Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma metni. 2 Ekim 2012
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma metni.
2 Ekim 2012

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Muhterem Misafirler,

Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,

Hepinizi sevgi, saygı ve en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Dün 24. Dönem TBMM’nin 3.Yasama Yılı’nın açılış töreni yapılmıştır.

12 Haziran 2012 Milletvekilliği Genel Seçimi’nde, millet vekâletini üstlenmiş değerli milletvekilleri çalışmalarına kaldıkları yerden devam edeceklerdir.

TBMM’nin bu Yasama Yılı çok ağır iç ve dış gelişmeler altında başlamıştır.

Genelde komşu coğrafyalar, özelde Suriye’deki kanlı gündem gittikçe vahim bir içerik kazanmaktadır.

Esad yönetimiyle muhalifler arasındaki boğuşma şiddetini artırmakta, etnik ve mezhep gerilimi tırmanmaktadır.

Ortadoğu bu anlamıyla diken üstündedir ve istikrarsızlık bulutu hızla yayılmaktadır.

Diğer yandan İslamofobi eğilimleri ve yüce Peygamberimize yönelik çirkin iftiralar Müslüman coğrafyasındaki tansiyonu haklı olarak yükseltmiş, ama tepkilerin ölçü ve ayarı da kaçmıştır.

İfade özgürlüğü kılıfıyla inançlarımıza saldıranları ve efendimize hakaret eden ahlaksızları buradan bir kez daha kınıyorum.

Bunların yanı sıra bölücü terörün hain saldırılarını yoğunlaştırdığı, yaz aylarını kabusa çevirdiği bir sürecin ardından Meclisimiz toplanmıştır.

Önümüzdeki süreçte anayasa değişiklikleri bağlamında yürütülen çalışmalar devam edecek, mahalli idare seçimlerinin erkene alınmasıyla ilgili yasal çalışmalar yerine getirilecektir.

Bu itibarla üçüncü Yasama Yılı’nda sağduyunun, barış ve uzlaşma dilinin belirleyici olmasını temenni ediyor, tüm siyasi partilere bu anlamda sorumluluklar düştüğüne inanıyorum.

Taşıdığımız demokratik görevin 1 Ekim itibariyle başlayan yeni Yasama Yılı’nda en iyi şekilde temsil edilmesini ve bekleyen acil sorunların en kısa sürede çözüme kavuşturulmasını ümit ve temenni ediyorum.

Zira Türkiye’nin başka bir seçeneği kalmamıştır.

Değerli Arkadaşlarım,

Bugün aynı zamanda partimizin bu Yasama Yılı’ndaki ilk grup toplantısını yapıyoruz.

Çok verimli geçtiğini düşündüğüm yaz döneminden sonra yüksek bir heyecan ve çalışma temposuyla Meclis zemininde partimizi en iyi şekilde temsil edeceğinize inanıyor, hepinizden bunu bekliyorum.

Üç ay boyunca seçim bölgelerinizde vatandaşlarımızın dertleriyle dertlendiniz, problemlerini sabır ve sağduyuyla dinleyerek gerekli notlarınızı aldınız.

Milletimizin her ferdiyle buluştunuz, konuştunuz ve onların elinden tuttunuz.

Umut vererek hiçbir meselenin çözümsüz olmadığını göstermeye ve moral aşılayamaya çalıştınız.

Aziz milletimizin şikâyetlerini, taleplerini artık izah ve insafla açıklanamayacak ihtiyaçlarını yerinde tespit ettiniz.

Elbette bu gayretleriniz çok değerli olmakla birlikte, yapacaklarınızın yanında yetersiz kalacaktır.

Bundan sonra daha fazlasını başarmak, daha iyisini temin etmek ve daha çoğunu ortaya koymak sizlerin elinizdedir.

Zira önümüzde çok kasvetli ve kaotik bir dönem bizleri beklemektedir.

Bu itibarla 24.Dönem 3. Yasama Yılı’nın diğerlerine nazaran zahmetli, badireli ve zorlu geçeceğini şimdiden görmek lazımdır.

Son yurdumuzun Milliyetçi Hareket Partisi’ne diğer yıllarla kıyaslanmayacak ölçüde ihtiyacı vardır.

Temsilciliğini büyük bir şevk ve adanmışlıkla yaptığımız ve mensubiyetinden şeref duyduğumuz Türk milleti bizlerden çok şey ummaktadır.

Buna karşılık vaktimiz dar, imkânlarımız sınırlı ve yollarımız kısıtlıdır.

Üstelik meşakkatin her türlüsü, tehlikenin her şekli ve fitnenin her yüzü alanını ve etkisini gittikçe yaygınlaştırmaktadır.

Doğruya sırtını dönen, meşruiyete yüzünü çeviren, adalete savaş açan namertler güç kazanmaktadır.

İhanetle sarmaş dolaş, edep ve hayâ yoksunluğuyla kardeş olan bedbahtlar durmadan mesafe almaktadır.

Türk milletinin birliği, bin yıllık beraberliği ve dünden intikal eden milli değerleri darbe üstüne darbe yemektedir.

Türkiye’nin bugünkü ortamında;

Sistem sancılı, kurumlar sorunlu, toplum sıkıntılıdır.

Devlet bunalımlı, millet endişeli, insanımız mutsuzdur.

Ekonomi durgun, zamlar şişkin, siyaset yorgun, sosyal hayat yaralıdır.

Sınavlar şaibeli, eğitim çalkantılı, hayaller karanlıktır.

Zincirleme yanlışlar ülkemizin adeta basiretini bağlamış, önünü kapatmıştır.

Gelecek ümitleri kararmış, dayanışma ve kaynaşma arzuları linç girişimlerine uğramıştır.

Uluslararası ilişkilerdeki zikzaklar, başkalarının oyunlarına alet ve taşeron olma tercihleri, başkent Ankara’nın ruhundan ve emanetlerinden uzaklaşmalar ülkemizi ne yazık ki içinden çıkılması çok zor olacak bir kapana kıstırmıştır.

İktidar partisi; çıraklık, kalfalık ve sözde ustalık dönemi kandırmacaları altında Türkiye’yi önce duraklamaya, ardından gerilemeye ve sonra da çöküş istikametine sokmuştur.

Her şeye rağmen, bu karanlık manzaraya dur diyecek inanmışlık buradadır, var olan zillete göğüs gerecek kudret bu salondadır.

Bunun içindir ki, 24.Dönem TBMM’nde millet iradesini üstlenen siz saygıdeğer arkadaşlarımın tarihi bir vazifesi bulunmaktadır.

Önümüzdeki ilk imtihan da, 17 Ekim 2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılması gündemde olan; Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmasını düzenleyen tezkere kararıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi bu tezkereyi destekleyecek ve muhataplarından samimiyetle arkasında durmalarını isteyecektir.

Ayrıca Yeni Yasama Yılı’na yine İstanbul Milletvekilimiz Sayın Engin Alan Bey’den mahrum bir halde başlamış bulunmaktayız.

Sayın Alan maalesef sözde darbe iddiaları kapsamında esarete mahkûm edilmiş ve özgürlüğü elinden alınmıştır.

PKK militanları dağda, yandaşları şehirde, siyasi uzantıları Meclis’tedir; gelin görün ki “TSK Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası”na ve “TSK Başarı Madalyası”na sahip Sayın Alan içeridedir.

Suçluluğu ispat edilen, suçu sabit görülen, hain eylem ve niyetleri ayan beyan ortada duran kara vicdanlılar her tarafta cirit atmaktadır, şu talihin işine bakınız ki Sayın Alan ve arkadaşları gerçek darbe heveslilerinden ayıklanmadan mahpus haldedir.

Bize göre hüsran ve hezimet dolu gelişmelerin kısaca özeti şu şekildedir:

Madalyalı asker hapiste, eli kanlı katil keyiftedir.

TSK terörist yuvası, Kandil barış yurdudur.

Bu zulmün, bu zindanın ve bu ayrılığın en kısa sürede son bulmasını diliyor, 10.Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen kararın temyiz aşamasında düzeltilmesini adalet ve millet adına beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Bundan sonra, daha fazla usulsüzlüğü, daha fazla tarafgir ve çelişkiyi ne millet vicdanı ne de biz kaldırabiliriz.

Yeni Yasama Yılı’nda, TBMM’nin özgürlük mağduru tüm üyelerine sahip çıkmasını, haklarını ve izzet-i nefislerini savunmasını acilen bekliyor ve bunun için gerekli girişimlerin başlatılması gerektiğini bu vesileyle belirtmek istiyorum.

TBMM’nin açılış konuşmasında Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu yönde tutum takınmasını, seçildikleri halde bu kutlu çatı altında bulunamayan milletvekillerine sıcak yaklaşmasını yerinde ve makul bir tavır olarak gördüğümüzü söylemeliyim.

Gazi Meclisimizin bu Yasama Dönemi’nin siyasi partilere, Türk demokrasisine ve aziz milletimize hayırlı olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyor, siz değerli milletvekili arkadaşlarıma üstün başarılar diliyorum.

Muhterem Arkadaşlarım,

Gönül isterdi ki, bugün sizlerle iyi ve olumlu şeyler hakkında konuşabilseydik.

Keşke, her şeyin güzel olduğundan, istikrarlı ve dengeli bir ülke resminden bahsedebilseydik.

Sıkıntıların olmadığı, pişmanlıkların bulunmadığı ve hayal kırıklıklarının yer almadığı bir ülke manzarasını sevinerek anlatabilseydik.

Arzu ederdim ki, yüzeysel ve ön yargılı kafaların etkisizleştiği, siyasi ve ahlaki temizliğin her alanda hissedildiği bir ortamı paylaşabilseydik.

Dilerdim ki, terörün olmadığı, kanın akmadığı, kardeşliğin zedelenmediği, ekonomik yüklerin bulunmadığı bir Türkiye tablosuna ulaşabilseydik.

Fakat bunlar yalnızca bir hayal, sadece bir rüyadan ibarettir.

AKP hükümetiyle herşey kötüye gitmiş, bozgunun her şekli hayat bulmuştur.

Türkiye artniyetli ve aciz bir siyasi iktidarın yönetimi altında inim inim inlemektedir.

Türk milleti hamaset nutuklarının, demagoji çarkının, yalan ve riyayı yöntem yapmış bir siyasi iradenin tüm çirkinliğini yaşamak zorunda kalmaktadır.

Periyodik gerilimler, sistemik hale gelen kavgalar, derinleşen hizipler ve kamplaşan toplumsal bünye bunun en hazin sonucudur.

AKP’nin 10 yıla yaklaşan devri hükümet döneminde yaşanmadık rezalet, muhatap kalınmadık zillet ve karşılaşılmadık mihnet neredeyse kalmamıştır.

Merak etmekteyiz ki, milletimiz bundan sonra daha hangi kırılmaları ve daha hangi tavizleri görecek ve işitecektir?

Hile ve hıyanet almış başını gitmekte, gaflet ve teslimiyet durmaksızın ilerlemektedir.

CHP’nin 18-19 Temmuz 2012 tarihinde yaptığı kongresinden sonra, AKP’nin geçtiğimiz pazar günü gerçekleştirdiği 4.Olağan Büyük Kongresi bunları bir kez daha güncellemiş ve oldukça da güçlendirmiştir.

Hem AKP hem de CHP kongrelerinin milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Başbakan Erdoğan “bu bir veda değil, bir es” diyerek son üç yıllık görevine tekrar seçildiği kongrede 2,5 saate yaklaşan bir konuşma yapmıştır.

Bu kadar uzun konuşup da aslında bir şey söylemeyen ikinci bir siyasetçiye herhalde tesadüf etmek imkânsızdır.

Kongre öncesinde pompalanan beklentiler, yükseltilen heyecan dalgası Arena Kapalı Spor Salonu’nda suya düşmüş, vizyon ve hedef kısırlığı her yünüyle kendisini göstermiştir.

Başbakan Erdoğan kongre konuşmasında yeni hiçbir şey söylememiştir.

Eski tas eski hamam üslubuna, 2002’yle kıyaslama yapan bayatlamış taktiklerine ve kalıplaşmış cümlelerine aynen devam etmiştir.

Milletimizin takdir ve ilgisine mazhar olacak yüksek ideal ve fikirlerin esamisi bile okunmamıştır.

Geçmişin mukayesesi konuşmanın bütüne hâkim olmuş, geleceğin ufkuna dair keskin çıkışlar yapılamamış, tutarlı ve çok boyutlu formüller sunulamamıştır.

Başbakan Erdoğan günü, anı ve durumu kurtaran, ayağının önünü dahi göremeyen bir körlüğü adeta ilan etmiştir.

“Büyük millet, büyük güç, hedef 2023” sloganının boş, anlamsız ve dayanaksız olduğu açıkça görülmüştür.

Başbakan Erdoğan’ın amacı içinde Türk olmayan milleti ve bunu sağlayacak koltuk hırsını 2023’e taşımak noktasında düğümlenmiştir.

AKP kongresi, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için bir ön hazırlık, mümkünse başkanlık sistemi için atlama tahtası olarak planlanmıştır.

Başbakan’ın hesabı kendisine yöneliktir ve hedefi de makamlar arasında ki geçişi kolaylaştırmaktır.

İşin kritik tarafı ise AKP’yi birlikte kurduğu Sayın Cumhurbaşkanı’ndan hiç bahsetmemesi ve adını dahi anmamasıdır.

Demek ki Başbakan Erdoğan her şeyin merkezine bizatihi kendisini koymuş, tüm suların yönünü kendisine akıtmak için seferber olmuştur.

Ve bu yolda kimlerle birlikte, nasıl bir zihin örgüsüyle yürüyeceğini de göstermiştir.

AKP’nin, küresel bir enstrüman olduğu bu kongrede teyit edilmiş, dünya haritasının içinde Türkiye’den ne bir iz ne de bir eser görülmüştür.

“2023 Siyaset Vizyonu” ezberlerin tekrarından, kuru vaatlerden ve dar kalıplardan ibaret kalmış, Türkiye’yi dibine çöktüğü buhrandan çıkaracak kıvrılış ve yöneliş emareleri gösterememiştir.

Kaldı ki, partimizin 2023 vizyonu, hiçbir siyasi ahlaka sığmadan AKP’nin kes kopyala halinde kendisine mal ettiği taklit bir hedef olmuştur.

Unutulmasın ki, 2023 iddiası Milliyetçi Hareket Partisi’nin 1997 yılından beri savunduğu, 2000 yılında sistemleştirip aziz milletimizle paylaştığı büyük bir projedir.

Köhnemiş AKP, siyasi üretimdeki zaaflarından dolayı, aşırma ve çalıntı projeleri allayıp- pullayıp yeni diye yutturmaya çabalamaktadır.

Öyle ki, kendisinin olmayan bir projeye sımsıkı tutunarak göz boyamaya ve gelecek iddiası varmış havası vermeye süratle devam etmektedir.

Bu yanlıştır; faziletin telifi olmayacağı gibi, bu kopyacılığın telif ve ahlaki yanı da bulunmamaktadır.

AKP kongresi kanıtlamıştır ki, hükümet partisi hazırı tüketmiş, hücre yenilemesi adı altında hülleyi tercih etmiş, elindekileri harcamış, yorgunluk ve yozlaşmanın kulvarına tam olarak sapmıştır.

Kongre’nin konukları bile her şeyin önüne geçmiş, imaj ve şekli unsurlar ziyadesiyle esasın üzerini örtmüştür.

AKP artık zaman kaybı olduğunu ispat etmiş, israf ve heba olmuş yıllar olduğunu tescillemiştir.

Biz burada elbette Başbakan’ın konuşmalarını tümüyle analiz edecek durumda değiliz.

Nitekim bu ne mümkün ne de doğrudur.

Esasa yönelik verilen mesajlar, pratik ve retorik uyumsuzluğunu resmeden çelişkiler bizim açımızdan daha önemli ve önceliklidir.

Başbakan Erdoğan halihazırda varlığını sürekli yenileyen ve kuvvetlendiren sorunlara temas konusunda son derece duyarsız ve ilgisiz kalmıştır.

Mesela terörle mücadele konusunda değerli ve umut verici hiçbir şey söylememiştir.

Bu yönüyle AKP kongresi müzakerecilerin mücadelecileri, federasyoncuların üniter devlet yanlılarını ve diyalogcuların milli duruşa sahip olanları saf dışı bıraktığı bir alan olmuştur.

Başbakan buna çoktan kendisini ve partini hazırlamış, malum kalemşörlerin ekranlarda veya gazete köşelerinde hezeyan içinde tanımladıkları sözde milliyetçi savrulma uyarılarını dikkate alarak nerede durduğunu ve nereye tutunacağını delilleriyle ortaya koymuştur.

AKP milliyetçilikle arasına aşılmaz setler çekmiş, küreselci ve kozmopolit bir karanlığın derinlerine gömülmüştür.

Türk dünyası ve Türk jeopolitiği terk edilmiş, bu alanda birkaç söz dışında yarınlara dair güçlü ve tazyik düzeyi yüksek iddialardan kaçınılmış, bunun yerine Ortadoğu’nun limanına BOP gemisiyle demir atılmıştır.

Kaldı ki AKP’nin küresel güçlerden aldığı tavsiye de budur.

Başbakan Erdoğan bölücü terörün üstesinden gelme konusunda bir irade gösterememiş ve güçlü bir ses çıkaramamıştır.

Yalnızca birlikte kader ortaklığı yaptığı anamuhalefet CHP’ye çağrıda bulunmuş ve Kürt kökenli kardeşlerimize “sesinizi yükseltin” mesajı vermiştir.

Anlaşıldığı kadarıyla AKP, PKK’yla sözde Kürt sorununu bir ve eş görmektedir.

Bu konuda CHP’yle de aynı çizgide buluştuğunu, birlikte ve beraberce kollarını sıvayacaklarını kuşkuya yer bırakmayacak biçimde gözler önüne sermiştir.

Güçlü bir ihtimal olarak, AKP-CHP-BDP ve PKK artık bölünme karesinin dört üyesi olarak çok yakında bir araya gelip Türkiye Cumhuriyeti’ne kazma vurmaya başlayacaklardır.

Neresinden bakarsak bakalım AKP kongresi bize bunu göstermektedir.

Başbakan’ın İmralı canisine yönelik ilgisi de bunu esasen teyit etmektedir.

Bu itibarla Başbakan Erdoğan, Irak’ın kuzeyinden dostu ve kardeşi peşmerge başı Barzani’yi tam da Kürdistan haritalarının çarşaf çarşaf yayınlandığı bir zaman diliminde, parti kongresine davet ederek onur konuğu yapması şaşırtıcı görülmemelidir.

Buna rağmen, Irak’ın kuzeyine yönelik tezkere kararının Meclis’e sevk edildiği bir dönemde, Barzani’nin huşuyla ağırlanmasını bir gönül alma ve kendisine zeytin dalı uzatma olarak da görmek lazımdır.

Düşünebiliyor musunuz, PKK’nın aşı, ekmeği ve himaye edeni peşmerge AKP kongre salonunda el üstünde tutulmuş ve Başbakan tarafından da hasretle kucaklanmıştır.

Bu yüzden Milliyetçi Hareket Partisi yapılan davete icabet etmeyerek demokratik tavrını isabetle muhataplarına bildirmiştir.

Bizim bulunacağımız yerde kanlı eller olamayacak, bizim soluyacağımız atmosferde milletimize kin ve intikam duyan densizler asla bulunamayacaktır.

Şu çürümüşlüğe bakınız ki, peşmerge başı cumartesi PKK’lılarla, pazar da AKP’lilerle yanak yanağa, dize dize oturmuştur.

Bu da yetmezmiş gibi, kürsüye davet edilirken, salon hep bir ağızdan “Türkiye seninle gurur duyuyor” diyerek sevgi gösterisinde bulunmuştur.

Sanki AKP kongresi Kandil’de ya da Erbil’de peşmerge gözetiminde yapılmıştır.

Barzani bekleneni yapmış; kendi diliyle yaptığı konuşmasında, katille kahramanı bir ve aynı kalıba sokmuş ve Türk-Kürt ayrımının fişeklerini AKP’lilerin gözleri önünde bir kez daha patlatmıştır.

Herhalde İmralı canisi de salonda olmuş olsaydı omuzlara alınır, bir süre sonra da uygun bir yerden milletvekili yapılmak için düğmeye basılırdı.

Başbakan Erdoğan yaptığı konuşmasında; “şehitlerimizin hatırasını asla yere düşürmeyeceğiz, şehitlerimiz karşısında asla mahcup olmayacağız.” sözlerini ya bilmeden ya da bilerek laf olsun torba dolsun tarzında konuşmuştur.

PKK’nın bir numaralı azmettiricisi ve şehitlerin müsebbibi olan zanlı Başbakan’ın karşısında dururken; şehitlerimizin mirasına, hatırasına ve emanetine vurgu yapılması ciddiyetsiz bir çıkış, patolojik bir vakadır.

Başbakan Erdoğan kontrolünü kaybedercesine bir de Anadolu’nun kapılarını Türk milletine açan büyük hakanımız Alparslan’dan sekiz defa bahsetmiştir.

AKP kongresinde kimin gerçek anlamda Sultan Alparslan’ın torunu olduğunu ve izinden yürüdüğünü şüphesiz bilemeyiz.

Ama bildiğimiz bir şey varsa o da, Malazgirt Ovası’nda haddini bildirdiği Romen Diyojen’in, bu çağdaki torunlarının fazlasıyla varlığıdır.

Barzani’yle gurur duyan bir Türkiye var idiyse; bunca kana, buna cana ve bunca şehide ne diyeceğiz ve nasıl izah edeceğiz?

Dünyanın neresinde cellâdına alkış tutan bir toplum veya insan güruhu vardır?

İdam mangasına tezahürat yapan akıl ve ahlak dışılık insanlık tarihinin neresinde görülmüş ve hangi kısmında duyulmuştur?

Peşmergeye bu kadar ilgi ve coşku gösterenler için; Türkiye neresidir ve kimlerden oluşmaktadır?

Gurur nedir, bu kavramdan ne anlaşılması gerekmektedir?

Ankara’nın göbeğinde Barzaniyle gurur duyanlar kime nispet yapmakta ve kimlere mesaj vermektedir?

Cahiliye dönemi artıkları, ilkel toplum mirasçıları, Damat Ferit suretleri vatana, bayrağa ve millete mermili, mayınlı saldırılar düzenleyen alçaklarla aynı çukurda buluşmuş, aynı hizada konumlanmıştır.

Eminim ki, AKP’ye oy veren duyarlı, hassas ve milli nitelikli muhterem vatandaşlarım da olanlardan rahatsız olmuş ve mutlaka öfkelenmiştir.

Artık milliyetçi-muhafazakârım, fakat AKP’ye oy veriyorum, vatanseverim ama AKP’yi destekliyorum diyen kim varsa vaziyetini gözden geçirmeli ve kararını netleştirmelidir.

Ya çözüm adına çözülmeye, barış adına teslimiyete, özgürlük adına boyun eğmeye rıza gösterecekler; ya da Türk milletinin arasında olacaklardır.

Ya ihanete gözünü kapatacaklar, zulme ortak olacaklar; ya da yurdum, bayrağım ve milletim diyerek asaletin ve onurun altında toplanacaklardır.

Şayet Kandil’den görevli hazır kıtalar getirilmemişse, kongre salonunda Barzani’yi bağrına basanlara merhum vatan şairimiz Mehmet Akif’in şu dizeleriyle cevap vermek istiyorum:

“Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan;

Hey sıkılmaz ağlamazsan, bari gülmekten utan!”

Muhterem Milletvekilleri,

Başbakan Erdoğan kongre öncesi katıldığı televizyon programlarında üzerinde dikkatle durulması gereken açıklamalarda bulunmuş, aslında 2023 vizyonunun asıl iskeletini de buralarda ortaya koymuştur.

İmralı canisiyle yeniden görüşmenin fikri alt yapısı, yeni Oslo konusundaki ön hazırlıklar Başbakan tarafından kamuoyuna aktarılmıştır.

Bölücü terörle mücadele gerçek anlam ve ruhuyla askıya alınmış, İmralı’nın himmet ve yardımıyla Türkiye’nin dümeni müzakere kayalıklarına çevrilmiştir.

Türk tarihinin hiçbir döneminde, idamlık bir teröristten, müebbet bir mahkûmdan aman dilendiği görülmemiştir.

Bu durum Türk devletinin buharlaştırılacağını, Türk milletinin erozyona uğratılacağını işaret etmektedir.

PKK’yla randevulaşmanın, eli ve vicdanı kanlı yüzlerle mütareke arayışlarının, İmralı kapısına yüz sürmenin devlet umuruyla ve millet kudretiyle açıklanabilir hiçbir tarafı yoktur.

AKP’nin görüşmek için zemin ve fırsat kolladığı teröristler; mübarek Ramazan Bayramı’nın ikinci günü Gaziantep’de düzenlenen bombalı saldırıyla henüz 1 yaşındaki Almina’yı ve 11 yaşındaki Sevgi’yi hunharca katleden insanlık kasaplarıdır.

16 Eylül’de Bingöl-Karlıova karayolunda 8 polisimizi şehit eden canavarlardır.

18 Eylül’de Bingöl-Muş karayolu üzerinde 10 askerimizin canını alan kanlı tetikçilerdir.

25 Eylül’de Tunceli’de 6 polisimizle birlikte katledilen 7 çocuk annesi Fadime Acar’ın ve Ovacık Cumhuriyet Başsavcısı Murat Uzun’un katilleridir.

Beytüşebap’ta, Şemdinli’de, Uludere’de, karakollarda, Foça’da, Ankara Kumrular’da, İstanbul Güngören’de ölüm tezgâhı açan yeryüzü ifritleridir.

PKK alan ve eylem inisiyatifini elinde tutarken, içine girilen müzakereci eğilimler, bilinsin ki bizi bu coğrafyadan tasfiye edecektir.

Terörle müzakere Türkiye’nin paylaşılması pazarlığına dönüşmüş haldedir.

Tarih bize her şeyiyle ispatlamıştır ki, ülkesinin, milletinin güvenliğini, saygınlığını ve devamlılığını sağlamaktan aciz bir devletin yaşama hakkı da, varlık alanı da harap olacaktır.

AKP’nin; anadilde savunmayı sorun olmaktan çıkarmayı ve anadilde kamu hizmetlerine erişimi sağlamayı temin edecek yeni adımları, Türkiye’yi hızla federasyona sürükleyecektir.

Sanki kamu hizmetlerinden yararlanmada herhangi bir ayrımcılık varmış gibi, sözde bu engelin kaldırılma beyanları da ihanet yolunun parke taşlarını döşemekle aynı anlama gelmektedir.

Kabul edilmelidir ki, cezaevindeki bir terör elebaşısının, Türk milletinin kaderini tayin noktasına taşınması AKP’nin bir eseri ve acziyeti olarak milli hafızalardan katiyen çıkmayacaktır.

İmralı canisi de kendisini tek muhatap ilan ederek, Başbakan’dan aldığı pası en iyi şekilde değerlendirmiştir.

Bir zamanlar, İmralı’yla yapılan görüşmeleri sır gibi saklayan, kuytu köşelerde teröristlerle özlem gideren AKP zihniyetinin, bugün bunu aleni yapmaya soyunması kabul edilir gibi değildir.

Anlaşılmaktadır ki, AKP, çok vahim bir psikolojik harekâtı kendi vatandaşına ve kendi halkına karşı yürütmektedir.

Şehitlerle birlikte yürüyen ikna süreçleri tüm yönleriyle çalışmaktadır.

Çözüm, çıkış, çare sözleri; verdiğimiz acı kayıplarla birlikte medyadan sivil toplum kuruluşlarına, siyasetten dış kaynaklı oluşumlara kadar geniş bir çevrede devamlı canlı tutulmaktadır.

Öyle ki, PKK’yla masaya oturulursa, İmralı’yla diyalog kurulursa ve hatta bazı AKP milletvekillerinin önerdiği PKK’nın seçime girmesiyle akan kan duracak ve terör amacından vazgeçecektir.

Türkiye sorunlarından kurtulacak, sanki “Güneş Ülkesi” olacaktır.

Bu düpedüz hayalciliktir, tartışmasız nitelikli uydurma ve aldatmadır.

Açıkça ifade etmeliyim ki, barış olsun, silahlar sussun demekle, PKK’nın aklanması, kanlı sicilinin temizlenmesi adım adım uygulanmaktadır.

Gelin görün ki AKP ve Başbakan’da buna çanak tutmakta, prim ve destek vermektedir.

Geçmişte PKK’yla kurulan temasları ve İmralı canisiyle yapılan görüşmeleri inkâr eden, her defasında da şeref bahsini ileri süren Başbakan Erdoğan, bugün şerefin çoktan elden avuçtan kayıp gittiğini nedense fark edemeyecek kadar panik ve acelecilik içindedir.

Başbakan Erdoğan PKK’nın Meclis kadrosundan 9 milletvekilinin, Ağustos ayı içinde militanlarla kucaklaşmasını ve sırtlarını sıvazlamalarını eleştirmesi, yeni Oslo girişimlerine ve basın üzerinden İmralı canisiyle yaptığı pazarlıklara da ters düşmektedir.

Burada gözlerden kaçmayan bir sinsilik, fail ve fiil arasındaki irtibatı kapatmaya dönük kampanya bulunmaktadır.

BDP; PKK ve İmralı derken yanlıştır da, AKP bunlarla konuşma ve görüşme arayışları içinde olması mı meşru ve mantıklıdır?

Bu Türk milletinin aklıyla, irfanıyla ve izanıyla alay etmekten farksızdır.

Meclis açıldığına göre, AKP zihniyetinin, 26 Ağustos 2012 tarihli basın açıklamamızla gündeme taşıdığımız dokunulmazlıkların yeniden düzenlenmesiyle ilgili teklifimize bundan sonra nasıl bakacağı ve daha önceki sözlerine ne denli sadık kalacağı konusu önemli bir hal almıştır.

Gerçekten de Başbakan Erdoğan’ın “Parlamentoda gereği neyse yapacağız” sözlerinin ne kadar doğru olduğunu çok yakın bir zaman içinde görmek mümkün olacaktır.

Ana muhalefet partisi CHP’nin de PKK ve Oslo konularında kafa karıştıran tenakuzları, kimi zaman olumlu kimi zaman da karşı duran sancılı siyaseti AKP’nin eksik kalan yanlarını tamamlamaktadır.

Kaçırılma mizansenine konu olan ve serbest kaldıktan sonra; çocuklar, arkadaşlar, gençler diyerek vicdan kepenkleri inmiş canileri sevgiyle selamlayan bir CHP milletvekili hala unutulmamıştır.

PKK’yla görüşmeye değil de, içeriğine itiraz eden CHP’nin AKP ve BDP’yle bölücülük konusunda yarışır hale gelmesi Türk siyasetindeki blokları da belirginleştirmesi bakımından bir hayli anlamlıdır.

Yeniden söylemek isterim ki, bir tarafta AKP-CHP-BDP-Barzani ve PKK vardır; diğer yanda gücünü ve ilhamını yalnızca büyük Türk milletinden alan Milliyetçi Hareket Partisi bulunmaktadır.

Bir yanda acizler koalisyonu, ver kurtul kuşağı vardır; diğer yanda Allah’a şükürler olsun ki, ne milletten ne de milli yeminlerden vazgeçmem diyen Milliyetçi Hareket yer almaktadır.

Elinde silahla dağda gezen son terörist teslim olasıya kadar tutarlı ve tavizsiz tutumumuzu sürdüreceğiz ve duruşumuzu inşallah bozmayacağız.

Değerli Arkadaşlarım,

Konuşmamın son kısmında yapılan zam furyası ve milletimizin sırtına yüklenen ekonomik külfetler hakkındaki düşüncelerimi kısaca ifade etmek istiyorum.

Milletimiz ekonomik zorlukların altında ezilirken, AKP’li bakanlar fren, gaz ve motor tartışmasının içine dalmışlardır.

Kimisi fren yapmaktan yana tercihini kullanmış, kimisi gaza basmaktan yana tavır koymuştur.

Vatandaşımız ekonomik uçurumun kenarında iken, AKP’li bakanlar şoför koltuğunda itişmeye ve didişmeye başlamışlardır.

Ancak bu hengâmede önlerini göremeyecek ve gerçeklerin idrakine varamayacak kadar şuurlarını kaybetmişlerdir.

Vatandaşlarımız ise hayat pahalılığının, zam yağmurunun ve zulüm vergilerinin baskı ve ağırlığı altında kalmıştır.

Düşen büyüme, gerileyen refah ve infilak sınırında olan ekonomik göstergeler alarm zilleri çaldıkça, AKP’li bakanlar sorumlu aramaya koyulmuşlar ve birbiriyle örtüşmeyen mecazi izahlarla zamana oynamaya başlamışlardır.

Ekonomide açıklar milletimizin cebini boşaltmış, zam ve vergi sağanağı umutları söndürmüştür.

Duyun-u Umumiye idaresini aratmayan AKP hükümeti, ekonomideki başarısızlığını vatandaşlarımıza fatura etmekte; memurumuzun, işçimizin, esnafımızın ve çiftçimizin gelirine ve ekmeğine el uzatmaktadır.

Döviz giderinin döviz gelirinden fazla olması demek olan cari açığın finansman meselesi eziyete dönüşmüş, adeta AKP’nin haraç gibi vergi ve zam artışına gerekçe teşkil etmiştir.

Başbakan Erdoğan’ın “alan el değil veren el olduk” iddiası böylelikle boşluğa düşmüştür.

Milletimizin alın terini Libyalı ve Suriyeli muhaliflere peşkeş çeken, binbir emek ve güçlükle kazandıklarını küresel projeler dahilinde harcayan sorumsuz ve vicdansız iktidarın son ekonomik vurgunu dayanma sınırını aşmıştır.

Bununla da yetinmeyen hükümetin, IMF’ye beş milyar dolar cep harçlığı vermekle övünmesi de tam anlamıyla traji-komik bir durumdur.

Kayserili aç, Mersinli yoksul, Diyarbakırlı evsiz, İzmirli çaresiz, Rizeli işsiz, Erzurumlu parasız; ama AKP har vurup harman savurmaktadır.

Sıkıştığında vergiye yüklenmekte, zamma müracaat etmektedir.

En son yapılan doğal gaz ve elektrik zamları bunu göstermektedir.

Üzülerek söylemeliyim ki, vatandaşlarımızın kullandığı doğal gaza altı aydan sonra yüzde 9,8; elektriğe ise yüzde 4,3 ile yüzde 9,81 arasında zam yapılmıştır.

20 Eylül tarihinde, akaryakıttan tapu harçlarına kadar yapılan ilave zamlarla vatandaşlarımız sefalete neredeyse teslim edilmiştir.

Bu olacak şey değildir, kabullenecek ve geçiştirilecek hiçbir yanı yoktur.

Kış aylarına girdiğimiz şu günlerde, AKP başarısızlığını milletimize havalesini sağlamış; ısınmasından gezmesine, giyinmesinden yemesine kadar gasp etmiştir.

Gaz, fren ve motor tartışmasıyla vakit geçiren, kötü yönetip halka ödetme telaşında olan AKP hükümetine diyeceğim şudur:

Direksiyonu bulunmayan, şanzımanı dağılmış, tekeri dönmeyen bir araçta ne hız, ne fren ne de başka bir şey yapma şansınız ne yazık ki bulunmamaktadır.

Bunun için aklınızı başınıza alınız, başkalarına para vereceğinize milletimizin gelirini yükseltip yüzünü güldürünüz.

Aksi takdirde Türk milleti bu gidişle sizi sandıkta gözyaşlarına boğacak ve son pişmanlığınız da fayda etmeyecektir.

Sözlerime son verirken, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı ve muhterem misafirleri sevgi ve saygılarımla selamlıyor, Meclis’in yeni Yasama Yılı’nın tekrar hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sağ olun var olun.