13.12.2011 - Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin, Ermenistan Devlet Başkanı’nın hakaretamiz sözlerine ve İran’ın tehditlerine yönelik yaptıkları yazılı basın açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin,
Ermenistan Devlet Başkanı’nın hakaretamiz sözlerine ve İran’ın tehditlerine yönelik
yaptıkları yazılı basın açıklaması.
13 Aralık 2011

 

AKP Hükümeti’nin uluslararası ilişkilerdeki çarpık adımları, temelsiz sıfır sorun iddiaları, ısmarlama restorasyon hezeyanları ülkemizi çözümü ve dönüşü çok zor olacak bir kördüğümün içine hapsetmiştir.

İktidarın, “Ön alıyoruz, tabuları yıkıyoruz, ön yargıları aşıyoruz, husumetleri törpülüyoruz” sözleriyle gelinen bugünkü aşamada, ortaya çıkan gerçekler Türkiye’nin sorunlu ve tehlikelerle dolu bir sürece kapıldığını işaret etmektedir.

Hükümetin milli meselelere karşı izansızlığı, şerefli geçmişimizi sorgulayan çevrelere boyun eğen tükenmişliği, en başta sözde Ermeni soykırım korosuna cesaret ve koz vermiştir.

Sürekli gündemde tutulan soykırım yalanı, AKP’nin acziyeti ve derin gafleti yüzünden fütursuzca ilerletilmiş ve aziz milletimizi töhmet altına alan bir kepazelik şekline bürünmüştür.

Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi adına maç bahaneleriyle yapılan ziyaretler, 10 Ekim 2009 tarihinde Zürih’te imzalan protokoller; diasporanın tezlerini kabul ettirme konusunda ümitvar olmasını sağlamış ve soykırım iftirasının zinde tutulmasına katkı vermiştir.

Bu protokollerde; iki ülke arasındaki mevcut sınırların, uluslararası hukukun ilgili anlaşmalarında yer bulduğu biçimiyle karşılıklı olarak tanınması ifade edilmişse de, Türkiye-Ermenistan sınırını belirleyen 1921 tarihli Kars Antlaşması’na atıf yapılmaması büyük bir handikap olarak hafızalarda kalmıştır.

AKP Hükümeti, Dağlık Karabağ ve çevresinde Ermenistan işgali bitmediği halde bunu imza masalarında görmezden gelmiş ve tek taraflı bir ilişkiye göz göre göre rıza göstermiştir.

Ermenistan Devleti’nin sözde soykırım iddialarını ahlaksızca diline dolaması ve üstelik AKP’nin de buna çanak tutması aziz milletimizin hayâsızca soykırımcı olarak suçlanmasında önemli bir eşik olmuştur.

Gerçeklerle hiçbir alakası olmayan bu iftiranın, AKP vasıtasıyla el altından kabul ettirilmeye çalışılması, Türk milletinin asla affetmeyeceği ve sineye çekmeyeceği bir namertlik olacaktır.

Ermenistan Devlet Başkanı’nın haddini ve hududunu aşan son beyanları ise bu meselede bütün ölçü ve ayarların kaçtığının bariz delili olarak karşımızdadır.

Türk liderler er ya da geç Erivan’daki (sözde) soykırım anıtı önünde diz çökecekler” ifadelerini kullanan Ermenistan Devlet Başkanı, sonunda çizmeyi aşmış ve kendi onursuzluğunu ve katliamla özdeşleşen geçmişlerini kapatmak için şuursuzluğun batağına saplanmıştır.

Bilinmelidir ki, Türk milletinin sinesinden çıkan hiçbir siyasetçi ya da lider;  Erivan’da böylesi bir alçalmayı, zilleti ve rezaleti kabul etmeyecek ve aklından dahi geçirmeyecektir.

Büyük milletimiz ve onun temsilcileri, ne olursa olsun Cenab-ı Allah’ın huzurundan başka hiçbir yerde diz çökmeyecek, böylesi bir alçaklığa tevessül edenler milli vicdanlarda ebediyete kadar beddualarla hatırlanacaktır.

Bu itibarla Ermenistan Devleti’nin biraz gururu ve şerefi varsa; soykırım aldatmasından önce; Azerbaycan topraklarını işgal eden kanlı eylemlerinden, vatanımızdaki mezalimlerden, Hocalı’da katlettiği masumlardan dolayı özür dilemeli ve topraklarımız üzerinde yaptığı hesaplardan ve taşıdığı heveslerden vazgeçerek nedamet göstermelidir.

Ermenistan’ın, Dağlık Karabağ’daki vahşet ve cinayetlerinin hesabı sorulmadan ve buradaki mütecaviz girişimleri sonlanmadan; normalleşme uğruna atılacak adımların, kurulacak müzakere masalarının milletimiz açısından hiçbir hükmü ve inandırıcılığı bulunmayacaktır.

AKP Hükümeti’nin bu kendini bilmez açıklamalarla ilgili suya sabuna değmeyen birkaç beyanı dışında, Ermenistan’a hak ettiği cevabı verememesi eğer art niyetinden kaynaklanmıyorsa, kesinlikle basiretsizliği olarak anılacaktır.

Bu gelişmeler karşısında, Ermenistanla imzalanan protokoller Meclis gündeminden tamamen çıkartılmalı ve Dersim isyanındaki körlük, kastı aşan ve ihanete varan yorumlar bu meselede asla tekrar edilmemelidir.

Önümüzdeki günlerde, Fransa’da oylanacak sözde soykırım yasalarını inkâr edenlere ceza verilmesine yönelik yasa teklifinin kabul edilmemesi amacıyla, bu ülke nezdinde de lazım gelen girişimler süratle yapılmalıdır.

Fransa Cumhurbaşkanı’nın siyasi kaygıları çerçevesinde tarihi gerçekleri bükmesi ne kendisine ne de Fransa’ya bir şey kazandırmayacak ve kendi sömürgeci geçmişlerini de aklamaya yetmeyecektir.

Öte yandan Füze Savunma Sistemi’nin Malatya’ya kurulması nedeniyle İran Devleti pervasızca ülkemizi tehdit eder bir duruma gelmiştir.

İsrail’in, İran’a karşı güvenliğe alınması amacına dönük bu sorumsuz ve kendi çıkarlarımızın hilafına olan uygulamanın, sancılı sonuçları bu vesileyle bir bir kendisini göstermeye başlamıştır.

AKP Hükümeti, Batı’nın dayatmaları karşısında Füze Savunma Sisteminin kurulmasına izin vermekle milletimizi doğrudan hedef yapmış ve sıfır sorun politikasından fiili savaş şartlarının sınırına dayanmıştır.

İran’ın, kendisine bir saldırı olursa ilk olarak Malatya’yı vuracağını duyurması AKP’nin iflas eden dış politikasının son versiyonlarından sadece birisidir.

Gelişen son hadiseler kapsamında; barış sözleri yerini restleşmelere bırakmış, dostluk köprüleri kapanması zor uçurumlara dönüşmüş, diyalog ve işbirliği hamleleri geri tepmiştir.

Bu küstah meydan okumanın, aziz milletimizi korkutmaya ve sindirmeye dönük gözü dönmüşlüğün müsebbibi kuşkusuz Adalet ve Kalkınma Partisi’nin vizyonsuz ve küresel hesaplara angaje olan politikalarıdır.

Soydaşlarımıza baskı ve eziyetle özdeşleşen İran’ın, bu densiz ve kontrolsüz çıkışını sineye çeken AKP Hükümeti, bu aciz duruşuyla milletimizin kudretine ve saygınlığına gölge düşürmüştür.

BOP’un hesaplarını görmekle meşgul olan iktidar zihniyeti, milletimize verilen gözdağlarını ve yapılan şantajları idrak edemeyecek kadar gerçeklerle bağını ve bağlantısını koparmıştır.

Bu çerçevede AKP, Türkiye’yi sonu karanlık olan bir belirsizliğe ve kaosa doğru hızla götürmektedir.

Tarafları gittikçe belirginleşen bölgesel kamplaşma ve gerilim hattı; milletimizin ve devletimizin bekasını olumsuz etkileyecek dinamikleri birer birer harekete geçirmiştir.

AKP Hükümeti böyle giderse, Türk milletini kanlı bir savaşın içine sürükleyecek ve bunun acı sonuçlarına herkesi ortak edecektir.

Unutulmamalıdır ki, Milliyetçi Hareket Partisi, kimden ve nereden gelirse gelsin, Türk milletinin hayat hakkına yapılacak bir tecavüzün misliyle karşılık göreceğine inanmaktadır.

Şayet geçmişimizin kutlu ve muzaffer sayfalarına bakılırsa, ateşin düştüğü yeri yaktığı, keskin sirkenin küpüne zarar verdiği ve Türk’e kefen biçmeye çalışanların sonunda mutlaka hüsrana uğradıkları net olarak görülebilecektir.