03.05.2003 - 3 Mayıs Milliyetçiler Günü Münasebetiyle Teşkilatlara Gönderdiği Mesaj
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
3 Mayıs Milliyetçiler Günü Münasebetiyle Teşkilatlara Gönderdiği Mesaj

3 Mayıs 2003

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bilindiği gibi, Türk Milliyetçiliği tarihinde önemli dönüm noktalarından biri olan 3 Mayıs 1944 hadisesinin üzerinden tam 59 yıl geçmiş bulunmaktadır. Ama 3 Mayıs 1944’ü doğuran şartlar ve gelişmeler önemini ve sıcaklığını bugün de korumaktadır.

Hatırlanacağı üzere, 1940’lı yılların ilk yarısı, İkinci Dünya Savaşı’nın yeni bir aşamaya girdiği ve ülkemizle ilgili iç ve dış odaklı çeşitli oyunların oynandığı dönemlerden biridir.

Bir taraftan savaşın karşıt cephelerini oluşturan batılı devletlerin, diğer taraftan komünist Sovyetler Birliği’nin çeşitli baskı ve yönlendirmelerine maruz kalan Türkiye, iç bünyesinde de zamanın baskıcı milli şef rejiminin yalpalamalarıyla idare olunan bir ülke görünümüne sahipti. Özellikle bölücü ve komünist unsurların gizli ve açık faaliyetlerinin giderek artması, yine devlet kurumlarında yoğunlaşan sol ve materyalist kadrolaşma ülkemizi farklı noktalara sürükleyebilecek bir boyut ve hız kazanmıştır.

İşte böyle bir dönemde kararlı ve ilkeli bir grup Türk Milliyetçisi aydın, rejimin yarattığı baskıcı ortama rağmen, tehlikeli gidişata “dur” demek için kamuoyuna ve devlet yönetimine uyarılarda bulunmuşlardır. Büyük fikir ve dava adamı rahmetli Nihal Atsız’ın önderlik ettiği ve rahmetli Başbuğumuzun da yer aldığı bu aydın hareketine duyarlı Türk gençliği de destek olmuş; böylelikle Türk Milliyetçiliği, fikir akımı hüviyetinin yanında sosyal bir hareket mahiyeti de kazanmaya başlamıştır.

Türk Milliyetçisi aydınlara yönelik tutuklama, yıldırma ve yargılama operasyonlarının temelinde komünist ve materyalist görüşler ile milliyetçilik arasında geçen fikir mücadeleleri yatmaktadır. Bu dönemde, milli şef rejiminin Türkiye dışında yaşayan soydaşlarımıza yönelik doğal ilgiyi ve duyarlılığı, Irkçılık-Turancılık suçlamasıyla mahkûm etmeye çalışması dikkat çekmiştir.

3 Mayıs 1944, işte bu gelişme ve tartışmalar sürecinde milletimizin direncinin bayraklaştığı önemli ve anlamlı bir günü ifade etmektedir. Milli şef rejiminin yargılayıp cezalandırmak istediği Nihal Atsız’a destek veren Türk gençliğinin ortaya koyduğu duyarlılık ve fedakarlık daha sonraki mücadele dönemlerine ışık tutmuştur.

Kısacası, 3 Mayıs’ta kabına sığmayan Türk gençliğinin mücadele azmi, milli varlığa ve değerlere sahip çıkma bilinci, Türk Milliyetçiliğinin siyasi ve sosyal bir harekete dönüşümünün temellerini atmıştır.

Bunun yanında, zamanın ülke yöneticilerinin çarpık ve yanlış tutumunun olumsuz etkileri varlığını devam ettirmiş, Türk devletinin Türk kültür coğrafyasına ilgisi çok yetersiz kalmıştır. Irkçılık-Turancılık suçlaması, esasında Türk devletinin elini kolunu bağlayan bir sonuç doğurmuştur. Bu durumun en acı tezahürleri, dün Sovyet emperyalizmi altında ezilen Türk toplumları karşısında, bugün de Kıbrıs’ta ve Irak’ta yaşayan soydaşlarımızın milli varlığı ve geleceği konusunda ortaya çıkmıştır.

Kıymetli Arkadaşlarım,

Hiç şüphe yok ki, bizim mücadele tarihimiz, Türklüğün zorlu mücadele tarihinin bir yansımasıdır. Zaferlerle ve başarılarla dolu sayfalar kadar, zorlu ve hüzünlü sayfalar da çoktur.

Türk Milliyetçileri, mağdur olmuşlar, sıkıntıya düşmüşler, ama hiçbir zaman mağlûp olmamışlardır. Türk Milliyetçileri zaman zaman horlanmışlar, suçlanmışlar, baskıya maruz kalmışlar ama Türkiye ve Türklük sevdasından vazgeçmemişlerdir.

Şartlarda, şahıslarda ve sorunlarda değişiklikler olmuş ama öz ve taraflar değişmemiştir.

Bu durum, milliyetçiliğin ve milliyetçilerin kaderidir. Bunun için, ne kadar büyük olursa olsun sorunlardan ürkmemek, suçlamalardan ve zorluklardan yılmamak lâzımdır.

Bugün bölgemizde ve dünyanın diğer coğrafyalarında yaşanan gelişmeler, Türkiye’mizin ciddi dış politika sıkıntıları, Türk milliyetçilerini ve onların yegane siyasi organizasyonu olan partimizi bir kez daha haklı çıkarmıştır. Buna rağmen bu gerçeğin yeterince takdir edilip kabul görmemesi de boşuna değildir.

Çünkü, teslimiyetçi lobilerin denetimi veya etkisi altındaki medya unsurları bir hususu çok iyi bilmektedir. Onlara göre, Türk Milliyetçilerinin ve MHP’nin sesinin kısılması, Türkiye’nin ve Türk milletinin onurlu duruşunun ve milli davalarının zayıflatılması demektir. 3 Kasım seçimleri öncesinde başlayan ve hâlen devam eden oyunların ve medya ambargosunun temel sebeplerinden biri budur. Milliyetçi geçinen bazı çevreler bunu yeterince idrak edemese de gerçek bundan farklı değildir.

MHP’nin siyasi gücünün zayıflatılması, dolayısıyla kitlelere ulaşma imkânlarının kısıtlanmasının önemli bir sonucu, maalesef Türkiye’mizin kabuğuna çekilmesi ve büzülmesi olmuştur. Toplumun ve devletin milli reflekslerindeki zayıflama sürecini, Türk dünyasına ve milli davalarımıza duyarsız kalan bugünkü teslimiyetçi siyasi iktidar yapısı takip etmiştir.

Bugün Kıbrıs meselesinde gelinen nokta ve Türkiye’deki iktidarın milli davayı milli yük gören çarpık yaklaşımı bütün açıklığıyla ortadadır. Rum-Yunan ittifakının ENOSİS emellerine ulaştıklarını açıklamaya cesaret etmelerinde bu teslimiyetçi zihniyetin payı büyüktür.

AKP iktidarı ve yönetiminin ENOSİS emellerine ulaşmak isteyen Rum-Yunan ittifakı ile ülkemize açıkça çifte standart uygulayan AB yönetimiyle mücadele etmek yerine, Sayın Rauf Denktaş’la uğraşmayı tercih etmesi, yine “çözümsüzlük çözüm değildir” sloganıyla avunmaya çalışması büyük bir talihsizlik olmuştur. Aynı şekilde, Kıbrıs Türk halkını ve devletini bölüp parçalama oyunlarının piyonu olan bazı muhalefet partilerine karşı tavır almaması gerçek niyetlerini ortaya koyan bir diğer gelişmeyi ifade etmiştir.

Ama unutmamak gerekir ki, Milli Kıbrıs davamız, sadece Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanması ve yanı başında yaşayan soydaşlarına sahip çıkma davası değildir. Kıbrıs davamızı sahiplenmek, aynı zamanda Türkiye’nin bölgesinde ve Türk dünyasında saygınlığını ve etkinliğini sahiplenmek demektir.

Başta AKP iktidarı olmak üzere, ülkemizdeki her kişi ve kurum meseleye bütün bu açılardan bakmak zorundadır. Bilinmelidir ki, haklı Kıbrıs davasını kaybeden bir Türkiye, beraberinde bir çok milli iddiasını da kaybetmiş olacaktır.

Aynı gerçek, Kerkük’te, Musul’da, Erbil’de yaşayan Türkmen kardeşlerimiz için de geçerlidir. Türkiye’nin Irak’ta yaşayan soydaşlarına her açıdan sahip çıkması, öncelikle insanî ve tarihi bir yükümlülük, milli bir borçtur. Mevcut iktidarın bu “milli borcu” ödemekten kaçması belki mümkündür, ama maliyeti çok ağırdır. Böyle bir durumda, tarihin adaleti tecelli edecek, gelecek nesiller onları hayırla yâd etmeyecektir.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Kim ne derse desin, ne düşünürse düşünsün Türk Milliyetçileri ve MHP; Türk Dünyası davasına ve Türk insanının haklarına sahip çıkmaya devam edecek, bundan da daima şeref duyacaktır.

21. yüzyılın başında ortaya çıkan gelişmeler doğru okunduğunda, bu görev ve sorumluluğun bazı çevrelerin iddia ettiği gibi tarihin akışına direnmeyi değil, bilakis gereğini yapmayı ifade ettiği görülecektir. Yine, başka devlet ve milletlerin politikaları milli bir süzgeçten geçirildiğinde de bu gerçek ortaya çıkacaktır.

Küreselleşme olgusunu ve değişim kavramını farklı yorumlayarak Batı karşısındaki aşağılık komplekslerini ve teslimiyetçi zihniyetlerini gizlemek isteyenlerin varlığı ve etkinliği Türk Milletinin gerçekleri ve gelişmeleri bütün boyutlarıyla kavramasını engelleyebilir. Ancak bu durum, bizleri yanıltmamalı ve ümitsizliğe sevketmemelidir. Hatta, daha çok araştırmak, çalışmak ve anlatmak için vesile teşkil etmeli, daha güçlü ve akılcı stratejiler geliştirmemize yol açmalıdır. Zaten, Türkiyemiz üzerindeki kuşatmayı geçersiz hâle getirmenin, Türkiye karşıtlarının iştahını kursağında bırakmanın başka yolu yoktur.

3 Mayıs’ta ortaya konan milli duyarlılık ve direniş, yeniden milli şahlanış açısından güçlü bir ilham kaynağı, önemli bir örnek teşkil etmektedir. Çünkü, 3 Mayıs’ı kavramak, Türk’ün çilesi başta olmak üzere, Türk tarihini ve Türk Dünyasını doğru anlamaktır. 3 Mayıs’ı anlamak, geçmişten ders alıp Türk Milleti’nin onurlu geleceğini inşa etmek için daha çok çalışmanın önemini kavramak demektir.

Bu duygu ve düşüncelerle Türk milliyetçilerinin mücadele tarihine altın harflerle yazılan bu anlamlı gününüzü kutluyor ve 3 Mayıs ruhunun Türk milletinin onurlu geleceğine ışık tutacağına yürekten inanıyorum.

Bu vesileyle, Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey ve kıymetli fikir adamı Nihal Atsız Bey başta olmak üzere zorlu bir dönemde adını tarihe yazdıran bütün dava büyüklerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

Ruhları şâd, mekânları cennet olsun.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı