Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
Başbakan Erdoğan’ın dün, partisinin Sakarya il kongresinde milliyetçi-ülkücü harekete yönelik olarak arkası arkasına sıraladığı hakaret ve küfürler, şahsının kin ve öfke diline tamamen teslim olduğunu şüpheye yer bırakmayacak bir biçimde yeniden tescillemiştir. Kronik MHP düşmanlığı ve ülkücü karşıtlığı Başbakan’da tedavisi mümkün olmayacak bir aşamaya kadar ulaşmıştır. Esasen Türk’üm demekten hicap duyan, Türk milletine mensubiyeti ağzına dahi almaktan sürekli kaçınan bu tutarsız zihniyetin, milliyetçi-ülkücü hareketi ileri düzeyde hasım görmesi kendi cibilliyeti ve mizacı açısından da son derece normaldir. Ancak anormal olan ise Başbakan’ın, rahmani kılığa bürünüp de şeytani hesapların muhipliğine ve temsilciliğine soyunması ve bunda ısrarcı olmasıdır. Başbakan Erdoğan’ın; Türk milletini anadil bataklığına sürükleyerek ayırma, bölme ve son aşamada etnik kadavra haline dönüştürmek amacıyla, önüne çıkan milli direnç ve bariyerleri tesirsiz hale getirmek için tüm gücünü ortaya koyduğu görülmektedir. Nitekim dilde başlatılan çözülme ve ayrışma sürecinin, millet varlığına kadar sirayet edeceği, bunun peşi sıra etnik kimliklerin otonomi ve temsiliyet talepleriyle birleşip bin yıllık kardeşliği çürüteceği vahim bir süreç önümüzde durmaktadır. Bu kapsamda, Başbakan Erdoğan’ın kutlu ceddimizin tarihinden işine gelen tarafları alarak ihanet girişimlerine kılıf araması, üstelik imparatorlukla milli devleti ayırt edecek zekâyı sergileyememesi şayet kasıtlı değilse, içine düştüğü kara cehaletle tanımlanacaktır. Türk milletini diller ve etnik kimlikler cenderesine alarak esnemesini, erimesini, buharlaşmasını ve dağılmasını hedefleyen hain proje Başbakan tarafından savunulmakta ve sahiplenilmektedir. Milliyetçi-ülkücü harekete yönelen kurşun gibi sözlerin, iğrenç iftiraların ve ağır ithamların asıl nedenlerinden birisi de bu soysuzluğa ve nankörlüğe itiraz etmesinden kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte Milliyetçi Hareket Partisi, Başbakan’ın dünkü seviye ve erdem yoksunu sözlerinin hepsine gerekli cevabı mutlaka verecektir. Bilhassa, partimize tarih öğrenme konusunda ahlaki derecesi yerlerde sürünen tavsiyelerine, geçmişi reddi miras yaptığımıza dönük çirkin üslubuna ve milliyetçilikle ilgili ahkâm kesen şuursuzluğuna lazım gelen karşılıklar önümüzdeki günlerde yerini misliyle bulacaktır. Ancak Başbakan Erdoğan’ın milliyetçi-ülkücü hareketin muhterem mensuplarını ‘Fatiha Suresi’ni bilmemekle suçlaması bugüne kadarki terbiye ve hayâ dışı sözlerinin zirvesi olmuştur. Bu hayır mübarek günler içinde, bir Müslüman’a “Fatiha bilmiyor” diyerek iftira atmanın ne anlama geldiğini, bu rezil sözleri kullananın din dairesinin neresinde bulunduğunu İslam âlimleri ve çağımızın müçtehitleri yorumlamalı ve gerekli açıklamaları yapmalıdırlar. Başbakan Erdoğan hayatının hangi aşamasında, Türk-İslam davasını bayraklaştıran aziz dava arkadaşlarımın Fatiha bilmediğine şahitlik etmişse ve bunu da bizatihi görmüşse acilen açıklamalıdır. Aksi takdirde milliyetçi-ülkücü hareketin lanet ve bedduası mutlaka üzerine olacaktır. Milliyetçi-ülkücü hareketin değerli mensuplarına Fatiha Suresi’ni bilmiyorlar demek kiliseden cami gözleyenlerin, çan sesi altında ezan dinleme densizliğine soyunanların kokuşmuşluğundan başka bir şey değildir. Başbakan Erdoğan, bu çağın Müseylemesi veya Tuleyha’sı olarak anılmak istenmiyorsa küstahça sözlerini düzeltmeli ve milliyetçi-ülkücü hareketten bir an önce özür dilemelidir. Bu iman ve inançlarımızla ilgili bir konudur ki, Başbakan’ın hiç kimseye bu minvalde çirkefçe ve şirk koşarcasına iftira atması hakkı ve haddi değildir.
|