09.06.2004 - Yeni Genel Merkez Binasında Yapmış Oldukları İlk Basın Toplantısı
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
Yapmış Oldukları Basın Toplantısı Metni
9 Haziran 2004

 

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

Yeni Genel Merkez binamızda düzenlediğimiz bu ilk basın toplantısına katıldığınız için teşekkürlerimi sunuyor, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Kısa bir süre önce açılışını yaptığımız yeni binamız, siz değerli basın mensubu arkadaşlarımız için de daha uygun alt yapı imkânları ve çalışma şartları sunmaktadır.

Bu yeni çalışma ortamında sizlerle daha sık bir araya gelme imkânı bulacak olmaktan bahtiyarlık duyduğumuzu bu vesileyle belirtmek isterim.

Değerli Basın Mensupları,

Türkiye’nin bugünkü görüntüsü maalesef çok üzücü ve endişe vericidir. AKP’nin onsekiz aylık iktidar döneminde her cephede bir çözülme süreci yaşanmış ve bugün karşımıza iç açıcı olmayan bir Türkiye manzarası çıkmıştır.

Bugünkü basın toplantımızda bu konuda bir ufuk turu yaparak, güncel gelişmeler hakkında Milliyetçi Hareket Partisi’nin tespit ve görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi, ülkemizi, devletimizi ve milletimizi ilgilendiren konularda parti hesaplarını aşan bir vatanseverlik ve sorumluluk anlayışını rehber edinen köklü bir siyasi geleneğin temsilcisidir.

AKP iktidarının sonunun iyi olmayacağına inandığımız bugünkü tutum ve gidişatı hakkındaki ikaz ve tenkitlerimiz, bu hüviyetimiz ve anlayışımız ışığında değerlendirilmelidir.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

Türkiye bugün sürekli kan kaybetmektedir. Sürekli bir suni gerginlik ve suni iyimserlik senaryoları arasına sıkışmış, toplumsal enerjisini heba eden ve bocalayan bir ülke haline getirilmiştir.

Türkiye’nin temel değerlerini ve milli çıkarlarını siyasi geleceği için tehlikeye atmaktan çekinmeyen AKP zihniyeti, Türkiye’de çok sakıncalı bir toplum mühendisliği projesini uygulamak istemektedir.

Göz boyama ve günü kurtarma, esası şekle feda etme ve gerçekleri Türk milletinden saklamak için her yolu mübah görme, AKP iktidarı döneminde devlet idaresi ilkeleri olarak görülmüştür.

AKP yönetiminin başlıca siyasi hedefi, sloganlara dayanan ve aziz milletimizi yanıltmayı ve şartlandırmayı amaçlayan senaryolarla Türkiye’nin gündemini saptırmak ve yönlendirmek olmuştur.

Türk toplumunun bütün kurumları ve basınımızın bütün bu gelişmeler karşısında anlaşılmaz bir sessizlik içine girmiş, birkaç konu dışında olaylara seyirci kalmıştır. Bu atalet ortamı, haliyle AKP’yi cesaretlendirmiş ve sonuçta Türkiye gelecek ümidini kaybetmiş çaresiz insanların yaşadığı bir tezatlar ülkesi haline gelmiştir.

Bugün Türkiye’yi, ülkenin geleceğini değil kendi siyasi geleceğini düşünen, Türkiye vizyonu ve heyecanı olmayan bir zihniyet yönetmektedir.

AKP zihniyetinin Türkiye’nin sorunlarına gerçek ve kalıcı çözümler getiremeyeceği, bu kadroların Türkiye’nin önünü ve ufkunu açacak büyük dönüşümleri gerçekleştirecek liyakat ve kabiliyette olmadığı artık görülmüştür.

Türkiye’nin en öncelikli sorununun yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele olduğu Milliyetçi Hareketin değişmez inancıdır. Bu konudaki siyasi projemize sahip çıkan AKP iktidarı, bunu, bu liyakat ve niyet eksikliğini gizlemek için içi boş bir slogan olarak kullanmıştır.

