Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
AKP’nin üçüncü iktidar dönemi, öncekilerini aratmayacak nitelikteki ve hatta daha tehlikeli olaylara kapı aralayacağını şimdiden göstermiştir. Aziz milletimiz mevcut siyasi iktidarın yönetimi altında, çetin ve çetrefilli sorunların ağır baskısı ve kuşatmasıyla yüz yüze kalmış durumdadır. Ülkemizin bugünkü karanlık tablosu ve silahla arkalanmış bölücülük talepleri çok kritik ve endişe verici bir noktaya ulaşmış bulunmaktadır. Nitekim Türk milleti dozu ve seviyesi gittikçe artan bölücülük zehri ile gün geçtikçe gücünü ve dermanını kaybetmektedir. İlave olarak Türkiye Cumhuriyeti sorumsuz ve milli beklentilere duyarsız bir hükümet eşliğinde tarihinin en sancılı sürecine girmiş haldedir. Özellikle, PKK terör örgütünün 12 Haziran sonrasındaki artan saldırıları ve bunun sonucunda bir aylık zaman zarfında 22 şehidin vatan topraklarına emanet edilmesi musallat olan belalar hakkında herkese bir ipucu vermektedir. Başbakan Erdoğan’ın özü itibariyle; gerçeklerden kopuk ve milletimizin hassasiyetleriyle bağdaşmayan teslimiyetçi ve tavizkar politikaları bölücü terörün küstahlaşmasında ve cüret kazanmasında belirleyici bir rol oynamıştır. Nitekim İmralı’da yatan caninin meşru bir aktörmüş gibi pervasızca beyanatlar vermesi ve yattığı yerden çetesine talimatlar yağdırması AKP’nin gaflete varan siyasi duruşunun eseri ve hazin bir neticesidir. Maalesef bir tarafta güvenlik güçlerimiz durmadan şehit olurken, diğer tarafta AKP zihniyeti fütursuzca terör maşalarıyla mutabakat zeminleri oluşturma gayretindedir. Türk devlet geleneği ve milletimizin asırları aşan itibarı, saygınlığı, kudreti ve haysiyeti AKP elinde iki paralık olmuştur. Bugünkü tabloda AKP, İmralı’da yatan haine neredeyse teslim olmuş ve ülkemizin kaderi bu caninin insafına terk edilmiştir. Ne hazindir ki, bölücülüğün tehditlerini sineye çeken Başbakan Erdoğan, şehitlerden bahsedilmesini ezber olarak niteleyebilecek kadar kendisini kaybetmiştir. Son günlerdeki kanlı terör saldırılarından dolayı bunalan ve sabrı taşan milli vicdanları aldatmak ve gündem değiştirmek amacıyla Kıbrıs meselesinde Avrupa Birliğine sanal meydan okumalar da Başbakan’ı asla aklamayacak ve yaptıklarını unutturmaya yetmeyecektir. Üniter devlet yapımızın tasfiye edilmesini iştahla ve hevesle bekleyen, milletimizin parçalanması için gece gündüz faaliyet gösteren bölücü mihraklar esasında AKP’yle aynı fikir ve hedefte buluşmuştur. Bu kapsamda, hükümetin bir bakanının demokratik özerklik fitnesini dahi tartışabileceklerini söylemesi, AKP’nin PKK’yla aynı kareye düştüğünün açık ve net resmi olmuştur. Böylelikle bu çürümüş bakan ve üyesi bulunduğu hükümetinin, Türkiye’yi yıkmak için seferber halinde bulunan sefil ve kirli suratlardan hiçbir farkı kalmadığı bir kez daha anlaşılmıştır. Devletin varlığı ve bağımsızlığına, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne yönelik bu vahim tacizin, bizzat tek başına iktidar sorumluluğu üstlenmiş AKP zihniyetinden gelmesi elbette çok ciddi bir kırılma ve sapma olarak karşımızdadır. Bundan böyle söz konusu bakanın, durumunu gözden geçirerek siyasi bölücülerin safına katılması ahlaken daha tutarlı ve anlaşılabilir olacaktır. Ülkemizin etnik bir kördüğümle kilitlendiğini ve can çekiştiğini göremeyecek kadar basiretini kaybeden iktidar, kardeş kavgasının önündeki bariyerlerin kalkmaya başladığını da fark edememektedir. Bu kapsamda Türkiye genelinde ve Dolapdere ile Zeytinburnu başta olmak üzere İstanbul’un değişik semtlerindeki kaygı verici olaylar; tırmanan gerilimin, etnik nifakın yol açtığı kışkırtmanın ve bölücü tahriklerin boyutunu göstermesi bakımından son derece önemlidir. Dağlardaki eşkıyanın şehirlerdeki uzantıları; caddeleri, sokak aralarını yaşanmaz hale getirerek, oluşturulmaya çalışılan Türk ve Kürt karşıtlığının fitilini ateşlemek istemektedirler. Tehlikeli gidişatın kanlı bir hesaplaşmanın bütün unsurlarını tahkim ettiği ve hükümetin de buna kayıtsız kaldığı açıkça görülmektedir. Bunun yanı sıra, emniyet güçlerinin yapması gereken görevi halka havale etmeye çalışan ve ülkücü hareketin olayların tarafı olması yönünde tavsiye ve yönlendirme içerisinde bulunan bazı zavallılara da şahit olunmaktadır. Bilinmelidir ki, kurgulanan etnik kargaşanın bir tarafında ülkücüleri görmeye ve göstermeye çalışan kim varsa AKP’nin yeni işbirlikçileri ve kaostan medet uman kötü niyetlilerdir. Bu vesileyle, Milliyetçi Hareket Partisi aziz milletimizi sabırlı, metanetli ve soğukkanlı olmaya davet etmekte, nerede duracağı belirsiz olan sinsi provokasyonlara karşı dikkatli olmaya çağırmaktadır. AKP’nin fitne siyasetine tutunarak ayakta kalan bölücü niyetlerin, milletimizi hüsrana uğratmaya elbette güçleri ve nefesleri yetmeyecektir. Ne var ki terörle sindirilmeye çalışılan Türk milletinin, bölücü taleplere rıza göstermesi ve çözüm diyerek dayatılan iki ortaklı, iki dilli ve iki bölgeli bir federasyon yönetimini kabul etmesi öncelikli amaç olarak hergeçen gün mesafe almaktadır. İmralı canisinin serbest kalma şartlarının olgunlaştığı bugünkü süreçte, planlanan yeni anayasayla Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin varlığına hayâsızca kast edilmek istenmektedir. Türkiyelilik zırvasını kendisine pusula yapan Başbakan Erdoğan için, Türk milletinin dağılması, parçalanması ve etnik kimliklerin tanınma çabaları bir sorun teşkil etmemektedir. Küresel güçlerin telkin ve tavsiyelerine ek olarak, Kandil ile İmralı arasında esen ihanet rüzgârları AKP’nin şuurunu kaybettirmiş ve Türkiye’yi tıpkı bir savaş mağlubu ülkenin durumuna düşürmüştür. Üstelik terörle uzun yıllardır kahramanca mücadele veren Türk Silahlı Kuvvetleri de yıldırma ve yıpratma taktikleriyle adeta köşeye sıkıştırılmış ve dökülen şehit kanlarından dahi sorumlu gösterilmeye çalışılmıştır. Diyarbakır Silvan’daki son terör saldırısından sonra kamuoyuna yansıyan ve vicdanlı hiçbir vatan evladının kabul edemeyeceği iddialar bunlar arasında yer almıştır. Başbakan Erdoğan, hükümetinin terör karşısındaki başarısızlığını ve yetersizliğini kapatabilmek için Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef haline getirmiş ve iftiralara, ithamlara ortam hazırlamıştır. PKK açılımıyla Türkiye’yi uçurumun kenarına kadar sürükleyen bu marazi siyasi zihniyetin, meydana gelen terör saldırılarından birinci derecede sorumlu olduğu tartışmasızdır. AKP’nin karalama ve istismara dayalı kalleş siyasi kampanyası milli onurumuzu ayaklar altına almış, Türkiye üzerinde hesapları olan çevrelere umut ve heyecan dağıtmıştır. Hükümetin sözde terörü önleme adına girdiği ilişki ağları, tek taraflı boyun eğmeler ve bunlara eşlik eden arabuluculuk yöntemleri, koordinatör arayışları, eş zamanlı istihbarat hezeyanları gibi taktik hamleleri artık birer birer iflas etmiştir. İçinde bulunduğumuz ağır şartlar, Türkiye’nin hiçbir kuşkuya mahal bırakmayacak düzeyde kararlı ve milli bir duruş göstermesini gerektirmektedir. AKP hükümeti artık tarafını ve tercihi yapmalı, kaybedecek vakit ve heba edilecek bir tek günün dahi kalmadığını idrak etmelidir. Başbakan Erdoğan, gelecek nesillerin kendisini Türkiye’yi bölen, Türk milletini ayrıştıran bir kişi olarak görmesini ve anmasını istemiyorsa girdiği bulanık ve şaibeli yoldan bir an önce dönmelidir. Unutmamak gerekir ki, dönemsel siyasi gücünün cazibesine aldanarak yanlışta ısrar edenler, bir zaman sonra siyasi tükenişle karşılaştıklarında yaptıklarından dolayı pişmanlık yaşamakta, ancak iş işten çoktan geçmiş olmaktadır. Şüphesiz Başbakan Erdoğan’ın bu gerçekleri hatırından çıkarmaması hem kendisi, hem partisi ve hem de ülkemiz açısından hayırlı sonuçlar doğuracaktır.
|