Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin Değerli Basın Mensupları, Bilindiği üzere, dış politika alanında Türkiye’nin tam merkezinde yer aldığı ama mevcut siyasî iktidarın neresinde bulunduğu belirsiz olan çok kritik gelişmeler yaşanmaktadır. AB’nin yeniden yapılanmaya ve genişlemeye çalıştığı bir sürecin yanı sıra; Kıbrıs’ta çok önemli gelişme ve sorunlar yaşanmakta, Bakü-Ceyhan petrol boru hattı projesi ilgisizliğe terkedilmiş bulunmaktadır. Yine, Irak’ta ABD’nin denetiminde yeni bir yönetim şekillenmekte, Kerkük ve Musul gibi tarihî Türk şehirlerinde talancı peşmerge unsurların plânlı girişimleri devam etmektedir. Bu gelişmelere son olarak bazı Amerikalı yetkililerin dost ve müttefik bir ülkeye hiçbir şekilde yakışmayan incitici ve çirkin ifadeleri eklenmiş bulunmaktadır. AKP iktidarının kurulduğu günden itibaren verdiği görüntü bugüne kadar değişmemiş, hem ülke sorunları hem de dış politika gündemleri karşısında güçlü ve kararlı irade ortaya konulamamıştır. Gerçekler ve gelişmeler, AKP iktidarı tarafından ya üstü örtülerek ya da çarpıtılarak milletimize farklı takdim edilmiş; buna karşılık insanımızın gözünü boyamak için yoğun mesai harcanmıştır. Ancak, AKP yönetimi ve iktidarı tarafından sergilenen ciddiyetten, tutarlılıktan ve kararlılıktan yoksun yaklaşımlar, ne yazık ki ülkemizin hem içerde hem de dışarıda kan kaybetmesine yol açmakta, her geçen gün saygınlığından bir parça alıp götürmektedir. Yine, Türk Milleti’nin İkinci AKP Hükümetiyle birlikte çok başlılıktan kurtulma ümidi de boşa çıkmıştır. Çünkü tecrübesiz ve akortsuz orkestraya benzeyen AKP iktidarının ne çok sesliliğinin ne de halkı kandırmaya ve avutmaya yönelik nakaratlarının sonu gelmiştir. Bu içler acısı manzara, hiç şüphesiz sağduyu sahibi her Türk insanını derin derin düşündürürken, Türkiye karşıtlarını ve düşmanlarını sevindirmektedir. Böyle bir durumun, Türkiye’nin uluslararası muhatapları tarafından giderek ciddiye alınmaması tehlikesini de beraberinde getirdiği görülmektedir. Mevcut siyasî iktidarın bu gerçeği fark edememesi meseleye daha vahim bir nitelik kazandırmaktadır. Önce ABD Savunma Bakan yardımcısının, daha sonra da Dışişleri Bakan yardımcısının Türkiye’nin Irak politikasına ve Türk-Amerikan ilişkilerine yönelik olarak yaptığı açıklamalar, birçok açıdan çok düşündürücü ve üzücü bir mahiyet arzetmektedir. Dışişleri Bakanı Sayın Powell’ın konuyla ilgili olarak yaptığı değerlendirme bu gerçeği değiştirmemiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Türk milleti ve devletine yönelik diplomatik nezaket kurullarını da aşan bu beyanlar çirkin ve inciticidir. Gerek Sayın Tayyip Erdoğan’ın gerekse Sayın Abdullah Gül’ün bu açıklamalar karşısında ortaya koyduğu tavırlar da en az Amerikan Savunma Bakan yardımcısının açıklamaları kadar talihsiz ve onur kırıcıdır. Hangi sebeple olursa olsun Türk devleti ve milletinin bu tür değerlendirmeleri haketmediğini ve müttefikimiz Amerikan yönetimine bu tarz yaklaşımları yakıştıramadığımızı ifade etmek istiyorum. Bu çerçevede gelinen nokta, ister istemez birçok önemli soru işaretinin doğmasına yol açtığı için açıklığa kavuşturulmayı beklemektedir. Buna göre; 1- ABD yönetimini Türkiye’nin Irak politikası konusunda hayal kırıklığına uğratan hususlar nelerdir? 2- AKP iktidarı tarafından ABD yönetimine hayal kırıklığı yaşatacak hangi sözler verilip tutulmamıştır? 3- Böyle bir durum sözkonusu olsa bile Türk devletine ve milletine yönelik ifadeler dost ve müttefik addedilen bir ülkenin yöneticilerine yakışmakta mıdır? 4- ABD yönetimi Kuzey Irak’tan Kıbrıs’a Türkiye’nin haklı hassasiyetlerine ve millî çıkarlarına gerekli özeni göstermekte midir? 5- ABD yönetiminin, Kuzey Irak’taki “çadır devleti” girişimini zaman zaman Türkiye’ye tercih eden bir izlenim yaratmasının Türk-Amerikan ilişkilerine zarar verdiği bir gerçek değil midir? 6- Dünya veya bölge barış ve istikrarını korumak için daha fazla işbirliğine ve meşru kuralların gözetilmesine ihtiyaç yok mudur? Bütün bu soruların bir an önce cevaplandırılması ve Türk kamuoyunun aydınlatılması gerekmektedir. MHP olarak, mevcut iktidardan bunu talep ediyor ve bekliyoruz. Aynı zamanda AKP iktidarından da artık ne yapmak istediğine karar vermesini, en azından Türk Milleti’ne karşı saygısızlıktan vazgeçmesini istiyoruz. Sayın Basın Mensupları, AKP’nin artık altı ayı bulmuş olan iktidarı döneminde Kıbrıs meselesinde ve AB yönetimiyle ilişkilerde hiçbir olumlu adım atılamamış, bilakis dayatmalara davetiye çıkartan bir politika izlenmiştir. Hem birinci hem de ikinci AKP Hükümeti'nin Türkiye’nin millî varlığı, saygınlığı ve geleceği ile doğrudan ilgili Kıbrıs davamızda izlediği teslimiyetçi tavır bütün boyutlarıyla ortadadır. Türkiye’nin hassasiyetleri “statükoculuk” suçlamasıyla horlanmış, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı “çözümsüzlük çözüm değildir” sloganıyla sürekli çözümsüzlük olarak takdim edilmiştir. AKP iktidarının Türk dış politikasındaki maliyeti giderek artmaktadır. Türkiye’deki siyasî iktidarın vurdumduymazlığının ve teslimiyetçi tutumunun en önemli sonuçlarından biri, Rum-Yunan ittifakının cesaretlendirilmesi ve güçlendirilmesi olmuştur. İkinci olarak, haklı Kıbrıs davamızı ve millî çıkarlarımızı savunmakta acz içinde olan bir siyasî iktidar gerçeği ortaya çıkmıştır. Üçüncü olarak, millî davaları ve millî hassasiyetleri konusunda yek vücut olamayan bir devlet ve millet imajı yaratılmıştır. Görüldüğü gibi, AKP iktidarının Türkiye’yi kritik dış politika gündemleri ve millî çıkarları bakımından sürüklediği yer, çok sıkıntılı ve düşündürücü bir noktadır. Millî onura ve tarihe karşı işlenen bu suçun gözardı edilmesi ve küçümsenmesi mümkün değildir. Teslimiyetçi lobilerin gerçekleri ve gelişmeleri ters yüz etme becerisinin yarattığı sisli ortamın millî duyarlılıkları zayıflatması bu durumu değiştirmemektedir. Bugün, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne çok gecikmiş bir gezi düzenleyen Sayın Başbakanın bu gerçeklerin ışığında hareket etmesi şarttır. Artık, kendilerini kandırmaktan, milleti de oyalamaktan vazgeçmeleri gerekmektedir. AKP iktidarının, “çözümsüzlük çözüm değil” diyerek, aslında başkalarının çözümünü çözüm olarak kabul ettiğini kavraması lazımdır. Kıbrıs’ta haklı olduğu davasını kaybedecek bir Türkiye’nin, dış politika ve güvenlik stratejileri açısından çok daha büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacağı unutulmamalıdır. “Ver kurtulcu” zihniyete hatırlatmak gerekir ki, “Kıbrıs verilince bile kurtulmak mümkün olmayacak”, bilakis Türkiye etrafındaki fizikî ve psikolojik kuşatma daralacaktır. Sayın Erdoğan, Rum-Yunan dayanışmasının pozisyonunu tahkim eden çarpık yaklaşımlarını terk ederek Kıbrıs Türklüğü'ne her türlü desteği vermelidir. Son olarak unutmamak gerekir ki, Kıbrıs davamız, Türk milleti ve devletinin kolektif sorumluluğuna tevdi edilmiş millî bir emanettir. Bu kutsal emanete duyarsız ve kayıtsız kalanları da en başta tarih ve gelecek nesiller affetmeyecektir.
Dr. Devlet Bahçeli |