Göstermelik bazı çıkışlar dışında, AKP zihniyetinin yolsuzlukla ciddi bir şekilde mücadele etmesi esasen beklenmemelidir. Menfaat ve rant paylaşımı, AKP döneminde kurumsal bir yapı içinde yaygın bir organizasyon konusu olmuştur.

Milletvekilliği dokunulmazlığı zırhına halatla bağlanmak için çırpınışları bile tek başına AKP’nin bu konuda samimi olmadığının hazin bir delilidir. Hukuk ve adaletten kaçmak niyeti taşımayan, kendisine ve geçmişine güvenen insanlardan beklenen etik davranış ile AKP’nin bu tutumu arasındaki tezat, zannedersem bu konuda daha fazla bir şey söylemeyi gereksiz kılmaktadır.

AKP iktidarı, yoksullukla mücadele konusunda da samimi bir niyet taşımamaktadır.

Bilindiği gibi, AKP, Türk insanının mutluluğunu ve refahını hedef alan, insan merkezli bir siyasi felsefenin temsilcisi olduğu iddiasıyla iktidara gelmiştir. Ancak, AKP’nin bugüne kadar sergilediği tutum, ilk bakışta halka cazip gelecek bu parlak söylemin gerçek amacını ve anlamını ortaya koymuştur.

AKP’nin insan merkezli politikadan kastettiğinin, Türk insanını her manada çökertmek için hedef tahtasının merkezine oturtmak olduğu anlaşılmıştır.

Sayın Basın Mensupları ,

Değerli Arkadaşlarım

Türkiye, böyle bir zihniyetin yönetiminde sonu belirsiz bir macera yolculuğuna sürüklenmektedir.

AKP, çok büyük bir Meclis çoğunluğuyla iktidardadır, ama muktedir değildir.

Siyaset tarzı, önce hesapsız ve ölçüsüz vaatlerle ortaya çıkmak ve sonra da çeşitli mazeretlerin arkasına sığınarak verdiği sözden geri dönmek esası üzerine kurulmuştur. Bu sorumsuz ve ilkesiz yönetim anlayışı, artık AKP klasiği niteliği kazanmıştır.

Bugün Türkiye’de vaatler ve mazeretler enflasyonu yaşanmaktadır.

Her alandaki politikaları iflas etmiş olan AKP, buna rağmen Türk Milletinin idraki ile alay edercesine, kendisine yeni kredi açılmasını isteyebilmektedir.

Bugünkü hükümet, sorunlara doğru teşhis koymak, önceliklerini doğru belirlemek ve doğru metotlarla çözüm üretmek konusunda tam bir acz içindedir. Anayasadan kaynaklanan devlet yetkilerini kullanırken zamanı, zemini ve şartları iyi değerlendirmede ciddi bir sorun yaşamaktadır.

YÖK ve Meslek Liseleri konusunda yaşanan son gelişmeler,  AKP’nin bu temel samimiyet, liyakat ve beceri sorununun millet hafızasından silinmeyecek hazin bir örneğini oluşturmuştur.

Hepinizin bildiği gibi AKP, bir çok konuyu olduğu gibi, YÖK ve İmam Hatip Liseleri sorununu da 3 Kasım seçimlerinden önce sorumsuzca ve insafsızca istismar etmiştir. Hükümet olduğu 18 ay süresince de bu istismar siyasetini sürdürmüş ve eğitim alanında kanayan bir yara olduğunu söylediği bu sorunun giderilerek yapılan bir haksızlığa son verilmesi gerektiğini her vesile ile dile getirmiştir.

AKP, hükümet olduğunu nihayet hatırlamış, ancak bu kere de gerekli şartları hazırlamadan, son derece acemi ve samimiyetten uzak bir şekilde bu konuyu Meclisin gündemine getirmiştir. Bu konuda yapılan tartışmalar ve yaşanan gerginlikler sonunda gelinen nokta Aziz Milletimizin malumudur.

Saman alevi gibi parlayarak ortaya atılan AKP, planlı bir ricat yolunu önceden tasarlayarak bir kere daha geri adım atmış ve sonra da hiç sıkılmadan ucuz kahramanlık rolüne soyunmuştur.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

Geçmişten bugüne taşınan ve önyargılı değerlendirmeler ve yanlış politikalarla kemikleşen bazı sorunların, ancak geniş tabanlı bir milli uzlaşı sağlanarak çözülebileceği bir gerçektir. Böyle bir uzlaşı için, öncelikle, bu konudaki bütün hassasiyetleri meczedecek ortak bir anlayış geliştirilmesi kaçınılmaz bir zarurettir.

Ancak, bunun önündeki en büyük engel, bizzat AKP ve temsil ettiği sakat zihniyettir.

AKP’nin bu konudaki tavrı ve üslubu yanlıştır, yolu ve yöntemi de yanlıştır. Burada AKP’nin temel sorunu samimiyetsizlik ve ciddiyetsizliktir. Yıllardır acımasızca sömürdüğü bu konuyu bir amaç olmaktan çok, ucuz bir istismar aracı olarak gördüğü, artık bütün çıplaklığıyla anlaşılmıştır.

Bugün gelinen noktadan şikayet etmeye hakkı olmayacak tek bir kurum ve tek bir kişi varsa, bu da AKP ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dır. Sayın Başbakanın bu konudaki son beyanları, AKP iktidarının demokrasi ve meşruiyet anlayışının dayandığı sakat temelleri göstermek bakımından da ibret verici olmuştur.

Sayın Başbakan, artık alıştığımız şekilde geri adım attıktan sonra, Meclis çoğunluğunu küçümsemenin Meclise hakaret anlamına geleceğini, bu konuda kimsenin istismar ve rant peşinde koşmaması gerektiğini ve halka yaslanan demokrasi anlayışından geri adım atmadan haklı oldukları yolda yürümeye devam edecekleri ifade etmiştir.

Burada sayın Başbakana şu temel gerçeği hatırlatmak isteriz ki, Hükümet bir sızlanma ve şikayet mercii değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir ağlama duvarı değildir. Meclisin itibarını korumak durumunda olanların, Meclis tahkir ediliyor diye yakınmaya hakları yoktur.

AKP iktidarı, aslında bu konuda samimiyet ve inançtan uzak bir danışıklı dövüş oyunu oynamıştır. Son Anayasa değişikliği ile YÖK’teki askeri temsilci kaldırılmıştır. AKP, yasanın sayın Cumhurbaşkanımız tarafından sırf bu nedenle veto edileceğini bile bile YÖK yasasında gerekli düzeltmeyi yapmamıştır.

Bu gerçek karşısında, AKP’nin çıkardığı bunca gürültünün, aslında senaryosu önceden yazılmış bir oyunun bir mizanseni olduğu herkes tarafından kolayca anlaşılmaktadır. AKP’nin bu samimiyetsiz tutumu sonucunda, bu sorun maalesef daha fazla kangren haline getirilmiştir.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

AKP’nin neye ve hangi amaca hizmet ettiğini anlamak mümkün değildir. Tutarlı bir çizgisi olmayan ve kararlı ve sebatlı bir tutum izleme kudreti ve alışkanlığı bulunmayan AKP, bu konuda da pusulasız şekilde savrulmuş ve sonuçta konunun dondurulduğunu açıklamak zorunda kalmıştır.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

Bu konuyu kapatmadan önce bir hususa daha dikkat çekmek istiyorum. AKP, İmam Hatip Liseleri konusunda da insafsız bir sömürü edebiyatı yaparak 57. Koalisyon Hükümeti zamanında MHP’ye haksız hücümlarda bulunmuştur.

Bugün, aynı konuda büyük bir iktidar çoğunluğuyla içine düştüğü duruma bakıldığında, geçmişte bize karşı yaptığı bu ucuz polemiği şimdi acı bir tebessümle hatırlatmamak elde değildir.

Bütün bu yaşananlar, demokratik ülkelerde kolay rastlanmayacak garipliklerdir. Milletimize saygısı olan, asgari sorumluluk sahibi bir hükümetten beklenen, bundan gerekli dersleri çıkartmasıdır. Oyalama ve ucuz istismar yollarına sapmanın devlet yönetiminin gerektirdiği samimiyet ve dürüstlükle bağdaşmayacağını anlamış olmasıdır.

Ancak, AKP yöneticilerinin bu idrak ve sorumluluk duygusundan da yoksun olduklarını görmekteyiz. Bütün gerçekler ortadayken, hala tevil yolu arayışına girmişlerdir.

Sayın Başbakan, bugün hâlâ sudan mazeretlerin arkasına saklanmaya çalışmakta ve bu konuyu önümüzdeki dönemde nihai olarak çözeceklerini söyleyebilmektedir. Aslında yapılmak istenen, bugüne kadar olduğu gibi, bu konuyu sömürme ve umut ticareti yapma imkânını elde tutmaktır. Bunun için, şimdi de sömürülen bu kitlenin önüne yeni bir sömürü vadesi konulmaktadır.

Ancak, Sayın Başbakan ve AKP yöneticileri bu noktada vahim bir hesap hatası yapmaktadır. Aziz Milletimiz idraktan yoksun değildir. Suçüstü yakalanan AKP’nin bu konudaki gerçek niyetlerini görmüştür. Temel toplumsal sorunların AKP zihniyetiyle çözümlenemeyeceğini anlamıştır.

AKP’nin bütün gayretleri beyhudedir. Bu zihniyet milli vicdanda bir kere daha mahkum olmuştur.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

Bütün kaderini Avrupa Birliğine bağlayan AKP Hükümeti, önümüzdeki Aralık ayından Avrupa’dan çıplak ve içi boş bir tarih dahi alabilmek uğruna, her şeyi feda etmeye hazır bir teslimiyet psikolojisinden hâlâ kurtulamamıştır.

Türkiye’nin ve Türk insanının geleceği, aslında AKP’nin derdi ve sorunu değildir. AKP, Türkiye için değil, kendi siyasi geleceği için, kendi siyasi varlığını bir müddet daha sürdürebilmek için, AB’ye bir cankurtaran simidi gibi sarılmaktadır.

Siyasi geleceğinin teminatını, milletten aldığı vekaleti hukuk ve meşruiyet içinde kalarak millet hayrına kullanmakta değil, Avrupa’nın gölgesine ve himayesine sığınmakta aramaktadır.

AKP iktidarı döneminde, milli hassasiyet ve milli çıkar kavramları, şahsi ikbal ve parti çıkarı aracı olarak görülmüştür. Hassas dış politika konularındaki yaklaşımlarında belirleyici olan bu sakat anlayıştır. Dış politikayı, Türkiye’nin milli çıkarlarının sırtından AKP’ye göstermelik siyasi itibar sağlama aracı olarak görmelerinin nedeni de budur.

AB bugün bir ikilem yaşamaktadır: Türkiye’yi içine almak istememekte, ancak tamamen de dışlamanın bugün için kendi çıkarlarına uymayacağını görmektedir. Türkiye’yi oyalamak için bir formül bulmaya çalışmaktadır. AKP ise her şeye razıdır. AB’nin, 2004 Aralık ayında birtakım şartlara bağlı da olsa belirsiz bir tarih vermesine çalışmaktadır. İçi boş yeni bir oyalama sürecini bile, büyük bir zafer olarak takdim etmek hesabını yapmaktadır.

Türkiye’nin aşağılanması anlamına gelecek böyle bir sonuç için dahi her şey yapmaya hazırdır. AKP’nin tek amacı ve telaşı, siyasi tasfiye sürecini geciktirebilmektir.

AKP’nin kendisine mahkum olduğunu gören Avrupa Birliği, gerçek bir müzakere süreci ve takvimi vermeden Türkiye’yi kendi yörüngesinde tutabileceğine güvenmektedir. Şimdiye kadar getirmeye fırsat ve zaman bulunmadığı bütün talepleri ve dayatmaları, bu süreçte Türkiye’nin önüne getirebileceğini düşünmektedir.

AKP ve AB aslında kendi amaçları için karşılıklı bir gölge oyunu oynamaktadır. Sonuçta bundan kaybedecek olan Türkiye ve bu oyunun figüranı haline getirilen Aziz Türk Milleti olacaktır.

AKP’nin AB’den beklediği yardım ve destek, artık sona yaklaştığını gördüğü siyasi ömrünü suni teneffüsle bir süre daha uzatabilmek içindir.

Bunun dışında, AKP’nin temsil ettiği gelenek ve zihniyetin Türkiye’nin evrensel değerlerle buluşmasında öncülük yapabileceğini düşünmenin ve bunu iddia etmenin, olsa olsa kara mizah konusu büyük bir şaka olacağını izan sahibi herkes takdir edecektir.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

Son dönemde sürekli isim değiştiren PKK terör örgütüne ilişkin olarak yaşanan çok önemli bazı gelişmelere de bu vesileyle temas etmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi son birkaç ay zarfında PKK’nın terör faaliyetlerinde ciddi bir tırmanma görülmüştür. Kuzey Irak’ta varlığını giderek güçlendiren terör örgütü bir toparlanma içine girmiş ve İmralı’daki kanlı elebaşının talimatıyla sözde ateşkes’e son verdiğini açıklamak cüretinde bulunmuştur.

Kanlı terör örgütü PKK’nın bu meydan okuma cesaretini nereden bulduğu üzerinde dikkatle durulmalıdır. Bu cüretin başlıca sebepleri arasında şu unsurlar önem taşımaktadır.

AKP Hükümeti’nin ilk icraatlarından birisi, 6 Ağustos 2003’de terör örgütü mensupları için toplu af sonucu doğuran eve dönüş yasasını çıkarmak olmuştur. Bir yıl süreyle yürürlükte kalan bu yasa sayesinde cezaevlerindeki 2000’e yakın terörist serbest kalmıştır.

AKP’nin dış baskılara boyun eğerek çıkarttığı bu yasanın fiili sonucu, hapishanedeki teröristlerin salıverilmesi ve terör örgütünün yeni militan kadro ihtiyacının karşılanması olmuştur.

Değerli Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

Terör örgütünün kan kaybını gidermesinde,  Irak’taki durumun da etkili olduğu bir gerçektir.

Türkiye ile ABD arasında bu konuda bir anlaşma olduğunun açıklanmasına rağmen, ABD’nin Irak’ta yuvalanan PKK militanlarına karşı bugüne kadar herhangi bir müdahalesi olmamıştır. Bunun sonucu Kuzey Irak’ta ki varlığını garanti altına alan terör örgütü, güçlerini birleştirerek Türkiye’de teröre yeniden başlama imkânına kavuşmuştur.

Bugün Türkiye’de İmralı’daki cani için özgürlük sloganları atılabilmekte, bu terörist başı sürekli açıklama yapmakta, tehditler savurmakta ve örgütüne serbestçe talimatlar verebilmektedir. Avrupa Birliğini kızdırmamak endişesiyle hareket eden AKP iktidarı, bütün bu gelişmeleri sessiz bir seyirci olarak sadece izlemektedir.

Bu ataletiyle PKK’yı cesaretlendiren AKP, bununla da kalmamış, Türkiye’nin varlığına kastetmek isteyen bölücülerin AB vasıtasıyla dayattıkları talepleri karşılama yarışına girmiştir.

AKP’nin bu konudaki son icraatı, devlet öncülüğünde ve TRT’yi kullanarak Kürtçe yayın yapılması için bütün imkânları zorlamak olmuştur. Devlet eliyle ortak bir Kürt dili yaratılması ve öğretilmesi yolunun önünün açılması talebi, kanlı terör örgütü PKK’nın  öncelikli taleplerinden birisidir.

AKP bu yönde ilk adımı atmakla Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve milli birliğini hedef alan terör örgütünün siyasi amaçlarıyla bu noktada buluşmuş olmaktadır.

Hükümet, bunun için TRT’ye büyük baskı uygulamış ve sonuçta amacına ulaşmıştır.

AKP’nin dümen suyuna giren ve Türkiye için tehlikeli politikaların uygulanmasında maşa olarak kullanılmayı kabul eden TRT’nin bu durumu, AKP zihniyetinin devletin köklü kurumlarını nasıl tahrip ettiğinin çarpıcı bir örneği olmuştur. Sayın Başbakan, İstanbul Belediyesi’ndeki ekibi vasıtasıyla TRT’yi yozlaştırmak yolunda büyük mesafe kat etmiştir.

AB vasıtasıyla önüne getirilen bu dayatmayı kabul eden AKP, bunu yaparken Boşnakça, Arapça ve Lazca’yı  bir vitrin süsü olarak kullanmak yoluna gitmiştir.

Kürtçe yayını perdelemek telaşıyla, geleceğini Türkiye’de gören ve Türkiye sevgisinin yoğurduğu ortak bir potada bu ülkede bir arada yaşamak isteyen vatandaşlarımızı da bu oyuna ortak ve alet etmeye çalışmıştır.

Bu davranış esef vericidir. Temiz Türk vatandaşlarını rencide etmek hiçbir kimsenin ve hiçbir kurumun hakkı da değildir, haddi de değildir.

Buradan bütün vatandaşlarımıza seslenmek istiyorum: AKP zihniyetinin Türkiye’nin milli birliğini ve bütünlüğünü zayıflatmaya gücü asla yetmeyecektir. Ortak bir tarih şuurunu paylaşan ve ortak bir geleceğe ve kader birliğine yürekten inanan bütün Türk vatandaşlarını AKP’nin bu oyununa karşı duyarlı olmaya, haklı tepkilerini demokratik yollardan güçlü bir şekilde ortaya koymaya ve Türkiye’nin milli birliğine ve bütünlüğüne ve üniter devlet yapısına  kararlı biçimde sahip çıkmaya davet ediyorum.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

AKP’nin her dayatmaya kabule hazır bu teslimiyetçilik anlayışı, Türkiye ile hesabı olan herkesin başlıca cesaret kaynağı olmaktadır. Önümüzdeki Aralık ayına kadar geçecek süreçte, Türkiye’nin karşısına daha ne taleplerle gelineceği hep beraber görülecektir. PKK terör örgütü ve İmralı’daki elebaşının da, bu süreçte azami kazanç sağlamayı ümit ve hesap ettiğini görmek için kahin olmak gerekmemektedir.

Zaman içinde yaşanan gelişmeler, Milliyetçi Hareket’in AB karşısında başı eğik durmanın tehlikeleri konusunda yaptığı uyarılarının ne kadar haklı olduğunu maalesef göstermiştir.

Bu konuda gerekli hassasiyeti zamanında gösteremeyen tüm kurumların, şimdi geç de olsa daha sağlıklı bir değerlendirme yapıyor olmalarını tahmin etmek istediğimizi belirtmek isterim.

Değerli Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlu coğrafya, her geçen gün yeni ve tehlikeli gelişmeleri karşımıza çıkarmaktadır. Türkiye bugün bir ateş çemberi içindedir.

Irak’taki durum giderek kötüleşmekte ve olumsuz gelişmeler her geçen gün yeni ve tehlikeli boyutlar kazanarak sürmektedir.

Gelinen bugünkü noktada, Irak’ta istikrarın sağlanması için gerekli asgari şartların çok uzağında bulunulduğu ortadadır. Irak’ta yeni bir şekil alan güvenlik denklemi ve oluşan yeni dinamikler, Türkiye’nin güvenliği üzerinde çok olumsuz sonuçlar doğuracak bir durumu ortaya çıkarmıştır.

Türkiye, çok ciddi bir tehdit potansiyeli ile karşı karşıyadır. Bu gelişmeler karşısında AKP Hükümeti’nin tutarlı bir Irak politikası bulunmaması, Türkiye’yi çok ciddi sorun ve tehlikelere açık hale getirmiştir. AKP, bu konuda da ne yaptığını bilmeyen bir şaşkınlık içindedir.

Türkiye’nin dış politikada sözü dinlenen itibarlı bir ülke olduğu iddiasında bulunan AKP, Türkiye’yi Irak’taki yaşanan süreçte hiçbir etkisi olmayan, ciddiye alınmayan bir ülke konumuna getirmiştir.

Buna karşılık Irak’taki Kürt gruplar, amaçlarının hemen hemen tamamına ulaşmış durumdadır. 30 Haziran günü görevi devralacak olan Irak Geçici Hükümeti Kürt ağırlıklı oluşturulmuştur. Türkmen kardeşlerimiz bu süreçten iyice dışlanmış, 36 kişiden oluşan yeni yönetimde sadece bir Türkmen yer almıştır. Ona da önemsiz bir Bakanlık verilmiştir.

Irak’ın müstakbel siyasi yapısından dışlanan Türkmenler bugün baskı ve tehditler altında bir yaşam mücadelesi vermektedirler. Türkiye burada da Türkmenleri kaderlerine terk etmiş, yalnız bırakmıştır.

Buna karşılık, AKP iktidarı Türkiye’ye hasmane tavırları bilinen ve PKK terörünü himaye ettiklerini itiraf eden Kürt grupları itibarlı muhatap olarak kabul etmiştir.

Irak Türkmenlerinin feryatlarına kulağını tıkayan AKP, bu aczi ve suskunluğuyla, Türkmenlerin imha edilmesini amaçlayan çevrelere bilerek ve isteyerek cesaret vermektedir.

Sayın Dışişleri Bakanı, geçen hafta, âdet yerini bulsun diye bir beyanat vermiş ve Kerkük’ün nüfus yapısıyla oynanmasının tehlikeli olacağını söylemiştir.

Ancak, iş işten geçmiş ve olan olmuştur. Türkmenlerin, Kerkük dahil, tarihi şehirlerinden tasfiyesi yolunda “Atı alan Üsküdar’ı geçmiş”tir.

AKP iktidarı bütün bunlara seyirci kalmıştır. Sayın Dışişleri Bakanı’nın şimdi vicdanını temizlemek için günah çıkarması, AKP hükümetini tarih önünde bu çok ağır vebalden kurtarmaya yetmeyecektir.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

Dış politikada yaşanan diğer gelişmeler de AKP’nin bu konudaki değişmez rehberinin Türkiye’nin milli çıkarlarının sırtından şahsi prestij kazanmak olduğunu ortaya koymaktadır.

AKP iktidarının Ermeni işgali altındaki Azerbaycan toprakları konusunda hassas olduğunu, bu konuda ciddi bir çaba içine girdiğini görmek mümkün değildir.

Aynı şekilde, birkaç göstermelik ziyaret dışında, Türk Cumhuriyetleriyle ilişkiler de AKP’nin gündeminde öncelikli bir yere sahip değildir.

Buna karşılık, Türkiye’ye karşı sözde soykırım iddiasını ve Türkiye’ye yönelik toprak taleplerini bugün de sürdüren Ermenistan’la sınır kapılarını açarak, bu ülkeyle diplomatik ilişkiler kurulması için yürütülen çalışmalarda ve Kıbrıs’ı Avrupa Birliği uğruna Rum emellerine hizmet edecek bir pazarlığın konusu haline getirme çabalarında, AKP’yi sahnede görebilirsiniz.

Avrupa Birliği’nin çıkarlarına hizmet etmek yarışında ve sıcak çatışmaların hüküm sürdüğü bölgemizde Amerika’nın güdümündeki projelerin taşeronluğunu yapmakta, AKP’yi ön safta yerini almış olarak bulabilirsiniz.

AKP hükümeti, şimdi de Afrika’dan Orta Asya’ya kadar uzanan geniş coğrafya’yı kendi çıkarlarına uygun olarak şekillendirmek amacıyla ABD’nin ortaya attığı Büyük Ortadoğu Projesinde gözü kapalı rol oynamak için can atmaktadır.

AKP, Türkiye’nin tarihi bağları olan ülkeleri de kapsayan bu projenin bölgeye empoze etmek istediği şablonun, çıkarlarımıza ne ölçüde hizmet edeceğini düşünmeden ortaya atılmıştır. Bu konuda Türkiye’ye biçilen hizmetkar rolünün gereğini yapmaya hazırlanmaktadır.

Değerli Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

AKP hükümetinin bu basiretsiz dış politika anlayışı her anlamda ve her cephede iflas etmiştir.

Kıbrıs konusunda yaşanan gelişmeler ve bugün bu milli meselenin içinde girdiği karanlık süreç, bunun en çarpıcı göstergesidir.

İsviçre’de kabul edilen Kıbrıs çözüm planının 24 Nisan referandumunda Rumlar tarafında reddedilmesinden sonra, Kıbrıs Türklerinin önünün açılacağı ve siyasi ve ekonomik tecritten kurtulacağı konusunda çok iyimser bir hava estirilmiştir.

Ancak, bugüne kadar bu yönde somut ve ciddi bir sonuç alınamadığı da kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçektir. Avrupa Birliği ipe un sermektedir. Birkaç göstermelik tedbir dışında, bu konuda ciddi ve özlü bir adım atmaya niyetli olmadığı anlaşılmıştır.

Birleşmiş Milletler cephesinde de durum çok farklı tecelli etmemiştir: Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs konusunda Güvenlik Konseyi’ne sunduğu son Rapor, bazı olumlu söz ve temenniler dışında, Birleşmiş Milletlerin harekete geçmesini öngören bir rapor olmaktan çok uzaktır.

Bu durumda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden Kıbrıs’lı Türk kardeşlerimizi rahatlatacak, haksız yere maruz kaldıkları kısıtlamaları giderecek bir karar beklenemeyeceği ortadadır.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Raporu’nun olumsuz yönleri bununla da kalmamaktadır. Rapor, ilerde Rumların daha fazla tatmin edilmesi için kapıyı aralamıştır. Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk halkının sırtından Rumların ikna ve tatmini için zemin hazırlanmış ve bunun ilk işareti verilmiştir.

AKP Hükümetinin giderek güç kazanan bu tehlikeli eğilimi gereğince değerlendireceğinden ciddi şüphelerimiz bulunmaktadır. Kıbrıs konusu, AB bağlamında 2004 Aralık ayına giden süreç’te Türkiye’nin karşısına çıkarılacaktır.

Hükümet yetkilileri söz ve fiilleriyle buna adeta davetiye çıkaran bir şaşkınlık içindedir. Bundan cesaret alan Rum-Yunan tarafı, Kıbrıs konusunu hiç şüphesiz bir şantaj vasıtası olarak kullanacaklardır.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Arkadaşlarım,

Gerçek hüviyeti giderek açığa çıkan AKP’nin yönetim anlayışının Türkiye’yi getirdiği bugünkü nokta karşısında, milli vicdanın isyan etmemesi mümkün değildir. Bu yolun sonu sadece AKP için değil, korkarız ki Türkiye için de hüsran olacaktır. Bu gaflet yolculuğu çok büyük tahribat yaratacaktır.

Türkiye’yi her alanda buhranlı günler beklemektedir. Bundan çıkış yolunu Aziz Milletimizin iradesi mutlaka bulacaktır. Bu hesap er veya geç sandık başında AKP’den sorulacaktır.

Türkiye için var olan, Büyük Türk Milletine hizmeti en büyük ikbal sayan, bunun dışında hiçbir siyasi hesabı bulunmayan ve gücünün yegane kaynağı ve dayanağı Aziz Milletimiz olan Milliyetçi Hareket’in inançlı ve kararlı siyasi kadroları Türkiye’nin geleceğinin teminatıdır.

Milliyetçi Hareket bunun için vardır ve bu yüce ülkü uğruna yapılan şerefli mücadelenin çilesine devirler boyu onurla katlanmış kadrolarıyla bu göreve taliptir.

Kudretli ve ebedi Türkiye’yi böyle bir anlayışın temelleri üzerinde yükseltme şerefi Milliyetçi Hareketin olacaktır.

Bunun için sonuna kadar vermeye azimli ve kararlı olduğumuz mücadelede Yüce Allah’ın bizlere yardımcı olmasını niyaz ediyor, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

 

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı