30.08.2005 - Çamlıyayla'daki 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlamalarında Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin
Çamlıyayla'daki 30 Ağustos Kutlamalarında
Yapmış Oldukları Konuşma Metni

30 Ağustos 2005

 

Başı Toroslar kadar dik, gönlü Akdeniz kadar zengin Türkmen ve Yörük hanımları, beyleri,

Çok kıymetli Sebin Çamlıyaylalılar, aziz hemşehrilerim,

Çok değerli dava Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Misafirler,

Değerli Basın Mensupları,

Sözlerime başlarken hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Bugün burada sizlerle birlikte bu anlamlı ve önemli günü kutlamanın mutluluk ve gururu içindeyim. Bizlere bu günleri gösteren Cenab-ı Allah’a şükürler olsun.

Büyük zafer’in üzerinden tam 83 yıl geçmiştir. Aradan geçen yıllar bazılarının hafızalarında milli mücadelenin hangi şartlarda, kimlerle verildiğini ve bu Büyük Zafer’e nasıl ulaşıldığına dair izler bırakmasa da; gerçeği, olan biteni zaten bu zaferin asıl sahibi yüce milletimiz iyi bilmektedir.

Bu zafer, varolma ve yok olma arasında kendisine yolunu çizmesi gereken bir milletin topyekün şahlanışının; varlık ve birliğini, düzenini ve dirliğini, özgürlük ve bağımsızlığını, vatanını ve devletini her hal ve şartta en önde tutacağının en büyük kanıtıdır.

Bu büyük mücadelenin başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, bütün silah arkadaşlarını, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi minnet, şükran ve rahmet dileklerimizle anıyoruz.

Değerli Misafirler,

Kıymetli Hemşehrilerim,

Ağustos ayı milletimiz için zaferler ayıdır. Anadolu’yu yurt tutmamızı sağlayan Malazgirt zaferi bu aydadır. Anadolu Türk-islam birliğini temin ettiğimiz Çaldıran zaferi bu aydadır. Bütün dünyaya huzur, güvenlik ve barış getiren Mercidabık zaferi yine bu aydadır.

Bu milletin ve devletin bekası için verilen milli mücadelenin büyük zaferi yine bu aydadır.

Bu zaferler ayında, bu kutlu zaferin yıldönümünde huzurlarınızda bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Devletimiz, vatanımız, bayrağımız ve milletimiz tarihimiz boyunca ilk kez bu türden büyük bir sıkıntı ile karşı karşıyadır.

Çünkü, bu kez karşımıza tankıyla, topuyla gelen; açıktan harp ilan eden kimse yok.

Bu kez karşımızda, eli kanlı bir caniler şebekesini taşeron olarak kullanıp, ülkeyi terörle terbiye etmeye, bölmeye, karıştırmaya yeltenen, bu ülkenin birlik ve dirliğini tehdit eden karanlık güçler var.

Bu güçlerin sadece maşaları ortada. Ama kendilerini kamufle etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Türk milleti olarak, Türk devleti olarak, dünyanın her neresinde olursa olsun, her ne amaçla yapılırsa yapılsın hiçbir terörist faaliyet ve eylemi onaylamamız, kabul etmemiz, hoş görmemiz mümkün değildir.

Oysa ki, terör yıllardan beri milletimize karşı sistematik bir mücadele metodu olarak kullanılmaktadır.

Yıllardan beri Türkiye’ye pek çok konuda müdahale edenler, özellikle insan hakları bağlamında hatırlatmalarda bulunanlar, artık dünyada en önemli insan hakları sorunu olarak ortada duran terörizmin en vahşi yüzü olan bölücü örgütün hamiliğini yapmaktan kaçınmamaktadırlar.

Ne yazık ki, bu ülkenin insanlarının helal oylarıyla hükümet etme görevini üstlenenler de, bu vahşi, eli kanlı terör şebekesini siyasallaştırmak ve devlete muhatap hale getirmek isteyenlerin bütün oyunlarına düşmektedir. İşte bunun içindir ki, Türk milleti, tarihi boyunca hissetmediği ölçüde büyük bir sıkıntı içinde, büyük bir mücadelenin eşiğindedir.

Elbette ki, tankıyla, topuyla, askeriyle gelen, üstelik milletimizin en güç, zor anlarında, en namüsait şartlarında gelen düşmanlarına karşı kazanmış olduğu bu büyük zafer, Yüce Allah’ın izniyle, bundan sonra da bu vatanın bölünmez bütünlüğünü kimsenin ortadan kaldıramayacağının de en büyük kanıtıdır.

Elbette ki, dün bu milletin iman dolu göğsüne çarpanlar bugün de, yarın da aynı şekilde karşılık göreceklerdir.

Elbette ki, bu vatan bölünmeyecek, bu ezanlar dinmeyecek, bu bayraklar asla inmeyecektir.

Çünkü, bu millet, büyük sabrının, muazzam iman ve inancının gölgesinde çok büyük bir öfke saklamaktadır.

Her kim ki, bu milletin devletine, düzenine, varlık ve birliğine yönelik bir harekette bulunursa karşısında bu büyük imanı, bu büyük mücadele azmini, bu büyük öfkeyi bulur.

Hiç kimsenin çizmeyi daha fazla aşmasını, sabrımızı taşırmasını istemiyoruz. Hiç kimsenin bu milleti varlığı ile imtihana girişmesini istemiyoruz.

Aziz Vatandaşlarım,

Kıymetli Misafirler,

Türkiye şimdi de, 3 Ekim sendromu içine çekilmektedir. Hükümet, AB sevdası ile, her denileni yapmakta, her istenileni vermekte tereddüt göstermemektedir.

Avrupa Ülkelerinden her gün ne olursa olsun “Türkiye’nin üye olması mümkün değil, almayı düşünmüyoruz” mesajları üst üste gelmesine rağmen, Hükümet sanki müzakere süreciyle birlikte üyelik hiçbir şarta bağlı olmaksızın kesinmiş gibi bir hava estirme gayretindedir.

Şimdiye kadar hemen her vesileyle bunu yaptılar. Maalesef, aldatma ve kandırma konusundaki büyük uzmanlıkları işe yaradı. Her seferinde de, kendi sanal cennetlerine müşteri bulmakta zorlanmadılar.

Kendi kendilerine aydın diyenler, birtakım payeler verenler ama gerçekte, bu milleti pazarlama karşılığı bazı çevrelerce beslenenlerin korosuyla aziz milletimizi de büyük ölçüde AB sevdasına inandırdılar.

Ama, işler ne söyledikleri gibi gitti, ne de bundan sonra söyledikleri gibi olacak.

Buradan soruyorum, hala ülke ve millet gündemini bu sanal sahte cennet vaadiyle doldurmaya devam edecekler mi?

Buradan soruyorum, bu Brüksel sevdalıları, bu siyaset terzileri, bu sanal cennet tacirleri aynı metodla daha kaç kez milletimizi aldatıp, kandırmayı planlıyorlar?

Kıbrıs’ın Rumların eline bırakıldığı, Irak’ın yapısının hiç de istemediğimiz gibi federatif bir oluşuma doğru gittiği bir süreçte, şimdi de yine AB sevdası ile, Brüksel sevdası ile bölücü örgütü siyasallaştırıyorlar.

Bölücü örgütün yıllardan beri eline silah alıp, ülkeyi kan gölüne çevirmesine gerekçe olarak ileri sürdüğü hususlar AB talebi olarak karşımıza çıkıyor.

Bu tehlikeli gidişata mutlaka bir yerden dur demek lazım geliyor. Bunu da yalnızca sizler diyeceksiniz. Büyük Türk Milleti diyecektir.

Seçim sandığı, Hükümet her ne kadar kaçsa da her geçen gün biraz daha yaklaşmaktadır. Bu millet, Allah’ın izniyle bu ver kurtulcu, teslimiyetçi, tüccar zihniyete, bu Brüksel sevdalılarına dur diyecektir.

Aziz Misafirler,

Çok Kıymetli Hanımefendiler, Beyefendiler, Değerli Çamlıyaylalı Hemşehrilerim,

Şu ana kadar ekonomide büyük başarı olarak takdim edilen hususların da birer balon olduğu ortaya çıkmıştır.

İğneden ipliğe her şeyin fiyatı artarken, hayat her geçen gün daha pahalı hale gelirken enflasyon oranları gerekçe gösterilerek ücretli kesimin maaşı artırılmamaktadır.

Döviz fiyatlarındaki dengesizlik Türkiye’yi dış piyasalarda rekabet edemez hale getirmiştir. Türkiye ithalat cenneti haline gelirken, her geçen gün birçok esnaf kepenk kapatmaktadır.

Türkiye, hükümetin özelleştirme politikalarıyla dışa bağımlı bir hale getirilmektedir.

Milletin en büyük varlıkları yok pahasına elden çıkarılmakta, adeta yerli–yabancı yandaşlara peşkeş çekilmektedir.

Tarımla uğraşan vatandaşlarımız emeğinin, alnının terinin karşılığını alamamaktadır. Mahsulü elinde kalmaktadır. Fiyatlar iki yıl öncesinin altındadır.

İşte bize özgürlük ve bağımsızlığımızın yolunu açan, Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin ışığı olan büyük zaferin 83. yıldönümünde ne yazık ki durumumuz budur.

Vatandaşının ekonomik özgürlüğünü alan, ülkenin kaynaklarını tarumar eden, dışa bağımlı hale getiren, huzur ve güvenlik sorunlarını en üst noktalara taşıyan, milletimizi yeniden varolma mücadelesine doğru götüren anlayışların artık ve ebediyen ortadan kaldırılması, tasfiye edilmesi gerekmektedir.

Bunun için sizlerden Milliyetçi Hareket’in tek başına, güçlü iktidarını istiyorum.

Muhterem hemşehrilerim,

Aziz dava arkadaşlarım

Özetle şunu ifade etmek istiyorum, 3 yıla yaklaşan bu siyasi iktidar döneminde ver-kurtulcu, sat-kurtulcu, teslimiyetçi zihniyetin uygulama sonuçları ülkemize çok yüksek maliyet getirmiştir. Ülkemizde tahribat büyük olmuştur. Bu tahribatın altından kalkabilmek çok zor olsa gerektir. Ama "mümkün değildir" demek de doğru değildir. Onun için bu tahribatı onaracak bir onarım hükümetine bir alternatif iktidara ihtiyaç vardır. O Milliyetçi Hareket'tir.

Eğer ülkede yolsuzluğu, yoksulluğu, yabancılaşmayı ve yyozlaşmayı aşmak istiyorsak, eğer ülkede açlığı, ahlaksızlığı, asayişsizliği ortadan kaldırmak istiyorsak; bir erken seçimle bu siyasi iktidarın gitmesi gerektiğine hepimiz inanmalıyız.

Bu gün ülkemiz böyle kritik bir eşiktedir. Onun için her yerde söylüyorum. Torosların üstünde Yörük Ağalarıyla, Türkmen Beyleriyle bir kez daha sesleniyorum. Aşımı, ekmeğimi, işimi bu ülkede yaşayan ve her birini Cenab-ı Allah'ın kutsal emaneti kabul ettiğimiz 70 milyonla paylaşmaya hazırım. Ama, devletimi, milletimi, vatanımı hiç kimseyle paylaşmam.

Onun için bütün Çamlıyaylalılardan, Tarsuslulardan, Mersinlilerden genel olarak Çukurovalılardan isteğim şudur:

Tahribatı yapan siyasi iktidarın sayısal çoğunluğu ne ise, onarımı yapmaya talip Milliyetçi Hareketin iktidarının sayısal çoğunluğu o olmalıdır.

Mersin'de bu tahribatı yapana sekiz milletvekilliği verilmiştir. Öyleyse onarım için, ülkemin kurtuluşu için, devletim, milletimin birliği ve dirliği için, toprağımın bütünlüğü için Milliyetçi Harekete de en az sekiz istiyorum. Dokuzuncu zafer kurultayında bunu sizden istiyorum.

Yüce Allah’ın izniyle, dünya durdukça milletimize gurur verecek, kıvanç verecek bu büyük zaferi andığımız bu anlamlı yıldönümleri, bize sıkıntılarımızı hatırlatan, problemlerimizi, sorunlarımızı işaret eden günler olmaktan çıkacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha zaferler ayı Ağustos’un eşsiz kahramanları Sultan Alparslan’ı, Yavuz Sultan Selim’i, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.

Hepinizi en içten duygularımla saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun, Yüce Allah’a emanet olun.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı