13.07.2010 - 12 Eylül 2010'da Halk Oylamasına Sunulacak Olan Anayasa değişiklikleri hakkında "Hayır" Kampanyasını başlatma toplantısında yapmış oldukları konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
12 Eylül 2010'da Halk Oylamasına Sunulacak Olan Anayasa değişiklikleri hakkında
"Hayır" Kampanyasını başlatma toplantısında yapmış oldukları konuşma 
13 Temmuz 2010

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Milliyetçi Hareket Partisinin Muhterem Mensupları,

Türk Milletinin Sevdalısı Ülküdaşlarım,

Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Bugün ülkemizin geleceğinde önemli bir dönüm noktası olacağına inandığım Anayasa değişikliklerinin referanduma götürülmesi sürecine ilişkin görüşlerimizi paylaşmak ve bir yol haritası çizmek üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Toplantıya katılan Merkez Yönetim Kurulu Üyelerine, Milletvekillerimize, İl ve İlçe Başkan ve yöneticilerimize, belediye başkanlarımıza ve her seviyede katılan aziz arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.

İnanıyorum ki, bu toplantıdan çıkacak sonuç ve kazanılacak birikim 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak tarihi oylamayı “Hayır”a çevirecek, Türkiye AKP hükümetine ders verme imkanını bulacaktır.

Bu itibarla konu önemlidir. Önemi oranında da çalışmayı, ikna etmeyi, inandırmayı gerektirmektedir.

 

Değerli Arkadaşlarım,

Bildiğiniz gibi, Anayasa’nın değiştirilmesi ne yalnızca bu Meclis döneminin konusu olacak, ne de bundan sonraki yönetimlerde bu tartışma ve arayışlar sona erecektir.

İnsanlar yaşadıkça, toplumun yaşantısı ve ihtiyaçları değiştikçe, insanlık değerleri geliştikçe Anayasaların da değişmesi kaçınılmaz olacak, ve elbette ki bizim Anayasamız da değişecektir.

Takdir edersiniz ki demokrasi ile yönetilen her ülkenin bir anayasası vardır.

Evrensel benzerlikler ülkelerin anayasalarını bazı hususlarda birbirine yaklaştırırken, toplumların milli özellikleri farklılıkları doğurur. Doğru ve doğal olanı da budur.

Aslında bir demokratik toplumu yine demokratik olan bir diğerinden ayıran en önemli özellik de bu milli nitelikli ve kendine özgü yapı ve farklarda aranmalıdır.

Aksi takdirde, başka toplumları demokratik ve özgürlükçü yapan bir anayasanın, bir diğer toplumu ayrışmaya kadar götürmesi bilinen ve beklenen gelişmelerdendir.

Bizim tarihimiz dayatmacı, kopyacı ve taklitçi özgürlük ve rejim hayranlarının bize özgü milli niteliklerimizi ihmalinin sonucu, yabancı Başkentlerden taşınan formüllerin bir ülkeyi nasıl felakete götürebileceğinin en belirgin örneğidir.

Elbette ki Osmanlı’nın çöküşündeki tek nedeni Tanzimatı ilan eden Mustafa Reşit Paşa’da, Avrupa ile işbirliğine açık Mithat Paşa’da ve hatta sömürgecilerle el ele veren Damat Ferit Paşa’da arayamayız.

Ancak bu çözülmenin bir süreç içinde gerçekleştiğini;

Yaklaşık yetmiş sene içinde batılı dayatmalara teslim olan elitlerin,

Hatta bu dayatmaları bir sevda olarak yorumlayan idarecilerin,

Yabancılarla işbirliği yapılmasını bir ideoloji haline getiren aydınların kusurunun ve körlüğünün eseri olduğunu da söyleyebiliriz.

1839'da Gülhane'de heyecan içinde ferman okuyan aciz devlet adamı, hayatta bile olmadığı 1920'lere gelindiğinde ülkesinin yıkılacağını muhtemelen beklemiyordu da, öngörmüyordu da.

Elbette ki, sözde özgürlük, eşitlik ve adalet gibi önemli kavramların peşine takılmış olanlar mesela on sene sonra devletin ortada kalmayacağını hesaba katmıyorlardı.

Döneminde masum talepler olarak görülenlerin altı yüzyıllık bir koca imparatorluğu dağıtacağını, etnik kimliklerin dirileceğini, kaynakların sömürüleceğini ve yüzyıl içinde toplumların birer birer ayrılarak, devleti Anadolu’ya hapsedeceğini istemiyorlardı ve beklemiyorlardı.

Ama bugünkü bilgi ve tecrübemizle sabittir ki, bizim öngörmediğimizi, hesaba katmadığımızı bilenler ve çözülmenin şifrelerini içten içe elitlere sızdıran ve hatta dayatan yabancı başkentler vardı.

Biz bu konuda, ecdadımızın bu yıkımı en iyimser haliyle, istemeden ama gelişmeleri de hesaba katmadan yaptığına yormak gerektiğini düşünüyoruz.

Onların gerisinde ders alacakları yaşanmış tecrübeler yoktu. Ama bir asır sonra aynı küresel oyunlara bir kez daha düşenler için masum diyemeyeceğimiz gibi, cahil veya gafil tanımı bile bunları karşılamaya yetmeyecektir.

Geride kalan yüzyıllarda başımıza nelerin geldiğini bilerek yine aynı karanlık yollara sapmak isteyenleri bugün tanımlayacağımız tek kavram kalmıştır: O da ihanettir.

Milletimiz, ham hayaller, gerçekçi olmayan arayışlar, milli bünyeye uygun olamayan yabancı doku nakilleri, başka milletlerin özel şartlarından doğmuş iyi zannedilenleri bize de zerk etme arayışları konusunda yeterince tecrübelidir.

Bunların bedelinin kan, gözyaşı, göç, çekilme, küçülme, isyan, savaş ve milli mücadele ile ödendiği bilinmektedir.

Bu itibarla, masum talepler olarak başlanılan adımların, yarın ülkemizde hangi badirelere mal olacağını dikkate almayan, hesabını yapmayan vizyonsuzluğa artık ülkemizin tahammülü yoktur.

Tanzimat ve Meşrutiyet yöneticilerinin yaptığı yanlışları tekrarlamanın da ne anlamı vardır, ne de ısrarı halinde farklı bir sonuç karşımıza çıkacaktır.

Geçen asırdaki sapma ve körlüğün bedelini Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına kadar çekilerek ödedik.

Şimdiki hataların bedelini ödemek için neleri feda edeceğiz, nereleri vereceğiz, hangi insanımızdan, hangi toprağımızdan vaz geçeceğiz?

Bir millet bu zillete bir kere düşer, bir devlet bu hatayı bir kere yapar, ve aydın ise bu şuursuzluğu şayet ders çıkarmışsa tekrarlamaz.

Yıkımın yenisine ne Türkiye’nin, ne Türk milletinin tahammülü vardır?

Dikkat ediniz, yüz otuz yıllık çözülmenin bütün aktörleri bugün de karşımızdadır:

Dayatmalara teslim olmuş idareciler,

İşbirlikçi basın mensupları ve lobiler,

Batı’ya tapınan yabancı hayranı yerli misyonerler,

Çareyi dışarıda arayan çağdaş muhip cemiyetleri,

Geri kalmış olmayı milletine vehmeden taklitçiler,

Paris’te, Londra’da olanı kullanarak, takarak, giyerek gelişeceğimizi zanneden ahmaklar,

Kalkınmayı yalnızca parlamento, gelişmeyi yalnızca demokrasi, zenginliği lüks semtlerdeki vitrinlerden ibaret görenler,

Yabancıların denetim ve kontrolüne geçmiş elitler,

Kurtuluşu ve çözümü dış dünyanın vizyonunda arayanlar ile

Nihayet o gün ülkemizi çöküşe elbirliğiyle, ama bilerek ama bilmeden götürenlerin tamamı bugün de mevcuttur.

Dışarı çıktığınızda etrafınıza bakınız, o günkü aktörlerin hepsi istisnasız şimdi de vardır.

Ama ne mutlu ki, o gün bu yıkım yaşanırken olmayan tek güç bugün mevcuttur.

Milletimizin talihidir ki, o şartlarda olmayan kuvvet bugün vardır ve iftiharla söylüyorum ki buradadır.

Bu muazzam kudretin adı Milliyetçi Hareket Partisi’dir.

Türk tarihi açısından önemimiz ve varlık nedenimiz de budur.

O gün bu uyarıları yapacak, gidişata engel olacak bir siyasal duruş mümkün olabilseydi tarihin çehresi değişecek, milletimizin talihi dönüşecekti.

Bu açıdan, partimizin milletimizin bekası açısından ne anlama geldiğinin hala farkına varmamış olanlar var ise onlara diyeceğim şudur:

Bugün partimizin hiç olmadığını, üç hilalin hiç parlamadığını düşünün,

Ülkemizin en ücra köşelerinde bile bize gönül vermiş arkadaşlarımızın hiç bulunmadığını varsayın,

Ve Türkiye’nin, nelere gebe olacağını, hangi akıbetlerle, hangi musibetlerle yüz yüze geleceğini, meydanı boş bulanların nasıl at koşturacaklarını da hesaba katın ve kendinizle gurur duyun, kendinize güvenin.

Ya da, bundan yaklaşık yüz otuz yıl önce milletinin güvencesi olmuş, milli tarihin derinliklerden beslenen köklü bir Türk milliyetçiliği fikriyatının mesela Meclis-i Mebusan’da bulunacağını varsayarsanız, nelere engel olunabileceğini de tahmin etmiş olursunuz.

Biz, başkaları;

Günübirlik çıkarların peşinde koşuyor diye,

Ucuz hesaplaşmaların tuzağına takılıyor diye,

Küresel bir sarmalın dibine çekiliyor diye,

Başımıza gelecek felaketleri öngöremiyor diye, ve

Sırf siyaset olsun diye, ülkemizin geleceğini ateşe atamayız.

Elbette ki 12 Eylül 1980’le hesaplaşacağız.

Elbette ki yapılanları unutmayacağız.

Çekilen çileleri hafızalarımızda taşıyacağız.

Haklarımızı asla helal etmeyeceğiz.

Bunlar bizim iki cihanda namusumuza emanettir.

Ve bu emanete asla hıyanet etmeyeceğiz.

Ama bizim unutmayacaklarımız sadece bunlar mıdır?

Soracağımız hesaplar, yalnızca bu dönemden mi ibaret olmalıdır?

Bizim mağduriyetlerimiz sadece bu döneme mi aittir?

Devrin şartlarında, en müşkül anlarda gösterdiğimiz fedakârlıkları bir gün bile hayırla hatırlamayanların oyuncağı mı olacağız?

Gencecik fidanlarımız toprağa verilirken, kim bu can verenler diye merak edip ardımızdan bir fatihayı bile esirgeyenlerin tuzağına mı düşeceğiz?

Bunlar neyin mücadelesini veriyorlar, ne yiyip ne içiyorlar, nasıl yaşıyorlar diye merak ederek Allah rızası için hatırımızı bile sormayanların, figüranı mı olacağız?

Hayır, yüreğinde millet sevgisi olan hiçbir arkadaşım buna kanmaz.

Yedi buçuk yıldır milliyetçi kadrolara her görevde, en az ihtilal hükümeti kadar kan kusturan bu alçaklara inanmaz.

Bunların yıllar sonra, neden bizim peşimize düştüklerini sorgular.

Neden başka hiçbir konuda bizleri önemsemiyorken, konu sözde ihtilalle hesaplaşmaya gelince ülkücüleri sahaya sürmeye çalıştıklarını düşünür.

Bugün ekran ekran gezerek bize yanaşmaya çalışanların, dün karşımızda hıyanet kusanlar olduğunu bilir.

Ve şayet bu yanlışa düşmüş olanlar etrafına bakarak; sırf ülkücü olduğu için, sırf partimize yakın bulunduğu için; işinden atılmış, sürgün yemiş, kimliğini gizlemek zorunda bırakılmış, görevinden alınmış, terfisi engellenmiş, çoluk çocuğundan ayrı düşürülmüş, mahkemelere gönderilmiş mağdurlara bakar ve utanır.

Dün “halklara özgürlük” diyerek ülkücülere kurşun sıkan hainler karşımızdaydı. Verilen mücadele millet adına bunlarlaydı.

Bugün ise aynı sloganın yeni sahibi, milletimizi otuz altıya bölmek isteyen Recep Tayyip Erdoğan karşımızdadır.

Milletimizi kimliklere ayırmak isteyen PKK ve uzantıları karşımızdadır.

Bugün demokrasi içinde vereceğimiz mücadele yine bu yıkıcı ve bölücü zihniyetlerledir.

Bu itibarla, geçmişte verdiğimiz şerefli mücadeleyi de, maruz kaldığımız haksızlıkları da hatırlayacağız, hatıralarını yaşatmaya devam edeceğiz.

Ama, ağaçlara tek tek bakarken önümüzde orman olduğunu da fark edeceğiz.

Küçük hesapların ardına takılıp, büyük hesapların oyuncağı olmayacağız.

Önce, oyunu yukarıdan, kaynağından, yedi düvelin bitmeyen hesaplarından bozacağız.

Küresel güçlerin bölgemizdeki kanlı tezgahlarını dağıtacağız.

Milletimizin önündeki asırlık tuzakları bir bir yıkacağız.

Bize düşen öncelikli görev budur.

Milliyetçi Hareket Partili olmanın tarihi sorumluluğu da buradadır.

Bu itibarla, bizleri yıkıma, çöküşe götüren katara, bir sonraki istasyonda inmek üzere sırf aynı istikamete gidiyor diye binmeyeceğiz.

İçine haklı ve masum gelişmeler olarak sinsice yerleştirilmiş hilelere takılmayacağız.

Haram ile helalin karışımından helal çıkmayacağını bileceğiz.

Mekruh ile mubahın bir arada olmayacağını idrak edeceğiz.

Zemzemle zehiri birleştirip altın kâsede içirmeye çalışanlara kanmayacağız.

Unutmayalım, milliyetçilik, milletin sürekliliğini, köklerinden kopartılmadan yaşatılmasını ve yükseltilmesini amaç edinir.

Bu açıdan, Anayasa’nın hazırlanmasında dikkat edilecek öncelikli husus, devletin ve milletin geçmişi ile bağını kopartmayacak bir yaklaşımın kabul görmesidir.

Zira bütün yasalar millet için vardır.

Devlet ise bu yasaları millet adına uygular.

Millet, devlet ile egemen olur.

Devletini yıkan, zayıflatan, milletini bölen ve parçalayan bir anayasa teklifi baştan yanlıştır.

Çünkü burada kutsal olan anayasa değildir.

Anayasa ancak bir millet ve devlet varsa uygulanma alanı ve imkanı bulacaktır.

Herhangi bir ülkenin, yeni bir atılıma karar verirken, milletin sosyo kültürel birikimini ve tarihini yok sayıp her şeye yeniden başlamasının mümkün olmadığını bilmek lazımdır.

Tarihi ve toplumu dışlayarak ya da yok farz ederek sosyo-politik bir dönüşümü başarmak imkânsızdır. Bu dönüşümün adı olsa olsa devriliştir.

Çok şükür ki imparatorluk bünyesinden yetişen vatan evlatları, bin yıllık milletleşmenin mükafatı olan milli devletimiz Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkılan enkaz üzerinden kurabilme başarısını göstermişlerdir.

Bugün karşımıza anayasa hazırladık diye çıkan fikirlerin sahipleri ise bugünün Türkiye’si ile Cumhuriyet’in kuruluş yılları arasındaki sosyal, siyasal ve hukuksal bağları ve kökleri kopartma tehlikesini bünyelerinde bir virüs gibi taşımaktadırlar.

Anayasa değişiklileri konusundaki gelişmelerin öncelikle milletin ve devletin bekası açısından düşünülmesi ve yorumlanması çok önemli olacaktır.

Dikkat edeceğimiz önemli husus budur.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Milliyetçi Hareket Partisi, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde, üzerinde geniş mutabakatın sağlandığı, güçlü bir “toplumsal uzlaşma belgesi” hüviyeti taşıyan yeni bir anayasal yapıyla yol alınmasını arzulamaktadır.

Ülkemizi içine kapalı, demokrasisini geliştiremeyen ve evrensel değerlere açılamayan bir ülke haline getirerek yeni çağın dinamiklerini kavramamızın mümkün olamayacağının farkındadır.

Partimiz, mevcut Anayasanın da darbe sonrası doğmuş bir anayasa olduğu gerçeğinden hareketle, mutlaka sivil bir anayasanın teşkiline 1999, 2002 ve 2007 Seçim Beyannamelerinde ve Parti Programında yer vermiştir.

19 Ocak 2010 tarihinde kamuoyuna açıkladığımız gibi kim tarafından önerilirse önerilsin anayasa değişikliklerinde karşılığını arayacağımız soruların şunlar olacağını ilan etmiştik.

Sorularımız şunlardı:

1- Türkiye, yirmi birinci asrın ikinci on yıllarında terör, yoksulluk, yolsuzluk, hayat pahalılığı ve işsizlik belalarını yenmiş bir ülke olacak mıdır?

2- Ülkemiz, siyasal yapısındaki antidemokratik unsurları tasfiye ederek modern demokrasilerde olduğu gibi düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetleri güvence altına alan demokratik devlet yapısına kavuşacak mıdır?

3- Vatandaşlarımız, herkesin aynı milletin evladı olmaktan gurur duyacağı, ayrışmayı değil birleşmeyi, farklılaşmayı değil kucaklaşmayı, kutuplaşmayı değil buluşmayı sağlayacak toplumsal uzlaşmayı gerçekleştirecek midir?

4- Türkiye, birbirinden uzaklaşmamış, birbirine yabancılaşmamış bir millet yapısı ile etnik köken, inanç, mezhep gibi doğallıkların milli kimliğin ve bin yıllık kardeşliğin zenginliği olarak görüldüğü bir toplum hayatına ulaşacak mıdır?

5- Devletimiz, taviz ve teslimiyet döngüsünden kurtulup, bağımsız karar verebilen, yeryüzünde sözü geçen ve dünyaya başkent Ankara vizyonu ile bakabilen kudret haline gelecek midir?

6- Ve bütün bunlar olurken, bizi bir millet olarak tanımlayan ve milli ve üniter varlığımızı güvenceye alan anayasamızın başlangıç maddesinde ifadesini bulan kabullere ve Cumhuriyetin kurucu değerlerine saygı ve riayet gerçekleşecek midir?

Bizim Anayasa değişimi için ölçülerimiz, kriterlerimiz, kırmızı çizgilerimiz bunlardır.

Bu sorulara vereceğimiz evet cevapları bizim görüşme masalarına oturmamızın, uzlaşma arayışlarına yönelmemizin temelini teşkil etmektedir.

Ancak şimdi olduğu gibi bu sorular karşısında vereceğimiz cevap “hayır” olacaksa, kimsenin bizi ülkemizi yıkım sürecine götürmede taşeron olarak kullanmak istemesi, Milliyetçi Hareketin ülkemizi sürükledikleri felakette çözüm ortağı olmasını beklemesi hakkı da değildir, haddi de değildir.

Dünyanın yaşadığı büyük siyasi tecrübeler bize, güçlü ve istikrarlı demokrasilerin asgari müştereklerini kaybetmiş ve mikro kimliklere bölünmüş toplumlarda hayat bulamadıklarını göstermektedir.

Çünkü, güçlü ve istikrarlı demokrasiler, ancak milli ve demokratik yurttaşlık kültürünü geliştirebilen ve milli kültür zemininde müşterekler üzerinde ortak payda oluşturmuş ülkelerde yükselmektedir.

Sürekli kültürel ve etnik farklılıklara vurgu yaparak bunları derinleştirmekle ve hatta kurumlaştırmaya çalışmakla demokrasinin yerleşmesi söz konusu olamaz.

Demokratikleşme projelerinin üzerine etnik ayrımcılığı çıkarmak, siyasal ihtiraslarını ve emellerini paragraflara kurnazca sıkıştırmaya çalışmak Türkiye’nin önüne konmuş en büyük tuzaktır.

Türk milleti adıyla oluşmuş milli kimliğin kırılması ile sonuçlanacak bu süreçte, alt kültürlerin kimlik haline gelmesiyle derin bir ayrışma ve husumetin tohumları atılmaya şimdiden başlanmıştır.

Hükümetin ABD, Peşmerge, İmralı ve Kandil’le işbirliği yaparak ve rol paylaşarak yürüttüğü PKK açılımıyla birlikte,

Etnik bölücülük meşru bir siyasi amaç sayılmaya başlanmıştır.

Terör örgütü, zemin kazanarak bölünme dinamikleri harekete geçirilmiştir.

Etnik kimliklerin vatandaşlığın yerine geçirilmeye çalışılması ile etnik temelde siyaset yolu ardına kadar açılmıştır.

Bölücü terör, kimlik sorunu olarak tanımlanarak PKK’nın siyasi hedeflerini meşru gören taviz ve çaresizlik yaşanmaya başlanmıştır.

AKP, projelerini uygulayabilmek, yıkımı topluma kabul ettirebilmek için çok tehlikeli bir siyaset modelini seçmiştir.

Açılım adını verdiği ve kendisi için dönüşü olmadığını açıkladığı yolda, kendi gündemini hayata geçirmek için imkân ve zemin arayışlarından en önemlisi anayasa değişiklikleridir.

PKK ve AKP’nin siyasi hedef ve talepleri beş ana noktada örtüşmektedir.

Bunlar;

Türk milli kimliğinin yeniden tanımlanarak değiştirilmesi, vatandaşlık kavramının üst kimlik olarak benimsenmesi,

Türkçe dışındaki dillerin kademeli olarak eğitim sistemi içine alınması ve kamu hizmetlerinde kullanılmasının sağlanması,

Etnik kimlikle siyaset ve örgütlenme hakkının tanınması,

Teröristlere, af çıkartılarak siyasal ve toplumsal hayata katılmalarının sağlanmasıdır.

“Yerinden demokratik yönetim” adı altında eyaletler sistemine geçişin altyapısının hazırlanmasıdır.

Hesaplanan bu değişikliklerin şimdiki paket içinde olmayışı kimseyi aldatmamalıdır.

Başbakan ve AKP zihniyeti, yıkım denen açılımdan, çok milletli parçalı devlet yapısından, kimliklerin kışkırtılmasından vaz geçmediklerine göre bu niyetlerin önünün açılması ileriki anayasa paketine bırakılmıştır.

Nitekim, AKP hükümetinin 2007 yılında kamuoyunda tartıştırdığı sipariş anayasa taslağının, Türkiye Cumhuriyeti devletinin milli devlet niteliğini, üniter siyasi yapısını ve kimliğini tartışmalı hale getirecek ve bu temelleri sarsacak kabul edilemez hükümler içerdiği bilinmektedir.

Başbakan ve arkadaşlarının düşüncelerinin, PKK’nın talepleriyle büyük ölçüde örtüştüğü açıklamalarla sabittir.

“Türk milleti” tanımını kapsayıcı ve yeterli bulmayıp başka kimlik arayışlarının artış göstermesi ve bunun da AKP tarafından hukuki ve siyasi bir karşılığa oturtulması, Türkiye’nin yıkım sürecinin başlaması demektir.

Bu itibarla, diyeceğim şudur ki;

Hiç kimse Milliyetçi Hareket Partisinden, yegane varlık nedenimiz ve bağlılığımızın kaynağımız olan aziz millet varlığının ve devletin yapı taşlarının aşamalı olarak tahrip edilmesine müsamaha göstermesini bekleyemez, isteyemez, talep edemez.

Ve Milliyetçi Hareket Partisi de bu talepleri sineye çekemez.

Değerli Dava Arkadaşlarım.

Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasanın değiştirilmesi gerektiğine samimiyetle inanmaktadır. Ve üstelik bugün parlamento dışı kalmış bir muhalefet değil, yasama organı olan TBMM’de grubu olan bir siyasi partidir.

Yasama faaliyetlerine katılması, müdahil olması, görüş bildirmesi, teklif getirmesi ve itiraz hakkını kullanması hem hakkı hem de görevidir.

Bu kapsamda 2007 yılının Eylül ayında henüz 23. dönem yasama yılı yeni başlamış ve partimiz de grubunu yeni kurmuşken dönemin Sayın Meclis Başkanına yazılı başvuruda bulunarak, yeni anayasa çalışmaları için insiyatif alması gerektiği kendisine önerilmiştir.

“Toplum Sözleşme Belgesi” olan anayasa metni, böylelikle en üst milli müessese tarafından şekillendirilme imkânını da elde edecekti. Bizim düşüncemiz buydu.

Ancak bu teklifimize olumlu cevaplar alamadık ve muhataplarımızdan yakınlık ve işbirliği arzusu o dönemde göremedik.

Buna rağmen yasama faaliyetlerine katkı sağlamak, çözüm getirdiğine inandığımız görüşlerimizi milletimize sunmak üzere zaman zaman yasa ve anayasa değişiklik tekliflerini de yüce meclisle ve kamuoyu ile paylaştık.

Bunlar arasında sayabileceğimiz,

Milletvekili dokunulmazlığının Meclis kürsüsünde söylenenlerle sınırlandırılması

Terör ve şiddet dışındaki hallerde parti kapatmak yerine bireysel sorumluluk getirilmesi,

Temiz toplum ve temiz siyaset için siyasi ahlak yasasının çıkartılması,

Sürekli şikayet edilen YÖK kanununun değiştirilmesi gibi önerilerimiz muhatap bulamamış ve bu konudaki çağrılarımız müzakere zeminine çekilmemiştir.

Bu arada, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı'nın Eylül 2008'de Anayasa konusunda çalışmalar yapacak komisyon kurulması önerisi de sonuçsuz kalmıştır.

Ve üstelik bu komisyona biz üye vermeye hazır olduğumuzu beyan ederken, o gün AKP tarafından CHP’nin de olması gerektiği gibi gerekçelerle bu zemin de kullanılamamıştır.

Bugün karşımıza anayasa değişiklik paketi olarak çıkan kararla ilgili olarak 2010 yılının Mart ayında AKP tarafından açıklama yapıldığında ise partimiz bu konuda bir itirazda bulunmamış ancak bir yol ve yöntem teklif etmiştir.

Anayasaların müşterek tartışmaların ve kararların ürünü olması gereğinden hareketle yapmış olduğu çağrı ile;

TBMM’nde temsil edilen siyasi partilerden teşekkül etmiş bir ‘Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu’ oluşturulmasını,

Bu komisyona temsilci veren partilerin katkılarıyla anayasa değişiklikleri üzerinde görüşmeler yapılarak tartışılmasını,

Üzerinde mutabık kalınacak değişikliklerle ilgili olarak tarafların onayı ile “demokratik sözleşme” yapılmasını ve,

Değişikliği öngörülen anayasa maddeleri hakkındaki kararın 24. Dönem TBMM’nin iradesine bırakılmasını önermiştir.

Ne var ki bu taleplerimizin hiçbirisine cevap dahi verilmemiştir.

Tek taraflı olarak AKP tarafından tezgâh altında hazırlanan değişiklikler, çürükle sağlamın, kokmuş ile tazenin el çabukluğuyla ambalajlandığı bir paket içinde TBMM iradesine dayatılmıştır.

Biz, bu zorlamaları yalnızca TBMM’de temsil edilen milletvekillerimize yönelik bir dışlama olarak görmedik; aynı zamanda bize oy vermiş, bizim fikirlerimize ve duruşumuza değer vermiş siz muhterem dava arkadaşlarıma bir hakaret olarak algıladık.

Bugün de bu duruşumuzun arkasındayız.

Bu gün de Milliyetçi Hareketin mensubu olarak şerefimizi, haysiyetimizi, prensiplerimizi savunmak için buradayız.

Hayır, demek için bu mekândayız.

Değerli Arkadaşlarım,

Bildiğiniz gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından kabul edildikten sonra Cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp Referanduma sunulan “Anayasa Değişikliklerinin İptaline” ilişkin Ana Muhalefet Partisi tarafından Anayasa mahkemesine yapılan başvuru geçtiğimiz hafta sonuçlanmıştır.

Mahkemenin siyasi bir müdahaleyle yetkisini aşarak verdiği karar uyarınca, anayasa değişiklikleri konusunda 12 Eylül 2010 Pazar günü “Halkoyuna” başvurulacaktır.

Referandum takvimine uygun demokratik süreç başlamıştır. Bu tarihten itibaren, geride kalan tartışma alanları ve teferruatlar bir kenara bırakılarak önümüzdeki altmış günlük sürede milletimizin aydınlatılması kaçınılmaz bir görev haline gelmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Anayasa Değişikliklerine karşı görüşünü ve gerekçelerini defalarca kamuoyu ile paylaşmıştır ve referandumda da kararı “Hayır” olacaktır.

Almış olduğumuz “hayır” kararının gerekçe ve nedenleri şunlardır:

1. Anayasa metinleri kutsal metinler değildir ve değişmelidirler.

Zamanın şartları, toplumun ilerleyişi bu değişimi zorunlu hale getirmiştir.

1982 Anayasası da değişmek durumundadır. Geride kalan yıllarda da çeşitli defalar bu değişiklikler yapılmıştır.

Ancak anayasa kavramının anlamı gereği bu değişimin toplumun iç dinamiklerinden doğması, toplumsal ihtiyaçları kendi taleplerinden karşılaması esas olmalıdır.

Oysa ki, son anayasa değişikliklerinin doğmasında kaynak, milletin ihtiyaçlarından öte yabancı dayatmalar karşısında AKP zihniyetinin teslimiyetidir.

Geniş toplumsal mutabakatla hazırlanıp doğru zemine oturtulmadıkları zaman, anayasaların kalıcı, kapsayıcı ve etkili olması beklenmemelidir.

Bugüne kadar toplumsal zemine dayanmayan anayasaların yaşadığı sorunlar da ortadadır.

Milliyetçi Hareket Partisi, milletimizin önceliklerine ve taleplerine cevap vermeyen ve dışarıdan sipariş edilen “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

2. Anayasalar toplumsal mutabakatla, toplumun her kesiminin katıldığı görüşle, demokratik tartışma iklimi ve üslubu ile hazırlanmak durumundadır.

Bu nedenle toplumu oluşturan herkesin azami talep ve beklentilerini önce dinlemek, sonra değerlendirmek ve sonra da karara varmak esas olmalıdır.

Bu durumda, uzlaşma arayışları, uzlaşma ahlakı, uzlaşma kültürü, uzlaşma ortamı ve bunların üzerinde yapılacak ittifak, Anayasaların etik ve toplumsal kaynağı olmak durumundadır.

Oysa, mevcut değişikliklerin hazırlığında partimizin ve diğer siyasal aktörlerin fikirlerine rağbet edilmemiştir.

TBMM’de çoğunluğa sahip AKP Grubunun gerek Komisyonlarda ve gerekse Genel Kurulda tek taraflı kararı, sonucu belirlemiştir.

“Tek başımıza bir metin hazırlayıp bunu herkesle paylaştık. Beğenen beğendi, beğenmeyen beğenmedi, ne yapalım...” yaklaşımı anayasa değişikliği konusundaki art niyeti ve kafalarda başka hesapların olduğunu göstermiştir. Partimizin önerileri de bu çerçevede kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, olgunlaşırken katkısının sorulmadığı ve başkası tarafından dayatılmış kararlara katılmayarak “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

3. Anayasalar, siyasal ve toplumsal huzurun, barışın, kardeşliğin, uzlaşmanın ve işbirliğinin hiç değilse asgari düzeyde yaşandığı ortamlarda vücut bulan bir manevi atmosferde sağlıklı olarak oluşur ve devam ederler.

Anayasaların değiştirileceği demokratik zemin, ülkenin huzur ve güvenlik içinde olduğu, siyasetin kendi kulvarında görevini yaptığı, devlet kurumları ve anayasal erkler arasında uyumun bulunduğu bir ortamdır.

Bir anayasayı TBMM’de çoğunluğu olan siyasi partinin tek başına hazırlamış olması anayasanın sivilleşmesi anlamını taşımayacaktır. Nitekim 1982 Anayasasını da askerlerin seçtiği sivil bir komisyon hazırlamıştır.

Burada önemli olan anayasa değişikliklerinin uygulanacağı ortamın demokratik, toplumsal ve ahlaki zemine oturmasıdır.

Bugün siyaset tıkanmış, çözüm üretme kabiliyetinden uzaklaşmıştır.

Tek başına iktidar gücünün yetkilerini başına buyruk kullanan ve muhalefeti dikkate almayan bir iktidar iş başındadır.

Ülkemiz ağır sosyal, siyasal, ekonomik ve ahlaki buhran yaşamaktadır.

Devlet kurumları arasında ağır suçlamalar ve çatışmalar vardır.

Yasama, yürütme ve yargı arasında birbirinin görev alanına giren müdahaleler ve gerilimler mevcuttur.

Toplum özellikle hükümet eliyle etnik tahriklere maruz kalmış, kutuplaşma ve cepheleşme sürecini yaşamaktadır.

Siyasi normalleşme süreci başlatılmadan ve Türkiye’yi yönetme kabiliyetini kaybetmiş bugünkü hükümete dayalı siyasi tablo değişmeden, yeni anayasa hazırlanması doğru değildir.

Anayasa değişikliklerinin 24. dönem TBMM’ne bırakılmasına yönelik haklı talebimizin gerekçesi de budur.

Ülkemizin devlet ve millet olarak bu derece kargaşa yaşadığı bir dönemde sağlıklı bir karara varılması, uzun ömürlü bir sonuca ulaşılması için asgari huzur ve moral ortamı bulunmamaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi toplumun huzursuz, devletin gergin, Anayasal kurumların kavgalı olduğu bu süreçte sağlıklı sonuç alınmayacağı için “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

4. Anayasaların değiştirilmesine ihtiyaç duyulacak toplumsal ortam, sağlıklı bir değişime imkân tanıması için, mutlaka gerilimlerden uzak, birbiriyle işbirliği yapmaya açık, kutuplaşma ve cepheleşmenin yaşanmadığı nispi bir denge ve uzlaşma ortamına ihtiyaç göstermektedir.

Yıllardan beri her vesile ile toplumsal çatışma dinamiklerinin kışkırtıldığı, toplumun yapay kamplara bölünerek siyasi rant sağlanmaya çalışıldığı ve acımasızca cepheleştirildiği de vakidir.

Bu haliyle bile aslında toplumsal uzlaşmayı temsil etmesi gereken Anayasa, şimdiden kavganın, ayrışmanın ve kutuplaşmanın odağı haline gelmiş, üzerinde ittifak sağlanacak bir metin olmaktan uzaklara düşmüştür.

Bu ortamda yapılacak bir değişiklikte anayasa üzerindeki tartışmalar barışa değil kavgaya, uzlaşmaya değil çatışmaya kapı aralayacaktır. Daha şimdiden toplumu ayırmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, adına anayasa yapılan, üzerine sözleşme yazılan milletimizin yeni kutuplaşmaların içine girmesine engel olmak ve mevcutların derinleşmesini önlemek için “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

5. Anayasaları değiştirecek irade TBMM’dir. Türk milletinin bu en yüksek irade mekanı ve onun temsilcilerinin Anayasayı değiştirecek liyakate, ahlak düzgünlüğüne, demokratik olgunluğa sahip olmaları şarttır.

Anayasa, sicili bozuk, sabıkası kabarık, lekelenmiş zihniyetlerin değiştireceği bir metin değildir.

Köhnemiş, çürümüş, tükenmiş ve teslim olmuş anlayışlardan tertemiz ve yeni bir toplum sözleşmesi beklemek abesle iştigaldir, beyhude bir hevestir ve eşyanın tabiatına da aykırıdır.

Başbakan ve arkadaşlarının

Uzlaşmaz ve itici tavırlarına,

Başına buyruk siyaset anlayışlarına,

Dayatmacı ve tehditkâr üslubuna,

Milli kimliğimizi tahribat arayışlarına,

Özürlü demokrasi algısına,

Bölücü terörle girdiği sıcak ilişkilere,

Etnik ayrımcı fikirleri temsil eden yıkıcı projelere,

Farklı düşüncelere yönelik aşağılayıcı tutumlarına,

Uluslararası dayatmalara karşı teslimiyetine, baktığımız zaman hükümete duyacağımız güven de, onların demokrat olduklarına dair iddialarına da inancımız kalmamıştır.

Bu tür bir düşünce yapısının, bu tarz bir ahlak zafiyetinin imzalayacağı bir belge de mutlaka karşılıksız çıkacaktır.

Yeni bir anayasayı hazırlamak, ancak yenilenmiş bir vicdan, aklanmış ahlak ve tertemiz siyasi erdemin yapacağı ve sonuç alacağı bir girişim olmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi, sekiz yıla yaklaşan icraatlarıyla şaibeli ilişkiler ve istismarın odağı olmuş, karanlık işbirliklerinde çare aramış zihniyetin zorladığı “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

6. Anayasalar, iktidar partisinin tek taraflı talimatları, hükümet iradesinin beyanı değildir.

Demokrasinin ilerlemesi ve işleyişinin artırılması için yapılan anayasaların bu özelliği yasaları yapan iradede de mutlaka tecelli etmiş olmalıdır.

Anayasaları değiştirecek iradenin demokratik olgunluğu ve hassasiyeti taşıması, diğer siyasal görüşlerle temas ve işbirliğine açık olması yapılmak istenen girişimin demokratik doğasında vardır.

Oysa ki milletimiz,

Bugüne kadar millet yararına hiçbir adım atmamış,

Dokunulmazlıkların kaldırılmasına bir türü yanaşmamış,

Alevi kardeşlerimizin sorunlarına yönelik çözüm önerilerimize aldırmamış,

Temiz toplum, temiz siyaset ve temiz yönetim tekliflerimizi reddetmiş,

Yaptığımız bütün tekliflere “herkes işine baksın” diyerek kulağını kapatmış bir siyaset anlayışı ile karşı karşıyadır.

Milliyetçi Hareket Partisi ile de AKP arasında bir emir komuta bağlantısı, tabiiyet ilişkisi olamayacağı gibi, onların düşüncelerinin bir talimat gibi algılanması da mümkün değildir.

Bu nedenlerle, partimiz;

Bir yerlerde hazırlanmış metinlerin “ya üç günde okursun ya da keyfin bilir“ dayatmalarına teslim olmayacaktır.

Oluşumunda bulunmadığı hiçbir siyasi fikre veya hazırlığa asla açıktan destek vermeyecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, demokratik yöntemlerle olgunlaşmamış, farklı seslere kulak vermemişlerin hazırladığı tek taraflı “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

7. Anayasalar bir arada yaşamayı güçlü duygu, şuur ve arzularla isteyen ve bu isteklerini metin haline getirmiş toplumların geleceğe birlikte ulaşma sözleşmeleridir.

Böylesi bir sözleşmenin toplumun yarısının rızası veya reddi ile kutuplaşarak sonuçlanması, anayasadan murad edilen manevi iklime taban tabana zıttır.

Etnik kışkırtmanın hükümet eliyle yapıldığı,

Her alanda ağır bir istismarın toplumu kutuplaştırdığı,

Terörün ve bölücülüğün azdığı,

Bölünme tehditlerinin arttığı kaos ortamında verilecek kararların isabeti de, yapılacak değişikliklerin akıbeti de sağlıklı olmayacaktır.

Bugün anayasanın değişmesi için gerekli olan uzlaşma zemini ile bu değişimi gerçekleştirecek olanların arasında uyum ve işbirliği arzusu bulunmamaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi, toplumsal kırılganlığı ve farklılaşmayı daha da artıracağını düşündüğünden “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

8. Mevcut Anayasa değişiklikleri tamamen “AKP Anayasası” niteliğindedir, tümüyle dayatmadır.

AKP içinde yandaşların işbirliği ile hazırlanan bir metin son dakikada karşımıza çıkartılmış ve sözde randevu talep edilerek işbirliği adı altında onayımız istenmiştir.

Bu yöntem, her şeyden önce anayasanın maksadının ruhuna aykırı olduğu gibi, aynı zamanda Milliyetçi Hareket’in siyaset ahlakına da aykırıdır.

Sekiz yıla yaklaşan iktidarıyla AKP hükümetinin ve zihniyetinin Milliyetçi Hareket Partisi’ne olan görüş, duruş ve tavırları ile tekliflerimize yönelik muhalif tutumu bellidir.

Mesela;

Türk Ceza Kanununda Türklüğün tanımını değiştirmeye çalışırken,

Vakıflar Yasasını milletimizin aleyhine bozma arayışına girerken, partimizin uyarılarını ciddiye bile almayan,

Sınırlarımızdaki mayınlı arazilerin yabancılara temizliği konusundaki itirazlarımızı reddeden,

Üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldıran Anayasa değişiklikleri görüşmeleri esnasında imzaladıkları metinleri inkar eden zihniyetin varlığı bilinmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi, geride kalan yıllarda partimizin uyarı ve önerilerine kulaklarını kapatmış bir zihniyetin hazırladığı “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

9. Demokrasilerde her siyasal partinin bir toplumsal karşılığı vardır ve saygıdeğerdir. Siyasette aktörler arasındaki ilişkilerde samimiyet ve güvenirlik son derece önemli ve kaçınılmazdır.

Ancak AKP zihniyetinin, Türk milletinin temsilcisi olan partimize bakışı ve partililerimize yaklaşımı bilinmektedir.

Özellikle 22 Temmuz Genel Seçimlerinden önce Milliyetçi Hareket Partisi’ni TBMM çatısı altına sokmamak için AKP’nin verdiği amansız mücadele ve sinsi oyunlar ortadadır.

Yıllardan beri;

Milliyetçi Hareketin fedakâr ve vefakâr kadrolarını her konuşmada aşağılayan,

Her biri aziz ceddimizin hatıralarının sembolü üç hilale tabela diyerek tahkir eden,

Faşist, kafatasçı, ırkçı gibi alçakça iftiralarla gıybette bulunan,

Gönlü millet sevgisi ile dolu, yüreği al bayrağımız için çarpan milyonlarca Türkiye Sevdalısına her gün hakaret eden bir zihniyetle buluşma şartları kalmamıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, kendisini ve muhterem kadrolarını iftira, gıybet ve hakaretlerle aşağılayan bir anlayışın yaptığı “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

10. Anayasalar değişen toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek veya değişme ve ilerleme istikametlerinde ön almak üzere hazırlanan ve mümkün olduğunca uzun süre toplumu taşıyabilecek köklü metinler olmalıdır.

Bu kalıcılığı sağlayacak olan da yasa yapıcılarda toplumsal dinamikleri hesaba katan bir vizyon derinliğinin bulunmasıdır.

Zira yalnızca bugün yaşayanları değil, yarın doğacak kuşakları da etkileyecek, siyasetin ve zamanın üstünde ve ötesinde metinlerdir.

Anayasayı değiştirenlerin siyasetten çekilmiş oldukları dönemlerde bile ürettikleri anayasalar toplumu yönlendirmeye devam edeceklerdir.

Oysa mevcut değişiklik talebi bu derinlikten uzak, tamamen gündemi değiştirmek ve şayet başarılabilirse siyasal çıkar sağlamak üzere şekillenmiş bir arayışın ürünüdür.

Nitekim hükümet geride kalan yedi buçuk yılı;

İstismarla, yalanla acımasızca israf etmiş,

Zamanını yabancı başkentlerin masalarında harcamış,

Ne kadar millet düşmanı varsa onlarla el ele vermiş,

Acıdan, gözyaşından, açlık ve yoksulluktan başka bir sonuç almamıştır.

Şimdi bütün kusurlarını, hatalarını ve hatta ihanetlerini gizleyeceği, bahane bulacağı, iflaslarını maskeleyeceği bir sığınma vasıtası olarak anayasa değişikliklerini kullanmak niyetindedir.

Milliyetçi Hareket Partisi, tamamen tükenmiş, başarısız, kabiliyetini kaybetmiş, iflasına bahane arayan hükümetin oluşturduğu “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

11. Anayasayı değiştiren iradenin samimiyeti ve ciddiyeti, değişecek maddelerin kalıcı ve yararlanılabilir olmasında çok önemli faktördür.

Anayasa değişiklik teklifleri ile ortaya çıkan tabloya baktığımızda AKP samimi ve dürüst değil, içten pazarlıklıdır.

Etnik ve mezhep temelli ayrışmayı kaşıyan,

Hak taleplerine şiddet uygulayan,

Demokratik gösterileri zorbalıkla önlemeye çalışan,

Özel hayatın gizliliğine yönelik ihlali meşru sayan,

Adaletin tecellisinde özgürlüklerin kısıtlanmasına göz yuman,

Medyaya baskı arayışlarını sürdüren,

Şeffaflıktan ve dürüstlükten kaçan ve

Kapalı kapılar ardında siyaset belirleyen bir zihniyetin sözde demokrasi aradığını ve anayasayı demokratikleştirmek istediğini söylemek tam bir garabettir. Buna aldanacak kimse de yoktur.

AKP’nin amacı demokratikleşme, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, demokrasinin geliştirilmesi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarında atılım yapılması değildir.

Anayasa paketi, Türkiye’nin bu alanlardaki ihtiyaçlarına göre değil, AKP’nin özel ihtiyaçları ile gizli gündemi ışığında şekillenmiştir.

“Hukuk, demokrasi, özgürlük” AKP’nin gerçek amaçlarını gizlemek için ambalaj malzemeleri olarak kullanılmıştır.

Özellikle bölücülüğün aldığı yeni boyut ve ülkemizin önüne konulan ayrışma tehdidi Başbakan Erdoğan’ın geride kalan icraatlarının eseridir.

Gizli gündeminin olduğu ise “hazmedecekler” beyanıyla sabittir. Hazım bir süreçtir, sindirilmesini müteakip yeni bir lokma gelecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, ülkemizi ve milletimizi bölünmeye doğru götüreceği anlaşılan hazmettirme sürecinin ilk adımı olan “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

12. Anayasalar milli varlığı güvenceye almak üzere şekillenirler. Hükümetler üstü bir anlayışla değiştirilmeleri ve bunun da ahlak ve erdemle yapılması şarttır.

Biz Anayasaların bir dönem sandalye çoğunluğunu elinde tutan partinin anayasası olarak değil, toplumumuzun tamamının paylaşacağı ve katılacağı uzlaşma alanları olarak görmekteyiz.

Ne derece güzel değişiklikler hazırlanırsa hazırlansın arkasında bunları uygulayacak erdemli ve liyakatli kadrolar ile yüksek siyaset ahlakı olmadıkça, sonuç alınması mümkün değildir.

Oysa AKP anayasası daha işin başından yasayı çıkartan AKP milletvekilleri tarafından sulandırılmış, sahte imzalarla, düzmece metinlerle TBMM iradesine sokulmak istenirken suçüstü yapılmıştır.

Bu, Anayasa gibi önemli değişimi hedefleyenlerin ne derece ahlak ve ilkeden mahrum olduklarını da herkese göstermiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, siyasi namustan uzak bir anlayışın zorladığı çalışmanın ürünü olan “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

13. Anayasa, adı üzerinde, ülkemizdeki bütün münasebetlerin üzerine şekillendiği temel değerlerin hukuki dayanağıdır. Bu yönüyle milli bekadan ayrı düşünülmesi söz konusu olamaz.

Bu konuda Başbakan Erdoğan ile kadrolarının geride kalan yıllardaki icraatları milletimizin birliği ve beraberliği konusunda kuşkular uyandırmıştır.

Bölünme ve ayrışma projeleri için Anayasa değişikliklerinin kullanılmak istendiği bilinmektedir.

Ve bu maksada ulaşmak için atılacak adımlar,

PKK’nın siyasi gündem ve stratejisinin adım adım ilerletilmesidir.

AKP’nin, asırlık bölünme projelerini PKK’dan devralmasıdır.

Devletin terör ve bölücülük karşısında teslim olmasıdır.

Nihai amaç, etnik bölücülüğü Anayasal suç olmaktan çıkararak önünü açmak, PKK açılımının ilerletilmesinin Anayasal alt yapısını ve kılıfını hazırlamaktır.

Bu kapsamda, Başbakan Erdoğan’ın hayali olan otuzaltıya bölünmüş Türkiye’yi gerçekleştirmek için kendisini önleyecek hukuki engellerin “birinci Anayasa paketiyle” ortadan kaldırılması hedeflenmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi, teröristle kucaklaşan ve milleti bölmek isteyen bir zihniyetin önünü açmamak, milletin kardeşliğini ısrarla sürdürmek için “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

14. Anayasaların değişimi, ilkeli ve dürüst zihniyetlerin göstereceği içtenlik, berrak tutum, şeffaf ilişkilerin varlığına da ihtiyaç gösterir.

Bugün AKP’nin değişim için öne sürdüğü gerekçeler olan demokrasi getirme, özgürlük kazandırma, hukukun üstünlüğü, Avrupa standartlarına ulaşma iddiaları tamamen asıl maksadını gizlemeye yönelik paravanlardır.

AKP için; Anayasa değişiklikleri ile amaçlanan asla demokrasi değildir. Zira bu zihniyete göre;

PKK açılımı da, Anayasa paketinin gerekçesi de demokratikleşmedir.

Bölücülüğün hoş görülmesi de, PKK ile işbirliği de demokratikleşmedir.

Yolsuzlukları sürdürmenin, hırsızlıkları devam ettirmenin, soygunların hesabından kurtulmanın tanımı da bunlar için demokratikleşmedir.

AKP’nin demokrasiden ne anladığı, sekiz yıla yaklaşan zorbalıkları ve icraatıyla açığa çıkmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, bölünmeyi mazur gören özürlü demokrasi zihniyetinin tuzağına düşmeyecek ve “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

15. Anayasaların gerçek anlamda ferdi özgürleşmeyi sağlaması, temel insan haklarının gelişmesine katkı sağlaması kaçınılmazdır. Ancak bu çabaların da ciddiyet ve içtenlik taşıması şarttır.

Oysa “özgürlük” getireceği iddiaları da AKP zihniyeti için ardına saklanılan aldatıcı bir kavramdır. AKP açısından;

Bölücülüğe sahip çıkmak, bölücü emelleri siyasete taşımak da; Anayasa değişiklerinin gerekçesi de sözde özgürleşmedir.

Devleti temellerinden dinamitlemek bunlar için özgürlük demektir; parçalanma sürecindeki engellerinin kaldırılması da özgürlük getirmektir.

Milletimizi birlik adı altında 36’ya bölme de AKP için özgürleşmedir, farklılıkları kaşıyarak milleti parçalara ayırmak da özgürlük demektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, milleti bölmek gibi bir özgürlük alanı olmayacağından hareketle “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

16. Anayasaların uygulanması için demokratik zemin parlamenter demokrasi, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğüdür.

Ne var ki, AKP zihniyetinin hukuk anlayışı da baştan sona sakat ve sahtedir.AKP zihniyeti için,

Habur’da kanlı teröristlerin törenlerle karşılanmasının adı da hukuktur, anayasa değişiklikleri ile istenen de bu hukuk talebidir.

Yolsuzluklar, hırsızlıklar, talanlar onlar için hukuka uygunluk demektir; adalet önünde hesaptan kurtulmanın yollarını anayasada aramak da AKP için hukuk demektir.

Yandaşların talanlarına yasal kılıflar ve aflar çıkartarak kul hakkı yemek de hukuk demektir; zekât ve fitre soyguncularını aklamaya çalışan bir anayasa arayışı da bu çürümüşlere göre hukukun üstünlüğü demektir.

AKP’nin amacı, yedi buçuk yıllık vurgun, soygun, yolsuzluk ve talan döneminin hesabından kurtulmak için lekeli geçmişine uyarlanmış güdümlü bir yargı yapılanmasını oluşturmaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi, hukuku emrine almak isteyen siyaset tüccarlarına ve dokunulmazlık kaçkınlarına fırsat vermemek için “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

17. Anayasalar, üzerine yazıldığı milletin birliği ve devamına katkı sağlayacak gelişmelere ve değişime açık olmak, bunu aksine ihtimaller karşısında mutlaka kendileri korumak durumundadırlar.

Başbakan Erdoğan’ın Türk Milletinden utanan, Türküm demeyi zül sayan, farklı etnik kimlikleri tekrarlayan ayrımcı düşünceleri 1991 yılında altında imzası olduğu PKK eksenli raporuyla bilinmektedir.

Terörle birlikte kan ve gözyaşı getiren açılım denen yıkım projesindeki ısrarı; çok kimlikli, çok milletli parçalı devlet yapısına yönelik özlemleri de sürmektedir.

Milletimizi etnik kimliklere bölme heveslerinde azalma olmamış, bu konularda bir pişmanlık görülmemiştir.

Başbakan’ın maksadı; kafasındaki bölünmüş Türkiye’yi gerçekleştirmek için kendisini önleyecek hukuki engellerin “birinci Anayasa paketiyle” ortadan kaldırılmasıdır.

Açılımla amaçladığı bütün yıkım çalışmaları ve projeleri, şayet birincisini aşabilirse ikinci anayasa paketi ile gerçekleşecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, ülkemizi yıkıma, milletimizi bölünmeye götürecek aşamalı oyunu bozarak “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

18. Anayasalar, günlük siyasetin malzemesi yapılamayacak kadar ciddi ve önemli metinlerdir. Üzerinde yapılacak tartışma ve yorumların günlük siyasetten arınarak yapılması şarttır.

Oysa, AKP zihniyetinin bir amacı da kalıcı anayasa değişikliğini kazandırmak değil, yıllardır tek başına iktidar olmanın imkânlarını heba eden uygulamalarının iflasını gizlemek için Anayasa değişiklikleri ile kafa karıştırmak ve gündem değiştirmektir.

Zira sekiz yıla yaklaşan iktidarı için milletimize söyleyeceği yalan, bulacağı bahane, sığınacağı alan kalmamıştır.

Maksadı, ağır şartlarda geçim mücadelesi veren Türk milletinin acı gerçeği olan açlık, işsizlik, yoksulluk gibi temel sorunlarının tartışılmasını önlemek, bunlar üzerine örtü çekerek AKP’nin bu alanlardaki karanlık sicilini gözlerden kaçırmaya çalışmaktır.

İktidar partisinin, TBMM’deki görüşmeler esnasında geliştirdiği söylemler ve uyguladığı taktik; ülkemizdeki bütün sorunların kaynağının AKP hükümeti değil, anayasa olduğu yönündedir.

Oysa, yokluğun, yoksulluğun, açlığın ve yolsuzluğun gerekçesi anayasa değil, işbaşındaki AKP hükümetidir.

Anayasa değişince, işten atılanlar geri dönmeyecek, aşsız tencereler kaynamayacak, milletimiz fukaralıktan kurtulamayacak, terör bitmeyecek, bölücülük sona ermeyecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, milletimizi yokluğa mahkum etmiş müflis zihniyetin rezaletlerini örtme arayışlarının, gündemi değiştirme çabalarının maskesi olan “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

19. Anayasalar toplumu buluşturmak, ayrılıkları ortadan kaldırmak için kullanılan uzlaştırıcı bir anlayışı da temsil ederler.

AKP’nin amacı ise toplumu 22 Temmuz 2007 öncesinde olduğu gibi, gerilimi arttırmak, cephelere ayırmak ve bu kamplaşma ile seçime giderek iktidarını yenilemeye çalışmaktır.

Daha önce, “inananlar ve inanmayanlar, laikler ve laik olmayanlar” ekseninde yürüttüğü cepheleştirme faaliyetlerine, demokrasi dışı unsurlar da dahil olunca o dönemde yığınağı güçlenmiş ve iktidarını yenileme imkanı bulmuştu. Şimdi de böylesi bir istismarın peşindedir.

Bu defa da, sözde yargı reformu adı altında referanduma verilecek “evet” ya da “hayır” kararlarının anlamını değiştirerek ve içini boşaltarak; Demokrasiye evet, darbeye hayır; Hukuka evet, vesayete hayır; Özgürlüğe evet, baskılara hayır, adalete evet, çetelere hayır şekline büründürecektir. Anlamlarını çarpıtacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi, ağır istismarlara karşı milletimizi korumak, yeni çatışma alanlarının doğmasını önlemek için “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Anayasa değişiklik süreci içinde Başbakan Erdoğan’ın demokrasi, hukuk, özgürlük, değişim ve milli irade gibi sahte ambalajlar arkasına saklamaya çalıştığı gerçek niyetleri ve gizli gündemi açığa çıkmıştır.

Yaşanan süreçte aziz milletimiz, AKP’nin samimi ve dürüst değil içten pazarlıklı; demokrat değil dayatmacı olduğuna; sözde siyaset üzerindeki vesayeti kaldırmak isterken kendi vesayetini yerleştirmeyi hedeflediğine şahit olmuştur.

AKP için Anayasanın değişmesine yönelik girişimde temel sorun Türkiye’nin yeni bir anayasaya veya yargı reformuna ihtiyacı olup olmaması değil, özel gündemi, gerçek niyeti ve siyasi hesaplarıdır.

Bu siyasi hesaplar için Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan görüşmelerde AKP’nin sahte demokratlık ve mili irade savunuculuğu maskesi düşmüş ve ardındaki oyun ve karanlık çehre görünmüştür.

Milliyetçi Hareket Partisi, varlık nedeni olan büyük Türk milletine doğruları, gerçekleri söylemek, tehlikeli oyunları ve tuzakları bozmak için Anadolu’ya açılacak, her haneye ve her vatandaşımıza ulaşacaktır.

Referandum sandığı milletimizin önüne konulduğunda, Milliyetçi Hareket Partisinin bütün muhterem mensupları gibi eminiz ki aziz milletimiz de tercihini birlikten, beraberlikten ve kardeşçe yaşamaktan yana kullanacaktır.

Önüne çıkarılacak yeni oyunları fark edecek, nasıl bir tuzağın içine çekilmek istendiğini anlayacaktır.

12 Eylül 2010 tarihi geldiğinde, büyük Türk milleti kavşak noktasında kendi geleceğini, nasıl yaşayacağının akıbetini, milli varlığının devamını, devletinin ve ülkesinin bekasını çok yakından ilgilendirecek bir karara damgasını vuracaktır.

Ve eğer yanlış bir tercih kullanırsa dönüşü olmayan bir yola girecek, ayrışma, bölünme, çatışma, kutuplaşma ve sonunda mutlaka yıkım ve çöküşle karşı karşıya gelecektir.

Ancak, Türk milletinin feraseti yüksektir, bütün karşı propagandaya ve işbirlikçi güçlere rağmen uyanık olacak, dik duracak ve doğru olan kararını verecektir.

O tarihi gün gelip de referandum için oy vermeye gittiğinde aziz milletim, tercihini mutlaka ve ilelebet kardeşçe yaşamaktan yana kullanacaktır.

Tarihi aşıp, engelleri yıkıp gelmiş ve bugüne ulaşmış büyük Türk milleti,

Bölünmeye, parçalanmaya, ayrışmaya, farklılaşmaya ve kutuplaşmaya hayır diyecektir.

Teröristle kucaklaşmaya, terörle yaşamaya, teröre boyun eğmeye, teröre teslimiyete, açılım denilen yıkıma hayır diyecektir.

Milli devletin, üniter yapının, milli kimliğin, milli dilin yıkılmasına, milli birliğin tahribine hayır diyecektir.

Türk milletinden yeni milletler çıkartmak için girişilen alçakça tahriklere ve otuz altıya bölme arayışlarına hayır diyecektir.

İçerden ve dışardan tam bir husumet kuşatmasına maruz kalarak milli birliğimiz ve milli bekamıza yönelmiş hain emellerin gerçeklemesine hayır diyecektir.

Toprak bütünlüğüne ve devlet yapısına yönelik tehditlere ve saldırılara karşı teslim olmuş yönetime hayır diyecektir.

Milli kimlikte değerlerin istismarı ve alt kültürlerin okşanması ile ortaya çıkan ağır tahrikler ve yozlaşmaya hayır diyecektir.

Dış işlerde taviz ve teslimiyete, iç işlerde, çaresizlik, ilkesizlik, kayırmacılık ve aymazlığa hayır diyecektir.

Türk milleti ile yarım kalmış hesabı olanlara, ecdadımızın şanlı tarihinden utanç duyanlara, vatanımızı Sevr şartlarına götürmek isteyenlere hayır diyecektir.

Şehide kelle, katile sayın, eşkıyaya abi diyenlere ve İmralı’dan terörü yönetmeyi demokratik bir hak, Kandil’den saldırıları meşru görenlere hayır diyecektir.

Vatan için hayatını vermiş evlatlarımızın ardından Anadolu’dan yükselen “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” haykırışlarını tahrik sayanlara hayır diyecektir.

Türk milletini çözmek, Türk devletini bölmek için dayatma projeleri üreten güçlerin oluşturduğu kutsal ittifaka hayır diyecektir.

“Tarihle yüzleşme” adı altında ecdadımıza yapılan hakaretlere, isyan elebaşlarını alkışlayan zihniyetlere hayır diyecektir.

Yıllardır kurtulamadığı yokluğa, yoksulluğa, yolsuzluğa, bunları örtmek için oynanan oyunlara hayır diyecektir.

Annelerimizin gözleri yaşlı, gençlerimizin umutsuz, yetişkinlerimizin işsiz, çocuklarımızın eğitimsiz, toplumun karamsar ve pusulasız olmasına hayır diyecektir.

Yolsuzluk yapanlara, yetim hakkına el uzatanlara ve buna seyirci kalanlara hayır diyecektir.

Vurguncuların, soyguncuların, haram lokma yiyenlerin hesap vermekten kaçmasına hayır diyecektir.

Toplumsal huzursuzluk alanlarının genişlemesine, cephelerin derinleşmesine, ülkemizin yeni bir kriz sarmalına sürüklenmesine hayır diyecektir.

İhanet, talan ve yıkım şebekelerinin tahribatı sonucu, Türkiye’nin daha ezik, daha yoksul, daha çaresiz ve daha bitkin bir ülke durumuna düşürülmesine hayır diyecektir.

Sözde darbelerden hesap sorma, vesayet kaldırma, demokrasi getirme gibi değerler üzerinden yapılan istismarlara hayır diyecektir.

Demokrasi adına paketin içine serpiştirilmiş cazip tuzaklara düşmeyecek, nihai oyunu görerek karanlık niyetlere hayır diyecektir.

Defalarca değişen anayasalara rağmen bir türlü değişmeyen kara talihinin devamına mutlaka hayır diyecektir.

Referanduma evet demenin sekiz yıllık yıkım sürecinin artarak devamının geleceğini bilecek, kaderine biçilmek istenen kefene hayır diyecektir.

Açlığa, adaletsizliğe, ahlaksızlığa ve asayişsizliğe hayır diyecektir.

Yokluğa, yoksulluğa, yozlaşmaya, yabancılaşmaya ve yalanlara hayır diyecektir.

Çürümeye, çözülmeye, çöküşe ve çaresizliğe hayır diyecektir.

Krize, kargaşaya, kaosa, korkuya, kutuplaşmaya, kavgaya, karanlığa hayır diyecektir.

Ve nihayet;

Peşmerge ile işbirliğine hayır diyecektir.

Kanlı küresel oyunlara hayır diyecektir.

Bölünmüş Türkiye projelerine hayır diyecektir.

Yeni Habur törenlerine hayır diyecektir.

Anayasa değişikliğine Hayır diyerek, AKP’ye hayır diyecektir.

Anayasa değişikliğine Hayır diyerek, Başbakan Erdoğan’a hayır diyecektir.

Gün, çok geç olmadan, telafisi mümkün olmayan dönemeçlere girilmeden milletimizle kucaklaşma günüdür, yaklaşan tehlikeleri haber verme günüdür.

İktidar partisi milletvekillerini yöneldikleri hatalı yoldan dönmeleri için başarılı bir siyasi sınav veren Milliyetçi Hareket, önümüzdeki süreçte de doğruları milletimize anlatmakta hazır ve kararlıdır.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Yarından tezi yok milletimiz sizleri beklemektedir.

12 Eylül 2010 tarihindeki referandumdan çıkacak sonucun ne anlama geldiğini yeterince bilmeyebilirler. Verecekleri kararın öneminin farkında olmayabilirler.

Onları uyaracak, uyandıracak olanlar sizlersiniz.

Onlara yapacakları tarihi tercinin önemini anlatacak olanlar sizlersiniz.

Önümüzdeki süreçte her birimize düşen görev ve sorumluluklar vardır.

Birincisi, verecekleri “hayır” kararının önemi konusunda aziz milletimizi uyarmaktır.

İkincisi, yoksulluk ve yokluğun ağır baskısı ile göz ardı ettiği milli değerlere yönelik felaketler konusunda uyandırmaktır.

Üçüncüsü, kurtuluşun AKP’ye ders vermekle, çözümün ise ancak Milliyetçi Hareket Partisine destek vermekle mümkün olacağına toplumu inandırmaktır.

Kaybedilecek zaman artık kalmamıştır.

Buradan gideceğiniz semtlerde, mahallelerde, aziz milletimizin her ferdine, en içten selam ve sevgilerimi tek tek götürünüz.

Bu vesile ile referanduma giden yolda bütün arkadaşlarıma üstün başarılar ve çalışmalar diliyorum.

Yüce Allah’ın, Türkiye'ye sahip çıkma mücadelesinde Milliyetçi Hareketin emeğini karşılıksız bırakmayacağına inanıyorum.

Ve konuşmama son verirken hepinizin yüksek sesle vereceğiniz cevabı duymak ve işitmek için soruyorum:

Şahsi ihtirasları için Türk milletinin kardeşliğini bozanları unutacak mısınız?

Manevi değerler üzerinden yapılan ucuz siyaseti unutacak mısınız?

Ülkemizi yoksulluğa ve yolsuzluğa mahkûm edenleri unutacak mısınız?

Şehide kelle, katile sayın, eşkıyaya abi diyenleri unutacak mısınız?

“Şehitler ölmez vatan bölünmez” diyenleri tahrikçilikle suçlayanları unutacak mısınız?

Sizlere faşist diyenleri, kandan beslendiğinizi söyleyenleri, ırkçı, kafatasçı diye suçlayanları unutacak mısınız?

İşte “Hayır”ın anlamı budur.

Hepinizi kutluyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Bu hayırlı yolda alnınız ve bahtınız açık olsun.

Ne mutlu Türküm diyene.

 

 

videoyu indirmek için buraya tıklayınız

 

 

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
12 Eylül 2010'da Halk Oylamasına Sunulacak Olan Anayasa değişiklikleri hakkında
"Hayır" Kampanyasını başlatma toplantısında yapmış oldukları konuşma 
13 Temmuz 2010

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Milliyetçi Hareket Partisinin Muhterem Mensupları,

Türk Milletinin Sevdalısı Ülküdaşlarım,

Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Bugün ülkemizin geleceğinde önemli bir dönüm noktası olacağına inandığım Anayasa değişikliklerinin referanduma götürülmesi sürecine ilişkin görüşlerimizi paylaşmak ve bir yol haritası çizmek üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Toplantıya katılan Merkez Yönetim Kurulu Üyelerine, Milletvekillerimize, İl ve İlçe Başkan ve yöneticilerimize, belediye başkanlarımıza ve her seviyede katılan aziz arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.

İnanıyorum ki, bu toplantıdan çıkacak sonuç ve kazanılacak birikim 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak tarihi oylamayı “Hayır”a çevirecek, Türkiye AKP hükümetine ders verme imkanını bulacaktır.

Bu itibarla konu önemlidir. Önemi oranında da çalışmayı, ikna etmeyi, inandırmayı gerektirmektedir.

 

Değerli Arkadaşlarım,

Bildiğiniz gibi, Anayasa’nın değiştirilmesi ne yalnızca bu Meclis döneminin konusu olacak, ne de bundan sonraki yönetimlerde bu tartışma ve arayışlar sona erecektir.

İnsanlar yaşadıkça, toplumun yaşantısı ve ihtiyaçları değiştikçe, insanlık değerleri geliştikçe Anayasaların da değişmesi kaçınılmaz olacak, ve elbette ki bizim Anayasamız da değişecektir.

Takdir edersiniz ki demokrasi ile yönetilen her ülkenin bir anayasası vardır.

Evrensel benzerlikler ülkelerin anayasalarını bazı hususlarda birbirine yaklaştırırken, toplumların milli özellikleri farklılıkları doğurur. Doğru ve doğal olanı da budur.

Aslında bir demokratik toplumu yine demokratik olan bir diğerinden ayıran en önemli özellik de bu milli nitelikli ve kendine özgü yapı ve farklarda aranmalıdır.

Aksi takdirde, başka toplumları demokratik ve özgürlükçü yapan bir anayasanın, bir diğer toplumu ayrışmaya kadar götürmesi bilinen ve beklenen gelişmelerdendir.

Bizim tarihimiz dayatmacı, kopyacı ve taklitçi özgürlük ve rejim hayranlarının bize özgü milli niteliklerimizi ihmalinin sonucu, yabancı Başkentlerden taşınan formüllerin bir ülkeyi nasıl felakete götürebileceğinin en belirgin örneğidir.

Elbette ki Osmanlı’nın çöküşündeki tek nedeni Tanzimatı ilan eden Mustafa Reşit Paşa’da, Avrupa ile işbirliğine açık Mithat Paşa’da ve hatta sömürgecilerle el ele veren Damat Ferit Paşa’da arayamayız.

Ancak bu çözülmenin bir süreç içinde gerçekleştiğini;

Yaklaşık yetmiş sene içinde batılı dayatmalara teslim olan elitlerin,

Hatta bu dayatmaları bir sevda olarak yorumlayan idarecilerin,

Yabancılarla işbirliği yapılmasını bir ideoloji haline getiren aydınların kusurunun ve körlüğünün eseri olduğunu da söyleyebiliriz.

1839'da Gülhane'de heyecan içinde ferman okuyan aciz devlet adamı, hayatta bile olmadığı 1920'lere gelindiğinde ülkesinin yıkılacağını muhtemelen beklemiyordu da, öngörmüyordu da.

Elbette ki, sözde özgürlük, eşitlik ve adalet gibi önemli kavramların peşine takılmış olanlar mesela on sene sonra devletin ortada kalmayacağını hesaba katmıyorlardı.

Döneminde masum talepler olarak görülenlerin altı yüzyıllık bir koca imparatorluğu dağıtacağını, etnik kimliklerin dirileceğini, kaynakların sömürüleceğini ve yüzyıl içinde toplumların birer birer ayrılarak, devleti Anadolu’ya hapsedeceğini istemiyorlardı ve beklemiyorlardı.

Ama bugünkü bilgi ve tecrübemizle sabittir ki, bizim öngörmediğimizi, hesaba katmadığımızı bilenler ve çözülmenin şifrelerini içten içe elitlere sızdıran ve hatta dayatan yabancı başkentler vardı.

Biz bu konuda, ecdadımızın bu yıkımı en iyimser haliyle, istemeden ama gelişmeleri de hesaba katmadan yaptığına yormak gerektiğini düşünüyoruz.

Onların gerisinde ders alacakları yaşanmış tecrübeler yoktu. Ama bir asır sonra aynı küresel oyunlara bir kez daha düşenler için masum diyemeyeceğimiz gibi, cahil veya gafil tanımı bile bunları karşılamaya yetmeyecektir.

Geride kalan yüzyıllarda başımıza nelerin geldiğini bilerek yine aynı karanlık yollara sapmak isteyenleri bugün tanımlayacağımız tek kavram kalmıştır: O da ihanettir.

Milletimiz, ham hayaller, gerçekçi olmayan arayışlar, milli bünyeye uygun olamayan yabancı doku nakilleri, başka milletlerin özel şartlarından doğmuş iyi zannedilenleri bize de zerk etme arayışları konusunda yeterince tecrübelidir.

Bunların bedelinin kan, gözyaşı, göç, çekilme, küçülme, isyan, savaş ve milli mücadele ile ödendiği bilinmektedir.

Bu itibarla, masum talepler olarak başlanılan adımların, yarın ülkemizde hangi badirelere mal olacağını dikkate almayan, hesabını yapmayan vizyonsuzluğa artık ülkemizin tahammülü yoktur.

Tanzimat ve Meşrutiyet yöneticilerinin yaptığı yanlışları tekrarlamanın da ne anlamı vardır, ne de ısrarı halinde farklı bir sonuç karşımıza çıkacaktır.

Geçen asırdaki sapma ve körlüğün bedelini Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına kadar çekilerek ödedik.

Şimdiki hataların bedelini ödemek için neleri feda edeceğiz, nereleri vereceğiz, hangi insanımızdan, hangi toprağımızdan vaz geçeceğiz?

Bir millet bu zillete bir kere düşer, bir devlet bu hatayı bir kere yapar, ve aydın ise bu şuursuzluğu şayet ders çıkarmışsa tekrarlamaz.

Yıkımın yenisine ne Türkiye’nin, ne Türk milletinin tahammülü vardır?

Dikkat ediniz, yüz otuz yıllık çözülmenin bütün aktörleri bugün de karşımızdadır:

Dayatmalara teslim olmuş idareciler,

İşbirlikçi basın mensupları ve lobiler,

Batı’ya tapınan yabancı hayranı yerli misyonerler,

Çareyi dışarıda arayan çağdaş muhip cemiyetleri,

Geri kalmış olmayı milletine vehmeden taklitçiler,

Paris’te, Londra’da olanı kullanarak, takarak, giyerek gelişeceğimizi zanneden ahmaklar,

Kalkınmayı yalnızca parlamento, gelişmeyi yalnızca demokrasi, zenginliği lüks semtlerdeki vitrinlerden ibaret görenler,

Yabancıların denetim ve kontrolüne geçmiş elitler,

Kurtuluşu ve çözümü dış dünyanın vizyonunda arayanlar ile

Nihayet o gün ülkemizi çöküşe elbirliğiyle, ama bilerek ama bilmeden götürenlerin tamamı bugün de mevcuttur.

Dışarı çıktığınızda etrafınıza bakınız, o günkü aktörlerin hepsi istisnasız şimdi de vardır.

Ama ne mutlu ki, o gün bu yıkım yaşanırken olmayan tek güç bugün mevcuttur.

Milletimizin talihidir ki, o şartlarda olmayan kuvvet bugün vardır ve iftiharla söylüyorum ki buradadır.

Bu muazzam kudretin adı Milliyetçi Hareket Partisi’dir.

Türk tarihi açısından önemimiz ve varlık nedenimiz de budur.

O gün bu uyarıları yapacak, gidişata engel olacak bir siyasal duruş mümkün olabilseydi tarihin çehresi değişecek, milletimizin talihi dönüşecekti.

Bu açıdan, partimizin milletimizin bekası açısından ne anlama geldiğinin hala farkına varmamış olanlar var ise onlara diyeceğim şudur:

Bugün partimizin hiç olmadığını, üç hilalin hiç parlamadığını düşünün,

Ülkemizin en ücra köşelerinde bile bize gönül vermiş arkadaşlarımızın hiç bulunmadığını varsayın,

Ve Türkiye’nin, nelere gebe olacağını, hangi akıbetlerle, hangi musibetlerle yüz yüze geleceğini, meydanı boş bulanların nasıl at koşturacaklarını da hesaba katın ve kendinizle gurur duyun, kendinize güvenin.

Ya da, bundan yaklaşık yüz otuz yıl önce milletinin güvencesi olmuş, milli tarihin derinliklerden beslenen köklü bir Türk milliyetçiliği fikriyatının mesela Meclis-i Mebusan’da bulunacağını varsayarsanız, nelere engel olunabileceğini de tahmin etmiş olursunuz.

Biz, başkaları;

Günübirlik çıkarların peşinde koşuyor diye,

Ucuz hesaplaşmaların tuzağına takılıyor diye,

Küresel bir sarmalın dibine çekiliyor diye,

Başımıza gelecek felaketleri öngöremiyor diye, ve

Sırf siyaset olsun diye, ülkemizin geleceğini ateşe atamayız.

Elbette ki 12 Eylül 1980’le hesaplaşacağız.

Elbette ki yapılanları unutmayacağız.

Çekilen çileleri hafızalarımızda taşıyacağız.

Haklarımızı asla helal etmeyeceğiz.

Bunlar bizim iki cihanda namusumuza emanettir.

Ve bu emanete asla hıyanet etmeyeceğiz.

Ama bizim unutmayacaklarımız sadece bunlar mıdır?

Soracağımız hesaplar, yalnızca bu dönemden mi ibaret olmalıdır?

Bizim mağduriyetlerimiz sadece bu döneme mi aittir?

Devrin şartlarında, en müşkül anlarda gösterdiğimiz fedakârlıkları bir gün bile hayırla hatırlamayanların oyuncağı mı olacağız?

Gencecik fidanlarımız toprağa verilirken, kim bu can verenler diye merak edip ardımızdan bir fatihayı bile esirgeyenlerin tuzağına mı düşeceğiz?

Bunlar neyin mücadelesini veriyorlar, ne yiyip ne içiyorlar, nasıl yaşıyorlar diye merak ederek Allah rızası için hatırımızı bile sormayanların, figüranı mı olacağız?

Hayır, yüreğinde millet sevgisi olan hiçbir arkadaşım buna kanmaz.

Yedi buçuk yıldır milliyetçi kadrolara her görevde, en az ihtilal hükümeti kadar kan kusturan bu alçaklara inanmaz.

Bunların yıllar sonra, neden bizim peşimize düştüklerini sorgular.

Neden başka hiçbir konuda bizleri önemsemiyorken, konu sözde ihtilalle hesaplaşmaya gelince ülkücüleri sahaya sürmeye çalıştıklarını düşünür.

Bugün ekran ekran gezerek bize yanaşmaya çalışanların, dün karşımızda hıyanet kusanlar olduğunu bilir.

Ve şayet bu yanlışa düşmüş olanlar etrafına bakarak; sırf ülkücü olduğu için, sırf partimize yakın bulunduğu için; işinden atılmış, sürgün yemiş, kimliğini gizlemek zorunda bırakılmış, görevinden alınmış, terfisi engellenmiş, çoluk çocuğundan ayrı düşürülmüş, mahkemelere gönderilmiş mağdurlara bakar ve utanır.

Dün “halklara özgürlük” diyerek ülkücülere kurşun sıkan hainler karşımızdaydı. Verilen mücadele millet adına bunlarlaydı.

Bugün ise aynı sloganın yeni sahibi, milletimizi otuz altıya bölmek isteyen Recep Tayyip Erdoğan karşımızdadır.

Milletimizi kimliklere ayırmak isteyen PKK ve uzantıları karşımızdadır.

Bugün demokrasi içinde vereceğimiz mücadele yine bu yıkıcı ve bölücü zihniyetlerledir.

Bu itibarla, geçmişte verdiğimiz şerefli mücadeleyi de, maruz kaldığımız haksızlıkları da hatırlayacağız, hatıralarını yaşatmaya devam edeceğiz.

Ama, ağaçlara tek tek bakarken önümüzde orman olduğunu da fark edeceğiz.

Küçük hesapların ardına takılıp, büyük hesapların oyuncağı olmayacağız.

Önce, oyunu yukarıdan, kaynağından, yedi düvelin bitmeyen hesaplarından bozacağız.

Küresel güçlerin bölgemizdeki kanlı tezgahlarını dağıtacağız.

Milletimizin önündeki asırlık tuzakları bir bir yıkacağız.

Bize düşen öncelikli görev budur.

Milliyetçi Hareket Partili olmanın tarihi sorumluluğu da buradadır.

Bu itibarla, bizleri yıkıma, çöküşe götüren katara, bir sonraki istasyonda inmek üzere sırf aynı istikamete gidiyor diye binmeyeceğiz.

İçine haklı ve masum gelişmeler olarak sinsice yerleştirilmiş hilelere takılmayacağız.

Haram ile helalin karışımından helal çıkmayacağını bileceğiz.

Mekruh ile mubahın bir arada olmayacağını idrak edeceğiz.

Zemzemle zehiri birleştirip altın kâsede içirmeye çalışanlara kanmayacağız.

Unutmayalım, milliyetçilik, milletin sürekliliğini, köklerinden kopartılmadan yaşatılmasını ve yükseltilmesini amaç edinir.

Bu açıdan, Anayasa’nın hazırlanmasında dikkat edilecek öncelikli husus, devletin ve milletin geçmişi ile bağını kopartmayacak bir yaklaşımın kabul görmesidir.

Zira bütün yasalar millet için vardır.

Devlet ise bu yasaları millet adına uygular.

Millet, devlet ile egemen olur.

Devletini yıkan, zayıflatan, milletini bölen ve parçalayan bir anayasa teklifi baştan yanlıştır.

Çünkü burada kutsal olan anayasa değildir.

Anayasa ancak bir millet ve devlet varsa uygulanma alanı ve imkanı bulacaktır.

Herhangi bir ülkenin, yeni bir atılıma karar verirken, milletin sosyo kültürel birikimini ve tarihini yok sayıp her şeye yeniden başlamasının mümkün olmadığını bilmek lazımdır.

Tarihi ve toplumu dışlayarak ya da yok farz ederek sosyo-politik bir dönüşümü başarmak imkânsızdır. Bu dönüşümün adı olsa olsa devriliştir.

Çok şükür ki imparatorluk bünyesinden yetişen vatan evlatları, bin yıllık milletleşmenin mükafatı olan milli devletimiz Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkılan enkaz üzerinden kurabilme başarısını göstermişlerdir.

Bugün karşımıza anayasa hazırladık diye çıkan fikirlerin sahipleri ise bugünün Türkiye’si ile Cumhuriyet’in kuruluş yılları arasındaki sosyal, siyasal ve hukuksal bağları ve kökleri kopartma tehlikesini bünyelerinde bir virüs gibi taşımaktadırlar.

Anayasa değişiklileri konusundaki gelişmelerin öncelikle milletin ve devletin bekası açısından düşünülmesi ve yorumlanması çok önemli olacaktır.

Dikkat edeceğimiz önemli husus budur.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Milliyetçi Hareket Partisi, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde, üzerinde geniş mutabakatın sağlandığı, güçlü bir “toplumsal uzlaşma belgesi” hüviyeti taşıyan yeni bir anayasal yapıyla yol alınmasını arzulamaktadır.

Ülkemizi içine kapalı, demokrasisini geliştiremeyen ve evrensel değerlere açılamayan bir ülke haline getirerek yeni çağın dinamiklerini kavramamızın mümkün olamayacağının farkındadır.

Partimiz, mevcut Anayasanın da darbe sonrası doğmuş bir anayasa olduğu gerçeğinden hareketle, mutlaka sivil bir anayasanın teşkiline 1999, 2002 ve 2007 Seçim Beyannamelerinde ve Parti Programında yer vermiştir.

19 Ocak 2010 tarihinde kamuoyuna açıkladığımız gibi kim tarafından önerilirse önerilsin anayasa değişikliklerinde karşılığını arayacağımız soruların şunlar olacağını ilan etmiştik.

Sorularımız şunlardı:

1- Türkiye, yirmi birinci asrın ikinci on yıllarında terör, yoksulluk, yolsuzluk, hayat pahalılığı ve işsizlik belalarını yenmiş bir ülke olacak mıdır?

2- Ülkemiz, siyasal yapısındaki antidemokratik unsurları tasfiye ederek modern demokrasilerde olduğu gibi düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetleri güvence altına alan demokratik devlet yapısına kavuşacak mıdır?

3- Vatandaşlarımız, herkesin aynı milletin evladı olmaktan gurur duyacağı, ayrışmayı değil birleşmeyi, farklılaşmayı değil kucaklaşmayı, kutuplaşmayı değil buluşmayı sağlayacak toplumsal uzlaşmayı gerçekleştirecek midir?

4- Türkiye, birbirinden uzaklaşmamış, birbirine yabancılaşmamış bir millet yapısı ile etnik köken, inanç, mezhep gibi doğallıkların milli kimliğin ve bin yıllık kardeşliğin zenginliği olarak görüldüğü bir toplum hayatına ulaşacak mıdır?

5- Devletimiz, taviz ve teslimiyet döngüsünden kurtulup, bağımsız karar verebilen, yeryüzünde sözü geçen ve dünyaya başkent Ankara vizyonu ile bakabilen kudret haline gelecek midir?

6- Ve bütün bunlar olurken, bizi bir millet olarak tanımlayan ve milli ve üniter varlığımızı güvenceye alan anayasamızın başlangıç maddesinde ifadesini bulan kabullere ve Cumhuriyetin kurucu değerlerine saygı ve riayet gerçekleşecek midir?

Bizim Anayasa değişimi için ölçülerimiz, kriterlerimiz, kırmızı çizgilerimiz bunlardır.

Bu sorulara vereceğimiz evet cevapları bizim görüşme masalarına oturmamızın, uzlaşma arayışlarına yönelmemizin temelini teşkil etmektedir.

Ancak şimdi olduğu gibi bu sorular karşısında vereceğimiz cevap “hayır” olacaksa, kimsenin bizi ülkemizi yıkım sürecine götürmede taşeron olarak kullanmak istemesi, Milliyetçi Hareketin ülkemizi sürükledikleri felakette çözüm ortağı olmasını beklemesi hakkı da değildir, haddi de değildir.

Dünyanın yaşadığı büyük siyasi tecrübeler bize, güçlü ve istikrarlı demokrasilerin asgari müştereklerini kaybetmiş ve mikro kimliklere bölünmüş toplumlarda hayat bulamadıklarını göstermektedir.

Çünkü, güçlü ve istikrarlı demokrasiler, ancak milli ve demokratik yurttaşlık kültürünü geliştirebilen ve milli kültür zemininde müşterekler üzerinde ortak payda oluşturmuş ülkelerde yükselmektedir.

Sürekli kültürel ve etnik farklılıklara vurgu yaparak bunları derinleştirmekle ve hatta kurumlaştırmaya çalışmakla demokrasinin yerleşmesi söz konusu olamaz.

Demokratikleşme projelerinin üzerine etnik ayrımcılığı çıkarmak, siyasal ihtiraslarını ve emellerini paragraflara kurnazca sıkıştırmaya çalışmak Türkiye’nin önüne konmuş en büyük tuzaktır.

Türk milleti adıyla oluşmuş milli kimliğin kırılması ile sonuçlanacak bu süreçte, alt kültürlerin kimlik haline gelmesiyle derin bir ayrışma ve husumetin tohumları atılmaya şimdiden başlanmıştır.

Hükümetin ABD, Peşmerge, İmralı ve Kandil’le işbirliği yaparak ve rol paylaşarak yürüttüğü PKK açılımıyla birlikte,

Etnik bölücülük meşru bir siyasi amaç sayılmaya başlanmıştır.

Terör örgütü, zemin kazanarak bölünme dinamikleri harekete geçirilmiştir.

Etnik kimliklerin vatandaşlığın yerine geçirilmeye çalışılması ile etnik temelde siyaset yolu ardına kadar açılmıştır.

Bölücü terör, kimlik sorunu olarak tanımlanarak PKK’nın siyasi hedeflerini meşru gören taviz ve çaresizlik yaşanmaya başlanmıştır.

AKP, projelerini uygulayabilmek, yıkımı topluma kabul ettirebilmek için çok tehlikeli bir siyaset modelini seçmiştir.

Açılım adını verdiği ve kendisi için dönüşü olmadığını açıkladığı yolda, kendi gündemini hayata geçirmek için imkân ve zemin arayışlarından en önemlisi anayasa değişiklikleridir.

PKK ve AKP’nin siyasi hedef ve talepleri beş ana noktada örtüşmektedir.

Bunlar;

Türk milli kimliğinin yeniden tanımlanarak değiştirilmesi, vatandaşlık kavramının üst kimlik olarak benimsenmesi,

Türkçe dışındaki dillerin kademeli olarak eğitim sistemi içine alınması ve kamu hizmetlerinde kullanılmasının sağlanması,

Etnik kimlikle siyaset ve örgütlenme hakkının tanınması,

Teröristlere, af çıkartılarak siyasal ve toplumsal hayata katılmalarının sağlanmasıdır.

“Yerinden demokratik yönetim” adı altında eyaletler sistemine geçişin altyapısının hazırlanmasıdır.

Hesaplanan bu değişikliklerin şimdiki paket içinde olmayışı kimseyi aldatmamalıdır.

Başbakan ve AKP zihniyeti, yıkım denen açılımdan, çok milletli parçalı devlet yapısından, kimliklerin kışkırtılmasından vaz geçmediklerine göre bu niyetlerin önünün açılması ileriki anayasa paketine bırakılmıştır.

Nitekim, AKP hükümetinin 2007 yılında kamuoyunda tartıştırdığı sipariş anayasa taslağının, Türkiye Cumhuriyeti devletinin milli devlet niteliğini, üniter siyasi yapısını ve kimliğini tartışmalı hale getirecek ve bu temelleri sarsacak kabul edilemez hükümler içerdiği bilinmektedir.

Başbakan ve arkadaşlarının düşüncelerinin, PKK’nın talepleriyle büyük ölçüde örtüştüğü açıklamalarla sabittir.

“Türk milleti” tanımını kapsayıcı ve yeterli bulmayıp başka kimlik arayışlarının artış göstermesi ve bunun da AKP tarafından hukuki ve siyasi bir karşılığa oturtulması, Türkiye’nin yıkım sürecinin başlaması demektir.

Bu itibarla, diyeceğim şudur ki;

Hiç kimse Milliyetçi Hareket Partisinden, yegane varlık nedenimiz ve bağlılığımızın kaynağımız olan aziz millet varlığının ve devletin yapı taşlarının aşamalı olarak tahrip edilmesine müsamaha göstermesini bekleyemez, isteyemez, talep edemez.

Ve Milliyetçi Hareket Partisi de bu talepleri sineye çekemez.

Değerli Dava Arkadaşlarım.

Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasanın değiştirilmesi gerektiğine samimiyetle inanmaktadır. Ve üstelik bugün parlamento dışı kalmış bir muhalefet değil, yasama organı olan TBMM’de grubu olan bir siyasi partidir.

Yasama faaliyetlerine katılması, müdahil olması, görüş bildirmesi, teklif getirmesi ve itiraz hakkını kullanması hem hakkı hem de görevidir.

Bu kapsamda 2007 yılının Eylül ayında henüz 23. dönem yasama yılı yeni başlamış ve partimiz de grubunu yeni kurmuşken dönemin Sayın Meclis Başkanına yazılı başvuruda bulunarak, yeni anayasa çalışmaları için insiyatif alması gerektiği kendisine önerilmiştir.

“Toplum Sözleşme Belgesi” olan anayasa metni, böylelikle en üst milli müessese tarafından şekillendirilme imkânını da elde edecekti. Bizim düşüncemiz buydu.

Ancak bu teklifimize olumlu cevaplar alamadık ve muhataplarımızdan yakınlık ve işbirliği arzusu o dönemde göremedik.

Buna rağmen yasama faaliyetlerine katkı sağlamak, çözüm getirdiğine inandığımız görüşlerimizi milletimize sunmak üzere zaman zaman yasa ve anayasa değişiklik tekliflerini de yüce meclisle ve kamuoyu ile paylaştık.

Bunlar arasında sayabileceğimiz,

Milletvekili dokunulmazlığının Meclis kürsüsünde söylenenlerle sınırlandırılması

Terör ve şiddet dışındaki hallerde parti kapatmak yerine bireysel sorumluluk getirilmesi,

Temiz toplum ve temiz siyaset için siyasi ahlak yasasının çıkartılması,

Sürekli şikayet edilen YÖK kanununun değiştirilmesi gibi önerilerimiz muhatap bulamamış ve bu konudaki çağrılarımız müzakere zeminine çekilmemiştir.

Bu arada, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı'nın Eylül 2008'de Anayasa konusunda çalışmalar yapacak komisyon kurulması önerisi de sonuçsuz kalmıştır.

Ve üstelik bu komisyona biz üye vermeye hazır olduğumuzu beyan ederken, o gün AKP tarafından CHP’nin de olması gerektiği gibi gerekçelerle bu zemin de kullanılamamıştır.

Bugün karşımıza anayasa değişiklik paketi olarak çıkan kararla ilgili olarak 2010 yılının Mart ayında AKP tarafından açıklama yapıldığında ise partimiz bu konuda bir itirazda bulunmamış ancak bir yol ve yöntem teklif etmiştir.

Anayasaların müşterek tartışmaların ve kararların ürünü olması gereğinden hareketle yapmış olduğu çağrı ile;

TBMM’nde temsil edilen siyasi partilerden teşekkül etmiş bir ‘Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu’ oluşturulmasını,

Bu komisyona temsilci veren partilerin katkılarıyla anayasa değişiklikleri üzerinde görüşmeler yapılarak tartışılmasını,

Üzerinde mutabık kalınacak değişikliklerle ilgili olarak tarafların onayı ile “demokratik sözleşme” yapılmasını ve,

Değişikliği öngörülen anayasa maddeleri hakkındaki kararın 24. Dönem TBMM’nin iradesine bırakılmasını önermiştir.

Ne var ki bu taleplerimizin hiçbirisine cevap dahi verilmemiştir.

Tek taraflı olarak AKP tarafından tezgâh altında hazırlanan değişiklikler, çürükle sağlamın, kokmuş ile tazenin el çabukluğuyla ambalajlandığı bir paket içinde TBMM iradesine dayatılmıştır.

Biz, bu zorlamaları yalnızca TBMM’de temsil edilen milletvekillerimize yönelik bir dışlama olarak görmedik; aynı zamanda bize oy vermiş, bizim fikirlerimize ve duruşumuza değer vermiş siz muhterem dava arkadaşlarıma bir hakaret olarak algıladık.

Bugün de bu duruşumuzun arkasındayız.

Bu gün de Milliyetçi Hareketin mensubu olarak şerefimizi, haysiyetimizi, prensiplerimizi savunmak için buradayız.

Hayır, demek için bu mekândayız.

Değerli Arkadaşlarım,

Bildiğiniz gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından kabul edildikten sonra Cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp Referanduma sunulan “Anayasa Değişikliklerinin İptaline” ilişkin Ana Muhalefet Partisi tarafından Anayasa mahkemesine yapılan başvuru geçtiğimiz hafta sonuçlanmıştır.

Mahkemenin siyasi bir müdahaleyle yetkisini aşarak verdiği karar uyarınca, anayasa değişiklikleri konusunda 12 Eylül 2010 Pazar günü “Halkoyuna” başvurulacaktır.

Referandum takvimine uygun demokratik süreç başlamıştır. Bu tarihten itibaren, geride kalan tartışma alanları ve teferruatlar bir kenara bırakılarak önümüzdeki altmış günlük sürede milletimizin aydınlatılması kaçınılmaz bir görev haline gelmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Anayasa Değişikliklerine karşı görüşünü ve gerekçelerini defalarca kamuoyu ile paylaşmıştır ve referandumda da kararı “Hayır” olacaktır.

Almış olduğumuz “hayır” kararının gerekçe ve nedenleri şunlardır:

1. Anayasa metinleri kutsal metinler değildir ve değişmelidirler.

Zamanın şartları, toplumun ilerleyişi bu değişimi zorunlu hale getirmiştir.

1982 Anayasası da değişmek durumundadır. Geride kalan yıllarda da çeşitli defalar bu değişiklikler yapılmıştır.

Ancak anayasa kavramının anlamı gereği bu değişimin toplumun iç dinamiklerinden doğması, toplumsal ihtiyaçları kendi taleplerinden karşılaması esas olmalıdır.

Oysa ki, son anayasa değişikliklerinin doğmasında kaynak, milletin ihtiyaçlarından öte yabancı dayatmalar karşısında AKP zihniyetinin teslimiyetidir.

Geniş toplumsal mutabakatla hazırlanıp doğru zemine oturtulmadıkları zaman, anayasaların kalıcı, kapsayıcı ve etkili olması beklenmemelidir.

Bugüne kadar toplumsal zemine dayanmayan anayasaların yaşadığı sorunlar da ortadadır.

Milliyetçi Hareket Partisi, milletimizin önceliklerine ve taleplerine cevap vermeyen ve dışarıdan sipariş edilen “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

2. Anayasalar toplumsal mutabakatla, toplumun her kesiminin katıldığı görüşle, demokratik tartışma iklimi ve üslubu ile hazırlanmak durumundadır.

Bu nedenle toplumu oluşturan herkesin azami talep ve beklentilerini önce dinlemek, sonra değerlendirmek ve sonra da karara varmak esas olmalıdır.

Bu durumda, uzlaşma arayışları, uzlaşma ahlakı, uzlaşma kültürü, uzlaşma ortamı ve bunların üzerinde yapılacak ittifak, Anayasaların etik ve toplumsal kaynağı olmak durumundadır.

Oysa, mevcut değişikliklerin hazırlığında partimizin ve diğer siyasal aktörlerin fikirlerine rağbet edilmemiştir.

TBMM’de çoğunluğa sahip AKP Grubunun gerek Komisyonlarda ve gerekse Genel Kurulda tek taraflı kararı, sonucu belirlemiştir.

“Tek başımıza bir metin hazırlayıp bunu herkesle paylaştık. Beğenen beğendi, beğenmeyen beğenmedi, ne yapalım...” yaklaşımı anayasa değişikliği konusundaki art niyeti ve kafalarda başka hesapların olduğunu göstermiştir. Partimizin önerileri de bu çerçevede kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, olgunlaşırken katkısının sorulmadığı ve başkası tarafından dayatılmış kararlara katılmayarak “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

3. Anayasalar, siyasal ve toplumsal huzurun, barışın, kardeşliğin, uzlaşmanın ve işbirliğinin hiç değilse asgari düzeyde yaşandığı ortamlarda vücut bulan bir manevi atmosferde sağlıklı olarak oluşur ve devam ederler.

Anayasaların değiştirileceği demokratik zemin, ülkenin huzur ve güvenlik içinde olduğu, siyasetin kendi kulvarında görevini yaptığı, devlet kurumları ve anayasal erkler arasında uyumun bulunduğu bir ortamdır.

Bir anayasayı TBMM’de çoğunluğu olan siyasi partinin tek başına hazırlamış olması anayasanın sivilleşmesi anlamını taşımayacaktır. Nitekim 1982 Anayasasını da askerlerin seçtiği sivil bir komisyon hazırlamıştır.

Burada önemli olan anayasa değişikliklerinin uygulanacağı ortamın demokratik, toplumsal ve ahlaki zemine oturmasıdır.

Bugün siyaset tıkanmış, çözüm üretme kabiliyetinden uzaklaşmıştır.

Tek başına iktidar gücünün yetkilerini başına buyruk kullanan ve muhalefeti dikkate almayan bir iktidar iş başındadır.

Ülkemiz ağır sosyal, siyasal, ekonomik ve ahlaki buhran yaşamaktadır.

Devlet kurumları arasında ağır suçlamalar ve çatışmalar vardır.

Yasama, yürütme ve yargı arasında birbirinin görev alanına giren müdahaleler ve gerilimler mevcuttur.

Toplum özellikle hükümet eliyle etnik tahriklere maruz kalmış, kutuplaşma ve cepheleşme sürecini yaşamaktadır.

Siyasi normalleşme süreci başlatılmadan ve Türkiye’yi yönetme kabiliyetini kaybetmiş bugünkü hükümete dayalı siyasi tablo değişmeden, yeni anayasa hazırlanması doğru değildir.

Anayasa değişikliklerinin 24. dönem TBMM’ne bırakılmasına yönelik haklı talebimizin gerekçesi de budur.

Ülkemizin devlet ve millet olarak bu derece kargaşa yaşadığı bir dönemde sağlıklı bir karara varılması, uzun ömürlü bir sonuca ulaşılması için asgari huzur ve moral ortamı bulunmamaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi toplumun huzursuz, devletin gergin, Anayasal kurumların kavgalı olduğu bu süreçte sağlıklı sonuç alınmayacağı için “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

4. Anayasaların değiştirilmesine ihtiyaç duyulacak toplumsal ortam, sağlıklı bir değişime imkân tanıması için, mutlaka gerilimlerden uzak, birbiriyle işbirliği yapmaya açık, kutuplaşma ve cepheleşmenin yaşanmadığı nispi bir denge ve uzlaşma ortamına ihtiyaç göstermektedir.

Yıllardan beri her vesile ile toplumsal çatışma dinamiklerinin kışkırtıldığı, toplumun yapay kamplara bölünerek siyasi rant sağlanmaya çalışıldığı ve acımasızca cepheleştirildiği de vakidir.

Bu haliyle bile aslında toplumsal uzlaşmayı temsil etmesi gereken Anayasa, şimdiden kavganın, ayrışmanın ve kutuplaşmanın odağı haline gelmiş, üzerinde ittifak sağlanacak bir metin olmaktan uzaklara düşmüştür.

Bu ortamda yapılacak bir değişiklikte anayasa üzerindeki tartışmalar barışa değil kavgaya, uzlaşmaya değil çatışmaya kapı aralayacaktır. Daha şimdiden toplumu ayırmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, adına anayasa yapılan, üzerine sözleşme yazılan milletimizin yeni kutuplaşmaların içine girmesine engel olmak ve mevcutların derinleşmesini önlemek için “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

5. Anayasaları değiştirecek irade TBMM’dir. Türk milletinin bu en yüksek irade mekanı ve onun temsilcilerinin Anayasayı değiştirecek liyakate, ahlak düzgünlüğüne, demokratik olgunluğa sahip olmaları şarttır.

Anayasa, sicili bozuk, sabıkası kabarık, lekelenmiş zihniyetlerin değiştireceği bir metin değildir.

Köhnemiş, çürümüş, tükenmiş ve teslim olmuş anlayışlardan tertemiz ve yeni bir toplum sözleşmesi beklemek abesle iştigaldir, beyhude bir hevestir ve eşyanın tabiatına da aykırıdır.

Başbakan ve arkadaşlarının

 Uzlaşmaz ve itici tavırlarına,

 Başına buyruk siyaset anlayışlarına,

 Dayatmacı ve tehditkâr üslubuna,

 Milli kimliğimizi tahribat arayışlarına,

 Özürlü demokrasi algısına,

 Bölücü terörle girdiği sıcak ilişkilere,

 Etnik ayrımcı fikirleri temsil eden yıkıcı projelere,

 Farklı düşüncelere yönelik aşağılayıcı tutumlarına,

 Uluslararası dayatmalara karşı teslimiyetine, baktığımız zaman hükümete duyacağımız güven de, onların demokrat olduklarına dair iddialarına da inancımız kalmamıştır.

Bu tür bir düşünce yapısının, bu tarz bir ahlak zafiyetinin imzalayacağı bir belge de mutlaka karşılıksız çıkacaktır.

Yeni bir anayasayı hazırlamak, ancak yenilenmiş bir vicdan, aklanmış ahlak ve tertemiz siyasi erdemin yapacağı ve sonuç alacağı bir girişim olmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi, sekiz yıla yaklaşan icraatlarıyla şaibeli ilişkiler ve istismarın odağı olmuş, karanlık işbirliklerinde çare aramış zihniyetin zorladığı “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

6. Anayasalar, iktidar partisinin tek taraflı talimatları, hükümet iradesinin beyanı değildir.

Demokrasinin ilerlemesi ve işleyişinin artırılması için yapılan anayasaların bu özelliği yasaları yapan iradede de mutlaka tecelli etmiş olmalıdır.

Anayasaları değiştirecek iradenin demokratik olgunluğu ve hassasiyeti taşıması, diğer siyasal görüşlerle temas ve işbirliğine açık olması yapılmak istenen girişimin demokratik doğasında vardır.

Oysa ki milletimiz,

 Bugüne kadar millet yararına hiçbir adım atmamış,

 Dokunulmazlıkların kaldırılmasına bir türü yanaşmamış,

 Alevi kardeşlerimizin sorunlarına yönelik çözüm önerilerimize aldırmamış,

 Temiz toplum, temiz siyaset ve temiz yönetim tekliflerimizi reddetmiş,

 Yaptığımız bütün tekliflere “herkes işine baksın” diyerek kulağını kapatmış bir siyaset anlayışı ile karşı karşıyadır.

Milliyetçi Hareket Partisi ile de AKP arasında bir emir komuta bağlantısı, tabiiyet ilişkisi olamayacağı gibi, onların düşüncelerinin bir talimat gibi algılanması da mümkün değildir.

Bu nedenlerle, partimiz;

Bir yerlerde hazırlanmış metinlerin “ya üç günde okursun ya da keyfin bilir“ dayatmalarına teslim olmayacaktır.

Oluşumunda bulunmadığı hiçbir siyasi fikre veya hazırlığa asla açıktan destek vermeyecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, demokratik yöntemlerle olgunlaşmamış, farklı seslere kulak vermemişlerin hazırladığı tek taraflı “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

7. Anayasalar bir arada yaşamayı güçlü duygu, şuur ve arzularla isteyen ve bu isteklerini metin haline getirmiş toplumların geleceğe birlikte ulaşma sözleşmeleridir.

Böylesi bir sözleşmenin toplumun yarısının rızası veya reddi ile kutuplaşarak sonuçlanması, anayasadan murad edilen manevi iklime taban tabana zıttır.

 Etnik kışkırtmanın hükümet eliyle yapıldığı,

 Her alanda ağır bir istismarın toplumu kutuplaştırdığı,

 Terörün ve bölücülüğün azdığı,

 Bölünme tehditlerinin arttığı kaos ortamında verilecek kararların isabeti de, yapılacak değişikliklerin akıbeti de sağlıklı olmayacaktır.

Bugün anayasanın değişmesi için gerekli olan uzlaşma zemini ile bu değişimi gerçekleştirecek olanların arasında uyum ve işbirliği arzusu bulunmamaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi, toplumsal kırılganlığı ve farklılaşmayı daha da artıracağını düşündüğünden “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

8. Mevcut Anayasa değişiklikleri tamamen “AKP Anayasası” niteliğindedir, tümüyle dayatmadır.

AKP içinde yandaşların işbirliği ile hazırlanan bir metin son dakikada karşımıza çıkartılmış ve sözde randevu talep edilerek işbirliği adı altında onayımız istenmiştir.

Bu yöntem, her şeyden önce anayasanın maksadının ruhuna aykırı olduğu gibi, aynı zamanda Milliyetçi Hareket’in siyaset ahlakına da aykırıdır.

Sekiz yıla yaklaşan iktidarıyla AKP hükümetinin ve zihniyetinin Milliyetçi Hareket Partisi’ne olan görüş, duruş ve tavırları ile tekliflerimize yönelik muhalif tutumu bellidir.

Mesela;

 Türk Ceza Kanununda Türklüğün tanımını değiştirmeye çalışırken,

 Vakıflar Yasasını milletimizin aleyhine bozma arayışına girerken, partimizin uyarılarını ciddiye bile almayan,

 Sınırlarımızdaki mayınlı arazilerin yabancılara temizliği konusundaki itirazlarımızı reddeden,

 Üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldıran Anayasa değişiklikleri görüşmeleri esnasında imzaladıkları metinleri inkar eden zihniyetin varlığı bilinmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi, geride kalan yıllarda partimizin uyarı ve önerilerine kulaklarını kapatmış bir zihniyetin hazırladığı “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

9. Demokrasilerde her siyasal partinin bir toplumsal karşılığı vardır ve saygıdeğerdir. Siyasette aktörler arasındaki ilişkilerde samimiyet ve güvenirlik son derece önemli ve kaçınılmazdır.

Ancak AKP zihniyetinin, Türk milletinin temsilcisi olan partimize bakışı ve partililerimize yaklaşımı bilinmektedir.

Özellikle 22 Temmuz Genel Seçimlerinden önce Milliyetçi Hareket Partisi’ni TBMM çatısı altına sokmamak için AKP’nin verdiği amansız mücadele ve sinsi oyunlar ortadadır.

Yıllardan beri;

 Milliyetçi Hareketin fedakâr ve vefakâr kadrolarını her konuşmada aşağılayan,

 Her biri aziz ceddimizin hatıralarının sembolü üç hilale tabela diyerek tahkir eden,

 Faşist, kafatasçı, ırkçı gibi alçakça iftiralarla gıybette bulunan,

 Gönlü millet sevgisi ile dolu, yüreği al bayrağımız için çarpan milyonlarca Türkiye Sevdalısına her gün hakaret eden bir zihniyetle buluşma şartları kalmamıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, kendisini ve muhterem kadrolarını iftira, gıybet ve hakaretlerle aşağılayan bir anlayışın yaptığı “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

10. Anayasalar değişen toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek veya değişme ve ilerleme istikametlerinde ön almak üzere hazırlanan ve mümkün olduğunca uzun süre toplumu taşıyabilecek köklü metinler olmalıdır.

Bu kalıcılığı sağlayacak olan da yasa yapıcılarda toplumsal dinamikleri hesaba katan bir vizyon derinliğinin bulunmasıdır.

Zira yalnızca bugün yaşayanları değil, yarın doğacak kuşakları da etkileyecek, siyasetin ve zamanın üstünde ve ötesinde metinlerdir.

Anayasayı değiştirenlerin siyasetten çekilmiş oldukları dönemlerde bile ürettikleri anayasalar toplumu yönlendirmeye devam edeceklerdir.

Oysa mevcut değişiklik talebi bu derinlikten uzak, tamamen gündemi değiştirmek ve şayet başarılabilirse siyasal çıkar sağlamak üzere şekillenmiş bir arayışın ürünüdür.

Nitekim hükümet geride kalan yedi buçuk yılı;

 İstismarla, yalanla acımasızca israf etmiş,

 Zamanını yabancı başkentlerin masalarında harcamış,

 Ne kadar millet düşmanı varsa onlarla el ele vermiş,

 Acıdan, gözyaşından, açlık ve yoksulluktan başka bir sonuç almamıştır.

Şimdi bütün kusurlarını, hatalarını ve hatta ihanetlerini gizleyeceği, bahane bulacağı, iflaslarını maskeleyeceği bir sığınma vasıtası olarak anayasa değişikliklerini kullanmak niyetindedir.

Milliyetçi Hareket Partisi, tamamen tükenmiş, başarısız, kabiliyetini kaybetmiş, iflasına bahane arayan hükümetin oluşturduğu “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

11. Anayasayı değiştiren iradenin samimiyeti ve ciddiyeti, değişecek maddelerin kalıcı ve yararlanılabilir olmasında çok önemli faktördür.

Anayasa değişiklik teklifleri ile ortaya çıkan tabloya baktığımızda AKP samimi ve dürüst değil, içten pazarlıklıdır.

 Etnik ve mezhep temelli ayrışmayı kaşıyan,

 Hak taleplerine şiddet uygulayan,

 Demokratik gösterileri zorbalıkla önlemeye çalışan,

 Özel hayatın gizliliğine yönelik ihlali meşru sayan,

 Adaletin tecellisinde özgürlüklerin kısıtlanmasına göz yuman,

 Medyaya baskı arayışlarını sürdüren,

 Şeffaflıktan ve dürüstlükten kaçan ve

 Kapalı kapılar ardında siyaset belirleyen bir zihniyetin sözde demokrasi aradığını ve anayasayı demokratikleştirmek istediğini söylemek tam bir garabettir. Buna aldanacak kimse de yoktur.

AKP’nin amacı demokratikleşme, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, demokrasinin geliştirilmesi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarında atılım yapılması değildir.

Anayasa paketi, Türkiye’nin bu alanlardaki ihtiyaçlarına göre değil, AKP’nin özel ihtiyaçları ile gizli gündemi ışığında şekillenmiştir.

“Hukuk, demokrasi, özgürlük” AKP’nin gerçek amaçlarını gizlemek için ambalaj malzemeleri olarak kullanılmıştır.

Özellikle bölücülüğün aldığı yeni boyut ve ülkemizin önüne konulan ayrışma tehdidi Başbakan Erdoğan’ın geride kalan icraatlarının eseridir.

Gizli gündeminin olduğu ise “hazmedecekler” beyanıyla sabittir. Hazım bir süreçtir, sindirilmesini müteakip yeni bir lokma gelecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, ülkemizi ve milletimizi bölünmeye doğru götüreceği anlaşılan hazmettirme sürecinin ilk adımı olan “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

12. Anayasalar milli varlığı güvenceye almak üzere şekillenirler. Hükümetler üstü bir anlayışla değiştirilmeleri ve bunun da ahlak ve erdemle yapılması şarttır.

Biz Anayasaların bir dönem sandalye çoğunluğunu elinde tutan partinin anayasası olarak değil, toplumumuzun tamamının paylaşacağı ve katılacağı uzlaşma alanları olarak görmekteyiz.

Ne derece güzel değişiklikler hazırlanırsa hazırlansın arkasında bunları uygulayacak erdemli ve liyakatli kadrolar ile yüksek siyaset ahlakı olmadıkça, sonuç alınması mümkün değildir.

Oysa AKP anayasası daha işin başından yasayı çıkartan AKP milletvekilleri tarafından sulandırılmış, sahte imzalarla, düzmece metinlerle TBMM iradesine sokulmak istenirken suçüstü yapılmıştır.

Bu, Anayasa gibi önemli değişimi hedefleyenlerin ne derece ahlak ve ilkeden mahrum olduklarını da herkese göstermiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, siyasi namustan uzak bir anlayışın zorladığı çalışmanın ürünü olan “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

13. Anayasa, adı üzerinde, ülkemizdeki bütün münasebetlerin üzerine şekillendiği temel değerlerin hukuki dayanağıdır. Bu yönüyle milli bekadan ayrı düşünülmesi söz konusu olamaz.

Bu konuda Başbakan Erdoğan ile kadrolarının geride kalan yıllardaki icraatları milletimizin birliği ve beraberliği konusunda kuşkular uyandırmıştır.

Bölünme ve ayrışma projeleri için Anayasa değişikliklerinin kullanılmak istendiği bilinmektedir.

Ve bu maksada ulaşmak için atılacak adımlar,

 PKK’nın siyasi gündem ve stratejisinin adım adım ilerletilmesidir.

 AKP’nin, asırlık bölünme projelerini PKK’dan devralmasıdır.

 Devletin terör ve bölücülük karşısında teslim olmasıdır.

Nihai amaç, etnik bölücülüğü Anayasal suç olmaktan çıkararak önünü açmak, PKK açılımının ilerletilmesinin Anayasal alt yapısını ve kılıfını hazırlamaktır.

Bu kapsamda, Başbakan Erdoğan’ın hayali olan otuzaltıya bölünmüş Türkiye’yi gerçekleştirmek için kendisini önleyecek hukuki engellerin “birinci Anayasa paketiyle” ortadan kaldırılması hedeflenmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi, teröristle kucaklaşan ve milleti bölmek isteyen bir zihniyetin önünü açmamak, milletin kardeşliğini ısrarla sürdürmek için “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

14. Anayasaların değişimi, ilkeli ve dürüst zihniyetlerin göstereceği içtenlik, berrak tutum, şeffaf ilişkilerin varlığına da ihtiyaç gösterir.

Bugün AKP’nin değişim için öne sürdüğü gerekçeler olan demokrasi getirme, özgürlük kazandırma, hukukun üstünlüğü, Avrupa standartlarına ulaşma iddiaları tamamen asıl maksadını gizlemeye yönelik paravanlardır.

AKP için; Anayasa değişiklikleri ile amaçlanan asla demokrasi değildir. Zira bu zihniyete göre;

 PKK açılımı da, Anayasa paketinin gerekçesi de demokratikleşmedir.

 Bölücülüğün hoş görülmesi de, PKK ile işbirliği de demokratikleşmedir.

 Yolsuzlukları sürdürmenin, hırsızlıkları devam ettirmenin, soygunların hesabından kurtulmanın tanımı da bunlar için demokratikleşmedir.

AKP’nin demokrasiden ne anladığı, sekiz yıla yaklaşan zorbalıkları ve icraatıyla açığa çıkmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, bölünmeyi mazur gören özürlü demokrasi zihniyetinin tuzağına düşmeyecek ve “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

15. Anayasaların gerçek anlamda ferdi özgürleşmeyi sağlaması, temel insan haklarının gelişmesine katkı sağlaması kaçınılmazdır. Ancak bu çabaların da ciddiyet ve içtenlik taşıması şarttır.

Oysa “özgürlük” getireceği iddiaları da AKP zihniyeti için ardına saklanılan aldatıcı bir kavramdır. AKP açısından;

 Bölücülüğe sahip çıkmak, bölücü emelleri siyasete taşımak da; Anayasa değişiklerinin gerekçesi de sözde özgürleşmedir.

 Devleti temellerinden dinamitlemek bunlar için özgürlük demektir; parçalanma sürecindeki engellerinin kaldırılması da özgürlük getirmektir.

 Milletimizi birlik adı altında 36’ya bölme de AKP için özgürleşmedir, farklılıkları kaşıyarak milleti parçalara ayırmak da özgürlük demektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, milleti bölmek gibi bir özgürlük alanı olmayacağından hareketle “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

16. Anayasaların uygulanması için demokratik zemin parlamenter demokrasi, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğüdür.

Ne var ki, AKP zihniyetinin hukuk anlayışı da baştan sona sakat ve sahtedir.AKP zihniyeti için,

Habur’da kanlı teröristlerin törenlerle karşılanmasının adı da hukuktur, anayasa değişiklikleri ile istenen de bu hukuk talebidir.

Yolsuzluklar, hırsızlıklar, talanlar onlar için hukuka uygunluk demektir; adalet önünde hesaptan kurtulmanın yollarını anayasada aramak da AKP için hukuk demektir.

Yandaşların talanlarına yasal kılıflar ve aflar çıkartarak kul hakkı yemek de hukuk demektir; zekât ve fitre soyguncularını aklamaya çalışan bir anayasa arayışı da bu çürümüşlere göre hukukun üstünlüğü demektir.

AKP’nin amacı, yedi buçuk yıllık vurgun, soygun, yolsuzluk ve talan döneminin hesabından kurtulmak için lekeli geçmişine uyarlanmış güdümlü bir yargı yapılanmasını oluşturmaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi, hukuku emrine almak isteyen siyaset tüccarlarına ve dokunulmazlık kaçkınlarına fırsat vermemek için “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

17. Anayasalar, üzerine yazıldığı milletin birliği ve devamına katkı sağlayacak gelişmelere ve değişime açık olmak, bunu aksine ihtimaller karşısında mutlaka kendileri korumak durumundadırlar.

Başbakan Erdoğan’ın Türk Milletinden utanan, Türküm demeyi zül sayan, farklı etnik kimlikleri tekrarlayan ayrımcı düşünceleri 1991 yılında altında imzası olduğu PKK eksenli raporuyla bilinmektedir.

Terörle birlikte kan ve gözyaşı getiren açılım denen yıkım projesindeki ısrarı; çok kimlikli, çok milletli parçalı devlet yapısına yönelik özlemleri de sürmektedir.

Milletimizi etnik kimliklere bölme heveslerinde azalma olmamış, bu konularda bir pişmanlık görülmemiştir.

Başbakan’ın maksadı; kafasındaki bölünmüş Türkiye’yi gerçekleştirmek için kendisini önleyecek hukuki engellerin “birinci Anayasa paketiyle” ortadan kaldırılmasıdır.

Açılımla amaçladığı bütün yıkım çalışmaları ve projeleri, şayet birincisini aşabilirse ikinci anayasa paketi ile gerçekleşecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, ülkemizi yıkıma, milletimizi bölünmeye götürecek aşamalı oyunu bozarak “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

18. Anayasalar, günlük siyasetin malzemesi yapılamayacak kadar ciddi ve önemli metinlerdir. Üzerinde yapılacak tartışma ve yorumların günlük siyasetten arınarak yapılması şarttır.

Oysa, AKP zihniyetinin bir amacı da kalıcı anayasa değişikliğini kazandırmak değil, yıllardır tek başına iktidar olmanın imkânlarını heba eden uygulamalarının iflasını gizlemek için Anayasa değişiklikleri ile kafa karıştırmak ve gündem değiştirmektir.

Zira sekiz yıla yaklaşan iktidarı için milletimize söyleyeceği yalan, bulacağı bahane, sığınacağı alan kalmamıştır.

Maksadı, ağır şartlarda geçim mücadelesi veren Türk milletinin acı gerçeği olan açlık, işsizlik, yoksulluk gibi temel sorunlarının tartışılmasını önlemek, bunlar üzerine örtü çekerek AKP’nin bu alanlardaki karanlık sicilini gözlerden kaçırmaya çalışmaktır.

İktidar partisinin, TBMM’deki görüşmeler esnasında geliştirdiği söylemler ve uyguladığı taktik; ülkemizdeki bütün sorunların kaynağının AKP hükümeti değil, anayasa olduğu yönündedir.

Oysa, yokluğun, yoksulluğun, açlığın ve yolsuzluğun gerekçesi anayasa değil, işbaşındaki AKP hükümetidir.

Anayasa değişince, işten atılanlar geri dönmeyecek, aşsız tencereler kaynamayacak, milletimiz fukaralıktan kurtulamayacak, terör bitmeyecek, bölücülük sona ermeyecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, milletimizi yokluğa mahkum etmiş müflis zihniyetin rezaletlerini örtme arayışlarının, gündemi değiştirme çabalarının maskesi olan “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

19. Anayasalar toplumu buluşturmak, ayrılıkları ortadan kaldırmak için kullanılan uzlaştırıcı bir anlayışı da temsil ederler.

AKP’nin amacı ise toplumu 22 Temmuz 2007 öncesinde olduğu gibi, gerilimi arttırmak, cephelere ayırmak ve bu kamplaşma ile seçime giderek iktidarını yenilemeye çalışmaktır.

Daha önce, “inananlar ve inanmayanlar, laikler ve laik olmayanlar” ekseninde yürüttüğü cepheleştirme faaliyetlerine, demokrasi dışı unsurlar da dahil olunca o dönemde yığınağı güçlenmiş ve iktidarını yenileme imkanı bulmuştu. Şimdi de böylesi bir istismarın peşindedir.

Bu defa da, sözde yargı reformu adı altında referanduma verilecek “evet” ya da “hayır” kararlarının anlamını değiştirerek ve içini boşaltarak; Demokrasiye evet, darbeye hayır; Hukuka evet, vesayete hayır; Özgürlüğe evet, baskılara hayır, adalete evet, çetelere hayır şekline büründürecektir. Anlamlarını çarpıtacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi, ağır istismarlara karşı milletimizi korumak, yeni çatışma alanlarının doğmasını önlemek için “Anayasa Değişikliklerine Hayır” oyu verecektir.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Anayasa değişiklik süreci içinde Başbakan Erdoğan’ın demokrasi, hukuk, özgürlük, değişim ve milli irade gibi sahte ambalajlar arkasına saklamaya çalıştığı gerçek niyetleri ve gizli gündemi açığa çıkmıştır.

Yaşanan süreçte aziz milletimiz, AKP’nin samimi ve dürüst değil içten pazarlıklı; demokrat değil dayatmacı olduğuna; sözde siyaset üzerindeki vesayeti kaldırmak isterken kendi vesayetini yerleştirmeyi hedeflediğine şahit olmuştur.

AKP için Anayasanın değişmesine yönelik girişimde temel sorun Türkiye’nin yeni bir anayasaya veya yargı reformuna ihtiyacı olup olmaması değil, özel gündemi, gerçek niyeti ve siyasi hesaplarıdır.

Bu siyasi hesaplar için Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan görüşmelerde AKP’nin sahte demokratlık ve mili irade savunuculuğu maskesi düşmüş ve ardındaki oyun ve karanlık çehre görünmüştür.

Milliyetçi Hareket Partisi, varlık nedeni olan büyük Türk milletine doğruları, gerçekleri söylemek, tehlikeli oyunları ve tuzakları bozmak için Anadolu’ya açılacak, her haneye ve her vatandaşımıza ulaşacaktır.

Referandum sandığı milletimizin önüne konulduğunda, Milliyetçi Hareket Partisinin bütün muhterem mensupları gibi eminiz ki aziz milletimiz de tercihini birlikten, beraberlikten ve kardeşçe yaşamaktan yana kullanacaktır.

Önüne çıkarılacak yeni oyunları fark edecek, nasıl bir tuzağın içine çekilmek istendiğini anlayacaktır.

12 Eylül 2010 tarihi geldiğinde, büyük Türk milleti kavşak noktasında kendi geleceğini, nasıl yaşayacağının akıbetini, milli varlığının devamını, devletinin ve ülkesinin bekasını çok yakından ilgilendirecek bir karara damgasını vuracaktır.

Ve eğer yanlış bir tercih kullanırsa dönüşü olmayan bir yola girecek, ayrışma, bölünme, çatışma, kutuplaşma ve sonunda mutlaka yıkım ve çöküşle karşı karşıya gelecektir.

Ancak, Türk milletinin feraseti yüksektir, bütün karşı propagandaya ve işbirlikçi güçlere rağmen uyanık olacak, dik duracak ve doğru olan kararını verecektir.

O tarihi gün gelip de referandum için oy vermeye gittiğinde aziz milletim, tercihini mutlaka ve ilelebet kardeşçe yaşamaktan yana kullanacaktır.

Tarihi aşıp, engelleri yıkıp gelmiş ve bugüne ulaşmış büyük Türk milleti,

Bölünmeye, parçalanmaya, ayrışmaya, farklılaşmaya ve kutuplaşmaya hayır diyecektir.

Teröristle kucaklaşmaya, terörle yaşamaya, teröre boyun eğmeye, teröre teslimiyete, açılım denilen yıkıma hayır diyecektir.

Milli devletin, üniter yapının, milli kimliğin, milli dilin yıkılmasına, milli birliğin tahribine hayır diyecektir.

Türk milletinden yeni milletler çıkartmak için girişilen alçakça tahriklere ve otuz altıya bölme arayışlarına hayır diyecektir.

İçerden ve dışardan tam bir husumet kuşatmasına maruz kalarak milli birliğimiz ve milli bekamıza yönelmiş hain emellerin gerçeklemesine hayır diyecektir.

Toprak bütünlüğüne ve devlet yapısına yönelik tehditlere ve saldırılara karşı teslim olmuş yönetime hayır diyecektir.

Milli kimlikte değerlerin istismarı ve alt kültürlerin okşanması ile ortaya çıkan ağır tahrikler ve yozlaşmaya hayır diyecektir.

Dış işlerde taviz ve teslimiyete, iç işlerde, çaresizlik, ilkesizlik, kayırmacılık ve aymazlığa hayır diyecektir.

Türk milleti ile yarım kalmış hesabı olanlara, ecdadımızın şanlı tarihinden utanç duyanlara, vatanımızı Sevr şartlarına götürmek isteyenlere hayır diyecektir.

Şehide kelle, katile sayın, eşkıyaya abi diyenlere ve İmralı’dan terörü yönetmeyi demokratik bir hak, Kandil’den saldırıları meşru görenlere hayır diyecektir.

Vatan için hayatını vermiş evlatlarımızın ardından Anadolu’dan yükselen “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” haykırışlarını tahrik sayanlara hayır diyecektir.

Türk milletini çözmek, Türk devletini bölmek için dayatma projeleri üreten güçlerin oluşturduğu kutsal ittifaka hayır diyecektir.

“Tarihle yüzleşme” adı altında ecdadımıza yapılan hakaretlere, isyan elebaşlarını alkışlayan zihniyetlere hayır diyecektir.

Yıllardır kurtulamadığı yokluğa, yoksulluğa, yolsuzluğa, bunları örtmek için oynanan oyunlara hayır diyecektir.

Annelerimizin gözleri yaşlı, gençlerimizin umutsuz, yetişkinlerimizin işsiz, çocuklarımızın eğitimsiz, toplumun karamsar ve pusulasız olmasına hayır diyecektir.

Yolsuzluk yapanlara, yetim hakkına el uzatanlara ve buna seyirci kalanlara hayır diyecektir.

Vurguncuların, soyguncuların, haram lokma yiyenlerin hesap vermekten kaçmasına hayır diyecektir.

Toplumsal huzursuzluk alanlarının genişlemesine, cephelerin derinleşmesine, ülkemizin yeni bir kriz sarmalına sürüklenmesine hayır diyecektir.

İhanet, talan ve yıkım şebekelerinin tahribatı sonucu, Türkiye’nin daha ezik, daha yoksul, daha çaresiz ve daha bitkin bir ülke durumuna düşürülmesine hayır diyecektir.

Sözde darbelerden hesap sorma, vesayet kaldırma, demokrasi getirme gibi değerler üzerinden yapılan istismarlara hayır diyecektir.

Demokrasi adına paketin içine serpiştirilmiş cazip tuzaklara düşmeyecek, nihai oyunu görerek karanlık niyetlere hayır diyecektir.

Defalarca değişen anayasalara rağmen bir türlü değişmeyen kara talihinin devamına mutlaka hayır diyecektir.

Referanduma evet demenin sekiz yıllık yıkım sürecinin artarak devamının geleceğini bilecek, kaderine biçilmek istenen kefene hayır diyecektir.

Açlığa, adaletsizliğe, ahlaksızlığa ve asayişsizliğe hayır diyecektir.

Yokluğa, yoksulluğa, yozlaşmaya, yabancılaşmaya ve yalanlara hayır diyecektir.

Çürümeye, çözülmeye, çöküşe ve çaresizliğe hayır diyecektir.

Krize, kargaşaya, kaosa, korkuya, kutuplaşmaya, kavgaya, karanlığa hayır diyecektir.

Ve nihayet;

Peşmerge ile işbirliğine hayır diyecektir.

Kanlı küresel oyunlara hayır diyecektir.

Bölünmüş Türkiye projelerine hayır diyecektir.

Yeni Habur törenlerine hayır diyecektir.

Anayasa değişikliğine Hayır diyerek, AKP’ye hayır diyecektir.

Anayasa değişikliğine Hayır diyerek, Başbakan Erdoğan’a hayır diyecektir.

Gün, çok geç olmadan, telafisi mümkün olmayan dönemeçlere girilmeden milletimizle kucaklaşma günüdür, yaklaşan tehlikeleri haber verme günüdür.

İktidar partisi milletvekillerini yöneldikleri hatalı yoldan dönmeleri için başarılı bir siyasi sınav veren Milliyetçi Hareket, önümüzdeki süreçte de doğruları milletimize anlatmakta hazır ve kararlıdır.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Yarından tezi yok milletimiz sizleri beklemektedir.

12 Eylül 2010 tarihindeki referandumdan çıkacak sonucun ne anlama geldiğini yeterince bilmeyebilirler. Verecekleri kararın öneminin farkında olmayabilirler.

Onları uyaracak, uyandıracak olanlar sizlersiniz.

Onlara yapacakları tarihi tercinin önemini anlatacak olanlar sizlersiniz.

Önümüzdeki süreçte her birimize düşen görev ve sorumluluklar vardır.

Birincisi, verecekleri “hayır” kararının önemi konusunda aziz milletimizi uyarmaktır.

İkincisi, yoksulluk ve yokluğun ağır baskısı ile göz ardı ettiği milli değerlere yönelik felaketler konusunda uyandırmaktır.

Üçüncüsü, kurtuluşun AKP’ye ders vermekle, çözümün ise ancak Milliyetçi Hareket Partisine destek vermekle mümkün olacağına toplumu inandırmaktır.

Kaybedilecek zaman artık kalmamıştır.

Buradan gideceğiniz semtlerde, mahallelerde, aziz milletimizin her ferdine, en içten selam ve sevgilerimi tek tek götürünüz.

Bu vesile ile referanduma giden yolda bütün arkadaşlarıma üstün başarılar ve çalışmalar diliyorum.

Yüce Allah’ın, Türkiye'ye sahip çıkma mücadelesinde Milliyetçi Hareketin emeğini karşılıksız bırakmayacağına inanıyorum.

Ve konuşmama son verirken hepinizin yüksek sesle vereceğiniz cevabı duymak ve işitmek için soruyorum:

Şahsi ihtirasları için Türk milletinin kardeşliğini bozanları unutacak mısınız?

Manevi değerler üzerinden yapılan ucuz siyaseti unutacak mısınız?

Ülkemizi yoksulluğa ve yolsuzluğa mahkûm edenleri unutacak mısınız?

Şehide kelle, katile sayın, eşkıyaya abi diyenleri unutacak mısınız?

“Şehitler ölmez vatan bölünmez” diyenleri tahrikçilikle suçlayanları unutacak mısınız?

Sizlere faşist diyenleri, kandan beslendiğinizi söyleyenleri, ırkçı, kafatasçı diye suçlayanları unutacak mısınız?

İşte “Hayır”ın anlamı budur.

Hepinizi kutluyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Bu hayırlı yolda alnınız ve bahtınız açık olsun.

Ne mutlu Türküm diyene.