28.01.2012 - Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin "son siyasi gelişmeler" hakkında yaptıkları yazılı basın açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
"son siyasi gelişmeler" hakkında yaptıkları yazılı basın açıklaması
28 Ocak 2012

Yoğunluğu, yakıcılığı ve yaygınlığı kontrolsüz bir şekilde genişleyen gündemdeki sorun alanları son zamanların en sıkıntılı ortamına davetiye çıkarmıştır.

Türkiye hem içten hem de dıştan, etkinlik düzeyi ileri aşamaya ulaşmış bir husumet kuşatması tarafından çevrelenmiş ve baskı altına alınmıştır.

Nitekim Fransa’nın, sözde Ermeni soykırım iddialarını kabul etmeyenlere ceza verilmesini öngören ve nihayetinde bu ülkenin Senatosu tarafından kabul edilen kararı bunlardan birisi olmuştur.

Düşünceye, ifade ve fikir özgürlüğüne pranga vuran bu otoriter ve tahammülsüz zihniyet, Batı’nın çifte standarttan beslenen ve keyfiliği atlama tahtası olarak kullanan kurnazlığına açık bir delildir.

İnsan olmaktan kaynaklanan söz söyleme ve ileri sürme hakkının bu ülke tarafından gasp edilmesi ve yaptırıma bağlanması yüzsüzlükten de öte, jakoben zorbalığın yeni bir oyunu olarak görülmelidir.

AKP’nin küresel dostları; üstelik utanmadan, sıkılmadan ve gocunmadan her fırsatta sığındığı kanlı mizanın hazırlayıcıları, tarihimizi kötüleyerek intikamlarını güncellemenin ve tazelemenin arayışı içindedirler.

Türk milletini katliamcı, soykırımcı, katil gösterme ahlaksızlığının malum tarafları, uzun bir süreden beridir kendilerine sunulan uygun iklimde geçmişimize çamur atmakla meşguldürler.

Ancak sözde Ermeni soykırım yalanının, bu doğrultuda haddi ve sınırları aşarcasına vurulan yaftaların Türk milleti nezdinde hiçbir itibarı ve kalıcılığı olmayacaktır.

Buna karşılık hükümetin Fransa’nın çirkinliğine, nobranlığına ve tarihimizi yargılama küstahlığına karşı hala sabırla yaklaşması ve Senato içinden konuyu yargıya götürecek milletvekili sayısıyla ilgili çetele hesabı yapması içine düştüğü zavallılığı ve çaresizliği ibretlik şekilde göstermiştir.

Başbakan Erdoğan’ın, Türk milletine hakaret eden ve suçlu göstermek için parlamentosunu harekete geçiren yönetim anlayışına karşı; zımnen alttan alan, gerilimi tırmandırmadan çıkış yolu gözleyen teslimiyetçi ve aciz görüntüsü milli vicdanları hüsrana uğratmıştır.

Şayet AKP’nin gizli ajandasında, sözde soykırımı tanıma veya bunun için özür dileme gibi bir düşüklüğün varlığı söz konusuysa, bilinsin ki, bunu aziz milletimiz asla affetmeyecektir.

Uydurma diklenmelerin, temelsiz çıkışların ve mizansen gürlemelerin sahibi olan Başbakan’ın, konu ciddiye binince birden bire çark etmesi bildik ve tanıdık sapmaları haline gelmiştir.

Ayrıca sıfır sorundan sıfır komşuya doğru giden bu zihniyetin, küresel angajmanlar ve planlar dahilinde ihtilafa düşmediği, kavga ve hizip içine girmediği ülke neredeyse kalmamıştır.

Bölgesel tansiyon artışının durmak bilmeyen bir kanamaya yol açacağını göremeyen AKP hükümeti, bilhassa Irak ve Suriye’yle sürtüşmelerinin, sütre gerisinde İran’a karşı BOP’un safında durmasının maliyetini hesap edemeyecek kadar şaşırmış ve bilinç kaymasına uğramıştır.

Bununla birlikte Irak’ta mezhep düşmanlığı ve karşıtlığı bu ülkenin birliğini ve bütünlüğünü tehdit edecek noktaya ulaşmıştır.

Fiili olarak duygularda ve kafalarda bölünme yaşayan bu ülkenin, yaşadığı ağır travma Türkiye’ye de yansıyabilecek ve istikrarsızlık rüzgarı bize kadar ulaşabilecektir.

Başbakan Erdoğan’ın Irak’ın kuzeyini gözeterek, merkezi yönetimle çatışması ve Iraklı taraflar arasında denge unsuru olmaktan ziyade, taraf tutması her anlamda tehlikeli ve vahim gelişmelere meydan verecektir.

Hürmüz Boğazı’nın ateş topuna dönüşmesinin an meselesi olduğu bir zaman diliminde, AKP’nin Türkiye’yi meçhule doğru sürüklediği ve bir çıkmaza sokmak için inatla küresel güçlerin yanında hizalandığı her haliyle ortadadır.

Irak’ın kuzeyinin devletleşmesine göz yuman yada sessiz duran bir şuursuzluğun, bunun ülkemize misliyle olumsuz sonuçlarının sıçrayacağını bilmesi, değilse bile öngörmesi gerekmektedir.

Bu ülkenin yanısıra, Ortadoğu’nun fay hattını oluşturan dört ülkeden birisi olan Suriye’yle gerilim ve anlaşmazlıkla yüklü ilişki ağı da zirvededir.

Suriye kilidini henüz açamayan BOP’un, AKP eliyle olmadık oyunlar ve senaryolar sahnelediği herkesin bildiği gerçekler arasındadır.

AKP hükümetinin özgürleşme ve demokratikleşme olarak övdüğü Arap Baharı dalgası, görüldüğü kadarıyla otoriter hevesleri beslemiş, değişim dinamiklerinin doğal mecrasını tıkamış ve daraltmıştır.

Mısır ve Libya örnekleri bunun için iyi bir misal teşkil etmiştir.

Dışarıda özet olarak bunlar olurken, ülkemizde taşlar yerinden oynamakta, AKP’nin yaydığı fitnenin ve ektiği ayrılık tohumlarının boy atmaya başladığı görülmektedir.

Bu kapsamda birbirine eklemlenerek güçlenen ve sürdürülebilir bir içerik kazanan vahamet halkaları, aziz milletimizin önünü kesmekte, geçiş ve ilerleyiş güzergâhını tuzaklamaktadır.

AKP hükümetinin ihmal, inat ve iflasıyla ülkemiz ve milletimiz karanlık bir tünelin kapısına dayanmıştır.

Türkiye her bakımdan tartışmaların ortasına itilmiş, içi boşalmadık, aşındırılmadık, sabote edilmedik ve saldırılmadık bir değer bırakılmamıştır.

Başbakan Erdoğan’ın “ustalık dönemi”, içeride ihanetin cüret ve cüsse kazanmasına yol açmış, dışarıda ise emperyalist nitelikli iftira ve ithamın milletimizi hedef tahtası haline getirmesine mihmandarlık yapmıştır.

AKP’yle birlikte, bir yanda tarihle kurulan derin bağlar zedelenerek köksüzleşmenin çukuru kazılmış, diğer yanda milli ve manevi hasletlerle sağlamlaştırılan milli kimliğin ölüm fermanı yazılmıştır.

Millete mal olmuş ne varsa, bu çerçevede yerleşmiş ve benimsenmiş hangi varlık ve kıymet hükümleri bulunuyorsa kıskaca alınmış ve alaşağı edilmek istenmiştir.

İleri demokrasi palavraları, vesayetten kurtulma aldatmaları, özgürlükleri artırma safsataları AKP’nin kirli yüzünü ve bozuk sicilini artık gizleyememiş, masumiyet ve mağduriyet zırhı meşum emellerini örtememiştir.

Bölücü taleplerin zıvanadan çıkmasına eşlik eden İmralı canisiyle tekrar görüşüldüğü iddiası ve PKK tezlerinin müzakere edildiğine dair kamuoyuna yansıyan bilgiler Türkiye’nin büyük bir darboğazın içine çekildiğini göstermiştir.

KCK operasyonları sayesinde bölücülükle mücadele edildiği izlenimi veren, fakat el altından PKK’yla görüşmek için düğmeye basan hükümetin, şehitlerimizin ve gazilerimizin tüm vebalini üstüne aldığı ve milletimizin bedduasıyla sarsılacağı iyi bilinmelidir.

Daha tehlikelisi ise, PKK’nın devlet projesi olduğu tezinin malum mihraklar ve sözcüleri tarafından dillendirilmesi ve servis edilmesi meselesidir.

İmralı canisinin avukatlarıyla ve yakınlarıyla görüşmemesinin, bu minvalde sürdürülen propagandanın ara bir aşaması olarak tayin edildiği izlenimi gittikçe güçlenmektedir.

Bu gelişmelerin vatanımızın bir yöresindeki kazılarla birlikte aynı paralelde yürümesi de elbette düşündürücü ve son derece uyarıcı niteliktedir.

Kaldı ki bölücü örgütün devletle irtibatlandırma çabasının yenilir, yutulur ve kabul edilebilir hiçbir tarafı yoktur.

AKP hükümeti izaha muhtaç olan bu iddianın, ayrıntılarını açıklamaya ve aziz milletimizi bilgilendirmeye hem mecbur hem de mahkûmdur.

Aksi takdirde bu şaibe ve töhmetin altından hiç kimse kalkamayacak, Türkiye Cumhuriyeti’nin son 28 yılında kim görev yapmışsa terör suçuna dolaylı ya da doğrudan yardım ve yataklık yapmakla anılacaktır.

Dersim ayaklanmasını gündeme taşıyan sorumsuzlukla büyüyen gedik; Menemen tartışmasıyla açılmış, Uludere meselesiyle derinleşmiş, Yüksekova davasıyla boyut değiştirmiş, “Hepimiz Ermeniyiz” hezeyanlarıyla çıtasını yükseltmiştir.

Hükümet, gündemi işgal eden her konuyu fırsat bilerek, sinsi ve gizli planlarını bugüne kadar anında devreye sokmuştur.

Bu kapsamda olmak üzere;

  • Başbakan’ın rahatsızlığı; timsah gözyaşlarını döken içten pazarlıkçı hükümet üyesine, herkesin kimliğini tanıma çıkışını yapma konusunda uygun zemin teşkil etmiş,
  • Sürekli gündemde bulunan ve her meselenin doğrudan tarafı haline gelen bir gurubun, yine bu dönemde şike konusu etrafında AKP’ye meydan okuması işitilmiş,
  • Uludere tartışmaları sürerken 19 Mayıs törenleriyle ilgili çarpık ve art niyetli girişimlerin açığa çıkmasına şahitlik edilmiştir.

Bundan sonra Anıtkabir’in botanik parkına çevrilmesi, İstiklal Marşı’nın susturulması, bölücülüğün tetikçisi olanlar tarafından önerilen okullardan “Andımızın” kaldırılması da etaplar halinde uygulamaya geçilebilecektir.

AKP’nin Türkiye’yi ayakta tutan ve aziz milletimizin içselleştirdiği ne varsa cepheden vurmaya kararlı olduğu anlaşılmaktadır.

BOP’a verilen desteğin, küresel hesaplara gözü kapalı taşeronluğun ödülü olarak, eğer gücü yeterse, AKP’nin rejim ve sistem değişikliği için teşvik edileceği ve Türk vatanını parçalayacağı şimdiden belirgin olmaya başlamıştır.

İktidar zihniyeti, Türk milletinin yaşama alanını daraltarak, kazanımlarını eriterek ve bin yıllık kardeşlik hukukuna göz dikerek yeni bir Bizans taktiğinin içine girmiştir.

Ne var ki, büyük Türk milletinin kudreti, dikkatlerden kaçan asaleti ve en imkânsız zamanlarda mucize yaratan azmi olduğu sürece AKP’nin mayalandırdığı ayrışma ve dağılma fesadı kesinlikle tutmayacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi, yapılan tüm hesapların farkında ve bilincindedir.

Bu yüzden üzerinde oynanan oyunların, pişirilen yeni komploların da takipçisidir.

Ve Allah’ın izniyle hepsiyle başa çıkabilecek inanca, heyecana ve dayanıklılığa haizdir.

Vatanımız, milletimiz, devletimiz ve insanımız üzerinde tezgâh tertip edenler, Milliyetçi Hareket Partisi’nin ne yapabileceğini ve kutsalları uğruna neleri göze alabileceğini daha idrak edememişlerdir.

Türk milletinin kardeşliğini çözmeyi, küresel projelerle ayağına çelme takmayı ve hıyanetleriyle Anadolu coğrafyasına ilmek atmayı aklından geçirenler amaçlarına asla ulaşamayacaklar ve dünya gözüyle sevinemeyeceklerdir.

Bunun teminatı ise aziz milletimizin desteğini almış ve itimadını kazanmış Milliyetçi Hareket Partisi’nden başkası değildir ve olmayacaktır.