08.08.2007 - TBMM Grup Toplantısı Konuşması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin
TBMM Grup Toplantısında
Yapmış Oldukları
Konuşma Metni

8 Ağustos 2007

Çok Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Medyamızın Değerli Temsilcileri,

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Hoş geldiniz.

23. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil yetkisini aziz milletimizden alan Milliyetçi Hareket Partisi’nin ilk grup toplantısını yapmak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz.

İstanbul’dan milletvekili seçilen ancak elim bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeden değerli arkadaşımız Prof.Dr. Mehmet Cihat Özönder’i huzurunuzda bir kez daha rahmetle anıyorum. Kederli ailesine, bilim dünyasına, dava arkadaşlarımıza ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum.

Bu vesile ile milletimizin birliği ve esenliği, devletimizin bütünlüğü uğruna Tunceli’nin Ovacık ve Hozat, Diyarbakır’ın Dicle ve Hakkari’nin Yüksekova ilçelerinde verdikleri kahramanca mücadele esnasında şehit olan güvenlik güçlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Artık ülkemizin acilen ve mutlaka çözülmesi gereken bir sosyal sorunu olan trafik kazaları maalesef bütün şiddeti ile sürmektedir. İki gün önce Adıyaman’dan Karadeniz Bölgesine işçi taşıyan bir minibüsün neden olduğu kazada, çoğunluğu çocuk olan 24 vatandaşımızın kaybı hepimizi derinden üzmüştür. Vefat edenlere rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Ve bu felaketlerin bir son bulması için partimizin üzerine düşen görevi kararlılıkla yapacağını duyurmak istiyorum.

Değerli Arkadaşlarım,

Bilindiği gibi 22 Temmuz 2007 seçimleri ile tecelli eden Yüce Meclis’te milletimiz bizlere muhalefet görevi vermiştir. Bu görevin “önce ülkem ve milletim, sonra partim” anlayışına uygun olarak tam bir kararlılık ve özveri ile yürütüleceğinden kimsenin kuşkusunun olmaması gerekir.

Milliyetçi Hareket Partisi geçmişte olduğu gibi bundan sonra da taşıdığı sorumluluğun gereğini yerine getirecektir.

Türk Milliyetçileri, kritik bir dönemde üslendikleri görevin idraki içinde, yaklaşık yüzyıllık milliyetçilik davasını ve Milliyetçi Hareketin 38 yıllık şerefli birikimini günlük hesaplar ve ucuz siyaset ile heba etmeyecek bir siyasi akla, bilince, öz disipline ve yeterli tecrübeye sahiptir.

Tarihi bir davanın bugünkü temsilcileri olarak, emaneti en güzel şekilde koruyup gelecek nesillere teslim etmek de bizim boynumuzun borcudur.

Karanlık kampanyaların arasından sıyrılarak, çok zor şartlar altında verdiğiniz bir mücadele sonucu, bugün Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilme imkânını bulmuştur.

Verdiğimiz mücadelenin büyüklüğünü ve önemini anlamanız için, bir kan gölüne çevrilmiş olan komşumuz Irak’ta süren emperyalist dayatmalara; Ortadoğu’da oynanan oyunlara, Avrasya’da süregelen senaryolara bakmanız yeterli olacaktır.

Küresel güçlerin Türkiye’miz üzerindeki niyet ve emellerine uygun olarak MHP’siz siyaset arayışlarının dayatıldığı karanlık bir siyaset mühendisliğini sizler elinizin tersiyle itip, tüm engellemelere karşı üzerinize yapılan hesapları boşa çıkardınız.

Ülkemizin kaynaklarında gözü olan uluslararası sermayenin, ülkemizde emelleri bulunan küresel mihrakların, muazzam etki ve propaganda gücüne sahip odakların ve yerli işbirlikçilerinin, karanlık medya gücünün ve iktidar zihniyetinin kullandığı kamu kuvvetinin baskılarını birer birer aştınız.

Bugün 22 Temmuz seçimlerinin sonuçlarını daha soğukkanlı ve bilimsel olarak analiz etmek üzere bir çalışma başlatmış bulunuyoruz. Elbette her seçimden olduğu gibi, bu seçimden de partimiz ve hareketimiz için çıkartacağımız ders ve sonuçlar olacaktır. Bunların incelemelerini yaptırıyoruz.

Milletimizin yanılmaz sağduyusuna güvenerek, verdiği siyasi mesajları iyi değerlendirmek gerektiği gerçeği ortaya çıkmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi aziz milletimizin kendisine yüklediği sorumluluğun bilincinde ve farkındadır. Sonuçlar, gerekçelerimiz ne olursa olsun, kendimizi anlatamadığımız %85’lik bir kitlenin bulunduğunu ortaya koymaktadır.

Ancak seçimin ardından partimizin aldığı sonucu küçümseyen, eleştiren bazı mihraklar türemiştir ki, bunlara 3 Kasım 2002 tarihinden beri parlamentoda bulunmayan Milliyetçi Harekete ne gibi katkılar sağladıklarını, hangi desteği verdiklerini sormak isterim.

Ellerine geçirmiş oldukları sütunları, ekranları ve masaları bu dört yıl sekiz aylık süre içinde bir kez bile Milliyetçi Hareketin lehine kullanmayanların bugün kazanılmış başarıyı küçümsemeleri ve üstelik bunu da milliyetçilik adına yaptıklarını iddia etmeleri yeni bir oyunun sahnelenmeye çalışıldığını göstermektedir.

Bizler, reel politik bir disiplin içinde, milliyetçi ahlakın bilinci ile elbette her eleştiriyi dinlemeye ve sonuç çıkarmaya hazırız. Ancak bunun öncelikle hakkaniyete ve sonra siyasi etiğe uygun olmasını ararız.

Milliyetçileri Meclis çatısından uzak tutmak için kurulan tuzakları, partimizi ve hareketimizi içten yıkmak için sokulan fitneleri, yapılan dedikoduları, oynanan oyunları asla ve asla unutmayız. Biz Milliyetçi Hareketin bugünlere kolay gelmediğini biliyoruz. Çekilen sıkıntıların, verilen mücadelenin farkındayız.

Bu itibarla, sizler mücadelenizle içten ve dıştan kurulan ablukayı parçaladınız ve bu kutlu mekanda yer alabildiniz. Gönül isterdi ki diğer adaylarımız da burada bulunsunlar. Ancak bilinmelidir ki onların da verdikleri mücadele en az burada bulunan arkadaşlarımız kadar önemli ve değerli olmuştur.

Milliyetçi Hareket, bugün beş milyonu aşkın vatan evladının gözüne ve gönlüne girmeyi başarmıştır. Bu asla küçümsenecek bir sonuç değildir ve kolay elde edilmemiştir.

Partimizin kurulduğu ve liderimiz Alparslan Türkeş Bey’in tek temsilci olarak Meclise girdiği 1969 yılından bu yana verilen şerefli bir mücadelenin adım adım ulaşılan eseridir. Bugün gözden kaçırılmaması gereken önemli bir konu Milliyetçi Hareket Partisi’nin Türk siyasetinin en köklü iki partisinden biri olduğu gerçeğidir.

Sizleri ve Milliyetçi Harekete gönül vermiş kardeşlerimi kutluyorum. Siz % 14.70 oy oranı ve 71 milletvekilliği ile aziz milletimiz etrafına çekilmek istenen surları yıkıp büyük bir kuşatmayı yardınız. Ulaştığınız bu sonuç ile Türkiye’mizin sahipsiz olmadığını tüm dünyaya ilan etmiş oldunuz.

Hepinizle iftihar ediyoruz.

Burada, Türk milletinin kalbinin attığı Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunuyor olmanızın önemini herkes yakında daha iyi anlayacak ve anlamlandıracaktır. Bu imkânı bizlere veren büyük milletimize bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.

Muhterem Arkadaşlarım,

Türkiye, geride kalan 58 ve 59. Cumhuriyet Hükümetlerinin sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel kısacası her alanda yarattığı ağır tahribatın doğal bir devamı olan vahim bir sürece doğru yol almaktadır.

Gerilimler, kavgalar, çatışmalar ve dayatmalarla geçen 22. Dönem TBMM’si milletimizin kendisinden beklediği görevi bize göre yapamamıştır. Bu döneme damgasını vuran iktidar partisinin milletimizden artan bir destek bularak tek başına iktidarını tekrarlaması bu gerçeği ifade etmemize mani değildir.

Temennimiz politik inat ve ısrarların, basit hesap ve ihtirasların, gerginlik ve kutuplaşmaların bir sonuç vermeyeceğinin herkes tarafından anlaşılmış olmasıdır.

Seçimin hemen akabinde teşkilat mensuplarımıza gönderdiğim teşekkür mesajında partimizin “milli duruşun, uzlaşmanın, hoşgörünün ve diyaloğun adresi” olacağını belirtmiştim. Biz bu sözümüzün arkasında durmaya devam edeceğiz.

Ancak, bilinmesi gereken ayrıntı, göstereceğimiz bu uzlaşmanın, hoşgörünün ve diyaloğun milli devlet, üniter yapı ve Cumhuriyetimizin temel değerleri ekseninde olacağıdır.

Bizler yeni dönemde yapıcı bir rol oynayacağımızı söylerken uzatılan elleri elbette havada bırakamayız. Fakat, bir taraftan el sıkarken, diğer el ile Mehmetçiğe kurşun sıkılmasına asla tahammülümüzün olamayacağını da huzurlarınızda açıkça ifade etmek istiyorum.

Bu açıdan, Milliyetçi Hareketin tutumunu, gizli ya da sinsi emelleri için bir fırsat zannedenlerin bu niyetlerini bir kez daha ve çok geç olmadan gözden geçirmelerini tavsiye ediyorum.

Yanlış bir hesap içine girilerek, Milliyetçi Hareketin uzlaşmacı tavrı üzerinden, yıkıcı veya bölücü niyetlere meşruiyet kazandırılmaya çalışılması halinde, buna en sert ve kesin cevabı yine Milliyetçi Hareket mensupları verecektir. Bu konudaki hassasiyetimizin bilinmesinde şimdiden fayda mülahaza ediyorum.

Bu nedenle, iktidar, muhalefet ya da bağımsız olsun her Milletvekiline düşen görev ve sorumluluk, milli meselelerde yanlış adım atmaktan kaçınılmasıdır.

Geçmişte ne dedikse bugün de aynı sözlerimizin arkasında duruyoruz. Parlamentoya girmiş olmamız, yapılan yanlışları göz ardı etmemizi gerektirmez. Aksine, bu çatı altında milletimiz bize özel bir sorumluluk da yüklemiştir.

Kimden ve nereden gelirse gelsin, hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun, Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini ve yapısını tartışmaya açmak, etnik köken farklılıklarına dayanarak bunları yıkmaya çalışmak veya bunlara seyirci kalmak bilinmelidir ki devletin ve milletin varlığına kastetmekle eş değerdir. Bunun da adı bize göre ihanettir.

Milliyetçi Hareket bu emelleri besleyenlere hiçbir şart altında asla geçit vermemek üzere milletinden siyasal destek ve yetki almıştır. Bu bakımdan kimse hayal peşinde koşmamalı, Türk milletinin gücü ve Milliyetçi Hareketin sabrı üzerinde yanlış hesap yapmamalıdır.

Bugün yaşadığımız nazik dönemde herkesin sağduyunun rehberliğinde hareket etmesi, ihanet girişimlerine karşı milli bir duruş sergilemesi, toplumsal huzurun tesisi ve korunması tarihi bir görev ve sorumluluktur.

Bu itibarla, Türk Milletinin iradesinin temsil yeri olan bu kutlu çatı altında, bu ilk toplantıda Başkentimiz Ankara’dan Milliyetçi Hareket Partisi’nin kararlılığını ve fikriyatını bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Bu konuyu özellikle Anayasa tartışmalarına da yol göstermesi bakımından çok önemli buluyorum.

Değerli Arkadaşlarım,

Türkiye Cumhuriyeti adıyla ve üniter devlet çatısı altında, Türk milleti kimliği ile beraberce yaşayabilmemizin asgari kuralları 29 Ekim 1923 tarihinde Atatürk ve kurucu Kahramanlar tarafından konulmuştur.

Başkentimizin Ankara, dilimizin Türkçe, bayrağımızın ay yıldızlı al bayrak, milli marşımızın İstiklal Marşı olduğu belirlenmiş ve Anayasamız tarafından da güvence altına alınmıştır.

Milliyetçi Hareketin bir mensubu olarak, buradan bir kez daha ilan ediyorum ki;

Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi, milleti ve egemenlik unsurları ile tektir ve üniter bir devlettir.

Türk milleti tarihi ve kültürel kökleri itibariyle ayrılık kabul etmeyen bir bütündür.

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu, istiklâl ve bağımsızlık mücadelemizin taçlandırılmasıdır.

Ay yıldızlı al bayrağımız bağımsızlığımızın, egemenliğimizin, birlik ve beraberliğimizin sembolüdür.

İstiklal Marşımız, bu onurlu mücadelenin kahramanlık destanıdır ve o günlerin mukaddes bir hatırasıdır.

Milli birlik ve bölünmez bütünlüğümüzün dayandığı temeller tek devlet, tek millet, tek bayrak ve tek dil ülküsüdür.

Milliyetçi Hareket, bu kutlu değerleri ve kutsal emanetleri, gösterecekleri yüksek fedakârlık, kararlılık, milli şuur ve millet sevgisi ile korumaya yeminlidir. Bunlar, Milliyetçi Hareketin varlık ve yaşama nedenleridir, bu kutlu siyasi hareketin kırmızı çizgileridir.

Bizim uzlaşma ve diyalog zeminimiz ancak bunlara saygı ve riayetle mümkündür. Milliyetçi Hareketin ayrılıkta, bölünmede, çözülmede, dağılmada mutabakat araması asla ve asla mümkün değildir.

Beklentimiz ve ümidimiz Milliyetçi Hareketin milli duruş için yaptığı sağduyu ve kucaklaşma çağrılarının bu ilkeler etrafında cevap bulmasıdır.

Değerli Arkadaşlarım,

TBMM üyeleri olarak aziz milletimizin hizmetine başlarken namus ve şeref gibi kavramlar üzerine yaptığımız yeminimiz kuşkusuz çok önemlidir. Ancak bu yemini daha da önemli ve kalıcı kılacak olan, bundan sonraki süreçte üzerine and içtiğimiz mukaddesatımıza gösterilecek sadakat olacaktır.

Aksi tutum ve davranışlar, bu yemini sembolik bir seremoniden öteye anlam taşımayacaktır. Temennim olumlu mesajlarla açılmış olan Meclisin milletvekili and içme metnindeki kutlu sözlerin gerçek anlamları ile temsil edildiği bir yer olmasıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi grubunun, canı gönülden ve tüm içtenlikleriyle içtikleri and’a ve zaten yıllardır yüreklerinde taşıdıkları bu kutlu değerlere bir ömür boyu sadık kalacaklarına olan inancım tamdır.

22 Temmuz Genel Seçimleri ile başlayan bu yeni siyasi dönemin aziz milletimizin geleceğinde nasıl bir rol oynayacağını kuşkusuz bundan sonraki günlerde yaşanacak gelişmeler belirleyecektir.

Ancak bilinen gerçek, geçtiğimiz 1720 günü aşan süre boyunca ülkemizi yöneten AKP iktidarının, yeni dönemde de ülkemizi yönetmeye devam edeceğidir. Bu da yaklaşık dört yıl sekiz aydır süren vahim gelişmelerin ve tahribatın ağırlaşarak devam edeceğini işaret etmektedir.

Dileğimiz, önceki hükümetin politikalarıyla özellikle milli birlik ve beraberliğimiz ile ekonomik bağımsızlığımız üzerinde başlamış tahribatın bir an önce durdurulması ve ciddi bir onarım sürecinin başlatılmasıdır.

Ancak hükümete yönelik küresel dayatmalar karşısındaki ürkek ve teslimiyetçi tavır ve içine düşülen sıcak para, borç, faiz ve taviz döngüsü AKP kadrolarının bunu başaramayacaklarını göstermektedir. Üstelik iktidarın buna niyeti ve hevesi de görülmemektedir.

Yeni Meclisin önünde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık seçimlerini müteakiben öncelikle çözmesi gereken, geçen dönemden kalma ciddi bir sorun olan Cumhurbaşkanlığı konusu bulunmaktadır.

Bildiğiniz gibi, Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim sonuçlarının belli olduğu ilk günlerin ardından bu konudaki tutumumuzu açıklayarak, başından beri AKP’nin düzenlediği mağduriyet ve mazlumiyet kumpanyalarını sona erdirmiştik.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde TBMM’de hazır bulunacağımızı, ancak aday ve seçim konusundaki tutumumuzu sonra açıklayacağımızı kamuoyu ile paylaşmıştık. Dikkat ederseniz bu açıklamalardan sonra kronikleşen ağlamalar, sızlanmalar bıçak gibi kesilmiştir. Tartışmalar başka mecralara kaymıştır.

Artık hayali düşmanlar yaratarak, istismar edilecek bir husus kalmamıştır. Bu andan itibaren bu konudaki bütün sorumluluk iktidar partisine geçmiş bulunmaktadır. AKP’nin üreteceği bir mazeret, kaçacağı bir sığınak kalmamıştır.

Bizim Cumhurbaşkanlığı konusundaki öteden beri savunduğumuz temel yaklaşım, Cumhurbaşkanının kim olacağından önce, nasıl birinin Cumhurbaşkanlığına seçileceğine yönelik yöntem ve ilkeler üzerinde anlaşmaya bir çağrıydı.

Bize göre, Cumhurbaşkanlığı, bir siyasi partinin iradesinin ve hükümet olma meselesinin dışında ve üstünde, bütün Türkiye'yi temsil eden en önemli makamdır.

Bu makam, partilerin küçük hesaplarının ve siyasi ihtiraslarının değil demokratik kültür ve siyaset ahlakının öne çıkmasına neden olacak bir uzlaşmanın temsil yeri olmalıdır. Oysa 11. Cumhurbaşkanını seçim sürecinde yaşananlar bunun aksi yönünde gerçekleşmiştir.

Böylesi bir makama seçilecek şahıs için yalnızca iktidarın sahip olduğu meclis çoğunluğunun değil, parlamentoda temsil imkânı bulmuş veya bulamamış bütün siyasetin üzerinde uzlaşabileceği, çok geniş bir mutabakat zemininin aranması gereklidir. Nitekim 10. Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer o dönemde Mecliste bulunan partilerin desteği ile seçilmiştir.

Cumhurbaşkanı, geniş bir diyalog yelpazesi ile ve mutlaka ortak bir anlayış, işbirliği sonucu seçilmelidir. “Verdim ellerine çelik çomak oynuyorlar” seviyesinden bakılan bir seçim süreci henüz tazeliğini korumaktadır.

Her gün yeni senaryoların yazıldığı, elden ele anketlerin gezdiği, her anayasayı eline alanın yeni yorumlar getirdiği bir siyasal kaosun sorumlusu 22. dönemde Meclis’te bulunan iktidar ve muhalefet partileridir.

Başta AKP olmak üzere, siyasi partiler ve Meclis, bu hayati sınavdan maalesef yüzünün akıyla çıkamamış, sonuçta Türk demokrasisi yara almıştır.

AKP zihniyeti öncelikle ilkeler üzerinde anlaşma sağlayamadan, adaylar üzerinde tartışmalar başlatmış, Ana Muhalefet Partisi de bu tartışmaları körükleyince sonuçta cepheleşme, kavga, gerilim ile hasar gören bir demokrasi ortaya çıkmıştır.

Bu açıdan, Türk Devletinin bu en yüksek merciinin, değerini ve önemi üstlenebilecek kişinin kim olacağından ziyade, bu makamı taşıyacak liyakatin ilke ve nitelikleri belirlenmeli ve öncelikli olmalıdır. Dün çeşitli vesilelerle bunları söylemiştik. Bugün de bu söylediklerimizin arkasındayız.

Bu konuda, geçmişte defalarca belirttiğimiz ve burada da tekrarlayacağımız gibi bizim Cumhurbaşkanlığı seçimi için öne sürdüğümüz ilkelerimiz şunlardır:

Türkiye Cumhuriyetine Cumhurbaşkanı olacak şahıs,

  • Türkiye'nin bütünlüğü ve Türk devletinin millî ve üniter yapısını temsil ve taşıma konusunda milletimizde tereddüt bırakmayacak bir fikri maziye,
  • Cumhuriyetimizin kurucu felsefesini özümsemiş, geçmişinde Cumhuriyetin temel değerlerine samimiyet ve sadakati hakkında kuşku bırakmayacak bir milli duruşa,
  • Türk milletinin birlik ve beraberliğini, millet olma hasletlerini ve yüksek kültürünü benimseme konusunda mutlak güvenilecek ilkeli, berrak ve açık bir düşünce yapısına,
  • Dürüst, şaibesiz ve manevî değerlere saygılı hüviyeti ile tebarüz etmiş, demokrasinin ilkeleri konusunda tam duyarlılık ve kararlılığa sahip bir şahsiyet olmalıdır.

Seçimden önceki süreçte yaşananlara bakıldığında, iktidara geldikleri günden beri Türkiye'nin hükümeti olmayı bir türlü başaramayan AKP’nin tüm uyarı ve uzlaşma çağrılarından uzak durarak, birikmiş siyasi hesaplarını ve ele geçirme ihtiraslarını aşabilme basiret ve erdemini gösteremediği görülecektir.

Beklentimiz, yaşanan bu gelişmelerden herkesin bir sonuç ve ders çıkarmış olmasıdır. 

Türkiye’nin acil çözüm bekleyen sorunları dururken, kısır bir ihtiras uğruna inatlaşmanın devamının devletimizin saygınlığına, milletimizin vakarına, demokrasimizin de hayrına olmayacağı artık herkes tarafından anlaşılmış olmalıdır.

Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda Milliyetçi Hareket Partisi, sorumluğunu yerine getireceğini açıklamıştır. Partimizin bu konudaki duruşu geçmişte söyledikleri ile tutarlılık göstermektedir.

Cumhurbaşkanlığı tartışmalarının süregeldiği son iki yıldır Milliyetçi Hareket, öngördüğü bu sorunu aşabilmek için öncelikle erken seçim önermiştir. Bu yolla AKP’nin Meclis’te sayısal meşruiyet sorununu aşarak milletimizden yeniden yetki alması halinde dilediği ismi Cumhurbaşkanı seçme imkânına kavuşacağını açıklamıştır.

Bugün seçim sonunda ortaya çıkan tablo bu söylemlerimizi haklı çıkaracak bir neticeyi kaçınılmaz kılmıştır. Bir seçim yapılmış ve milletimiz iktidar partisini artan bir destekle Meclise taşımıştır. Bu durumda AKP’nin kendi adayını belirlemesinde bir engelin kalmadığı anlaşılmaktadır.

Bu hal ve şartlar karşısında Milliyetçi Hareket Partisi yakın geçmişte yaşanan tartışmalara da bir son vermek üzere, seçim tarihinde oturumda hazır bulunacağını, “orada olacağı”nı ifade etmiştir. Şimdi sıra, bu önemli konuda sorumluluklarının farkına varmış olmasını dilediğimiz iktidar partisindedir.

Bütün partiler ve milletvekilleri de tarihi ve toplumsal sorumluluğun idraki içinde olurlar ise mesele yoktur. Ancak eski tutumlar ve yanlışlar sürdürülürse, birkaç ay önce yaşananlar tekrarlanırsa bu durumda kaybeden Türkiye Büyük Millet Meclisi olacaktır.

Seçimlerden birinci parti olarak çıkan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Sayın Genel Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanından hükümet kurma görevini almıştır. Sayın Başbakanın kamuoyu ile ilk paylaştığı bilgiler 60. hükümetin kuruluşunu Anayasal 45 günlük süreyi kullanarak geciktireceği ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından yapacağı yönündedir.

Bizler yeni dönemde de, inatlaşma ve iddialaşmaların sürmesi halinde, Cumhurbaşkanlığı seçiminde karşımıza çıkacak muhtemel bunalımın farkındayız. Türkiye’yi ve dünyayı sadece kendi pencerelerinden görmeyi alışkanlık haline getirenlerin de farkına varmış olmasını umuyoruz.

Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi’nin seçimden elde ettiği sonucu, sürdürdüğü inat ve cepheleşme politikalarının siyasal bir onayı olarak algılaması halinde, ülkemizin yeni bir krizle karşılaşması kaçınılmaz olacaktır. Buradan bunu hatırlatmayı bir görev kabul ediyorum.

Muhterem Arkadaşlarım,

Kanaatimce, Türk demokrasisinin önünü tıkayan en büyük problemlerin başında siyasi partilerin kendilerini din, demokrasi, millet veya devletle özdeşleştirme alışkanlığı gelmektedir.

Bu tutum bir yandan siyaseti kutuplaşmaya iterken, diğer yandan büyük milletimizi ve devletimizi oluşturan muhteşem değerler manzumesinin hasar görmesine, “sahip çıkanlar ile ihanet edenler” gibi keskin ayrımların doğmasına yol açmaktadır.

Nitekim, iktidar partisi de 22. dönem Meclis çalışmaları ile beraber, kendisine oy vermiş vatandaşlarımızın tercihini millet iradesi olarak değerlendirmek, oy vermemişlerin kararını ise yok farz etmek yanlışına sürüklenmiştir. Aynı tutum diğer partilerce de kabul görünce ortaya çatışma üzerine kurulmuş gergin bir siyaset çıkmıştır. Bu kısır anlayışı demokrasi kültürü ile bağdaştırmak mümkün değildir.

Bu açıdan bakılırsa, kendilerini, hareket alanı seçtikleri bir veya birkaç değerin yegâne temsilcisi ve savunucusu ilan edenler, Cumhuriyetimizin temel nitelikleri ile milletimizin milli ve manevi değerleri arasında özde hiçbir sorun olmadığını artık görmek ve göstermek durumundadırlar.

Devlet ile millet kucaklaşmasının başkaca bir yolu da yoktur. Burada esas olan “ele geçirme” psikolojisinden sıyrılmak, “olursa benim olsun” zihniyetinden arınmak olmalıdır. Aksi takdirde millet, devlet ve iktidar arasındaki güven bunalımı, karşılıklı kuşku duyma halinin sürmesi durumunda, önümüzdeki Meclis dönemi de kaos ve kargaşanın yanı sıra kavga ve gerilimlerle heba olup gidecektir.

Bu itibarla, içinde bulunduğumuz toplumsal gerilim ve güvensizlik ortamının mimarı olanlar, milletimizi siyasi, dini veya köken olarak ayrıma tabi tutanlar, kendilerini inançların veya devletin temsilcisi gibi görenler, yaptıkları bu yanlışlığın kendilerini de, ülkemizi de felakete götürdüğünü artık anlamış olmadırlar.

Her seçim bir arayış ve rahatlamanın tezahürüdür. Seçimde olgunluk ve sorumluluk sınavı veren milletimiz Meclisten ilkeli seviyeli, uzlaşmacı ve anlayış içinde işbirliği yapılmasını arzu etmektedir. Bu konuda partimizin tutum ve duruşu ortadadır. En önemli görev Meclis çoğunluğunu elinde tutan iktidar partisine düşmektedir.

Bütün siyasetçiler, 1920 yılında muhteşem bir mücadelenin sonucunda kurulmuş Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aziz hatırası altında, 22.yasama döneminin olumsuz izlerini silerek, yeni bir sürece elbirliği ile adım atmalıdırlar. Bunu yapmak bizler için bir marifet değil, kaçınılmaz bir milli görevdir.

Dikkat edilirse, seçim kararı alındığı tarihten bugüne kadar geçen sürede kamuoyunun ilgisi Milliyetçi Hareket Partisine yönelmiştir. Özellikle medya hiç olmadığı kadar partimizin yeni süreçteki rolünden bahsetmektedir.

Elbette içlerinde partimizi marjinal gösterme ve siyasette dar bir köşeye sıkıştırma hesaplarının olabileceğinin farkındayız. Ancak önemli bir diğer gelişme ise Milliyetçi Hareket Partisi’nin varlığı ile Türk siyasetinde meydanın boş kalmayacağının, ülkenin sahipsiz olmadığının herkes tarafından anlaşılmış olmasıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin Meclisteki mevcudiyetinin Türk siyasetinin dengelerini değiştirmiş olduğunun ilk işaretleri alınmaya başlanmıştır. Nitekim, geçmişte Meclis çatısı altında sorun yaratan, milli hassasiyetlerle sıkıntıları olanların, başlangıç itibariyle anayasal çizgiye çekilmek durumunda kalmaları kamuoyunun gözü önünde cereyan etmiştir.

Türkiye artık her konuda, Milliyetçi Hareket Partisi’nin ne düşündüğünü, nasıl bir duruş göstereceğini, ne tür bir tavır alacağını tartışmaya ve merak etmeye başlamıştır. Bu durum partimizin başarısı olarak değerlendirilmelidir.

Ancak, bizlere yönelmiş bu alaka ve dikkat Milliyetçi Hareket için kıvanç vesilesi olacağı gibi, aynı zamanda dikkat etmemiz ve özenli olmamız gereken hususların arttığının da göstergesidir.

Bu itibarla, milletimizin bekası ve kardeşliği ile devletimizin bütünlüğüne yönelik demokratik mücadele ve müdahale hakkımız saklı kalmak üzere, vatandaşlarımızın yaşadıkları ağır ekonomik sıkıntıların aşılması, onların yararına olduğuna inandığımız her politikanın uygulanması için yapıcı ve uzlaşmacı bir tavrı ilke edindiğimizi belirtmek istiyorum.

Çünkü, bizler artık yalnızca partimizin ve seçim bölgemizin milletvekilleri değil aynı zamanda her meslek ve her yöreden, her inanç ve her coğrafyadan hizmet bekleyen vatandaşlarımızın temsilcisiyiz. Politik etik bunu gerektirdiği gibi, bu aynı zamanda milliyetçi olmamızın da doğal sonucudur.

Milliyetçi Hareket Partisi yeni dönemde, Meclis bünyesinde böylesi bir anlayışın temsilcisi olmaya ve bu anlayışa öncülük etmeye niyetli ve kararlıdır.

Sözlerime son vermeden önce, mensubu olmaktan her zaman şeref duyduğumuz büyük Türk milletine göstermiş olduğu teveccüh nedeniyle şükranlarımı arz ediyorum. Cenab-ı Allah’tan bizleri mahcup etmemesini temenni ediyorum.

Türkiye’mizin geleceğinde söz sahibi olmamızı sağlayan, verdikleri mücadele ile kutlu hareketin yükselişinde emek ve katkıları olan dava arkadaşlarımdan bugün hayatta olmayanlara Allah’tan rahmet diliyorum. Gönlüyle ve yüreğiyle Milliyetçi Harekete desteklerini sürdürenlere sonsuz teşekkürlerimi ve minnet duygularımı ifade ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubunun değerli üyelerini saygı ve sevgi ile selamlıyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı