Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hazırlayıp gündeme getirdiği Büyükşehir Belediye Kanun Tasarısı’nın TBMM İçişleri Komisyonu’nda görüşülmesine devam edilmektedir. Türkiye, mahalli idareler ölçeğinden başlayarak fikri ve fiziki ayrışma tuzağına aleni ve ısrarlı bir şekilde hükümet eliyle sürüklenmektedir. Türk yönetim sisteminin üzerine yaslandığı merkezi kontrol ve üniter özellikler aşama aşama elenme ve eritilme riskiyle karşı karşıyadır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesine, hizmetlerin sunumundaki hız, kalite ve kapsamı makul seviyeye çıkarmak maksadıyla alınacak iyi niyetli tedbirlere ve 13 ilimizin büyükşehir yapılması isteğine kuşkusuz diyecek bir şey olmadığı gibi buna itiraz da doğru değildir. Zira 1984 yılından bugüne kadar büyükşehir sistemi uygulanmakta olup yerel yönetimlere dinamiklik ve etkinlik kazandırmıştır. Ancak AKP’nin hedefinde yerel yönetimleri reforma tabi tutmak, kaynak ve imkânlardan daha fazla istifade etmesini temin etmek ve bu alanda var olan eksik ve ihtiyaçları azami ölçüde gidermek kesinlikle yer almamaktadır. Büyükşehir Kanun Tasarısı’yla federe devlet modelinin prototipi planlanmış ve bölgesel bazda hemen hemen her yetkiye haiz olacak derebeyleri ihdas edilmesinin önü açılmıştır. Bu durum Türk idare sisteminin ilke ve esaslarıyla taban tabana zıtlıklar içermektedir. Nitekim yapılması planlanan düzenlemeyle büyükşehir sınırları il sınırlarını kapsayacak şekilde genişletileceğinden, il idaresi sistemi ciddi düzeyde yara alacaktır. Belde belediyeler ve çok sayıda köyler tasfiye edilerek mahalleye dönüştürülecek, sosyal, ekonomik ve kültürel denge bozulacaktır. Bilhassa 16 bin 82 köyün tüzel kişiliğinin kaldırılması yeni sosyolojik facialara neden olacak, kentlerdeki kontrolsüz ve plansız yığılmayla birlikte yozlaşma ve yoksulluk hali önemli oranda varlık gösterecektir. Milliyetçi Hareket Partisi 9 Işık ilkelerinden birisi olan “Köycülük” gereğince, köy topluluğu politikasının oluşturulması gerektiğine ve köylerden tarım kentleri inşa etmenin önemine inanmaktadır. Başbakan Erdoğan’ın umursamadığı bir husus da, köylerin ve beldelerin mahalle haline dönüştürülmesiyle vasat bulacak aidiyet bulanıklığı ve doğup yetişilen yerlerle ilgili manevi hatıralara vurulacak darbedir. Bu gelişmeler ışığında, AKP zihniyeti, Anayasa’nın 123. ve 127. maddelerine aykırı bir tutum takınarak suça teşebbüs etmekte ve bu doğrultuda Türk idaresinin dayandığı ilkeleri bütünüyle sakatlamaktadır. Bunun yanı sıra, beliren olumsuzluklar kamu düzeninin sağlanmasına ve devlet hizmetlerinin etkin, koordineli ve eşgüdüm içinde yürütülmesine ket vuracak ve mani olacaktır. Başbakan Erdoğan’ın mevcut tasarının tehlikeli yanlarını örtmek amacıyla İstanbul ve Kocaeli büyükşehir örneklerinden hareket ederek bahaneler üretmesi akıl ve mantık dışılığın ulaştığı noktayı göstermesi bakımından ibretlik bir misaldir. Büyükşehir belediye sınırlarının il sınırına çekilmesi, fiilen bölgesel yönetim ve eyalet sistemine geçişin sondan bir önceki durağı olacağından tehlikeli bir mecranın kilidini açacaktır. Şüphesiz bölücü ve yıkıcı unsurların dayattığı bölge tabanlı demokratik özerklik ve otonomi çağrıları böylelikle cevap bulacak ve Türkiye adım adım bölünmeye götürülecektir. Bu şekilde PKK talepleri peşinen karşılanmış olacak, öyle ki İmralı ve Kandil şebekesi beklediği tavizleri kısa süre içinde AKP vasıtasıyla elde edebilecektir. Hükümetin İmralı canisiyle görüşme merakı, Kandil’le mutabakat arayışları ve yeni Oslo niyetleri bütünüyle bu sürecin doğal bir uzantısı ve yansımasından ibarettir. Bu konulardaki cüret ve küstahça sergilenen cesaret, halen PKK terör örgütüyle yapılan gizli kapaklı pazarlıkların, İmralı, Kandil ve AKP arasında gidip gelen özel görevlilerin bundan sonra rahat bir ortama kavuşacağının işareti de sayılmalıdır. İmralı canisiyle görüşmeleri şerefle ilişkilendirerek şiddetle inkar eden bir Başbakan simasından, bugün bunu uluorta dillendirmekten ve müzakere kartını açmaktan çekinmeyen bir Başbakan portresine ulaşılması milletimiz adına bir gerileme, bölücülük adına elde edilmiş stratejik bir mevzi olarak görülmelidir. Artık yalan, dolan, aldatma ve diz boyu riyakarlığa başvurmadan PKK terör örgütüyle ve elebaşlarıyla görüşme trafiği herkesin gözü önünde maskaralık içinde ifa edilmektedir. Bundan sonra ilk fırsatta İmralı canisinin, kendisi adına hazırlanan villaya çıkarılarak müzakereleri burada sürdürmesi sürpriz ve imkânsız sayılmamalıdır. Başbakan Erdoğan’ın “ Gerekirse kanın durması için İmralıyla görüşülür” sözleriyle meşruiyet yüklediği İmralı canisinin, BDP kongresinde asılan fotoğraflarını suç kapsamında değerlendirmesi de çelişkilere gömülmüş bir siyasetin sızlanmalarından başka bir şey değildir. Terörle mücadele yerine müzakereyi yöntem ve yol olarak tayin eden hükümetin, Türkiye’yi idari, beşeri ve ruhi bazda parçalara ayırma hedefinden hiç vazgeçmeyeceği anlaşılmaktadır. İki gün önce Hakkâri Çukurca’da dört evladımızı şehit eden, milletimizin durmadan canını acıtan ve geleceğine arkası arkasına suikast düzenleyen canilerle hala pazarlık arayışları ve kan akıtan bu gaddarlardan insanlık beklentileri, Türk tarihinin hiçbir döneminde şahit olunmamış bir alçalma halidir. Başbakan Erdoğan ve hükümetinin başkalarına “dak duk”, bölücü teröre gelince “şak şak” yapması vicdanla, insafla ve hamiyetle asla izah edilemeyecektir. ABD Büyükelçisinin kafaları bulandıran ve her tarafa çekilebilecek açıklamaları da bir yönüyle AKP’nin terörle mücadelede anlık istihbarata sığınıp, bunun dışında PKK’ya karşı hareketsizliği tercih ettiğini göstermektedir. Militanların mağarada bulunduğunu ileri sürerek mazeretler üreten Başbakan Erdoğan ve hükümetinin terörle mücadele konusunda samimiyete ve milli bir reflekse sahip olmadığı gelişmelerle iyice su üstüne çıkmıştır. İmralı canisinin serbest kalma şartlarının olgunlaştırıldığı bu süreçte, Türkiye’yi temellerinden koparmak, gerçeklerinden uzaklaştırmak ve ülkülerinden caydırmak amacıyla alçakça yürütülen terör ve bölücülük kampanyası hain amaçlarına biraz daha yaklaşmıştır. Mahalli idare seçimlerinin ne zaman yapılacağıyla ilgili uzlaşma arayışlarının yer aldığı bir ortamda, Büyükşehir Kanun Tasarısı’nın bir an önce geri çekilmesi ve içine girilen inattan vazgeçilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin alacakaranlık bir ortama mahkûm edilmemesi ve milli varlığının coğrafi düzlemde dağıtılmaması amacıyla en başta AKP olmak üzere herkes sorumlu, duyarlı ve ahlaklı davranmak mecburiyetindedir. Bu nedenle hükümet yanlıştan dönmeli, Tük milletinin kaderiyle oynamamalı ve söz konusu tasarıyı Türkiye’nin gündeminden çıkarmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi rejim ve yönetim sorununa açık davetiye demek olan Büyükşehir Kanun Tasarısı’nın yasalaşmaması için elinden gelen çabayı gösterecek ve demokratik mücadelesini her platformda sergileyemeye büyük bir hevesle devam edecektir.
|