19.10.2011 - Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin "Hakkari'nin Çukurca ilçesindeki terör saldırısına" ilişkin yaptıkları yazılı basın açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
"Hakkari'nin Çukurca ilçesindeki terör saldırısına"
ilişkin yaptıkları yazılı basın açıklaması.
19 Ekim 2011

 

Türk milleti büyük bir şiddet ve seri cinayetlerle sarsılmakta ve durmadan kanı dökülmektedir.

Sürekli ivme ve güç kazanan bölücü terör, acımasız ve vahşi eylemlerine göz göre göre devam etmektedir.

Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde meydana vahamet derecesindeki son terör saldırısı kanlı bilançonun hangi seviyelere ulaştığının açık kanıtıdır.

Bu meyanda, PKK’lı katillerin Çukurca’da düzenlediği saldırı sonucunda 24 Mehmetçiğimiz şehit olmuş, 18’si de yaralanmıştır.

Gözlerini kan bürümüş canilerin bu alçakça eylemini lanetliyor ve büyük bir öfkeyle telin ediyorum.

Bilinmelidir ki, terör maşaları rezil amaçlarına asla ulaşamayacaklar ve döktükleri kanda eninde sonunda boğulacaklardır.

Çukurca’daki hain saldırıda kaybettiğimiz vatan evlatlarına Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailelerine, silah arkadaşlarına, milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum.

Yaralı kardeşlerimizin ise bir an önce eski sağlıklarına kavuşmalarını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Ülkemiz iyi şeyler olacak sözleriyle girdiği terör kıskacında can ve derman kaybetmekte, milletimiz arkası arkasına menfur suikastların kurbanı olmaktadır.

Bugünkü zaman diliminde; belini doğrultarak namlusunu üzerimize çeviren bölücü fitnenin azmasında;

PKK açılımındaki inat ve ısrar,

Terör örgütüne verilen umut ve tavizler,

İmralı canisiyle müzakere ve mütareke arayışı,

Irak’ın kuzeyindeki peşmerge kalıntılarıyla kucaklaşma belirleyici olmuştur.

Baştan beri girdiği yanlış ve karanlık yolda yüzsüzce sürünmeye devam eden Adalet Ve Kalkınma Partisi’nin, “ezber bozuyorum” “tabuları yıkıyorum” “düşmanlığı kaldırıyorum” “dostluk çemberi oluşturuyorum” adı altında sürdürdüğü yanlış politikalar bugün karşımıza hezimet, hüsran ve terör olarak çıkmıştır.

Bu vahim terör hadiselerinin özellikle Başbakan ve hükümetinin hareketsizliğinden ve gelişmeleri fütursuzca seyretmesinden feyiz aldığı kuşkusuzdur.

2002 yılında iktidara geldiğinde terörü ve bölücülüğü tamamıyla ortadan kaldırmak için önünde uygun fırsatlar bulan hükümet bu imkânları düşüncesizce heba ve israf etmiştir.

Karşımızdaki kanlı sonuç Adalet ve Kalkınma Partisi için seneler içerisinde bölücülerle girdiği yakınlaşmanın neticesinden başka bir şey değildir.

Ekilen bölücülük tohumları; mayın, bomba, mermi ve gözyaşı olarak biçilmektedir.

Türk milletinin ancak savaş şartlarında vereceği kayıp; özgürlük, demokrasi ve barış sözleriyle hayata geçmiştir.

Bu felakete çanak tutan, destek veren, teşvik eden, meşrulaştırmaya çalışan, sindirmeye çabalayan ve kılavuzluk yapan gafillerin ise akan kandan doğrudan doğruya sorumlu oldukları açık ve meydandadır.

Medyada köşe tutmuş bazı kalem sahiplerinin, sözde aydınların, terör hamisi işbirlikçi zihniyetlerin, siyasetteki bölücü odakların PKK’yla koalisyon halinde milletimize zehir içirmeye gayret ettikleri herkesin malumudur.

Bu kapsamda Cumhuriyet Başsavcılıklarının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ahlak, vicdan ve şereften yoksun güruhun yazıları, beyanları, raporları ve faaliyetleri hakkında gerekli tahkikatları başlatması zorunluluk haline gelmiştir.

Milletimizin değerlerine ihanet eden, melaneti süslü sözlerle topluma yedirmeye çalışan, etnik nifakı özgürlük mücadelesi diyerek kapatmaya niyetlenen kim varsa, hak ettiği cevabı ve karşılığı alması mecburiyettir.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin belirli aralıklarla kamuoyuna aktardığı görüş, düşünce ve tespitlerinin ne kadar haklı olduğu bugün bir kez daha anlaşılmıştır.

Kandil’e bayrak dikilmesindeki gecikme ve meseleyi yavaştan alan kayıtsızlık ölüm ve saldırı olarak geri dönmektedir.

Cinayet örgütünün sözde karargâhına, sınır ötesindeki kamplarına millet hançerinin saplanmasındaki savsaklamanın büyük bir bedeli ve ağır maliyeti olduğu net ve ortadadır.

ABD’nin ağzına bakan, istihbarat paylaşımından medet uman ve merkezi Irak yönetiminden insaf bekleyen hükümet, bu zamana kadar attığı bütün adımlarda iflas etmiş ve sözde girişimlerinin ne kadar boş olduğu belirginlik kazanmıştır.

Bu nedenle;

18 Ekim 2011 tarihindeki yazılı basın açıklamamızla önerdiğimiz tedbirler başta olmak üzere; terör ve bölücülüğün zirve yaptığı bölgeleri kuşatan yerlerde ‘Olağanüstü Hal’ ilan edilmesi kaçınılmaz bir hal almıştır.

Meclis’ten alınan ‘Sınır Ötesi Hareket İzni’ çerçevesinde Irak’ın Kuzeyi ve teröristlerin ikmal merkezleri imha edilmeli, sınırı ve şümulü belirlenecek bir güvenlik kuşağı oluşturulmalıdır.

Ve Kandil’de ne yapılacaksa, Kuzey Irak’taki terör inlerine nasıl bir plan icra edilecekse, buna içeride direniş göstermeye yeltenecek bedbahtlara karşı da ülkemizin içinde aynı şey yapılmalıdır.

Irak’ın kuzeyinde terörü besleyen, muhafaza eden, silahlandıran ve azmettiren peşmerge de mutlaka cezalandırılmalı ve hak ettiği dersi almalıdır.

Habur’daki terörist karşılama ve teslim törenlerinin ikinci karanlık yıl dönümünde, Türkiye Cumhuriyeti’nin güç ve imkânları mutlaka harekete geçirilerek, milletimizin hakkı savunulmalıdır.

Şehitlerimizin diyeti ve kanlarının intikamı ancak bu şekilde alınabilecektir.

Milletimizin yüreğini dağlayan saldırıların öcünün alınması için Başbakan ve hükümetinin bekleyecek anı, ihmal edecek zamanı kalmamıştır.

AKP hükümeti, bölücü terörün hakkında gelmek amacıyla aradığı ve istediği millet desteğini mutlaka bulacaktır.

Bu şartlara rağmen, PKK maşalarının yok edilmesi ve bölücülüğün kökünden kazınması gerçekleştirilemezse AKP’nin teröristlerle aynı emel ve hedefte buluştuğu gerçeğini kimse inkâr edemeyecektir.