06.06.2003 - AKP Tarım Bakanının Sözleri Üzerine Yaptığı Basın Açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
AKP Tarım Bakanının Sözleri Üzerine Yaptığı Basın Açıklaması
06 Haziran 2003

Sayın Basın Mensupları,

AKP iktidarının millete çizmeye çalıştığı toz pembe tablolara ve sürekli pompaladığı iyimser havaya rağmen ülkemizde işler, maalesef iyiye gitmemektedir.

Bu durum, hem ekonomik hem de dış politika alanında yaşanan gelişmeler bakımından bir gerçektir.

AKP iktidarı, dış politika alanında millî hassasiyetlerle, ülke içinde ise geniş toplum kesimleriyle didişmeyi tercih etmektedir.

Artık millî irade kavramı arkasına sığınmalarının da yararı yoktur. Çünkü “millî iradeyi”, bu iradenin bir parçası olan muhalefeti karalamak ve millî hassasiyetleri hasıraltı etmek için paravan olarak kullanmaktadır.

AKP’li yetkililerin sadece muhalefetteki söylemleri değil, millî irade ve demokrasi havarilikleri esas alındığında da Tarım Bakanı’nın, çiftçimizden özür dileyip istifa etmesi gerekir.

AKP, milletten Türk çiftçisini küçük düşürüp hakaret etmek ve milleti oyalayıp millî davalarını pazarlamak için oy almamıştır.

Sorunlarla yüzyüze geldiğinde enkaz edebiyatı yapmak, işçisinin ve çiftçisinin hukukunu hiçe saymak, ancak hazırlıksız, samimiyetsiz ve tutarsız bir iktidarın eseri olabilir.

AKP iktidarı, kamu çalışanına, işçiye ve çiftçiye sırtını dönmekten vazgeçmelidir. Türk çiftçisi ve işçisiyle barışık olamayan bir iktidarın başarılı olması da mümkün değildir.

“Ne varsa sat kurtul” politikasının ekonomide kurtuluşu sağlamayacağı, ancak geçici bir rahatlama sağlayacağı açıktır.

365 milletvekiliyle tek başına iktidara gelmiş AKP, ekonomide olduğu gibi tarımda da kalıcı ve köklü tedbirler geliştirmek ve uygulamak zorundadır.

İktidar, millete verdiği sözleri tutmak, vaatlerini yerine getirmek için daha hâlâ neyi beklemektedir?

AKP iktidarının Türkiye-AB ilişkilerinde izlediği politika da, geçmişteki hataları tekrarlamaktan ve millî çıkarlarımızı yok saymaktan öteye geçememektedir.

Bugün AKP iktidarına, dün AB üyeliğini yegâne kurtarıcı olarak görüp istismar eden çevrelere bile rahmet okutan bir anlayış hâkim olmuştur.

Anlaşılan hükümet üyelerinin yaptıkları dış temas ve geziler turistik seyahat olmanın ötesine geçememiştir.

AKP iktidarının Kıbrıs ve AB konusunda dönüp dolaşıp geldiği yer başladığı noktadır. Aralık 2002 tarihli Kopenhag zirvesinde müzakere tarihi umut eden AKP, önce 2004 sonu için verilen “tarih için şartlı tarihi” öne almak için uğraşmış, 2007-2008 yılında üye olabilmeyi dillendirmeye başlamıştır. Bugün gelinen nokta, 2004 sonu için müzakere tarihi alabilmek ve 2012 yılında üye olabilmekten başka bir şey değildir.

Benzeri sorunlar ve gelişmeler Kıbrıs için de geçerlidir. Kıbrıs’ta Rum-Yunan tezinin AB ambalajıyla sunulması anlamına gelen hukuk dışı ve dayatmacı politikalar, AKP iktidarı tarafından “çözüm” olarak algılanıp benimsenmeye başlanmıştır.

AB yönetiminin Kuzey Kıbrıs’a yönelik olarak açıkladığı “Malî yardım paketi”, Kıbrıs’a ilişkin resmî politikalarının yeni bir aşamasını ifade etmektedir.

Malî yardım paketi, öncelikle AB yönetiminin Kıbrıs Rum Yönetimi adına hazırlayıp sunduğu bir “uluslararası rüşvet” mahiyeti taşımaktadır.

Yardım paketi, Kuzey Kıbrıs Türk Halkı içindeki ayrışmayı ve kutuplaşmayı teşvik ederek, AB’nin denetimi altındaki teslimiyetçi muhalif unsurları ekonomik olarak beslemeyi öngörmektedir.

Buna ek olarak, başta ihracat olmak üzere çeşitli ticarî faaliyetleri Rum makamlarının yetki ve denetimine bırakarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni Rum Yönetimi’ne tabî kılmak ve eritmek amacı gütmektedir.

Kısacası, AB yönetimi Kıbrıs Türk Halkına uyguladığı insanlık dışı ambargoyu kaldırmamıştır. Bilâkis göstermelik bazı uygulamalarla gayrî ahlâkî ve gayrî medenî bir yöntemi yardım adı altında devreye sokmaktadır.

Bu yeni durum, AB yönetiminin Türkiye’ye ve Kıbrıs Türk Halkına karşı yeni bir dayatmasını, çifte standardını ve art niyetli tavrını yansıtmaktadır. Avrupa Birliği, yücelttiği değerlerle bir kez daha çelişmiştir.

AKP iktidarının ve sürekli yurtdışı gezileri yapan Dışişleri Bakanı’nın bu konuda ne düşündüğü, ne yaptığı belli değildir. Hükümet, çok geç de olsa insanlık dışı diye tanımladıkları ambargonun kalkması için yoğun bir çaba içine girmelidir. Çünkü zaman, Türkiye ve Türk Milleti aleyhine işlemektedir.

Unutulmamalıdır ki, AKP’nin Türkiye’nin ve Türk milletinin çıkarlarını koruyan bir Hükümet olduklarını kanıtlamasının bir yolu da budur.

Avrupa Parlamentosu’nda görüşülen “Türkiye Raporu”da benzer şekilde millet ve devlet olarak ciddî açmaz ve sorunlarla karşı karşıya bulunduğumuzu göstermektedir.

AB, daha hâlâ derin önyargılarını aşmaktan ve gerçek bir ortaklık hukuku geliştirmekten çok uzaktır.

Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raporu’yla ortaya koyduğu bakış açısı, son üç-beş yıldır sergiledikleri Türkiye yaklaşımlarından farklı değildir. Rapor, Avrupa Parlamentosu açısından “malûmun ilânı” olmaktan öteye geçememiştir.

Çünkü, Türkiye, Kıbrıs’a AB yönetiminin istediği doğrultuda tavizler verip yaklaştığı ve sulandırılan siyasî kriterleri yerine getirip uyguladığı takdirde 2004 yılı sonunda müzakere için tarih alabilecektir. Yani, Türkiye’ye “tarih için şartlı tarih” verildiği hatırlatılmaktadır.

Avrupa Parlamentosu’nun kabul ettiği raporda, AB değerlerinin Musevi ve Hristiyan kültürleri üzerine kurulu olduğu hatırlatılmakta ve Müslüman bir ülkenin bu değerleri benimseyebileceği ifadesi de yer almaktadır. Ancak, bu ifadeler Avrupa’nın yücelttiği çoğulculuk ve kültürler arası diyalog yaklaşımını yansıtmamaktadır. AB’nin bu konuda da kafasının karışık olduğu anlaşılmaktadır.

Türkiye’yi sürekli hakir gören, tarihsel önyargılarını her fırsatta dışa vuran Avrupa Parlamentosu’nun kendi muhasebesini de yapması gerekmektedir. Parlamento, insan hakları ve demokratikleşme söylemlerinin hedefinin Türkiye Cumhuriyeti’nin millî varlığı ve temel hassasiyetleri olmadığını kanıtlayan bir yaklaşımı benimsemek durumundadır.

Terörü kınamadığı için İspanya tarafından kapatılan ayrılıkçı “Batasuna” partisini, şimdi de Avrupa Terörle Mücadele listesine koymayı öngörmeleri acı ve düşündürücü gerçeği bir kez daha teyit etmiştir. Bu karar, Türkiye’ye karşı önyargının ve çifte standardın, demokratikleşme iddiaları açısından da iki yüzlülüğün açık bir tescili değilse nedir?

AKP iktidarı, millî ve duyarlı dış politika öneri ve uyarılarına cevap yetiştireceğine, dışarıda Türkiye’ye karşı yapılan haksızlıklarla uğraşmalıdır. Hükümet, ilk plânda AB yönetiminin Türkiye karşısında dürüst ve açık politika izlemesini temin etmeli, yıkıcı-bölücü terör örgütü KADEK’in (PKK’nın) terörle mücadele listesine konmasını ısrarla talep etmelidir.

Ülkemizin haklarını ve çıkarlarını dışarıda koruyamayan bir iktidarın içeriye dönük yoğun mesaisinin Türkiye’yi sürükleyeceği nokta, sadece gerginlik ve teslimiyettir.

Kısacası, ülke dışında bütün bu olup bitene seyirci kalan, AB üyelik sürecini kutsallaştıran, Türkiye’nin haklarını savunamayan AKP iktidarının süratle derlenip toparlanması gerekmektedir.

Ancak, dün millî davamızı ve sayın Rauf Denktaş’ı, bugün Türk Ordusu’nu hedef seçen lobilerin güdümünden kurtulamadıkları sürece derlenip toparlanmaları mümkün değildir.

AKP iktidarı, Ege ve Kıbrıs meselesinde hedeflerine ulaşmak için sürekli atakta olan Yunan Hükümeti’ne Türkiye’nin haklı çıkarlarını ve duyarlılıklarını hatırlatmayı ne zaman düşünecektir?

Batı Trakya’da yaşayan soydaşlarımızın temel haklarından bile mahrum bir şekilde hayatlarını idame ettirmeye çalıştıklarını dile getirmek çok mu zordur? AB yönetiminin insan hakları standartları AB üyesi Yunanistan’da yaşayan Türkler için geçerli değil midir?

AKP Hükümeti, Yunan yetkililerin Türkiye’ye yönelik açıklama ve stratejilerinden rahatsızlık duyup tepki koymaktan kaçınmaktadır. Bilâkis fotoğraf kareleri içinde birlikte görünmekten hoşlanmakta ve bunu başarı addetmektedirler.

Giderek bu çarpıklığı benimseyen AKP zihniyetinin, “AB cenneti rüyasından” uyanması imkânsızdır.

Ama unutulmamalıdır ki, AB yönetimi ile dürüst ve açık bir ilişki kuramayan, Avrupalı muhataplarını tutarlı ve gerçekçi olmaya zorlayamayan bir iktidar başarılı olamaz. Başarılı olamadığı gibi, Türkiye’nin çıkarlarına zarar verdiğini fark ettiğinde de iş işten geçmiş olacaktır.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı