Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
2 Temmuz 1993 tarihinde vuku bulan Sivas olayları, yakın tarihin en üzücü ve insanlıkla ilgisi olmayan trajik gelişmelerinden birisidir. 19 yıl önce “Pir Sultan Abdal Kültür Şenlikleri” kapsamında düzenlenen bir sosyal etkinliğin, karşılıklı provakatif niyet ve girişimlerle sabote edilmesi çok ciddi hadiselere ve acılara sebebiyet vermiştir. Münhasıran, Madımak Oteli’nin kundaklanarak ateşe verilmesi sonucunda, 36 insanımız yanarak hayatını kaybetmiş, 57’si de yaralanmıştır. Türk milleti bu gözü dönmüşlüğün taraflarını ve taraftarlarını, kararmış ve taş kesilmiş kalpliliğin uzantılarını dünya durdukça unutmayacaktır. Bir kıyım olan bu acımasızlığa ve vicdansızlığa, manevi değerlerimizin alet edilme sinsiliği ise meselenin bir başka mahsurlu ve tehlikeli tarafını teşkil etmiştir. Ayrıca Alevi kardeşlerimizin arasına sızarak fitne ve ayrımcılığı körükleyen aşırı uçlar, tahrik ortamının mesafe almasında ve olayların büyümesinde önemli rol oynamışlardır. Tahammülsüzlükleri teşvik ederek, Alevi ve Sünni vatandaşlarımızın birbirine girmesini projelendiren art niyetli kişiler, Sivas’da kardeşlik bağlarını koparmak amacıyla her yol ve yöntemi denemişlerdir. Türkiye’de mezhep eksenli düşmanlığın ve ihtilafın yeşermesine dönük aleni bir tertip olduğu şüphesiz olan bu elim hadisenin, üzerinden 19 yıl geçmesine rağmen etkisi ve hassasiyet düzeyi hala kalıcı bir mutabakatla telafi edilememiştir. Nitekim geçtiğimiz günlerde, Ankara 11’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği karar bu hususu bir kez daha teyit etmiştir. Sivas olaylarıyla ilgili işleyen hukuksal süreçte 131 kişi yargılanmış, 40 kişi beraat etmiş ve 79 kişi de çeşitli cezalara çarptırılarak mahkûmiyet almıştır. En son olarak söz konusu davada, sanık konumundaki 7 kişi hakkında verilen karar tartışmaların merkezine oturmuştur. Bunlar içinde, firari durumdaki 5 kişinin kamu görevlisi olmadıklarına atıf yapılmış ve zaman aşımı kuralı işletilerek ve 2 kişinin de vefatı nedeniyle davanın düşürülmesine karar verilmiştir. Bundan sonra sırayı temyiz aşaması almış olup, dava dosyasının Yargıtay’a intikal ettirileceği anlaşılmaktadır. Şayet mahkemenin verdiği kararda bir usulsüzlük veya yürürlükteki hukuk maddeleriyle bağdaşmayan taraf varsa, bunun mutlaka giderilerek sorunun bütünüyle çözüme kavuşturulması temin edilmelidir. Bilindiği üzere, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanununda, insanlığa karşı işlenmiş suçlarda zaman aşımının uygulanamayacağı yer bulmuştur. Sivas olaylarının bu tarihten önce vuku bulması sözü edilen kuralın hukuk mantığı açısından dikkate alınmasına engel teşkil etmiştir. İlgili mahkemenin, Sivas’taki hunhar saldırıları insanlığa karşı suç sayması bir şeyi değiştirmemiş, sanık aleyhine olan ceza hükümlerinin geçmişe yürümeyeceği gerçeği açıkça bağlayıcı olmuştur. Ancak insanlık değerlerinin çiğnendiği, ahlaki ve manevi ölçülerin müessir bir eylemle bertaraf edildiği vahamet derecesi yüksek konularda, vicdanların tatmini ve teskini her şeyden önemli ve öncelikli görülmelidir. Diğer taraftan Sivas davasının görüldüğü 19 yılın 9’nda AKP’nin iktidar görevi üstlendiği, yargının hızlandırılması için herhangi bir kolaylaştırıcı ve samimi bir tutum takınmadığı da gözlerden uzak tutulmamalıdır. Başbakan Erdoğan’ın Sivas olaylarına bakan mahkemenin kararını “Hayırlı olsun” ifadeleriyle karşılaması meseleyi hafife alan ve önemsemeyen bir ruh halinin yansımasından başka bir anlama gelmemiştir. Hizbullah militanlarının salıverilmesine göz yuman iktidar partisi, Sivas davasının ağır aksak yürümesine ve adaletin ortaya çıkmasına da bigâne kalmıştır. Sivas’daki müessif olaylarla ilgili hukukun kararı ne yönde olursa olsun, bu kaosun ortaya çıkmasında payı bulunanlar gönüllerde ilelebet kanlı eller ve emeller olarak mahkûm edilmişlerdir. Ne var ki mahkemenin kararını fırsat bilerek, sosyal barışın zedelenmesini sağlayacak çıkışlardan, eski defterlerin tekrar açılarak hizip ve husumet duygularının yayılmasından kimseye bir fayda gelmeyecektir. Türkiye geçmişte buna benzer birçok talihsiz ve tehlikeli vakalarla ve vukuatlarla sarsılmış, kamplaşmanın derin sularında yolunu kaybetmiştir. Sonu ve istikameti olmayan; sosyal şiddetin, ideolojik karşıtlığın ve mezhep çekişmesinin karanlık labirentlerinde aziz millet fertleri birbirine girmiş ve nesiller bu şekilde israf olmuştur. Kan, kavga ve karmaşayla beslenmiş ve şekillenmiş acı tecrübeler, milletimizin birbirine düşmesinin kimlerin işine yaradığını, bundan hangi mihrakların nemalandığını herkese göstermiştir. Sivas olaylarının hemen öncesindeki birkaç gün içinde, kimliği belirsiz kişilerce gece vakti dağıtılan ve yöre halkını galeyana getirici bildirilerin amacı bugün daha net olarak anlaşılmıştır. Türkiye’nin kışkırtmalara ileri düzeyde açık bugünkü ortamında, dış kaynaklı Alevi-Sünni, Türk-Kürt çatışmasıyla ilgili planın, AKP’nin kötü yönetiminden cesaret bulduğu görülmektedir. Bu kapsamda Başbakan ve hükümeti, sağduyulu hareket etmeli, kardeşliği pekiştirici, uzlaşmazlıkları yatıştırıcı siyasi üslup ve usul yolundan asla ayrılmamalıdır. Nihayetinde alevlendirilmeye çalışılan etnik ve mezhep geriliminin, komşu coğrafyalara paralel genişleme istidadı gösterme ihtimali dikkatlice ve sorumlulukla takip edilmelidir. Bu itibarla herkes azami duyarlılık içinde kalarak, Türkiye’yi ateşe atacak tuzaklara ve kamplaşmalara karşı son derece uyanık ve hazırlıklı olmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi; kökeni, mezhebi, inancı ve siyasi yönelimi ne olursa olsun herkesin Türk milletinin bir, ayrılmaz ve eşit ferdi olduğuna yürekten inanmaktadır. Bu hakikati değiştirmeye, bozmaya ve milletimizi birbirine düşürecek her girişime dün olduğu gibi bugün de sonuna kadar karşı çıkacak ve üstesinden gelmek için her fedakârlığı göstermekten geri durmayacaktır. |