20.05.2012 - Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin Belçika Demokratik Ülkücü Türk Federasyonu’nun 9. Büyük Kurultayında yapmış oldukları konuşma metni.
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
Belçika Demokratik Ülkücü Türk Federasyonu’nun 9. Büyük Kurultayında
yapmış oldukları konuşma metni.
20 Mayıs 2012

 

 

Muhterem Vatandaşlarım,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Avrupa Türk Konfederasyonumuzun ve Federasyonlarımızın Mümtaz Yöneticileri

Sevgili Bozkurtlar, Asenalar,

Değerli Basın Mensupları,

Konuşmama başlarken hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyor, saygılarımı sunuyorum.

Belçika Türk Federasyonu’nun 12. Büyük Kurultayı’na katılmak maksadıyla bugün, TBMM’nin Sayın Başkanvekili, partimizin başkanlık divanı üyesi değerli milletvekili arkadaşlarımla aranızdayız.

Özlemlerimizi dindiren, tekrar görüşmemizi nasip eden Cenab-ı Allah’a şükrediyorum.

Sizlerle bir arada olmaktan, gönül dergâhında kalp diliyle konuşmaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum.

Bugün size;

√       Emirdağ yaylasından esintiler getirdim.

√       Yörüklerin, Türkmenlerin en içten duygularını getirdim.

√       Türkülerinizin sıcaklığını, oyun havalarınızın coşkusunu ve yörenizin yakınlığını getirdim.

√       Köyünüzün, kentinizin, ocağınızın, bucağınızın bereketini getirdim.

√       Hepinize sıladan mesaj getirdim.

√       Türk milletinin sevgi ve özlemlerini sizlerle kavuşturdum.

Bu vesileyle;

Sevginin ve muhabbetin diliyle konuşanlara selam olsun.

Türklüğü yaşayan ve yaşatanlara selam olsun.

İslam’ı bayraklaştıran mana âleminin erlerine selam olsun.

Kerkük’e, Musul’a, Telafer’e, Doğu Türkistan’a, Bosna’ya, Tebriz’e, Semerkant’a ve tüm Türk yurtlarına selam olsun.

Nerede bir Türk varsa, nerede Türk milletinin bir ferdi bulunuyorsa Allah’ın rahmet ve mağfireti üzerine olsun.

Bayrağı göğsünde taşıyanlara, vatanı ruhunda yüceleştirenlere ve inançlarını ellerinde yükseltenlere güzellikler peş peşe ulaşsın.

Biliyorum ki, siz muhterem dava arkadaşlarım, içinden çıktığınız milleti en iyi şekilde temsil ettiniz, halen de buna devam ediyorsunuz.

Avrupa Türklüğü’nün ihtişamını ve heybetini gösteriyorsunuz.

Milletimizin mesajlarını layıkıyla sahipleniyorsunuz.

Vatanımızın taze umutlarını müjdeliyorsunuz.

Ve insanlığın küf tutmuş, kararmış, katranlaşmış vicdanına erdeminizle ve örnek vasıflarınızla ışık tutuyorsunuz.

Sözlerimin bu aşamasında; bu kurultayın gerçekleşmesine katkı veren, çaba gösteren ve alın teri döken Belçika Türk Federasyonu’nun değerli yönetici ve mensuplarına huzurlarınızda takdirlerimi iletiyorum.

Federasyonumuzun seçilen başkan ve yönetimine başarılar diliyorum.

Bu toplantı aynı zamanda, Belçika’da yaşayan Avrupa Türklüğü’nün kaynaşması, tanışması ve dayanışması için de eşsiz bir imkân sunacaktır.

Avrupa Türk Federasyonu’nun 34 yıl önce başladığı tarihi yürüyüşün; fikir ve kanaat önderi olduğu kadar, hayat ve vücut bulmasında da eşsiz bir çaba gösteren merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey başta olmak üzere, ebediyete intikal etmiş tüm dava arkadaşlarımıza ve şehitlerimize bu vesileyle Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Yüce Allah hepsinden razı olsun.

Kurultayımızın hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Muhterem Misafirler,

Dün Hollanda Türk Federasyonu’nun 9.Büyük Kurultayı’nı gerçekleştirdik.

Bugün de hamd olsun buradayız ve sizlerle birlikteyiz.

Belçika Türk Federasyonu’nun misafiriyiz, sizlerin içinizdeyiz.

Özlemleri bitirmek için size koştuk.

Muhabbet bağlarında gül gibi açmak için sizlere geldik.

Dertleri paylaşmak, hüzünleri azaltmak ve sevinçleri çoğaltmak için sizlerle kucaklaştık.

Gurbet diyarında yaklaşık 50 yılınızı geride bıraktınız.

Doğduğunuz yerlerden doyacağınız yerlere bir umuttur diyerek trenlerle geldiniz, istasyon yakınlarındaki semtleri mesken tuttunuz.

Benzer heves ve heyecanlarla bu ülkeye koştunuz.

Ev almak, tarla edinmek, traktör parası biriktirmek amacıyla gurbete çıktınız.

Yarınlarınızı güvenceye almak için özlem deryasında kulaç attınız.

Çocuklarınızın geleceğini temin etmek, nesillerinizin itibarını korumak için her özveriyi gösterdiniz.

Elbette biliyoruz ki, sizleri yabancı gören bu diyarlarda kimlik ve kültür taşıyıcısı olarak büyük sıkıntılarla karşılaştınız.

Ama bunlara asla teslim olmadınız.

√       Dil bilmeseniz de; vicdan üslubuyla iletişim kurdunuz, kalp gözüyle muhabbet köprüleri inşa ettiniz.

√       Yol bilmeseniz de; buna takılmadınız ve sonunda ya bir yol yaptınız ya da bir çıkar yol buldunuz.

√       İz bilmeseniz de; Yüce Allah’ın himmet ve rahmetiyle engelleri aştınız.

Vatandan, yardan, anadan, babadan uzak kaldınız.

Hayatınızı kazanmak, işinizi bulmak, ocağınızı tüttürmek gayesiyle binlerce kilometreyi aştınız, binlerce kilometreyi geçtiniz.

√       Türk kimliğinden çok şükür ayrılmadınız.

√       Türkiye sevdasından uzaklaşmadınız.

√       Vatana bağlılıktan kaçınmadınız.

Türk milletini onurluca temsil ettiniz.

Yaşadığınız ülkeyle anavatan arasına sosyal ve kültürel köprü kurdunuz.

Bu köprüden umutlarınızı, beklentilerinizi, isteklerinizi ve geçim arayışlarını geçirdiniz.

Belçika’yı Emirdağ yaptınız.

Anadolu’yu Belçika’ya taşıdınız.

Geleneğinizden, göreneğinizden kopmadınız.

Köklerinizden, kaynaklarınızdan ve kıblenizden vazgeçmediniz.

Ne mutlu sizlere ki;

√       Halen mercimekli bükme yapıp, tahrana kurutuyorsunuz.

√       Halen arabaşı pişiriyor, yufka açıyorsunuz.

√       Halen çiftetelli ile oynuyor, düğünlerde kaşık kırıyorsunuz.

√       Halen ellerinize kına yakıyor, gelin alayları düzenliyorsunuz.

√       Halen “Harmana sererler sarı samanı” diyerek şenleniyorsunuz.

Çok şükür ki yıllar;

√       Sizi kültürel gerçeklerinizden, adet ve törelerinizden ayıramamıştır.

√       Yiğitliğinizi bozamamış, güzelliğinizi eskitememiştir.

√       Dürüstlüğünüzü aşındıramamış, cömertliğinizi aşamamıştır.

√       Türklüğünüzü, Müslümanlığınızı çağın manevi ve maddi hastalıkları yenememiştir.

Buraya Türk olarak geldiniz, burada Türk olarak yaşadınız ve buradan Türk olarak geleceğe uzanıyorsunuz.

Ülkemizi yönetenlerin sizlere ve önceki kuşaklarımıza sağlayamadığı iş, aş, eğitim gibi temel hayat ihtiyaçlarını burada, gurbet ellerde temin ettiniz.

Yeni yüzyılın ikinci on yılının başında, insanlık değerlerine yabancılaşan bir dünyada hayat mücadelesi veriyorsunuz.

Irkçılığa, yabancılaşmaya, asimilasyona direniyorsunuz.

Avrupa Birliği’nin başkentinde, Batılı değerlerin siyasi merkezinde medeniyet öğretiyorsunuz, Türk milletinin kim olduğunu gösteriyorsunuz.

Yabancı ve farklı kültürlerin alt yapısını hazırladığı sosyo-ekonomik ve kültürel bir çevrede varlığınızı sürdürüyorsunuz.

Anadolu topraklarından buralara çalışmak amacıyla gelişinizden yaklaşık elli yıl geçmiş olmasına rağmen, çok şükür ki Türk ve İslam değerlerinizi koruyorsunuz.

Özellikle içine girip entegre olduğunuz toplumların, yüzyıllar boyu inançlarımızla, kimliğimizle mesafeli ve gerilimli ilişkisini dokunuşunuzla düzeltmeye, tavırlarınızla törpülemeye ve duruşunuzla engellemeye çalışıyorsunuz.

Örnek kişiliğinizi her durumda gösteriyorsunuz.

Bu itibarla, Türk kültürüne çok yabancı olan bir ortamda tutunarak ve kendinizi kabul ettirerek gerçekten de takdire şayan bir başarı sergiliyorsunuz.

Unutmayınız ki, sizler Türk milletinin vizyonunu ve vicdanını temsil ediyorsunuz.

Faziletini, merhametini ve şefkatini taşıyorsunuz.

Dününüzden kopmadan yarına odaklanıyorsunuz.

Değerlerinizden zerre kadar geri adım atmadan gelişmeye ve değişmeye çalışıyorsunuz.

Kilim gibi sevgilerinizi örüyor, oya gibi bağılıklarınızı nakışlıyorsunuz.

Aslınızla, adınızla, andınızla ve adımlarınızla Türk’ün mizacını gösteriyor, mührünü vuruyorsunuz.

İftiharla müşahede ediyorum ki;

Başkent Ankara’nın mukaddes anılarını tavizsiz sahipleniyorsunuz.

Cumhuriyet’in ruhunu, kutlu mazimizin mirasından koparmadan taşıyorsunuz.

Şafaklarımızda yüzen al sancağın, en son ocağımız tütene kadar sönmeyeceğini iyi biliyor ve bunu Belçika’dan haykırıyorsunuz.

Tefrika girmeden içimize, kötülüklerin de asla girmeyeceğini görüyor ve kabul ediyorsunuz.

Bayrak tutkunuz, Türkçe seslenişizdir.

Türkiye umudunuz, vatan aşkınızdır.

İşte Türk milleti budur.

Avrupa Türklüğü bu kadar heybetlidir ve bu denli hürmete layıktır.

Sizlerle gurur duyuyorum, elleri öpülesi birinci nesli, gayretli ikinci nesli, ümit olan üçüncü ve sonraki nesli kucaklıyorum.

Sizler bozkırda açan nadide çiçeklersiniz.

Çorak topraklara oluk oluk akan bereket suyunuz.

Karanlığa ışık saçan çoban yıldızısınız.

Batı Avrupa’nın semalarında parlayan hilalsiniz.

Anadolu’dan Avrupa’ya gelen uç beylerisiniz, cesaretiyle destan yazan, ilkeleriyle görmesini bilenlere rehber olan cesaret timsali bozkurtlarsınız.

Çünkü siz Türk milletisiniz.

Aklı, zekâsı, kalbi ve vicdanı parıl parıl parlayan insanlık burçlarısınız.

Ve destansınız, bayraksınız, vatansınız ve her biriniz Türkiye’siniz.

İnanıyorum ki;

√       Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da dilinizde, duanızda ve dileklerinizde vatan diyeceksiniz.

√       Türk bayrağını elinizde ve gönlünüzde zirveye çıkaracaksınız.

√       Türklük şuur ve gururunun, İslam ahlak ve faziletinin ulviyetini koruyacaksınız.

√       Türk kimliğine ve Türk-İslam ülküsüne gözünüz gibi bakacaksınız.

Avrupa Türklüğünden de bu beklenir.

Avrupa Türklüğüne de bu yakışır.

Varlığınız gücümüze güç katıyor, desteğiniz yolumuzu açıyor.

Üç hilal sizinle şaha kalkıyor, sizinle engelleri aşıyor.

Cenab-ı Allah hepinizden ayrı ayrı razı olsun.

 

Muhterem Ülküdaşlarım,

Değerli Misafirler,

Hatırlarsanız, geçtiğimiz Nisan ayının 7’sinde Fransa Türk Federasyonumuzun 10. Büyük Kurultayını aziz dava arkadaşlarımla birlikte gerçekleştirmiştik.

Çok hassas bir gündemin ardından bu toplantıyı yapmıştık.

Fransa’daki gündemin ve siyasi sürecin, milletimizin aleyhine işlediği bir dönemde sesimizi ve mesajlarımızı muhataplarına iletmiştik.

Fransa Ulusal Meclisi’nin geçtiğimiz yılın Aralık ayındaki soykırımı inkar edenlere ceza ve yaptırımı kabul eden kararıyla, bu yılın Ocak ayında Fransa Parlamentosu’nun bu kararı onaylayan tavrına kararlı bir şekilde itiraz etmiştik.

Yalan, uydurma ve sanal sözde Ermeni soykırım iddialarına karşı çıkmış ve tavır göstermiştik.

Demokrasinin ve özgür düşüncenin sözde beşiği olmakla övünenlere, bu değerlerin asıl kimin tarafından sahiplenildiğini ifade etmiştik.

Boşuna çırpınanlara, nafile yere uğraşanlara Türk milletinin mazisinde veremeyeceği bir hesabının olmadığını haykırmıştık.

Ve o konuşmamda; sözde Ermeni soykırım iddialarını gündeme getirenlerin iyi niyetli olmadığını vurgulamıştım.

Şüphesiz Ankara’da ne dedimse, Fransa’da da tekrarlamış ve Ermeni soykırım sözlerinin iftiradan, hezeyandan ibaret olduğunu belirtmiştim.

Bizim Fransa’daki sözlerimizin, sözde soykırım fesadını bir hayli rahatsız ettiği anlaşılmaktadır.

Diaspora lobilerini, belli ki kâbus görmüş gibi bu duruşumuzdan, düşüncelerimizden dolayı afakanlar basmıştır.

Fransa’daki kara kampanyayı Belçika’ya da taşıyarak, sözüm ona bizden intikam alacaklarını hesap etmişler, ellerindeki imkânlarla önümüze set çekmeye çalışmışlardır.

Belçika Türk Federasyon yöneticilerinin, kurultayı yapmak amacıyla ilgili mercilerden talep ettikleri salon, önce tahsis edilmiş, ne var ki arkasından sözde soykırım maskaralarının baskısıyla bu tahsisat iptal edilmiştir.

Demokratik nitelikli ve kamuoyuna açık bu toplantımızı, tıpkı Ermeni çetecilerinin gece yarısı baskını gibi, baskı altına almışlardır.

Kira bedeli karşılığı tutulan salonu vermemek için kırk dereden su getirmişlerdir.

Meselenin yargıya taşınması neticesinde ise, ortaya olumlu bir sonuç çıkmış, ancak hazırlıklar zaman darlığı nedeniyle bu salona kaydırıldığından daha önceki yer tercih edilmemiştir.

Ermeni zihniyeti bir kez daha karavana atmıştır.

Yeniden havanda su dövmüştür.

Ancak hem şahsım hem de aziz dava arkadaşlarım için müfterice ve hayasızca sarf edilen sözler bizim açımızdan dikkatle ve yakından takip edilmiştir.

Kuyruğuna bastığımız diaspora çetesi bize yönelik olarak; faşistler ve ırkçılar gibi akla ve hayale gelmeyecek alçak iddialarda bulunmuşlardır.

Bir defa bizim; geçmişinde kan, ihanet ve cinayet bulunan bir zihniyetten alacak ve öğrenecek hiçbir şeyimiz yoktur.

Sözde Ermeni soykırım korosu görüldüğü kadarıyla körle yattığından şaşı kalkmış ve şuurunu göz göre göre defnetmiştir.

Milletimize saldıran ve katillikle suçlayan sözde soykırım şebekesi; ille de soykırım faili, katliamla örtüşmüş sicil arıyorsa, bilsin ki kendisi ve niyeti Nazi zihniyetine bile fazlasıyla taş çıkartacaktır.

Yok, ırkçının kim olduğunu ve faşistin yüz hatlarını merak ediyorsa bir zahmet aynanın karşısına geçmeli ve baştan ayağa kendisine ve nefret saçan emellerine acele yoldan bakmalıdır.

Yansıyan bu görüntüde;

√       Türk ve Müslüman kanını içen Taşnak ve Hınçak vampirliğini görecektir.

√       Boğazlıyan Kaymakamı merhum şehidimiz Mehmet Kemal Bey’in kanına giren vicdansızlığı görecektir.

√       Ermeni çetelerinin aldıkları canları, yaptıkları işkenceleri ve vahşiliklerini görecektir.

√       Türk diplomatlarını bir bir katleden şerefsizlikleri fark edecektir.

√       Dağlık Karabağ’da 13 yaşındaki yavruyu duvara çivileyip, derisini yüzen katilliğin sırtlan bakışını, acımasız canavarlığını anlayacaktır.

Bizim geçmişimizde soykırım Allah’a hamd olsun ki yoktur.

Böylesi insanlık ayıpları, eziyetleri, zalimlik örnekleri çok şükür yoktur.

Haksızlık yapmak, arkadan hançerlemek, kalleşçe yaklaşmak bize yabancı ve uzaktır.

Toplu kıyımı, toplu mezarı, sistematik ve seri cinayetleri milletimizle yan yana getirmek bile başlı başına aşağılık rezil bir tertiptir.

Diğer taraftan bizim itirazlarımız olmasaydı, Türk milleti hassasiyet göstermeseydi ülkemizdeki yönetim zihniyeti Ermenilere her türlü tavizi vermekten sakınmayacaktı.

Ancak büyük milletimizin iradesini hafife alanlar son anda gaflet uykusundan uyanmış ve hıyanet yolunda zorunlu da olsa mola vermek durumunda kalmışlardır.

Siz bunların kim olduğunu esasen iyi biliyorsunuz.

Ampule bakınca failleri seçecek ve zanlıları eminim ki göreceksiniz.

Bu zihniyetin bir ara sözde Ermeni soykırım bloğuna umut ve heyecan vermesi tabiatıyla boşuna değildir.

Bugün soykırım iddialarındaki seviyenin yükselmesi bir yönü ve tarafıyla bundan kaynaklanmıştır.

Ayrıca sözde Ermeni soykırım cephesi illegal ve mafya oluşumu diyerek bozkurdu diline dolamış ve sözüm ona bizi suç örgütü olarak takdime kalkışmıştır.

Bilinsin ki, bozkurt kirli ağızlara alınmayacak kadar kutlu ve muzaffer bir ruhun adı ve şanıdır.

Şu tesadüfe bakın ki, hem ülkemizde hem de dışarıda alttan alta faaliyet yürüten bir koalisyonun bize yönelik ifade ve ithamları son derece benzerdir.

Faşist, ırkçı, katil sözleri hem Türkiye’deki malum anlayıştan hem de dışarıdaki düşmanca tutum takınan guruplardan bize yönelmektedir.

Evet, iftiharla söylemek isterim ki; biz sonuna kadar bozkurduz ve Allah’a şükürler olsun ki bozkurt olmaktan da kıvanç duyuyoruz.

Asıl ne olduğu, neye benzediği, neye hizmet ettiği şaibeli olan yarım insanlar kendi dertlerine düşmeli ve kendilerine bakmalıdır.

Bozkurdun vakarına söz söylemek kimsenin haddi değildir.

Bozkurdun asaletine el uzatmak kimsenin yapacağı bir şey değildir.

Ve bozkurdu sünepe ve lokma düşkünü şahsiyetsizlerle karıştırmak, onlarla aynı kefeye yerleştirmek izansızlıktır, arsızlıktır ve ahlaksızlıktır.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Muhterem Ülküdaşlarım,

Bir de Belçika’dan, Avrupa Birliği’nin başkentinden, bizim kim olduğumuzu tekraren duyurmak isterim:

Biz milleti; laboratuarlarda, biyolojik tahlillerde, ırk mahzenlerinde ve mezurayla ölçülen kafataslarında aramadık, aramayacağız.

Biz devleti; menfaatler yarışmasındaki ödül, öfkelerin öğütüleceği değirmen ve yağmalanacak ganimet olarak görmedik, görmeyeceğiz.

Biz insanı; sınıflara, kastlara, obalara, farklılıklara tasnif edecek ve etnik kalıba dökerek eleyecek ve dışlayacak ilkelliği asla tasvip etmedik, etmeyeceğiz.

Biz dinleri ayırarak, mezhepleri vuruşturarak, inançları kışkırtarak asla yol almadık, almayacağız.

Biz demokrasiyi, barışı, özgürlüğü, insan haklarını ve değerlerini laf olsun torba olsun diye dilimize pelesenk etmeyiz, bunlar üzerinden geçinmeyiz.

Biz sırf siyasi çıkar uğruna duyguları istismar, vicdanları esir yapmayız, milli değerleri bükmeyiz.

Biz; inanmadan uyumu, anlamadan duyumu, benimsemeden duruşu makul bulmadık, bulmayacağız.

Bizim için Türk milleti asırlarca olgunlaşmış kültür hazinesinde kök salan, boy veren ve dalları üç kıtayı gölgeleyen sosyolojik, psikolojik ve tarihi estetiktir, şuurdur ve milli kıymet hükmüdür.

Bu kıymetin asırlara damgasını vuran teşkilatlanmış ve sistemleşmiş hali Türk devletidir.

Bu ikisinin dinamizmi, dinamiği ve geleceğe taşıyan ihtişamlı vasıtası Türkçe’dir, Türk kimliğidir ve mensubiyet bilincidir.

İslam inancımız bu bilincin ruhu ve kalp atışıdır.

Milliyetçiliğimiz hoşgörü ve demokrasi bileşkesinde birlikte yaşamayı ve bin yıllık kardeşliği esas almaktadır.

Kim olursa olsun, insanı dışlamak, ayırmak ve kategorize etmek bizim kitabımızda yoktur.

Kavga, hizip, husumet ve düşmanlık gösterileri bizim üslubumuzda yoktur.

Bizim milliyetçiliğimiz Orhun Anıtları kadar zamana meydan okuyan tefekkür ruhlu, Malazgirt kadar fetih yüklü, Mevlana kadar aşkla dolu, Pir Sultan kadar kalpten, Fatih kadar kucaklayıcı, İbn Rüşd kadar akıl takviyeli, Ziya Gökalp kadar bilgiyle çevrili ve Mustafa Kemal kadar bağımsızlık tutkunudur.

Milliyetçiliğimiz demokrat, katılımcı ve özgürlükçüdür.

Eşitlikçi, adaletli ve ahlakidir.

Yeni bir insan ve hayat felsefesi için, kardeşliği ve huzuru sağlamak amacına dönük paha biçilmez bir yönetim ve kucaklaşma modelidir.

Elbette bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonrada; birileri istedi diye doğrularımızdan vazgeçmeyiz.

Birileri bekliyor diye milliyetçi Türkiye idealimizden ödün vermeyiz.

Birileri diliyor diye, Türkiye’nin bölünmesine, ana dilde eğitim taleplerine ve etnik bölücülük çarkına sessiz durmayız, duramayız.

Batı böyle buyurdu, ABD böyle telkin etti diye yalakalık edenlere göz yummayız, göz açtırmayız.

Hedefimiz kardeşlik, barış ve huzurdur.

Türk milletinin son yurdunda varlığını koruması, bir ve bütün olarak uluslararası toplumda karşılıklı saygı prensibiyle devamlılığını muhafaza etmesi yegâna gayemizdir.

Biz herkesin hayat hakkına hürmet ediyoruz.

Her devletin ve milletin egemenlik haklarına saygı duyuyoruz.

Ama aynısını doğal ve doğru olacağı üzere kendi ülkemiz için de bekliyoruz.

“Ne Mutlu Türküm Diyene” seslenişini dillendirmekten yorulmayacağız.

Milleti tek, devleti tek, dili tek, vatanı tek, bayrağı tek bir Türkiye için varımızı yoğumuzu ortaya koyacağız.

Bunları, zamanı kurtarmak adına siyasetine malzeme eden kalite yoksunlarının da mutlaka karşısında duracağız.

Vatanı böldürmeyeceğiz, teröre şiddetle tepki göstereceğiz, Türkiye’yi parçalatmayacağız ve varlık haklarımızı savunarak her şart altında muhataplarına karşı ileri süreceğiz.

 

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Anadolu coğrafyasından bu ülkeye geldiğinizden bu yana elbette çok büyük sıkıntılar çektiniz.

Özellikle milli kimliğinizin yaşatılması ve yabancı kültür tesirleri ile ailenizin eğitimi ve korunmasında kaygılarınız oldu. Bunların farkındayım.

Ancak her şeye rağmen, bugün yaşadığınız ülkelerin bir parçası oldunuz, milli duruşunuz, geleneksel tutumunuzla varlığınızı demokratik yapı içinde kabul ettirdiniz.

Bu milli ve manevi varlığınızın yaşatılmasında ve yükseltilmesinde en büyük pay, bugün kongresini gerçekleştirdiğimiz Belçika Türk Federasyonuna aittir.

Elbette bazı sorunlarınızın devam ettiğini biliyorum.

Özellikle Türkçemizin yaşatılması ve korunmasında, yeni nesle Türk milli kültürünün kazandırılmasında, anavatanla olan bağın ve ilişkilerin devamında bazı sıkıntılar olduğunun bilincindeyim.

Şurası bir gerçektir ki gücünüzün; Türk milletini, Türkçemizi, Türk kültürünü yaşatmaktan geçtiğini unutmayınız.

Bu ülkede kalmayı, yaşamayı düşünen, geri dönüşü gündeminden çıkaran aziz kardeşlerim; ülkemizle bağlarını koparmadan bu ülkenin her alanında çifte vatandaşlık hakkını alarak etkili olmalıdır.

Güzel dilimizin yanında, bir yabancı dili de öğrenmeli ve bilmelidirler.

Belçika’nın siyasal hayatında, ekonomik ve mesleki teşekküllerinde daha fazla yer almalı ve daha fazla belirleyici olmalısınız.

Her alanda sözünüz geçmeli, her alanda iddialı olmalısınız.

Bu uğurda da Belçika Türk Federasyonumuzun elinden gelen gayreti göstereceğine inanıyorum.

Artık Belçika’da göçün yaklaşık 50 yıllık mazisi içinde yüzbinlerce vatandaşımız bu ülkeye yerleşmiş, işinin ve rızkının arayışında olmuştur.

Bugünkü şartlarda burada yaşayan Türkler; Belçika’nın ticari, siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel yapısına ciddi katkılar sağlayan bir duruma ulaşmıştır.

Valon-Flaman gerilimine ve çekişmesine takılmadan yollarına devam etmişlerdir.

Bu ülkede her düzeyde temsil imkânına kavuşan kardeşlerimizi görmek mümkün olmuştur.

Artık aranızdan; belediye meclis üyeleri, belediye başkan yardımcıları, milletvekilleri ve hatta bakanlar çıkmaktadır.

Bu tablo; fedakâr birinci neslin idealist ve samimi girişimlerinden sonuç alındığını göstermektedir.

Türklere yönelik olarak; beceremezler, yapamazlar, başarılı olamazlar diyenler ümit ederim ki geçmişteki sözlerinden ders çıkarmış ve utanmış olsun.

Bunun yanısıra burada bulunan Türk girişimci ruhu; başarılı çalışmalarıyla ve çabalarıyla göz doldurmakta, dün işçiyken bugün onlarca, yüzlerce işçi çalıştırır bir düzeyde bulunmaktadır.

Bunlar elbette umut verici gelişmelerdir.

Ancak daha fazlasına mutlaka ulaşılmalıdır.

Her türlü sosyal, siyasal ve ekonomik haklardan faydalanmak ve dikkate alınması gereken sosyolojik bir kuvvet olmak amacıyla gerekli mücadelenizi yapınız, niyetinizi gösteriniz.

Yerel ve genel seçimlerde Türk milletini temsil ediniz, Türkiye’nin ve yaşadığınız bu ülkenin çıkarlarını gözetiniz.

Dilimizi yeni nesillere aktarmak, kimliğimizi geliştirmek ve değerlerimizi yaşatmak maksadıyla teşkilatımız üzerine düşen sorumlulukları mutlaka yapacaktır.

Beklentim bu yöndedir ve Belçika Türk Federasyonundan isteğim bu doğrultudadır.

Üçüncü ve sonraki nesillerin daha iyi eğitim alabilmesi, kimliğine ve kültürel değerlerine yabancılaşmaması hepimizin görevi olmalıdır.

Belçika Türk Federasyonumuzun, demokratik duruşunu koruyarak, çatışmadan uzak kalarak Belçika’daki Türklerin hepsine ulaşmasını ve alayını kucaklamasını istiyor ve bunu bekliyorum.

Biliniz ki gurbet elde olabilirsiniz, ancak yalnız değilsiniz.

Gönülleri sizlerle bir olan, yürekleri sizin için çarpan milyonlarca kardeşiniz Anadolu topraklarında sizlerin başarısı için duacıdır.

Konuşmamın sonunda hepinize varlık ve birlik yolunda gurbet ellerdeki hayatınızda üstün başarılar diliyorum.

Kurultaya katılan muhterem vatandaşlarıma, değerli ülküdaşlarıma ve aziz dava arkadaşlarıma bir kez daha sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Hepinize Cenab-ı Allah’tan sağlık, mutluluk, esenlik ve huzur temenni ediyorum.

Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık, mücadeleniz kutlu olsun.

Hepiniz sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.

Ne mutlu Türküm diyene.