08.06.1999 - TBMM Grup Toplantısı Konuşması.
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Sn. Devlet Bahçeli'nin
TBMM Grup Konuşma
8 Haziran 1999

 

 

Sayın Başkan,

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

Hepinizi öncelikle en derin saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, dün Meclis Genel Kurulunda parti gruplarının değerli sözcüleri, hükümetimizin programıyla ilgili görüş,  öneri ve eleştirilerini açıklamış bulunuyorlar.

Bir hükümetin kuruluşunu ve programını değerlendirirken konuya üç temel bakış açısından yaklaşmakta büyük fayda vardır.

Birincisini, dünyanın içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik şartlar, uluslar arası siyasi sistemde meydana gelen hızlı değişmeler, Avrasya jeo-politiğinin artan önemi ve özellikle Türkiye’mizin etrafında yaşanan sıcak gelişmeler eksenli bakış açısı oluşturmaktadır. Buna kısaca uluslararası dinamikler de diyebiliriz.

İkincisi, seçim öncesinde ve sonrasında yaşanan siyasi gelişmelerden sosyal ve ekonomik açmazlara kadar birçok alanda gözlemlenen ve giderek ağırlaşan sorunlar ve beklentiler yumağının oluşturduğu iç dinamikleri dikkate alan bakış açısıdır.

Üçüncüsünü ise, yine tahmin edeceğiniz gibi, aziz milletimizin l8 Nisan seçimlerinde kristalize olan siyasi tercihleri ile toplumsal talepleri oluşturur. Şüphesiz, seçimlerde ortaya konan eğilimler, toplumsal bir hüviyet kazanmış, siyasetçinin yürüyeceği güzergahın ana kurallarını ve yönünü belirlemiştir.

Halkımızın mecliste temsil imkanı verdiği beş siyasi partimizden üçünün oluşturduğu yeni koalisyon hükümetinin yapısını ve o’nun hizmet anlayışının çerçevesini oluşturan protokol ve programını bu bağlamda ele almak şarttır.Yeni hükümete, bu bakış açılarından yaklaşıldığı ölçüde, görüş ve eleştirilerin daha anlamlı ve yol gösterici olacağı açıktır.

Böyle bir yaklaşım biçimi, tabii olarak, 57. Cumhuriyet hükümetinden önce, 2l. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konumunu ve fonksiyonlarını tayin etmek bakımından da çok önem arzetmektedir.

Sayın Başkan,

Sayın Milletvekilleri,

Bilindiği üzere, 20. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, ülkemizin hem içerde hem de dışarıda karşı karşıya bulunduğu sorunların yüklediği ağır mesuliyeti daha fazla kaldıracak gücü kendisinde bulamamıştır. Bulamadığı içindir ki, üzerindeki yükü yeni meclise devretme yolunu tercih etmiş, milletimize tekrar müracaat etmek amacıyla erken seçimin yolunu açmak zorunda kalmıştır.

Bu noktanın altını, huzurlarınızda bir kez daha çiziyor, hiç unutulmaması gerektiğini ifade ediyorum.

Türk siyasi hayatının, özellikle 1995 seçimlerinden itibaren sahne olduğu acı ve tatlı tecrübeler, bugün bizlerin önünde, ders alınması gereken tarihi kayıtlar olarak durmaktadır.

Bunlar arasında, zannediyorum, meclisimizin değer ve çözüm üretmekte zorlanmasının karşılığında yaşadığı güven bunalımı, ilkeli ve seviyeli siyaset üslubundan uzaklaşılması; uzlaşma, hoşgörü ve diyalog yerine, çatışma, karalama ve kamplaşmanın hakim olması çok hayati öneme sahiptir.

Halkımızın, Türk siyasetinden ve siyasetçisinden beklediği davranış biçimlerinin başında, bu olumsuz siyasi tablonun değiştirilmesinin geldiğine şüphe yoktur. Bizler, hem tek tek milletvekillerimizin, hem de siyasi partilerimizin önlerinde duran bu ahlaki  ve demokratik sorumlulukların sürekli idraki içinde olmalarını arzuluyoruz. 57. Cumhuriyet hükümetinin de, işte böyle bir sorumluluk bilinciyle hareket eden siyasi partilerin oluşturduğu bir koalisyon hükümeti olduğuna inanıyoruz. Temennimiz bu görev ve sorumluluk bilincinin hiç kaybolmamasıdır.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Milletvekilleri,

Demokratik rejimlerde seçim sonucunda hiçbir siyasi partinin tek başına güvenoyu alabilecek sayıda milletvekilini parlamentoya sokamadığı durumlarda siyasi iktidar sorununu çözmek için kullanılan iki yöntem vardır.Bu yöntemlerden biri “azınlık hükümeti”,  diğeri ise “koalisyon hükümeti” kurulmasıdır.

Çok partili sistemlerde daha yaygın olarak kullanılan koalisyon hükümeti yöntemi, iki ya da daha fazla sayıda siyasi partinin, kendi program ve politikalarından belli ölçülerde feragât edip, yine belli ilkeler çerçevesinde anlaşmasıyla ortaya çıkan ve yürütme yetkisini paylaşmasını ifade eden bir yöntemdir.

57. Hükümet, böyle bir evrensel ilkenin yanında, tabii ki Türkiye’nin özgün şartlarının da şekillendirdiği bir koalisyon hükümeti olarak ülke yönetimine talip olmuş yeni bir siyasi oluşumdur.

Ülkemizin giderek ağırlaşan sosyal ve ekonomik sorunlarına neşter vurmak isteyen, en önemlisi ülkemizin daha fazla hükümetsiz zaman geçirmemesi için bir araya gelen Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ile Anavatan Partisi, kritik bir dönemde hükümeti kurmuşlardır.

Farklı dünya görüşlerine sahip olan bu siyasi partiler, acil çözüm bekleyen ülke sorunlarının üzerine gitmek için acil hükümet oluşturma ihtiyacına cevap vermek amacıyla bir araya gelmişlerdir. Yine, hükümetin gecikmesi durumunda, halkımızın yeni parlamentoya karşı duydukları güven ve desteğin sarsıntıya uğrayacağını göz önüne almışlardır.

Ortakları biraraya getiren diğer bir önemli saik de, uzun soluklu, uyumlu ve kalıcı bir hükümet oluşturma düşüncesi etrafında şekillenen benzer kanaatlerdir.

Ülkemizde, l8 Nisan Seçimlerinin ortaya koyduğu sonuçlar bakımından üç partili koalisyonlar dışında hükümet oluşturma ihtimali bulunmadığı için, hükümet üyelerinin kendi aralarında güven, iç uyum ve ahengi tesis etmesi ve koruması da, temel bir ilke olarak kabul edilmiştir.

Sadece ülkemizde değil, Dünyanın her tarafında üçlü koalisyon hükümetlerinin oluşumu da, varlığını sürdürmesi de zordur. Türkiye’de demokrasi ve uzlaşma kültürünün zayıflığına karşılık, kamplaşma ve çatışma eğiliminin güçlü olduğu dikkate  alındığında, 57. Hükümetin başarılı hizmetler vermesi, sadece hükümet ortaklarının değil, 21. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve tabii olarak Türk demokrasisinin zaferi olacaktır. Bunun için, koalisyonu oluşturan partilerin yanında, muhalefet partilerimize de çok büyük görev ve sorumluluk düştüğüne şüphe yoktur.

Muhterem Arkadaşlarım,

Hükümetimiz, buraya kadar sizlere özetleyerek arzetmeye çalıştığım siyasi iklim ve anlayış içerisinde ortaya çıkarak şekillenmiş ve göreve başlamıştır. İlk önce, koalisyon protokolü, daha sonra da hükümet programı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve kamuoyunun takdirine sunulmuştur.

Koalisyon protokolleri, ortakların birlikte hükümet olmak ve sorunları birlikte çözmek için üzerinde anlaşmaya vardıkları bir ilkeler demeti, bir nevi koalisyonun  anayasası gibidir. Değiştirilmesi ve geliştirilmesi de, oluşumu gibi, O’nu ortaya koyan partilerin müşterek iradesiyle mümkündür. Geçtiğimiz Cuma günü genel kurulda okunan program da, bu protokole uygun biçimde hazırlanan ve hükümetin ülke sorunlarına bakışını ve çözüm önerilerini yansıtan bir metindir.

Her hükümet programı gibi, bu programın da eleştirilecek ya da eksik yönleri bulunabilir. İyi niyetli ve yol gösterici eleştirilerden bugün olduğu gibi, yarın da yararlanmaya devam ederiz ve bu da hepimizin kazancı olur. Hükümetin programı hazırlanırken, Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi şartlar çok yönlü olarak göz önünde bulundurulmuş ve öncelikler sıralaması yapılmıştır. Aynı şekilde, dünyada yaşanan değişme ve gelişmelerin ülkemize muhtemel etkileri dikkate alınmıştır.

Dün meclis kürsüsünden Hükümet Programı üzerine hem siyasi parti grupları adına, hem de kişisel olarak birçok değerlendirme yapılmıştır. Bu konuşmalar sırasında, sadece parti çıkarları gözetilerek yapılmış, ideolojik ön yargılarla ileri sürülmüş görüşlerin yanında, haklı eleştiriler de yöneltilmiş, çok yararlı düşünceler ifade edilmiştir.

Örneğin, muhalefet partilerinin bazı sayın sözcülerinin geçmişe  takılıp kaldıkları, yine yıllar içinde hangi konumda bulunduklarını unuttukları görülmektedir. Eğer siyasi ve sosyal meselelere ve gerginliklere hep bir cepheden bakarsanız, karşınızdakini de sürekli bir cephe içinde görürsünüz. Dün, bugün ve yarın arasında anlamlı bir bağ kurmak için, tarihi iyi okumak ve öz eleştiriyi sağlıklı yapmak şarttır.

Yine bazı görüş ve değerlendirmelerden, temsili demokrasilerin en büyük müessesesi olan seçimlerin yeterince ciddiye alınmadığı görülmektedir. Çünkü sonuçlar iyi analiz edilip gerekli derslerin çıkarılmadığı anlaşılmaktadır. Seçim sonuçlarını doğru anlayıp gereğini yerine getirmediğiniz zaman, seçim öncesine geri dönmeniz kaçınılmaz olur. Partilerin oy oranlarında meydana gelen değişikliklerin derecesi, yeni siyasi dönemin özelliklerini belirlemenin yanında, seçim öncesindeki politika ve söylemlerinin onaylanma  derecesini de gösterir.

İşte seçim sonuçları, bu şekilde yorumlanarak değerlendirilmezse siyasi hayatımızın aksayan yönlerini tamir edip, istikrarsızlıkları aşmak mümkün olamayacaktır. Hiç kimsenin vatandaşlarımıza seçimleri boşuna mı yaptık dedirtmeye hakkı yoktur.

Huzurlarınızda, 57. Cumhuriyet Hükümetinin bir mensubu olarak, dün gündeme getirilen görüş ve önerileri  istifade etmek üzere dikkate alacağımızı bir kez daha tekrarlıyor, ileride de yapıcı ve olumlu her türlü öneriye açık olacağımızı ifade etmek istiyorum.

Halkımızın çözüm aranmamış ya da  ertelenmiş devasa sorunları bulunduğunu hepimiz yakından biliyoruz. Yılların birikimi olan bu sosyal ve ekonomik sorunların çözümü için de, makul bir zamana, büyük kaynaklara ve güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç  bulunduğu da malûmunuzdur. 57. Hükümet, bu karmaşık sorunlar yumağı arasında bir öncelikler sıralaması yaparak hepsini çözmeye taliptir. Yüce Meclisin güven ve desteği devam ettiği sürece bu inancın ve çabanın da devam edeceğine şüphe yoktur.

Programların muhtevası  kadar, uygulamalarının da çok önem taşıdığı açıktır. Türkiye’miz istikrar ve huzur içinde yol aldıkça, insanımızın çözüm bekleyen her sorununa bu meclis ve hükümet tarafından mutlaka el atılacaktır. Hem meclisimiz hem de hükümetimiz, inşallah uzlaşma, diyalog ve çözüm üreten merkezler olduklarını ispat edecektir. Yeni meclis, işte, bu gerçekleştiği zaman, aziz milletimizi mutlu ve huzurlu kılıp 21. Yüzyılı kucaklayacak bir meclis hüviyeti kazanacaktır.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

Biz, hem hükümet ortağı olarak, hem de Milliyetçi Hareket Partisi olarak, demokrasimizin en önemli kronik hastalıklarından biri olan sağlıksız iktidar-muhalefet ilişkileri geleneğini dönüştürmeyi arzuluyoruz. Türkiye artık istikrarlı ve sağlıklı bir iktidar-muhalefet ilişkileri geleneğini inşa etmelidir. Siyasi hayatımızın uzun zamandır aksayan ayaklarından birini oluşturan anlamsız ve amansız iktidar-muhalefet çatışmalarını artık bir kenara bırakmamız gerekiyor.

Yeni yüzyılın eşiğinde bulunduğumuz bir zaman diliminde halkımızın bu beklentisini gerçeğe dönüştürmek, gelecek kuşaklara bırakacağımız en anlamlı siyasi miras olacağına şüphe yoktur.

Bizler, haksızlıkların ve yanlışlıkların yapıcı bir üslupla eleştirilmesinden, güzelliklerin ve hizmetlerin ise paylaşılmasından her zaman mutluluk duyacağız. Evet, bizler, bu dönemde ortaya konacak hizmetleri ve başarıları hep birlikte paylaşmayı arzuluyoruz. Unutmayalım ki, demokrasinin gelişimi, O’nu en çok talep edenlerin O’na gerçek ve samimi mânâda sahip çıkmasıyla ve yine O’nun yeşerip gelişeceği güçlü bir ahlaki zeminin var olmasıyla mümkün olabilir. Dolayısıyla, demokrasinin ve insan haklarının nasıl bir zeminde ve iklimde zenginleşip pekişeceğini unutmamak gerekir.

Büyük Türk Milleti, şüphesiz sadece demokratik hayatta değil, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatta da her şeyin en iyisine layıktır. Bu gerçekleştiği ölçüde, halkımızın belirli bir süre için  vekalet verdiği biz siyasetçiler temel görevlerimizi yerine getirmiş olacağız. 21. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve onun içinden çıkan 57. Cumhuriyet Hükümetinin bunu başaracağına inanıyor ve bunu yürekten temenni ediyoruz.

Değerli Milletvekilleri,

Son olarak, terör örgütünün başının yargılanma sürecine temas etmek istiyorum. Yargılama süreci, ülkemiz üzerinde birçok karalama kampanyası yürütülmesine ve devletimizin köşeye sıkıştırılmaya çalışılmasına rağmen, hukukun genel prensiplerine uygun bir tarzda ve serinkanlı bir şekilde devam etmektedir. Yaklaşık 30 bin insanımızın canına mâlolmuş bir çetenin başının yargılanmasında gösterilen titizlik takdire şayandır.  Bu gerçek, her şeyden önce, Türk milletinin ne kadar vakûr bir millet olduğunu, Türk yargı sisteminin bağımsızlığını  bir kez daha bütün dünyaya göstermektedir. Yargılama sürecine herhangi bir müdahale söz konusu olamayacağı gibi, verilecek cezanın da mutlaka adaletin yerini bulmasına vesile olacağı muhakkaktır. Bir başka temennimiz de, inşallah bu süreçten hain örgütün tuzağına düşenler ile bu örgüte maddi ve manevi destek sağlayanların gerekli dersleri çıkarmış olmasıdır .Milletimizin birlik ve dirliği ile oyun oynamaya kalkışanlara dün olduğu gibi, bugün de yarın da gerekli cevaplar verilecektir. Türkiye, aziz milletimizin hem ebedi vatanı olarak, hem de bölgesinin istikrar, demokrasi ve kalkınmışlık adası olarak hep varolacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle güzide heyetinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyor; Cenab-ı Allah’tan yeni yasama döneminin ve hükümetin milletimize ve ülkemize hayırlı hizmetlere vesile olmasını niyaz ediyorum.