18.09.2004 - İl Başkanları Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin
İl Başkanları Toplantısında
Yapmış Oldukları Konuşma
18 Eylül 2004

 

Aziz Dava ve Ülkü Arkadaşlarım,

Değerli İl Başkanlarımız,

Sayın Basın Mensupları,

Milliyetçi Hareket’in Anadolu’daki sesi olan teşkilatlarımızın değerli İl Başkanlarıyla yaptığımız bu istişare toplantısına katılan bütün arkadaşlarımı ve basınımızın değerli mensuplarını en içten duygularla selamlıyorum.

Bu vesileyle sizlerle birlikte olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyduğumu belirtmek istiyorum.

Teşkilat mensuplarımızın bugüne kadar her fedakarlığa katlanarak verdikleri onurlu mücadele her türlü takdirin üstündedir. Bundan dolayı İl Başkanlarımızın şahsında bütün teşkilatlarımıza takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum. Çalışmalarınızda hepinize başarılar diliyorum.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Değerli Basın Mensupları,

Bugün Türkiye’nin geleceğini çok ciddi biçimde tehdit eden tehlikeli bir ateş çemberinden, bir sırat köprüsünden geçilmektedir. Türkiye, milli kimliğini, Türklük şuurunu ve milli birliğini hedef alan büyük bir suikastla karşı karşıyadır. Milli varlığımız ve dirliğimiz tehdit altındadır.

Türkiye üzerinde haince hesapları ve emelleri olan bütün ihtiraslar ve bölücü hevesler bugün bir ihanet seferberliği içine girmiştir. Bu yöndeki tahrikler meydanı boş bulan bir cüretle devam etmektedir.

Bu şartlar karşısında Türkiye’ye gönülden bağlı vatanseverlerin hareketsiz kalmaları, Türklüğün şerefli tarihine ve Türk milletine  karşı yapılacak en büyük ihanet olacaktır.

Türkiye’nin geleceğine kastetmek isteyen bu hıyanet ittifaklarına ve ihanet odaklarına hakkettikleri milli bir mukabelede bulunmak ve bütün bunların baş sorumlusu, hamisi ve teşvikçisi olan AKP zihniyetine gerekli dersi vermek zamanı artık gelmiştir.

Türkiye’de yaratılan tepkisizlik ortamından cesaret alan bu ihanetin bedbaht yolcularına dur demek, buna karşı milli şuurun rehberliğinde topyekün bir şahlanış başlatmak, artık kaçınılmaz milli bir görevdir.

Bu milli seferberliğin, bu topyekün milli direnişin bayraktarlığını Milliyetçi Hareket yapacaktır. Türkiye’nin kaderine sahip çıkma mücadelesinin öncüsü, elbette Milliyetçi Hareket olacaktır.

Bu ihanet çemberi, bu büyük kuşatma mutlaka kırılacak, Aziz Türk Milleti mutlaka selamete çıkarılacaktır. Türk Ülkücüleri ve Milliyetçi camia buna hazır ve kararlıdır.

Milliyetçi Hareket bu gönül seferberliğini başlatmak için bütün kadrolarıyla Anadolu’ya çıkmaktadır.

AKP’nin temsil ettiği bu tehlikeli anlayışla demokratik hesaplaşma günü gelmiştir. Bu milli hesaplaşma her ilde, her ilçede ve beldede, Türkiye Sevdası türküsünün söylendiği vatanın her köşesinde aziz milletimizle omuz omuza yapılacaktır.

Bütün teşkilatlarımızın bu mücadelede, her zaman olduğu gibi, büyük bir vatanseverlik ve feragat anlayışıyla ön safta yerini alacaklarına inancım tamdır.

Bugünkü istişare toplantımız, bu siyasi mücadele ve seferberlik için vatan sathına yayılmadan önce, siyasi cepheye çıkmadan önce yaptığımız son hazırlık toplantımızdır.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Türkiye’yi kuşatan ihanet ve ihtiras ittifakının toplumsal bünyemizde bir kanser gibi yayıldığı ve bunlara cesaret veren AKP iktidarının devlet imkanlarını bu yolda pervasızca kullandığı gerçeği karşısında, Türk Milliyetçilerinin saflarını sıklaştırmaları ve ortak dava etrafında kenetlenmeleri tarihi bir görev ve sorumluluktur.

Türkiye’nin onurlu geleceği için, “Yeni bir Dünya ve Yeni bir Türkiye için Büyük Buluşmayı” gerçekleştirmek artık milli bir vecibe halini almıştır.

Bu birleşmenin, bu Büyük Buluşmanın siyasi adresi Milliyetçi Hareket Partisidir.

Bugün Aziz Milletimizin yegane ümit kapısı olan, iktidarın yegane alternatifi ve en büyük adayı olan Milliyetçi Hareketin giderek artan katılımlarla güçlenecek gönül kervanı, Büyük Türk Milleti’nin bu güvenini ve ümidini boşa çıkarmayacaktır.

Bugün aramıza yeniden dönen ve Ülkücü Hareket’in tarihini bilenlerin yakından tanıdığı değerli dava ve ülkü arkadaşlarıma, Sayın Musa Malik YILDIRIM’a, Sayın Servet AVCI’ya, Sayın Berat YILMAZEL’e ve Sayın Ömer Ulvi SAYGIN’a yuvanıza hoş geldiniz demekten büyük bir mutluluk duyuyorum.

Baba Ocağı’na gelmekle bizlere güç verdiniz, geçmişte büyük görevler yaptığınız Milliyetçi Hareket’in saflarındaki mümtaz yerinizi almakla, Türkiye’nin gelecek ümidi olan bu kutsal davanın başarısına büyük güç kattınız.

Kaldığınız yerden sürdüreceğiniz Türkiye Sevdası mücadelenizde sizlere başarılar diliyorum.

Bu mutlu vesileyle, Türkiye sevdasını ve milli heyecanı yüreklerinde bir bayrak gibi dalgalandıran bütün Milliyetçileri bu mücadeledeki yerlerini almaya, Milliyetçi Hareket bayrağı altında toplanmaya çağırıyorum.

Geçmişte yaşananlar, yaşanmış ve geride kalmıştır. O dönemlerin kendi şartları içinde anlaşılması gereken gelişmeler sonucu yollarımız ayrılmış olabilir. Ancak, bu vatan hepimizindir, bu kutsal dava hepimizindir.

Aynı şerefli maziyi paylaşmak onurunu duyduğumuz bütün dava arkadaşlarımı, bu nedenle bu gönül seferberliğine katılmaya davet ediyorum.

Şimdi nerede olursa olsunlar, bu şerefli davanın samimiyet ve safiyetine bağlı olan, aynı idealler uğruna geçmişle birlikte çileli mücadele ve hizmetler verdiğimiz bütün dava ve ülkü arkadaşlarımı Türk Milletinin onurlu geleceğini hazırlamak misyonunda görev almaya çağırıyorum.

Gönül kapımız size daima sonuna kadar açık kalmıştır. Şimdi her düşünceyi aşarak bu çatı altında birleşmek günü gelmiştir. Hepinizi Milliyetçi Hareket’in saflarında göreve davet ediyorum. Bu büyük davayı birlikte omuzlamaya, bu mücadeleye güç katmaya çağırıyorum.

Aziz Vatanımızın karşı karşıya bulunduğu tehditler ve Büyük Türk Milletinin içinde bulunduğu vahim durum karşısında bu hepimiz için milli ve tarihi bir görevdir.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

AKP iktidarı, vurgun ve talanı devlet politikası, siyasi takiyeyi ve riyakarlığı da siyasi mezhep haline getirmiş, inançsız ve samimiyetsiz bir kadrodan oluşan bir menfaat ortaklığıdır.

AKP’nin Türkiye’nin gündemine bizzat getirdiği zina konusunda yaşanan son gelişmeler, AKP’nin inançsızlığını bir kere daha göstermiş ve her yönüyle bir ibret vesilesi olmuştur.

11 Eylül günü yaptığımız basın toplantısında AKP’nin bu konuda sergilediği ilkesiz ve ikiyüzlü tutum hakkında şunları belirttiğimiz hatırlanacaktır:

“Bugüne kadar, ne yapalım AB için gerekli şart diyerek Türkiye de bölücülüğü ve ihaneti bile serbest bırakan kanunlar çıkaran AKP, şimdi bu konuda AB’ne karşı göstermelik bir cesaret nümayişi yapmaktadır. Ancak bunu yaparken bir manevra alanı, bir ricat imkanını da elde bulundurmak kurnazlığını göstermektedir. Aslında burada bir oyun oynanmaktadır.

Türk milleti bütün bu olanları ibretle izlemekte ve bunun nasıl sonuçlanacağını merak etmektedir. Bu trajedinin son perdesinin nasıl kapanacağı, Başbakan Erdoğan’ın seçim meydanlarında namusumuzdur dediği başörtüsü ile koruyuculuğuna talip olduğu insan onurunun akıbetinin ne olacağı Meclis açılınca görülecektir. AKP, bizzat Başbakan’ın açıkladığı tutumundan dönerse, buna aslında kimse şaşırmamalıdır. Çünkü samimiyetsizlik AKP’nin şiârıdır.”

AKP bizi yanıltmamış, bu tespit ve teşhislerimizi doğrulayan bir riyakarlık ortaya koymuştur. Bizzat Başbakan’ın “ailenin kutsallığı”nın, “kadının haysiyeti”nin ve “insan onuru”nun korunması için toplumsal ahlak bakımından şart olduğunu söylediği zina konusunda AKP yine geri adım atmış, hazırladığı yasa düzenlemesini son anda Meclis’e getirmekten vazgeçmiştir.

AKP bu konuda da Türk Milletiyle oyun oynayarak adeta alay etmiş, siyasi zina halinde suçüstü yakalanmıştır. Maskesi tamamen düşmüştür.

Hiç olmasa ahlak konularında tutarlı, kararlı ve samimi olmasını bekleyen AKP’lileri bile hayal kırıklığına uğratmıştır.

CHP’nin şahsında suç ortağı arayışına giren AKP’nin Türk Milletine artık söyleyeceği hiçbir şey kalmamıştır.

Ancak AKP’nin Türk Milletine hiç olmazsa bir ahlak borcu vardır. Başbakan Erdoğan’ın bu borcu eda etmeye davet ediyorum. Türk Milleti AKP’nin AB’nin dayatmalarına boyun eğen bu teslimiyetçi tutumu karşısında şunu merak etmektedir:

AKP zihniyetinin AB ile ilişkilerde kutsal saydığı herhangi bir milli, manevi ve ahlaki değer kalmış mıdır?

Türkiye’de namus kavramı ve ahlak temelinde başlattığınız bu tartışma sonunda, hiçbir şey olmamış gibi, ricat etmenizin ahlaki bakımdan temsil ettiği manayı Türk Milleti nasıl değerlendirmelidir?

Olağanüstü toplantıya çağırdığınız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde son anda Türk Ceza Kanunu tasarısını komisyona geri çekmekle Meclis itibar mı kazanmıştır? Namus kavramı mı korunmuştur?

Bu suallerin cevabını aslında her Türk vatandaşı kendi vicdanında verecektir. Anayasa’yı bile tek başına değiştirecek büyük bir çoğunlukla işbaşında olan AKP’nin bu aczinin, bu inançsızlığının ve içten pazarlıklı tutumunun hiçbir izahı yoktur.

AKP’nin gerçek hüviyeti işte budur.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Değerli Basın Mensupları,

Bu anlayışta olan AKP yöneticilerinden ilkeli bir tutum beklemek, aslında aşırı bir iyimserlik ve safiyet olacaktır. AKP’nin namusum dediği başörtüsü konusunda, Kuran kursları ve İmam Hatipler konusunda ve YÖK konularında da aynı ilkesiz tavrı sergilediğini Türk Milleti yaşayarak öğrenmiştir.

AB’nin böyle bir teslimiyet anlayışına sahip AKP’yi her konuda kullanmak istemesi de aslında yadırganmamalıdır.

Türkiye’yi oyalamak ve her istediğini yaptırmak için AB’nin önümüzdeki dönem bir dizi şarta ve şantaja bağlanmış göstermelik bir süreç başlatması halinde, AKP zihniyetinin Türkiye’yi hangi karanlık noktalara sürükleyeceğini görmemek ve bundan derin endişe duymamak mümkün değildir.

Ancak, AKP geri dönüşü olmayan bir yok oluş sürecine girmiştir. Türkiye’nin yönetimine ilerde talip olacakların gereken ibret derslerini çıkaracağı maddi ve manevi bir enkazı geride bırakarak yakında gidecektir.

Bu iktidardan kurtulmak Türkiye için artık bir onur meselesi haline gelmiştir.

Milliyetçi Hareket, Türkiye üzerinde hesabı olanlarla ittifak yapan AKP’nin bu inançsız ve ilkesiz kadrolarından kurtulmak ve hain emellere set çekmek için Türkiye’de vatanseverlik şuurunu ayağa kaldıracaktır.

AKP ile demokratik platformlarda ve demokratik vasıtalarla görülecek olan milli hesaplaşma, aziz milletimizin geleceği için ve onlarla birlikte yapılacaktır.

AKP kadrolarından mutlaka hesap sorulacak,  Milliyetçi Hareket sonuna kadar bunun takipçisi olacaktır.

Değerli Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

AKP iktidarının yangın yerine çevirdiği Türkiye’nin etrafındaki ateş çemberi de giderek ağırlaşmaktadır. Irak’ta yaşanan gelişmeler çok tehlikeli bir mecraya girmiştir.

AKP iktidarı, bütün bu olayları kayıtsız ve ilgisiz bir seyirci gibi uzaktan izlemektedir.

Son dönemde Türkmenler’in milli varlığına yönelik imha çabaları hız kazanmıştır. ABD’nin şımarttığı Kuzey Irak’taki Kürt gruplar Türkmenleri ezmek ve yok etmek için her yola ve yönteme başvurmaktadır.

Telafer’de yaşanan Türkmen katliamı, ABD’nin de Türkmenleri hedef alan sindirme harekatının bir parçası olduğunu göstermiştir.

AKP iktidarı Türkmenler’i feda etmiş, ABD ve Kürt peşmergelere yaranmak için kaderlerine terk etmiştir.

Telaferde’ki Türkmen katliamına seyirci kalan AKP, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin bile yasa dışı olduğunu söylediği bu barbarlık karşısında Türk milletinin başını eğik bırakmıştır.

Zina manevralarıyla meşgul olan Başbakan Erdoğan’ın bu konuda bir şey söylediğini duyan olmamıştır.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün de Telafer katliamından bir hafta sonra görüntüyü kurtarmak için ABD’ne karşı yaptığı inandırıcı olmayan sözde çıkış da lafta kalmıştır. Dışişleri Bakanı’nın bu konudaki ifadeleri aslında hem bir itiraf, hem de bir aczin ifadesi olmuştur.

ABD ile Irak’a yönelik işbirliğinin etkileneceğini mahçup bir ifadeyle söyleyen Dışişleri Bakanı, bunun için gerekli somut adımları atmak bir yana, bunlar neler olabileceğini dahi ifade edecek cesareti gösterememiştir.

Türk Hükümeti, Telafer yerle bir edildikten ve Türkmenler göçe zorlandıktan sonra çadır kamplarına çekilen Türkmen kardeşlerimize yiyecek ve giyecek yardımı amacıyla birkaç kamyon göndermekle yetinmiştir.

Habur sınır kapısını geçici bir süre için bile kapatılmamış, Telafer’i bombalayan ABD işgal güçlerinin lojistik desteği kesintisiz sürmüştür.

Bugün Telafer’de Türkmen varlığı silinmeye çalışılmakta olup, şehrin kontrolü silahlı peşmergelere emanet edilmiştir. Türkmen kardeşlerimiz her baskıya maruz bırakılarak bölgeyi terk etmeye zorlanmış ve göçmen durumuna düşürülmüştür.

Milli çıkar ve milli hassasiyet kavramlarına yabancı olan AKP iktidarının Irak politikasının Türkmenler için acı sonucu maalesef bu olmuştur.

Siyasi çıkar hesaplarıyla ve ABD korkusuyla Türkmenleri katleden ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tahdit edecek arayışlara giren Barzani ve Talabani gruplarını “kardeşlerimiz” diye kucaklayan AKP yöneticileri, Türkmenleri yok olmaya terk etmiştir.

Bugün Türkiye’nin Irak’ta hiçbir siyasi ve askeri etkisi ve varlığı bulunmamaktadır.

Bundan cesaret alan ve yüz bulan Irak’lı aşiret liderleri Türkiye’yi açıkça tehdit etmekte artık bir beis görmemektedir. Kerkük için savaşırız diye meydan okuyan Barzani aşiretine hiçbir AKP yöneticisi, kime karşı savaşacağını sormak ve bu savaşın sonunun onlar için hüsran olacağını hatırlatmak cesaretini ve basiretini göstermemiştir.

Bu atalet politikasıyla Kürtler’in Irak’ta bağımsız devlet olma sürecinin önünü açan AKP iktidarı Türkiye’nin Irak politikasını Kürt ipoteğinin altına sokmuştur.

AKP’nin bu gaflet yolculuğu terörist PKK’yı da cesaretlendirmiş, bu kanlı örgütün Irak’taki ele başları basın mensuplarına alanen mülakat verecek hale gelmişlerdir.

Kandil dağındaki inlerinden çıkan bu caniler, şimdi AKP’nin büyük dostu Barzani ve Talabani’nin himayesinde Kuzey Irak’taki şehirlerde yuvalanmaya başlamışlardır. Bu teröristler şimdi siyasi aktör olarak varlıklarını sürdürme arayışlarına girmişlerdir.

Telafer’de Türkmenler’i imha için bomba yağdıran ABD işgal güçleri, Kuzey Irak’ta at koşturan bu teröristlere karşı en ufak bir harekette bulunmamıştır.

Telafer’de sivil halka katliam yapan ABD askerleri, hemen birkaç kilometre ötede yuvalanan PKK’lı teröristlere karşı kılını dahi kıpırdatmamıştır.

Daha da vahimi, terör örgütü elebaşları ABD yetkilileriyle görüşmekte olduklarını bir iftihar vesilesi ve güç gösterisi olarak basına açıklamışlardır. Bu açık itiraf karşısında AKP yetkilileri ise böyle bir şey olduğunu sanmadıklarını söylemek gibi gayri ciddi bir tutum içine girmişlerdir.

Irak’ı büyük bir askeri güçle bir yangın yerine çeviren ABD’nin, terörle mücadele ve Kuzey Irak’taki PKK varlığına son verme konusunda Türkiye!ye verdikleri sözleri bugüne kadar niye yerine getirmediklerini hiç düşünememiş, bunu sorgulamak gibi haysiyetli bir tutum sergileyememiştir.

Sonuç olarak, ABD ile işbirliğinin etkilenebileceği gibi anlamsız açıklamalar havada kalmış, Türkmen katliamı ve PKK teröristlerini himaye etmek bile Habur sınır kapısının kapatılmasına yetmemiştir. AKP iktidarı, ABD kuvvetlerinin askeri lojistiğini sağlayan itaatkar işbirlikçi ve taşeron rolünü sadakatle sürdürmeyi tercih etmiştir.

Kuzey Irak’ta oynanan oyunun son perdesi kapanmak üzeredir. Tarihi Türkmen şehri Kerkük’ün Kürtleşmesi yolunda büyük mesafe alınmıştır. Türkmenler silinmiş, Kürt gruplar arazi talanı ve nüfus yapısını kökten değiştirmek emellerinde hedefe çok yaklaşmışlardır. Kerkük’te sona gelinen senaryonun bir provası da Telafer’de yapılmıştır.

Bütün bu süreç içinde Türkiye’nin milli haysiyetiyle sürekli oynanmış ve sonunda Türkiye Irak’tan tamamen dışlanmıştır. AKP ise bütün bunlara sessiz ve ilgisiz kalmıştır.

Değerli Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Türkiye her cephede böyle bir kaos ve kriz ortamına sürüklenmişken, milli onurunu koruyamayacak kadar zavallı bir duruma düşürülmüşken, AKP yöneticileri hâlâ yandaşlarının “Türkiye sizinle gurur duyuyor” sloganlarından teselli aramakta ve iktidar koltuğuna yapışmak için her yolu denemektedir.

Türkiye’nin nereye götürülmek istenildiğini bu tabloya bakarak kestirmek hiç de güç değildir.

Bu tehlikeli gidişe seyirci kalan, demokratik yollarla bunu önlemek için üzerine düşen görevi yapmayan herkes, doğacak sonuçların kendi payına düşecek sorumluluğunu üstlenecektir.

Milli değerlere bağlılığı, milli birlik ve beraberliğin savunuculuğunu yapmayı çağdışı bir düşünce olarak gören, bu değer ve kavramların tahrip olmasına karşı ses çıkarmamayı ise çağdaşlık ve demokrat olmanın bir ölçüsü sayan, sözde demokrasi havarileri bu vebalden kurtulamayacaktır.

Bu çevrelerin AKP’nin dümen suyuna girerek kendi menfaat gemilerini bulanık sularda bir süre daha yüzdürmeleri belki mümkün olabilecektir. Ancak, aynı geminin yolcusu olduklarını unutan bu çıkar çevreleri, muhalefete sansür uygulayan basın ve AKP’nin her istediğine bir robot gibi el kaldıran milletvekilleri, devlet gemisi maazallah batarsa, kendilerini kurtaramayacaklarını hiç unutmamalıdırlar.

Herkes, her kurum ve kuruluş sonunda “ne ektiyse onu biçecektir.” Ancak, gözü kararmış bu iktidarın Türkiye’yi sürükleyeceği buhranlardan en fazla zarar gören sonuçta yine Türk milleti olacaktır.

Bugün Türk ekonomisi çökme noktasına gelmiştir. Ekonomik kriz alarmı veren yüksek bürokratlar AKP’li Bakanlar tarafından azarlanarak susturulmaktadır. AKP döneminde tarihinin en ağır borç batağına saplanan Türkiye’de işsizlik ve yoksulluk artık tahammül edilemeyecek bir sınıra dayanmıştır. Kaynağı belli olmayan geçici sıcak para girişiyle ayakta tutulmaya çalışılan ekonomik yapı, korkarız ki yakında infilak edecektir.

Bu tablo ortadayken, AKP iktidarı sathi bir istikrar görüntüsünü ayakta tutmaya çalışmak dışında hiçbirşey yapmamaktadır. Bu alanda da ciddi ve köklü bir tedbir alma iradesinden yoksundur. Orman arazilerini işgal eden Bakanların, ihale takipçiliğini düzenli meslek haline getiren tüccar danışmanların elinde, Türkiye ekonomik bir felakete hızla yol almaktadır.

Türk milletine sırtını dönen, işçi, memur, çiftçi ve köylüyü bu kaçınılmaz sona mahkum eden AKP iktidarı, devlet kaynaklarını talan etme telaşına düşmüştür.

Ekonomik ve sosyal sıkıntılar içinde kıvranan Türk milleti, hayali bir cennet vaadi peşinde bir hayal yolculuğuna çıkarılmıştır. Türkiye’ye verebileceği hiçbirşeyi olmayan AKP, son ümidini bütün sıkıntıların ve dertlerin reçetesi olarak göstermeye çalıştığı Avrupa Birliği’ne bağlamıştır.

AKP iktidarının elinde Türk Milletini oyalayabileceği yegane vasıta olarak Avrupa Birliği kalmıştır. Ancak, burada da yolun sonuna gelinmektedir. Bu hayal yolculuğunda kader randevusuna kısa bir zaman kalmıştır.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

AKP’nin ve Başbakan Erdoğan’ın son günlerde AB’ne karşı kabadayılık taslaması hiç kimseyi yanıltmamalıdır. AB’ni siyasi amaçları için her konuda kullanan ve siyasi iktidarını ayakta tutabilmek için her vesileyle istismar eden AKP’nin, şimdi zina konusundaki “tavşana koş, tazıya tut” kurnazlığı açığa çıkınca AB’ne karşı sesini yükseltmesi de aslında siyasi bir manevradır.

“Kimse AB üzerinden siyaset yaparak hükümeti sıkıştırmasın” şeklinde beyanlarda bulunan ve AB içişlerimize karışamaz diye sahte gövde gösterisi yapan Başbakan Erdoğan’a şunları sormak isteriz:

Türk Milletini aldatmak ve AKP’nin yalan saltanatını sürdürmek için AB’ni bugüne kadar kullanan siz değil miydiniz?

AKP’nin teslimiyetçi tutumu nedeniyle AB bugüne kadar sürekli Türkiye’nin içişlerine karışırken aklınız nerdeydi?

Yakın geçmişte devlete meydan okuyan bölücü hevesler ihanet provaları yaparken, AB’nin talebi diyerek bunları teşvik eden siz değil miydiniz?

Türk adaletine hakaret eden AB’nin baskısıyla bu ihanet ortaklarını mahkemelere baskı yaparak salıveren sizin iktidarınız değil miydi?

Türkiye’nin milli birliğinin ve kardeşliğinin temeline dinamit koymak sonucunu vereceği bilinen AB dayatmaları karşısında boyun eğerek teslim olan ve sonra da bunlar aslında “Ankara Kriterleridir” diye bunu savunmaya çalışan siz değil miydiniz?

Şimdi hangi yüzle, eserinden şikayetçi müellif gibi AB’nin Türkiye’nin içişlerine müdahalesinden yakınabiliyorsunuz? Kim, kimden şikayet ediyor?

AKP hükümeti bu soruların cevabını dürüstçe verebilecek medeni cesarete sahip değildir.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Değerli Basın Mensupları,

AKP iktidarının Türk milletine yaşattığı bu karanlık dönem yakında sona erecektir. Milliyetçi Hareket Türkiye’nin yarınlarına sahip çıkmak ve onurlu geleceğini hazırlamak azim ve kararlığıyla yola çıkmıştır. AKP için oyun bitmiştir.

Türk milliyetçileri, Türk milletinin ebedi vatanı olarak kalacak olan Türkiye’nin, bu badireyi selametle aşmasını sağlayacak güçtedir. Bu uğurda her şeye katlanmaya hazır olan Türk milliyetçilerinin çelik iradesi, Türkiye’nin düşmanlarını hüsrana uğratacaktır.

Büyük ve güçlü Türkiye ülküsü mutlaka gerçekleşecektir.

Milliyetçi Hareket, Büyük Türk milletinin bekası ve ebedi saadeti için, “Yeni bir Dünya ve Yeni Bir Türkiye için Büyük Buluşmayı” mutlaka gerçekleştirecek ve büyük davaların gerektirdiği vekar, azim ve sabırla Türkiye’nin parlak geleceğini hazırlamak şerefine ve mutluluğuna ulaşacaktır.

Yegane güç kaynağımız olan Büyük Türk Milletine hizmet yolunda Yüce Allah’ın bizlerin yardımcısı olmasını niyaz ediyor, hepinize başarılar diliyorum.

 

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı