12.09.2011 - İl-Bilge Hatun Erinç Evi Temel Atma Töreninde yapmış oldukları konuşma.
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
İl-Bilge Hatun Erinç Evi Temel Atma Töreninde yapmış oldukları konuşma.
12 Eylül 2011

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Muhterem Misafirler,

Kıymetli Basın Mensupları,

Bugün çok değerli bir eserin temel atma töreninde sizlerle bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Konuşmamın başında hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Yağmur Damlası Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği tarafından yaptırılacak olan İl-Bilge Hatun Erinç Evi’nin ilk harcını bugün karıyor, ilk tuğlasını bugün koyuyoruz.

İl-Bilge Hatun ve eşi İl-Teriş Kağan Göktürk Devleti’ni nasıl derleyip toplayarak ‘İl’ sıfatına layık oldularsa, buradan yükselecek bina da şehit ve gazilerimizin yardım bekleyen fertlerini aynı şekilde bağrında toplayacak ve ecdadımızın öğütlerine bağlı olduğunu gösterecektir.

Manevi kıymeti paha biçilmez olan bu eserin toplumsal hayatımıza büyük katkılar sağlayacağına canı gönülden inanıyorum.

Özellikle şehit ve gazilerimizin mağdur anne, baba ve yakınlarının barınacağı bu yerin, büyük bir ihtiyacın karşılanmasında önemli bir payı olacaktır.

Hatırlamanın, yardımlaşmanın ve dayanışmanın somutlaştığı İl-Bilge Hatun Erinç Evi, sosyal sorumluluğun ulaştığı düzeyi göstermesi bakımından çok önemlidir.

Böylesi muhterem bir projenin gerçekleşmesi yolunda olağanüstü çaba ve emek sarfeden ‘Yağmur Damlası Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin değerli Başkan ve yöneticilerine teşekkür ediyorum.

Gönüllü yardımlarıyla buradaki eserin ortaya çıkmasına destek verecek her bir kardeşime şükranlarımı sunuyorum.

İnşa edilecek İl-Bilge Hatun Erinç Evi; sosyal hayatımızdaki canlılığın, işbirliğin, diyalogun ve âlicenaplığın güzide bir örneği olacaktır.

Bu mümtaz eserin ülkemize, milletimize, yapımından sonra yararlanacak değerli şahsiyetlere ve aziz dava arkadaşlarıma hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Değerli Misafirler,

Uygar toplumların en bariz özelliği birlikte yaşamaya yaptıkları güçlü ve kalıcı çağrıda gizlidir.

Sorumluluk duygusu, başka hayatlara dönük merak, ilgi ve sahiplenme hissiyatı uygarlığın alamet-i farikaları arasındadır.

Şayet toplu yaşam halindeyken insanlar arasında derin bir umursamazlık, kayıtsızlık, vurdumduymazlık varsa, orada uygarlık ortamından bahsetmek nafile bir çaba olacaktır.

Böylesi bir manzaranın ise barbarlığa ve ilkelliğe kapı aralayacağı açık ve şüphesizdir.

Nitekim sosyal ve toplumsal iletişim ve diyalog kanallarının tıkalı olması geri bir sosyal formun en belirgin niteliğidir.

Diyebiliriz ki hayatın meşakkatlerle dolu seyrinde, birbiriyle ilgili kaygı taşımayan millet fertlerinin ayakta kalması ve zamanın sürekliliğine meydan okumaları mümkün değildir.

Bu nedenle gelişmiş, güçlenmiş ve kudretli millet seviyesine erişmenin ara durağında mutlaka karşılıklı hassasiyet duyma ve yardımlaşma bilinci yer almaktadır.

Bunları özümsemeden, davranış prensibi haline getirmeden ve kurumsal ilişki boyutuna taşımadan birlikte yaşamanın her şart altında geçerli denklemini kurmak emin olun kolay değildir.

Yoksuluna, darda kalmışına, çaresizine ve yetimine sahip çıkamayan; dünün genç kuşağı olan yaşlılarına, takati tükenen garibanlarına el uzatamayan milletlerin dayanışma duyguları körelmiş ve paslanmış demektir.

Açıkça söylemek isterim ki bencillik, açgözlülük ve çıkarcılık bu garabetin içinden daha da çıkılmaz hale getirecektir.

Bu itibarla millet ve devlet hayatında ahde-vefa hakim ve kural koyan bir ilke olmalıdır.

Çok şükür ifadeye çalıştığım olumsuzluklar Türk milleti için şimdilik geçerli değildir.

Fakat insanlığın içinde kıvrandığı derin anlam bunalımından ve süratli kopuştan milletimizin de yavaş yavaş etkilendiğini görmek lazımdır.

Hepinizin bildiği gibi, millet hayatının kutlu geçmişi dayanışma ve yardımlaşma duygularının müstesna örnekleriyle doludur.

Gerek kültürümüzün gerekse de yüce dinimizin buyrukları çerçevesinde şekillenen toplumsal hayat, hiçbir zaman birbirinden yalıtılmış ve ayrı düşmüş sosyal ilişkilere tesadüf etmemiştir.

Veren elin alan elden üstün olduğu ya da komşusu aç iken tok yatanın kabullenilmediği bir manevi iklimde başka türlüsünü düşünmek kuşkusuz saflık olacaktır.

Türk milletinin asırlarca göz nuru, şehit kanı ve alın teriyle vücut verdiği birlikte yaşama tercihi; en başta birbirini gözeten, birbirine himmet eden ve desteği esirgemeyen imrenilecek ruhtan beslenmiştir.

Duyarlı ve sorumlu yöneticiler, bunun farkında olan millet gerçeği Türk’ün asırlarca kıtalarda at koşturmasına neden olmuştur.

Bu gurur duyacağımız esere ismini verdiğimiz ve hürmetle yâd ettiğimiz ecdadımız İl-Bilge Hatun’un aziz evladı Bilge Kağan; aç milleti doyurmaktan, çıplak milleti giydirmekten bahsederken taşıdığı yüksek erdemin gereğini nasıl yerine getirdiğini de itiraf etmiştir.

Takdir edersiniz ki, Türk milletinin maddi ve manevi alandaki yükselmesi yalnızca savaş meydanlarında gösterilen yiğitlikler ve sonucunda kazanılan zaferlerle olmamıştır.

Millet fertleri arasındaki sevgi, saygı, merhamet ve şefkat; farklı din ve toplum mensuplarına karşı gösterilen hoşgörü ve tolerans bunda başlıca etken olmuştur.

Milletimiz önce kendi içinde barış, huzur, saadet ve sosyal istikrarı yakalamış; ardından da dikkatini başka coğrafyalara çevirmiştir.

Bu tercihte takdire şayan bir irade ve tutarlılık olduğu malumlarınızdır.

Bunu anlamayan, anlasa da dile getiremeyen zavallıların kadim tarihimizden ve milletimizin hasletlerinden bir sonuç çıkarması doğal olarak imkânsızdır.

Kanayan yarası varken, başkalarına merhem olmaya çalışanlar deyim yerindeyse işgüzar bir zihniyetin çarpık versiyonu olmaktan kurtulamayacaklardır.

Açlıkla boğuşan, bir dilim ekmeğe muhtaç hale düşmüş ve yardım dileyen kim varsa inançlarımızdan ve kültürümüzden aldığımız feyizle uzattıkları elleri tutmak manevi bir vecibemiz ve insanlığımızın bir gereğidir.

Ancak yapılan yardımın boyutu ve seviyesi ne olursa olsun, bunu gösterişe dönüştürmek, siyasi malzeme haline getirmek adı konulmamış bir zulümdür ve Yüce Allah katında da günahtır.

Sırf şov yapmak veya nam salmak adına yetimimizin, mazlumumuzun, mağdurumuzun, dulumuzun, düşkünümüzün ve kimsesizimizin rızkını küresel projeler kapsamında seferber etmek hem utanmazlık hem de düşüncesizce yapılan savrukluktur.

Milletimizin derin ahlakı ve engin cömertliği yüzyıllarca aman dileyenlere, ilgi bekleyenlere, yol gözleyenlere, dertlerine derman isteyenlere hiçbir zaman yabancı kalmamıştır.

Biz bunları herkesten daha iyi biliriz ve zihnimizde de onur duyarak yaşatırız.

Kıtalara yayılmış hükümranlık devirlerimizde ecdadımız; hâlihazırda sınırlarımız dışında bulunan coğrafyalara camiler, medreseler, yetimhaneler, güçsüzleri koruma yurtları, kervansaraylar, yollar, köprüler, hanlar, hamamlar, aşevleri yapmıştır.

Ve Türk milletinin faziletini, yardımseverliğini, misafirperverliğini, eli açıklığını her tarafa götürmüşler ve herkesle tanıştırmışlardır.

Hayır ve hasenattan zerre kadar imtina etmemişler ve Cenab-ı Allah’ın rızasını kazanmak için sürekli çaba içinde olmuşlar ve uğraşmışlardır.

Bu iftihar edilecek millet vicdanı istismara asla tevessül etmemiş ve böyle bir beklentisi de olmamıştır.

Temelini attığımız bu eserin yapılış sırrı ve anlamı da buradan ilhamını almaktadır.

Cenab-ı Allah birbirimizi sevmedikçe iman edemeyeceğimizi, iman etmedikçe cennete giremeyeceğimizi bildirmektedir.

O halde sevginin, muhabbetin, düşünmenin ve birbirimizin haklarını muhafaza etmenin somut karşılıkları ve neticeleri olmalıdır.

Bunun yolu öncelikle sosyal ilişkilerin güçlenmesinden ve zorda kalanları sahiplenmekten geçmektedir.

İşte bugün, gündemi meşgul eden yardım reklamlarını da bu zaviyeden ele almak ve değerlendirmek zannederim daha makul ve doğru olacaktır.

Eğer imarethanelerin, şifahanelerin ve bakıma ihtiyaç duyan nesillerin barındığı mekânların yapımında yalnızca belirginlik kazanan sosyal açığın kapatılması amaçlanmışsa, bundan Allah da razı olacak kul da memnunluk duyacaktır.

Bu çerçevede İl-Bilge Hatun Erinç Evi’nin toplumsal hayatımıza olumlu yönde çok önemli bir müdahalesi ve katkısı görülecektir.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Sayın Misafirler,

Bugün aynı zamanda acılarla ve feryatlarla özdeş olmuş bir tarihin yıldönümündeyiz.

12 Eylül 1980 tarihinde kirli ellerin yaptığı ihtilalinin 31. yılındayız.

12 Eylül’e kadar, Milliyetçi-Ülkücü hareketin aziz mensupları Türk milletini yaşatmak ve korumak için insan üstü bir mücadele göstermişlerdir.

Kurşunların, bombaların ve pusuların dehşetinden bile çekinmemişler, Türk-İslam ülküsünü omuzlarında yüceltmişlerdir.

Ne hazindir ki vatan sevgisinin, millet aşkının, Türklük tutkusunun ve İslam’a bağlılığın diyeti ağır olmuş ve binlerce dava arkadaşımız analarından, babalarından, sevdalarından ayrılarak Hakk’a kefensiz olarak kavuşmuşlardır.

Rahmetli Ruhi Kılıçkıran, Dursun Önkuzu, Yusuf İmamoğlu, Süleyman Özmen ve daha binlercesi böyledir.

Türklüğün yaşayan varlığına kendilerini teslim eden ve şahadet şerbetiyle mana âleminin doruklarına çıkan bu kahramanları anmak için geçtiğimiz 27 Mayıs tarihinde Ülkücü Şehitler Anıtı’nı inşa ettik ve hamd olsun açılışını da yaptık.

Şimdi dava şehitlerimizin aziz anıları oradan parlamakta ve Ötüken’i, Doğu Türkistan’ı, Adriyatik kıyılarını ve eski hâkimiyet alanlarımızın tümünü ışıtmaktadır.

Ülkücü hareket için unutulmayacak eziyet, işkence, kıyım ve zulümlerin yaşandığı 12 Eylül karanlığının bizim açımızdan sonuçları ağır olmuştur.

Darağaçlarında can veren fidanlarımız, insanlık dışı yöntemlerle sindirilmeye çalışılan dava arkadaşlarımız 12 Eylül melanetinin üzerlerinden silindir gibi geçtikleri değerlerimizdir.

Çok şükür dava gazilerimiz hala aramızdadır ve kendileri de yaşanan vahşetin tanıklarıdır.

12 Eylül ihtilalı Türkiye’nin ateş çemberine alınma güzergâhının son aşamasıdır.

Acımasızlığın ve vicdanları kanatan zalimliğin zirve noktasıdır.

Vatanın birliğine ve bağımsızlığına, milletin varlığına ve devamlılığına fani bedenlerini adayan aziz dava arkadaşlarımın alçakça baskıya maruz kaldığı ve şehit edildiği şaibeli bir dönemdir.

İnsafsızların, vicdansızların, izansızların hiç kılları kıpırdamadan Türk-İslam davasının gencecik bedenlerini ölüme gönderdikleri kanlı bir tezgâhtır.

Unutuldu sanılmasın, bir kenara bırakıldı diye düşünülmesin.

12 Eylül ihanetini ve rezaletini asla hatırımızdan çıkarmadık ve dünya durdukça da çıkarmayacağız.

İki cihanda müsebbiplerinin yakasından tutmak ve hesap sormak bizim için şeref meselesidir.

İnşallah Cenab-ı Allah bunu bizlere nasip edecek ve ilahi adaletini zalimlerle tanıştıracaktır.

Bilindiği üzere, emperyalizmin gece bekçiliğini yaparak millet sevdasından yanıp tutuşanlara reva gösterilen büyük sıkıntı ve yoklukları telafi etmek için yıllarca mücadele ettik.

Sabırla, metanetle, cesaretle ve soğukkanlılıkla ihtilal yönetiminin ve uzantılarının emellerini akamete uğratmak için çırpındık.

Hepimiz;

√       Ahmet Kerse olduk, dayatmaları elimizin tersiyle ittik.

√       Ali Bülent Orkan olduk, ihanete kararlılıkla diklendik.

√       Cengiz Baktemur olduk, millet sevgisinden katiyen vazgeçmedik.

√       Cevdet Karakaş olduk, inancımızdan ve imanımızdan ödün vermedik.

√       Fikri Arıkan olduk, hak bildiğimiz yoldan dönmedik, doğrudan ayrılmadık.

√       Halil Esendağ olduk, Türk illerinin ve Turan’ın düşünü kurduk.

√       İsmet Şahin olduk, Ülkücülerin hem Yunus hem de Yavuz olabileceğini haykırdık.

√       Mustafa Pehlivanoğlu olduk, ilkelerimizden, bağlılığımızdan ve ülkülerimizden ayrılmadık. 

√       Selçuk Duracık olduk, vatanın selameti uğruna gerekirse her şeyimizden vazgeçmeye yemin ettik.

√       Ve Başbuğ olduk Üç Hilalin zaferine inandık ve bunun için ne gerekiyorsa göze aldık.

Cenab-ı Allah tüm şehitlerimize rahmet eylesin.

Dilerim mekânlarını cennet köşesine çevirsin.

Vatan ve dava şehitlerimiz bizim için asla ölmediler ve sonsuza kadar bayraklaşarak milli yüreklerde yaşayacakladır.

Bu duygu ve düşüncelerle İl-Bilge Hatun Erinç Evi’nin temelini atıyoruz ve şehit ve gazilerimizin mağdur olan annelerini, babalarını ve yakınlarını ücretsiz olarak barındırmak için ilk hamleyi yapıyoruz.

Temennim hiçbir şehit yakınımızın muhtaç ve düşkün bir duruma düşmemesidir.

Zira asıl olan öncelikle bu olmalıdır.

Ancak aksi durum olursa burada yükselecek olan maddi ve manevi korunağın kollarını açmış bir şekilde hazır beklediğini ifade etmek isterim.

Şehit ve gazilerimizden anneleri, babaları ve yakınları muhtaç duruma düşenleri korumak, bakmak, sosyal, psikolojik ve fiziksel gereksinmelerini karşılamak elbette hepimizin üzerine düşen bir vefa borcudur.

İl-Bilge Hatun Erinç Evi de bu amaçla ve hedefle anlam kazanacak ve sosyal bir ihtiyacı giderecektir.

Zira vatan için şehit düşen kahramanlarımızın bizlere emanet bıraktıkları aile fertlerine gerekli alakayı gösteremezsek o zaman onlara büyük bir haksızlık ve sadakatsizlik yapmış oluruz.

Bu kapsamda ortaya çıkacak manevi vebali telafi etmemiz ve üstesinden gelmemiz de mümkün olmayacaktır.

Temelini attığımız bu kutlu hizmetin hayat bulmasında emeği ve desteği olan her bir arkadaşıma bir kez daha teşekkür ve takdirlerimi sunuyorum.

Ve sonuna kadar yanlarında ve arkalarında olduğumu bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Bu kutlu eserin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun.

 

===========================================================

MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, Yağmur Damlası Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği tarafından yaptırılacak İl Bilge Hatun Erinç Evi'nin temel atma töreni sonrasında gazetecilerin gündemdeki gelişmelere ilişkin sorularını da yanıtladı.


Terör örgütü ele başı Abdullah Öcalan'ın nakli iddiaları ile ilgili değerlendirmesinin sorulması üzerine, ''Her gün şehit haberlerinin geldiği bir ortamda cani başının böyle bir başka cezaevine nakledilme konusu veyahut özel af, veyahut önce ev sonra başka şey gibi yaklaşımlar halkımız tarafından hiçbir şart altında kabul görmez, görmemesi de lazım'' dedi.


Bedelli askerliğe ilişkin bir soru üzerine de Bahçeli, ''Bedelli askerlik konusunun, siyasi istismar konusu haline gelmemesi lazım'' diye konuştu.

Bu konuda, twitter'da görüşünü açıkladığını belirten Bahçeli, şunları kaydetti:

''1975 yılında ilk dört aylık kısa dönem uygulamalarından yararlanan bir kişiyim. Zannediyorum bugün TBMM'de de ve bürokraside de bu manada dört aylık kısa dönem askerlikten yararlanan insanlar, ülke yönetiminde bulunuyor. O bakımdan, biz bir zaman kısa dönem yaparken, şimdi uzun dönem askerlikte ısrarcı olmamız, tutarsızlıktır. Fakat bunu da iyi değerlendirmek lazım. Onun için bizim MHP olarak tavsiyemiz şudur: Siyasi iktidar Türk Silahlı Kuvvetlerinin de görüşlerini alarak ihtiyaç belirleme sonrasında yükümlü askerlik süresini gözden geçirir, bir çözüm olarak TBMM'ye getirebilirlerse MHP olarak o çözüm üzerinde düşüncelerimizi açıklayabileceğimizi ifade ediyoruz.''

Bahçeli, bunun için de bazı kıstasları olduğunu dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Birincisi, yükümlü askerlik süresi Anayasanın 72. maddesindeki 'vatana hizmet' kavramı çerçevesinde ele alınmalı, bunun bir hak ve ödev olduğu şuuruyla hareket edilmeli. Anayasadaki eşitlik ilkesiyle ters düşmemeli. Kamu vicdanını rahatsız etmemeli. Son günlerde tırmanan terör ve onun sonucu itibarıyla her gün yeni bir şehidimizin geldiği bir ortamda şehit ailelerini, yakınlarını, gazilerimizi ve hali hazırda orada görev yapan Mehmetçiklerimizi de üzecek bir yaklaşım içinde bulunulmamalı. Bu çerçeve içerisinde bedelli askerlik veya kısa süreli bir askerlikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının karşılanabileceği bir yol bulunabilir kanaatindeyiz.''

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye ile İsrail arasındaki ''yardım gemileri'' tartışmasına ilişkin, ''Sayın Başbakan konu üzerinde çok kararlı durma gayretini gösteriyor. Fakat çok acil hareket ediyor, yarını değerlendirerek bir konuşma yapmıyor. Biraz daha sabırlı, biraz daha ihtiyatlı konuşursa zannediyorum sonuç alabilir'' dedi.

Bir gazetecinin, ''12 Eylül süreci hala devam ediyor mu?'' sorusuna Bahçeli, ''Şu an için zannetmiyorum, ama sorgulanması konusunda henüz daha bir başlangıç olmadığı kanaatindeyim'' yanıtını verdi.

''Türkiye ile İsrail arasında son zamanlarda gelişen süreçte yardım gemileri tartışması var. Yardım gemileri gittiği zaman savaş gemilerinin de eşlik edeceği söyleniyor. Bu konuyla ilgili Başbakanın iddiaları var. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine Bahçeli, ''Sayın Başbakan, konu üzerinde çok kararlı durma gayretini gösteriyor. Fakat çok acil hareket ediyor, yarını değerlendirerek bir konuşma yapmıyor. Biraz daha sabırlı, biraz daha ihtiyatlı konuşursa zannediyorum sonuç alabilir'' dedi.

''TBMM'de yeni yasama döneminin başlamasına kısa süre kaldığı'' hatırlatılarak, ''Partisinin yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili ne tür bir hazırlık yürüttüğü'' sorusu üzerine Bahçeli, TBMM'nin açılışıyla 2012 yılı bütçe çalışmaları ve buna paralel olarak terörle mücadele ile yeni anayasa konusunun Türkiye'nin gündemine gelmesinin beklendiğini söyledi.

MHP'de bu konuda oluşturulan çalışma gruplarıyla hazırlıkların yürütüldüğünü anlatan Bahçeli, ''Ayın 17 ve 18'inde Kızılcahamam'da milletvekillerimizle Merkez Yönetim Kurulundan arkadaşlarımızın ortak toplantısı yapılacaktır. Bu toplantıda bu konular çok yönlü ele alınacak'' dedi.

Bahçeli, hem MYK üyeleri hem de milletvekillerinin görüşleri alındıktan sonra MHP'nin görüşünü yansıtacak temel metnin belirleneceğini bildirdi.

''Başbakan Erdoğan bugün Mısır ve Libya'yı da içeren bir seyahate çıkıyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusuna Bahçeli, ''Başbakanın takdiri, seyahati çok seviyor'' yanıtını verdi.

''Kürsüden satır aralarında yardım konusunda Somali'yi de mi eleştirdiniz?'' sorusuna Bahçeli, şu yanıtı verdi:

''Somali ile bunu bazıları saptırıyor. Özellikle de Sayın Başbakan bizim söylemlerimizi okumadan, incelemeden, kendisine kim bu manada bilgi sunuyorsa o çerçevede şey yapıyor. Somali konusunu siyasi istismar konusu haline dönüştürmemelerini... Somali için bir basın kuruluşunun sahibinin önderliğinde başlatılmış olan bir kampanyayı aynı zamanda Kadir Gecesi olan 27 Ağustos günü şehit ailelerimiz, şehitlerimiz ve gazilerimiz için de bir kampanya başlatmalarını tavsiye ettik. Ama yandaş bir medyanın patronu, Somali'ye duyduğu ilgiyi, şu an için Kadir Gecesi'nde istediğimiz, şehit aileleri ve gazilerimize kampanya şekline dönüştürmemiştir. Biz bunları ifade ediyoruz. Sayın Başbakanın yandaşları koruyacağı yerde gerçekler üzerinde durmasında yarar var.''