Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
Yurdumun Her Köşesinden Buralara Kadar Gelen Aziz Vatandaşlarım, Dilinde Vatan, Gözünde Bayrak ve Yüreğinde Millet Aşkı Bulunan Aziz Dava Arkadaşlarım, Konfederasyonumuzun ve Federasyonumuzun Kıymetli Yöneticileri, Geleceğimizin Teminatı Olan Sevgili Bozkurtlar, Asenalar, Basınımızın Seçkin Temsilcileri, Hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Fransa Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu’nun 10. Büyük Kurultayı’nı gerçekleştirmek için partimizin Başkanlık Divanı üyesi ve milletvekili arkadaşlarımla birlikte bugün aranızdayım. Hasretimizi dindirmek amacıyla bugün sizlerleyim. Bizlerin buluşmasını nasip eden Cenab-ı Allah’a sonsuz şükrediyorum. Sizlere; Türkiye’den kucak dolusu selamlar ve sevgiler getirdim. Vatanımızın sıcaklığını ve topraklarımızın kokusunu beraberinde bu salona taşıdım. Milletimizin hayır duasını, yörenizin muhabbetini ve köyünüzün içtenliğini sizlere ulaştırdım. Biliniz ki, olağanüstü ve gözleri kamaştıran bu atmosferde sizlerle bir araya gelmekten dolayı son derece bahtiyarım. Çağlayanları andıran coşkunuzu görmekten, sel gibi akan heyecanınıza şahit olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. √ Gururluyum, çünkü Türk milletinin tüm güzellikleri burada toplanmış. √ Kıvançlıyım, çünkü Türkiye sevdalılarının özlemleri burada buluşmuş. √ Onurluyum, çünkü Avrupa Türklüğü’nün iddiaları buradan yükselmiş. Ne mutlu bizlere ki, Türk milletinin sizler gibi gönül ve sevda elçileri bulunuyor. Ne mutlu bizlere ki, Türk milletinin sizler gibi evlatları Avrupa’da dik duruyor. Hepinizle iftihar ediyorum, hepinizi bağrıma basıyorum. Bugün yapacağımız kurultayın Avrupa Türklüğüne ve siz saygıdeğer dava arkadaşlarıma hayırlı olmasını temenni ediyorum. Şölen havasıyla tertip edilen böylesi toplantılar; dayanışmayı, yardımlaşmayı, tanışmayı, kaynaşmayı artıracak ve sımsıkı bağlarla birlikteliğimizi kökleştirecektir. Bunu biliyor, buna inanıyor ve sizlere güveniyorum. Bugünkü kurultayın gerçekleşmesinde emeği geçen Fransa Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu’nun değerli yöneticilerine şükranlarımı sunuyor, hepsine teşekkür ediyorum. Bu teşkilatımızın fikir ve kanaat önderi olduğu kadar, hayat ve vücut bulmasında eşsiz bir liderlik gösteren merhum başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey başta olmak üzere, ebediyete intikal etmiş tüm dava şehitlerimize de bu vesileyle Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, şerefler verdiniz. Değerli Dava Arkadaşlarım, Kıymetli Ülküdaşlarım, Geçtiğimiz yıl göçün 50. yıldönümünü idrak ettik. Bu anlamlı tarihi buralara kök salmış Avrupa Türklüğüyle paylaştık. Duygularımızı, düşüncelerimizi 19 Kasım 2011 tarihinde, Almanya’nın Essen Kentinde yapılan Almanya Demokratik Ülkücü Türk Dermekleri Federasyonu’nun 27.Büyük Kurultayında ortaya koyduk. Şimdi sizlerin huzurundayız. Fransa’yı kavramış, her tarafına Türklüğün mührünü vurmuş kardeşlerimle birlikteyiz. Biliyorum, her biriniz, Anadolu’muzun bağrından kopup buraya kadar geldi. Her biriniz, gurbet yollarına ‘bir umuttur’ diye koyuldu. Ve her biriniz doyacağı yeri doğduğu yere tercih etti. Rızkınızın derdine düştünüz, ekmeğinizin peşine takıldınız buralara kadar koştunuz. Dik baş, tok karın, mutlu yarın için sıladan, yardan ve vatandan ayrılmayı göze aldınız. Çalışarak üretmenin, kazanarak geçinmenin ve biriktirerek bir gün dönmenin düşünü kurdunuz. Namertte el açmamak için buralara savruldunuz. Alın terinizin bereketini buradan istediniz. Gönül diliyle engelleri aştınız, dostluk köprüleriyle uçurumları kapattınız. Cesaretinizi gösterdiniz, cömertliğinizi sergilediniz, dürüstlükten ayrılmadınız. Rehber kabul ettiğiniz Hak yolundan ikbal kaygılarıyla taviz vermediniz. Doğrularınızdan birileri istiyor diye ödün vermediniz. Bulunduğunuz her ortamda, nefes aldığınız her anda binlerce kilometre uzaktan millet dediniz, bayrakla duygulandınız ve memleketinizle övündünüz. Türk milletini suçlu göstermeye, katliam veya soykırım suçlusu gibi takdim etmeye çalışanlara bariyer oldunuz. Türklüğün Avrupa’daki aşılmaz, geçilmez ve yenilmez kalesi oldunuz. Nitekim surda gedik açtırmadınız. Aziz milletimizin hakkını savundunuz. Demokratik tepkinizi her platformda gösterdiniz. Yalan, uydurma ve sanal sözde Ermeni soykırım iddialarına karşı çıktınız, karşı durdunuz. Fransa Ulusal Meclisi’nin geçtiğimiz yılın Aralık ayındaki soykırımı inkar edenlere ceza ve yaptırımı kabul eden kararıyla, bu yılın Ocak ayında Fransa Parlamentosunun bu kararı onaylayan tavrına itiraz ettiniz. Bu yasanın, Fransa Anayasasına göre iptal edilmesini de alkışladınız. Demokrasinin ve özgür düşüncenin beşiği olmakla övünenlere, bu değerlerin asıl kimin tarafından sahiplenildiğini haykırdınız. Tarihimizi giyotine mahkûm edenlere, geçmişimizi suçlu gösterenlere meşru müdafaayla sesinizi ve sesimizi duyurdunuz. Boşuna çırpınanlara, nafile yere uğraşanlara Türk milletinin mazisinde veremeyeceği bir hesabının olmadığını ispat ettiniz. Ben buradan duyurmak isterim ki; Sözde Ermeni soykırım iddialarını kim gündeme getiriyorsa iyi niyetli değildir. Bize bu yaftayı kim vurmaya çalışıyorsa doğru konuşmuyordur. Merhametin, hoşgörünün, vicdanın ve insaniyetin burcu olan Türk milletini, baskıyla köşeye sıkıştırmaya kim yelteniyorsa gerçekleri bastırma çabasındadır. Tekraren söylemek isterim ki; soykırım iddiaları asılsızdır, hezeyandır ve böyle bir şey asla olmamıştır. Ankara’da ne diyorsam Fransa’dan bir kez daha kararlı bir şekilde aynısını dile getiriyorum: Ermeni soykırım sözleri iftiradır, boştur, hüsnü kuruntudur ve temelsizdir. Şayet Senato’nun kararı mahkemeden dönmeseydi, yine aynı hakikatleri daha büyük bir şevk ve inançla ortaya koyardım. Sözde soykırım masalıyla avunanlar, bu çerçevede ortalığı velveleye verenler yanlışın ve çarpıklığın içine düşmüşlerdir. Şüphesiz, diaspora lobisinin güdümünde milletimizi sanık sandalyesine oturtmaya gayret edenler mahcubiyet yaşayacaklardır. Fransa’da yaşayan Ermenilerde gerçekleri görmelidirler. Tarihten husumet çıkarmanın kimseye bir yarar sağlamayacağını bilmelidirler. Allah’ın izni ve inayetiyle bizim çekineceğimiz, sıkılacağımız ve kaçacağımız bir durum yoktur. Tarihimizin her sayfası şefkatin, alicenaplığın ve insanlık değerlerinin muhteşem örnekleriyle doludur. Kaldı ki bizim millet olarak da kimseden öğrenecek bir şeyimiz bulunmamaktadır. Siyasal kaygılarla milletimizin hedef tahtasına konulmasına da müsamahamız söz konu olmayacaktır. Asırlarca kanın, kinin ve öfkenin taraflarını herkes görmüştür. Hangi çevrelerin saldırgan ve sömürge heveslisi olduğunu tarih açık biçimde şahadet etmiş ve kayıt altına almıştır. İşte sizler Avrupa’dan, gün gibi ortada olan bu gerçekleri yeniden ortaya koydunuz, ileri sürdünüz. Çekinmediniz, sinmediniz, korkmadınız ve en tabii mücadelenizi yaptınız. Ermeni lobilerinin taşkınlıklarına, dedikodularına, mesnetsiz ve haddi aşan eylemlerine tolerans gösterenler; maalesef sıra size geldiğinde demokratik hakkınızı kullanmanızdan gocunarak fişlemeye, kayıt altına almaya kalkışmıştır. Bu doğru, adaletli, izanlı ve hukuki değildir. Demokrasinin, hür düşüncenin erdemleriyle bağdaşmamakta ve uyuşmamaktadır. Yüzyıllarca eşitlik, kardeşlik ve özgürlük üzerine söylenmiş sözler, ne yazık ki konu Türkler olduğunda hasıraltı edilmiştir. Açıkça görmezden gelinmiştir. Cumhuriyet’i fazilet olarak savunanlar, sınıfta kalmışlardır. Şu çelişkiye bakınız ki, Mezalim yapanlar, kundaktaki bebeğe kıyanlar, masum insanları katledenler, yakanlar, yıkanlar el üstünde tutulmaktadır. Ancak ellerinde bayrak; milletine, ceddine, geçmişine ve izzet-i nefsine destek çıkanlar tacize ve takibata uğramaktadır. Bunu kabul etmiyoruz ve muhataplarına iade ediyoruz. Avrupa Türklüğünü kıskaca ve kuşatmaya almaya çalışan her girişimi elimizin tersiyle itiyoruz. Sizler sahipsiz, çaresiz ve talihsiz değilsiniz. Sizler bir başınıza değilsiniz. Mensup olmaktan iftihar ettiğiniz büyük milletimiz sizin arkanızdadır. Milliyetçi Hareket her şart altında sizin yanınızdadır. Merak etmeyin, başımızın ve gözümüzün üzerindesiniz. Dua gibi dilimizde, aşk gibi kalbimizdesiniz. Zira siz adınızla, şanınızla ve varlığınızla bizlerin gurur kaynağısınız. “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü Avrupa semalarında dinleten kahramanlarımızsınız. Muhterem Vatandaşlarım Değerli Dava Arkadaşlarım, Farkındayım, gurbet ve ayrılık sizlerin müşterek meselesinizdir. Ne var ki azim ve inançla bunu aştınız, aşmaya çalıştınız. Yer tuttunuz, gittiğiniz yerleri, yerleştiğiniz coğrafyaları vatanımızın bir köşesi yaptınız. Hiç gücenmediniz, güçsüz ve düşkün bir duruma düşmediniz. Aldığınız manevi mirası ve milli onuru el üstünde taşıdınız. Kimseye el açmadınız, kimseden aman dilenmediniz. Avrupa’nın her köşesinde gül gibi açtınız, hilal gibi parladınız ve sancak gibi dalgalandınız. Kültürünüzden, kimliğinizden ve kişiliğinizden ödün vermediniz. Geleneğinizden, geçmişinizden ve gerçeklerinizden ayrılmadınız. Dilinizden, dininizden ve diyanetinizden caymadınız. Türklüğün itibarını, İslam’ın kutsiyetini ve milletimizin hoşgörüsünü dosta düşmana gösterdiniz. Nafakanızı aradınız gurbetin hüzünlü bağrında. Ayrılık tüten akşamlara, gözyaşıyla ıslanmış mektuplara aldırmadınız. Yozlaşmaya direndiniz, çözülmeye dayandınız, ırkçı ve asimilasyoncu yaklaşımlara dersini verdiniz. Benliğinizi esir etmeye çalışan her sinsiliğe kapınızı kapattınız. Tarihinizden koparmaya seferber olan her adiliğe yüzünüzü çevirdiniz. Biliyorum ki ne yaptılarsa; sizi değerlerinizden uzaklaştıramadılar. Türkülerinizden, halaylarınızdan ve horonlarınızdan koparamadılar. Mantı yapmaya, tarhana kurutmaya, erişte kesmeye devam ettiniz. Gelin alaylarıyla sevinmeyi, hısımlık ve akrabalık tesis etmeyi sürdürdünüz. Çok şükür çağın manevi hastalıklarına yakalanmadınız. Değişim etiketli taviz isteklerine prim vermedeniz. Başkalaşma davetlerine, köklerinizden koparma tuzaklarına kapılmadınız. Modernleşme, çağdaşlaşma ve batılılaşma kılığıyla dolaşan artniyetli eğilimlere itibar etmediniz. Çünkü siz nereden gelip nereye gittiğinizi hiç unutmadınız. Asım’ın nesli olduğunuzu ve içinden çıktığınız Türk milletini layıkıyla temsil etme sorumluluğunuzu hatırınızdan çıkarmadınız. Yabancılaşmaya müsaade etmeden yaşadığınız yerlere intibak ettiniz. Ötekileşmeye izin vermeden, bulunduğunuz yerlerde yükseldiniz. Çok kültürcülük erozyonundan örf ve adetlerinizle korundunuz. Bu yaban ellere; birinci nesille tutundunuz, ikinci nesille nüfuz ettiniz ve üçüncü nesille bağları kuvvetlendirdiniz. Bugün Avrupa Türklüğü’nden bahsediliyorsa, bu öncelikle birinci neslin hürmetle yâd edilmesi gereken fedakâr insanları sayesindedir. Onlar geldiler, onlar yerleştiler, onlar iş buldular ve onlar sonraki nesiller için aydınlık birer ufuk oldular. Şafak onlarla söktü. Gün onlarla ışıdı. Allah hepsinden razı olsun. Biz onların kadir kıymetini biliyoruz. Diler ve isterdim ki; ülkemizden hiçbir kardeşim buralara karnını doyurmak amacıyla gelmemiş olsaydı. Aradığı işi, hak ettiği mutluluğu, güvence altına alınmış yarınları yuva bildiği vatanında bulabilseydi. Gurbetin zahmetli yolları bir kader ve çıkış olmasaydı. Aslında bu hepimizin ortak bir sızısı ve düşüncesidir. Ancak olmadı, olamadı. Hayatınızı kazanmak, geleceğinizi kurtarmak ve sonraki nesilleri rahat ettirmek maksadıyla uzaklara, yabancı memleketlere geldiniz. Ve buralarda büyüdünüz, dal ve budak verdiniz. Çok şükür bugün her tarafa nam saldınız ve Avrupa Türklüğünün sesini duyurdunuz. Aziz Dava Arkadaşlarım, Türk milleti, tarihin farklı dönemlerinde, çeşitli nedenlerle dünyaya yayılmış muazzam bir beşeri kudrettir. Bunu en yakından sizler biliyor, sizler temsil ediyorsunuz. Milletimizin hasletlerini, hayati niteliklerini ve terbiyesini sizler buralarda gösterdiniz, gösteriyorsunuz. Sazımızı, sözümüzü, bağlılıklarımızı, ağız tadımızı, estetik ve karakterimizi sizler her yerde zirveleştirdiniz. √ Yeri geldi Ankara oldunuz, Cumhuriyet’in anılarını, milli mücadele dönemlerini hatırlattınız. √ Yeri geldi İstanbul oldunuz, Fatih’in fethini canlandırdınız. √ Yeri geldi İzmir oldunuz, hayat hakkımızı, bağımsız yaşama kararlılığımızı elimizden almaya çalışan düşmanları emelleriyle birlikte denize süpüren ve karanlığa gömen asilliği ortaya koydunuz. √ Yeri geldi Konya oldunuz, Mevlana’nın adanmışlığını gösterdiniz. √ Yeri geldi Malazgirt oldunuz yenilmediniz, Çanakkale oldunuz, geçilmediniz. √ Ve yeri geldi, Sakarya gibi parladınız, Dumlupınar gibi zafer naraları attınız, akınlardaki atlılar gibi şenlendiniz. Gittiğiniz yerlere, ülkelere milletimizin adını götürdünüz ve erdemleriyle tanıştırdınız. Üç kıtaya mühür vuran kutlu ecdadımızı gururla ve iştiyakla hatırlattınız ve bazılarının da bu yüzden korkularını dirilttiniz. Bu nedenle, bugün her kıtada, her ülkede soydaşlarımıza rastlamak, onlara tesadüf etmek, onları görmek mümkündür. Artık yerkürenin her diyarında yaşayan, çalışan, kazanan, yöneten, okuyan bir kardeşimiz vardır. Ne olursa olsun bu, bizler için gurur verici bir gelişme halini almıştır. Az önce de vurguladığım gibi, bu noktaya kolayca ve zahmetsizce gelmediniz. Her şeye rağmen, kültürünüze bağlı kaldınız ve demokratik haklarınızı sonuna kadar kullandınız, kucaklaşmayı sağladınız. Kaldı ki önemli olan da budur. Ancak bu seviyeyi yeterli görmemiz mümkün değildir. Sizler buralarda yaşarken sorunların peşinizi bırakmadığını, sıkıntıların sizden ayrılmadığını da iyi biliyorum. Her fırsatta hedef yapılıyor, her meselede gündeme geliyorsunuz. Çünkü sizler dini ve milli konulardaki hassasiyetinizi gösteriyorsunuz, bu alandaki dirayetinizi ve heybetinizi ortaya koyuyorsunuz. Geçtiğimiz yıllarda, Avrupa kentlerinden İslamiyet’e ve peygamberimize yönelik hakaretler karşısında, Müslümanların temiz ve onurlu duruşunu buralarda sergilediniz. Bilhassa Batı dünyasında bazı önyargılı odaklar, ne yazık ki İslam dini ile terörizmi aynı çerçeve içinde resmetmek için özel bir gayret gösteriyorlar. Bu hem büyük bir haksızlık, hem de büyük bir hatadır. İslam dininin özünü hoşgörü ve dayanışma ilkeleri oluşturur. Müslüman’ın teröristi olmadığı gibi, teröriste de Müslüman denilemez. Her şeyden önce inançlarımız başkalarına saygıyı ve yaşama hakkını yüceltmeyi gerektirir. Öldüren, katleden, zulmeden ve insanların varlıklarını alenen tehdit eden caniliklerin ne Müslümanlıkla ne de kutsallarımızla bir ilgisi vardır. Müslüman’ı teröristle yanyana getirmek, bu alanda İslamiyet’i zan altına almak hiç kimsenin haddi değildir. Müslüman’ım diyerek suç işleyenlere, kafalarına göre cihat ilan edenlere, önüne geleni yok edenlere hepimizin itirazı ve tahammülsüzlüğü vardır. Ancak İslam dinini suç icat eden bir içeriğe sokmak bir defa ve öncelikle hala haçlı zihniyetinin işbaşında olduğunu göstermektedir. Ölümler, toplu cinayetler ne hazindir ki bugün dünyanın her yerindedir. ABD’de zaman zaman, okullar basılmakta; çocuklar ya esir alınmakta ya da öldürülmektedir. Avrupa’nın göbeğinde bulunan Norveç’te, yüze yakın masum insanın aynı kişi tarafından katledilmesi çok eski değildir. Hatırlatmak isterim ki; suçun, suçlunun, teröristin, katilin dini ve milliyeti yoktur. Yine her ülkede, her inanç sistemi içinde teröristlere rastlandığı unutulmamalıdır. Ne var ki bu, hiçbir dininin yada inanç gurubunun itham edilmesi için yeter neden olmayacaktır. Bu nedenle, Fransa’da yaşanan son zamanlardaki olumsuz ve kötü nitelikli hadiseleri Müslümanların tümüne genelleştirmek yakışıksız ve yadırgatıcıdır. Bizim de lanetlediğimiz, Cezayir asıllı bir Fransız vatandaşının işlediği cinayetlerden sonra, yüce dinimizin suçlamaların merkezine oturtulması abes ve manidardır. Geçtiğimiz günlerde; üçü Müslüman, dördü Yahudi olmak üzere yedi kişiyi hunharca katleden bu teröristin günahına İslamiyet’i ortak etmek ahlaklı ve insaflı bir uygulama değildir. Kaynağı ne olursa olsun, terörizm, sonuçta bir şiddet ideolojisidir ve hangi mazeretten ilham aldığı önemsizdir. Bu itibarla insanlığın; elinde silah, vücudunda bomba, aklında kan olan terörist kişi ya da gruplara karşı müşterek bir refleks göstermesi ve cephe oluşturması gerekmektedir. Bu titizlilik ve duyarlılık her ülkenin, her milletin görevidir. “Benim teröristim, senin teröristin” ayrışmasına gitmek, hatta başka coğrafyalardaki bölücü ve yıkıcı unsurlara destek vermek her şeyden önce yüzsüzlük ve çifte standartçı bir yaklaşımdır. Türk milleti bunun acısını yıllarca çekti. Bölücü canilere verilen destekten hep şikâyetçi oldu. İnsanımızın canına kast eden etnik temelli teröristler buralarda el üstünde tutuldu. PKK Cudi’de kan döktü, maalesef Paris’te ağırlandı. Diyarbakır’da kan kustu, Yüksekova’da nefretini gösterdi; ama gelin görün ki Avrupa’da gerilla, özgürlük savaşçıları ismiyle taltif edildi, hürmetle karşılandı. Türk milletinin yaşadığı sorunlara yıllarca duyarsız kalındı. Hatta eli silahlı çetenin maddi imkânları güçlendirildi, insan ve lojistik ihtiyaçları buralardan temin edildi. Bunlar, küresel planda terörizmle ve teröristlerle mücadeleyi zorlaştıran ve hatta imkânsızlaştıran hususlardır. Türkiye 28 yıldır 30 bini aşkın insanını terör saldırılarında kaybetti. Daha geçtiğimiz günlerde altı özel hareket polisimizin, birkaç gün önce de bir askerimizin şehit düşmesine içimiz yanarak ve ciğerimiz dağlanarak şahit olduk. Afganistan’da kaybettiğimiz 12 evladımızın yasını tutarken, bölücü örgüt yine faaliyete geçti ve caniliğini bir kez daha teyit etti. Şehitlerimize tekraren Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Aynı acıyı, aynı kederi ve aynı kasveti yaşamak istemediğimizi AKP hükümetine bildirmek ve lazım gelen önlemleri almasını beklediğimizi Fransa’dan ifade etmek istiyorum. Buradan demokrasi, insan hak ve özgürlüklüleri konusunda mangalda kül bırakmayanlara sormak isterim ki; Türk milletinin kanını döken, vatanına göz koyan militanları alkışlamak ve buralarda itibar göstermek hangi akla, mantığa ve insanlığa sığmaktadır? Böylesi bir vicdansızlığa nasıl rıza gösterilir, nasıl onay verilir ve nasıl vize çıkarılır? İstemeyiz ama, Paris’li ölürken kötü de; Erzurumlu, Kırşehirli, Manisalı, Adanalı, Bingazili, Kerküklü, Trabluslu ölürken mi iyidir? Terörist saldırılarını Hakkâri’de hak ve meşru, ama Avrupa’da gayri meşru sunmak büyük bir hayâsızlık ve insafsızlıktır. Bu nedenle terörist odaklar beslenmekte ve sırtları sıvazlanmaktadır. Övülmekte ve propaganda zeminleri genişletilmektedir. Sizlerin, sözde Ermeni soykırım konusundaki kanun düzenlemesine yönelik masum ve demokratik hakkınızı kullanmanız herkesin gözüne battı; ama Türkiye aleyhine her platformda yürütülen kampanyalar kimsenin dikkatini yıllarca çekmedi. Bu olacak şey değildir. Bu görmezden gelinecek türden bir çelişki ve ikiyüzlülük değildir. Şayet küresel barış ve düzenin temin edilmesi bağlamında bir endişe taşınıyorsa, evvela herkes ve her ülke sorumluluğunu idrak etmelidir. Ankara’nın güvenliği Paris’in güvenliğiyle; Bağdat’ın, Şam’ın, Kahire’nin, Kabil’in ve Bosna’nın istikrarı Berlin, Newyork ve Bürükselle bir görülmediği müddetçe insanlığın kaderi yine karışıklık ve kaos olmaktan kurtulamayacaktır. Tarihsel nitelikli ve kapanmamış hesaplar nedeniyle, dünyanın bir bölgesindeki terörist faaliyetleri hoşgörüyle izlemek, hatta el altından bu faaliyetlere destek vermek ateşle oynamanın diğer adıdır. Çünkü yeni yüzyılın en ciddî problemlerinden biri olan ve yıkıcı karakteriyle bilinen terörizm, çok kısa sürede hedef değiştirebilen bir niteliğe de sahiptir. Gerçekten de herhangi bir ülkeye karşı sürdürülen terörist faaliyetin, anında başka bir ülkeyi veya grubu hedef olarak seçmesi mümkündür. ABD’de, 11 Eylül 2001 tarihinde binlerce insanın çalıştığı Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı, aynı zamanda hiçbir ülkenin artık yüzde yüz güvenli olmadığını ortaya koymuştur. Bu nedenle küresel barış ve adaletin önem ve gerekliliği sözde değil, gerçek ruhuyla kavranılmalı ve sahiplenilmelidir. Kurulan işbirliği ve temas zeminleri samimi ve dürüst bir şekilde olgunlaştırılmalı ve ilerletilmelidir. Teröre ve bölücü dinamiklere karşı; milletler ve devletler arasında sağduyulu ve istikrarlı bir işbirliği ağı oluşturulamadığı takdirde, bu nevi menfur saldırıların küresel bir salgın gibi her yeri vurması kaçınılmaz olacaktır. Ülkemizdeki kanlı saldırıları sadece seyretmekle yetinmeyen, teşvik ve tahrik eden ülkeler iyi bilmelidirler ki, etnik ve mezhep temelli terör şiddeti karşı karşıya olunan en büyük musibetlerden biridir. Bu konuda gösterilecek kayıtsızlığın, ilgisizliğin ve vurdumduymazlığın gün gelip şartlar değiştiğinde, o ülkelere de sirayet edeceğini bilmek ve görmek lazımdır. Terörizmden çok çekmiş, binlerce vatan evladını hain saldırılar sonucunda toprağa vermiş milletimiz, hiç şüphesiz bu konuda büyük bir hassasiyete sahiptir. Ve aynı duyarlılığı ve özeni başkalarından beklemesi en tabii hakkıdır. Aziz Dava Arkadaşlarım, Avrupa Türklüğünün mümtaz temsilcileri, Bir yönüyle sizler, varlığınız ve ahlakınızla, bu yabancı coğrafyalarda asırlarca süren ön yargıları yıkan ve zayıflatan Türklüğün elçilerisiniz. Milletimizin uç beylerisiniz. Tıpkı atalarımıza Anadolu kapılarını açan kutlu gönül adamları gibi çağımızın akıncılarısınız. Fransa, Türklerin faziletini ve çalışkanlığını sizinle tanımış, inancımızın safiyetini sizlerde görmüştür. Fransa, size ekonomik katkı sağlarken, sizler de elbette ki Fransa’ya yüksek kültür ve ahlak değerlerinizi kattınız. Bugün Türklüğe mensubiyeti koruyarak, yaşadığınız ülkelerin saygıdeğer bir unsuru olmayı başarma yolunda emin adımlarla yürüyorsunuz. Milli duruşunuzla, geleneksel tutumunuzla, mevcudiyetinizi demokratik yapı içinde kabul ettirmek konusunda önemli merhaleleri aştınız. İçinde yer aldığınız toplumla uyum içinde ve hoşgörü halinde yaşamaya devam ediyorsunuz. Bütün bunlara rağmen, sıkıntılarınızı, beklentilerinizi de biliyorum. √ Elli yıldır yaptığınız önemli katkıları yok sayarak, yurda dönüş için yapılan baskıları, √ Kimlik arayışları arasında çözülmemek için mücadele veren ailelerin direnişini, √ Avrupa Türklüğü olarak yeterince birlik olamamanın getirdiği sorunları, √ Yaşadığınız ülkenin etkilendiği ekonomik kriz nedeniyle çektiğiniz maddi sıkıntıları, √ Sosyal hak ve imkânların yetersizliği ile tasarruflarınızın Türkiye’ye gönderilmesi gibi sorunları takip ediyor ve görüyorum. Milliyetçi Hareket Partisi her düzeyde bunları sahipleniyor ve seslendiriyor. Avrupa Türklüğünü umursamayan, küresel güç merkezlerine yüz sürmekte ve teslimiyetçilikte ısrar eden AKP hükümetine, bu gerçekleri hep hatırlatıyoruz ve sizlerin yanında olmasını istiyoruz. Var olan sorunlarınızı aşabilmenin öncelikli yolu ise, birliğinizin güçlendirilmesinden, yapay ayrımların tamamen ortadan kaldırılmasından geçmektedir. Bunları yapabildiğiniz ölçüde, yeni neslin anavatanla olan irtibatının ve Türk milletine mensubiyet bilincinin artarak devamı mümkün olacaktır. Aynı dili konuşan, aynı mukaddesata inanan ve aynı kültürle yoğrulan gurbetçi kardeşlerimin; Türkiye’ye de örnek olacak bir kaynaşmayı göstereceklerine inanıyorum. Ancak bunun için, tuzaklara karşı uyanık olunuz, yalanlara aldanmayınız, değerlerinizi istismar edenlere fırsat vermeyiniz. Kışkırtmalara karşı dikkatli olunuz. Duygularınızı tahrik etmeye, milli hislerinizi provoke etmeye çalışanlara karşı temkinli yaklaşınız. Sokağa çekmeye, kavga çıkartmaya gayret edenlere tavizsiz durunuz. Yaşadığınız yerlere iyice kök salınız, başka kültürlere saygı duyunuz, ama kendinizi mutlaka koruyunuz. Vatan hasretiyle tutuşan gönüllerinizi istismar etmeyi aklından geçirenlere, inançlarınızı kullanarak alın terlerinizi gasp etmeye niyetlenenlere dikkat ediniz. Gücünüzün; Türk milletini, Türkçemizi, Türk kültürünü yaşatmaktan geçtiğini unutmayınız. Bu ülkede kalmayı, yaşamayı düşünen, geri dönüşü gündeminden çıkaran aziz kardeşlerim; ülkemizle bağlarını koparmadan bu ülkeden vatandaşlık hakkını elde etmelidir. Güzel dilimizin yanında, Fransızcayı da öğrenmeli ve bilmelidirler. Her türlü sosyal, siyasal ve ekonomik haklardan faydalanmak ve dikkate alınması gereken sosyolojik bir kuvvet olmak amacıyla gerekli mücadeleleri yapınız, niyetinizi gösteriniz. Yerel ve genel seçimlerde Türk milletini temsil ediniz, Türkiye’nin çıkarlarını gözetiniz. Mesela bu ay yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullanacak Avrupa Türklüğü; ülkemize tavır alarak, milletimizin ve ceddimizin haysiyetini kirletmeye çalışanlara yönelik gerekli demokratik müdahaleyi ve tercihi mutlaka göstermelidir. Türkiye-Fransa ilişkilerinin istikrarlı ve dengeli olabilmesi için bu ülkede etkin bir konuma ulaşmayı ve gerekli oy gücüne erişmeyi hedeflemelisiniz. Fransa’nın siyasal hayatında, ekonomik ve mesleki teşekküllerinde daha fazla yer almalı ve daha fazla belirleyici olmalısınız. Her alanda sözünüz geçmeli, her alanda iddialı olmalısınız. Bu uğurda da Fransa Türk Federasyonumuzun elinden gelen gayreti göstereceğine inanıyorum. Dilimizi yeni nesillere aktarmak, kimliğimizi geliştirmek ve değerlerimizi yaşatmak maksadıyla teşkilatımız gereken her çalışmayı yapacaktır. Üçüncü ve sonraki nesillerin daha iyi eğitim alabilmesi, kimliğine yabancılaşmaması hepimizin görevidir. Fransa Türk Federasyonumuzun, demokratik duruşunu koruyarak, çatışmadan uzak kalarak Fransa’daki Türklerin hepsine ulaşmasını ve alayını kucaklamasını istiyor ve bunu bekliyorum. Konuşmamın sonunda hepinize varlık ve birlik yolunda gurbet ellerdeki hayatınızda üstün başarılar diliyorum. Kurultaya katılan muhterem vatandaşlarıma, değerli ülküdaşlarıma ve aziz dava arkadaşlarıma bir kere daha sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Hepinize Cenab-ı Allah’tan sağlık, mutluluk ve daimi saadetler temenni ediyorum. Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık, mücadeleniz kutlu olsun. Hepiniz sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun. Ne mutlu Türküm diyene. |