Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
Değerli Dava Arkadaşlarım, Muhterem Misafirler, Basınımızın Kıymetli Temsilcileri, Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Ankara İl teşkilatımızın düzenlemiş olduğu bu ‘İftar Programı’nda sizlerle bir araya gelmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bildiğiniz üzere, manevi hazzın ve lezzetin zirve yaptığı kutlu bir dönemin içinden geçiyoruz. Mübarek Ramazan ayının eşsiz ve mana yüklü derin ikliminden millet olarak feyizlenmek ve oluk oluk akan nimet pınarlarından kana kana içmek için ibadetlerimizi yapıyoruz. İnşallah Cenab-ı Allah, tuttuğumuz oruçları ve yaptığımız duaları kabul eder ve üzerimizden ihsanını, mağfiretini ve himmetini esirgemez. Bu anlamlı davete katılan ve aynı sofranın etrafında bir araya geldiğimiz her bir dava arkadaşıma bu vesileyle şükranlarımı sunuyorum. Hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Aziz Dava Arkadaşlarım, Değerli Misafirler, Mübarek Ramazan ayı, milletimizin iftihar edilecek hasletlerinin daha fazla ortaya çıktığı bir zamana işaret etmektedir. Yardımlaşmanın, dayanışmanın, cömertliğin, şefkatin ve merhametin ete kemiğe bürünmesi özellikle bu rahmet ayında gerçekleşmektedir. Yüce dinimizin güzelliklerine erişebilmek ve nefsin tasallutundan sıyrılabilmek bu ayın sunduğu kutsal mesajlara vakıf olmakla mümkündür. İftar sofralarının etrafında inşa edilen manevi köprülerle; kalplerimize huzur, yüreklerimize sıcaklık ve bakışlarımıza umut hâkim olur. Ne var ki, idrak ettiğimiz bu Ramazan ayında yoksulluğun ve sefaletin pençesine düşmüş insanlar için aynı şeyi söylememiz çok zordur. Mesela Somali’deki açlık ve yaşanan dramlar hepimizi fazlasıyla üzmektedir. Bu kapsamda Somalili kardeşlerimize elimizi uzatalım, gönüllerimizi açalım ve gücümüzün yettiği kadar yardımlarımızı onlara yönlendirelim. Ancak Somalililerin yaşadığı sosyal ve ekonomik felaketin benzerini ülkemizde de yaşayanlar bulunduğunu unutmayalım. İşin bir başka önemli tarafı da yapılan yardımların siyasi şova dönüşme emaresi vermesidir. Yüce dinimizin bir elin verdiğini diğer elin görmemesi gerektiğine vurgu yapmasına rağmen, Somalili çaresizlerin siyasi çıkar malzemesi olarak görülmesi büyük bir günah ve şarlatanlıktır. Her şeye rağmen, bir dilim ekmeğe muhtaç çocukların ölümle imtihanı insanlığın en büyük ayıbı ve skandalı olarak karşımızdadır. Bir tarafta çok tüketen, israf ve lüks içinde yaşayanların varlığı söz konusu iken, diğer tarafta içecek su, karnını doyuracak aş bulamayanların hazin tablosu yüreklerimizi burkmaktadır. Bu eşitsiz, haksız, ahlaksız, insafsız ve vicdansız küresel düzenin bu haliyle sürdürülmesi kabul edilebilir değildir. Dünya’da, ilk on sırayı paylaşan milyarderlerin toplam servetinin 350 milyar doları aştığı dikkate alındığında, sayıları bir milyara yaklaşan aç ve yoksul insanın içine düştüğü korkutucu adaletsizliği daha iyi anlayabiliriz. Aslına bakılırsa beşeriyetin karşı karşıya olduğu yoksulluk ve açlık faciası bir sonuçtan ibarettir. Bu itibarla, sefalet şartlarında nefes almaya çalışanlara ellerimizi uzatırken, onların bu duruma düşmelerinin nedenlerini de aklımızdan ve gündemimizden uzak tutmamamız gerekmektedir. Gelişmiş, zenginleşmiş ve sanayileşmiş ülkelerin yüzyıllarca takip ettikleri sömürgeci politikalarının hedefindeki ülkeler, bugün insanlık dışı manzaralarla yüz yüzedir. Bunun için ve öncelikle açlığa, kaosa, etnik ve mezhep ihtilafına giden yolu inşa eden anlayışı sorgulamadan, tartışmadan ve sanık sandalyesine oturtmadan insanlık nam ve hesabına mesafe almamız kolay olmayacaktır. Benzeri bir oyun içinden geçtiğimiz zaman diliminde Suriye’de de oynanmaktadır ve maalesef Türkiye bölgemizdeki istikrarsızlığın içine itilmek istenmektedir. Küresel güç merkezlerinin rekabet ve çekişme alanı haline gelen yakın coğrafyalarımızın sorunlarla boğuşması ve iç savaşın eşiğinde yer alması her açıdan endişe vericidir. Millet olarak kendi iç meselelerimiz katlanılamaz bir boyuta ulaşmışken; başkalarının senaryolarında piyon olmaya rıza göstermek asla meşru ve doğru değildir. Bu kapsamda, hükümet aklını başına almalı, girdiği bulanık ve engebelerle dolu yoldan bir an önce çıkmalıdır. Atılan yanlış adımlarda ısrar edilirse, Ortadoğu’nun kör kuyularında ülkemizin boğulması ve oradaki fırtınanın içimize ulaşması kaçınılmaz olacaktır. Değerli Arkadaşlarım, Millet olarak, mukaddesatımızın yol göstericiliğinden asırlarca hiç ayrılmadık. Sabırla, huşuyla, iştiyakla kutsallarımıza, kabullerimize ve inançlarımıza sahip çıktık, toz kondurmadık ve onlara göz bebeğimiz gibi baktık. Bizi bir arada tutan ve bin yıllık kardeşlik hukukunun teminatı olan ilkelerden hiç ayrılmadık. Ramazan davuluyla sahurumuzu yaptık, minarelerden yükselen kutlu çağrıyla aynı safa girdik ve aynı sofrayı paylaştık. Hiç şüphesiz benzerliklerimiz, müştereklerimiz; birilerinin ısrarla ileri sürdüğü sözde ayrılıklardan daha fazla, daha yoğun ve daha üstündür. Bizi millet yapan ve birlikte yaşamamızı güçlendiren duygu, bilgi, tarihi birikim, ülkü, kültür ve inançlar aramızda kopmaz manevi bağlar oluşturmuştur. Buradan aldığımız ilhamla millet olarak bağımsız yaşamak ve parçalanmaz bir bütün halinde var olmak konusunda irademiz ve kararlılığımız tamdır. Ne var ki, bu Ramazan ayını zehirlemeye çalışan ve Türkiye’yi iç kanamanın eşiğine kadar getiren malum bölücü mihrakların hain eylemlerine hep birlikte şahit oluyoruz. Her gün bir vatan beldesinde bayrağa sarılı aziz şehitlerimizi ebediyete uğurluyoruz. Her gün acılarla yanıyoruz ve terörün iğrenç yüzüyle sarsılıyoruz. Anadolu’nun her köşesinden feryatlar yükseliyor, çığlıklar arşa ulaşıyor. Evlere ateş düşüyor; analar, bacılar, gelinler, evlatlar ağıtlar yakıyor. En son olarak Hakkari’nin Çukurca ilçesinde kalleşçe ve kahpece yapılan terör saldırısında sekizi asker, birisi korucu olmak üzere dokuz şehit verdik. 15 evladımız da bu hunhar saldırıda yaralanmıştır. Aziz şehitlerimiz yüreklerimizi yakmıştır. Hepsine bir kez daha Allah’tan rahmet, ailelerine, silah arkadaşlarına ve milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum. Yaralılara acil şifalar temenni ediyorum. Şehitlerimiz bundan böyle vatan topraklarına emanettir. Hatıraları bizimledir ve kanlarını yerde bırakmamak Türk devleti için bir şeref meselesidir. Türkiye ve Türk milleti adeta kurşunla, mayınla, roketatarla sindirilmeye, teslim olmaya zorlanıyor. Şiddetten ve vahşetten nemalanan kanlı suratlar, milletimizin birliğine, dirliğine ve esenliğine göz dikmiş durumdadır. Bu itibarla tehlike hat safhada, tehdit hepimizin yanı başındadır. Eşkıya dağlarda, şehirlerde, belediyelerde ve Meclis koridorlarında Türk milletiyle ilgili hain planlarını icra etmekle meşguldür. PKK açılımıyla Türkiye’nin içine düştüğü bölücülük tuzağı, milletimizi kapana kıstırmıştır. Güzel şeyler olacak diye çıkılan yolda, rezaletler ve iğrençlikler peşi sıra yaşanmaktadır. Üstelik ‘umutluyum’ sözünden, ‘bıçak kemiğe dayanmıştır’ sözüne göz göre göre gelindiğini de meydandadır. Millet ve devlet bekası ateşle çevrili bir alana hapsolmuştur ve büyük bir saldırıyla karşı karşıyadır. Müsterihiz, zira biz bunların hepsini söyledik, sürekli lazım gelen ikazlarımızı yaptık. Muhataplarımıza gittiğiniz yol, yol değildir; terörü azdırırsınız, bölücülüğü umutlandırırsınız, canileri şımartınız, dedik. Ama dinletemedik. Türk milletini otuz altıya bölmeyin, teröristle müzakere yapmayın, şirin görünmeyin diye haykırdık. Ama ikna edemedik. Türk devletinin içini boşaltmayın, kurumları çatıştırmayın, sokaklardaki asayişsizliğe müsaade etmeyin diye uyardık. Ama sesimizi duyuramadık. Kürtçe televizyonu açmayın, farklılıkları hatırlatmayın, yıkıma hukuki kılıf aramayın, tarihimizi sorgulatmayın, Türk milletini hafife almayın diye mesaj verdik. Ama yanlıştan geri çeviremedik. Teröristler dururken, terörle mücadele edenlerden intikam almayın, Batı’nın planlarına alet olmayın, federasyon özlemi çekenlerle kol kola girmeyin dedik. Ama amacımıza ulaşamadık. İşte bugünkü kanlı tabloyu görüyorsunuz. Kimin eseri olduğunu, kimlerin bu kördüğümü ülkemize attığının farkındasınız. Yaşanan hazin ve ibretlik hadiselerin kapatılacak bir tarafı kalmadı. Bunu da biliyorsunuz. Türkiye, bu kritik ve karanlık sürece AKP hükümetinin sözde ileri demokrasi parolasıyla geldi. Barış ve özgürlük propagandası altında kırılma noktasına kadar büküldü. Mübarek Ramazan ayı istismar edilerek canilere sabırla yaklaşıldığı bile dile getirildi. Ancak aynı sabır nedense Suriye’ye karşı gösterilemedi. Açılım adı verilen rezaletle Türk devletinin itibarı, saygınlığı ve kudreti ayaklar altına alındı ve gölgelendi. Nihayetinde Türk milleti yıkım ihalesini alan siyasi müteahhitlerin etnik hafriyat çalışmasıyla dağılmanın, parçalanmanın ve ayrılmanın sınırına yuvarlandı. Bundan sonra ülke ve millet olarak bizi çetin günler ve meşakkatlerle dolu bir dönem beklemektedir. Türk milleti elbette bir avuç çapulcuya teslim olacak kadar aciz, korkak ve zayıf değildir. Ancak, bunu öncelikle idrak etmesi gerekenler siyasi sorumluluğu üstlenenlerdir. Çok şükür sürekli olarak önerdiğimiz Kandil’e ve terörist kamplara yönelik hareket şimdilik havadan yapılmıştır. Artık hava operasyonu destekli kara harekâtı bir an önce yapılmalı ve süresi 17 Ekim’de dolacak olan sınırötesi hareket izni mutlaka uzatılmalıdır. Kandil canilerin başına yıkılmalıdır. İnleri yok edilmeli ve PKK’yı himaye eden, destekleyen, arkalayan ve aklamaya çalışan içte ve dışta kim varsa gerekli ders verilmeli ve hadleri bildirilmelidir. Türk devleti bunu yapmaya muktedirdir. Türk milleti böylesi bir mücadeleye her şeyiyle hazırdır ve bu kanlı örgütün ve bölücülüğün yok edilmesi ve kökünün kazınması için sabırsızdır. Şayet bunlar olursa, ‘bıçak kemiğe dayandı’ sözlerinin bir anlamı olacaktır. Ve ‘sözün bittiği yerdeyiz, sabrımız bitti’ diklenmelerinin inandırıcılığı ortaya çıkacaktır. Yoksa bu kanlı tezgâh önce hükümeti ve Başbakan’ı içine alacak, sonra da milletimizi ve vatanımızı kirli çarkın dişlerinde öğütecek ve un ufak edecektir. Parti olarak biz terörle yapılacak onurlu, milli ve kararlı her mücadelenin yanında ve arkasındayız. Eğer bu süreç içinde ihmal, atalet ve terörle mücadelede ipe un seren kayıtsızlık görürsek de, AKP’den bunun hesabını sormaktan asla geri durmayız. Bu mübarek akşamda sizlerle birlikte olmaktan ve aynı iftar sofrasında bulunmaktan duyduğum bahtiyarlığı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Cenab-ı Allah milletimizin, vatanımızın ve Türkiye sevdalısı aziz dava arkadaşlarımızın yar ve yardımcısı olsun. Birliğimizi ve bütünlüğümüzü bozmaya çalışanlara fırsat vermesin ve Türk milletini korusun ve kollasın. Konuşmama son verirken hepinizi tekrar sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.
|