04.01.2003 - MYK Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
MYK Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma
04.01.2003

 

Muhterem Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Sözlerime başlarken yüksek heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Yeni yılın ilk haftasında, partimizin 21. Dönemde milletvekiliği görevini üstlenmiş arkadaşlarımız ile Merkez Yönetim Kurulu üyelerimizin ortak katılımıyla düzenlenen genel değerlendirme ve istişare toplantımıza hepiniz hoşgeldiniz.

Bu vesileyle aziz milletimizin ve sizlerin yeni yıllarını bir kez daha en iyi dileklerimle kutluyorum. Yüce Allah’tan 2003 yılının bütün insanlık için barışa, huzura ve refaha şahitlik etmesini temenni ediyorum.

İstişare toplantımıza geçmeden önce, ülke gündeminde yer eden bazı önemli konuları değerlendirmek, görev süresi bir buçuk ayı bulan 58. Hükümete ülkemizin ve milletimizin geleceği adına gerekli gördüğümüz uyarı ve eleştirileri dile getirmek istiyorum.

Her şeyden önce vurgulamak gerekir ki, dünün muhalefeti bugünün iktidarı AKP yönetiminin siyaset anlayışı, tutarlı ve ilkeli bir çizgiden çok uzaktır.

Bugünün iktidar partisine mensup birçok bakan ve yöneticinin, daha önceki dönemlerde koalisyon şartlarına ve ülke sorunlarının ağırlığına hiç aldırış etmeden her türlü eleştiriyi acımasızca yönelttikleri bilinmektedir. Bu muhalefet tarzının en somut delillerinden biri, 57. Hükümetin yeni kurulduğu günlerde yapılan meclis görüşmeleridir. Bu dönemde sergilenen üslup çirkin, eleştiriler ağır ve haksız olmuştur.

Muhalefet psikolojisi ve şov yapma alışkanlığı yer etmiş olacak ki, bugünkü iktidar temsilcileri zaman zaman iktidar partisi olduklarını unutmaktadırlar.

Milliyetçi Hareket Partisi ise, Türk Milleti’nin 3 Kasım’da verdiği parlemento dışı muhalefet görevini, her dönemde olduğu gibi sorumluluk anlayışı ile ama o ölçüde de dinamik bir şekilde yerine getirmenin çabası içindedir.

Partimizin sorumlu ve ilkeli siyaset anlayışına katkıları, şüphesiz yeni dönemde de devam edecektir. Bu katkı içinde, iktidarı uyarmanın, yol gösterip çözüm üretmenin ve gerektiğinde en sert tepkiyi koymanın yer alacağına şüphe yoktur.

Zaten, iç politika özellikle de sosyo-ekonomik sorunlara yaklaşım biçimi ve bu sorunları çözme yeteneğini kanıtlamak açısından koyduğumuz 3 aylık süre de bunun içindir.

Tabii olarak, hükümetin bu süre içinde attığı yanlış adımlar ve tutarsızlıklar bu yaklaşımın dışındadır. Ayrıca, dış politikanın benimsenmesi ve yürütülmesi bakımından her siyasi iktidar göreve başladığı günden itibaren bütün sorumlulukları da üstlenmiş olmaktadır.

Hiçbir siyasi iktidar, görevde bulunma süresi ne olursa olsun dış politika alanında, özellikle de milli hassasiyetlerimiz ve milli davalarımız konusunda yanlış yapma lüksüne sahip değildir. Yine, hiç kimsenin, dış politikanın iç siyasette parti çıkarları için kullanılması ya da siyasi kan davalarına kurban edilmesi hakkı ve imtiyazı yoktur.

Bu gerçek, milli dayanışmaya ihtiyacın arttığı bir dönemde kuşkuların çoğalmasına yol açan AKP yönetimi ve hükümeti tarafından böyle bilinmelidir.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Bu zamana kadar dış politika alanında olumlu bir somut adım atamadığı gibi, çok ciddi çelişkiler ortaya koyan ve geleceğe dair önemli soru işaretlerinin doğmasına yol açan 58. Hükümetin, ne yazık ki iç politika alanında da benzer bir yönetim anlayışı sergileyeceği anlaşılmaktadır.

Daha hükümet resmen teşekkül etmeden önce dikkat çeken kamuoyuna demeç verme yarışının hükümet göreve başladıktan sonra da devam ettiği görülmektedir. Son birbuçuk ayda ortaya çıkan görüntü, aynı partinin Hükümet üyeleri, meclis yönetimindeki temsilcileri ile parti yönetimindekiler arasında ön plana çıkan öncelik kapma mücadelesi olmuştur.

Ekonomi politikalarının şekillenmesinde dikkati çeken bu durum, giderek diğer alanlara da sirayet etmeye başlamıştır. AKP yönetimi ve hükümetinin bu “bulaşıcı hastalık”tan biran önce kurtulması gerekmektedir. Çünkü uyumlu ve etkin çalışma, dolayısıyla ülke sorunlarının çözümü için buna ihtiyaçları bulunmaktadır.

Kamu çalışanlarının zorunlu tasarruf kesintilerinin tasfiyesinde sergilenen tutarsızlık ve gayri ciddilik, tek parti hükümetinin üyeleri arasında yaşanan gereksiz tartışmalar, kamuoyunda haklı tepkilerin oluşmasına yol açmıştır. Sonuçta gelinen nokta, verilen sözlerin unutularak çalışanların haklarının sürüncemede bırakılması olmuştur.

58. Hükümet kamu çalışanlarına ikinci büyük darbeyi maaş artışı konusunda vurmuş, seçim öncesinde yarattıkları havanın aksi istikametinde bir tavır takınmıştır. Memur ve emekliye, çok düşük bir maaş artışı verilmiş, bu da rakam ve kelime oyunlarıyla daha yüksek gösterilmeye çalışılmıştır.

AKP iktidarı, memur maaş artışı ve yoksullukla mücadelede şartların arkasına sığınırken, kamu ihale sistemi gibi konularda ise şartları zorlamanın gayreti içinde olmuştur.

57. Hükümet zamanında kamu ihale sistemini disipline etmek ve objektif ölçüleri hakim kılmak üzere çıkarılan ihale kanununun yürürlüğe girmemesi için dikkat çekici bir faaliyet sürdürülmektedir.

Önce Kanunun ertelenmesi, daha sonra da içinin boşaltılarak istismara tamamen açık bir nitelik kazanması amacıyla girişimlerde bulunmuşlardır.

Kamu çalışanına ve yoksullukla mücadeleye kaynak ayırma konusunda çok erken pes eden AKP iktidarının ihale sistemindeki saplantısı ve gayretkeşliğini kamuoyunun takdirlerine sunuyorum.

58. Hükümetin ve AKP yönetiminin kamu ihale sistemi yanında, Yüksek Askeri Şûra kararları gibi ilk planda laik-antilaik kutuplaşmasını akla getiren konularda da oldukça heyecanlı ve aceleci davrandığı dikkati çekmektedir.

Ülkemizin öncelikli sosyo-ekonomik sorunlarına ve halkımızın ihtiyaçlarına yoğunlaşmak varken, bu tür nazik konuların bir çırpıda tartışmaya açılması düşündürücüdür. Yine, Türkiye’nin yanı başında devasa bir Irak meselesi dururken, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bu tür tartışmaların ekseni olmaya zorlamanın makûl ve mantıklı bir izahı yoktur. Bu durum, hem tartışma şekli, hem de zamanlaması bakımından çok talihsiz bir gelişme olmuştur.

AKP iktidarının son bir ayına damgasını vuran bir diğer gelişme de, kamu bürokrasisinde estirilen hava ve yaşanan tasfiye sürecidir.

AKP iktidarının, bazen bürokrasiyi ve hükümeti parti genel merkezine taşıdığı, bazen de hukuksuz uygulamaların içine girdiği gözlenmektedir. İki başlı iktidar yapısının bu tür uygulamaları gerekli kılmasını, kendi içinde anlaşılabilir bulmak mümkündür. Ancak, bu durum, Türk devlet geleneği ile anayasal sistemin ruhuna aykırı tutumları meşru göstermez.

58. Hükümetin kamu bürokrasisinde izlediği düşündürücü yöntemin bir başka özelliği daha bulunmaktadır. AKP iktidarı, özellikle daha önce Milliyetçi Hareket Partisi’nin uhdesinde bulunan bakanlıklarda kıyım makinesi gibi çalışmaktadır.

Hükümetin bu özel gayretini de yakından izlediğimizin bilinmesini istiyorum. Partimiz bütün bu gelişmeleri not etmekte ve değerlendirmektedir.

AKP iktidarı biran önce partizanca tutumundan vazgeçmelidir.

Unutulmamalı ki, iktidarların icraatları belirli kriterlere, ömrü de belirli bir süreye tabidir ve bu süreler de çok uzun değildir.

Kıymetli Arkadaşım,

Sayın Basın Mensupları,

Sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi, AKP yönetimi ve iktidarının dış politikada ortaya koyduğu tablo, çok daha üzüntü verici ve düşündürücüdür.

Bu parti, bugüne kadar demokratikleşme ve siyasi irade kavramlarının arkasına sığınarak bazı açılımlar yapma ihtiyacını dışa vurmuş, dış politika alanında da bu gerekçelerle yabancı destek ve dayanışma arayışı içinde olmuştur.

AKP iktidarı ve yönetimi, Türkiye’de yürütülen herhangi bir tartışmada bütün farklı görüşleri ve eleştirileri milli irade kalkanıyla püskürtmeye çalışırken, dış dayatmalardan ise herhangi bir rahatsızlık duymamaktadır.

Ülkemizin Avrupa Birliği yönetimiyle ilişkilerinde ve Kıbrıs konusunda benimsedikleri teslimiyetçi yaklaşım, bu durumun en somut göstergelerinden biridir.

Bugün, maalesef Kuzey Kıbrıs’ta Türk toplumunun milli ve siyasi varlığını savunanları suçlamak moda haline gelmiştir. Düne kadar teslimiyetçi lobinin birinci görevi olan bu tür suçlamalar, bugün AKP yönetimi tarafından da paylaşılmaktadır.

Kıbrıs davamızda tutarsız ve teslimiyetçi bir yaklaşım izlemenin, bazı medya ve sermaye çevrelerinden alkış almanın dışında hiçbir yararının dokunmayacağını iyi tahlil etmek gerekir.

Bilerek veya bilmeyerek düşülen bu durumun, sadece AKP yönetimi ve Hükümetinin geleceği açısından değil, ülkemizin saygınlığını arttırma ve milli menfaatleri koruma bakımından da büyük tahribatlara yol açacağı unutulmamalıdır.

Türkiye, hiçbir zaman bugünkü iktidar temsilcilerinin iddia ettiği gibi çözümsüzlüğü bir yöntem ya da amaç olarak benimsememiştir.

Türk Hükümetlerinin düne kadar ortaya koyduğu ve haklı olarak ısrarcı olduğu iki temel nokta söz konusu olmuştur.

Birincisi, Kıbrıs’ta 1974 öncesinde yaşanan vahşet görüntülerinin tekrarlanma ihtimalinin ortadan kalkmasıdır. İkincisi de, Kıbrıs Türk toplumunun siyasi eşitlik ve egemenlik haklarının varlığı ve garanti altına alınmasıdır.

Soruna çözüm arayışları sürecinde bakış açımız, bu iki ilke temelinde şekillenmiştir.

Bugün, bu hayati ilkelerin ısrarla gözetilmesinden niçin rahatsız olunduğunun tutarlı ve gerçekçi bir izahı yapılamamaktadır. Statükoculuk diye suçlanan bu milli duruşun ne anlama geldiğini, bu tür suçlamaları yapanların aslında karşı tarafın statükosuna hizmet ettiklerini iyi değerlendirmek gerekir. Yine, Rum-Yunan yöneticileri ve Avrupa Birliği temsilcileriyle ağız birliği yaparcasına onurlu bir dava adamı olan Sayın Rauf Denktaş’ı hedef seçmenin ve halkı tahrik etmenin hiçbir ahlakî izahı yoktur.

Bunların yanısıra, AKP iktidarı, Türk Milleti’nden teslimiyetçi lobinin ve tehlikeli Kıbrıs yaklaşımının bir parçası olmak için oy almamıştır.

Kısacası, 58. Hükümet, Kıbrıs konusunda bu zamana kadar ortaya koyduğu tutarsız ve sorumsuz politikalardan bir an önce vazgeçmelidir. AKP iktidarının, bazen açıkça sergilediği, bazen de satır aralarında gizlediği teslimiyetçi tavır ve açıklamaların Türkiye’nin onuruna ve millî çıkarlarına hizmet etmediği yeterince açıktır.

Aynı şekilde zigzaglarla dolu Irak politikasının da süratle gözden geçirilmesi gerekmektedir. Türk milleti ve devletine yakışan tutarlı, ilkeli ve etkin bir millî dış politika stratejisi geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.

Türkiye, ancak, ne istediğini bilen, savunduğu değerlerin farkında olan, bütün bunları önce milletiyle dürüstçe paylaşan bir dış politika yaklaşımıyla saygın ve etkin olabilir.

Irak’ta savaşsız bir çözüm ve sivil insanların hukukunun gözetilmesi, hem öncelikli hem de insanî bir hedeftir. Türkiye, bununla birlikte, bölgenin zorlu jeopolitik yapısını, özellikle de küresel hesapların kesiştiği bir alan olmasını da dikkate alarak, her türlü ihtimale en iyi şekilde hazır olmak durumundadır.

Bilindiği gibi, meselenin bir tarafında stratejik işbirliği içinde olduğumuz Amerika Birleşik Devletleri, diğer tarafında ise tarih ve din bağları yanında soydaşlarımızın da bulunduğu komşumuz Irak yer almaktadır. Ülkemizin durumu, şüphesiz diğer hiçbir devletin konum ve rolüne benzememektedir.

Türkiye’nin görevini zorlaştıran ama bir o kadar da anlamlı kılan bu ayrıcalıklı konumdur. İşte, bu konumdan yola çıkan ve her adım sonrası iyi hesaplanmış olan millî, tarihi ve insanî bir duruş sergilemek, öncelikle siyasi iktidarın görevidir.

Bu sebeple 58. Hükümet’in önce kendi içinde uyumu sağlaması, ülkemizde gereksiz ve zamansız tartışma ve kamplaşmalarla millî enerjiyi çarçur etmemesi şarttır.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, AKP yönetimi ve iktidarının son birbuçuk aylık dönemin çok yönlü bir muhasebesini yapmaları yararlı olacaktır.

58. Hükümet’in geniş toplum kesimlerinin beklenti ve taleplerine süratle cevap vermesi, sözlerini yerine getirmesi ve onurlu bir dış politika için yeni bir kararlılık ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde, 58. Hükümet, kendi kuyusunu kazma konusunda ısrarcı olan bir hükümet olarak tarihe geçecektir.

Bizler, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu sürecin yakın takipçisi olmaya devam edeceğiz. Bu süreçte aziz milletimizin güven ve desteğinin her geçen gün daha da artması için elimizden gelen bütün çabayı ortaya koyacağız.

Bunun için, bütün Türkiye sevdalılarının, bütün Türk milliyetçilerinin ülkelerine ve partilerine daha fazla sarılmaları gerekiyor.

Bunun için, özellikle son bir yıl içinde giderek pervasızlaşan teslimiyetçi lobiye ve onun milli direnci zayıflatma çabalarına karşı bütün duyarlı insanların sorumluluklarını özenle yerine getirmeleri gerekiyor.

Sözün özü, Türkiye üzerinde oynanan oyunları el birliğiyle bozmak, ülkemizin varlığına ve onurlu geleceğine hep birlikte sahip çıkmak gerekiyor.

Milliyetçi Hareket bu anlayışla Türk milletinin hizmetinde olmaya ve milli birlik ve dirliğimizi korumaya kararlıdır.

Bilinmelidir ki, hiçbir olumsuz şart, Türk milliyetçilerinin bu kararlılığını bozmaya ve sorumluluk anlayışını zayıflatmaya yetmeyecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı