02.10.2005 - "Başkent Ankara Mitingi"nde Yaptıkları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin
"Başkent ANKARA" Mitinginde
Yapmış Oldukları Konuşma Metni

2 Ekim 2005

  • Mensubu olmaktan gurur duyduğumuz ve hizmetinde bulunmaktan asla usanmayacağımız Aziz Türk Milleti.
  • Yurdumun her köşesinden milli bir heyecan getiren vatanseverler,
  • Binlerce yıllık heyecanı yüreklerinde taşıyan; gün, birleşme günüdür diyerek Türkiye’ye kucak açan Milliyetçi Hareket Partililer,
  • Yüreği millet aşkıyla dolu fedakâr ülküdaşlarım, ve geleceğimizin teminatı olan genç kardeşlerim, bozkurtlarım,
  • Basın ve Televizyonlarımızın değerli temsilcileri,

Cenabı-Allah’a bizleri bu günde buluşturduğu için şükrediyorum.

Hepinizi milli bir doğruluşun ve milli bir duruşun gururu ve heyecanı içinde görmekten bahtiyarım.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Tandoğan meydanı, milli şuurun ayağa kalkışına şahit olmaktadır.

Başkentimizi dolduran onbinlerce heyecan ve sevgi seli, Türk milli kimliğine ve Türkiyemize sahip çıkacağınızın en güzel işaretidir.

Rahmet ve şükranla andığımız, partimizin kurucusu değerli başbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ’in işareti ile 15 Nisan 1978’de milletimizin bir uyanışının gerçekleştiği bu meydan, aradan geçen 27 yıl sonra yine bir dirilişe sahne olmaktadır.

Hepiniz hoş geldiniz. Şeref verdiniz.

Değerli dava arkadaşlarım.

Milli bir heyecan ile güzel Türkiyemizin 81 ilini temsilen alanda hazır bulunuyorsunuz.

Bu güzel manzarayı sembolik bir yoklama yaparak tamamlamak istiyorum.

Elbette 81 ilimizi tek tek saymayı dilerdim. Ancak bazı illerimizi okuyarak temsili bir yoklama yapacağım.

Örnekleme yöntemi ile seçtiğim illerimizin ismini okuduğumda yüksek sesle “burada” şeklindeki haykırışlarınızı duymak, dosta ve düşmana duyurmak istiyorum.

Yoklamaya başlıyorum:

Samsun, Amasya, Erzurum, Sivas, Ankara, Afyon, İzmir

Edirne, Trabzon, Kars, Van, Hakkari, Diyarbakır, Şanlıurfa, Hatay, İçel, Muğla, Çanakkale.

Ve nihayet,

Türkiye:

Yürekten inanmaktayım ki bu toplantı, milli tarihimizde;

Memleketimizin kötü giden bahtının dönüşü,

Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlık geleceğinin müjdecisi olacaktır.

Türkiye üzerinde, emelleri ve hesapları olanların gerekli dersleri çıkarmalarının zamanı artık gelmiştir.

Bugün, buradan yükselen ses, Türkiye’nin milli onuru ve haysiyetini sonsuza kadar koruma iradesinin bir meydan okumasıdır.

Büyük Türk milleti,

Cumhuriyetimiz ve milletimiz tarihinin en kritik dönemini yaşamaktadır.

Üzülerek ve utanarak itiraf etmeliyiz ki,

1923 yılında, bedeli kanla ödenerek kazanılmış Cumhuriyetimizin ve büyük milletimizin varlığı, bütünlüğü ve geleceği tartışmaya açılmıştır.

Hatta, bu tartışma ve küstahlıklar, hükümetin tasvipkâr bakışları altında devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsına kadar yönelmiş bulunmaktadır.

Bu, Lozan’da hevesleri yarım kalmış güçlerin, yeni taktiklerle, adım adım ve sabırla, ruhumuzu ve heyecanımızı teslim almalarına yönelik sinsi bir oyunudur.

Bu, bin yıllık vatan toprağımız üzerinde, asırların kardeşlik bağlarını çözmeye yönelik gizli bir senaryodur.

Bu sinsi oyun ve gizli senaryoların ülkemizi sürüklediği yoksulluk yolsuzluk, yozlaşma ve yabancılaşmanın en tabi sonucu olarak, milletimiz açlık, ahlaksızlık, adaletsizlik ve asayişsizlikle karşı karşıya bırakılmıştır.

Aziz vatanımızda mevcut durum şöyledir:

  • Fabrikalarımız, zarar ettikleri bahanesiyle yabancılara haraç mezat satılmaktadır.
  • Limanlarımız, gizli pazarlıklar ardından ulûfe gibi dağıtılmaktadır.
  • Kamu düzeni, demokratikleşme adına suçluyu kollayan, suçsuza boyun eğdiren bir garabet halini almıştır.
  • Kahraman ordumuz ve güvenlik güçlerimiz, eli kolu bağlı, sınırlarımız içine mahkum edilmekte, teröristin dağları mesken tutması seyredilmektedir.
  • Milyonlarca vatan evladımız bir tas çorbaya hasret, aç, yoksul, işsiz ve umutsuzdur.
  • Yolsuzluk resmi bir pişkinlik ve fütûrsuzlukla alenen ve edepsizce yapılmaktadır.
  • Milyonlarca köylümüz ihmal edilmiş, itilmiş, horlanmış, aşağılanmış olarak açlıkla karşı karşıyadır.
  • Esnafımız siftah etmeden dükkânını kapatmaktadır. Çaresizdir, eziktir, yalnızdır. Ağır vergi yükü altında inlemektedir.
  • İşçimiz, memurumuz, boş vaadlerle yıllardır uyutulmaktadır. Açlık sınırında fazileti sorgulanmaktadır.
  • Gençlerimiz, geleceğimizin teminatı olmaları gerekirken eğitimsiz, umutsuz bir Türkiye’de işssizliğe mahkûm edilmektedir.
  • Halkımız gelecekteki kazancını bugünden harcamaktadır. Kredi kartı borçları milli ahlakı ve ekonomiyi sarsacak noktaya ulaşmıştır.
  • Ekonomimiz yabancıların iki dudağı arasından çıkacak sözlerin akıbetine pamuk ipliği ile bağlanmaktadır.
  • İktisadi istikrarımız tamamiyle teslim olduğumuz yabancı sermayenin insafına terkedilmektedir.
  • Mali piyasalarımız, ucuz ve kolay kazanç ve rant peşinde koşan simsarların cenneti haline getirilmiştir. Devletimiz borç batağına itilmektedir.
  • Ülkemiz, ahlaki kaygılardan uzak bir çıkar ortaklığı tarafından talan edilmektedir.
  • Milli birliğimizi ve varlığımızı ortadan kaldıracak boyutlara ulaşan terör eylemleri, pervasızca gerçekleşmektedir.
  • Gözü dönmüş hainlerce, devlete meydan okunmakta, şerefli Türk bayrağına küstahca el uzatılmaktadır.
  • Milli tarihimiz, sözde özgür düşünce ve demokratik açılım adına günümüzün işbirlikçileri tarafından alenen aşağılanmaktadır.
  • Milli kültürümüz, küreselleşme çığırtkanları tarafından gün be gün tahrip edilmektedir.

Bunlardan daha da önemlisi,

  • Kutsal bildiğimiz devletimiz, köhnediği, hantal çalıştığı, eskidiği, geri kaldığı suçlamaları ile iş göremez hale getirilmektedir.
  • Türkiye Cumhuriyeti Devleti, her yurt dışı ilişkide taviz ve talep listelerinin masalarda uçuştuğu bir tüccar siyaset zihniyeti ile sömürgeleştirilmektedir.
  • Türkiye, geçmişinden kaçan, kendine güveni olmayan, gelecek ümidi kararmış bir ülke durumuna düşürülmek istenmektedir.
  • Türkiyemiz bugün, içeride ihanet, dışarıda husumet kuşatması altındadır.

Türk milleti, artık maskeleri düşmüş bu ihanet odaklarını tanımalıdır.

Bunlar, bazen bölücü terörün sözcülüğünü yaparak masa başında boy göstermektedir.

Bazen de tarihle yüzleşme perdesi ardında Ermeni emellerine hizmet vererek karşımıza çıkmaktadır.

Bu bedhahlar, bazen sözde aydın, bazen yazar-çizer, bazen sivil toplum örgütü, bazen de iş adamı maskesi ile kinlerini kusmaktadır.

Bu çıkar ortaklığı ve şer cephesinin başında ise çürümüş siyasetin son temsilcisi AKP yöneticileri yer almaktadır.

Çizilen bu çok karanlık tablo, AKP hükümetinin eseridir. Sayın Başbakanın eseridir.

Devlet ve millet hayatının bu vahim durumu karşısında AKP hükümeti ne mi yapmaktadır?

AKP hükümeti, Avrupa başkentlerinde teslim belgeleri imzalayıp, ülkeye dönüşlerinde kutlamalar yapmaktadır.

AKP hükümeti, Kazan kazan adını verdikleri diplomasi garabeti ile milli varlıklarımızı, ekonomide ver kurtul, milli davalarda sat kurtulcu zihniyeti ile birer birer elden çıkarmaktadır.

AKP hükümeti, Türk milletine sırtını, bir avuç çıkarcıya ise yüzünü dönerek yalan, vurgun ve talanla ömrünü tamamlamaktadır.

Ne yazıktır ki, bu çarpık zihniyet, günlük menfaatler peşindeki bazı vizyonsuz kurum ve kuruluşlardan da destek alabilmektedir.

AKP’nin ülkemizi getirdiği bu açmazda, gizli emeller besleyen herkesin iştahı kabarmıştır, kabartılmıştır.

Büyük Türk milleti;

AKP hükümeti tarafından, özetle;

  • Sokaklarımız, suçlulara,
  • Yollarımız, teröristlere,
  • Meydanlarımız, bölücülere,
  • Sermayemiz, fırsatçılara,
  • Geleceğimiz, yabancılara,
  • Tarihimiz, işbirlikçilere,
  • Milletimiz ve devletimiz ise küresel güçlere teslim edilmiştir.

Bu gerçek ve acı tablo karşısında; memleketin her yanında, kabaran vatanseverlik duyguları, dağınık ve pusulasız bir ortamda mecrasını aramakta, sahip çıkılmasını beklemektedir.

Bilinmelidir ki, vatan sevgisinin sınavını ihtiyaç duyulan her yerde ve her zaman ispat eden büyük Türk milleti, bu zillete ve bu çöküntüye;

Asla müstahak değildir,

Asla mahkûm değildir,

Asla mecbur değildir.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Türkiye, rehin alınmak istenmektedir.

Türk milleti, teslim alınmak istenmektedir.

  • Tehlike, büyüktür.
  • Tehlike, kurnazdır.
  • Tehlike, sinsidir.

Tehlike, Türk milletinin bekası ile ilişkilidir.

Tehlike, Türk devletinin ebediliği ile ilişkilidir.

Türkün hürriyeti, Cumhuriyetin bağımsızlığı tehdit altındadır.

İçte ve dışta buldukları destekle;

  • Türk milleti ile yarım kalmış hesabı olanlar,
  • Ecdadımızın şanlı tarihinden utanç duyanlar,
  • Türk Devletini asırlık emellerine engel görenler,
  • Kendilerini işgal güçlerinin komiseri sananlar,

Güzel vatanımızı, aziz milletimizi Sevr şartlarına götürmek istemektedirler.

Bu hükümeti tarihi bir fırsat bilen, yerli ve yabancı tüm gayri milli unsurlar, Cumhuriyetimiz ve milletimiz için besledikleri ve sakladıkları, ertelenmiş gizli emellerini ardı ardına sıralamaya başlamışlardır.

Aziz milletim,

Türkiye, AKP iktidarı tarafından kırılma noktasına kadar bükülmüş durumdadır.

  • Kıbrıs, AKP için mesele olmaktan çıkmış ve Avrupa Birliği tarafından Rumlar lehine çözülmüştür.
  • Ermeni Soykırımı, AKP’nin getirdiği noktada, sözde demokratik tartışma adına ve kendi sözde aydınlarımız tarafından, dile getirilmeye başlanmıştır. Hükümetin siyasi desteği de bu cephenin emrine verilmiştir.
  • Ruhban Okulunun açılması, sırası geldiğinde çözülmek üzere AKP hükümetince vaad edilmiştir.
  • Ortodoks Partiği AKP iktidarının gafletini kullanmış, kendisini Ekümenik ilan ederek uluslararası dini mahkeme teşkil etme küstahlığını göstermiştir.
  • AKP hükümetince, ülkemizde sanki bir düşmanlık varmış gibi “Dinlerin Kardeşliği” adı altında başka dinlerin propagandasına fırsat tanınmış, misyonerlerin kapı kapı gezmelerine teşrifatçılık yapılmıştır.
  • Batı Trakya’daki Türk varlığını yok sayan Yunanistan ile Türk kimliğinin inkârına destek çıkılmış, soydaşlarımızın “Avrupalı oldukları için gurur duymaları” istenmiştir.
  • Irak’ta defalarca ihlal edilen kırmızı çizgiler, aymazlık ve pişkinlikle izlenmiş, hiçbir eyleme kalkışmamış mazlum Türkmenlerin sürülmeleri ve ezilmelerine göz yumulmuştur.
  • Her platformda kutsal dinimiz İslamı referans alarak yapılan istismarlara rağmen, komşularımızda Müslüman kanının dökülmesine seyirci kalınmıştır.
  • Artık sözde yasallaşma ve siyasallaşma aşamasına getirilmiş terör örgütüne yönelik bir sınır ötesi harekâtın yapılması zorunluyken, dostlarımıza şirin görünmek uğruna, meydanlarda terörle pazarlık yapılmıştır. Bölücü heveslerin iştahı kabartılmıştır.
  • Başbakanın gafletinden cesaret alan bölücülerin yeniden kan dökmeleri ile her gün yeni şehit haberleri yürekleri dağlamaktadır. Her gün bir ocakta daha kaybedilen bir evladın acısı yankılanmaktadır.
  • Başbakan için yüzlerce şehide rağmen ciddiye alınacak bir husus olarak görmediği terörle mücadele konusunun, TBMM tarafından ele alınmasına bile gerek duyulmamıştır.
  • Başbakan terörle mücadelenin AB sürecinde dikkate alınacağını açıklamış, verilen haklardan geri adım atılamayacağını söyleyerek, ihanet çağrılarını ve bölücü tahrikleri hak ve özgürlük alanı olarak tanımlamıştır.
  • Başbakana göre İmralı’dan terörü yönetmek demokratik bir hak, Anadolu’dan yükselen “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” haykırışları ise tahrik sayılmıştır.

Tüm bu dayatmalar bir plan dahilinde, en az tepki ile azami neticeyi alacak şekilde sinsice sunulmaktadır.

Onların aklına gelmeyenleri ya da cesaret edemediklerini de AKP hükümeti ortaya atmaktan asla hicap duymamaktadır.

Her Avrupa Parlamentosu yada Avrupa Birliği toplantılarında devletimiz ve milletimize hakaretler savrulmaktadır.

Maruz kaldığımız bu aşağı muamele AKP hükümetince başarı, zafer, ilerleme adı ile sunulmakta ve böylelikle kamuoyu aldatılmaktadır.

Huzurunuzda AKP hükümetine soruyorum:

Bir ay kadar sonra, 29 Ekim tarihinde, stadyumlarda, meydanlarda neyin bayramını, ne yüzle kutlayacaksınız?

Atatürk’ün “benim en büyük eserimdir dediği” Cumhuriyetten tahrip olmamış, yıpranmamış ne bıraktınız da bayramını kutlamaya kalkışacaksınız.

Cesaretlendirdiğiniz kanlı terörün ve bölücülüğün neden olduğu kayıplarımızın günahını milli bayrama katılarak mı çıkaracaksınız?

Aziz Dava Arkadaşlarım,

AKP hükümetinin Avrupa Birliğine girmek hayali uğruna, ülkemizi getirdikleri noktada şu soruların cevabını sizden almak istiyorum:

Türkiye, terör patentli siyasetle, bölücülüğün Meclis’e taşınmasıyla mı Avrupalı olacaktır?

Milli birliğimizin temeline dinamit koymayı amaçlayan siyasi suikastler mi Türkiye’yi Batılı değerlere taşıyacaktır?

İçerde etnik tuzaklar içine çekilerek, kardeş kavgasına sürüklenecek bir Türkiye mi çağdaşlık yolunda yürümüş sayılacaktır?

Türkiye:

  • Teröre teslim olarak,
  • Kanlı teröristler için genel siyasi af çıkartarak,
  • Aziz şehitlerinin kemiklerini sızlatarak,
  • İmralı’daki katili yeniden yargılayarak mı Avrupa standartlarına ulaşmış olacaktır?

Ve nihayet;

  • Kıbrıs Türklerini Rum’un zulmüne terk ederek,
  • Ege’deki hayati çıkarlarımızdan vazgeçerek,
  • Şerefli tarihimize ihanet ederek,
  • Ermeni soykırımı yalanını kabul ederek mi Türkiye’yi demokratik ülke yapacaktır.

Elbette hayır.

Avrupa Parlamentosu’nun son kararı, AKP hükümetinin Türkiye’yi Avrupa’da düşürdüğü durumu ve sürüklediği açmazı göstermesi bakımından ibret verici olmuştur.

Bugüne kadar bu sürece seyirci kalan ve destekleyenlerin ahlaki ve vicdani bir değerlendirme ve muhasebe yapmalarının zamanı çoktan geçmektedir.

AKP, gelinen bu aşamada, tamamen teslim olduğu Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’yi ağır ipotek altına sokmuş bulunmaktadır.

Bu talihsiz akıbette, etnik azınlık hakları, ve bunların siyasi ve hukuki statü kazanmaları, Türk devletinin kuruluş esaslarının yeniden düzenlenmesi de yer almaktadır.

MHP’nin ısrarla karşı çıktığı ve baştan beri ağır şartların ileri sürüldüğü bu süreci devam ettirmek mümkün değildir.

Avrupa Birliğinin Türkiye’yi tam üye olarak içine almak istemediği açıktır.

Avrupa’nın amacı, hor ve hakir gördüğü Türkiye’yi terbiye ederek yörüngede tutabilmektir.

Sayın başbakan,

Sizin ve hükümetinizin şuursuz Avrupa serüveninde ulaşacağı bu çirkin sonucu Milliyetçi Hareket Partisi olarak yıllardır öngördük ve haykırdık.

Tren kaçtı kaçıyor çığlıkları arasında, siz belki duyamadınız ama Milliyetçi Hareket Partisi bu gidişin acı neticelerini sürekli hatırlattı, milli uyarıyı yaptı.

Türkiyeyi kandırarak sürüklediğiniz bu ilkesiz ve teslimiyetçi süreçte;

  • Avrupa Birliğinin bizi kabul etmeyeceğini baştan söyledik, haklı çıktık,
  • Türkiye’nin sosyal dokusunun dayatmalarla bozulacağını söyledik, haklı çıktık.
  • Kıbrıslı Türkleri Rumun insafına terk ettiğinizi söyledik, haklı çıktık.
  • İmralı’ya taviz vermenizle bölücülüğün zemin bulacağını söyledik, haklı çıktık.
  • Sokakları muhatap almanız halinde, terörün azacağını, şehitlerin artacağını söyledik, haklı çıktık.
  • İdamı kaldırmanızın bölücülüğe destek olacağını, cesaret vereceğini söyledik haklı çıktık.
  • Milli kimliğin tartışılasına yönelik verdiğiniz tavizlerin milletimizi ayrılığa ve kardeş kavgasına sürükleyeceğini söyledik, haklı çıktık.
  • Sözde Ermeni meselesinin dayatılacağını ısrarla vurguladık, haklı çıktık.
  • Sözde uyum adına çıkardığınız yasaların suçları artıracağını söyledik, haklı çıktık.
  • Bu aymazlıkla milli ve tarihi değerlerimizin sorgulanmaya başlanacağını belirttik, haklı çıktık.

Yıllar içerisinde dile getirdiğimiz öngörülerimizin tamamı gerçekleşmiştir.

Bu talihsiz netice tamamen AKP hükümetinin eseridir.

Bundan sonraki gelişmeler de Milliyetçi Hareket partisini haklı çıkaracaktır.

Buradan iddia ediyorum:

  • Bu süreç AKP zihniyeti ile sürdürüldüğü takdirde, Türkiye’nin haysiyeti ile oynanmaya devam edilecek ve AKP hükümeti bu onursuz serüvenin kılavuzu olacaktır.
  • Verilecek tavizler, bölücü talepleri artıracak ve Türkiye’nin karşısına etnik ayrışma ve çatışma olarak fatura edilecektir.
  • Türklerle ilgili hiçbir gelişme sağlanmadan, Kıbrıs Rum Yönetimi beyaz bayrak çekmiş AKP yönetimince tanınacaktır.
  • Sözde Ermeni soykırımı, AKP hükümetince aşama aşama kabul edilecektir.
  • Rumların Nato’ya dahil olması AKP hükümetince onaylanacak, Ege’deki haklarımızdan vaz geçilecektir.
  • Türkiye’de yapay azınlıkların oluşturulmasına AKP hükümetince yeşil ışık yakılacaktır.
  • Patrikane Ekümenik olarak tanınacak, Heybeliada Ruhban Okulu açılacaktır.
  • Terör örgütünün uzantıları ile toplantı ve görüşmeler demokrasi adına sürdürülecektir.
  • İkinci bir resmi dilin kabulüne ilişkin küstahca dayatmalar sinsi sinsi gündeme taşınacaktır.
  • Üniter yapımız, milli kimliğimiz ustaca hazırlanmış bir etkileme süreci sonunda sorgulanacaktır.
  • Sözde demokratik anlayış sonucu, bölücülük hoş görülecek, milli hassasiyetler tahrik olarak adlandırılacaktır.
  • Eğer, bu aşamalardan sonra, Türkiye hala ayakta kalabilmişse ve adına da hala Türkiye Cumhuriyeti diyebilirsek, devletimiz en iyimser tahminle 25 yıl sonra imtiyazlı ortaklık adı ile bir sığıntı olarak, tükenmiş ve takatsiz bir halde yük vagonunda yer alacaktır.

AKP tarafından rotasından saptırılan ve karşımıza dayatılan denklem ve çıkmaz yolun haritası ve neticesi malesef budur.

Bu itibarla 3 Ekim tarihi, sunulduğu gibi bir başlangıç değil, AKP’nin teslimiyet anlayışının kaçınılmaz sonudur. Bu gün vardığımız neticenin taahhütleri, geçmişte verilmiştir.

Bu bakımdan 3 Ekim günü içi boşaltılmış bir oylama ve aldatma süreci başlatılacaktır. Sahte ve geçici kahramanlıklar da AKP hükümetini kurtaramayacaktır.

Bugün, düştüğü kıskaçtan ve tuzaktan kurtulması mümkün olmayan AKP hükümeti ile birlikte, Avrupa sürecini baştan beri alkışlayan ve onaylayan sözde vizyon ve strateji üreten kurumlar ve kuruluşlar da pusulasını kaybetmiştir.

Yakında, utançlarından hafızalarını da kaybedecekler, hatırlamak istemeyeceklerdir. Bu kurumlar, bu kararlar alınırken ve memleketimiz bu kaçınılmaz ağır koşullara itilirken hangi tavsiyelerde bulunmuşlar, hangi öngörüleri devletin önüne koymuşlardır?

Esasen bu açmazları baştan beri bilen AKP hükümeti için Avrupa Birliği süreci, birkaç ay daha rant elde edebilmek için kullanılan hayal ticaretinden başka birşey değildir.

Esasında, Kıbrıs, Milli tarihimiz, Milli bütünlüğümüz, ve güzel Türkiyemiz AKP kadrolarının umrunda bile değildir.

Bu noktada, artık Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde stratejik karar anı gelmiştir.

İlişkilerin ipoteklerden kurtarılması ve yeniden tanımlanması gerekmektedir.

Bu vesile ile, hükümeti, bugüne kadar tam bir teslimiyetle boyun eğdiği dayatmalara ve erbabı olduğu siyasi pişkinliğe son vermeye çağırıyorum.

Avrupa Birliği ile ilişkilerimize 3 Ekim tarihinden itibaren yeni bir sayfa açmaya davet ediyorum.

Sayın Başbakan, bugüne kadar verdiğiniz tavizler ülkemizi karanlığa sürüklemiştir.

Bundan sonra, yeni taviz ve taleplerin önünüze konmasına fırsat vermeyiniz.

Teslimiyete dayalı Avrupa Birliği sevdanızın, ülkemize pahalıya mal olduğunu kabul ediniz. Yeni bir ağır vebalin altına girmeyiniz.

Görüşmelere gitmeyiniz.

Görüşmelere gitmeyiniz ki, yurt dışında taviz ve yurt içinde kutlama döngüsüne mahkûm ettiğiniz sanal Avrupa Birliği siyasetinizin nasıl batağa sürüklendiğini milletimiz görsün.

Size ve hükümetinize çağrıda bulunuyorum.

Hiç değilse bu defa olsun, Milliyetçi Hareket Partisinin sesine kulak veriniz ve görüşmeleri reddediniz.

Sayın Başbakan, şayet kapalı kapılar ardında verilmiş sözünüz ve vaad edilmiş taahhütleriniz yoksa korkmayınız, Türkiye Cumhuriyetini kendi ayakları üzerinde durduracak kudret kendisinde vardır.

Büyük Atatürk’ün 1919’da belirttiği gibi “Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

Biz, milletimizi Avrupalı gibi yaşatmayı ülkü edinir, onurumuzla yükselerek lider ülke olma hedefini başarırız.

Devletimize, milletimize güveniniz, inanınınız.

Biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti AKP zihniyetinin görmeyi arzuladığı melez bir devlet, çokluklar devleti değildir. Tam tersine;

  • Devleti tekdir.
  • Bayrağı tekdir.
  • Milleti tekdir.
  • Başkenti tekdir.

Onun için bu mitingin adı Başkent Ankara’dır.

Başka başkent arayışlarına dur demek için anlamlı bir milli uyarıdır, Başkent Ankara.

Başkent Ankara, bundan 85 yıl önce üstümüze çöreklenen kara bulutların def edildiği yerdir.

Başkent Ankara, Kurtuluş Savaşımızın simgesidir.

Başkent Ankara, üniter yapımızın belgesidir.

Başkent Ankara, milli birliğimizin sembolüdür.

Başkent Ankara, Atatürk’tür, İnönü’dür, Çakmak’tır, Karabekir’dır. Bayardır.

Değerli dava arkadaşlarım,

Türkiye asla, kaybedilen bir savaşın mağlubu değildir .

Türkiye asla, kaynaklarını yabancılara peşkeş çekecek bir sömürge artığı değildir.

Türkiye asla, başka devletlerin izni ve imzası ile kurulmuş bir lütuf Cumhuriyeti değildir.

Vatanın her bölgesinden, her kökenden millet evlatlarının kanları ile kurulmuş milli, üniter ve laik bir Cumhuriyettir. Başkenti Ankara’dır.

Geldiğimiz üç yıllık büyük tahribat süreci sonunda;

  • AKP Hükümeti, büyük milletimizin ve Cumhuriyetimizin varlığını başka milletlerin insafına terk etmiştir.
  • AKP Hükümeti, Türkiye’nin geleceğini kendi elinden almış, birkaç yüzbin nüfuslu adacıkların müsamahasına bırakmıştır.
  • AKP Hükümeti, milli birlik ve beraberliğimizin, kardeşlik ilişkilerimizin devamını eli kanlı, gözü kanlı silahlı çapulcuların merhametine teslim etmiştir.
  • AKP zihniyetine göre, milliyetçilik ayıp ve çağdışı, bölücülük marifet, soykırım tüccarlığı moda, Avrupa Birliği uğruna teslimiyetçilik geçerlidir.
  • AKP hükümeti toplumsal huzuru bozacak tehlikeli bir oyunun içindedir. Bu oyun, üniter devlet yapımızın temellerini sarsacak boyutlara ulaşmıştır.

“Ne mutlu Türküm” diyen milletimizin güzelliklerine fesat karıştırılmıştır.

Etnik kimlikler okşanarak ve etnik farklılıklar kaşınarak, demokrasinin ve toplumsal dayanışmanın geliştiği nerede görülmüştür de Türkiye’de de görülecektir.

Hükümet, eli kanlı terörist ile temiz kalpli, vatansever ve faziletli halkımızı aynı kefeye koyma yanlışını yapmıştır.

Bir kez daha vurgulayalım ki;

Bin yıla yakın bir süredir beraber yaşayan ve ortak bir kaderi paylaşan bütün Türk vatandaşları, Türk Milletinin eşit ve onurlu evlatlarıdır.

Bu sarsılmaz milli bağ, Türk milli kimliğinin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel harcıdır.

Gönülleri ve yürekleri, vatan ve millet sevgisi ile dolu Türk milliyetçileri var olduğu sürece;

Hiçbir güç, farklı renklerden, farklı ton ve kokulardan oluşan bir çiçek bahçesi olan Türk Milletinin toplumsal huzurunu bozamayacaktır.

Hiçbir güç, etnik nifak tohumları ekerek bu cennet bahçede ayrık otlarının yeşertilmesini başaramayacaktır.

Hiçbir güç, bu milli birlik ve beraberlik bağını zedeleyemeyecektir.

Hiçbir güç Türkiye’ye ve Türk milletine zarar verecek bir kavga ve kargaşa ortamına Türk milliyetçilerini çekemeyecektir.

Ülkemizin birlik ve beraberliğinin güvencesi Milliyetçi Hareket Partisi ve ülkücülerdir.

Hangi kökenden gelirse gelsin, Türk milletini oluşturan her fert tarihimizin mirası ve Cenabı Allahın kutsal bir emanettir.

Tarih şahittir. Bulundukları coğrafyalarda, zulme uğrayan, horlanan ve güvenilir bir dost arayan kardeşlerimizin yüzyıllar boyunca en emin sığınağı milletimizin konuksever yüreği olmuştur.

Bu kaynaşma ve kucaklaşma devam etmektedir, edecektir.

Beraberce, mutlu günlere doğru kat edeceğimiz daha çok yüzyıllar vardır.

  • Verilecek toprağımız,
  • Terkedilecek ilimiz,
  • Çizilecek sınırımız,
  • Vazgeçilecek insanımız yoktur.

Ülkenin her yeri, hepimizindir.

Diyarbakır bizimdir. Istanbul bizim. Artvin, Uşak, bizimdir. Sinop, Antalya, Isparta bizim. Aydın, Şırnak bizimdir, Kayseri bizim.

Ve daha nice illerimiz. Oralarda biz yaşıyoruz ve kardeşçe yaşamaya da devam edeceğiz.

Yüreğimiz oralar için atmaya devam edecektir.

Türkiye bizimdir. Biz Türkiye’yiz.

Aziz Dava Arkadaşlarım, Ülküdaşlarım,

Bizim milliyetçiliğimiz, ırk ve kan milliyetçiliği değildir.

Bizim milliyetçiliğimiz mezhep milliyetçiliği değildir.

Bizim milliyetçiliğimiz 19. yüzyılın modası geçmiş bir akımı değildir.

Bizim milliyetçiliğimizde küçük görme, aşağılama, böbürlenme yoktur.

Bizim milliyetçiliğimizde Bilge Kağan da vardır, Alparslan da, Osman Bey de vardır, Atatürk de. Şeyh Edebali de vardır, Hacı Bektaş da.

Biz Horon kadar Karadeniz, Zeybek kadar Egeyiz. Karşılama kadar Trakyalı, halay kadar, bar kadar, semah kadar Doğuyuz, Güneydoğuyuz, Anadoluyuz.

Müştereklerimiz ayrılıklarımızdan çok çok üstündür.

Bütün Türk illerini de kapsayan büyük bir aileyiz.

Biz büyük Türk Milletiyiz.

Bu açıdan, Milliyetçi Hareket Partisi, vatan sevgisini, büyük Türk Milletinin köklü, şerefli ve saygın tarih ve kültüründen alır.

Türk milliyetçiliği, ilelebet payidar kalacak, çağlar üstü, zaman ötesi heyecan, heves, bilinç ve eylem planıdır.

Türk milletini kucaklama ve geleceği beraberce oluşturma hareketidir.

Anlamını büyük Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkına Türk Milleti denir” sözlerinden alan bir bütünleşme hareketidir.

Milli hassasiyetlere bağlılığımız konusunda, sabır ve tahammül sınırlarımızın zorlandığı şu günlerde, ne olursa olsun devletin meşru güçlerinin ve yöneticilerinin gelişmelerin farkında olduklarını farzetmek durumundayız.

Milliyetçileri tahrik için eylemler siyasal iktidarın gözü önünde tırmandırılmaktadır.

Susuyorsak, korktuğumuz için değildir.

Suskunluğumuz yanlış hevesleri coşturmasın.

Hükümetin bu güne kadar yaptıkları, gelecekte yapamayacaklarının işareti olmuştur. Milletimiz AKP hükümetinden umudunu kesmiştir.

Buradan bütün kurumlara, oluşumlara çağrıda bulunuyorum:

Gelin, Milliyetçi Hareket Partisi’nin sesine kulak verin:

Gelin, Anayasamızda şekillenen temel ilkelere demokratik düzen içinde sahip çıkın,

Gelin, iş işten geçmeden milli dokunun bozulmasına engel olun,

Milletvekillerine seslenmek istiyorum,

Gelin“Devletin varlığı ve bağımsızlığı, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağınıza” dair; içtiğiniz kutsal and’a bağlılığınızı gösterin.

Ömrü tükenmiş bu iktidarı daha fazla taşımaya çabalamayın. Yaptığınız ve yapacağınız tüm hatalardan milletimizin iradesine teslim olun ve seçime gidin.

Aksi takdirde biliniz ki olumsuz gelişmelerin sorumluluğunu sizler de taşımak zorunda kalacaksınız.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Geçtiğimiz dönem içerisinde tüm tahriklere rağmen,

  • Sokaklara taşmadan,
  • Şiddete başvurmadan,
  • Yasaları çiğnemeden,

Milli birliğin ve üniter devletin nasıl savunulacağını, birlik ve beraberlik ruhunun nasıl korunacağını gösterdiniz.

Bundan sonrası için izleyeceğiniz yol, ülkemizin bu iktidardan bir an önce kurtarılması için, meclisi seçime zorlamak maksadıyla, milletimizi kucaklamak olmalıdır.

Tehdit sinsidir, tehdit sabırlıdır. Dikkatleri partimizin üzerindedir.

Türkiyeyi teslim almak isteyenler için en büyük engel Milliyetçi Hareket Partisidir.

Türk milletinin yegane umudu Milliyetçi Hareket Partisi üzerinde, geçmişte olduğu gibi gelecekte de oyunlar beklenmelidir.

Partimiz, tek ses, tek yürek olarak iktidara yaklaştığını görenlerin hedefidir.

Bu günü bir tarihi dönüm noktası kabul ederek, her türlü zorluk ve engele karşı uyanık olmalısınız.

Ağır geçim sıkıntısı ve gündelik gailelerle, felaketin farkına varamamış milletimizi uyandırma, uyarma sizin görevinizdir.

Kendisine el uzatılmamış millet evlatlarının elinden tutmak sizin görevinizdir.

Memleketimizin her köşesine kardeşlik mesajlarını götürmek sizin görevinizdir.

1919’da çaresizliğin içinden mucize yaratmış Türk milleti için bugün de yurdun her yanından bir meşale yanmıştır.

Memleketimizin her köşesinden gelen sizler bu ışığın birer ispatısınız.

Emin olunuz ki yaktığınız bu milli meşale, tıpkı 1919 ruhunda olduğu gibi önümüzdeki yüzyılda yalnızca büyük Türk milletini değil, başta Türk ve İslam ülkeleri olmak üzere ezilen, sömürülen, aldatılan tüm mazlum milletleri de kurtaracak küresel bir destan olacaktır.

Türk milliyetçilerinin mücadele azmi, yöntemi ve heyecanı bu milletlerin kurtuluş haritasında bir “kutup yıldızı” gibi parlayacaktır.

Haykırışlarınız dosta güven vermektedir.

Haykırışlarınız, düşmana korku salmaktadır.

Susmayınız, durmayınız, düşmeyiniz, yorulmayınız.

Engellemelere karşı yılmayınız.

Başarmaktan başka çaremiz yoktur.

Bu maksatla, herkese, her aileye ulaşınız; yüreklerine sevgi, düşüncelerine şuur kazandırınız.

Umutsuzluklarının içinde bir umut ışığı olunuz, olduğunuzu da kalpleri ve ruhları kazanarak gösteriniz.

Milliyetçi Hareket olarak en büyük beklentimiz, Türkiye’nin bir kardeş kavgasına sürüklenmeden seçim sandığının aziz milletimizin önüne getirilmesidir.

Bu kaçınılmaz milli hesaplaşma daha fazla geciktirilmemelidir.

Tarihle ve geçmişle yüzleşmeye meraklı olan AKP, çok yakında gerçeklerle yüzleşecektir.

AKP hükümeti ve destekçileri yaptıklarının hesabını bağımsız yargıya vererek sonuçlarına katlanacaktır.

Bu inançsız ve ilkesiz kadrolar geride harap olmuş bir Türkiye enkazı bırakarak yakında gideceklerdir. Biz bunları iktidarımızda telâfi ederiz.

Bizim temennimiz, Türkiye’nin kardeşliğini ateşe atmak gibi ağır bir vebal altına girmeden bir an önce gitmeleridir.

Bugün, içerisinde milli vicdan, memleket sevgisi, millet aşkı, bağımsızlık ülküsü olan her kesimden insanımızın sağduyusunun uyandığını memnuniyetle görmekteyiz.

Bu toplumsal heyecan, milletimizin yaşama ve var olma azminin ifadesinden başka bir şey değildir.

Ülkesi ve ülküsü uğruna her güçlüğe şerefle katlanan, bu uğurda her şeyini feda etmeye hazır, nefsini aşmış gönül ve iman erlerinin kalesi olan Milliyetçi Hareket, her türlü engeli yok ederek Türkiye’nin geleceğini yeniden inşa etmeye kararlıdır.

Aziz Milletimizle birlikte ve Milliyetçi Hareketin şerefli geçmişinin teminatı altında sürdürülecek bu demokratik mücadelenin hedefine ulaşacağından hiçbir kuşkum yoktur.

Bugün Milliyetçi Hareket, Türkiye’nin geleceğine, “lider ülke Türkiye” idealine yürümektedir.

Çünkü Milliyetçi Hareket Partililer için iktidar;

Şahsi menfaatler için başa konmuş bir talih kuşu değildir.

Çünkü Milliyetçi Hareket Partililer için iktidar;

Yıllardır yüreklerde saklanan kin ve intikam duygularının sergilendiği bir fırsat ortamı değildir.

Çünkü Milliyetçi Hareket Partililer için iktidar;

Yalnızca millet ve devlet için verilecek ahlak ve fazilet mücadelesinin çatısıdır.

Çünkü Milliyetçi Hareket Partililer için iktidar;

Milleti ve devleti yüceltmek için üstlenilmiş kutsal bir görevdir.

Bugün geldiğimiz bu noktada;

Artık ne Milliyetçi Hareket Partisinin, ne de güzel Türkiyemin bekleyecek sabrı kalmamıştır.

Tek başına iktidardan başka ülkemin seçeneği kalmamıştır.

Biliniz ki Milliyetçi Hareketin tek başına iktidarında;

  • Milletimizin huzur, güvenlik ve kardeşlik içinde birliğinin bekçisi olacağız,
  • Milletimizi açlık, yokluk, yoksulluk ve ezilmişlikten mutlaka kurtaracağız.
  • Sosyal adaleti, insafı, merhameti ve hukuku siyasetin dayanağı yapacağız.
  • Milli kaynaklarımızı ve varlıklarımızı müşterek ve yalnızca millet için kullanacağız.
  • Milli kültürümüzü ayaklar altından alıp, saygın ve şerefli mevkisine taşıyacağız.
  • Milletimizi çağdaş dünya milletleri arasında hak ettiği zirveye ulaştıracağız.
  • Devletimizi soygundan, yolsuzluktan, talandan kurtaracağız.
  • Devletimizi emperyalizmin oyuncağı olmaktan kurtaracağız.
  • 1919’ ruhunu yeniden devlet ve millet hayatına kazandıracağız.
  • 2023’te Cumhuriyetimizin 100. yılında Türkiye’yi lider ülke yapacağız.

Buna talibiz. Buna hazırız,

Projelerimizle, bilgimizle, birikimimizle hazırız.

Bu inanç bizde vardır.

Bu kadro bizde vardır.

Bu tecrübe bizde vardır.

Ve herşeyden önemlisi, bu yürek bizde vardır.

Büyük Türk milleti,

Hepinizi Milliyetçi Hareket Partisi’nin tek başına iktidarında daha huzurlu, daha onurlu, daha zengin, daha güçlü bir hayat bekliyor.

Tek başına iktidarımızda,Türkiye’den yeni bir ışık doğacak ve yalnız Türk milletini değil Avrasya’yı, Önasya’yı, Ortaasya’yı, ve kısacası tüm dünyayı aydınlatacaktır.

Dünyanın her yerinde, küresel, vahşi bir dayatmanın mağduru olan milyonlarca Türk ve Müslüman kardeşlerimiz de sizin başarınızı beklemektedir.

Bu nedenle, bütün vatanseverlerin, bütün milliyetçilerin, yüreği vatan için çarpan herkesin adresi Milliyetçi Hareket Partisi olmalıdır, olacaktır.

Çünkü Milliyetçi Hareket Partisinin merkezinde yer almadığı hiçbir çabanın, heyecanın, iyi niyet gösterisinin başarı şansı yoktur.

Herkesi, vatan sevgisi ortak paydasında, milliyetçi Hareketin başlattığı gönül seferberliğe katılmaya davet ediyorum.

Çünkü, Milletimizin onurlu geleceği Milliyetçi Hareket Partisi’dir.

Çünkü, Milletimizin kardeşliğinin teminatı Milliyetçi Hareket Partisi’dir.

Gelin, kırgınlıkları, umutsuzlukları, küskünlükler ve geçmişi bir yana bırakıp Milliyetçi Hareket Partisinde buluşalım.

Milliyetçi Hareketin müsamahası herkesi kucaklamaya yetecektir.

Çünkü, Türkiye’de siyasal iktidarın yegane alternatifi Milliyetçi Hareket Partisidir.

Aziz Vatandaşlarım,

Bu tarihi toplantının sonunda, büyük Türk milletinin huzurunda, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkenti Ankara’dan, dünya kamuoyuna seslenmek istiyorum:

1. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Lozan’da belirlenmiş milli sınırları içerisinde bölünmez bir bütündür. Hiç bir koşulda bu bütünlüğün bozulması teklif edilemez, Lozan öncesine asla dönülemez.

2. Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi, milleti ve egemenlik unsurları ile üniter bir devlettir. Bu yapının sorgulanması, tartışılması asla kabul göremez.

3. Türk milleti tarihi ve kültürel kökleri itibariyle ayrılık kabul etmeyen bir bütündür. Mezhep, köken, ya da dil ve lehçe gibi yapay ayrımlarla düşmanlığa sürüklenmesine asla müsade edilemez.

4. Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığı kutsaldır. Türk devleti ve Türk milleti üzerinde, karşılıklı hak ve menfaatlere dayalı, medeni ve onurlu işbirliği dışında, hiç bir devletin ya da uluslarüstü birliğin dayatmaları kabul edilemez.

5.Türkiye Cumhuriyeti, özgürlük ve bağımsızlık mücadelemizin taçlandırılmasıdır. Ay yıldızlı al bayrağımız bağımsızlığımızın ve egemenliğimizin, milli birlik ve beraberliğimizin sembolüdür. İstiklal Marşımız bu onurlu mücadelenin destanıdır. İçte ya da dışta bu değerlerimizi alçaltmaya yeltenmek Türk milletini reddetmek demektir. Buna rağmen ilişkilerin sürdürülmesi düşünülemez.

6. Türk milletinin çağdaş milletler ailesindeki hür, eşit, saygın ve şerefli mevkisinin inkar edilmesi, tartışmaya açılması ya da şanlı tarihinin sorgulanmaya çalışılması asla hoş görülemez.

7.Türk milleti için, başka devletlerin egemenlik hakları, milli değerleri ve halkı saygı değerdir. Aynı saygı ve değeri kendisi için de görmeyi beklediği bu karşılıklı güven ve itibar ortamının hiç bir güç tarafından aleyhimize bozulmasına fırsat verilemez.

Aziz Vatandaşlarım,

Değerli dava arkadaşlarım,

Kutsal bir görev bilerek bugün buraya heyecan içinde geldiniz ve heyecan içinde memleketimizin her köşesine döneceksiniz.

İlk göreviniz, seçimlerde Milliyetçi Hareket Partisini tek başına iktidara getirdiğinizde son bulacaktır.

Bu nedenle zorlu bir halkla kucaklaşma ve halka doğru süreci sizleri bekliyor.

Herkese ulaşınız, her kapıyı çalınız. Yılmayınız, kızmayınız, bıkmayınız. Sevgi ve sabır ile kazanamayacağımız yürek yoktur.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize başarılar diliyor, en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Yüce Allah, Türkiye’yi ve Büyük Türk Milletini hiçbir karşılık beklemeden seven, bu uğurda her çileye ve güçlüğe katlanmaya hazır olan Türk Milliyetçilerini elbette muzaffer kılacaktır.

Önümüzdeki günlerde başlayacak olan kutsal Ramazan ayının huzur, barış, uyanma ve aydınlık getirmesini diliyor, başarılı çalışmalarınızı, ve müjdeli haberlerinizi bekliyorum.

Sağlıcakla kalın.

Ne mutlu Türküm diyene.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı