15.06.2003 - Nallıhan Ziyaretinde Yaptığı Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
Nallıhan Belediyesi Ziyaretinde Yaptığı Konuşma

15 Haziran 2003

 

Kıymetli Nallıhan’lı Hemşehrilerim,

Aziz Vatandaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Sözlerime başlarken, ilk önce bu gün sizlerle birlikte olmaktan duyduğum büyük mutluluk ve gururu ifade ediyorum. Bu vesileyle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, belediyecilik hizmetleri ülkemizde büyük fedakârlık isteyen ve vatandaşı doğrudan etkileyen hizmetlerdir. Belediyelerimiz, hizmet çeşitliliği ve alanı itibariyle yöre halkının bütününü hedef almak ve kucaklamak durumundadır.

Fakat, hepinizin yakından yaşadığı gibi yerel yönetimlerimiz genellikle ciddî kaynak sorunları ile yüz yüzedirler. Ama, buna rağmen, hizmetlerini aralıksız ve en verimli şekilde sürdürmek zorundadırlar.

Çünkü, vatandaştan bu onurlu görev için alınan hizmet etme fırsatı belli bir süreyle sınırlıdır. Görev üstlenenler bunu iyi değerlendirdikleri ölçüde vatandaşlarımızdan teveccüh görürler. Ama, yetkiyi iyi kullanamayan, yakaladığı hizmet şansını değerlendiremeyenler kalıcı olamazlar.

Bu nedenle, bizim yerel yönetimler için ortaya koyduğumuz temel ilke, hizmette süreklilik, verimlilik ve kalitenin yükseltilmesidir. Bu yapılırken de, eldeki kaynaklarla ihtiyaçlar açısından bir öncelikler sıralamasının gözetilmesi esas olmalıdır.

Çünkü, belediyeler, aynı zamanda vatandaşların günlük hayatlarını kolaylaştırmak, toplumsal yardımlaşma, dayanışma duygularını ayakta tutmak mecburiyeti içerisindedir.

Ancak, bunun kadar önemli ve değerli olan başka görevleri de vardır. O da, şehirleri geleceğe hazırlamak ve taşımaktır. Yani, yerel yönetimleri şehirlerin yarınlarından da sorumludurlar.

Bu çerçevede, şehirlerin tarihi, kültürel ve çevresel değerlerini ve dokusunu koruyup geleceğe taşımakla yükümlüdürler.

Unutulmamalıdır ki, geçmişi olmayan bir şehir, ruhtan arınmış bir ceset gibidir, geleceği de olamaz.

Bizim hedefimiz, insanlarımızın her türlü ihtiyaç ve özlemlerini cevaplayabilecek, şehirlerimizi, insanı, kültürü ve tarihi ile, kısacası bütün güzellikleri ile geliştirip, zenginleştirecek anlayışların hakim olmasıdır.

Bu sebepledir ki, şehirlerimizi beton yığınlarına dönüştüren, estetikten yoksun, şehir planlamasından bihaber; her türlü yağma ve talana kapı aralayan “rantçı ve makyajcı” zihniyetlere asla geçit verilmemelidir.

Hiç şüphesiz, kamu görev ve sorumluluğu üstlenenler halka karşı hesap vermek zorunda oldukları kadar, milletlerin hafızası olan tarihe karşı da sorumludurlar.

Sadece mahallî düzeyde değil, ülke yönetiminde bulunanlar da şanlı geçmişimizi, bugünümüzü ve yarınımızı düşünmeli, adımlarını buna göre atmalıdır.

Ne yazık ki, son günlerde, üstüste yaşanan gelişmeler, siyasi iktidarın Türkiye’yi sonu belirsiz bir maceraya doğru götürmekte olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Teslimiyetçi zihniyet, Avrupa Birliği yönetiminden bile daha keskin taleplerle Meclisin ve halkın karşısına çıkabilmektedir. Birlik üyesi ülkelerde dahi olmayan ve uygulanmayan birçok konuyu dayatma gayreti içerisindedir.

Son gelişmeler, artık milletimizin milli direncinin ve hassasiyetlerinin test edilmesi boyutuna ulaşmıştır.

Çünkü, Türk milletinin Kıbrıs ve Ege davası Rum-Yunan tezlerinin gölgesinde ele alınmakta, büyük devlet ve dava adamı Rauf Denktaş’ın sesi kasıtlı olarak kısılmaktadır. Bu yapılırken de yine, Kıbrıs konusunda atılacak teslimiyetçi adımların Türkiye’yi AB trenine bindireceği ileri sürülmektedir.

Ancak, görünen o ki, millî haklarımızı millî yük olarak görenler, Türkiye karşıtı çevrelerin iştahını kabartmaktadır. Türkiye’deki AB saplantısını zaaf olarak algılayan dış odaklar, şimdi de ülkemizin karşısına Ege konusunu ön şart olarak çıkarma hazırlığındadır.

Rum ve Yunan hükümetlerinin sürekli olarak Türkiye’nin içine burnunu sokmaya kalkışmaları, Türk ordusuna dil uzatmaları boşuna değildir.

Çünkü, biliyorlar ki, gözlerini AB bürümüş teslimiyetçi zihniyetin kendi şahsi ve siyasi emelleri için atmayacağı adım, vermeyeceği taviz yoktur.

Aynı insaf ve izandan yoksun davranışlar, maalesef teröre ve bölücü örgüte oksijen pompalayan adımlarla sürdürülmektedir.

Büyük bir iştah ve acelecilikle Meclis’e sevkedilen ve doğru dürüst tartışılmayan uyum paketleriyle nereye varılmak istendiği belli değildir.

Millî birliğimizi ve üniter devlet yapımızı hesaba katmadan hazırlanan AB’ye uyum yasaları, Allah korusun Türkiye’yi yıkım yasalarına dönüşebilir. Çünkü, uyum paketleriyle etnik ve dini ayrımcılığı körüklemek ve misyonerlik faaliyetlerinin önünü açmak kolaylaşmaktadır.

Dünyada hiçbir devletin bu tür konuları küçük bir ayrıntı olarak görmesi ve geleceğini riske etmesi mümkün değildir.

Türk milletinin milli ve manevî duygularını sonuna kadar istismar ederek Hükümet olanlar, bir yandan bu milletin dini ile uğraşanlara fırsat verirken, diğer yandan da azınlık vakıflarına ve her türlü ayrımcılığa geçit verme çabası içindedir.

Aziz milletimizin ve devletimizin aleyhine olduğunu görmelerine rağmen, iki uluslararası sözleşmeyi Meclis’ten apar topar geçirtmişlerdir. Ancak Türkiye’nin kaderini nasıl etkileyeceğini hesaplamayanları, tarih hayırla yadetmeyecektir.

Böylesine tehlikeli bir konuda millî iradenin arkasına gizlenmek ve onu silah olarak kullanmaya çalışmak, hem anlamsız hem de beyhude bir çabadır.

Türk milleti, hiçbir iktidara, millî varlığımız ve üniter yapımız için açıkça tehdit oluşturan uluslararası sözleşmeleri yangından mal kaçırırcasına kabul etmesi için oy vermemiştir. Daha da önemlisi, millî iradenin asıl sahibi olan milletimizin bu sözleşmelerin mahiyetinden haberi bile yoktur.

Millî iradeyi yanıltmak ve millî egemenliği yok saymak millete ve iradesine yapılan en büyük saygısızlıktır. Saygısızlığın ötesinde en büyük kötülüktür.

Bugün, teslimiyetçi lobilerin desteği ve göz boyamasıyla gerçekler ve tuzaklar belki yeterince görülmeyebilir.

Ama, gerçekleri milletten uzun süre gizlemek, şov siyasetiyle uzun süre avunmak mümkün olmayacaktır.

Sözün kısası, ister Kıbrıs ve Ege davamız, isterse diğer dış politika konuları olsun, her kişi ve kurum Türkiyemizi gelecekte çok büyük açmazlara sürükleyecek adımlardan ısrarla kaçınmak zorundadır.

Geçmişte Hükümet ve Meclise her türlü eleştiriyi yöneltenlerin, bugün uluslararası dayatmaları emir telâkki eden bir çizgiye gerilemesi çok mânidardır. Milletimiz bu gelişmeleri iyi takip etmeli ve değerlendirmelidir.

Millî davaları millî yük olarak görüp tavizler vermek, en kolay yoldur. Gerçekte ise sorunlardan kaçmak, millî haklarımızı korumaktan vazgeçmek demektir.

Bunun için bir kez daha ifade etmek isterim ki, iktidarlar Milletin içine ayrılıkçılık tohumları ekmekten, Türkiye Cumhuriyeti’nin başına bela olacak adımlardan uzak durmak zorundadır.

Bu duyarlılık ve kararlılık, iktidarlar için bir yük veya fedakârlık değil, bilakis millî bir görev ve sorumluluktur. Bundan da, ne kaçmak ne de kurtulmak mümkündür.

Ayrıca unutmamak gerekir ki, Türkiyemiz tüccar siyasetçi mantığıyla yönetilebilecek bir ülke değildir. Türk vatanı da, parsellenerek, pazarlanıp satılacak müflis tüccar malı değildir.

Millete hizmet için göreve gelen herkesin bu hususu iyi bilmesi ve ona göre davranması zorunludur.

İktidar merciî, ne dış odaklara şirin gözükme, ne de kavga ve avutma yeridir. İktidar, halkın dertlerine derman, sorunlarına çare bulma yeridir.

Millete karşı sorumluluk üstlenenlerin milli meselelerde taviz üstüne taviz vermeye hakları yoktur.

Bilakis, herkesin yalnızca Türkiye’yi ve Türk milletinin çıkarlarını merkez alarak düşünmek ve davranmak mecburiyeti vardır.

Türkiye, 70 milyonluk Türk Milleti’nin aziz vatanıdır. Siyasi iktidar başta olmak üzere, herkes gözbebeği gibi korumak zorundadır.

Çok kıymetli Hemşehrilerim,
Saygıdeğer Misafirler,

Sözlerime son vermeden önce bir hususu vurgulamak istiyorum. Cumhuriyetimizin başkenti Ankaramızın en güzel, ve şirin ilçelerinden biri olan Nallıhan’a birçok hizmet sunulmuştur. İnşallah sunulmaya da devam edilecektir.

Belediye Başkanımız Safa Gür ve onun kıymetli mesai arkadaşlarının çalışma azim ve disiplini ile ortaya koydukları kıymetli eserleri takdirle karşılıyorum.

Huzurlarınızda, bütün emeği geçenlere tek tek teşekkür ediyorum. Allah razı olsun, Nallıhan’a hayırlı uğurlu olsun diyorum.

İnşallah arkadaşlarımız, hep böyle anlamlı ve güzel eserlerle bir taraftan sizlere hizmet edecekler, diğer taraftan da Şehrin gelişip, bir cazibe merkezi haline gelmesine vesile olacaklardır.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son veriyor, hepinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Hepiniz sağolun var olun. Cenab-ı Allah’a emanet olun.

 

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı