17.12.2011 - Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin, Siyaset ve Liderlik Okulu V. Dönem Sertifika Töreni'nde yapmış oldukları konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli'nin Siyaset ve Liderlik Okulu 5.Dönem Sertifika Töreni Konuşması - 17 Aralık 2011

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin,
Siyaset ve Liderlik Okulu V. Dönem Sertifika Töreni'nde yapmış oldukları konuşma.
17 Aralık 2011

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Sayın Misafirler,

Eğitimlerini Tamamlayan Kıymetli Kardeşlerim,

Değerli Basın Mensupları,

Bu anlamlı günde sizlerle bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Sözlerime başlarken, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Ne mutlu bizlere ki, “Siyaset ve Liderlik Okulu”muzun yeni bir sertifika törenini daha hep beraber gerçekleştiriyoruz.

Açılışını 10 Ekim 2009 tarihinde yaptığımız bu ilim ve irfan kurumunun, beşinci defa mezun vermesi bizler için büyük bir kıvanç kaynağıdır.

İki yılı aşan bir süredir; buraya kadar gelerek bilgilerini arttırma arayışında ve çabasında olan kardeşlerimize Okulumuz tüm imkânlarını sunmuş ve kucağını açmıştır.

Siyasetin hem bilimsel tarafı hem de pratikteki yansımaları ele alınmış; aktüel gelişmelerden kopmadan; dün, bugün ve yarın arasındaki dengeyi bozmadan beş dönemdir, eğitim ateşi buradan yakılmıştır.

Buna rağmen 12 haftalık süre içinde ve 72 saatlik ders programı çerçevesinde anlatılan konu başlıklarını derinlemesine ve tüm hatlarıyla kavramak ya da incelemek mümkün değildir.

Biz bunun farkında ve bilincindeyiz.

Ancak buradaki eğitim süresince yeni bir bakış açısı ve yeni bir yorum üretme kabiliyeti ortaya çıkmışsa veya bunlara dair ümit belirmişse gerçekten de bundan büyük bir bahtiyarlık duyacağız.

Bu itibarla, bilgiyle düşünce arasındaki doğrusal orantıyı idrak etmiş, öğrenmenin asla bitmeyecek huzursuz edici, ama bir o kadar da muazzam seyahatine gönüllü olarak çıkmış olan arkadaşlarıma, Siyaset ve Liderlik Okulumuzun değerli katkılar sağlayacağına yürekten inanıyorum.

Huzurlarınızda, eğitimlerini tamamlayarak sertifika almaya hak kazanan değerli katılımcıları tebrik ediyor, bundan sonraki hayatlarında üstün başarılar diliyorum.

Parti İçi Eğitim, Siyaset ve Liderlik Okulundan Sorumlu Genel Yardımcısı Sayın Prof.Dr. Mustafa Erdem’e, Siyaset ve Liderlik Okulu’nun Koordinatörü ve Genel Başkan Başdanışmanı Sayın Ahmet Yurdakul’a bu vesileyle teşekkür ediyorum.

Eğitim faaliyetlerimizin her aşamasında, zamanlarını ayırarak bizleri yalnız bırakmayan; ilgilerini, desteklerini, emeklerini ve sahip oldukları bilgilerini değerli katılımcılardan sakınmayan misafir öğretim üyelerimize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

İnancım odur ki, akademik ruhun, tonun ve rengin baskın olduğu böylesi ortamlarda; katılımcıların ufkuna ve meseleleri anlamlandırma arayışlarına ışık tutulması kuytuda kalan soru işaretlerinin ve belirsizliklerin giderilmesine yardım edecektir.

Hepinizi hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

 

Muhterem Misafirler,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Siyaset ve Liderlik Okulumuzun sertifika töreninde siyaset üzerine konuşmak, teorinin sınırlayıcı alanına fazla kapılmadan, Türk siyasetinin gelişme çizgisini ve ilerleyiş istikametini değerlendirmek son derece makul ve hatta gereklidir.

Aynı zamanda siyasetin geniş anlam haznesi içinde liderlik kavramıyla ilgili doyurucu birkaç söz söylememiz de mümkündür.

Hatırlarsanız, 25 Aralık 2010 tarihinde üçüncü dönem sertifika töreninde yaptığım konuşmamda siyaseti; birbirine rakip çıkarların, taleplerin ve eğilimlerin mücadele ve uzlaşma alanı olarak gördüğümü söylemiştim.

Siyaset bu kapsamda; ülke, devlet ve insan yönetimi amacına ulaşmak maksadıyla fikirlerin, tercihlerin, ihtiyaçların ve yöntemlerin birbiriyle yarışmasıdır.

Bunun demokratik nitelikte olması ve ahlaki ölçülerle güvenceye alınması; belirlenmiş hedefe ulaşmak için her yolu mubah gören siyaset bezirgânlığından ayrıştıracak ve farklılaştıracaktır.

Siyaseti “at eğitimi” olarak gören, kendilerini de seyis olarak değerlendiren çapsız ve ezberci çevrelerin bu tespitimizi ikrar etmeleri bir yana, anlamaları bile söz konusu değildir.

Ya da siyaseti varlık yokluk savaşına indirip insani bağlardan koparan;  bu çağın siyasetgahını sözleriyle, kötü niyetleriyle huzurun üzerine inşa eden güruhun düşüncelerimizi benimsemesi haliyle imkânsızdır.

Siyaseti yalnızca yönetmek ve yönlendirmek filleriyle örtüştürürsek bir tarafını sürekli eksik bırakmış oluruz.

Kabul etmeliyiz ki, sosyal ilişkilerin kurulduğu ve oluştuğu herhangi bir yerde siyasal ilişkiler de yüzeye çıkar, anlam ve zemin kazanır.

Uzlaşmazlık alanlarını törpüleyen, çekişmeleri zayıflatan, dağınıklığı hafifleten, müsamahayı teşvik edip, münakaşayı bastıran doğal olarak siyaset ve siyasi ilişkiler ağıdır.

Bu kapsamda;

  • İktidarın nasıl kullanılacağına ve el değiştireceğine; kaynakların hangi politikalarla dağıtılacağına,
  • Bölüşüm kanallarını kimlerin açacağına,
  • Toplumsal dinamizmin yönünün ve hızının nasıl ve ne şekilde olacağına,
  • Genel çıkarın hangi yol ve yöntemle belirleneceğine ve geliştirileceğine,
  • Herkesi bağlayacak işlemlerin ve tercihlerin, süresinin ve içeriğinin nasıl belirleneceğine siyaset ve siyasi kurumlar aracılığıyla karar vermektedir.

Bu kadar geniş bir alana atıf yapan siyasetin, karşı karşıya olduğu engel ve zorluklar da bir hayli fazladır.

Özellikle son yıllarda, imajı, saygınlığı ve değer üretme kabiliyeti endişe verici bir şekilde aşınmış ve yıpranmıştır.

Siyaseti;

  • Yalanla, aldatmayla ve günü kurtarmaya dönük demagojilerle özdeşleştirenler,
  • Yolsuzluk, hırsızlık ve yağmayla bir görenler,
  • Kavga, hizip ve ihtilafla aynı kategoriye sokanlar,
  • Kayırma, aşırma ve ayırmada fırsat olarak kabul edenler,
  • İftira ve çamur atmak için bulunmaz zemin olarak değerlendirenler,
  • Milletin helal kazancını ve alın terini haramzade yandaşlarına peşkeş çekmek için vasıta olarak düşünenler en büyük zararı vermiş ve siyasetin itibarına darbe vurmuşlardır.

Tecrübelerimiz, siyasetin art niyetli ellerde ve gizli gündemlerde asıl hedefinden saparak geriye gidişatın ve kaosun kılavuzu da olabileceğini göstermektedir.

Siyasetin bizatihi varlığına yönelik güvensizlikler, dış tesirler, herhangi bir sonuca hizmet etmeyen gerginlikler, uyarmak isterim ki, vatandaş-devlet arasındaki irtibatı kopma noktasına kadar inceltmektedir.

Şayet siyasetin söyleyecek sözü olmaz ve inandırıcılığı da kalmazsa, bu defa başka arayışlar gündeme gelecek; demokrasi alttan alta eriyecektir.

Bu nedenle siyasal düzenin bozulmaması, istikrarsızlığın birlikte yaşamayı vurmaması için siyasi aktörlerin ve kurumların mutlaka sorumlu hareket etmeleri, kaos çıkması için ellerini ovuşturanlara karşı hazırlıklı olmaları gerekmektedir.

Siyasi gelişme ve ilerleme damarlarının tıkanması, kendine has mantığının ihlal edilmesi kimseye bir fayda sağlamadığı gibi, çok maliyetli ve vahim gelişmelere de meydan açacaktır.

Ekonomik ve sosyal alanlardaki yenilenme ve silkinme siyaseti geriye düşürmüşse, kaçınılmaz olarak dikkatler ve beklentiler başka alanlara kayacak, sosyolojik fay hatları böylelikle kırılacaktır.

 Bu şartların izdüşümünde kurulan yeni toplumsal dengede, kendisine yer bulamayan sosyal ve meslek grupları, panik içinde hareket edecekler, bu da ister istemez siyasal yozlaşmaya sebebiyet verecektir.

Meselenin bizim açımızdan daha sakıncalı içyüzü ise, böylesi dönemlerde siyasete duyulan inancın azalması ve sonucunda darbe, savaş ve toplumsal kargaşa gibi olumsuzlukların belirginlik kazanmasıdır.

Bugüne kadar yaşanılan ara dönemlerin, dünyanın değişik ülkelerinde kendisini gösteren demokrasi dışı heveslerin altında ve esasında bu ilişki ağının önemli payı bulunmaktadır.

Bununla birlikte, sosyal kesimlerin talep ve beklentilerini siyaset kurumu karşılamaktan uzaklaştıkça araya mesafe girecek ve bir aşamadan sonra çağrılara kulak tıkayan siyaset kendi kendini yiyip bitirecektir.

Oluşan haksızlıklar, yerleşen hukuksuzluklar, kemikleşen eşitsizlikler, azaltılamayan ekonomik yıkımlar ve kökleşen adaletsizlikler yönetimin ve taraflarının meşruiyetini ileri derecede sorgulatacaktır.

Şurası bir gerçektir ki, siyasetin ahlak ilkeleriyle bütünleşmesi, yüzeyselleşmeyi ve rutini etkisizleştirmesi; adil ve iyi işleyen bir toplum yapısının, gerçek anlamda istikrar kazanmış bir ülke tablosunun oluşmasında vazgeçilmez bir önemdedir.

Eğer bu denge kurulursa siyasi süreçlerin, toplumsal kesimlerin her bir veçhesi erdemle, huzurla bütünleşecek ve birleşecektir.

Büyük Türk-İslam düşünürü Farabi; saadetin siyaset kanalıyla elde edilebileceğini ileri sürerken kuşkusuz bunları kast etmiştir.

 

Değerli Katılımcılar,

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Hali hazırda sahip olduğumuz siyasi kurumlar, iftiharla savunduğumuz Cumhuriyet ve demokratik değerler aslında üçlü sacayak üstünde durmaktadır.

Bunlardan birincisi devlettir, ikincisi hukukun üstünlüğüdür ve bir diğeri de aziz milletimizin, egemenliğin yegane kullanıcısı olduğundan demokratik teamüllerin icabı olarak hesap sorabilmesidir.

Ayrıca 29 Ekim 1923 tarihinde, Cumhuriyetle birlikte kurduğumuz siyasi sistem iki ana yoldan gelişmiş ve hedeflerini belirlemiştir.

Bunların ilki Türk milletinin tek güç ve iktidar sahibi olması ve diğeri de bu yetkisinin hukuki sınırlar dahilinde temsilcilerine devredilerek yürütülmesidir.

Kurucu kahramanlar tespit ettikleri siyasal formülle, çağın gereklerini ve dönemin şartlarını iyi okumuşlar ve politikalarının omurgasını da buna göre teşekkül ettirmişlerdir.

Açıklıkla ifade etmek isterim ki, millet olarak bu coğrafyadaki varlığımızı teminat altına alan bin yıllık bir siyasetimiz vardır ve bu bugüne kadar da değişmemiştir.

Bunun yanı sıra Cumhuriyetle birlikte; milletimizin takip ettiği siyaset daha kökleşmiş ve Anadolu’nun bağrına şehit kanlarıyla nüfuz etmiştir.

Üzerinde yaşadığımız aziz vatan coğrafyası, tarihin hiçbir döneminde zafiyet ve aymazlık kabul etmemiştir.

İşbirlikçi yönetimlere, menfaat şebekelerine ve başkalarının gönüllü elçiliğini yapanlara hoş bakmamış, onay vermemiştir.

Son yurdumuzda yaşamanın bedelini aziz şehitlerimiz ve hürmetle andığımız ecdadımız seve seve ödemişlerdir.

Bez parçasını dökülen kanlar bayrak yapmış ve bu topraklar; uğrunda canını feda eden kahramanlar sayesinde vatan haline gelmiştir.

Allah’a çok şükür, milletimizin ve kurduğu devletlerinin bekasını zayıflatacak niyet ve emeller aradıkları imkânları yüzyıllardır asla bulamamıştır.

Dönem dönem teslimiyetçi ve jeo-politiğin gereklerini inkâr ve ihmal eden şahsiyetler otorite haline gelmişse de, bu durum, uzun süreli olmamış ve ortaya çıkabilecek ciddi düzeydeki sorun alanları yayılmadan etkisini kaybetmiştir.

İnanıyorum ki bundan sonra da olacak olan budur.

Küresel güçlerin yol kavşağında, politikalarının güzergahında bulunan son vatanımız, stratejik ve politik analizlerin, değerlendirmelerin odağındadır.

Bu yüzden, vatanımız üzerinde tekemmül ettirilen siyasetlerin içeriğinde mutlaka; dirayet, cesaret, uyanıklık ve tehditleri öngörecek basiret olmalıdır.

Dünden bugüne intikal eden millet siyasetimizin, Anadolu’yla birlikte kulvarı genişleyen ülkülerimizin, iddialarımızın ve heyecanlarımızın gerisinde bunlar fazlasıyla etkili olmuştur.

  • Ülkemizin konumu ve yönetim biçimi,
  • Vatanımızın coğrafi özelliği ve karakteri,
  • Üst üste yığdığımız sosyal ve ahlaki değerlerimiz,
  • Asırların bereketinden tevarüs edilen ekonomik ilişkilerimiz,
  • Kültürel gücümüz ve askeri kudretimiz bir araya gelmiş ve bu coğrafyadaki siyasetimizin temelini teşkil etmiştir.

AKP zihniyeti işte bu siyaseti yıkmaya, içini boşaltmaya ve değersizleştirmeye çalışmaktadır.

Hükümet, izlediği siyaset metoduyla Türkiye’yi dar ve güdük bir alana sıkıştırmış; milli varlığımıza yönelen ciddi ve faal tehditlerin önünü bile bile açmıştır.

Millet değerlerine itiraz ve hakaret eden sivri akım ve tutumlar; AKP’yle birlikte dirilmiş ve 90 yıl önce aldığı darbelerin yarasını sararak ayağa kalkmıştır.

Türk milletinin Anadolu’daki mevcudiyetini emniyet altına alan derin ve engin siyaset birikimi, son dokuz yıllık zaman diliminde tutunduğu tarihi vakıalardan koparılmak istenmiştir.

Sözde, “statükoya ve vesayete karşı çıkıyoruz” propagandasıyla, milli kimliğimizin bileşenleri ayrıştırılmaya ve parçalanmaya bırakılmış; Türkiyelilik gibi coğrafya tabanlı kimlik tanımı kamuoyuna ısrarla servis edilmiştir.

Dış destekli iç tehdit, Türk milletinin kutsallarını kuşatmış, mukadderatına tamiri çok zor olacak bir zayiat vermiştir.

Başkalarının iradesine boyun eğen, planlarına taşeronluk yapan ve dayatmalarına sessiz duran bir yönetim anlayışıyla son vatanımızdaki siyasi ve kültürel bütünlüğümüz rencide edilerek köşeye sıkıştırılmıştır.

Kutlu geçmişimizin şerefli sayfalarından ders ve sonuç çıkaramayan çoğunlukçu anlayışın, milletimizi çapı gittikçe büyüyen emperyalist girdaba mahkum ettiği gelişmelerle sabittir.

Bundan dolayı Dersim isyanının bastırılması katliamla isimlendirilmiş, sözde Ermeni soykırım iddialarının dillendirilmesine uygun iklim yaratılmıştır.

Numaralı Cumhuriyet meraklıları güç ve kolaylık elde etmiş, milli mücadele dönemi hayasızca tartışmaya açılmıştır.

Eski hakimiyet havzalarımızdaki paylaşım mücadelesine konu mankeni olarak iştirak edilmiş, mazimizdeki acı verici kayıplar hiç akıllara dahi getirilmemiştir.

BOP’a refakat edilerek haçlı hesapların ve hedeflerin, yakın coğrafyalarımıza demokrasi ve özgürlük paravanıyla kabul ettirilmesi amaçlanmıştır.

İmparatorluk yıllarımızın gerileme ve çöküş dönemindeki felaketler hiç umursanmamış, Türk milleti göz göre göre ucuz pazarlıklara, sonu meçhul ittifaklara tek taraflı bağlanmıştır.

Özellikle ve özenle korunması gereken milli hasletlerimiz, millet değerlerimiz ve ülke gerçeklerimiz heba ve israf edilmiştir.

 

AKP Hükümeti benimsediği siyaset tarzını;

  • Kapanmış yaraları kaşımak ve kanatmak için seferber etmiştir.
  • Üzeri küllenmiş hadiseleri tekrar açmak için kullanmıştır.
  • Bin yıllık kardeşlik bağlarını koparmak için dayanak yapmıştır.
  • Teslimiyetçiliğini örtmek için bahane olarak görmüştür.
  • Teröriste gerilla, çete başına sayın, şehide kelle demek amacıyla fırsat olarak değerlendirmiştir.
  • Cumhuriyet’in kazanımlarını yok etmek için fırsat kapısı kabul etmiştir.

Sonuç ve özet olarak; siyaset AKP’yle birlikte iflasın eşiğine dayanmış, kuralları ve sahip olduğu nitelikleri itibariyle dejenere olmuştur.

 

AKP’nin siyasetinde;

  • İnanç ve ideal yoktur.
  • Milletimiz yararına hayırlı bir amaç bulunmamaktadır.
  • Vatandaşlarımızın umut ve heyecan duyacakları bir gelecek tasarımı yer almamaktadır.
  • Türk milletini çağın refahıyla buluşturacak bir kaygı ve arayış da görülmemektedir.

Menfaat ortaklığıyla bir araya gelmiş, milli ve manevi değerlerimizi çarpıtmaktan geri durmayan aciz, ilkesiz ve çürümüş kadrolarla siyaset ahlaki yozlaşmanın zifiri karanlığına terk edilmiştir.

Esasen bu iptidai bakışın, kavmiyetçi körlüğün sunacağı bir şey kalmamıştır.

Yorulmuş, yıpranmış ve dermanı tükenmiş bu siyaset algısı hakkında en doğru hükmü elbette aziz milletimiz verecek ve muhasebesini de buna göre yapacaktır.

Milletimizin özgüveninin gölgelenmesine ve tarihi kudretini sulandırmaya dönük girişimlere bizim bigâne kalmamız mümkün değildir.

43 yıllık siyaset geleneği, bir asrı aşan fikriyatıyla Milliyetçi Hareket Partisi güzelin, iyinin ve doğrunun tarafıdır ve Türk milletinin yeminlerine sonuna kadar sadıktır.

Bizim siyaset anlayışımızda;

  • Koltuk ve statü merakından eser yoktur.
  • Devletin kaynaklarına haksızca ve ahlaksızca göz koyan haramzadelik yoktur.
  • Milleti 36’ya ayıran, alt kimlikleri okşayan şuursuzluk yoktur.
  • Milli kabulleri zamana ve şartlara göre eğip büken omurgasızlık yoktur.
  • Yoksullaşmayı zenginlik, işsizliği gelişme, krizi fırsat sayan basiretsizlik yoktur.
  • Tarihle yüzleşme adı altında Türk milletini soykırımcı ve suçlu gösterme küstahlığı asla yoktur ve hiçbir zaman da olmayacaktır.

 

Muhterem Misafirler,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bizim sözümüz millettir, düşüncelerimiz millettir ve hedefimiz lider ülke Türkiye’ye varmaktır.

Dünyaya Türkçe bakmak, zamanın ruhuna Türkçe seslenmek ve başkent Ankara’nın kutlu emanetine sahip çıkmak bizim için vazgeçilmez bir hedeftir.

Milletin birliğine, vatanın tekliğine, devletin bütünlüğüne, bayrağın namusuna halel getirtmemek en büyük iddiamızdır.

Kimseyi ayırmadan, farklılıkların batağına saplanmadan, herkesi bir ve eşit gören görüş derinliğiyle Türkiye’ye sahip çıkmak temel felsefemizdir.

Milliyetçiliğimizin gayesi, Türk milletini geliştirmek ve sözü dinlenir kudretli bir hale getirmeye odaklıdır.

Milliyetçiliğimiz, karanlığın perdesini kaldırmak için bir müdahaledir; nereden geldiğimizi ve nereye ulaşmak istediğimizi kapsamına alan bir çağrıdır, davettir ve yorulmayacak bir nefestir.

Siyasetimizin öznesinde millet vardır ve korkuyu galip kılmaya çalışanlara göz açtırmama azmi doruk noktadadır.

Mançurya’dan Cezayir’e, Ukrayna’dan Dekkan’a ulaşan ve steplerden okyanusa başını uzatan bir hükümran geçmişi müdafaa ve sahiplenme bizim için ikamesi olmayan bir önemdedir.

Adaletini kıtalara götürmüş, hoşgörüsünü medeniyetlerle buluşturmuş, fütuhatının heybetini zalimlerin kafasına indirmiş bir geçmişin mirasçıları olarak, adımızı, anımızı ve kimliğimizi korumaya 43 yıl önce and içtik, söz verdik ve geri dönmemeye karar verdik.

Bilinsin ki,

  • Boğazında vatanın nimetleri dururken, başkalarının vaatleriyle kıblesini yitirenlere,
  • Ziyneti kanlı kefen olan şehitlerimizin ruhunu incitenlere,
  • Dişiyle kılıca, eliyle mermiye, yüreğiyle işgale direnen kutlu ceddimizin emanetine hıyanetlik edenlere,
  • Dileği, fikri ve gündemi vatanın ikbalinden daha çok başkalarının yaranına olanlara,
  • Milletimizi taşıyamayacağı ve izah edemeyeceği yükümlükler altına sırf hırsları uğruna sokmayı hesap edenlere,
  • Ortadoğu’ya kin ve nefret tohumlarını saçan kanlı yüzlere, dolduruşa gelerek destek verenlere hiçbir zaman iyi gözle bakmayacağız ve haklarımızı da helal etmeyeceğiz.

Biz, geçmişi sadece dünde kalan yaşanmış hatıralar yığını olarak değil, bugünü ve yarınları haber veren müjdeler demeti olarak kabul ediyoruz.

Bunun için kökümüzden ve asırları aşan fazilete dayalı millet siyasetimizden ödün vermemiz kesinlikle düşünülmemeli ve bu konuda geri adım atacağımız akıllara dahi getirilmemelidir.

Biz bu bilinçle milletimizin ve devletimizin hükmü şahsiyetini ve kutsal varlığını, el üstünde tutma ve yaşatma konusunda tavizsiziz. 

Vatan ve millet sevgisi ortak paydamız, onurlu ve huzurlu bir gelecek müşterek beklentimiz, yarınki kuşaklara güçlü bir ülke bırakmak en büyük özlemimizdir.

Bunların dışında her yol bize yabancı ve uzaktır.

Bunların hilafına her teklif, öneri yada proje bizim için üzerinde tartışılması bile abes olan konulardır.

Türkiye’nin dirliğine ve düzenine hizmet etmeyen her fikir ve kanaat karşımızdadır ve her şart altında da muarızımız olacaktır.

İçinde yaşadığımız vatan coğrafyasının akıbetini, mensubu olmaktan şeref duyduğumuz Türk milletinin ulaşmasını arzuladığımız seviyeyi, hiç kuşkunuz olmasın ki, siyasete yüklediğimiz anlamlarla ve ecdadımızın mirasıyla tayin etmede ısrarlıyız.

İşte bizim siyasetimizin muhtevası ve ana fikri bu şekildedir.

Dünden koparak, değerlerimize sırt çevirerek ve başkalarına sevimli görünme adına milletimizin ulviyetini çiğneyerek bir yere ulaşmak söz konusu değildir.

Muğlâk siyaset taktikleriyle, sıfır sorun çarpıklıklarından herkesle hasım hale gelen ve savaş hazırlığı yapan buhranlı döngüyle milletimizin huzur ve istikrara kavuşması söz konusu bile olmayacaktır.

Hayal tacirliğinden medet uman, umutları fütursuzca canlandırmaktan haz alan ve hepsinden de önemlisi hayal kırıklıklarına seyirci kalan siyaset bunalımıyla önümüzdeki yıllara ulaşmak çok zordur.

Ve bunun da siyaset olmadığını, siyasetin yozlaştırılması ve ayakta tutan bütün sütunlarının kırılması manasına geleceğini hatırlardan bir an olsun çıkarmamak gerekmektedir.

 

Sayın Misafirler,

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Siyaset ve Liderlik Okulumuzun Kıymetli Katılımcıları,

Siyasetten bahsederken liderlikle ilgili birkaç söz etmezsek meramımızı eksik bırakmış oluruz.

Günümüzde liderin ve liderliğin birçok tanımı ve izahı yapılmaktadır.

Bu alandaki zenginlik ve yapılan yeni yorumlar çağımızın liderlik algısını da sürekli olarak güncellemektedir.

 Lider, yanında saf tutmuş ve kendisine inanmış arkadaşlarıyla; gidilecek yere, daha önceden belirlenmiş istikamete, doğru ve en uygun vasıtalarla götüren veya ulaştıran kişi olmalıdır.

Liderlik ise bu sürecin her safhasında kendisini gösteren ve bütünü saran bir durumdur.

Liderlik için önemli olan varılacak hedef, ulaşılacak yerdir.

Rotasını çizmiş, tehlikeleri tespit etmiş, kadrosunu özenle seçmiş bir liderliğin geç de olsa amacına ulaşmaması söz konusu bile değildir.

Elbette cari faaliyetlerin düzenliliği, günlük işlerin aksamadan sürdürülmesi liderliğin görevleri arasındadır.

Ancak bunlar hedefe ulaşma konusunda ayak bağı olmamalı, çabaların organize edilmesinde engel oluşturmamalıdır.

Öngörü yeteneği, geleceği tahmin gücü, risklerin kararlardaki gözetilmesi bir liderin vasfını ve sahip olduğu nitelikleri göstermesi bakımından çok önemlidir.

Hedeflere ulaşmada lider seyirci değil, bizzat katılımcı ve yönlendirici konumundadır.

Bizim kültürümüzde ve devlet geleneğimizde liderliğin büyük bir yeri ve önemi bulunmaktadır.

Bundan dolayı lider; fedakârlık göstermesi, zamanında uyarı ve telkinleriyle ön alması, soğukkanlılığıyla örnek olması, sağduyusu ile cazibe merkezi haline gelmesi gereken bir özelliği taşımalıdır.

Unutulmasın ki, sorunlu liderliğin akıbeti her zaman macera ve kayıptır.

 

Muhterem Misafirler,

Konuşmamın bu son kısmında, her zamanki gibi, sertifika alan değerli katılımcılara kısa da olsa hitap etmek istiyorum.

Özveri ve heyecanla başladığınız yoğun eğitim sürecini bugün başarıyla tamamladınız.

Buradan öğrendikleriniz, hayatınızın her aşamasında sizlere destek olacak; siyaset hakkında daha net ve kapsamlı değerlendirmeler yapmanıza katkı sağlayacaktır.

İnancım ve beklentim budur.

Hepinizin ulaşmak istediği bir nokta ve varmayı hayal ettiği bir hedefi olduğundan eminim.

Tabii ki doğal ve doğru olanı da budur.

Ancak büyük hedeflere kalbinizin ve zihninizin terkibiyle ulaşacağınızı hiç aklınızdan çıkarmayınız.

Hayat boyu öğrenmeyi, sorumluluk almayı ve mutlaka çok çalışmayı kendinize prensip edininiz.

Sürekli olarak kendinizi yenilmekten asla vazgeçmeyiniz.

Çağın ruhunu ve yönelişini iyi kavrayınız ve milletimizin sizler gibi tertemiz şahsiyetlere, idealist kişiliklere çok ihtiyacı olduğunu unutmayınız.

Zekanızı, mesleki bilgi ve yetkinliğinizi sosyal ilişkilerinizle birleştiriniz ve ekip halinde geniş ufuklara yelken açabileceğinizi hiçbir zaman göz ardı etmeyiniz.

Ümit ederim ki;

  • Sorunlar karşısında bocalamayan bir atılganlığa,
  • Olaylara çözüm merkezli bakan iyimserliğe,
  • Milletimizin değerlerini hayat boyu taşıyan vatanseverliğe,
  • Milli ve manevi sorumluluklarınızın şuurunda olan inanmışlığa her daim sahip olursunuz ve bu parıltılı yoldan azla dönmezsiniz.

Hepinize partimizin kapıları ardına kadar açıktır.

Bundan sonra; göstereceğiniz gayretler, yapacağınız çalışmalar mutlaka bizlere yeni fikirler katacak ve kazandıracaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle değerli katılımcıların hepsini kutluyor, bir kez daha başarılar diliyorum.

Eğitim süreci boyunca emeğini ve desteğini hiç esirgemeyen her arkadaşıma şükranlarımı sunuyorum.

Konuşmama son verirken hepinizi bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyorum