17.03.2003 - AKP Hükümetinin Dikkat Etmesi Gerekenler, Konulu Basın Açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
AKP Hükümetinin Dikkat Etmesi Gerekenler, Konulu Basın Toplantısı Konuşma Metni
17 Mart 2003

Değerli Basın Mensupları,

AKP iktidarı, dış politikada yaşanan sıcak ve kritik gelişmeler ile giderek ağırlaşan ekonomik sorunlara müdahil olmakta geç kalmaktadır.

MHP olarak Mart ayının başında yaptığımız tespit ve uyarılar, ne yazık ki, ülke gündemine ard arda gelmiş, Türkiye’yi baskı altına alma çabaları basın-yayın organları tarafından da daha çok farkedilir olmuştur.

Hatırlanacağı üzere, adı geçen açıklamamızda, Türkiyemizin önemli ve hayati birçok konuda teslimiyetçi bir politika izlemeye zorlandığı, kuşatma altına alınmaya çalışıldığı ifade edilmiştir.

Bu çerçevede, “AKP yönetimi ve iktidarının ‘milli tehlike sinyalleri’ veren dış politikadaki zaaf ve tutarsızlıklarının ülkemiz üzerinde hesapları olanların iştahını kabarttığı” ısrarla vurgulanmıştır.

Bu tespit ve uyarımızın bugün için de geçerli olduğuna şüphe yoktur. Anlaşılan, ülkemizin içinde bulunduğu şartlar ve sorunlar, oyalanmayla ve göz boyamayla vakit geçirenler tarafından yeterince algılanamamaktadır.

59. Hükümet, artık vakit geçirmeden programını hayata geçirmeli ve görevine dört elle sarılmalıdır. “Yeni Hükümet”, devamı olduğu 58. Hükümet’in yaşadığı sıkıntı ve açmazlara düşmemeli, Türkiye’ye boş yere zaman kaybettirilmemelidir.

Bu çerçevede II. AKP Hükümeti’nin dikkat etmesi ve mutlaka göz önünde bulundurması gereken hususlar şunlardır:

1- AKP Hükümeti, birincisi gibi koalisyon hükümeti psikolojisi ve yapısıyla hareket etmemelidir. Bu sebeple, çok başlı, çok sesli yönetime son verilmeli, etkin ve uyumlu çalışma anlayışı benimsenmelidir.

2- Halka verdikleri sözleri çeşitli mazeretlerin arkasına saklanmadan mutlaka yerine getirmeli ve milleti göstermelik icraatlarla oyalamamalıdır.

3- AKP yönetimi ve iktidarı, 3 Kasım seçimlerine kadar her fırsatta vurguladıkları “Türkiye’nin bütün sorunlarının tek kaynağı hükümettir” iddialarını unutmamalıdır.

4- AKP yönetimi ve iktidarı, kendilerinin deprem ve kriz şartlarında üç parçalı koalisyon hükümetine göstermedikleri hoşgörüyü ve tanımadıkları süreyi, bugün muhalefetten beklememelidir.

5- AKP iktidarı, dış politika alanında Türkiye, bölge ve dünya gerçeklerini çok iyi ve çok yönlü tahlil etmeli; hem AB, hem de ABD yönetimleriyle ilişkilerimizde onurlu, hakkaniyetli ve gerçekçi bir yaklaşım içinde olmalıdır.

6- I. AKP Hükümeti döneminde hazırlıkları yürütülen “yeni AB uyum paketi”ni süratle gözden geçirmeli, Türkiye’mizi etnik ayrılıkçılık ve azınlık hakları kaosuna sürükleyip milli bütünlüğümüzü parçalayacak düzenlemelerden uzak durmalıdır.

7- AKP yönetimi ve hükümeti, Türk dünyasını üvey evlat olarak görmekten vazgeçmeli, Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerimizi her alanda geliştirmenin gayreti içinde bulunmalıdır.

Sonuç olarak II. AKP Hükümetinin politikaları ve çalışma anlayışı, bütün bu açılardan Türkiye’nin çıkarına, Türk milletinin hayrına olmalıdır.

Ancak, Milliyetçi Hareket Partisi, AKP yönetimine sinmiş olan teslimiyetçi ve tutarsız siyaset anlayışı sebebiyle yedi ana başlık altında ifade ettiğimiz tesbit ve uyarıların II. AKP Hükümeti döneminde de yeterince dikkate alınmayacağından endişe duymaktadır.

Geçen yasama döneminde büyük bir gayretle hazırlanıp çıkarılan İş Güvencesi yasasının AKP iktidarınca yürürlüğünün durdurulması, çok talihsiz bir gelişme olmuştur. Her konuda olduğu gibi, bu ayıplarını örtmek için de vakit geçirmeden kılıf bulma yarışına girmeleri artık kötü bir siyasi alışkanlık haline gelmiştir.

Kısacası, II. AKP Hükümeti’nin İş Güvencesi ve İş yasalarında sergilediği acemilik ve acelecilik iç politikada; AB ve ABD yönetimlerinin açıklamaları karşısında sergiledikleri anlaşılmaz ve duyarsız yaklaşımları da dış politika alanında endişe verici ve düşündürücü bir manzara oluşturmuştur.

AB ve ABD yönetimlerinin Kıbrıs meselesinde Türkiye’yi suçlu ve sorumlu gösterme konusunda Yunanistan ile yarışması, dostluk ilişkilerinin ötesinde uluslararası hakkaniyet ve hukuk kurallarına da aykırıdır.

Irak krizinde BM Güvenlik Konseyi’ni gözardı eden ABD yönetiminin, Kıbrıs konusunda BM Genel Sekreteri’nin gerçeklerden ve hakkaniyetten uzak planının arkasında durması, en hafifinden bir çifte standarttır. ABD yönetiminin, Irak kriziyle ilişkili olarak da Türkiye’ye “aba altından kukla devlet sopası göstermesi” çok düşündürücü ve yanlış bir girişimdir.

Bilinmelidir ki, bu tür yaklaşımlar Türkiye açısından ne anlaşılabilir, ne de kabul edilebilir bir durumdur. ABD yönetiminin “kaş yaparken göz çıkartmak”tan kaçınması gerektiği açıktır.

Avrupa Birliği yönetimi de, her fırsatta ortaya koyduğu tehdit ve şantaj yaklaşımıyla Türkiye’yi gelecekteki bir ortağı ve üyesi olarak görmediğini belli etmektedir.

Birlik yönetiminin izlediği art niyetli ve iki yüzlü Türkiye politikası, her duyarlı kişi ve kuruluş tarafından tesbit edilecek kadar dikkat çekicidir. Ülkemizdeki teslimiyetçi lobilerin ve medya unsurlarının çabaları bu gerçekleri gizlemeye yetmemektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin terörist başı cani hakkında verdiği karar, gerçek insan hakları fikrinden ne kadar uzak olduklarını kanıtlamıştır. AB yönetiminin görevi, canileri ve törist unsurları desteklemek ve korumak olmamalıdır.

Unutulmaması gereken, Mahkemenin AB yönetimince bu şekilde kullanılmasının saygınlığını ve güvenirliğini yok ettiği hususudur.

AB yönetimi en son olarak, ülkemizde bölücü terörist unsurlarla organik bağı sebebiyle Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan bir partiye sahip çıkmıştır. Bir yandan terörist başı caniye arka, diğer yandan bu partiye sahip çıkmaları, Birlik yönetiminin gerçek niyetini ve demokrasi anlayışlarını görmek bakımından çok ibret verici bir gelişme olmuştur.

Çünkü, aynı AB yönetimi, İspanya’nın dönem başkanı olduğu sırada ayrılıkçı hareketlerle ilişkisi yüzünden bir siyasi partiyi kapattığını unutmuşa (!) benzemektedir. Birlik yönetimi, adı geçen ülkede yakın bir geçmişte aynı gerekçeyle bir gazetenin yayınına son verildiğini de farkedememektedir.

Yoksa İspanya AB üyesi bir ülke değil midir? Türkiye’ye müzakere tarihi bile vermemek için her türlü manevrayı meşru gören, ama bağımlı kılmak için her fırsatı kullanan AB yönetimi değil midir?

Birlik yönetimi, Türkiye karşısında artık dürüst ve açık bir politika izlemek zorunda olduğunu kabul etmek durumundadır.

AKP yönetimi ve iktidarı da, bütün bu gerçekleri görmek, değerlendirmek ve buna dayalı olarak milli, kararlı ve tutarlı bir politika izlemekle yükümlüdür. Bu, milli bir görev ve sorumluluktur ve bundan kaçmak mümkün  değildir.

Unutulmamalı ki, ülkemiz üzerindeki ekonomik ve siyasi kuşatmayı kavramanın ve kaldırmanın başka bir yolu yoktur.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı