10.12.2005 - Genel Merkezde Düzenlenen Basın Toplantısı Konuşma Metni
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin

Genel Merkezde Yapmış Oldukları

Basın Toplantısı Konuşma Metni

10 Aralık 2005

 

Sayın Basın Mensupları,

Sözlerime başlarken hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Türkiyemiz için bir çöküntü yılı olan 2005 yılının sonuna gelinirken ülkenin üzerine bir kabus gibi çöken kara bulutlar karanlık bir dönemin habercisidir.

Çalan alarm zilleri, tarihi bir dönüm noktasına gelindiğini adeta haykırmaktadır.

Türkiye içerde ve dışarıda artık duvara dayanmıştır. Etrafındaki ateş çemberi giderek daralmaktadır. İç bünyemizi habis bir ur gibi sinsice kemiren bölücü tahrikler, toplumsal dokumuzda her geçen gün onarılamaz yaralar açmaktadır.

Kin ve düşmanlık tohumları ekmek için seferber olan bir ihanet cephesi, milli birliğimizi hedef alan bölünme ve çatışma dinamiklerinin fitilini ateşlemiştir.

Bu gidişatın sürmesi halinde Türkiye’nin karşısına çok ağır krizlerin çıkması mukadder görünmektedir.

Bu vahim durum karşısında artık herkesin gaflet uykusundan uyanarak ortak akılla ve sağduyunun rehberliğinde ülkeyi bu badireden çıkarmak için seferber olması kutsal bir vatan borcu olarak görülmelidir.

Burada herkes bir gerçeği artık anlamalı, sorunun adını doğru koymalıdır: Bu karanlıktan çıkılmasının ön şartı, gizli gündemi uğruna Türkiye’nin yarınlarını ateşe atan AKP hükümetinden kurtulmaktır.

Son saltanat günlerini yaşayan AKP hanedanlığı en kısa zamanda tasfiye edilmezse, korkarız ki Türkiye tasfiye olacaktır.

Sayın Basın Mensupları,

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 82. yılını geride bıraktığımız bir dönemde Cumhuriyet’in temel harcı olan bütün ilke ve değerlerin tartışmaya açılması esef vericidir.

Bugün milli varlığımızın temeli olan Türk devleti, Türk vatanı ve Türk milleti kavramları bölücü amaçlarla siyasi gündeme taşınmış ve maksatlı bir milli kimlik tartışması başlatılmıştır.

Devletin kuruluş felsefesinin temel ilke ve esaslarının bu şekilde sorgulanmasının yegâne amacı etnik ayrımcılığa ve siyasi bölücülüğe zemin hazırlamaktır.

Nihai hedefin Türkiye’nin milli birliğini parçalamak, milli devlet niteliğini tasfiye etmek ve ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü yıkmak olduğu bütün açıklığıyla ortaya çıkmıştır.

Milli kimlik etrafında başlatılan tartışmalar, bu hain amaçlar için izlenen stratejinin bir aşaması olarak görülmelidir.

Türkiye’nin milli birliğini hedef alan tartışmalarda sürekli ön plana çıkan Başbakan Erdoğan, Türkiyelilik ve Anayasal vatandaşlık hezeyanlarıyla bu son tahrik kampanyasının da bayraktarlığını yapmıştır.

Başbakan’ın en büyük destekçisi de, ne hazindir ki İmralı’daki cani olmuştur.

Devlet görevlileri aracılığıyla İmralı ile temas kanalı kuran Başbakan, bu konuda teröristbaşı ile söylem birliği içine girmiştir.

Bu acı gerçek İmralı katilinin basına yansıtılan son beyanlarıyla çok açık biçimde ortaya çıkmıştır.

Başbakan Erdoğan, kendisiyle birlikte Türkiye’yi de felakete sürükleyecek bu çok tehlikeli gaflet yolculuğunu sürdürmeye kararlı görülmektedir.

Başbakan’ın ve AKP hükümetinin bu konudaki sicili tek kelimeyle yüz karasıdır.

Hükümet AB konusundaki teslimiyetçi tutumuyla etnik tahriklerin önünü açmıştır. Kuzey Irak’taki tehlikeli gelişmeler karşısında sessiz ve tepkisiz kalarak Türkiye’de de Irak modelini uygulamak emelinde olanlara cesaret vermiştir.

Siyasi gelecek hesabıyla bölücü hevesleri okşayan Başbakan, son Diyarbakır macerasıyla bu ihanet odaklarının iştahını kabartmıştır.

“Türkiye faturası” çok ağır olan bölücü terör ve ayrılıkçılık sorununun etnik bir kimlik talebi olduğunu söyleyen Başbakan siyasi çözüm sözü vermekle İmralı canisi ile aynı çizgide buluşmuştur.

Bununla da yetinmeyen Başbakan, “Türkiyelilik” ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının Türk milleti kavramı yerine anayasal üst kimlik olarak benimsenmesi için bir seferberlik başlatmıştır.

Bu konudaki tartışmaları niye çıktığını hala kimsenin anlayamadığı uzun Okyanusya macera gezisinde de sürdüren Başbakan “Türk kökenliler” diye bir kategori icat ederek Türklüğü diğer etnik özellikler gibi bir alt kimlik konumuna indirgemiştir.

Başbakan’ın bu sakat anlayışına göre, Anadolu’daki 1000 yıllık Türk kimliği, Türkiye’de var olduğunu iddia ettiği 30’a yakın etnik unsurdan sadece birisi sayılacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kimliği olan Türklük böylece bir alt kimlik parantezine sıkıştırılacaktır.

Siyasi çözüm, demokratik Cumhuriyet gibi konularda terör örgütü ve İmralı’daki elebaşı ile aynı frekanstan konuşan Başbakan, milli kimlik konusunda bölücü terör söylemiyle ağız birliği içine girmekten sıkıntı duymamıştır.

Kendisine en büyük destek doğal olarak İmralı’dan gelmiş ve hükümetin misafiri olarak burada ikamet eden bu kanlı cani, bu açıklamaları olumlu bulduğunu, Başbakan’ın kullandığı kavramların aslında kendisine ait olduğunu söyleyebilme cesaretini bulmuştur.

Böylece Türkiye’de başlatılan bu garip tartışmalara teröristbaşı da yönlendirici konumda katılma imkânına kavuşmuştur.

İmralı’nın takdirini kazanan Başbakan ile teröristbaşı arasındaki tek pürüz, bu kavramlar ve sakat yaklaşımların fikir babasının kim olduğu noktasında çıkmıştır. Diğer bir ifadeyle bu fikri mülkiyet sorunu dışında taraflar arasında bir anlayış birliği oluşmuştur.

İmralı ile diyalog kanalları kurduğu anlaşılan Başbakan’a buradan seslenerek gerçekleri açıklamaya davet etmek istiyorum: Teröristbaşı ile devlet görevlileri arasındaki görüşme kimin talimatıyla ve hangi amaçla yapılmıştır. Bu konu Bakanlar kurulunda görüşülmüş müdür?

Basına yansıyan görüşme dışında bu cani ile başka bir temas kurulmuş mudur? Bu hususta Hükümetin önüne bir talep gelmiş midir?

Bu konudaki gerçekler nasıl olsa bir gün ortaya çıkacaktır. Bu bakımdan hiç olmazsa bu kez siyasi sorumluluğunuzun idraki içinde olarak ortaya çıkın ve gerçekler ne ise açıklamak cesaretini gösterin

Değerli Basın Mensupları,

Türk milletine yeni bir kimlik arayışına giren ve yanlış adreslerde dolaşan Başbakan, bu konuda konuştukça daha fazla batağa saplanmaktadır.

Türkiyelilik gibi coğrafi terimlerden, Anayasal vatandaşlık gibi hukuki statülerinden milli kimlik çıkarmaya çalışan Başbakan, son olarak dini inanç bağlarını da bu amaçla kullanmak garabetine düşmüştür.

Müslümanlığı üst kimlik olarak göstermeye teşebbüs eden AKP lideri, kendisine Avustralya’da gelen ilhamla, bu kez Türkiye’yi aralarında Türk unsurunun da yer aldığı 30’a yakın etnik unsurdan oluşan bir mozaik topluluk olarak göstermiş ve din bağının etnik tahriklerin hedefi olan Türkiye’nin milli birliğinin koruyucu bir unsuru olduğunu söylemiştir.

Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin bu din bağı nedeniyle iç çatışma ve parçalanma süreci yaşayan bir Yugoslavya olamayacağını söylerken, sahip olduğu sığ bilgi ve müktesebatı istemeden de olsa açığa vurmuştur.

Her konuda uluorta ve boş konuşmanın akil adamlık olduğu zehabına kapılan Başbakan, Türkiye’nin yanı başında bölünme sürecine giren ve üniter yapısı değişen Irak örneğini unutmuştur.

Irak’ın nüfusunun çok büyük bölümünün Müslüman olduğunu, Arap, Kürt, ve Türkmen unsurlar arasındaki mezhep farklılıkları dışında birleştirici unsur olan din bağının bölünme sürecini önleyemediğini aklına getirememiştir.

Sayın Basın Mensupları,

Bu noktada Türkiye’de sahnelenen oyunun Irak boyutu ve hükümetin bu konudaki gaflet siyasetinin sonuçları üzerinde ana hatlarıyla durmak istiyorum.

İş başında olduğu kısa dönemde dış seyahat sayısında “dalya” demeye yaklaşan Başbakan Erdoğan, gerekli gereksiz geziye çıkmayı dinamik dış politika sayacak kadar bir aymazlık içindedir.

Türkiye’nin dış ilişkilerde itibarının arttığı yalanına sarılan AKP’nin dış politikası aslında her cephede iflas etmiştir. Bu gerçek giderek daha iyi anlaşılmaktadır.

Türkiye’nin Irak politikası Cumhuriyet döneminde eşine az rastlanır bir hezimet örneğidir.

Türkiye bugün Irak’ta yoktur. Kırmızı çizgilerinin tümü paspas haline getirilmiştir.

AKP hükümeti Irak politikasını Türkiye’nin milli çıkarlarının değil, ABD’nin çıkarlarının emrine sokmuş, Barzani ve Talabani aşiretlerine ihale etmiştir.

Türkmen kardeşlerimizin milli varlığı, güvenliği ve geleceği, AKP’nin kucakladığı bu peşmerge gruplarının insafına ve takdirine terkedilmiştir.

Bilindiği gibi, 15 Ekim’de yapılan referandumla yeni Irak Anayasa’sı kabul edilmiştir. Şimdi, önümüzdeki hafta parlamento seçimleri yapılacaktır.

Yeni Irak Anayasasında, bağımsızlık sürecinde Irak’ın asli kurucu unsuru olan Türkmen kardeşlerimiz bütünüyle dışlanmış ve bir azınlık konumuna sokulmuştur.

Buna karşılık Kuzey’de bağımsız bir devlet kuruluşu sürecinde son aşama da tamamlanmış ve gevşek bir federal sistem içinde bağımsız bir Kürt bölgesi kurulmuştur.

Nihai amaçlarına çok yaklaşan Barzani ve Talabani gruplarının şimdi önlerindeki en önemli hedef, tarihi Türkmen şehri Kerkük’ü Kürt bölgesine bağlamaktır.

Yeni Anayasa ile bunun da alt yapısı ile hazırlanmış ve 2007’de bu konuda halkoylaması yapılması kararlaştırılmıştır.

Bu arada Musul ve Kerkük’ün nüfus yapısı zorla değiştirilmiş, Türkmenler göçe zorlanmış ve yerlerine peşmerge unsurlar yerleştirilmiştir.

Önümüzdeki haftaki seçimler ve 2007 Kerkük referandumu dışardan yoğun göç yoluyla bölgeye iskan edilen seçmenlerle yapılacaktır. Sonuç şimdiden bellidir.

Bütün bu gelişmeler karşısında AKP hükümeti tam bir sessizlik içine girmiş, hiçbir tepki göstermemiştir.

Bugün Irak, PKK terörünün harekat üssü, lojistik destek merkezidir. Kandil dağındaki teröristler şehirlere inmiştir. Önümüzdeki hafta yapılacak Irak Parlamento seçimlerine PKK’nın cephe örgütü iki parti de katılacaktır. Irak seçim kurulu bu PKK partilerinin seçimlere girmesini kabul etmiştir.

AKP hükümeti Türkiye’nin güvenliğini ve toprak bütünlüğünü doğrudan hedef alan bu terör yuvalarına karşı hiçbir ciddi tedbir almamıştır.

Habur sınır kapısının kapatılması, İncirlik üssünün ABD tarafından Irak askeri harekatına lojistik destek amaçlı kullanılmasının engellenmesi gibi elindeki imkanlar üzerinde durmayı aklına dahi getirmemiştir.

Meşru savunma hakkına dayanarak sınırötesi askeri harekât yapılmasını ciddi olarak düşünmek bir yana, bunu caydırıcı bir unsur olarak kullanmaktan bile özenle kaçınmıştır.

Türkmen kardeşlerimizi yok olmaya terk eden ve bu konuda ABD ve Irak yetkilileri nezdinde ciddi hiçbir girişimde bulunmayan AKP hükümeti, buna karşılık, Irak’taki Sünni gruplarla ABD’nin arasını bulmak için arabuluculuk rolüne soyunmuştur.

Irak Türkmenleri ağır baskılar altında ve parçalanmış olarak seçime hazırlanırken bu konuda parmağını dahi kıpırdatmayan hükümet, bunun yerine Sünni Arapların seçim sürecine katılmasının şartlarını tanzim etmek misyonunu üstlenmiştir.

Dışişleri Bakanı, ABD’nin Irak Büyükelçisi ve Sünni liderlerin katılımıyla İstanbul’da yapılan son toplantı, hükümetin tribünlere oynama ve şov yapma özentisini tatmin dışında Türkiye’nin hayrına hiçbir anlam taşımayan göstermelik bir buluşma olmuştur.

Sayın Basın Mensupları,

AKP’nin bu gafleti sonucu Barzani Türkiye’ye meydan okuma cesaretini bulmuş ve Kuzey Irak’ta uygulanan modeli Türkiye’ye taşımak amacıyla alenen faaliyet göstermeye başlamıştır.

Başbakan Erdoğan’la siyasi çözüm konusunda görüş birliği içinde olan Barzani bu amaçla Türkiye’ye yol göstermek ve çözüm reçeteleri sunmak küstahlığında bulunmaktadır.

Bölgede yaşayan Türk vatandaşları gençlere burslar veren ve Türk işadamlarıyla iş bağlantıları yapan bürolar kuran Barzani PKK terör örgütünü de himayesine almıştır.

Bu tahrikler karşısında sessizliğini koruyan AKP, Barzani’nin de en büyük ümit ve cesaret kaynağı haline gelmiştir.

Bağımsız Kürt bölgesi Başkanı sıfatını taşıyan bu zat Türkiye’ye gelmek isterse, AKP hükümetinin kendisini bu sıfatıyla kabul edeceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Türkiye’nin, bölgenin en güçlü ülkesi olarak Irak’taki gelişmeleri etkileyecek bir konumda olması mümkün ve gerekli iken, şimdi Kuzey Irak Türkiye’deki gelişmeleri belirleyici ve yönlendirici hale gelmiştir.

AKP’nin dış politikası Türkiye’yi işte böyle onur kırıcı bir duruma sokmuştur. Ancak ne yazıktır ki ar ve haya sahibi herkesin utanması gereken bu sonuç, Başbakan Erdoğan için iftihar vesilesi olarak görülebilmektedir.

Hükümetin Irak politikası, peşmerge gruplarına şirin görünmek ve kur yapmak esasına dayanan bir zillet politikasıdır.

Bunun sonucu Kuzey Irak’ın Türkiye üzerindeki bölücü emellerin gerçekleşmesi için bir çekim merkezi olarak kullanılmasına yönelinmiştir.

Barzani’nin bu yöndeki tahrikleri ve küstahlığı artarak sürmektedir. Türkiye’nin belirli bir bölgesini de içine alacak konfederasyon modelleri açıkça dile getirilmektedir.

Hükümet sessizdir, çaresizdir. Ancak, buradan bütün açıklığıyla bir uyarıda bulunmak isterim: Türkiye’nin toprak bütünlüğünü alçakça hedef alan tahrik ve eylemler kabul edilemez. Türkiye buna yeltenenlere hak ettikleri karşılığı vermeye fazlasıyla muktedirdir.

Sayın Basın Mensupları,

Türkiye bugün işte böyle çok yönlü ve çok boyutlu hain saldırılarla karşı karşıyadır. Etnik tuzaklarla döşeli mayınlı bir yola itilmeye çalışılmaktadır.

Türkiye’nin bütün değerlerini ayaklar altına alan AKP hükümeti bugünkü noktaya gelinmesinin yegane sorumlusudur.

Türkiye, AB’nin zorla milli azınlık yaratılması dayatmaları, bundan cesaret alan terör örgütünün ve bölücü odakların talepleri ile Kuzey Irak’tan kaynaklanan husumet politikası ve tahriklerin kıskacında bir anaforun içine çekilmektedir.

Türkiye’ye karşı oluşan bu cephenin nihai amacı, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli devlet niteliğini ve üniter yapısını tartışmaya açmak ve yeniden tanzim etmektir.

Bu süreçte ilk adım, farklı etnik kökeni olan Türk vatandaşlarının milli azınlık olarak kabul edilmesidir.

Bundan sonraki hedef, bu etnik farklılıklara siyasi ve hukuki statü kazandırılmasıdır.

Bu amaçla Anayasa değiştirilecek ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş ilke ve temelleri yeniden düzenlenecektir.

Bunun anlamı çok açıktır: Türk milletinin ayrılmaz bir parçası olan farklı etnik kökenlerden, ayrı bir millet, ayrı bir milli mensubiyet şuuru yaratılmak istenmektedir.

Daha açıkçası, Türk milleti parçalanmaya çalışılmaktadır.

Bunun sonunda, etnik temelde farklı milletlerden oluşan, farklı milli ortakları olan yeni bir ortaklık devleti kurulacaktır.

Avrupa Birliği’nin Diyarbakır macerası, işte bu umutları yeşertmiştir.

İmralı’daki cani’nin demokratik Cumhuriyet projesi de budur.

Başbakan’ın başlattığı ve inatla sürdürdüğü milli kimlik tartışmasının amacı da aynıdır.

Türkiye üzerinde hain emeller besleyen bütün çevrelerin bugün en büyük cesaret kaynağı AKP ve izlediği teslimiyetçi politikalardır.

Türklükten alerji duyan, Türk milleti, devleti ve vatanı kavramlarından rahatsız olan, Türkiyelilik gibi sakat bir kavramı gündeme getiren ve üst-kimlik alt-kimlik hezeyanlarıyla milli kimlik tartışması başlatan bir Başbakan ve hükümetinin Türkiye’yi yönetiyor olması en büyük talihsizliğimizdir.

Başbakan’ın zihninin had safhada bulanık olduğu, bir ruhi kaos yaşadığı görülmektedir.

Bu konuda sergilediği tutumun sadece bilgisizlik ve ilkesiz siyaset anlayışıyla izahı güçtür. Başbakan’ın bilinçaltının derinliklerinde ciddi sorunlar ve çalkantılar yaşadığı anlaşılmaktadır.

Başbakan Erdoğan, milli kimliklerin tarihsel bir süreç içinde oluştuğu gerçeğini unutarak, bu kimliğin yakaya takılan ve her elbiseye göre değişebilen bir rozet olduğu zehabındadır.

Kendisi ve partisi derin bir siyasi kimlik ve kişilik bunalımı yaşayan Başbakan, ne hazindir ki Türk devletine ve Türk milletine yeni bir kimlik biçme sevdasına düşmüştür.

Bu, her bakımdan sağlıklı bir durum, sağlıklı bir ruh hali değildir.

Başbakan, aslında kendi kimliğini oturtamamanın bilinçaltında yarattığı bastırılmış duyguların fırtınasını bu hezeyanlarla dışa vurmaktadır.

Başbakan’ın kendi milli kimliğini nasıl gördüğü ve bu konuda ne hissettiği, bizim meselemiz ve merakımız değildir.

Ancak, Başbakan Erdoğan’a ve cesaret verdiği bölücü emeller peşinde koşan bedbahtlara şunu hatırlatmak istiyorum:

Sizler kendi adınıza kimlik arayışına girmekte hürsünüz. Ancak unutmayın ki Türk milletinin kimliğiyle oynamak, sonu çok ağır olacak bir mukabeleye davetiye çıkarmak anlamına gelecektir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti tektir, ülkesi ve milleti birdir.

Milli birlik ve bölünmez bütünlüğümüzün dayandığı temeller, tek devlet, tek bayrak ve tek dil ülküsüdür.

Bu aziz vatan ve paylaşılan bu değerler Türk milletinin ortak namusu, ortak mukaddesatıdır.

Türk milletinin asli unsurlarını parçalayarak yeni bir millet yaratılması ve yeni bir ortaklık devleti kurulması hayali peşinde koşanların sonu hüsran olacaktır.

Türk milleti bir bütün olarak bu hain emellere geçit vermeyecek güçtedir.

Sayın Basın Mensupları,

Türkiye bugün adeta ateşle imtihandan geçmektedir. Devlet ve millet olarak geleceğimiz bu ağır buhrandan biran önce çıkılmasına bağlıdır.

Bu konuda herkesin üzerine düşeni vakit geçmeden yapmak zorunda olduğu bir dönemece girilmiştir.

Aksi takdirde Türkiye’yi sonu bir facia olacak bir ayrışma, bölünme ve çatışma süreci beklemektedir.

Bu bakımdan bu badireden ortak akılla ve ortak çabalarla çıkılması Türkiye için bir beka sorunudur.

Bunun yolu da, her şeyden önce erken seçimle AKP’den derhal kurtulunmasından geçmektedir.

Milliyetçi Hareket, etnik tahriklerin doludizgin sürdüğü bugünkü sancılı ortamda giderek tırmandırılan milli kimlik tartışmalarını büyük bir endişe ve sabırla izlemektedir.

Alçakça tezgâhlanan oyunların içine çekilmemek ve Türkiye üzerinde yapılan ihanet hesaplarının amaçlarına hizmet etmemek için soğukkanlılıkla sükûnetini korumaya çalışmaktadır.

Milliyetçi Hareket’in bu konuda vatan ve millet sevgisine dayanan onurlu duruşu ve sağduyulu tutumu herkes tarafından çok iyi bilinmektedir.

Bizim için hiçbir siyasi düşünce ve hesap, Türk milletinin birliğini ve kardeşliğini korumaktan daha önemli değildir.

Türk Milliyetçileri bundan sonra da bu ortak değerlerimize sahip çıkmak için ne lazımsa, bıçak kemiğe dayanana kadar bunun gereklerini yerine getirmeye de hazır ve kararlıdır.

Bütün ümidimiz ve temennimiz, herkesin bu ortak zeminde bir araya gelerek Türkiye’yi mutlu yarınlara taşıyacak basireti ve dirayeti göstermeye muktedir olmasıdır.

Hepinizi en halisane duygularımla selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

 

Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı