Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, Antalya’da yapılan İl Başkanları ve Belediye Başkanları Ortak Toplantısında yapmış oldukları konuşma. 24 Kasım 2018
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Antalya’da yapılan İl Başkanları ve Belediye Başkanları Ortak Toplantısında yapmış oldukları konuşma.
24 Kasım 2018

 







Aziz Dava Arkadaşlarım,

Değerli İl ve Belediye Başkanlarımız,

Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,

Konuşmamın hemen başında hepinizi özlemle kucaklıyor, övgüyle selamlıyorum.

Burada olmaktan, sizlerle bir araya gelmekten büyük bahtiyarlık duyuyorum.

Antalya Belek Sueno Otel’de düzenlediğimiz İl Başkanları-Belediye Başkanları ortak toplantımızın açılışı münasebetiyle hepinize hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.

Bu toplantının hazırlık aşamasında emeği geçen, destek ve katkısı bulunan her arkadaşıma, aynı zamanda eşsiz misafirperverliklerini gösteren Sueno Otel’in sahip ve yöneticileriyle tüm çalışanlarına huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Ne mutlu bizlere ki, Milliyetçi Hareket Partisi gücüne güç katarak yürüyor.

Milliyetçi Hareket Partisi günden güne büyüyüp millete hizmet aşkıyla yükseliyor.

Hiçbir zafere kolay yollardan varılmaz.

Muzaffer bir ruhun ortaya çıkması da tesadüfi olamaz.

Her zafer bedel ister, sabır ister, akıl ister, gönül ister, mücadele ve fedakârlık bekler.

Kutlu bir mücadele esnasında, nefesi kesilenler, nefsine esir düşenler, dünyevi menfaatlere yenilenler çıkmıştır, bundan sonra da çıkmaları muhtemeldir.

İnsanoğlu çiğ süt emmiştir, yanılması, yozlaşma akıntısına kapılıp yanlış istikametlere sürüklenmesi beklenmelidir.

Geçmişin kuytu köşelerine şuurumuzun merceğiyle baktığımızda buna dair hazin ve hüzünle perçinlenmiş pek çok ibretlik misal verilebilecektir.

Hesap yapanlarla hasbi davrananları, davanın omuzuna basanlarla davayı omuzlayanları tarif ve tefrik etmek zorunludur, mümkündür, elbette tecrübeyle sabittir.

Ben diyen, bencilliğe gömülen, dünyanın kendi çevresinde döndüğü zehabına aldanan, ben merkezli ve çıkar odaklı tutuma savrulan nice insan bu dünyadan gelip geçmiştir.

Merhum Ahmet Arvasi isabet ve ihtimamla şunu ifade etmişti:

“Ben” sayısız parçacıkları birlik prensibinde tutmaya muvaffak oldukça yaşar.”

Bir olmayı amaçlamayan, birlik ruhuna aidiyet duymayan, ‘biz’ duvarında harç olmayı önceliğine almayan ‘ben’ anlayış ve algısı her zaman fitneyi körüklemiş, fesadı kamçılamıştır.

Yapılanı yıkmak, olanı yok saymak, cahilce tribünlere oynamak bunların sonucundan da müftehir olmak asla marifet değildir.

Kendini tanımak, atasını tanımak, davasını tanımak, değerlerini tanımak, geçmişini tanıyıp geleceğiyle ilgili inisiyatif üstlenmek gerçek manada marifetlerin marifetidir.

Dava adamı dediğimiz insan da böyle olandır.

Kendini aşma iradesi olmayandan, uzak hedefleri ruh ve akıl potasında eritmeyenden dava adamı olmaz, gerçek anlamda davaya sadakat görülmez.

Hiç kimse davadan daha önemli değildir.

Hiç kimse vazgeçilmez değildir.

Ne yaptığımızı, neyi amaçladığımızı, nereye varmak istediğimizi dar ufkuyla, güdük aklıyla, çürük ahlakıyla sorgulayıp demagoji ve dedikodu çarkında dönenler yoldan çıkıp yolunu şaşıranlardır.

Şunu bilmenizi isterim ki, yoldan çıkan davanın önünde engeldir.

Ben diyenler, sinsi plan ve tasarım yapanlar samimiyetsizliğin emir eridir.

Dava insanı akıldan önce adanmış bir yüreğe ihtiyaç duyacaktır.

Yürek yoksa akıl rotasızdır, gönül yoksa gövde kupkurudur.

Merhum Galip Erdem bakınız ne kadar ibret verici bir teşhis ve değerlendirmede bulunmuştu:

“Bizler davayı Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkaracaktık.

Yola koyulduk, bin zahmet ve emekle, acılar çekerek dağa tırmandık.

Zirveye vardığımızda sevincimiz sonsuzdu ama küçük bir noksanımız olduğunu fark ettik: Davayı dağın eteklerinde unutmuştuk! Meğer biz davayı değil, kendimizi zirveye çıkartmışız.”

Milliyetçi Hareket Partisi zirveye çıkacaksa, ki Allah’ın izniyle çıkacaktır, bireysel zirve arayışlarından, bireysel zafer tutkularından arınmak, kesinlikle uzak durmak asıldır, esastır.

Davayı yükseklere hep birlikte taşıdığımızda, görün bakın ki, hepimizin eşzamanlı zirveye tutunmamız, Türk milletine huzur ve gururla hizmetimiz mukadder olacaktır.

Önce inanacağız, nitekim inanmanın başarmanın en muharrik, en müessir adımı olduğunu aklımızdan çıkarmayacağız.

Başaracaksak birlikte, yapacaksak birlikte, direneceksek birlikte, mücadele edeceksek birlikte, vatan ve millet uğruna öleceksek de birlikte, fakat adam gibi öleceğiz.

Ülke sevgimizden taviz vermeyeceğiz.

Ülkü sevdamızdan asla vazgeçmeyeceğiz.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ki:

“Hiçbir zaman umut kesmeyeceğiz, çalışacağız, memleketi kurtaracağız.”

Umutsuzluğa yer yoktur, yılgınlığa gerek yoktur, karamsarlık aşılayanlara müsamaha yoktur, davayı öne geçirmek yerine kendini öne çıkarmaya, kendi gizli gündemi için sinsi sinsi çalışana geçit yoktur, tahammül yoktur.

Hiçbir şey saklı kalmaz, kalmayacaktır.

İlkelerimizin çekim alanından çıkanlar, ahlaki ve fikri kayma yaşayanlar eğer pişmanlık duymazlarsa, eğer hatalarını fark edip geri dönüş için gayret etmezlerse bize sadece gereğini yapmak düşecektir.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılamamış, bundan sonra da aşılamayacaktır.

Zaman kaybına, oyalanmaya, bayat taktiklere, bayağı ayak oyunlarına dayanmamız, katlanmamız, hatta alttan almamız söz konusu bile değildir.

Kuru gürültüye asla pabuç bırakmayız.

İpini una serenlere, ipte cambazlık yapanlara, toprakta izi olmadan harmandan pay isteyenlere hoşgörüyle bakamayız, bunlara hiçbir şart altında izin veremeyiz.

Türkiye’nin gerçeklerini şuurla kavramalıyız.

Millet bize görev yüklüyor.

Vatan bizden hizmet bekliyor.

Merhum Cemil Meriç diyor ki;

“Her zafer bilhassa onu hak etmeyenler için ağır bir yüktür.”

Yükü kaldırmaya talip olanlar, sağına soluna bakmadan, oflayıp puflamadan zorluklara onurluca dayananlar müstesna nitelikli bir mükâfata layık olan dava insanlarıdır.

Böylesi dava insanları, böylesi mümtaz ve muhterem inanç abideleri Milliyetçi Hareket Partisi’nin yüz aklarıdır, iftihar burçlarıdır, yüce isimleridir.

Ülkücü olan, ülkücü yaşayan, ülkücü kalan tertemiz vicdanlar her şeyin en güzeline müstahaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi sabrederek, azmederek, iman ederek, milletine ve maneviyatına derin bir bağlılık göstererek yarım asrın zorlu etap ve engellerini Allah’a bin şükür ekarte etmesini başarmıştır.

Bazı insanlar başkalarından bir dakika önce cesaret gösterdikleri için kahraman olmuşlardır.

Buna göre Milliyetçi Hareket Partisi’nin her ferdi kahramandır ve milli kararından ödün vermeyen inanç kalesidir.

Aklımızda hep Türkiye var dedik.

Boş konuşmadık, boşa sallamadık, boşluğa seslenmedik.

Hedefimiz Kızılelma dedik, bunu pazarda alınıp satılan kırmızı elma sananlara da acı acı gülüp geçtik.

Ülküsü olmayanın çamurdan farksız olduğuna inandık.

Gaye varsa güç vardır, güç varsa istikrar vardır, istikrar varsa tutarlılık vardır, bunların hepsi varsa gelecek güvendedir.

Her sözümüzün bir fikri dayanağı, her düşüncemizin tarihi bir arka planı, her teklif ve telifimizin özünde yere düşmüş alın terimizin sıcaklığı belgelidir, belirleyicidir, bilinmektedir.

Hatırımızda devasa Türk tarihi, hatıralarımızda yedi düvele kafa tutmuş, zalime meydan okumuş, asiye ve adi emellere dünyayı dar etmiş dev gibi bir ecdat vardır, kahraman şehit ve gazilerimiz vardır, korkusuz emanetçileri ise işte buradadır, haine korku, mazluma ümit salmaktadır.

Yörelerini imar etmek, şehirlerini bayındır hale getirmek için sabırsızdır.

MHP’nin yerel yönetimlerde marka olmasının payesi öncelikle sizlere aittir.

Diyor ya merhum Cemil Meriç:

“Bir başkasını düşünmek, zindanımızın kapısını aralamak demektir.”

Milletimizi düşünüyoruz; istikbali parlak, istiklali tam, bekası eksiksiz olsun istiyoruz.

Vatanımızı düşünüyoruz; güvenliği, esenliği, selamet ve saadeti ebedi olsun diyoruz.

Devletimizi düşünüyoruz; varlığı, birliği, dirliği kalıcı, kuvvetli ve kudretli olsun diliyoruz.

Dün ne söylüyorsak bugün aynı çizgideyiz.

Dün nerede duruyorsak bugün aynı noktadayız.

On yıllar içinde elbette geliştik, çağın şartlarına, zamanın ruhuna müzahir hareket ettik.

Bunu yaparken kökümüzden uzaklaşmadık, özümüzden ayrılmadık.

Milliyetçi Hareket Partisi için duraklama ve durgunluk son bulmuştur.

1 Kasım sonrası dalga dalga üzerimize gelen huşunet ve husumet akını püskürtülmüş, hatta bozguna uğratılmıştır.

Çöküşümüzü bekleyenler baltayı taşa vurmuşlardır.

Bitişimizi umanlar şok olmuşlar, çözülmemizi planlayanlar vurgun yemişlerdir.

Türk milleti bitti demeden bu dava bitmez, Türklüğün ziyası sönmeden Milliyetçi-Ülkücü Hareket sönmez, sönmeyecektir.

Hangi çılgın bize kefen biçecek kadar aklını kaybetmiştir?

Hangi kudurmuş önümüzü kesmeye cüret edecek kadar şaşırmıştır?

Milliyetçi Hareket Partisi gönüldedir, gözdedir, dildedir, dilektedir, duadadır.

Milliyetçi Hareket Partisi Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümünün güvencesi, gelecek Türk asırlarının güvenli limanıdır.

Türkiye biziz, biz Türk milletiyiz, birlikte geleceğin süper gücüyüz.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Türkiye tarihi bir dönemden geçmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti milli iradenin hâkimiyet ve heyecanıyla üçüncü evresine girmiş bulunmaktadır.

24 Haziran 2018’de yapılan Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimi’nde aziz milletimiz tercih ve seçimini yapmış, bizlere ihmal edilemeyecek görev ve sorumluluklar yüklemiştir.

9 Temmuz 2018’de yeni hükümet sisteminin ilk Bakanlar Kurulu Sayın Erdoğan tarafından açıklanmış, böylelikle Türkiye resmen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle yönetilmeye başlamıştır.

Bu bir milattır.

14 Temmuz 2018 tarihinde yaptığımız Basın Toplantısında “Önümüzdeki beş yılda, 2023 hedeflerini yakalamanın mücadelesi her yönüyle sahnelenecektir” tespitini dile getirmiştim.

Esasen doğrusu da budur.

Yeni hükümet sistemi Türkiye’nin ayağına vurulan prangaları kıracak, devlet mekanizmasındaki tıkanıkları açacaktır.

Başka çare de kalmamıştır.

Çünkü Türkiye düşmanları sürekli tahkimat yapmakta, sürekli güç toplamakta, sürekli açığımızı ve zaaf anımızı kollamaktadır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bütün kurum ve kurallarıyla olgunlaşmalı, tam olarak oturmalıdır.

Geçiş sürecinde çıkan veya çıkması muhtemel pürüzler zamanında yapılacak müdahalelerle bertaraf edilmelidir.

Türkiye’nin yükselişi, 2023’ün Lider Ülke hedefine ulaşması Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin gücüne, yerleşmesine ve tesir düzeyine doğrudan bağlıdır.

Şu hususu özellikle belirtmek isterim ki, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türk milletinin başarısıdır.

Hiçbir dış tazyik ve yönlendirme olmadan, hiçbir telkin ve baskı yaşanmadan hükümet sistemi cumhurun bizzat irade ve isteğiyle değişmiştir.

Kendi kaderimize çok şükür kendimiz yön verdik, kendi söküğümüzü bizzat kendimiz diktik.

15 Temmuz ihanetine birlikte karşı koyduk.

Kansız, kavgasız ve krizsiz bir sistem değişikliği dünyada eşine az rastlanan bir kazanım, örneğine çok az tesadüf edilen bir hadisedir.

Tüm dünya kimi zaman gıptayla, kimi zaman da kıskançlıkla Türkiye’yi izlemiştir.

Türk milleti demokratik rüştünü bir kez daha ispatlamıştır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin mimarı şüphesiz Cumhur İttifakı’dır.

Yeni sistemin yaşaması için bu ittifakın kazasız belasız yoluna devam etmesi milli beka açısından mecburidir.

Çünkü Cumhur İttifakı Türkiye’nin güvenlik zırhıdır.

Cumhur İttifakı milli birlik ve dayanışma şuurudur.

Cumhur İttifakı Türkiye’nin ta kendisi, Türk milletinin ruh köküdür.

15 Temmuz sonrası Yenikapı ruhuyla temeli atılan, 16 Nisan Halkoylamasıyla çatısı örülen, 24 Haziran Seçimleriyle genişlik ve derinlik kazanan Cumhur İttifakı, Türkiye Cumhuriyeti’nin sistemsel açmaz ve ihtiyaçlarını telafi ederek muhasım odaklara set çekmiş, sur örmüştür.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, 95 yıllık Cumhuriyetimizi gelecek asırlara kuruluş esaslarına bağlı kalarak taşıma, daha da güçlendirme ve geliştirme amacına kilitlenmiştir.

Yeni hükümet sisteminden geriye dönüş yoktur.

Türkiye bütün meselelerini, bütün talep ve eksikliklerini yeni sistemin sunduğu imkanlar kapsamında çözüme kavuşturacaktır.

Cumhur İttifakı bunu teminle hem tarihe hem de geleceğe karşı mesuldür.

Ülke yönetiminin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne uygun teşkiliyle planlanan uyum süreci istikrarlı şekilde devam etmektedir.

Çelişkiler aşılmakta, marazi dirençler kırılmakta, uyum sorunları giderilmektedir.

Çok şükür aşı tutmuş, Türk milleti Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle Cumhur İttifakı’na karşı takdir ve teveccühünü muazzam şekilde göstermiş, buna da devam etmektedir.

Türkiye’nin bekası ve yeni hükümet sisteminin geleceği için 31 Mart Mahalli İdareler Seçimleri’nin makul ve beklentilere uygun neticelenmesi bu aşamadaki en büyük arzumuzdur.

Eğer 31 Mart’ta, 24 Haziran’ın rövanşını almak için kuyruğa girenlere gün doğarsa, yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle mahalli idareler arasında kopukluk vasat bulursa, karşımıza çok büyük risk ve tehlikeler çıkacaktır.

Bunun emareleri şimdiden görülmektedir.

Şayet önlem alınmazsa, yeni sistem henüz emekleme safhasında iken öldürücü bir darbe yiyecektir.

Bununla da kalmayacak, kaotik tartışmalar tırmanacaktır.

Türkiye belirsizliğe sürüklenecek, en başta hükümetin meşruiyeti sorgulanacaktır.

Sokaktan medet uman, kargaşadan geçim sağlayan, bozgunculuktan yarar bekleyen zillet ittifakı kaldırdığı hançeri Türkiye’nin sırtına indirmek üzere tetikte beklemektedir.

Bu takdirde, Cumhuriyet’in yüzüncü yılında seneler evvel gündeme getirdiğimiz lider ülke Türkiye hedefi yerine, mağlup ve mahcup olmuş bir Türkiye tablosuyla karşılaşmamız neredeyse kesinlik kazanacaktır.

Zillet ittifakının amacı budur, arayışı bundan ibarettir.

Bu maksada hizmetle motive olan CHP-İP-HDP-FETÖ-PKK boş durmuyor.

Malum çete Türkiye’nin kuyusunu kazıyor, altını oyuyor.

El birliği yapmışlar, güç birliği yapmışlar, söz birliği yapmışlar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ölüm fermanını hazırlıyorlar.

YPG’yi terör örgütü görmeyen sadece ABD, sadece HDP değildir, CHP de bu kervanın içindedir.

PKK’lı Demirtaş’a el sallayan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin haksız, hadsiz, hukuksuz, mesnetsiz ve menfi kararından memnun olan yalnızca CHP ve HDP değildir, İP de bunlar arasına kaydını yaptırmıştır.

PKK lobisi işbaşındadır, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne çoktan nüfuz etmiştir.

PKK’lı Demirtaş ile ilgili çamur ve çirkin karar rezilliktir, ancak Türkiye’nin haklı tezlerini, meşru iddialarını gölgelemeye yetmeyecektir.

15 Temmuz’a tiyatro diyenler, vatan, millet ve din düşmanı FETÖ’yü aklamaya çalışanlar aynı merkezden kumanda edilen, aynı mihraklarca yönetilen siyasi şeytan üçgeninde hevesle buluşan köksüzlerdir.

Sevr muhipleri canlıdır.

Mondros hayranları ayaktadır.

PKK-FETÖ ortaklığı işbaşındadır.

Yıkım ekibi faaldir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni devirmek, emperyalizmin alkışını kazanmak, 15 Temmuz’da yarım kalan işgali fillen tamamlamak isteyen alçaklar son kozlarını 31 Mart’ta sahaya süreceklerdir.

Bu oyunu gördük, bu tehlikeyi sezdik.

Gelişmeleri okuduk, işbirlikçilerin niyet ve hedefini açıkça idrak ettik.

Şems-i Tebrizi der ki:

 “İki şey aklın hafifliğine delalet eder. Söylenecek yerde susmak, susulacak yerde söylemek.”

Bu aşamada susmak gafilliktir, durmak atalet ve acziyettir.

Hamd olsun, ne gafiliz, ne de aciziz.

Biz Türkiye’nin istikbal teminatı, Türk milletinin istiklal meşalesi Milliyetçi Hareket Partisi’yiz.

Neysek oyuz, ne dediysek onu yaparız.

Su akar Türk bakar diyemeyiz, olayları akışına bırakamayız.

Ne olur olmaz, çalıyı dolaşmakta yarar var demeyiz, nemize gerek, aman belaya bulaşmayalım düşüncesinde olamayız.

Konu vatan olursa, konu beka olursa, konu Türklüğün varlığı olursa, değil zillet, değil bunları ağa babaları, dünya üzerimize gelse geri adım atan, telaşla geriye çekilen namerttir, nankördür, nimetsizdir.

Onlardan korkan aynen onlar gibi olsun.

Alayı birden gelsin, hepsi zillet şemsiyesi altında toplansın, hiç fark etmez; karşılarına gerekirse tek başımıza çıkarız, gerekirse Türkiye’yi tek başımıza savunuruz.

Eğilmez başımız, bükülmez bileğimiz, teslim olmaz imanımızla Türk deriz, Türk milleti deriz, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel hak ve hukukunu sonuna kadar müdafaa ederiz.

Yok öyle üç kuruşa beş köfte yemek.

Yok öyle tilki ininde yatıp aslan pozu vermek.

Yok öyle karanlığa saklanıp aydınlığa taş atmak.

Türkiye iç ve dış tehditlerle boğulurken, yeni sistemi tasfiye planları yapmak, hükümet kaybetsin de nasıl kaybederse kaybetsin anlayışına çivilenmek ne millete duyulan muhabbetle, ne de vatana hissedilen sevgiyle kesinlikle bağdaşmaz, bağdaşmayacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi taraftır, Türkiye’nin yanındadır, Cumhur İttifakı’nın tarafındadır.

Milliyetçi Hareket Partisi kararlıdır, 2023’e, 2123 - 2223 ve daha nice Cumhuriyet’in yıldönümlerine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle ulaşılacaktır.

Biz bu kararımızı yeni değil, on yıllar önce verdik.

1990’lı yılların başında 2023 hedefini gösterdik.

Şunun şurasında beş yıl kalmışken, yüze yüze kuyruğuna gelmişken, kara çok şükür görünmüşken, önümüze çıkan olursa ya kenara iteriz, ya da üstüne basar, eze eze geçer gideriz.

Türkiye kaybetmeyecek.

Türk milleti zilletin tuzağına düşmeyecek.

24 Haziran’da iradesini gösteren milli uyanış bir kez daha kuşatmayı yaracak.

Milliyetçi Hareket Partisi de fedakarlığını millet için, bayrak için, ezan için, henüz doğmamış Türk nesilleri için yapacak ve mutlaka gösterecek.

Fedakarlığımız fikrimizin faziletidir.

Allah şahittir ki, mücadelemiz aziz ve necip Türk milleti, büyük ve muasır Türkiye Cumhuriyeti içindir.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

31 Ağustos 2018’de Etimesgut’ta yaptığım konuşmamda Mahalli İdareler Seçimlerine yönelik 4 ayaklı stratejimizi açıklamıştım.

İlk olarak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin başarısı için yerel yönetimlerin buna uygun şekilde milletimiz tarafından seçim ve görevlendirmesinin samimi beklentimiz olduğunu söylemiştim.

Yeni sistemin yerleşmesinin, kurum ve kurallarıyla inşa faaliyetinin önümüzdeki en temel gündem olduğunu hatırlatmıştım.

İkinci olarak, Özellikle başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere, ilaveten diğer 27 büyükşehir belediye yönetiminin zillete yakasını kaptıran partilerin kontrolüne girmemesi, yönetimine geçmemesi uyarısında bulunmuştum.

Üçüncü olarak, kayyumla yönetilen belediyelerin milletimizin iradesi doğrultusunda, yeni sistemin yapısına uygun olacak şekilde tezahürünü önermiştim.

Dördüncü olarak da; Milliyetçi Hareket Partisi’nin halihazırda var olan büyükşehir, il, ilçe ve belde belediyelerini muhafaza edip bunların yanında daha fazlasını kazanmak istediğini vurgulamıştım.

13 Eylül 2018 tarihinde Polatlı’da yapmış olduğum konuşmamda aynen şunları dile getirmiştim:

 “Biz 31 Mart 2019’a cumhurun ittifak ruhunun damga vurmasını istiyoruz.

Biz 31 Mart 2019’da İstanbul, Ankara ve İzmir büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere, diğer bütün büyükşehir yönetimlerinin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ruhuna ve doğasına uygun şekillenmesini ümit ve temenni ediyoruz.”

19 Eylül 2018’de, partimizi takip eden değerli basın mensuplarıyla bir yemek sırasında, İstanbul’dan aday göstermeyebileceğimizi ifade ettim.

Ne var ki, müteakiben bazı olumsuzluklar nüksetti, yanlış değerlendirmeler vuku buldu.

Yerelde ittifak önerimizin zamana yayılıp tavsaması istendi.

Amacımız ya anlaşılmadı, ya da anlaşılmak istenmedi.

Sabote edildik, görüşlerimiz çarpıtıldı.

30 Eylül 2018’de Kızılcahamam’da yapılan Milletvekilleri-MYK Üyeleri ortak toplantısında da şunları söylemiştim:

“31 Mart 2019’a sadece belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin, il genel meclis üyelerinin, köy ve mahalle muhtarlarının seçimi olarak bakmıyoruz.

Türkiye’nin 2023’ten önceki son virajı, yeni hükümet sisteminin son imtihanı olarak yorumluyoruz.

Bu itibarla Cumhur İttifakı’nın milli görev ve tarihi sorumluluğunu bir kez daha icra etmesini mühim görüyoruz.”

İlaveten ve açıkça bir kez daha, Türkiye’nin sistemsel olgunluğu, yeni hükümet sisteminin emniyeti, herhangi bir kazaya uğramaması nedeniyle parti olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday çıkarmayacağımızı belirtmiştim.

Biz Cumhur İttifakı’na asla taktiksel bakmadık, bakmayacağız.

Samimi ve dürüst davrandık, muhataplarımızdan da bunu bekledik.

Kızılcahamam’da ayrıca dedim ki, İstanbul’un dışındaki her seçim bölgesinde, her büyükşehir, il, ilçe ve beldede diğer siyasi partiler gibi adaylarımız olacaktır ve milletimizin huzuruna çıkacaklardır.

Malumunuz 23 Ekim 2018 tarihli Meclis Grup Toplantımızda, yerelde ittifak arayışımızın artık kalmadığını ifade etmiştim.

Zira gelişmeler bu şekilde gerçekleşmişti.

Bazı müessif beyanlar, Cumhur İttifakı’nın ruhunu zedeleyen açıklamalar, üstten ve üst perdeden konuşmalar yereldeki ittifak çabalarını sekteye uğratmıştı.

Sanki bir taraf istiyor da, diğer taraf nazlanıyor, zamana oynuyor izlenimi doğmuştu.

Bu gelişmeler karşısında yerelde ittifak çalışmaları soğumaya alındı.

Eşitliğe ve hakkaniyete mugayir tavırlar, yanlış anlamalar veya yanıltıcı bilgilendirmeler Cumhur İttifakı’nın çatladı çatlıyor polemiklerine bile kapı araladı.

Bu durum karşısında siyaset farklı bir faza girmişti.

Ancak ortamın müsait olduğunu gören zillet ittifakının paydaşları saklandığı inden bir bir çıkmışlar, sistematik olarak temaslara başlamışlar, netice itibariyle siyasi risk ve belirsizlikler iyice ayyuka çıkmıştır.

CHP-İP arasındaki görüşmeler seriye ve sisteme bağlanmış, PKK’nın siyasi şubesi HDP de arkaya alınmıştır.

Terörle mücadelenin bu kadar yoğun ve yüksek bir moralle yapıldığı dönemde, PKK’nın İstanbul başta olmak üzere, diğer büyükşehir, il ve ilçe belediyelerine zillet ittifakı kulvarından yerleşme ve yuvalanma kepazeliğine nasıl olur da seyirci kalacaktık?

Beka diyen, Cumhur İttifakı’na bağlılığını her fırsatta haykıran Milliyetçi Hareket Partisi bunu nasıl görmezden gelecektir?

Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben demiyor muyuz?

Bunu yıllardır söylemiyor muyuz?

Biz Türkiye’nin suikasta uğramasına hiç duyarsız kalır mıyız?

Türkiye üzerinde oyun kuranlar azıtmış, bölgesel tehditler hepten artış göstermiştir.

Biz bu sürece tepkisiz kalamazdık.

Olan bitenleri hareketsiz şekilde seyredemezdik.

Gelişmeler mucibince, siyasi stratejimizde manevralar yapmak ülke yararına ise, bundan niye kaçalım, bundan neden çekinelim?

ABD’nin terör örgütleriyle beraberliği, Demirtaş üzerinden yeni bir senaryo hazırlığı, ekonomik saldırılar, sosyal gerginlikler, demokrasi dışı eğilim ve özlemler tehlike sinyallerini aşırı derecede yoğunlaştırmıştır.

Biz dağdaki bölücülerin gelip de büyükşehir belediyelerine konuşlanmasına razı olamazdık.

Biz HDP’nin, CHP ve İP’in mihmandarlığında İstanbul’dan İzmir’e kadar yerel yönetimlerde mevzi elde etmesine tahammül gösteremezdik.

İnançla söylüyorum ki, Türkiye’nin çıkarları neyi ve nereyi işaret ediyorsa oradayız.

Biz Türk milleti ne diyorsa onu yaparız.

Ve de dün ne söylemişsek aynen onu ifade ederiz.

Türkiye’nin içine girdiği bugünkü siyasi ortamın gerçeklerinden hareketle kesin tavrımızı göstermemiz, son kararımızı beka hassasiyetimiz üzerinden vermemiz elzem hale gelmiştir.

31 Mart Mahalli İdareler Seçimleri’nden alınacak sonuçlar ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi arasında kapatılamayacak uçurumların olmaması için elimizi taşın altına koyacağız, fedakarlıksa gene yapacağız.

Daha önce büyükşehir ölçeğinde sadece İstanbul’da aday çıkarmayacağımızı söylemiştim.

Buradan açıkça ilan ediyorum; Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul’un yanısıra, Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adaylarını da göstermeyecek, Cumhur İttifakı’nın mana ve muhtevasında gerekli çalışmalarını heyecanla ifa edecektir.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adayları kim olursa olsun bu üç büyük şehirde desteğimiz tam olacaktır.

Bu irademizde pazarlık yoktur, gizli anlaşma yoktur, al-ver süreci olmamıştır.

Diğer her yerde adaylarımız vardır, adaylığı belli olan dava arkadaşlarımız da çalışmalarına devam edeceklerdir.

Bir başka önemli kararımız da şudur:

Zillet ittifakının paydaşı olan CHP-HDP-İP ve diğer yedekleri her nerede ortak aday çıkarırlarsa çıkarsınlar biz hazırız, onlarla her seviyede mücadeleye kararlıyız.

Zilletin ortak adayları nerede karşımıza çıkıyorsa işte orada Cumhur İttifakı’nın ruhuna uygun ve uyumlu hareket etmeye sonuna kadar varız.

Ona buna bakmayacağız, kulak asmayacağız.

Türkiye’yi yem ettirmeyeceğiz, tutsak düşürmeyeceğiz.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni hedef alan kim varsa karşılarında bizi bulacaktır.

Mesele Cumhur İttifakı, mesele Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, mesele bunlarla uyumlu mahalli idareler yönetimlerinin terkip ve tecellisidir.

Kim ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın fasa fisodur.

Bir kulağımızdan girecek diğerinden çıkıp gidecektir.

İnandığımızı söylüyoruz, irade, ilke ve inançlarımızın doğrultusunda da siyasetimizi tatbik ediyoruz.

Başaracağız, Türkiye’yi Allah’ın izniyle imrenilecek bir seviyeye taşıyacağız.

Milliyetçi Hareket Partisi siyasetini millete göre yapar, tutarlılık içinde yapar, ahlaklı yapar, beka amacına göre planlar, Türklüğün hayat damarlarını kesmeyi, sinir uçlarına basmayı, geleceğini kundaklamayı düşünen varsa da alayını birden önüne kattığı gibi kaçtıkları yere kadar kovalar.

Tavsiyem odur ki, aramızda mumdan iradesi, mumyalanmış ahlakı olan varsa, bizimle yola çıkmadan önce ya kendilerini gözden geçirsinler ya da yol yakınken dönüp işlerine güçlerine baksınlar.

Bu duygu ve düşüncelerle, sözlerime son vermeden önce, bütün öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü tebrik ediyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Şehit öğretmenlerimiz başta olmak üzere, hayatlarını kaybetmiş öğretmenlerimize Allah’tan rahmet, yaşayanlara huzur, sağlık ve mutluluklar diliyorum.

Umut ve temenni ediyorum ki, atanamayan tek bir öğretmen kalmasın, milli eğitimin temel sorunlarının hepsi sırasıyla çözülsün.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Toplantılarımızın başarılı geçmesini diliyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.