Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin Genel Merkezde Düzenlediği Basın Toplantısı Konuşması. 15 Ağustos 2018
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
Genel Merkezde Düzenlediği Basın Toplantısı Konuşması.
15 Ağustos 2018

 

 

 


Aziz Türk Milleti,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Basınımızın Muhterem Temsilcileri,

Ülkemizin çok açık hedef alındığı, düşmanlıkla eklemlenmiş siyaset ve ekonomik oyunların sertleşip vahşileştiği trajik ve tahripkâr bir dönemden geçiyoruz.

ABD kaynaklı husumet ve huşunet ablukasıyla karşı karşıya olduğumuzu net olarak görüyoruz.

Döviz kurlarının ardına gizlenip ülkemize adeta kin ve nefret saçan mihrakların karanlık senaryolarına şahit oluyoruz.

Böylesi bir dönemde milli birlik ve dayanışma ruhunun canlı ve cesur vasfı tarihi önem ve değerdedir.

Yaşadıklarımız her yönden ibretliktir, her açıdan infial vericidir, her bakımdan isyan ettiricidir.

15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsünün ekonomik ayağını tamamlamak, devamında sosyal ve siyasal sistemi felç etmek amacıyla harekete geçen muhasım odaklar spekülasyon silahını çekmişlerdir.

Türkiye kur üzerinden kurcalanmak, döviz üzerinden kundaklanmak istenmektedir.

Buna tahammül edemeyiz, buna sessiz kalamayız, buna tepkisiz duramayız.

Bugünkü basın toplantımızda, ülkemizin maruz kaldığı ekonomik, diplomatik ve siyasi tehditleri özet halinde değerlendirip partimizin tutum ve tavrını bir kez daha aziz milletimizle paylaşacağım.

Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyor, her birinize hoş geldiniz diyorum.

 

Değerli Basın Mensupları,

Türkiye, bir yanda ekonomik afetin içine çekilmek istenirken, diğer yanda doğal afetlerle de boğuşmaktadır.

Yurdumuzun değişik bölgelerinde meydana gelen sel ve yangın felaketleri elbette hepimizi derinden üzmüştür.

Özellikle geçen hafta, Ordu’nun Perşembe, Fatsa, Ünye, Çaybaşı ve İkizce ilçelerinde yaşanan su baskınları, sel felaketleri, taşkınlar ve heyelanlar yüzbinlerce vatandaşımızın zarar görmesine yol açmıştır.

Her ne kadar bir vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve beş vatandaşımız da yaralanmışsa da, tesellimiz kayıp ve acılarımızın daha fazla olmamasıdır.

İnanıyorum ki, afet bölgesinde yaşayan vatandaşlarımızın yaraları hızla sarılacaktır.

Yine inanıyorum ki, sel ve su baskınlarından dolayı evlerinden, barklarından tahliye edilenlerin kısa zamanda mağduriyetleri telafi edilecektir.

Bunun yanında, aşırı yağışlardan heder olan fındık üreticilerimize gerekli ve acil desteğin verileceğini ümit ediyorum.

Ülkemizin farklı il ve ilçelerinde yaşanan doğal afetlerden olumsuz etkilenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet, yaralı kardeşlerimize şifalar temenni ediyorum.

Allah’tan niyazım, görünür görünmez her türlü kaza, bela ve afetten milletimizi koruması, yar ve yardımcımız olmasıdır.

 

Kıymetli Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Müttefik olmanın kavrayıcı bir adabı, kuşatıcı bir ahlakı, kuvvetli bir anlamı vardır ve olmalıdır.

Buna bağlı ve sadık kalındığı müddetçe karşılıklı ilişkiler istikrarlı, itinalı ve iradeye dayalı olacaktır.

Hiçbir ittifak ilişkisi tek yanlı işlemeyecektir.

Hiçbir ittifak ilişkisi bir tarafın sürekli geri adım atmasıyla, diğer tarafın sürekli taciz ve tahrikiyle ileriye taşınamayacak, ayakta kalamayacaktır.

Türkiye-ABD arasında kurulan stratejik nitelikli ortaklık ve ittifakın mazisi eskiye dayanmaktadır.

İki ülkenin eşit haklara dayalı ve egemenlik hukukuna karşılıklı saygı çerçevesinde yürüttüğü ittifak ve irtibatlar nice zorlukları aşarak bugünlere gelmiştir.

Türkiye her zaman sabırlı, sağduyulu ve sorumlu davranmıştır.

Türkiye, politikalarını ve stratejik pozisyonunu belirlerken müttefikliğe gölge düşürmemeye azami önem vermiş, özen göstermiştir.

Fakat aynı siyasi tutum ve ilkeli duruşu ABD yönetimlerinden göremediğimiz de hazin bir gerçektir.

Ülkemiz on yıllarca ABD menşeli açık veya örtülü operasyonlara maruz kalmış, halen bununla da muhataptır.

ABD’nin başkanlık koltuğunda hâlihazırda skandal ve saldırgan bir şahıs oturmaktadır.

Beyaz Saray yönetimi denge ve denetimden tamamen uzaklaşmıştır.

Trump küresel mütegallibe rolüne soyunmuştur.

Hiçbir değer ve ölçüyü tanımamaktadır.

Hiçbir kural ve kaideyi takmamaktadır.

Başına buyruktur, dayatmacıdır, dağınıktır, kabadır, kontrolsüzdür.

Hezeyandan hezeyana koşmakta, müttefikliği çiviye asmaktadır.

İnsanlığın huzur ve esenliğini yakından tehdit etmektedir.

ABD Başkanı ve onun sağına soluna konuşlanmış para ve sermaye çeteleri Türkiye’nin ekonomi cephesini düşürmenin heves ve hedefine odaklanmışlardır.

Üzerimize doğrultulan döviz ve kur silahı buna işaret etmektedir.

Trump müttefiklik hukukunu yok saymış, iki ülke arasındaki tarihi diyalogları Twitter açıklamaları kanalıyla dinamitlemeye kilitlenmiştir.

Yaşananlar tek kelimeyle utanç vericidir, üstelik yüz kızartıcı bir ayıp ve ahlaksızlıktır.

Türkiye olağandışı bir saldırı altındadır.

Bu saldırının hedefinde aslında ve esasen Türk milleti yer almaktadır.

Milli paramıza, milli ekonomimize spekülatif saldırılar fren tutmaksızın devam etmektedir.

Nihai olarak, doymak ve kanmak bilmeyen bir ihtirasın pençesinde kıvranan Trump küresel sistemin çıbanbaşı, küresel ekonominin istikrarsızlık odağı haline gelmiştir.

Şunu bilhassa söylemek isterim ki, döviz fiyatlarındaki yükselişin hiçbir ekonomik temeli, hiçbir teorik izahı yoktur, aransa bile bulunamayacaktır.

Türkiye ekonomisinin malum bazı yapısal zaaf ve açmazları varsa da, bunlar dövizdeki tırmanışın bahanesi değildir, olamayacaktır.

ABD Başkanı Trump küresel siyaset ve ticaret dengelerinin mahvına hizmet eden tehlikeli bir alçalma ve irtifa kaybının taraf ve faili mevkiine inmiştir.

Türkiye’ye yönelik yaptırım tehditleri, aldığı çarpık kararlar, verdiği sorunlu beyanatlar tam bir karmaşa ve kaosa dönüşmüştür.

Bu durum kabul edilemez bir ilkelliktir.

Bu tablo milli huzur ve ekonomik güvenliğimize ağır bir darbe teşebbüsüdür.

Döviz fiyatlarındaki spekülatif ataklarla Türkiye’yi teslim alacağını, değilse bile sindireceğini, geri adım attıracağını, pes ettireceğini sanan Evanjelist-Siyonist komplo mutlaka bozgun yaşayacaktır.

Ekonomik ablukanın karşısında 81 milyon Türk vatandaşı korkusuzca durmaktadır.

 

Devlet milletiyle kenetlenmiş, milli duruş şerefsiz dış komploya karşı direnç ve dik duruş göstermiş, göstermeye de devam etmektedir.

Trump’ın sabah-akşam Türkiye aleyhine servis ettiği Twitter mesajları Türk milletine sökmeyecektir.

Demir-çelikle birlikte alüminyum tarifelerinin iki katına çıkarılması Türkiye’ye diz çöktüremeyecek, milli birliğimizin sırtını yere getiremeyecektir.

Dahası Trump’ın F-35 savaş uçaklarının teslimatını askıya alan sakat kararının bizim nezdimizde hiçbir kıymet-i harbiyesi de olmayacaktır.

 

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,   

ABD yönetimi büyük bir yanlış ve yozlaşmanın ortasındadır.

Hata üstüne hata yapmaktadır.

Trump, Evanjelist bir Papazın derdine düşmüş, dış politikasının ana dinamiği yapmıştır.

Bu Papaz ki, şaibelidir, FETÖ ve PKK’yla bağlantıları sübut bulmuş bir şahıs ve suçludur.

ABD yönetimi, söz konusu Papaz uğruna bütün müttefiklik müktesebatını hiçe sayacak, Türkiye’yle köprüleri atacak bir duruma gelmiştir.

Bu Papaz niye bu kadar mühimdir? Neden bu kadar ön plandadır?

Nedir gizlenen, nelerdir saklanan? Hangi kirli ilişkilerdir üzeri bastırılan?

ABD’yi bir Papaz için gemileri yakmaya götüren asıl sebepler zincirini milletimiz, özellikle Amerikan halkı ne zaman öğrenecektir?

Bu kiralık şahsın karanlık irtibatları vardır ve bağımsız, tarafsız Türk mahkemelerinde hukuki süreç devam etmektedir.

Patırdıya gürültüye, tehditvari sözlere gerek yoktur.

Tezvirata ve fitneye de hiç lüzum yoktur.

Eğer Pensilvanya’daki hain yarından tezi yok ülkemize iade edilirse, Papazın teslimi de gündeme gelebilecektir.

İki ülke de istediğini almış olacaktır.

Mesele sadece Papaz ise böylelikle konu kapanmış sayılacaktır.

ABD konu Pensilvanyalı kardinal olunca adaleti hatırlayıp hatırlatırken, sıra ülkemizdeki casus Papaza gelince bırakılmasını istemesi, dayatmalarla emeline muvaffak olma çabası muhal olan bir hayaldir.

Türkiye bir hukuk devletidir.

Ve hukukun önünde herkes eşittir.

Bu işin Papazı mapazı yoktur.

Mütekebbir Trump ve çevresinin hevesleri beyhudedir.

Türk ve Türkiye düşmanlarına el bebek gül bebek muamelesi yapıp ısrarla sırtını sıvazlayan ABD yönetimi kalite ve karakterinin gereğini yapmaktadır.

Trump ve sinsi yardımcısı Pence aşırı telaşlıdır.

Papazın serbest bırakılmaması halinde Türkiye’ye yaptırım uygulayacaklarını patavatsızca, pervasızca dile getirmişlerdir.

Yanlarına aldıkları ekonomik tetikçi ve spekülasyoncu alçaklarla Türkiye’nin hisarlarında gedik açmak için kollarını sıvamışlardır.

Unutulmasın ki, ABD yönetimi stratejik ortaklığa ihanet etmiş, kendi ayağına kurşun sıkmıştır.

Döviz fiyatlarını mali suikast, spekülatif tuzak ve finans dolandırıcılığıyla yükselten küresel elit ve kanlı sermaye sahipleri insanlık değerlerine, uluslararası hukuka kast etmiştir.

Gelişmelerin başka türlü izahını yapmak akla ziyandır.

Trump ve Evanjalist kadrosu alenen Türk milletine döviz üzerinden ateş açmışlar, sosyal, ekonomik ve siyasal yıkımın vasat ve iklimini oluşturmanın akıllarınca hesabını yapmışlardır.

Ticaret savaşının fitilini tutuşturarak küresel bunalım çıkarmışlardır.

Trump dünya ekonomisinin yüzde 60’ını oluşturan 30’a yakın ülkeyle ticari husumete çakılmış, karşılıklı olarak mevzilenmiştir.

Bilhassa Kanada, Meksika, AB ülkeleriyle anlaşmazlığa düşmüş, vahim bir ticaret savaşına tutuşmuştur.

Kaldı ki, Çin ile yıldırıcı bir rekabet ve ticari çatışmanın içine girmiştir.

Çelik ve alüminyum tarifeleriyle başlayan ABD-Çin boğuşması, Trump yönetiminin peşpeşe açıkladığı milyarlarca dolarlık ek gümrük vergileriyle kördüğüme dönüşmüştür.

Beyaz Saray’a çöreklenen akılsız, temelsiz, ufuksuz yönetim zihniyeti, Çin üretimi teknoloji ürünlerine de milyarlarca dolarlık ek vergi uygulamayı tercih etmiştir.

Trump’ın sıcak ve dostane ilişki kurduğu ülke neredeyse kalmamıştır.

Geçtiğimiz Haziran ayı içinde Singapur’da görüştüğü Kuzey Kore Devlet Başkanı bile Trump’a kıyasla daha gerçekçi, daha öngörülebilir niteliktedir.

ABD Başkanı günlük mesaisinin büyük bir kısmını Twitter başında geçirmekte, abuk sabuk mesajlarla insanlığın denge ve düzenini tehlikeye atmaktadır.

Trump’ı en başta ABD halkı ahlaken sorgulamalı, artık tahammül sınırlarını aşan, sabırları zorlayan patolojik siyasetiyle ilgili ihtar ve ikazını yapmalıdır.

Bu gidişle ABD okyanusun karşı kıyısındaki düşman kampı olarak sivrilecektir.

ABD yönetimi küresel insicamı, ülkelerarası köklü diyalogları yerle yeksan etmenin bedelini günü geldiğinde ödemek mecburiyetinde kalacaktır.

Vahşi Batı’da bir avuç dolar için adam vuranlar, şimdilerde bir Papaz için yeri göğü inleterek haydut devlet seviyesine doğru gerilemeye başlamışlardır.

ABD’nin Türkiye hazımsızlığı ileri boyutlardadır.

Ülkemizin bağımsız ve milli politikalar izlemesinden oldukça rahatsızdır.

Türkiye’nin bağımlılığı elinin tersiyle iten meşru ve muteber duruşundan karınları ağrımaktadır.

İstiyorlar ki, ağızlarına bakalım, karşılarında el pençe divan duralım.

Bekliyorlar ki, NATO’nun biçtiği kanat ve cephe ülkesi rolüne kafayı takmayalım.

Diliyorlar ki, gel dedikleri zaman gelelim, git dedikleri zaman gidelim, ver dedikleri zaman verelim.

Yani umuyorlar ki; uydu olalım, fiilen sömürgeleşerek tarihimize yüz çevirelim.

ABD Türk milletini ya tanımıyor ya da tanımak istemiyor.

Biz Türkiye Cumhuriyeti’ni ayakta çarıklarla, elde çakaralmazlarla, çakmak çakmak parlayan inanmış gözlerle, çelikleşmiş sancak ve iman aşkıyla kurduk, vatanımızı bu şekilde kurtardık.

Hiçbir güce tamah etmeyiz, hiçbir tehdide eğilmez, tamam demeyiz.

Değil Trump, değil döviz, değil finans lobisi, dünya üzerimize gelse milli ve manevi haklarımızdan bir adım geri atan onlar gibi namerttir.

Türkiye’nin duruşu hakkı yenen mazlumların duruşudur.

Türkiye’nin varlığı milyarlarca din kardeşimizin ve soydaşımızın umududur.

Allah’ın izniyle bu duruş bozulmayacak, bu umut heba olmayacaktır.

Türkiye’nin davası bağımsızlık, payidarlık, bekasını ölüm pahasına muhafazadır.

Biz savaş meydanlarında döviz çıkar mı, iner mi derdine kapılmadık; vatan dedik, millet dedik, namus dedik, can verdik, kan akıttık.

Türk milletini arayan döviz endekslerinde, borsa seanslarında değil; şerefli ve fedakarlıklarla yazılan Türk asırlarının kahramanlık hatıralarıyla yükselmiş hilal ve yıldızın terkibinde bulacaktır.

“Ben ancak Osmanlı Bankası kadar Osmanlıyım” diyen Boşo efendilerinin devri çoktan kapanmıştır.

Zamanın devlet ricaline parmak sallayıp istediğini koparan şımarık sefirlerin kapris ve gözdağlarıyla temellendirdiği alacakaranlık dönemlerin üzerinden de uzun süre geçmiştir.

Türk milleti zulme ortak olmaz, zalime göz yummaz.

Ekonomik darbecilere, canlı döviz bombalarına, faiz, rant ve çıkar lobilerine sonu cefada olsa, sefada olsa eyvallah etmez, etmeyecektir.

Biz kurla kurulmadık, dövizle devrilmeyiz.

Finans oligarşisinin çürük azı dişlerini teker teker söker sahiplerinin avucuna bırakırız. 

Türkiye’yi küstahça hizaya getirmek için tertip içindeler, Suriye’nin kuzeyinde elde ettiğimiz mevzilerden taviz vermemizi dayatıp terörle mücadeleyi kösteklemek için uğraşıyorlar.

İran’a uygulanan yaptırım rezaletine sessiz kalmamız şöyle dursun, ortak olmamızı bekliyorlar.

Küresel kapitalist emperyalizmin dümen suyuna girip tarihimize ve coğrafyamıza soğuk ve mesafeli bakmamızı ima ve işaret ediyorlar.

Türkiye’de keyiflerince at koşturmayı, ekonomik çakalların serbest dolaşımını arzuluyorlar.

Türk lirasını eritip devletimizin saygınlığını, milletimizin kazanımlarını mahvetmenin amacındalar.

Başaramayacaklar, Türk milletini yenemeyecekler, bu savaşı muzaffer bitiremeyecekler.

1915’de Çanakkale’yi geçemediler, 2018’de de Ankara’yı geçemeyecekler.

Türkiye kapitalist-emperyalist komploya kurban edilemeyecektir.

Tren ve posta arabası soygunculuğundan ekonomik soygunculuğa terfi eden zalimlere milletçe direneceğiz, hak ettikleri cevabı vereceğiz.

Biz kuru ekmek, kuru soğanla yaşamasını da biliriz.

Yeter ki bağımsız yaşayalım, yeter ki milli onurumuzu müdafaa edelim.

Bugün kaybettiysek yarın buluruz.

Bugün az yediysek yarın tıka basa doyarız.

Ancak vatanın telafisi yoktur.

Milli haysiyetin ederi yoktur, üstelik değer biçilemeyecektir.

Başka Türkiye de yoktur.

Ederi bir dolar olan hainlerin dövizdeki fiyat artışından havalara uçması, sosyal medya üzerinden manipülasyon yapmaları, dedikodu çıkarmaları düşmanlıktır, düşmana da ne yapılacağı bellidir.

Kim ekonomik türbülanstan dolayı ellerini ovuşturuyorsa ona dikkat ediniz, ya kökünde bir bozukluk, ya sütünde bir leke, ya da mizaç ve meşrebinde hıyanetin çıkmayacak izi vardır.

Kaçak ve karaborsacı siyasetin türev ve kalıntılarının felaket tellallığı, fırsat bu fırsat diyerek Cumhurbaşkanı’na ve hükümete saldırmaları işbirlikçiliktir, vatana ihanetle eşdeğer bir çürümüşlüktür.

Türkiye’den bir dolarlık alçaklarla intikam alamadılar, işgali başaramadılar.

Şimdi doları yükselterek kaldıkları yerden devam için çırpınıyorlar.

15 Temmuz’da tepemizden atılan bombalarla, pimi çekilen döviz bombası aynı cani merkezlerde imal edilmiştir.

Oyun büyüktür, barbardır, aşağılıktır.

Ve Türk milleti bu oyunu da bozmaya muktedirdir.

Ekonomik bağımlık siyasal bağımlılık demektir.

Artık bu bağımlılığı sorgulamanın, yargılamanın, üst bir noktada aşmanın tam vaktidir.

Türk milleti maneviyat ve kültürüyle uyumlu yeni bir ekonomik modeli planlamalıdır.

Geçen hafta açıklanan Yeni Ekonomik Yaklaşım isabetlidir, yerindedir.

Yaklaşımı modele çevirecek kutlu bir tefekkür ve tezekküre ihtiyaç vardır.

Kalkınmanın ancak dış yardımla mümkün olacağı inancı Meşrutiyet’ten çok önce yaygın ve kökleşmiş bir fikirdi.

Halen de bazı teslimiyetçi çevrelerde bu kanaat geçerliliğini korumaktadır.

Yabancı sermaye gelsin gelmesine, buna itirazımız yoktur.

Ama getirdiğinden daha fazla götürmesine de son verilsin.

Biz sermayenin çıkarına mı bakacağız milletin çıkarına mı?

Biz döviz kuruna mı sabitleneceğiz, uyanan devin istikbal ve istiklal haklarına mı?

Biz akıl sağlığı tartışmalı bir siyasetçinin Twitter mesajlarına mı dikkat ve hassasiyet göstereceğiz, yoksa milletin yüksek erdem ve enerjisine mi?

İçinde bulunduğumuz çağı kendi kültür ve inanç değerlerimize muvafık şekilde değiştirme irade ve imkânını kaybedersek, bilinsin ki, tükenişimiz kaçınılmaz, tufeylilerin zaferi mukadder olacaktır.

Bu hususta siyasetten ekonomiye, üniversitelerden bürokrasiye kadar herkes birinci dereceden mesul ve vazife sahibidir.

Türkiye bağımsız durumda kalmadıkça batı karşımıza mutlaka kanlı emperyalizm olarak çıkacaktır.

Bu tespitimiz dünden bugüne siyasi ve ekonomik bir zorunluluktur.

Sele kapılmış saman çöpü gibi sürüklenemeyiz.

Halen nöbet ve dolaşımda olan yedi düvele karşı bir olmalıyız, uyanık ve şuurlu hareket etmeliyiz.

Hayranlık duyduğumuz bir tarihimiz vardır, gıptayla anılan bir medeniyetimiz vardır, katiyen incitilmeyecek bir mukaddesatımız, kesinlikle üzerinde titrediğimiz muazzam milli emanetlerimiz vardır.

Biz Türkiye’yiz, hep birlikte Türk milletiyiz.

Ve de 1944’den beri hegemonya kurmuş dolardan kat be kat büyüğüz, fersah fersah üstünüz.

Milli bağımsızlık, emperyalizmin tahakkümüne girmiş bir milleti askeri, siyasi ve milli irade gücüyle onun hükmünden kurtarmak, kendini ilerletme hakkı sağlamaktır.

Biz dün bunu başardık, biz bununla nice engelleri bertaraf ettik.

Yine aynısını başaracak kararlılık ve inanç bizde vardır.

Dövizle önümüzün kesileceğini düşünmek sefil bir çılgınlıktır.

Biz bir çılgın tanırız, o da destan destan büyüyen çılgın Türklerden başkası değildir.

 

Değerli Basın Mensupları,

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Döviz çıktıkça ağızlarının suyu akan, başları dönen, içten içe sevinç çığlıkları atan satılmışlar bellidir, bilinmektedir ve bunların niyetleri yüzeye vurmuştur.

Gün birlik olma günüdür.

Gün aynı safta toplanma günüdür.

Gün dayanışma ve yardımlaşmayı vaat ve vaaz eden faziletlerimizi güçlendirmenin günüdür.

Hükümetin, sivil toplum kuruluşlarının, iş aleminin, ekonomik aktörlerin, elbette aziz milletimizin dövizdeki spekülatif ataklara tepki ve mukavemeti takdire şayandır.

Ekonomik muhasaraya alınmaya çalışılan Türkiye vurulmak istenen paslı zincirleri parçalayacak kuvvettedir.

Dövizdeki tırmanışa hem siyasi hem de ekonomik tedbirler peyderpey devreye alınmaktadır.

Bundan memnuniyet duyduğumuzu özellikle belirtmek isterim.

ABD menşeli teknoloji ürünlerine ve bazı mallara yönelik boykot kararlarını, yüzde 100 oranında arttırılan ek mali yükümlülükleri samimiyet ve yüreklice desteklediğimizi ilan ve ifade ediyorum.

Başta Rusya olmak üzere, komşu ülkelerin sorumlu açıklamalarından, duyarlı yaklaşımlarından; ayrıca AB ülkelerinden yükselen müspet ve tutarlı değerlendirmelerden bahtiyarlık duyuyorum.

Avrupa Parlamentosu Türkiye Forumu’nun ABD Başkanı’nın gümrük tarifelerini artırmasını gayri meşru ve Dünya Ticaret Örgütü kurallarına aykırı bulması son derece anlamlıdır.

Altını kalın olarak çiziyorum ki, Türkiye bir ekonomik kriz içinde değildir.

Türkiye’de yaşananların, bazı Nobel ödüllü iktisatçıların uyduruk tezlerinin aksine, 1998 Asya Kriziyle uzaktan yakından ilgisi yoktur.

Ortada bir kriz yoktur.

Sadece saldırı vardır, düşmanlık had safhadadır.

Sabit Kur uygulamasına geçilmesini, sermaye kontrolü yapılmasını, para kurulu önerilerini makul ve mantıklı bulmadığımızı bu aşamada dile getirmek isterim.

Normal şartlarda, dalgalı kur rejimi geçerliyse spekülatif atak doğası gereği görülmeyecektir.

Çünkü her döviz talebinde kur değişecek ve yeni bir denge noktasında sabitlenecektir.

Bu dengelenme otomatik olarak temin edilecektir.

Ancak şu günlerde Türk lirasına çok yoğun ve şiddetli bir operasyon mevcuttur, melanet provokasyon tedavüldedir.

Bu itibarla dalgalı kur rejimi keskin iniş ve çıkışlar yaşamaktadır.

Buna rağmen alınan tedbirler ve açıklanan yeni ekonomik yaklaşımla Türkiye’nin üzerinde dolaşan karabulutlar dağıtılacaktır.

Buna inancımız tamdır.

Türk lirası kazanacak, kumdan kale olan dolar eninde sonunda kaybedecektir.

Döviz borcu olan, bu nedenle bilançoları bozulan reel sektör firmalarına can suyu verilmesi, kur risklerinin en aza indirilmesi geldiğimiz bu süreçte ana beklentimizdir.

Bu kapsamda bankaların ve BDDK’nın insiyatif üstlenmesi milli ve ahlaki bir davranıştır.

Kur riskine hiçbir şirketimiz teslim edilmemelidir.

Türkiye’nin toplam dış borcu 466 milyar dolar, önümüzdeki bir yıl içinde finansmanı gereken döviz ihtiyacı da cari açıkla beraber 240 milyar dolar seviyesindedir.

Sorun ve sıkıntı yaşayan özel sektör firmalarına sonuna kadar destek vermek, arkalarında durmak, katma değer üreten, Türk markalarının dünya üzerinde bayraktarlığını üstlenen müteşebbislerimizin yanında olmak devletin temel görevleri arasındadır.

Vatandaşlarımızın dövize karşı sağlam iradeleriyle birlikte Merkez Bankası’nın zamanında müdahaleleri saldırıları püskürtecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak;

Sıkı para ve maliye politikası uygulanmasını,

Kamuda tasarruf tedbirlerinin alınıp yaygınlaştırılmasını,

Bütçe disiplininden taviz verilmemesini,

Yüksek döviz talebinin söndürülmesi için arzın artırılmasını,

Merkez Bankası ve Para Politikası Kurulu’nun gelişmeleri an be an takip ederek zorunlu müdahalelerde gecikmemesini,

Türk lirası kullanımının teşvik edilmesini, döviz cinsinden kira, otoyol ve köprü geçiş ücretlerinin milli paramızla yeniden yapılandırılmasını,

Enflasyon ve cari açıkla çok etkili mücadele edilmesini,

Muhtemel iflasların önüne geçilmesini,

Çok kararlı ve stratejik bir ekonomik vizyonun siyasi iradeyle temellendirilmesini,

Üreten ekonomi modelinin çok acil hayata geçirilmesini,

Stokçuluğun önüne geçilmesini, ekonomik seferberlik ilan edilmesini,

Makro ve mikro ekonomik dengeleri sağlamlaştırmak için yapısal sorunların süratle giderilmesini,

Küresel ittifak ve ilişki ağlarının yeni baştan değerlendirilmesini,

İhracatın ithalata bağımlılığını azaltmak için yerli ve milli ürünlerin üretimine öncelik ve önem verilmesini,

Ekonomik eşitlik, özgürlük, adalet ve güvenlik konularında tesir düzeyi yüksek hamlelerin yapılmasını, adımların atılmasını bekliyor, tavsiye ve temenni ediyoruz.

Türkiye’de serbest piyasa şartları hakimdir.

Ne var ki, ülke olarak seçeneksiz olmadığımız, milli ve ekonomik beka için en doğru tercihi yapmaktan çekinmeyeceğimiz herkesçe bilinmelidir.

Unutmayalım ki, görünmez el metaforunun mimarı Adam Smith bile savunmanın zenginlikten daha önemli olduğuna vurgu yapmıştır.

Herkes bilsin ki, dünya ABD’den ibaret değildir.

Dolar her şey demek de değildir.

Türkiye-ABD arasındaki sorunlar yumağı bir güven krizinin çok ötesine geçmiş durumdadır.

Masa üstünde sıkışan eller, yapılan görüşmeler, karşılıklı olarak gidip gelen heyetler bugüne kadar herhangi bir sonuç doğurmamıştır.

İki bakanımızla ilgili ABD yaptırımı da klasik ve bilindik psikolojik harp yöntemidir.

Dahası uluslararası camiada Türkiye’yi zorda sokma, itibar ve caydırıcılığında hasar bırakma emel ve hedefidir.

ABD için deniz bitmiştir.

Dolar çökerse ABD’nin çöküşü bile gündeme gelebilecektir.

Trump yönetimi bu yüzden ekonomik terörden medet ummaktadır.

Ne yaparlarsa yapsınlar, milli paramız helalimizdir, alın terimizdir, el emeğimizdir, hiçbir şekilde pula dönmeyecektir.

Güvenli ve istikrarlı bir paraya sahip olmanın ön şartı fiyat istikrarıdır.

Fiyat istikrarının sağlanması finansal kurum ve kuruluşların sağlıklı bir biçimde faaliyette bulunabilmesi ve finansal piyasaların istikrarı için gerek şarttır.

Ekonominin insani ve ahlaki yönüne odaklanarak, körüklenmek istenen panik havasını dağıtmak, kötümserlik salgınını bastırmak, kırılmak istenen güven ortamını canlı tutmak hepimizin sorumluluğu altındadır.

Finansın rolünü azaltıp ticareti güçlendirmenin, üreten bir ekonomiyi samimiyetle ve sabırla teşvik etmenin ertelenemez gerekliliği de meydandadır.

Dolar merkezli uluslararası ödemeler sistemi artık sürdürülebilir görülemeyecektir.

Biz Türk lirasının yanındayız, milli paramıza sonuna kadar güven duyuyoruz.

Bu ekonomik musibet döneminde hükümetin ve devletin cesaretle arkasındayız.

IMF hatırlatması yapan, dış güçlere göz kırpan, emperyalizmin kripto elçiliğine soyunan müflis, muhalif ve münafık siyasetçilerle birlikte sözde uzmanların rezil ve mahcup olacaklarına, çok yakında insan içine dahi çıkacak yüz bulamayacaklarına yürekten inanıyoruz.

Varsın bütün hasım ve hıyanet yuvaları üzerimize gelsinler, biz adam gibi duralım, sırt sırta verelim, azımız çok, karanlığımız mutlaka aydınlık olacaktır.

Bayrak düşmeyecek, Türkiye kaybetmeyecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, aziz milletimizin, Türk-İslam aleminin ve siz muhterem basın mensuplarının gelecek hafta idrak edeceğimiz Kurban Bayramınızı bugünden tebrik ediyorum.

Basın toplantımıza katılımlarınızdan dolayı tekraren teşekkür ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun diyorum.