Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Sayın Şefkat ÇETİN’in, Alman Parlamentosunun soykırım kararı ve MHP kurultay süreci hakkındaki yazılı basın açıklaması. 4 Haziran 2016
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve
Ankara Milletvekili Sayın Şefkat ÇETİN’in,
Alman Parlamentosunun soykırım kararı ve
MHP kurultay süreci hakkındaki yazılı basın açıklaması.
4 Haziran 2016

SOYKIRIM KARARIYLA, ALMANYA KENDİSİNE SUÇ ORTAĞI ARIYOR
AKP HÜKÜMETİ VİZE MUAFİYETİ YERİNE SOYKIRIM YASASI GETİRDİ
10 TEMMUZ’DA OYUNLARI BOZMAK, ÜLKÜCÜLÜĞÜN ŞANINDANDIR

Türk milletinin sesi ve sözcüsü Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Alman Parlamentosu’nun 1915 olaylarını soykırım şeklinde tanımlamasını bir kere daha kınıyoruz. Türk milletine hakaret niteliği taşıyan bu utanç verici hukuk faciasını lanetliyoruz.

Yüzyıl önce olağanüstü şartlarda yaşanmış olayları parlamentoların gündemine alarak hukuki bir boyut kazandırmak son derece yanlıştır. Alman Parlamentosu soykırım kararıyla, tarihi bağlara sahip iki ülke ilişkilerine çok büyük bir darbe vurmuş, Türk-Alman dostluğuna ihanet etmiştir. Belli ki kendi tarihlerindeki soykırım utancına suç ortağı arayan Alman parlamentosu, bu kararıyla Türk milletini yaralamış ve rencide etmiştir.

Türk milleti tarihinin hiçbir döneminde, başka milletlere karşı utanılacak suçlar işlememiştir. 1915 olayları, Birinci Dünya Savaşı şartlarında cephe gerisinde masum ve savunmasız Türk milletine katliamlar yapan Ermeni tebanın göçe tabi tutulmasından ibarettir. Ortada bir soykırım var ise, bu Ermeni çetelerin Türklere karşı yaptıkları katliamlarda aranmalıdır. Başta Almanya olmak üzere pek çok devletin müdahil olduğu 1915 olaylarına olduğu kadar, yakın tarihin gözleri önünde Karabağ’da Ermenilerin yaptığı katliamlara da objektif gözle bakılmalıdır.

Soykırım konusunda tescilli bir ülke olan Almanya’nın bile Türkiye’yi suçlayan bir karar çıkarması, Türk dış politikası için hezimettir. Her hafta Merkel’le bir araya gelen AKP hükümeti, 17-25 Aralık dosyalarından ya da mülteci anlaşmalarından vakit bulup bugüne kadar Türkiye’nin meselelerini konuşmamış mıdır?

Bir ay önce Türk milletine vize muafiyeti yalanını söyleyen AKP hükümeti, kapısında nöbet tuttuğu AB’den soykırım yasasıyla dönmüştür. 32 farzı yerine getirir gibi AB’nin 72 şartını süratle hayata geçirmelerine rağmen, AB vize sözünü tutmamıştır. Çoktan uygulamaya konan Mülteci Anlaşması ile Türkiye’yi Avrupa’ya dünyanın dört bir tarafından gitmiş kaçakların toplama merkezine dönüştürmeleri, Almanya’nın bu alçakça kararı almasına engel olamamıştır.

Almanya’da yaşayan üçbuçuk milyon Türk kökenli insanımıza, iki ülkenin tarihi ilişkilerine ve yüksek ticaret hacmine rağmen soykırım yasasının çıkarılmış olmasının nedenleri üzerine ciddi olarak kafa yorulmalıdır. Türkiye’yi temsil eden AKP hükümetlerinin ve bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetim anlayışının ülkemizin uluslararası platformlardaki yaptırım gücünü azalttığı çok açıktır.

Türkiye bir kabile devleti değil, binlerce yıl içerisinde oluşmuş geleneklere ve kurumlara sahip bir ülkedir. Hâlbuki son yıllarda devletin bütün işleyişi tek bir adamın kontrolüne bırakılmış gözükmektedir. İnsanların hataları ve zafiyetleri olabilir ancak Türk Devleti gibi köklü geleneği olan devletlerin işleyişi, kişisel hatalara müsaade etmeyecek mekanizmalara sahip olmalıdır. Eğer devletin kurumları işlemez hale getirilir, kurumsal sorumlulukları yerine getirmek yerine tek bir adama biat mecburiyeti doğarsa, tıpkı bugün yaşandığı gibi kişilerin hatası devletin hatası haline dönüşmektedir.

Türkiye ne yazık ki uzun süredir devlet aklının yitirildiği, kurumların içinin boşaltılarak bütün yetkilerin tek adam yönetimine teslim edildiği talihsiz bir süreci yaşamaktadır. Demokratik güçlü devletlerin olmazsa olmazı olan denge ve denetleme mekanizmaları olmadan, tek bir kişinin direktifleriyle yürütülen dış politika, güvenlik politikası, ekonomi politikaları gibi en hayati konular başta olmak üzere hiçbir cephede bu yüzden işler yolunda gitmemektedir.

Türkiye’nin Rusya, İran, Suriye, İsrail, ABD’nin ardından soykırım kararıyla Almanya ile de ilişkiler zora girmektedir. Ülkemizin dış politikası Osmanlı’nın son döneminden bile daha kötü bir duruma düşmüştür. Türkiye uluslararası camiada yalnızlaştırılmış, tek başına kalmıştır.

Türkiye’nin başındakilerin hataları ve zafiyetleri, ülkemizi bir felakete doğru sürüklemektedir. Dost ve müttefik olduklarını iddia eden ülkeler, buradan aldıkları cesaretle Türkiye’yi arkadan hançerlemeye başlamıştır. Mardin’de ABD yapımı antitank füzelerinin PKK’da çıkması hayra alamet değildir. ABD ordusunun YPG arması takarak Kürdistan’ı kurma faaliyetlerini alenen yürütmesine engel olacak devlet ortalarda yoktur. Fırat’ın batısına geçemez denilen YPG bugün gözümüzün önünde ABD ordusu ile birlikte sınırlarımızda cirit atmaktadır. Öteki müttefikimiz Almanya soykırım yasası çıkarırken, Türkiye’yi yönetenlerin basit kınama sözleriyle yetinmeleri düşündürücüdür. Hamasetin en büyüğünü yapan ama Rus tehdidi karşısında kendi sınırında uçak kaldıramadan devlet yönetilemez.

Türkiye de zaten uzun süredir yönetilmemekte, tek bir adam için milletin geleceğiyle oynanmaktadır. Almanya’da soykırım oylaması yapılırken Erdoğan’ın ziyaret ettiği Uganda’nın bile daha iyi yönetildiğine şüphe yoktur. Devleti yönetenlerin zafiyeti yüzünden koca bir ülkenin teslim alınmasına müsaade edilemez. ABD’nin ya da Almanya’nın Türkiye aleyhine politikalarına devletimizin gerekli tepkiyi göstermemesinde, Reza Zarrap gibi isimler üzerinden hazırlanan dosyaların etkisi endişe vericidir. Açıkça sormak istiyoruz; Almanya’nın soykırım kararı ve ABD’nin Kürdistan projesinin rahatlıkla ilerleyişinin arkasında, yolsuzluk dosyaları ve ses kayıtlarının payı var mıdır?

Asılsız Ermeni iddialarını soykırım olarak tanımlayan Almanya Parlamentosunun kınanması amacıyla TBMM’de yapılan ortak açıklamaya HDP’li vekillerin imza atmaması ayrı bir skandaldır.  Almanya’daki soykırım kararına Ermenilerle birlikte PKK’nın sevinmesi, tarihi bir gerçeği göz önüne çıkarmaktadır. Türkiye’de Kürt vatandaşlarımızı istismar eden, hem Kürtlerin hem de Türklerin kanlarını döken PKK’nın Ermeni örgütü olduğu malumdur. Yakalarına TBMM rozeti takmalarına, içimizde olmalarına ve bizden beslenmelerine rağmen bize ihanet edenler her zaman olmuştur. Ancak Türk milletini hiçbir ihanet ve hiçbir gafletin yıkamadığına tarih şahittir. Yine öyle olacak ve milletimiz kendisine kurulan tuzaklardan ve alçakça iftiralardan çıkmasını bilecektir.

