Genel Başkanımız Dr.Devlet Bahçeli'nin Değerli Basın Mensupları, Kıbrıs’ta geçtiğimiz hafta sonu yapılan referandumla, talihsiz bir dönem kapanmıştır. Kıbrıs Türklerini baskı ve dayatmalarla teslim almayı amaçlayan oyunların sergilendiği bu süreç, artık geride kalmıştır. Kıbrıs Türk Devletinin varlığı korunarak şimdi yeni bir döneme girilmiştir. Yaşanan bu sancılı süreçte, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ta herkes ve her kurum bir samimiyet ve inanç sınavından geçmiştir. Milli çıkarları feda eden bir teslimiyet anlayışını, Avrupa kültürünün bir parçası olan uzlaşma zihniyeti şeklinde göstermeye çalışan AKP iktidarı, referandum sürecinde açık bir evet kampanyası yürütmüştür. Devlet gücünü ve etkisini kullanarak bütün baskı yöntemlerine başvurmuştur. Türkiye’ye bakan Kıbrıs’lı kardeşlerimiz bir ikilem içinde bırakılmıştır. AKP hükümeti, devletini ve halkının milli kimliğini ve varlığını koruma mücadelesi veren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş’a karşı adeta bir savaş ilan etmiştir. AKP’nin bazı sorumsuz yetkilileri de Sayın Denktaş’ı istifaya çağıran cüretkar beyanlarda bulunmuşlardır. Bizzat Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin egemen bir devlet olarak tanıdığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemenliğini bile sorgulamış ve kendisine hiç yakıştıramadığımız “portakal kasası” edebiyatıyla adeta alay konusu haline getirmeye çalışılmıştır. Aynı Dışişleri Bakanı, Rumlar’ın evet demesi için de çaba göstermiş ve bunu da geçmişini ve temsil ettiği zihniyeti unutarak şimdi benimsemeye çalıştığını iddia ettiği Avrupalı kimliği ile izah etme gayreti içine girmiştir. Referandumdan sonra AKP Hükümeti “Rumlar hayır dedi, tarihi bir fırsat kaçırıldı” diyerek adeta matem tutacak hale gelmişlerdir. Diğer taraftan Avrupa Birliği ve Amerika, referandum sürecine bütün imkanlarıyla katılmış ve hayali cennet vaatleriyle Kıbrıs Türklerini adeta bir kuşatma altına almıştır. Kıbrıs Türk halkı, bu şartlar altında, bir bıkkınlık ve çaresizlik psikolojisiyle ve AB ümidi peşinde sandığa gitmiş ve yüzde altmış beş gibi bir çoğunlukla evet oyu kullanmıştır. Kıbrıs Rumları ise, Türkleri bir azınlık haline getirerek baştan itibaren teslim alma ümidiyle bu plana çok büyük bir çoğunlukla hayır demiştir. Rumların hesabı çok açıktır. Kıbrıs Türklerinin önemli bir kısmı AB üyeliğinin ortaya çıkardığı dinamikler nedeniyle zaman içinde her şeyi kabul etmeye hazır ve mahkumdur beklentisi Rum’larda yaratılmıştır. AKP hükümetinin izlediği AB perspektifi uğruna herşeyi feda etmeye hazır teslimiyetçi politika da, Rumların bu yöndeki beklentilerini güçlendiren bir unsur olmuştur. Esasen Kıbrıs Türklerini eşit ortak olarak görme ve kabul etme iradesi olmayan Kıbrıs Rumları, birkaç gün sonra gerçekleşecek AB üyeliğinin de rahatlığıyla ve zamanın lehlerine çalışacağı hesabıyla Annan planına hayır demiştir. Kıbrıs referandumuyla, aslında, Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’ın üyeliği konusunda baştan beri izlediği yaklaşımın sakatlığı, bu konudaki samimiyetsizliği ve Kıbrıs’ı içine almak için benimsediği siyasetin iflası tescil edilmiştir. Sayın Basın Mensupları, Kıbrıs’ta yaşanan referandum sürecinin ortaya çıkardığı gerçekler bunlardır. Türk Milliyetçileri en samimi duygularla ve Kıbrıs Türklüğü’nün varlığını ve güvenliğini her düşüncenin üstünde tutan bir anlayışla bu süreçte elinden gelen her çabayı harcamıştır. Türk Milliyetçileri bu konuda vicdanen, fikren ve kalben çok müsterihtir. Ancak, Türk Milliyetçilerinin samimi inançlarının gereğini yapmasından rahatsız olan bazı çevrelerin bulunduğunu esefle görüyoruz. Seviyesi ve şeceresi herkesin malumu olan bir AKP yöneticisi, Kıbrıs’ta bulunduğumuz sırada bu konuda Türk Milliyetçilerini hedef alan hezeyanlarda bulunmuştur. Bu müfteri bizim asla muhatabımız olamaz. Türk Milliyetçilerine dil uzatmak cüretinde ve gafletinde bulunan bu müfteriyi, altından kalkamayacağı seviyesiz laflar etmemesi ve çok ağır mukabelesi olacak çizmeyi aşan hezeyanlarda bulunmaması konusunda buradan uyarmak istiyorum. Herkes haddini çok iyi bilsin. Değerli Basın Mensupları, Kıbrıs’ta iki halkın ortaya koyduğu iradeye elbette herkes saygı göstermek durumundadır. Bu konuda yaşanan güç süreç artık geride kalmıştır. Önümüzdeki dönem de çok zor ve tehlikelerle dolu bir dönem olacaktır. Geride bırakılan dönemden herkes gerekli dersleri çıkarmalı ve yeni durumun dinamiklerini doğru değerlendirmelidir. Bu vesileyle Kıbrıs sorunun geleceği ve yeni dönemde Türkiye’nin izlemesi uygun olacak siyaset konusundaki görüşlerimizi Aziz Milletimizle paylaşmak istiyorum. Yeni dönemde Türkiye’yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni büyük görev ve sorumluluklar beklemektedir. İlk önce Kuzey Kıbrıs’ta iç siyasi istikrarın bozulmasına imkan verilmemesi büyük önem taşımaktadır. Toplumsal dayanışmanın korunmasına bugün her zamandan fazla ihtiyaç bulunmaktadır. Kıbrıs’lı kardeşlerimizin birlik ve beraberliklerini koruyacaklarına ve kamplaşma ve kutuplaşmaları geride bırakarak mutlu bir gelecek için omuz omuza çalışacaklarına yürekten inanıyorum. Bu konuda Kıbrıs Türk siyasetçilerine ve siyasi partilere de büyük bir görev ve sorumluluk düşmektedir. Kıbrıs Türk siyasi liderleri, parti hesaplarını aşan bir vatanseverlik anlayışıyla hareket etmek ve kısır siyasi çekişmeleri bir kenara bırakarak Türk halkının milli hedefler etrafında bütünleşmesini sağlamak gibi tarihi bir görevle karşı karşıyadır. Bu noktada, Sayın Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı hedef alan kampanyalara ve istifa çağrılarına son verilmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’nı Kıbrıs Türk halkı seçmiştir. KKTC, Anayasa’sı ve kanunları olan bir hukuk devletidir. Devlet yönetiminin esasları ve görev ve yetki dağılımı Anayasa ile düzenlenmiştir. Sokak gösterileriyle yöneticilerin istifaya zorlanmasına, saray darbeleriyle görevden ayrılmasına teşebbüs edilmesine, hukuk devletinde yer yoktur. Herkes bunun bilinciyle hareket etmelidir. Türkiye’deki toplum mühendislerinin de KKTC’nin iç siyasetini masa başında tanzim etmek hevesinden biran önce kurtulmaları büyük önem taşımaktadır. Aynı şekilde AKP iktidarı da bu yöndeki hevesleri cesaretlendirmekten vazgeçmelidir. Türkiye ile KKTC arasındaki güven bunalımının biran önce aşılması için herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Türk hükümetinin bu konuda gerekli adımların atılmasında öncülük yapması gerektiğine inanıyorum. Sayın Başbakan’ın ortak bir durum değerlendirmesi yapılması amacıyla önümüzdeki günlerde KKTC’ni ziyaret etmesi, her bakımdan çok zamanlı ve yerinde bir hareket olacaktır. Sayın Başbakan’ın, bu amaçla, Rumların Kıbrıs’ı temsilen AB üyesi olacağı 1 Mayıs günü Lefkoşa’ya gitmesi ve Rumların üyeliğinin kutlanacağı AB törenlerinin yapıldığı sırada KKTC’de bulunması Kıbrıs’lı kardeşlerimizle dayanışmamızı göstermek bakımından çok uygun olacaktır. Aynı zamanda, Rumları üye yapan Avrupa Birliği’ne de bu şekilde çok anlamlı bir mesaj verilecektir. Değerli Basın Mensupları, Kıbrıs sorunun artık yeni bir zemine, yeni bir çerçeveye oturmuştur. Siyasi ve hukuki unsurlar ve dinamikler temelden değişmiş, yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Referandum sonrası Annan planı artık yok hükmündedir. İlerde çözüm çabaları yeni bir zeminde yürütülecektir. Rumların hakiki hüviyetleri ve niyetleri bütün çıplaklığıyla anlaşılmıştır. Esasen lehlerine olan Annan plânı çerçevesindeki bir çözümde bile Kıbrıs Türklerini ortak olarak görmek istemedikleri ortadadır. Bu durumda Kıbrıs sorunun çözümü için tek bir temel kalmıştır. Bu da siyasi bakımdan eşit iki egemen devlet temelinde ortak bir devlet yapılanmasıdır. Rumların federasyon modelini reddetmesi karşısında, iki egemen devletin bir konfederasyon çatısı altında bir araya gelmesi, yegane gerçekçi ve geçerli imkan olarak ortaya çıkmıştır. Rumların buna da yanaşmaması halinde, Kıbrıs’ın bölünmüşlüğü artık geriye dönülmez ve değiştirilemez biçimde tescil edilecek ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlık yolu açılmış olacaktır. Bu noktaya gelinirse, insaf ve ahlak sahibi hiç kimse bu konuda Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini suçlayamayacaktır. Ancak, bu konuda karşımıza çıkabilecek bazı tehlikelere de dikkat çekmek istiyorum. Bu konuda AKP hükümetinin çok dikkatli ve kararlı bir tutum izlemesi büyük önem taşımaktadır. Bir süre geçtikten sonra Annan planının yeniden ısıtılarak önümüze konulması ihtimaline karşı azami ihtiyatla hareket edilmelidir. Güney Kıbrıs’ta ikinci bir referandum yapılması zorlamalarına veya müzakerelerin kaldığı yerden sürdürülerek Rumları tatmin için ilave tavizler verilmesi için üzerimize gelebilecek baskılara karşı direnmek basiretini göstermesi kaçınılmazdır. Böyle bir oyuna gelinmesi halinde, Türk tarafı zaten Annan planını kabul etti, Rumların da evet diyebilmesi için Türkler bazı fedakarlıklar yapsın zorlamalarının önü alınamayacaktır. Endişemiz Aralık ayı yaklaştıkça bu amaçla Avrupa Birliği kartının kullanılması ihtimalinden kaynaklanmaktadır. Bunun için AKP iktidarının AB’den kuru bir tarih almak uğruna her şeyi yapmaya mahkum bir teslimiyet görüntüsünü terketmesi hayati önem taşımaktadır. Gelinen bu noktadan, sonra artık hiç kimsenin Kıbrıs konusunu Türkiye’nin AB üyelik sürecinin önüne bir ön şart olarak koymasına izin verilmemelidir. AKP’nin, Türk milletinin tarihine ve milli ve manevi değerlerine uygun ilkeli bir tavır sergilemesi ve Kıbrıs Türklüğünü bir hayal uğruna feda etmenin tarihi vebalini üstlenmeme basiretini gösterebilmesi en samimi beklentimiz ve temennimizdir. AKP’ye oy vermiş halk kitlelerinin de düşüncesi budur. AKP iktidarı artık gerçekleri görmelidir. Değerli Basın Mensupları, Kıbrıs Türkleri yıllardır insafsız bir tecrit politikasına ve her alanda haksız ambargolara maruz bırakılmıştır. Şimdi, bu tecrite son verilmesi ve ilk aşamada ekonomik, ticari, turizm, ulaştırma ve spor alanlarındaki ambargoların kaldırılması için şartlar oluşmuştur. Referandum öncesi bu konuda AB’nin ve ABD’nin verdiği sözlerin ve vaatlerin yerine getirilmesi için Türk hükümeti ve KKTC kararlı bir tutum izlemelidir. Bu konuda, hedefleri doğru konulmuş kapsamlı bir strateji belirlenmeli ve her alanda süratle uygulamaya konulmalıdır. Özellikle AB bu konuda bir samimiyet imtihanından geçecektir. Uluslararası bir sorun olan bölünmüş Kıbrıs’ı üye yapmak için her imkanı zorlayan AB, şimdi Kıbrıs Türklerine karşı yıllardır sürdürdüğü haksızlığı düzeltmek durumundadır. AB’nin bu konuda sergileyeceği tutum, aynı zamanda Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin samimiyet ve dürüstlüğünün derecesinin de bir göstergesi olacaktır. Bu amaçla, ilk adım olarak, Rumların tüm Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak AB üyesi olmasını öngören Tüzüğün süratle değiştirilmesi ve adadaki gerçek durumla uyumlu hale getirilmesi gerekecektir. Bunun Rumların üye olacağı 1 Mayıs tarihinden önce yapılması elzemdir. Türk hükümeti bu konunun peşini bırakmamalıdır. Bundan sonra, AB mahkemelerinin kararlarıyla uygulamaya konulan ticari ambargoların en azından fiili tedbirlerle aşılması için gerekli düzenlemelerin yapılması ve Kıbrıs Türk tarafına Rumların aracılığı olmadan doğrudan mali kaynak aktarılmasının sağlanması bakımından etkili girişimlerde bulunulmalıdır. Sayın Basın Mensupları, Bu noktada üzülerek belirtmek isterim ki bu konuda ki son gelişmeler cesaret verici değildir. AB Konseyi’nin dün yaptığı toplantıda Kıbrıs konusunda kabul ettiği kararın içeriği, ilerisi için ümitli olmaya imkan bırakmamaktadır. AB, bu son kararıyla, Kıbrıs Türk halkı ile ilişkilerde göstermelik bazı düzenlemeler dışında özlü, somut ve ciddi adımlar atmak niyetinde olmadığını ortaya koymuştur. Bu son kararda, Kıbrıs Türklerine karşı uygulanan ambargo ve kısıtlamaların kaldırılmasından söz edilmemektedir. Daha önce verilmesi kararlaştırılan 259 milyon Euro tutarındaki mali kaynağın, Rumlar aradan çıkartılarak doğrudan Türk tarafına mı verileceği hususu bile açık bırakılmıştır. Rumlar, bütün Kıbrıs’ı temsilen 1 Mayıs’ta AB üyesi olacaktır. Bu tarihten sonra Kıbrıs Türkleriyle ilgili her konu Rum iradesine ve vetosuna tabi kılınacaktır. 1 Mayıs tarihinden önce ise Avrupa Birliği’nin yuvarlak sözlerle ipe un serme niyetinde olduğu görülmektedir. AB Konseyi’nin son kararının anlamı ve sonucu maalesef budur. AB’nin bu tutumunu gözden geçirmesini beklediğimizi belirtmek isterim. AB çeşitli bahanelerle üzerine düşeni yapmadığı takdirde samimiyetsizliği bir kere daha tescil edilmiş olacaktır. Bu konuda Yunan vetosu gibi bahane ve mazeretlerin arkasına artık kimse sığınmamalıdır. Eğer Yunan hükümeti, Türk toplumunu cezalandıran bu haksızlıkların düzeltilmesini engeller ve bu yöndeki adımları veto ederse, şunu çok iyi bilmelidir ki Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkiler, bu hasmane tutumdan ciddi biçimde etkilenecektir. Türk hükümeti bunu Yunanistan’a açıkça anlatmalıdır. Kuzey Kıbrıs’a uygulanan turizm, ulaşım, spor ve ticaret ambargosunun uluslararası planda kaldırılmasında ABD’nin belirleyici bir rol oynama imkanının bulunduğu bir gerçektir. ABD’nin bu alanda etkisini kullanması için Türk hükümeti bütün imkanları harekete geçirmelidir. Sayın Basın Mensupları, Türkiye, bir taraftan uluslararası planda bu mekanizmaları harekete geçirmek için gerekli girişimleri yaparken, diğer taraftan da Kıbrıs’lı kardeşlerimizi ekonomik açıdan ciddi biçimde desteklemek için bütün imkânlarını seferber etmesi, bu amaçla topyekün milli seferberlik başlatması hayati önem taşımaktadır. AKP iktidarı KKTC ekonomisinin güçlü bir yapıya kavuşturulması ve Kıbrıs Türk halkının refah düzeyinin yükseltilmesi için yeni ve kapsamlı bir ekonomik ve siyasi proje geliştirmelidir. Bu projenin yeni bir heyecanla ele alınması ve hayata geçirilmesi için, yeni bir yapılanma ihtiyacı dahil olmak üzere gerekli tüm hazırlıkların süratle tamamlanması amacıyla ciddi bir çaba içinde olmalıdır. Bu kapsamda, yıllardır sürümcemede kalan su ve elektrik gibi altyapı projelerinin en kısa sürede geliştirilmesi için yeni bir plan yapılmalı ve titizlikle uygulanmalıdır. Türkiye bu konularda mümkün olabilecek her fedakarlıkları yapmaya hazır ve kararlı olduğunu tüm dünyaya gösterebilmelidir. Bu çerçevede, KKTC ile imzalanan ancak AB’nin itirazı nedeniyle geri çekilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayına sunulmasından vazgeçilen Gümrük Birliği antlaşmasının biran önce hayata geçirilmesinin gerekli olduğuna inandığımızı belirtmek isterim. Burada Türk iş adamlarına da büyük bir görev düşmektedir. Kıbrıs’ta her ne pahasına olursa olsun bir çözümü savunan iş çevreleri ve bunların kuruluşları, ortaya çıkan bu yeni durumda, şimdi, Kuzey Kıbrıs’a yatırım yapılması için ciddi bir seferberlik başlatmalıdır. Bu, kendileri için en azından moral bir sorumluluktur. Değerli Basın Mensupları, Önümüzdeki zor dönemde Kıbrıs politikamızın amaçları ve hedefleri hakkında Milliyetçi Hareket’in samimi görüşleri bunlardır. Bu hususları yapıcı bir muhalefet anlayışıyla AKP Hükümeti’nin dikkatine ve değerlendirmesine getirmek istiyoruz. Bugün yapılması gereken, yeni bir strateji ile Kıbrıs’lı kardeşlerimizin kendi ayakları üzerinde duracakları, mutlu ve güvenli bir gelecek için ümit ve heyecanlarını kaybetmeyecekleri şartların hazırlanması için yeni bir azim ve kararlılıkla çalışılmasıdır. Milliyetçi Hareket, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türkleri’nin uzun vadeli çıkarlarının korunması için atılacak her adımın yanında olacak ve bunları bütün imkânlarıyla destekleyecektir. Aksine politikalar izlenmesi durumunda ise, şimdiye kadar olduğu gibi bütün imkânlarıyla buna karşı çıkacaktır. Hepinize teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı |