Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – İstanbul Milletvekili Prof. Dr. E. Semih YALÇIN’ın, Suriye Denklemi Üzerinden MHP Karşıtı Seslerin Yükselmesinin Nedenlerine Dair yaptığı yazılı basın açıklaması. 30 Temmuz 2019
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – İstanbul Milletvekili
Prof. Dr. E. Semih YALÇIN’ın, Suriye Denklemi Üzerinden
MHP Karşıtı Seslerin Yükselmesinin Nedenlerine Dair
yaptığı yazılı basın açıklaması.
30 Temmuz 2019

 

 

 

Sözde Kürt Sorunu Raporu’nun güncellenmesi ve yeniden devreye sokulması için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimat verdiğini haber alan solcu entelektüel ve gazetecilerin, elektronik basın ve sosyal medya üzerinden derhâl vaziyet aldıkları gözlerden kaçmamaktadır. 

Dikkatlerden kaçmayan bir başka husus da CHP’nin sözde Kürt Sorunu Raporu’nu yeniden gündeme getirme hazırlığının, Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki terör bataklığını kurutmak için Türkiye’nin hem içeride hem de uluslararası platformda son derece kararlı adımlar attığı bir zaman diliminde başlatılmasıdır.

Suriye krizi başta olmak üzere birçok konuyu Türk hükümetiyle masaya yatıran ABD; kendine içeride de ilave ve yan destek unsurları bulup onları örgütlemektedir.

Bu bağlamda, dünün antiemperyalist Marksist-sosyalistleri bugünün Amerikan müttefikleri hâline getirilmiştir.

İkili oynayan ABD yüzlerce kilometrelik güney sınırımızda teröristleri donatıp örgütlerken MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çıkışlarına verilen haksız tepkiler, Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığına karşı alınmış üstü örtülü bir ihanet tavrıdır.

Medyada yuvalanmış salon sosyalistlerinden Mirgün Cabas’ın, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin telmih ve mecaz sanatıyla süslenmiş “Fırat’ın doğusu ateşe verilmelidir.” sözünü eleştirerek “Orada insanlar yaşıyor bayım.” demesi boşuna değildir.

Yaşını başını almasına, kendi kuşağının hayal kırıklıkları ve çetin siyasi yenilgiler tatmasın rağmen; Marksist rüyalardan uyanmak istemeyen Oya Baydar da sevimsiz bir çalımla “Fırat’ın doğusu tarla değil.” diye yazmıştır.

MHP; gerek günlük sol basın, gerekse sosyal ve elektronik medya üzerinden partimize dönük laf sokmaların, temelsiz tenkitlerin arka planını ve sebeplerini görmektedir.

MHP, yapmacık olduğu kadar da maksatlı duran insani merhamet yavelerinin ve tarla edebiyatlarının yabancısı değildir.

MHP; merhametin marazını, tohum ekme ve tarlada kurultay çabalarının siyasi arazını yaşamıştır. Karpuzun sırtını tıklamakla kalmamış, içini açıp rengini ve çekirdeklerini görmüştür.

MHP; etkin, güçlü ve vurucu anlamlar taşıyan siyasi mülahazalarının bostan derekesine indirilmesi çabalarının ucuzluğunun idrakindedir.

Anlaşılan o ki CHP’nin, yancılarının ve yandaşlarının siyasi çıkarları; PKK/PYD’nin bölgesel hesaplarıyla örtüşmekte, politik planları Afrin-Kuzey Irak hattında buluşmaktadır.

Biz, “Ama Fırat’ın doğusunda çoğunluğu oluşturan Müslüman Araplarla Türkmenlerin hakları ne olacak?” deyince, bu iflah olmaz nakaratçılar korosu susmayı tercih etmekte, dilleri lâl gözleri “âmâ” olmaktadır.

Söz konusu bölgede yaşayan ve önemli bir kısmı terörist baskılarla yurtlarından kovulan yerel unsurların haklarını savunmaya gelince bu terörist sevicilerin tercihi, bölgedeki Kürtler değil, onların geleceğini ipotek altına almaya çalışan PKK/PYD militanları olmaktadır.

Türk basınında ve sosyal medya ortamında PKK seviciliğini terk etmeyenlerin künyesine bakıldığında; üzerinde köhnemiş ideolojilerin pası, şuur altlarını besleyen devlet ve Türk düşmanlığının kiri görülmektedir.

Günümüz Marksistlerinin dağdağalı salon sosyalizmi, ABD’nin bölgesel çıkarlarıyla buluşmaktadır. Eski antiemperyalist sol görüşlerin yerini; çıkarcı, bağımlı ve taşeron ruhlu bir solculuk almıştır.

“Fırat’ın doğusu ateşe verilmelidir.” sözünü “insanları yakmak” olarak anlamaya ve yansıtmaya meyilli andavallıların saldırıları, aslında bu ifadenin, “Fırat’ın doğusu teröristlerden kâmilen arındırılmalıdır.” manasına geldiği gerçeğinin üzerini örtemez.

Türkiye’nin hayati çıkarlarını savunmak ve bu yolda hükümetin yapması gerekenlere dair görüş serdetmek ne zamandan beri şovenizm olmuştur?

Cabaslar ve Baydarlar için şovenizmden kasıt, Türk milliyetçiliğidir. Bir ayağı çukurda olan bu dünün Marksist’i çirkin müennesin bizi ulumakla suçlayarak çemkirmesinin gerçek sebebinin, ABD’nin at uşaklığı mertebesine evrilmesi olduğunu farkındayız.

Bu gibilere göre şovenizm; Türk devletinin, teröristlerin başını ezme kararlılığıdır.

Marksist literatürde şovenizm, Türk milletinin geleceğini garanti altına alma çabasıdır; devletimizin güvenlik kaygılarının dile getirilmesi ve alınması gereken tedbirlerin hayata geçirilmesidir.

Devlet, varlığını ve egemenlik haklarını korumak için üzerine düşeni yaptığı tekdirde, bunların sadece PKK’lı teröristler ve bebek katilleri için işleyen merhamet duyguları alabildiğine kabaracaktır.

Suriye’de çoğunluğu oluşturan Müslüman Arapların, Türkmenlerin ve diğer yerel unsurların yaşadığı sorunlarsa onların umurunda bile değildir.

Bahse konu Marksist entelektüeller, Suriye kriziyle ilgili yazılarda PKK-PYD’yi üstü kapılı şekilde desteklemenin yolunu PYD’yi DEAŞ ve benzeri terör örgütlerine karşı mücadele eden masum bir örgüt gibi göstermekte bulmuşlardır.

Oysa millî menfaatlerimiz bağlamında asıl desteklenmesi gereken, Türkiye’nin tezleridir. ABD’li yetkililer bile Suriye’nin kuzeyindeki mücadelesiyle Türkiye’nin, DEAŞ’ın geriletilmesinde önemli rol oynadığını itiraf etmişlerdir.

Bölgede PKK ve DEAŞ başta olmak üzere bütün terör unsurlarının kalıcı olarak ortadan kaldırılması, Suriye’nin kuzeyinde bütün kesimlerin haklarını garanti altına alan kalıcı barışın tesisi; Amerikan planlarının arkasından gitmekle değil, Türkiye’nin Rusya ve mutazarrır bölge ülkelerince desteklenen haklı tezlerinin hayata geçirilmesiyle mümkün olacaktır.

ABD, diplomasi kanallarını sonuna kadar kullanan Türkiye’yi oyalamaktadır, ancak artık sabır taşı çoktan çatlamıştır.

Suriye’nin kuzeyinden gelen ve uluslararası aktörlerce desteklenen terörist tehdidi sonsuza kadar etkisiz hâle getirmek üzere Fırat’ın doğusuna yönelik bir askerî harekât kaçınılmazdır.

Bütün yollar tükendiğinde Türkiye, bir dakika bile fevt etmeksizin hükümranlık haklarının gereğini yerine getirecek ve güvenli bölge oluşturmak için askerî seçeneğe başvuracaktır.

Meselenin tam da burasında MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamaları diplomasiden daha güçlü bir değer taşımaktadır.

 Partimizin amacı; siyasi iradenin elini güçlendirmek, milletimizin terörle amansız mücadeledeki beklentilerini dillendirmek ve diplomasi masasında ipe un sererek zaman kazanmaya çalışan uluslararası aktörleri de beyhude hesaplarından caydırmaktır.