Genel Başkanımız
Dr. Devlet Bahçeli'nin
Sayın Bakanlar, Sayın Büyükelçi, Sayın Vali ve Belediye Başkanı, Sayın Milletvekilleri, Sevgili Tarsuslular, Kıymetli Misafirler, Değerli Basın Mensupları, Sözlerime, burada siz değerli Tarsuslu vatandaşlarımla birlikte olmaktan duyduğum büyük mutluluk ve gururu ifade ederek başlamak istiyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Hatırlanacağı üzere, bu gün bir araya gelmemize vesile olan Belediye Atıksu Arıtma tesislerinin temelini atmak da bize nasip olmuştu. 5 Mayıs 2000 tarihinde ilk harcını koyduğumuz bu tesisin açılışını yapmak için yine birlikteyiz. Atılan temellerin yıllar sonra çürümeye terkedildiği, projelerin sona erdirilemediği veya âtıl kaldığı ülkemizde, 18 ay gibi kısa sayılacak bir zaman diliminde bu büyüklükte bir projeye hayatiyet kazandırılmış olması, çok önemli bir başarı ve gayrete işaret etmektedir. Bu da hepimiz açısından büyük bir mutluluk kaynağıdır. Huzurlarınızda, bu büyük tesisi sizlerin hizmetine sunan başta Kıymetli Belediye Başkanımız olmak üzere, mesai arkadaşlarını, mühendis ve işçilerimizi tek tek kutluyorum. Tarsusumuza, Tarsuslulara hayırlı, uğurlu olsun. Ayrıca, çevre sağlığı bakımından büyük önem taşıyan bu tesisin hayat bulmasındaki destekleri için Alman Hükümetine teşekkürlerimi sunuyorum. İnşallah, bu başarılı ve örnek hizmetler hep sürecek, Tarsus, güzide şehirlerimizden birisi olarak öne çıkacaktır. Gerek coğrafi konumu ve gerekse ekonomik potansiyeli itibariyle büyük bir gelişme imkan ve kabiliyetine sahip olan Tarsus'un, her geçen gün artan nüfusu, şehrin başta altyapı olmak üzere belediye hizmetlerinin yeniden gözden geçirilerek, etkin ve verimli hale getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Ne mutlu ki, çok değerli Belediye Başkanımız, Tarsus'un bu önemli gelişme ve büyüme evresinde görev başında bulunmaktadır. İnşallah bu güzel şehrin güzel insanlarına en yakışır hizmetleri, en iyi şekilde sunmaya devam edecektir. Bilindiği gibi, şehirlerin, ekonomik potansiyellerinden, iş, eğitim ve istihdam imkanlarının yarattığı çekim alanlarından ötürü göçe maruz kalmaları bir taraftan olumlu bir gelişmeyi ifade ederken, diğer yandan da çarpık yapılanmaya kapı aralamaktadır. Planlı bir şehirleşmenin, sağlıklı bir yapılaşmanın önemi, maalesef doğal afetler esnasında çok daha iyi anlaşılmaktadır. Tarsusu'da içine alan bölgenin geçtiğimiz aylarda yaşadığı ciddi sel felaketi bunun en büyük kanıtıdır. Bunun önüne geçebilmenin temel yolu, planlı, altyapısı tamamlanmış ve gelecekte de büyüme, gelişme imkanına sahip bir şehircilik anlayışından geçmektedir. Yerleşim yerlerinin, ticaret ve sanayi tesislerinin, eğitim, kültür ve sanat ortamlarının belediyelerin kontrol ve yönlendirmeleri doğrultusunda, altyapısı ve fizikî şartları oluşturulmuş bölgelere doğru kaydırılmış olması, çok önemlidir. Böylece bir taraftan bu çarpık kentleşmenin önüne geçileceği gibi, başta deprem olmak üzere, sel baskınları, heyelanlar gibi doğal afet tehdidine maruz bölgelerimizde de kayıpların ortadan kaldırılmasına vesile olacaktır. İçel ilimizde 2001 yılının Kasım ayı sonu ile Aralık ayı başında yaşanan sel ve heyelan felâketi bu açıdan önemli bir uyarı mahiyeti taşımaktadır. Tarsus'un da dahil olduğu bir çok ilçe, belde ve köyde etkili olan sel felâketinde maalesef yüzlerce konut ağır hasara uğramış, 120.000 dekar tarım alanı ve sekiz bine yakın çiftçimiz zarar görmüştür. Sel felâketinin yol açtığı zararların karşılanmasında, bu zamana kadar yapılan çalışmaları yenilerinin izleyeceğini bilmenizi istiyorum. Bu vesileyle, bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, Yüce Allah'tan ülkemiz ve milletimizi tabii afetlerden korumasını niyaz ediyorum. Kıymetli Tarsuslu Hemşehrilerim, Değerli Misafirler, Sayın Basın Mensupları, Bilindiği üzere, mevcut şartlar altında ülkemizde nitelikli ve verimli belediye hizmeti gerçekleştirmek için belediye başkanlarının çok büyük bir bilgi ve tecrübe birikimine sahip olması, hizmetinde olduğu şehri sevmesi gerekmektedir. Bunlara ek olarak, belediyelerin mali yapılarının güçlü ve gelir kaynaklarının düzenli olması da şehirlerin büyüyüp, gelişebilmesi için zorunludur. Mevcut imkânların, şehrin ihtiyaçları arasında öncelikler gözetilerek kullanılması ise etkin ve verimli bir belediyecilik hizmeti sunabilmenin ilk şartını oluşturmaktadır. Fakat, geçtiğimiz yıllarda yerel yönetimler, hem kaynaklarının çok üzerinde, hem de geleceği öngörmeden ve planlamadan yatırım yapma yoluna gitmişler veya mali taahhütlerde bulunmuşlardır. Bu gün, hemen her belediyemiz, geçmişten kalan borçlarını temizleyebilmek ve yörelerine katkıda bulunacak yeni projeleri hayata geçirebilmek için mücadele vermektedir. 57. Hükümet olarak, bütün yerel yönetimlerimizi içinde bulundukları bu güç şartlardan kurtaracak, daha verimli ve kaliteli hizmet sunabilmelerine imkan verecek bir mali yapıya kavuşturmak için çok önemli adımlar attığımız bütün vatandaşlarımızın malûmudur. Bu düzenlemeler, büyük ölçüde belediyelerimizce verilen hizmet imkânlarını artıracak, faaliyetlerini daha elverişli bir zeminde sürdürmelerine imkân verecektir. Bütün bu hususlarda ilerleme sağlandığı takdirde, inanıyorum ki, ülkemiz, büyük bir belediyecilik atağı yaşayacak, belediyelerimiz bitmemiş veya verimsiz projelerin çöplüğü yerine, düzenli ve huzurlu şehirleri inşaya yönelen organizasyonlara dönüşecektir. Bu anlamda, bu gün hizmete açtığımız bu tesisleri bir örnek olarak değerlendiriyor, bütün belediye başkanı arkadaşlarımdan şehirlerine her yönüyle sahip çıkacak bir yönetim anlayışını sürekli geliştirmelerini bekliyorum. Beldelerinde yaşayan hemşehrilerinin sağlığı, huzuru ve refahı için, gerekli ve öncelikli olan projelere hız vermelerini, hayata geçirmelerini istiyorum. Aziz Vatandaşlarım, Kıymetli Tarsuslular, Huzurlarınızda son olarak, ülke gündemini ister istemez uzun süredir meşgul eden bazı gelişmelere kısaca temas etmek istiyorum. Bilindiği gibi, Türkiyemiz, bir yandan ekonomik krizin yol açtığı yaraları sarmaya çalışırken, bir yandan da Avrupa Birliği'ne üyelik süresince kendi sorumluluklarının gereğini yerine getirmeye çalışmaktadır. Takdir edileceği üzere, bütün bu çabalar zorlu, dikkatli ve kararlı bir mücadeleyi gerekli kılmaktadır. Bu süreçte, üç partiden oluşan bir koalisyon hükümetiyle yol aldığımız düşünüldüğünde, yürütülen çalışmaların önemi, şüphesiz daha iyi anlaşılacaktır. Bunun için, hükümetimizin öncelikli hedefi, makroekonomik dengelerin oluşmasıyla birlikte ciddi bir üretim kapasitesi yakalamak ve enflasyonu makûl bir seviyeye çekerken büyüme hızının bundan olumsuz yönde etkilenmemesi olmuştur. 57. Hükümet'in uyum, uzlaşma ve istikrar konusundaki hassasiyeti ne kadar yüksekse, ülkemizin ekonomik ve siyasi hassasiyetlerine özen ve öncelik göstermek yönündeki tutumu da o kadar belirgindir. Hükümetimiz, mevcut ekonomik programın sağlıklı ve kararlı bir şekilde uygulanması, mali ve reel sektörün sorunlarının bir an önce giderilmesi ve ekonomik istikrarın sağlanması yönünde yoğun çaba harcamaktadır. İnşallah, önümüzdeki aylar içinde kriz ortamından tamamen çıkılmış olacak, sanayicimizin, esnafımızın, çiftçimizin yüzü daha fazla gülecektir. Aynı zamanda, ülkemizin en hayati sosyal sorunlarından biri olan işsizlik sorununun çözümünde hissedilir bir mesafe kaydedilecektir. Meclisimiz de "yasama" niteliğine uygun biçimde, lâyıkıyla çalışmasını bundan önce hiçbir hükümet döneminde rastlanmadık bir azimle sürdürmektedir. Böylece, Avrupa Birliği sürecinde de önem arzeden ekonomik ve siyasi reformları bir bir gerçekleştirmektedir. Bu çerçevede, unutulmaması gereken temel husus, Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefinin sadece siyasi kriterlere bağlı olmadığıdır. Türkiye, ekonomik altyapı ve istikrarını Avrupa Birliği normlarına uygun hale getirmedikçe bu hedefin gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu husus özellikle bir açıdan çok önemlidir. Türkiye gereken ekonomik şartları yerine getirip zenginlik ve refah üreten ve bunları her bir vatandaşına hakkaniyetli bir bölüşüm çerçevesinde ulaştıran bir ülke olmadıkça, Avrupa Birliği'ne tam üyelik gerçekleşmeyecektir. Diğer bir deyişle, Türkiye Avrupa Birliği'ne girince kendiliğinden zenginleşecek değildir; milletimize bu yönde telkinlerde bulunmak büyük bir siyasi yanıltma olacaktır. Tam tersine, Türkiye gereken büyüme ve refah düzeyini yakaladığı, her bir vatandaşının hayat standardını yükselttiği ölçüde, Avrupa Birliği'ne yaklaşacaktır. Birlik üyeliği de bu şartların çok daha elverişli bir ortamda gelişmesine katkıda bulunacaktır. Kısacası, Türkiye Avrupa Birliği yolunda, özellikle son üç yıldır önemli bir gayretin içinde bulunmaktadır. Ancak aynı gayreti ve iyi niyeti Avrupa Birliği yönetiminden gördüğünü söylemek ise mümkün değildir. İşte böyle bir ortamda, bazı çevrelerin bu sürecin tartışılmasından, Türkiye'nin milli menfaat ve hassasiyetlerini dile getirmesinden rahatsızlık değil, bilâkis memnuniyet duyması gerekir. Avrupa Birliği tarihine bakıldığında, gerek Birliğin kurucu ülkelerinin ve gerekse daha sonra üye olan ülkelerin bir tartışma ve müzakere süreci geçirmediğini, kendi değer ve önceliklerini hesaba katmadıklarını söyleyebilmek mümkün müdür? Öyleyse, Türkiye'nin haklı olarak, kendi milli menfaatlerini ülkesinin birlik ve bölünmezliğini, insanlarının huzur ve refahını ilgilendiren konular ekseninde doğrularını ortaya koymasının ve politikalar geliştirmesinin yadırganacak bir tarafı var mıdır? İşte, bizler hep bu noktalarda titizlikle durmakta ve sizler adına duyarlılık sergilemekteyiz. Birilerinin zannettiği ya da dediğinin aksine, bu yaklaşımın, Avrupa Birliği üyeliğine karşı durmak gibi bir anlamı yoktur. Ama bu yaklaşımın, Türkiye'nin varlığını, dirliğini ve geleceğini gözetmek gibi, haklı ve değerli bir anlamı vardır. Bilinmelidir ki, bu tavrımız bundan sonra da devam edecektir. Bu duygu ve düşüncelerle bu güzel tesislerde emeği geçen bütün değerli arkadaşlarımı birkez daha kutluyor, Tarsusumuza hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dr. Devlet Bahçeli |