Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin Değerli basın mensupları Değerli arkadaşlarım Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan beş siyasi partimiz Genel Başkanları ve temsilcilerin katılımıyla bugün yapılan Zirve toplantısında, Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz her yönüyle ele alınmıştır. Bu toplantının, Türkiye’nin gündemindeki bu önemli konularda siyasi parti liderlerinin düşüncelerini doğrudan öğrenmek imkanı vermesi bakımından çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Bu hassas konulardaki görüşlerimiz çok açık ve samimi biçimde ve aracısız olarak birbirimize aktarılmıştır. Bildiğiniz gibi, Zirve toplantısına DYP Genel Başkanı Sayın Tansu Çiller katılmamıştır. Türkiye’nin içinden geçtiği bu hassas dönemde Devlet Başkanı’nın davetine icabet etmek hususundaki karar tabiyatıyla Sayın Çiller’in takdirine kalmıştır. Ancak, kamuoyunda uzun bir süredir tartışılmakta olan bu hayati konulardaki görüşlerini, resmi zabıt tutulan bir ortamda, kendilerinden doğrudan öğrenmeyi isterdik. Bu konularda kamuoyuna yansıyan ve bazı noktalarda muğlak ve çelişkili olan tutumunun açıklığa kavuşturulması için, Sayın Çiller bu fırsatı maalesef değerlendirememiştir. Zirve öncesinde 4 Haziran 2002 tarihli Grup toplantımızda, Zirve görüşmelerinin tutanak altına alınarak, bilahare kamuoyuna açıklanmasını önermiştim. Bu önerimiz, böyle toplantılarda yapılan görüşmelerin dışarıya bazen farklı aktarıldığının ve bu konudaki yorum ve değerlendirmelerin gerçekleri her zaman yansıtmadığının tecrübeyle sabit olması nedeniyle yapılmıştır. Bugün yapılan Zirve sonrası basına yansıtılan eksik ve yanıltıcı bilgiler ve bu konuda Televizyonlarda dile getirilen temelden yanlış yorumlar, bu düşüncemizde ne derece haklı olduğumuzu göstermiştir. Zirve görüşmeleri kayıt altına alınmıştır. Toplantıda dile getirilen görüşler Devlet kayıtlarına girmiştir. Bunun değiştirilmesi artık mümkün değildir. Kamuoyumuzun doğru bilgilendirilmesi her bakımdan büyük önem taşımaktadır. Kendi geleceğini yakından ilgilendiren bu hassas konularda Türk milletinin gerçekleri öğrenmek, siyasi partilerin dile getirdikleri görüşleri aracısız ve yorumsuz olarak, doğru ve eksiksiz bilmek hakkı olduğuna inanıyorum. Bu mülahazalarla ve Zirve görüşmeleri hakkında basına yansıtılan eksik bilgiler ve yanlış yorumlar ışığında, Milliyetçi Hareket Partisinin Zirvede dile getirdiği görüşleri Türk milleti ile paylaşmak istiyorum. Zirve toplantısında Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz, milli hassasiyetlerimiz ve üyelik sürecimiz hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin baştan beri sergilediği tutarlı ve kararlı tutum bütün açıklığıyla bir kez daha dile getirilmiştir. Temel konulara bakış açımızı ve ileriye dönük düşüncelerimiz hakkında ifade ettiğim görüşler aynan şunlar olmuştur: Türkiye nazik bir dönemden geçmektedir. Hepimiz tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya bulunuyoruz. Bu kritik dönemeçte, bu konuların Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarını herşeyin üzerinde tutan bir sorumluluk anlayışıyla ele alınması kaçınılmaz bir görevdir. Önümüzdeki sürecin bütün yönleriyle ve gerçeklere dayalı olarak açık ve samimi bir biçimde değerlendirilmesinin ortak sorumluluğumuz olduğuna inanıyorum. Avrupa Birliği Türkiye’nin temel siyasi hedefidir. MHP, Avrupa Birliği üyelik sürecimizi gönülden desteklemektedir. Helsinki zirvesinde adaylık statümüzün kabulü, MHP’nin ortağı olduğu 57. Hükümet döneminde gerçekleştirilmiştir. Helsinki sonrası dönemde Avrupa Birliğine uyum yönünde çok önemli adımlar atılmıştır. Bu konuda önemli açılımlar içeren Ulusal Program hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Aradan geçen dönem zarfında bu programda yer alan başlıca hedeflere de büyük ölçüde ulaşılmıştır. MHP, gerek Ulusal Programın hazırlanmasında, gerekse de köklü reformların T.B.M.M’de kabul edilmesinde çok önemli siyasi bir destek sağlamıştır. Bu konularda gönül rahatlığı içindeyiz. Ulusal Programda Türkiye’nin üyelik sürecinde atacağı adımların ve bu konuda üstlendiği yükümlülüklerinin çerçevesi çok açık olarak çizilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin Ulusal Programda belirlenen bu esaslara ve çerçeveye bağlılığı sürmektedir. Bugün Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde çok hassas bir dönemeçten geçilmektedir. 2002 Aralık’ta yapılacak Kopenhag Zirvesinde Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlanması için bir karar çıkması, bu konuda bir tarih verilmesi önümüzdeki en kritik konudur. Geldiğimiz bu noktada, 10 ila 12 yıl sürecek bir müzakere sürecinin başlatılması için bir tarih verilmesinin bile, Ulusal Programın çerçevesinin dışında kalan bazı konularda ilave adımlar atılması şartına bağlandığı görülmektedir. Önşart olarak dayatılan bu talepler, idam cezasının bu safhada terör suçlarını da kapsayacak şekilde kaldırılması ve anadilde eğitim-öğrenim ile televizyon yayını yapılmasına imkan verilmesidir. Ancak, üyelik sürecimizin ilerletilmesi için bunlar da yeterli olmayacaktır. Bu üç önşartın yanısıra Kıbrıs sorunu da Türkiye’nin önüne getirilecektir. Avrupa Birliği’nin niyeti, bu ay sonuna kadar Rum tarafıyla teknik üyelik müzakerelerini tamamlamak ve Aralık 2002’de Kıbrıs’ı üye almaktır. Bu artık anlaşılmıştır. Bu durumda Türkiye bir ikilemle karşı karşıya bırakılacaktır. Türkiye’ye bir tarih verilmesi karşılığında şunlar talep edilecektir: Ya Kıbrıs sorununun Yunan/Rum beklentileri doğrultusunda çözümüne razı olarak Sayın Denktaş’ı buna ikna edin, ya da en azından siyasi çözüm öncesi Kıbrıs’ın üyeliğine rıza gösterin ve daha önce böyle bir durumda alacağınızı açıkladığınız tedbirleri uygulamaya koymayın. MHP, Avrupa Birliği üyelik sürecimizin Devletin temel nitelikleri ve üniter yapısı ile milli birlik ve beraberliğimiz korunarak sonuçlandırılmasını arzulamaktadır. Türkiye’nin sosyal dokusunun zedelenmesine, iç huzur ve istikrar ortamının tehlikeye düşmesine yol açmayacak bir dönüşüm süreci ile Avrupa Birliği üyesi olmasını samimiyetle istemektedir. MHP, bugün ön şart olarak karşımıza getirilen bu üç konunun geçmişten kopuk olarak değerlendirilemeyeceğine, Türkiye’de yaşanan terör olgusundan ve sürmekte olan terör tehdidi potansiyelinden bağımsız olarak ele alınamayacağına inanmaktadır. Terör örgütü’nün yeni siyasallaşma sürecinin ve Avrupa Birliği üyeliğini kullanarak bu amaçlarına ulaşma stratejisinin gözardı edilemeyeceğini ve Avrupa Birliği’nin taleplerinin PKK/KADEK’in bu siyasi platformu ile örtüştüğü gerçeğinin doğru değerlendirilmesinin kaçınılmaz olduğunu düşünüyoruz. Bunlar bizim samimi görüşlerimiz ve inançlarımızdır. Bu nedenle bugün dayatılmak istenilen üç konu ile Kıbrıs konusunda karşımıza çıkartılan denklemi, MHP’nin bugünkü konjonktürde kabul etmesi hiçbir şart altında mümkün değildir. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini gönülden destekleyen MHP, bu noktada diğer siyasi partilerden farklı düşünmektedir. Bu anlamda karşımıza bir yol ayrımı çıkmaktadır. Bu noktada, sorumluluğumuzun bilincinde olarak, siyasi parti liderlerimizin şu temel konulardaki görüşlerini öğrenmek istiyorum: Bütün siyasi partilerimizi, Kıbrıs dahil bu dört konuyu her şart altında yerine getirilmesi kaçınılmaz olan mutlak ön şart olarak mı görmektedir? Bu konulardaki hassasiyetlerimizi paylaşıyorlarsa, bunların Avrupa Birliği ile açık ve samimi bir biçimde ele alınarak, bu konularda daha gerçekçi ve sağlıklı bir perspektif geliştirmesini sağlamak imkanlarımız hakkında ne düşünmektedirler? Bu yaklaşımla, Avrupa Birliği’nin haklı endişelerimizi gözönüne alan bir zihniyet değişikliğine giderek, bugüne kadar yapılanlar temelinde üyelik müzakerelerine başlanması için bir tarih vermeye ikna edilmesi şansımız olup olmadığını nasıl değerlendirmektedirler? Bugüne kadar bize söylenen bunların olmazsa olmaz şartlar olduğu ve tartışmaya açık bulunmadığıdır. Siyasi partilerimiz bu tespiti paylaşmakta mıdırlar? Siyasi partilerimizin değerlendirmesi, böyle bir ikna şansımız olmadığı ve bu dört konunun mutlaka yerine getirilmesi gerektiği yönünde ise, ortaya çıkan bu durumun doğru olarak değerlendirilmesi ve bundan gerekli bazı sonuçların çıkarılması kaçınılmaz olacaktır. Bu düşüncelerle, şartların bu yönde oluştuğunun belirginleşmesi halinde, sorumluluk anlayışımızın bir gereği olarak, bu durumun aşılabilmesi için bazı önerilerde bulunmak istiyorum. Bizim dışımızdaki ortak değerlendirmenin bu şekilde tecelli etmesi karşısında, bu dört konunun bir eylem paketine dönüştürülerek Meclis’in bu yönde istenilen kararları alması için ortak çaba sarfedilmesi ihtiyacı doğmaktadır. MHP dışındaki siyasi partilerin bu amaçla Parlamento zemininde bir ortak siyasi platform oluşturmaları gerecektir. Ancak, burada önemli bir konu ortaya çıkacaktır. MHP bu girişimlere ortak olmayacaktır. Bu süreçler Hükümet tasarrufu olarak başlatılamayacaktır. Aynı şekilde, bu konularda Meclis içindeki partilerarası ortak girişimlere de MHP katılmayacaktır. Bunlara karşı oy kullanacak, tavır alacaktır. Bunun siyasal açıdan bazı sonuçlar doğurmasının kaçınılmaz olduğu takdir edilecektir. Ortak hükümet etme sorumluluğunu paylaşan Koalisyon ortaklarının bu temel konularda karşı karşıya gelmeleri, siyasi etik ve siyasal gerçekler açısından bakıldığında, doğal bir durum sayılamayacaktır. Bu durum karşısında, diğer siyasi partilerimiz bu dört konuda ortak hareket etmek hususunda mutabık iseler, bunları gerçekleştirecek siyasi irade ve desteğe sahip yeni bir hükümet oluşumuna gidilmesi düşünülmelidir. MHP’nin 127 Milletvekiline karşı, bu yeni oluşum bunları Meclisten geçirmek için gerekli çoğunluğa fazlasıyla sahip olacaktır. MHP, Türk Devletinin bekasını ve Türk milletinin çıkarlarını herşeyin üstünde tutan bir gönül misyonunun adıdır. Biz Türkiye’nin çıkarlarına hizmet edeceğine inandığımız konuların sonuna kadar arkasında durmaktan çekinmeyiz. İnandıklarımızı sonuna kadar söyleriz. Ancak, biz Türkiye’nin önünü tıkayan bir konumda da asla olamayız veya böyle bir görüntünün oluşmasına da izin veremeyiz. MHP’nin hükümette kalmak gibi bir hırsı ve hevesi yoktur. Bizler için önemli olan tek şey, hiçbir karşılık beklemeden sevdiğimiz Türkiyemiz ve aziz milletimizdir. Bu düşüncelerle, bizim dışımızdaki siyasi partiler bu 4 konuda önşart olarak dayatılan düzenlemeleri yapmaktan ve istenilen kararları almaktan başka bir çare bulunmadığını düşünüyorlarsa ve bunun Türkiye’nin hayrına olacağına inanıyorlarsa, biz Türkiye’nin önünü açmak için bu yeni hükümet oluşumunun da önünü açmaya hazırız. Böyle bir yeni hükümet oluşumu imkanı varsa, bunun için gerekli ortak siyasi irade ve destek ortaya konulursa, büyük bir vicdan rahatlığıyla bunun Türkiye için hayırlı olmasını dileriz. Değerli basın mensupları Zirve toplantısında bizim söylediklerimiz aynen bunlardır. Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde yaşanan gelişmeler kamuoyumuzca yakından izlenmekte ve toplumumuzun geniş kesimlerinin katıldığı yoğun tartışmalara konu olmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi, son dönemde, bu konuda başlatılan gürültülü kampanyaların hedefi haline getirilmiştir. Partimize yöneltilen haksız ve maksatlı suçlamaların giderek yoğunluk kazandığı görünmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi, benimsediği ilkeli tutumun doğruluğunun huzuru içinde, aslında bundan rahatsızlık duymamaktadır. Türkiye’nin çıkarlarını her düşüncenin üstünde tutan, bu konularda siyasi gelecek beklentisi ve çıkar hesabıyla hareket etmeyen Milliyetçi Hareket Partisi, Türk devletinin ve milletinin yararına olduğuna inandığı görüşleri sonuna kadar savunacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmaması gerekir. Hepinize teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Dr. Devlet Bahçeli |