, bu ihtimal karşısında itiraz edeceği ve karşı duracağı yerde, takdir ve onay yetkisini yabancı devlet adamına veren bir zihniyet çürümüşlüğünün ülkemize daha fazla yarar sağlamasının mümkün olmayacağı da ortaya çıkmıştır.

Türkiye’nin onuru ve haysiyeti, Türk milletinin izzet-i nefsi Başbakan ve AKP hükümeti tarafından bir kere daha ayaklar altına alınmıştır.

Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın her fırsatta, Türkiye’nin protokol müzakerelerinde Dağlık Karabağ sorununu hiçbir şekilde gündeme getirmediğini, şimdi böyle bir ön şart ileri sürmenin kabul edilemeyeceğini ifadeyle protokollerin TBMM tarafından en kısa zamanda onaylanması için adeta ültimatom verdiği bilinmektedir.

Bu yapılmadığı takdirde Ermenistan’ın protokollerin onay işlemini durdurarak bunları Parlamento’dan geri çekeceği tehdidinde de bulunmuştur.

Nitekim 22 Nisan 2010 tarihinde Ermenistan'da koalisyon hükümetinde yer alan partiler, protokollerin Ermenistan meclisinin gündeminden çıkarılması ve onay sürecinin askıya alınmasını kararlaştırmışlardır.

Türk milletinin tarihi hakları ve haysiyeti açısından AKP hükümetinin  Türkiye için yapması gerekenlerin, Ermenistan hükümeti tarafından Ermeni çıkarları için yapılıyor olması AKP için tam bir ibret ve iflas tablosudur.

Ermeni siyasetçilerin kendi ülkeleri için gösterdikleri hassasiyeti, Türkiye’nin Başbakanı’nın gösterememiş olması milletimiz ve siyasetimiz açısından utanç vericidir.

AKP kadrolarının girdiği teslimiyet ve boyun eğme süreci, sözde Ermeni soykırım iddialarını bir tarihe dayandırmak isteyen mihrakların seçtiği 24 Nisan günü yaklaştıkça Türkiye ve AKP hükümeti üzerindeki baskılar, her yıl olduğu gibi bu yıl da artmaya başlamıştır.

Söz konusu tarihte dünyaya yayılmış Ermeni lobilerinin yaygarası ile harekete geçen yabancı kamuoyu, Türkiye ve Türk tarihi karşıtı gösteriler düzenlemekte, şerefli tarihimiz yalan ve iftiralarla aşağılanmaya çalışılmaktadır.

Ermeni diyasporasının merkezi olan ABD’de tarihi gerçeklerin bilinmesinden çok, Türk milletinin aşağılanmasını misyon kabul etmiş uslanmaz Türk düşmanlarının ve işbirlikçilerinin lobi faaliyetleri hız kazanmıştır.

ABD’nin soykırımı tanıması için yıllardan beri Kongre nezdinde çok yoğun çaba gösteren Ermeni diasporası, bu konuda AKP hükümetinden buldukları fırsatla hayli mesafe almışlardır.

Seçimler öncesi Ermeni lobisine söz vererek kendisini bağlayan ve sözde soykırımı destekleyen Obama’nın başkan seçilmesiyle birlikte AKP hükümeti üzerindeki dayatmalar daha da artmıştır.

 

AKP’nin bu konudaki ezikliğinden cesaret alarak sürekli telkinlerde bulunmakta olan ABD, şimdi bunu bir baskı aracı olarak kullanmaya çalışmaktadır.

ABD yönetimi sözde Ermeni soykırım yalanlarının kabulü konusunu ülkemiz için açıkça bir tehdit ve şantaj malzemesi haline getirmiştir.

Son günlerde de “Soykırım denildi mi, denilmedi mi” tartışmaları arasında Ermenistan’la imzalanan protokollerin TBMM’den çıkartılması için baskı ve dayatmalarının yoğunlaşacağı anlaşılmıştır.

Gelişmeler Türkiye’nin, AKP zihniyetinin vereceği yeni tavizler, Ermenilerin yeni dayatma kampanyaları, ABD’nin giderek hükümetin alanını daraltan baskı denklemine sıkıştırılmak istendiğini göstermektedir ve AKP bu tuzağa adım adım girmiş, çıkış yolunu kaybetmiştir.

Her yıl hükümet üzerinde bir tehdit olarak kullanılan ABD Başkanının “24 Nisan mesajı”  geçtiğimiz sene “soykırım” sözcüğünün İngilizcesi değil de Ermenicesi geçtiği için AKP kadrolarını çok sevindirmişti.

Başbakan Erdoğan ve soykırım iddiacılarının gözleri ve kulakları yine Vaşington’a çevrilmiş, bütün dikkatleri verilecek mesaja yoğunlaşmıştır.

Her yıl 24 Nisan tarihi öncesi ABD başkanlarının ecdadımız hakkında verecekleri karar veya sarf edecekleri sözlerin bizim açımızdan bir anlamı yoktur.

Ne söylenirse söylensin, ecdadımızın kalbimizdeki yerini ve gönlümüzdeki önemini asla değiştirmeyecektir.

Daha bu ülkeler yeryüzünde bile yokken binlerce yıldır var olan Türk milletinin, ABD’nin baskı ve şantajları karşısında boyun eğerek milli çıkarları, onuru ve haysiyeti üzerinden bir bedel ödemesi ise hiçbir şart altında kabul edilemeyecektir.

Hükümetin böylesi bir süreçte ısrar ederek içine düşeceği zillet, Türk tarihine ve büyük Türk milletine ihanetle eş anlamlı olacaktır.

Bu durumda, Başbakan Erdoğan’a çağrımız; ABD’nin ağzına bakmaktan artık vazgeçmesi, Erivan’la başlattığı teslimiyet sürecinin iflas ettiğini görmesi ve protokollerin geçersiz ve hükümsüz hale geldiğini ilan ederek bunları TBMM’den derhal çekmesidir.