Türkiye’yi içine sürüklendiği dar boğazdan ancak Milliyetçi Hareket Partisi çıkartabilir. Çünkü en başından itibaren AKP hükümetlerini uyguladığı gayrımilli politikalara karşı acımasızca eleştiren ve yeri geldiğinde yapıcı eleştirilerle yol gösteren partimiz, bugüne kadar ortaya koyduğu bütün fikirlerinde haklı çıkmıştır. Uyarılarımıza rağmen ısrarla sürdürülen çözüm sürecinin yanlışlığı, sadece son bir yılda verilen beş yüzün üzerinde şehidin ardından ancak anlaşılabilmiştir. Sürecin mimarı Tayyip Erdoğan, önce buzdolabına kaldırdığı ihanet sürecinin şimdi üzerine beton dökülmesini isterken, MHP’nin ne kadar haklı olduğunu istemeden de olsa itiraf etmektedir. O halde soralım Tayyip Erdoğan’a; terör örgütüne güç verirken nice anaları gözyaşına boğan açılım politikalarınızda maksadınıza ulaştınız mı?

Sıfır sorun iddiasıyla aldıkları dış politikayı en sonunda sıfır komşunun da gerisinde sıfır dost noktasına kadar düşüren AKP hükümetlerinin Türkiye’ye verebilecekleri hiç bir şey kalmadığı halde, heyecanını yitirmiş ve yıpranmış iktidarlarını sürdürebilmek için her yolu denemeleri ülkemize kaybettirmektedir. 7 Haziran’da ortaya çıkan milli iradeye gasp ederek getirdikleri Davutoğlu ancak 8 ay dayanabilmiştir. Profili düşük yeni başbakan Binali Yıldırım hükümetinin tek gündemi ise Tayyip Erdoğan’ı başkan yapmaktan ibarettir. Türkiye her cephede gerilerken, devlet tek adamlık hevesini tatmin için seferber edilmektedir. Milletin yaşadığı ekonomik sorunlar, devletin güvenlik ve hatta beka problemi kimsenin umurunda değildir.

Başkanlık sistemini Türkiye’nin kurtuluşu gibi gösterenler, bilerek veya bilmeden küresel emperyalist proje BOP’a hizmet etmektedir. Başkanlık, Türkiye’nin milli üniter yapısını değiştirmenin, federasyona ve çözülmeye sürüklemenin anahtarıdır. Özal’dan itibaren devletimizdeki Türk adından rahatsızlık duyan ve yeni anayasa arayışları paravanının arkasında Türksüz anayasa ve devlet tasarımları vardır. Türkiye’de süreç o kadar hızlanmıştır ki, güç bağımlısı çevreler biran önce anayasayı ve sistemi değiştirmek için Meclis aritmetiğiyle oynayarak sayısal çoğunluk elde etmeye ve gerekirse baskın seçimle hedeflerine ulaşmayı göze almıştır. Bütün hesapların gelip kilitlendiği yer ise Milliyetçi Hareket Partisi’dir. MHP’yi bölmeden ya da erken bir seçimde Meclis dışında bırakmadan istedikleri değişimleri yapmaları imkânsızdır.

Milliyetçi Hareket Partisi kurulduğu günden bu yana devletimizin milli üniter devlet yapısı ve Türk milletinin egemenlik haklarının yılmaz savunucusudur. Bu nedenle, “Türklüğün düşmanından daha çok Türklüğü savunanların düşmanı vardır” diyen İsmail Gaspıralı’yı haklı çıkarırcasına, MHP üzerine her yönden baskı uygulanmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi çizgisinde tek bir kırık göstermemekte, davasından vazgeçmemekte direndikçe bütün Türkiye’nin gözleri önünde linç edilmek istenmektedir. Tarihinin hiçbir döneminde MHP’ye kapılarını açmamış holding medyası, Türkiye’nin beka sorununu ve kurtuluş reçetelerini dillendiren milliyetçiler yerine kavgalara çanak tutmaktadır.

Türkiye kötü yönetilirken ve süratle uçuruma doğru sürüklenirken, Milliyetçi Hareket Partisi tam da kendisine ihtiyaç duyulan bir zamanda iç gündemiyle oyalanmaktadır. Oysa Türkiye’nin Türk milliyetçilerinin enerjisine, heyecanına, dürüstlüğüne, azmine, gözüpekliğine, adanmışlığına ihtiyacı vardır. Tam aksine Milliyetçi Ülkücü Hareket gömlek değiştirerek iktidar olanlara benzemeye zorlanmaktadır. Algı operasyonları öylesine güçlü yapılmaktadır ki; Türkiye’nin düşmanlarının en korkulu rüyası olan ve bütün planlarını bozan MHP’nin liderini yalnızlaştırmak için Ülkücülerin arasına her türlü fitne sokulmaktadır. MHP’de paradigma değişimi arzulayanların bilmedikleri ve hiçbir zaman anlamayacakları şey, Ülkücülerin fikirlerini gömlek değiştirir gibi çıkaramayacak kadar derinde, yüreklerinde yaşattıklarıdır. Nice ömürler adanmış davadan dönenden, akitleşilen lideri yarı yolda bırakandan değil Ülkücü, adam bile olmayacağını kabul etmeyenin zaten aramızda yeri yoktur.

Milliyetçi Hareket Partisi’ni tüzük ve kurultay gibi gündemlerle meşgul ederken, Türkiye’de federal başkanlık sistemine hayata geçirmeye çalışanlar amaçlarına ulaşamayacaktır. Bugüne kadar MHP’nin milli ve üniter devletten yana kararlı duruşunu geriletemeyen proje sahipleri, MHP’yi iç meselelerle oyalama, Ülkücüler arasında ikilik çıkarma ve parçalanmaya sürükleme girişimlerinde başarılı olamayacaktır. Peş peşe verilen yargı kararları, kamuoyunda oluşturulmak istenen sahte algıyı bitirmiş ve MHP’yi karıştıranların başkanlık hesabı yapanlar olduğunu apaçık ortaya çıkarmıştır.

Hiçbir ülküdaşımız endişe etmesin. Başkaları istedi diye, MHP milli davasından vazgeçmeyecek, Türkiye’nin rejim değiştirmesine müsaade etmeyecektir. Ülkücüleri babalarının çiftliğindeki koyun gibi diledikleri yere sürmeye çalışanlar, Ülkücü iradenin dava şuurunun vaat ettikleri üç kuruşluk dünya menfaatlerinin çok üzerinde olduğunu kısa sürede anlayacaklardır.

Milliyetçi Hareket Partisi önce kendi üzerine kurulan tuzakları bozacaktır. Aylardır oluşturulan sahte algılarla kurultay isteyenlerin önüne tüzük değişikliği ve seçimli kurultay sandığını koyarak atılan ilk adım, iddia sahiplerinin gerçek yüzlerini ortaya çıkarmıştır. Kurultay isteyenler yine korsan yollara saparak asıl dertlerinin üzüm yemek değil, bağcıyla olduğunu göstermiştir. Ne yaparlarsa yapsınlar Ülkücü irade olan bitenin farkındadır. Burası Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Temelinde kan, ter, gözyaşı ve adanmış ömürler olan, Türkiye’nin sosyal maliyeti en büyük ideolojik hareketi vardır. 10 Temmuz’da bütün oyunları bozmak Ülkücülüğün şanındandır.

Milliyetçi Ülkücü Hareket kendi dirlik düzenini biran önce sağladıktan sonra, artık bir beka sorunu yaşayan Türkiye üzerindeki oyunları bozmak için kolları sıvayacaktır. Türk milliyetçilerini içe dönük hesaplaşmayla oyalamaya çalışanlar, Ülkücü Hareket’in bu süreçten temizlenerek ve güçlenerek çıktığını görünce, Türkiye ile ilgili iddialarımızda ne kadar ciddi olduğumuz daha iyi anlayacaktır.